3. Kitâbu’z-Zekât
(الوسيلة إلى المفروض مفروض) "Farz kılınmış olan bir şeye vesile olan da farzdır". Zekâtın farz kılınmasının aklî gerekçeleri arasında bu kâideyi saymıştır680.
(الإيمان أصل والعبادات توابع له) "Îman asıl, ibadetler ise onun tabileridirler". Mürted olanın zekât mükellefi olmadığını temellendirmek maksadı ile bu kâideyi zikretmiştir. Ayrıca bu konuda farklı görüşe sahip olan İmam Şafiî’ye (v. 204/820) itiraz ederken ve Hanefî mezhebinin görüşünü izah ederken bu kâideye bağlı olarak; tâbi olanın (zekât ibadetinin) metbu (iman), metbuun ise tâbi yapılmasının hakikatin ve şer‘î şerifin değiştirilmesi anlamına geleceğini söylemiştir681.
(إيجاب الأصل إيجاب للتبع) "Aslın vücubiyeti, tabi için de vücubiyet ifade eder". Bu kâideyi de yukarıdaki görüşü desteklemek maksadı ile zikretmiştir682.
(للأكثر حكم الكل في كثير من الأحكام خصوصا فيما يحتاط فيه) "Özellikle ihtiyatlı olunması gereken hükümlerin çoğunda, çoğunluğa bütünün hükmü uygulanır". İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre bir kimse yılın çoğunluğunu akli dengesi yerinde geçirirse zekât mükellefi olur683.
(للأكثر حكم الكل) "Çoğunluğa da bütünün hükmü uygulanır". Senenin bir kısmını otlaklarda bir kısmını da ahırda geçiren hayvanların zekâtı için gereken ölçü, çok olana göredir684.
(البعض معتبر بالكل) "Parça, bütüne göredir". Nisap miktarı malı olan bir kimsenin, üzerinden bir sene geçtikten sonra bu malının bir kısmı yok olsa, geriye kalan malının zekâtını verir. Bunu izah ederken bu kâideye değinmiştir685.
(المستحق كالمصروف) "İstihkak, harcama hükmündedir". İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre zekâtın vücubu nisaba bağlıdır. Çünkü vücub nisabın bir parçasıdır. Nisaptan bir cüz’ün istihkakı nisabı gerektirir. İmam Ebu Yusuf’un (v. 182/798) bu görüşünü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir686.
(المستحق ملحق بالعدم) "İstihkak edilmiş olan, yok hükmündedir". Nisab miktarı erzakı olan bir kimsenin bu erzakı, bir yıllık ihtiyacını karşılayacak miktarda ise buna zekât gerekmez diyenlere göre bu, sarf edilmek maksadı ile ayrıldığı için yok hükmündedir687.
(نسيان المعروف نادر) "Ma‘ruf olanın unutulması nâdirdir". Zekâtın yükümlülük şartları arasında bulunan mala tekabül eden şartlardan birisi de mal üzerinde tam bir mülkiyetin bulunması meselesini izah ederken bu kâideyi zikretmiştir688.
(بدل الشيء قائم مقامه كأنه هو) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun makamına kaimdir". Bu kâideyi, Ebu Hanife (v. 150/767) ile İmâmeyn arasında ihtilaflı olan bir meseleyi izah ederken, Ebu Hanife’nin (v. 150/767) görüşünün delilleri arasında vermektedir. Şöyle ki; bir miktar deve ve 200 dirhem parası olan bir kimse develerin zekâtını verdikten sonra bu develeri satsa, buradan elde edeceği parayı elindeki 200 dirhemin yıllanmasına eklemez689.
(بدل الشيء قائم مقامه كأنه هو) "Bir şeyin bedeli, sanki o şeymiş gibi onun makamına kaimdir".
(ما في الذمة لا يمكن قبضه) "Zimmette olanın kabzı mümkün değildir".
(البدل يقام مقام المبدل) "Bedel, bedel kılındığı aslın yerine ikame edilir".
Zekât mükellefi olan bir kimsenin, başkasının zimmetinde olan alacağı için zekât verip vermeyeceği meselesinde Hanefi fakihler arasında ihtilaf bulunmaktadır. Ebu Hanife (v. 150/767), İmâmeyn’in aksine zekâtın, alacağın türüne göre tespit edilmesi gerektiği görüşünde olup alacakları üçe ayırmış690 ve bunların zekâtını da buna göre belirlemiştir. Deyn-i Kavî’de kabzetme imkânı olduğu için bu tür alacaklar zekâta tabi olduğu halde Deyn-i Mutavassıt ve Deyn-i Zaîf’te alacak, bir hizmet karşılığı veya zimmette sâbit olan hükmî bir mal olması sebebiyle kabzı mümkün olmadığı için bunlar, bedel kılındıkları şeyin yerine ikame edilir ve kabzetmedikçe de zekâtları verilmez. Ebu Hanife’nin (v. 150/767) bu konudaki görüşünü izah ederken bu üç kâideyi Onun delilleri arasında zikretmiştir691.
(حكم البدل يعتبر بأصله) "Bedelin hükmü aslına göredir". Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre ticaret mallarının zekâtında malın alındığı paranın cinsine göre değeri biçilir ve bunun üzerinden zekâtı verilir. Çünkü alınan mal, o paranın bedelidir. Onun bu görüşünü izah ederken bu kâideyi delil olarak kullanmıştır692.
(يقام السبب مقام المسبب) "Sebep, sonucun yerine ikame edilir". Zekâta tabi olan malın şartlarından biri olan nemanın hakikî veya hükmî olması arasında fark yoktur. Çünkü her iki durumda da malda bir artış olur. Bu görüşü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir693.
(مجرد النية لا عبرة له في الأحكام) "Hükümlerde mücerred niyete itibar edilmez".
(النية المقارنة للفعل معتبرة) "Fiile mukarin olan niyet muteberdir". Zekât mallarında ticaret ve isâmet niyeti pasif olup ticaret ve isâmet ile bağlantılı değilse buna itibar edilmez görüşünü izah ederken bu iki kâideyi zikretmiştir694.
(النية لا تعتبر ما لم تتصل بالفعل) "Niyet, fiil ile bir arada bulunmadıkça muteber değildir". Ticari bir gaye gözetilmeden alınmış bir mal için sonradan ticarete niyetlenilirse, bu mal satılmadığı müddetçe niyete itibar edilmezken; ticaret maksadıyla alınmış bir mal için sonradan günlük kullanıma niyetlenilse bu mal kullanılmasa da artık o ticari mal olmaktan çıkar. İki durum arasındaki farkı izah ederken bu kâideyi delil olarak zikretmiştir695.
(الزيادة تبع للمزيد عليه) "Ziyade, mezid-i aleyhe tabidir".
(التبع لا يفرد بالشرط كما لا يفرد بالسبب لئلا ينقلب التبع أصلا) "Tabi olanın asla dönüşmemesi için tabi olanda, ayrı bir sebep olmadığı gibi ayrı bir şart ta olmaz". Aslın cinsinden olan müstefad malın asıl mala bağlı olduğunu, bu sebepten dolayı üzerinden bir yıl geçtikten sonra asıl mala bağlı olarak zekâtının verileceğini söylerken bu iki kâideyi zikretmiştir696.
(يعتبر الأصل دون التبع) "Tabi değil, asıl olana itibar edilir". Yaşları küçük ve büyük olan hayvanlar karışık olarak bir arada bulunurlarsa bunların zekâtı nassların umumuna bakarak büyüğe kıyasla verilir697.
(لا يقطع التبع عن أصله) "Tabi olan, aslından ayrılmaz". Muaccel olarak kendisine zekât verilmiş kimsenin sene dolmadan zenginleşmesi, irtidad etmesi veya ölmesi durumunda Hanefilere göre verilmiş zekât caizken İmam Şafii’ye (v. 204/820) göre caiz değildir. İmam Şafii’nin (v. 204/820) görüşünü izah ederken bu kâideyi delil olarak zikretmiştir698.
(حيز الشيء في حكم ذلك الشيء) "Bir şeyin çevresi, o şeyin hükmünü alır". Bir toprağın öşür veya harac toprağı olmasındaki ölçüyü izah ederken, İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) nisbetle bu kâideyi zikretmiştir699. Bu kâide, Mecelle’deki "vücutta bir şeye tabi olan hükümde dahi ona tabi olur"700 kâidesinin farklı bir ifadesidir.
(الأخذ بالإحتياط أولى) "İhtiyata uygun olan ile amel etmek daha evladır". Ebu Hanife’nin (v. 150/767), ticaret mallarının zekâtında verilecek paranın cinsi belirlenirken, fakirlere en faydalısının seçilmesi hususundaki görüşünü izah ederken bu kâideyi zikretmiştir701.
(الحق لا يبقى بعد فوات محله) "Hak, mahallinin ortadan kalmasından sonra devam etmez". Hanefi mezhebine göre, nisab miktarına ulaşan malın zekâtı eda edilmeden önce, bu mal bir sebepten dolayı yok olmuşsa, zekâtın sebebi olan nisab ortadan kalktığı için zekâtı verilmez. İmam Şafii (v. 204/820) ile aralarında bu konuda geçen tartışmada Hanefi mezhebinin görüşünü temellendirirken bu kâideyi delil olarak zikretmiştir702.
(عند تعارض الجهتين يعمل بالأقوى) "İki cihetin / yorumun tearuzu durumunda daha güçlü olan ile amel edilir". İmam Ebu Yusuf’a (v. 182/798) göre bir kimse bir miktar parayı hem zekât hem de sadaka niyeti ile bir fakire verirse, zekât yerine geçer. Çünkü zekât farz olduğu için daha güçlüdür. Ayrıca bu kâideyi, iki delilin tearuzu durumunda, daha kuvvetli olanın alınacağına dair kâide ile de desteklemiştir703.
(الحرج مدفوع) "Zorluk kaldırılmıştır". Zekât verilirken bunun zekât olduğuna dair niyetin başlangıçta olması gerektiğini, farklı zamanlarda parçalar halinde verilirken her defasında bu niyetin yenilenmesinin doğuracağı zorluklara işaret maksadıyla bu kâideyi zikretmiştir704.
(الحكم متى ثبت معقولا بمعنى خاص ينتهي بذهاب ذلك المعنى) "Özel bir illet için konulmuş hüküm, bu illetin ortadan kalkması ile sona erer". Rasulullah (s.a.v)’ın vefatından sonra müellefe-i kulûba zekât verilmeyeceğini açıklarken bu kâideyi zikretmiştir705.
(الظاهر لا يبطل إلا باليقين) "Zahir olan, ancak yakîn ile geçersiz olur".
(الظاهر لا يبطل بالشك) "Zahir olan, şüphe ile geçersiz olmaz". Bir kimse, ödeme esnasında zekâtını vereceği kimsenin durumundan kuşkuya kapılmadan onun fakir olduğunu görse ve ona zekât verse bu caizdir, çünkü zahir olan, o kimsenin fakir oluşudur. Ancak ödedikten sonra onun zekât vermeye ehil olmadığı ortaya çıkarsa bu durumda zekâtını yeniden vermesi îcâb eder. Eğer yanıldığına dair herhangi bir durum ortaya çıkmamışsa, zahir olan esas alınacağı için zekâtını iade etmesi gerekmez706.
(الجبر ينافي العبادة) "Zorlama, ibadeti nefyeder". Zekât mükellefi olan kimse öldüğünde vasiyette bulunmamış ise varisleri ona şer‘an nâib kılınmazlar. Çünkü bu zorlama olur707.
(إيجاب فعل لا سبيل إلى أدائه رأسا ممتنع) "Doğrudan edâ etme imkânı olmayan bir fiilin îcabı/emredilmesi, mümkün değildir". Kölenin fıtır sadakası mükellefi olamayacağını izah ederken bu kâideyi delil olarak kullanmıştır. Bu kâideden hemen önce kafirlere de fıtır sadakasının farz olmadığını izah ederken "mükellefe, hâl-i hazırda ve daha sonra eda etme imkânı olmayan bir şeyin emredilmesi, gücün üzerinde tekliftir" diyerek, mükellefin sorumluluğunun, yapabilme imkânı ile sınırlandırıldığını ifade etmiştir708.
(الساقط شرعا ملحق بالساقط حقيقة) "Şer’an sâkıt olan, hakikaten sâkıt olmuş gibidir". Fitre ödenirken, nassta belirtilen maddelerin kıymetlerine göre birbirlerinin yerine verilmesi meselesini tartışırken bu kâideyi zikretmiştir. Irak Meşâyihi’nden olan Usûl alimlerine göre "hüküm, nassın belirlediği şeyde nassın manası ile değil aynı ile sınırlıdır" dolayısıyla bunlar, kıymetleri ile ödenmez. Semerkand Meşâyih’ine göre ise "hüküm, nassın belirlediği şeyde nassın manasını da içine alır" bu sebeple kaliteleri dikkate alınarak kıymetleri ile ödenebilir. Ancak Kâsânî (v. 587/1191) birinci grubun görüşünü benimsemekte ve bu konuda vârid olan bir hadisi zikrettikten sonra bu kâideyi de delil olarak getirmektedir709.
Kitâbu’z-Zekât’ta zikredilen bazı dâbıtlar şunlardır:
(العبادة لا تتأدى بدون النية) "İbadet, niyetsiz edâ edilmez"710. İmam Şafii’ye (v. 204/820) nisbetle zikretmiştir.
(دين الخراج يمنع وجوب الزكاة) "Harac borcu, zekat vücûbiyetini engeller"711.
(المكاتب في اكتسابه كالحر) "Mükâteb köle, kazancında hür gibidir"712.
(كل مال لم تؤد زكاته فهو كنز) "Zekâtı verilmeyen her mal kenzdir"713.
(نصاب مال التجارة مقدر بقيمته من الذهب والفضة) "Ticaret malının zekatı, altın ve gümüş cinsinden kıymeti ile takdir edilir"714.
(إذا هلك النصاب بعد الحول تسقط الزكاة) "Bir senenin sonunda nisab yok olursa zekât düşer"715. Bu dâbıtın başında "el-Mezheb" ifadesini kullanmıştır.
(الولد يتبع الأم في الرق والحرية) "Çocuk kölelik ve hürriyette anneye tabidir"716.
(الأصل أن كل مال يجوز التصدق به تطوعا يجوز أداء الزكاة منه وما لا فلا) "Kâide: Sadaka olarak verilmesi caiz olan her mal ile zekatın edası da caiz olur. Aksi durumda caiz olmaz"717.
(يجوز أداء العبادة قبل الوجوب بعد وجود سبب الوجوب) "Vücub sebebinin varlığından sonra, vücubtan önce, ibadetin edası caizdir"718.
(الزكاة عبادة عندنا) "Zekat, bize göre ibadettir"719.
(الأصل أن كل أرض إبتدئت بضرب حق عليها ألا يتبدل الحق بتبدل المالك) "Kâide: Başlangıçta kendisine bir vergi konulan her topraktaki bu hak, sahibinin değişmesi ile değişmez"720. İmam Muhammed’e (v. 189/805) nisbetle zikretmiştir.
(كل مؤنة ضربت على أرض أنها لا تتغير بتغير حال المالك) "Bir toprak için belirlenmiş her türlü vergi, sahibinin durumunun değişmesi ile değişmez"721.
(الأصل أن مؤنة الأرض لا تتغير بتبدل المالك إلا لضرورة) "Kâide: Toprağın vergisi, zaruret bulunmadıkça, sahibinin değişmesi ile değişmez"722.
(الرد برضا البائع بمنزلة بيع جديد) "Satıcının rızasıyla olan geri verme, yeni bir alış-veriş gibidir"723.
(مال المسلمين لا يغنم) "Müslümanların malı, ganimet olmaz"724.
(الرد في العقد الفاسد فسخ) "Fasit akitte malın geri verilmesi fesihtir"725.
(يجب تقدير المكاييل بما لا يختلف وزنه وكيله) "Ölçeklerin takdiri, ölçü ve tartısı değişmeyen şeylerle yapılmalıdır"726. Tahavî’ye (v. 321/933) nisbetle zikretmiştir.
(صدقة الفطر تتعلق بالذمة) "Fıtır sadakası zimmete bağlıdır"727.
(الزكاة تتعلق بالمال فتسقط بهلاكه) "Zekat, mala bağlıdır; onun yokolması ile düşer"728.
Dostları ilə paylaş: |