evlerine gitmedim. Şimdi gitmek isterdim.
Özür dilemek,
kendimi olduğu gibi bırakmak isterdim. Ne yazık bütün
bunları gerçekleştirecek gücüm yok. Düğümler, istenildiği
anda çözülmüyor. Bir söylemekle açılmıyor kapılar. Sora-
caklar, anlattıracaklar. Neden önce öyle diyordun da şimdi
böyle... Beni gene çileden çıkaracaklar sonunda. Yenilginin
bile tadına varamıyor insan. Bütünüyle teslim olmanın key-
fini süremiyor. Olduğu gibi kabul etmiyorlar Selim’i. Geri
dönmenin de çok formalitesi var. Önce bir pişmanlık dilek-
çesi vereceksin, inceleyecekler. On beş gün süresi var. So-
ruşturacaklar: eski bağıntılarını kopardı mı? Kitaplığındaki
zararlı kitapları ayıkladı mı? Hergün tıraş oluyor mu? Saçı-
nı tarıyor mu artık? Sonra bir deneme dönemi var.
Çeşitli
insanlarla çeşitli biçimlerde birlikte olacaksın... Katlana-
mam bütün bunlara. Ben dilekçeme aynı günde cevap isti-
yorum. Yalnız İsa’nın katında işler çabuk yürüyormuş.
Öyle bir kapı olmalı ki çalınca, insana hiçbir şey sorma-
dan açsalar: kapının ortasındaki küçük pencereden bakıp
da kim o demeseler. Sonra hemen içeri alsalar beni. Ben an-
latmak istesem bile, hemen sustursalar: biz her şeyi biliyo-
ruz. Her şeyi biliyor musunuz gerçekten? Evet. Neden sor-
muyorsunuz ayrıntıları? İstediğin zaman anlatırsın. Sana
dinlenme fırsatı verdiğimizi de sanma.
Hiç anlatmasan da
olur. İstediğin zaman gidebilirsin. İstediğin zaman geri dö-
nebilirsin. Anlayış da göstermiyoruz sana. Özellikle buna
çok sevindim. Anlayış göstermenin
sende bir gerginlik ya-
ratacağını, ne zaman isteyecekler endişesini doğuracağını
biliyoruz. Sen sormasaydın bunları bile anlatmazdık. Hiçbir
sözü sonuna getirmeyi düşünmüyoruz. Yaşama şartlarını
açıklar mısınız?
Burada yemek ve uyuma saatleri belirli değildir. Kimse-
nin kimseyi dinleme zorunluluğu da yoktur.
Birini dinler-
ken bile sonuna kadar beklemeyebilirsin: sözün yarısında
667
dışarı çıkarsın canın isterse. İstemezsen hiç karşılık ver-
mezsin konuşmalara. Yemeğe, isteyen tatlıdan başlar, iste-
yen de yemekten önce kahvaltı eder. İsteyen bütün gün ge-
celikle dolaşır, isteyen de elbiseyle yatağa girer.
Biraz korkutuyor bu hürriyet beni. Akıldışı bir hürriyete
benziyor. Yemeği üstüne dökme hürriyeti de var mı? Sonu-
na kadar var. İstersen saatlerce de yıkanabilirsin. Ayrıca
kimse beklemez banyonun kapısında yıkanman bitsin diye.
Çok sevindim: anladığıma göre babam yok aranızda. Din-
lenme saatlerine de karışılmıyor değil mi? Böyle işlerle uğ-
raşan yoktur.
Hürriyet tarifiniz nasıl? Sizin de hürriyetiniz, başkaları-
nın hürriyetinin başladığı yerde mi bitiyor? Hayır, yok böy-
le bir şey. Herkes, başkalarını rahatsız etmekte de hürdür.
Bana başka türlü bir hürriyet öğretmişlerdi. Hürriyetin öğ-
retilebileceğini sanmıyoruz. Bana demişlerdi ki: ya başkala-
rı da seni rahatsız etmeye kalkarsa? Haklı değiller miydi?
Onları bırakıp
gidersin hemen; başına böyle bir iş gelirse.
Kabul edersiniz ki bu hürriyet, bu yaşayış
akla uygun gö-
rünmüyor. Akla uygun olduğunu ileri sürmüyoruz. Acaba
bu anlattığınız yer... Soru sorulmamasını istiyorsunuz; siz
de sormayın. Henüz eski alışkanlıklarınızdan kurtulamadı-
ğınız görülüyor.
Ya bir gün geriye, eski yaşayışıma dönmek istersem? Bu-
na bir engel olmadığını belirtmiştik. Biliyorum; ya ben dön-
mek istemezsem demek istemiştim.
Böyle bir durum kor-
kunç olmaz mıydı dersiniz? Böyle bir anlayışla burada ıstı-
rap çekersiniz. Geriye dönüş hiçbir zaman düşünülmez bu-
rada. Henüz hazırlıklı değilsiniz. Biliyorum. Her zaman ol-
duğu gibi dışında kalıyorum düzenin. Bu benim kaderim.
Biliyorsunuz, aramızda ıstırap çekenler,
sizin gibi, düşün-
meyi henüz unutmayanlardır. Düşünce, onlar için yalnız ıs-
tırap kaynağıdır. Bu duruma gelen zavallı düşünce, artık
668
onlara hayatlarını düzenlemekte yararı olmayan bir yük ve
bizim verdiğimiz hürriyeti kabul etmelerine engel olan bo-
zuk bir makinedir. Bu makine, son titreyişlerini yapmakta-
dır ve durmasını bilmediği için parçalanacaktır.
Dostları ilə paylaş: