Nuh’un (a.s) Özellikleri
Nuh (a.s) Ulu’l-Azm peygamberlerinin ilkidir ve Peygamberlerin en büyüğüdür. Allah onu kitap ve şeriatiyle tüm insanlara göndermiştir. O halde onun kitabı da Allah’ın kanunlarına ve şeriatine şamil olan ilk semavi kitaptır ve getirdiği şeriati de ilahi şeriatlerin ilkidir.
Şu anda ki beşerin ikinci babası sayılmaktadır. İnsanların nesebi ona ulaşmaktadır. Zira Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Ancak onun soyunu sürekli kıldık.”2 Nuh (a.s) Kur’anda zikredilen Adem ve İdris dışında tüm peygamberlerin babasıdır. Allah şöyle buyurmaktadır: “Sonra gelenler içinde ona iyi bir ün bıraktık.”3
Hakeza Nuh (a.s) teşri kapısını açan, kitap ve şeriat getiren, insanlara vahyin yanı sıra, akıl, mantık ve delil metoduyla konuşan ilk kimsedir. Dolayısıyla da Nuh tevhit dininin köküdür. Bütün bir alemde tevhit dini ona varmaktadır. Bu yüzden de kıyamet gününe kadar, bütün tevhit ehlinin üzerinde bir hakkı vardır. Bu yüzden Allah-u Teala, genel ve çok boyutlu selamını sadece ona özgü kılmıştır. Bu konuda hiçbirisini ona ortak kılmamış ve şöyle buyurmuştur: “Âlemlerde, Nuh’a selam olsun”1
“Şüphesiz Allah onu alemlerden seçkin kılmıştır.”2 “Onu iyilik sahiplerinden saymıştır.” 3 “Nuh’u şükredici bir kul olarak adlandırmıştır.”4 “Hakeza onu mümin bir kul saymıştır.”5 “Hakeza onu salih bir kul olarak adlandırmıştır.”6 Ondan nakledilen son dua ise şudur: “Rabbim! Beni, anamı, babamı, evime iman etmiş olarak gireni, iman eden erkek ve kadınları bağışla; zalimlerin de yalnız helakini artır.”7 8
Ayrıca burada bu günlerde bazı gazatelerin Tahran’da yayınladıkları bir hususu da özetle nakletmek uygundur diye düşünüyorum: Amerikalı bazı bilginler, bazı Türk askerlerinin yol göstericiliği sayesinde, Türkiye’nin doğusunda yer alan Ağrı dağının tepelerinden birinde, 1400 metre yükseklikte birkaç parça tahta elde etmişlerdir. Bu tahtaların üzerinde yapılan incelemelerde bu tahtaların, oraya düşen bir geminin dağılım parçalarından olduğunu göstermiştir. Bu tahtaların geçmişi Miladdan önce ikibin beşyüz yılına ulaşmaktadır. Yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi bu parçalar İngiliz Kuin Mari’nin yaptığı geminin üçte ikisinden daha büyük bir geminin parçaları idi. Kuin Mari’nin gemisinin uzunluğu bin on dokuz adım, eni ise yüz on sekiz adım idi. O tahtalar, hakkında araştırmalar yapılmak için San Fransisko’ya götürülmüştür ve de dinlerin Nuh’un gemisi hakkında söylediklerinin doğru olup olmadığı araştırılmaktadır.
Nuh’un (a.s) Ömrünün Uzunluğu
Kur’an-ı Kerim’in de açıkça belirttiği gibi Nuh (a.s) uzun bir ömür yaşamış ve dokuz yüz elli yıl kavmini Allah’a davet etmiştir. Bazı araştırmacılar bu konuyu uzak bir ihtimal olarak kabul etmişlerdir. Zira genelde insanın ömrü yüz veya yüz yirmi yılı aşamamaktadır. Hatta bazıları önceki insanların her ayı bir yıl olarak hesapladığını ifade etmişlerdir. O halde dokuz yüz elli yıl, seksen yıldan on ay az bir zamana denk olmaktadır. Lakin bu söz oldukça uzak bir ihtimaldir. Bazıları da Nuh’un (a.s) ömrünün uzunluğu onun harikulade bir keramet olduğunu ifade etmişlerdir.
Sa’lebi Kısas’ul-Enbiya adlı kitabında Nuh’un (a.s) özelliklerini beyan ederken şöyle demektedir: “Nuh’un ömrü, bütün Peygamberlerden daha uzun olmuştur ve o Peygamberlerin en büyüğü, gönderilen elçilerin piridir. Mucizesi de bizzat kendi varlığıdır. Zira bin yıl yaşamıştır. Ne bir dişi dökülmüş, ne de gücü azalmıştır.”
Hakikat şudur ki şimdiye kadar, insan için böyle uzun bir ömrün imkansızlığı hakkında bir delil sunulamamıştır. Aksine akli açıdan da gerçeğe yakın olan şudur ki ilk insanın ömrü, bu günki insanın doğal ömründen çok daha uzundu. Çünkü onların ömrü oldukça sade idi. Bu gün bizleri çepe çevre saran hastalıklardan ve zorluklardan ve hayatın yok edici etkilerinden uzak idiler. Nitekim bugün de yüz yirmi ila yüz atmış yıl yaşayan kimseleri görmekteyiz. Bu kimseler de oldukça sade bir hayat yaşamaktadırlar ve oldukça az zorluklar görmüş ve çok sade bir anlayışa sahip insanlar olmuşlardır. O halde önceki insanların bazılarının yüzlerce yıl yaşaması uzak ihtimal değildir.
Ondan da öte Nuh’un ömrü gibi bir şey hakkında Allah’ın kitabına itiraz etmek de çok ilginçtir. Zira Kur’an Peygamberler hakkında bir çok harikulade mucizeler nakletmiştir ve biz kitabın birinci cildinde mucizeler hakkında bilgiler vermeye çalıştık.
Cudi Dağı Nerededir?
Bazıları bu dağın, Musul’un Diyarbekirinde ve Ermenistan dağlarına ulaşan sıra dağlardan bir parçası olduğunu ifade etmişlerdir. Tevrat da onu Ararat olarak adlandırmıştır. Nitekim Kamus kitabı şöyle diyor: “Cudi, Nuh’un (a.s) gemisinin üzerinde durduğu bir adadaki dağdır. Tevrat’ta da Ararat olarak adlandırılmıştır.”
Merasim’ul-İttila’ kitabının yazarı ise şöyle diyor: “Cudiy (ya teşdidiyle okunmalıdır) dağı, Dicle’nin doğusunda olan İbn-i Ömer adasına bakmaktadır ve Musul’a bağlıdır. Sular inince Nuh’un gemisi bu dağın üzerinde durmuştur.”
Burada şunu sormak mümkündür: “Farz edelim ki Nuh’un kavmi günahları sebebiyle helak oldu. Ama suyun taşması sebebiyle helak olan ve ortadan kalkan diğer hayvanların suçu neydi?” Bu söz en zayıf itirazlardan biridir. Zira yokluk ve helak olma, ne kadar genel olursa o kadar da ceza ve intikam boyutundan uzak olur. Nitekim deprem, tufan, veba ve taun gibi genel belalar, alemde bir çok defa vuku bulmuştur ve Allah’ın verdiği hükümde mutlaka bir hikmet ve delil vardır.1
-
502. Konu
En-Nübüvvet(2)
Nübüvvet(2)
4-Hud (a.s)
-
Bihar, 11/343, 4. Bölüm; Kısset-u Hud ve Kavmihi
-
Kenz'ul-Ummal, 11/513, 12/479, Hud
Dostları ilə paylaş: |