İbrahim’in Münezzeh Olan Allah Katındaki Konumu ve Ubudiyet Makamı
Allah-u Teala kendi kitabında İbrahim’i en güzel övgüler ile övmüş, Allah yolunda çektiği sıkıntıları en güzel şekilde beyan etmiş, kitabının altmış küsür yerinde onu adıyla anmış ve ona bağışladığı bir çok nimetleri dile getirmiştir. Burada bu hususlardan bir kaçına işaret edelim:
Allah önce ona rüşt ve hidayeti bağışlamıştır (Enbiya/51) Allah İbrahim’i dünyada seçmiştir ve ahirette de salihlerden olacaktır. Zira Allah ona, “Teslim ol” diye buyurduğunda o şöyle dedi: “Ben alemlerin rabbine teslim oldum.” (Bakara/130-131) İbrahim ihlas ve kalp temizliği üzere rabbine yönelen ve müşriklerden olmayan bir kimseydi. (En’am/79) İbrahim Allah’a karşı kalben itminane ermişti ve bu sebeple de Allah ona göklerin ve yerin melekutunu göstermişti. Bu yüzden de İbrahim yakine ermişti. (Bakara/260 ve En’am/75) Allah onu “Halil” (dost) edindi. (Nisa/121) Allah rahmet ve bereketini ona ve ailesine indirdi, onu vefadarlıkla nitelendirdi. (Necm/37) Hakeza Allah İbrahim’i halim, evvah (çok dua eden) ve munib (tevbe eden) olarak adlandırmıştır. (Hud/73-75) Allah İbrahim’i Allah’a teslim olan Allah’a teslim olan, hakka yönelen, müşriklerden olmayan nimetlerine şükreden bir önder olması hasebiyle seçmiş, onu doğru yola iletmiş, dünyada ona iyilik ve nimet vermiştir ve onun ahirette de salihlerden olduğunu bildirmiştir. (Nahl/120-122) İbrahim sıddık (dosdoğru) bir peygamberdi. (Meryem/41)
Allah onu mümin kullarından ve iyilik sahibi kimselerden saymış, ona selam göndermiştir. (Saffat/83-111) İbrahim Allah’ın kendilerine güç ve basiret verdiği kimselerdendi. Allah onları ahireti hatırlatan özel nimet ile halis kılmıştır. (Sad/45-46) Allah onu imam ve insanların önderi kılmıştır. (Bakara/124) Allah onu kendilerine kitap ve şeriat verdiği beş Ulu’l-Azm peygamberlerinden biri kılmıştır (Ahzap/7, Şura/13 ve a’la/18-19) Allah ona ilim, hikmet, kitap, mülk ve hidayet bağışlamıştır. Onları arkasında ebedi bir kelime karar kılmıştır. (Nisa/54 ve En’am/74-90 ve Zuhruf/27) Allah nübuvvet ve kitabı onun neslinde karar kılmıştır. (Hadid/26) Allah insanlar arasında onun için iyi bir isim baki kılmıştır. (Şuara/84 ve Meryem/50) İşte bunlar münezzeh olan Allah’ın İbrahim’e (a.s) verdiği ilahi mevkiler ve ubudiyet makamı idi. Kur’an-ı Kerim Peygamberlerden ve yüce resullerden hiç biri hakkında İbrahim’in (a.s) sıfatları ve yüceliklerini detaylıca açıkladığı gibi detaylıca söz etmemiştir.
Söz konusu makamların her birinin tefsir ve açıklamasını ise, daha önce açıkladığımız ilgili ayetlerde veya Allah’ın izniyle gelecekte yapacağımız açıklamalarda bulabilirsiniz. Zira bu makamları ele almak, bizi burada söz konusu hedefimizden uzaklaştıracaktır.
Münezzeh olan Allah, ebedi ve sağlam dinimizi İslam olarak nitelendirmiştir. Nitekim İbrahim’i de bu isimle anmıştır ve bunu İbrahim’e isnat etmekle onun dini şahsiyetini ve bereketli hayatını korumuştur.
Allah-u Teala şöyle buyurmaktadır: “Babanız İbrahim’in dini de (işte böyle idi). O sizlerin daha önce müslüman olarak adlandıran kimseydi.”1 Hakeza şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, gerçek dine, doğruya yönelen ve şirk koşanlardan olmayan İbrahim’in dinine iletmiştir” de.”2
Hakeza İbrahim’in yaptığı bu saygın ev, Ka’be’yi de bütün alemlere kıble kılmış ve bu evin ziyaret ve hac merasimlerini teşri etmiştir. Bu merasimler mevcut kitabın birinci cildinde, “Hani Kabe’yi, insanlar için dönüş/toplanma yeri kılmış”1 ayetinde de işaret edildiği gibi hakikatte oğlunun ve eşinin oraya yerleştirmesini, oğlu İsmail’in kurban edilmesini, Allah yolundaki çabasını, Allah’a yönelişini, Allah yolunda çektiği sıkıntılarını gözler önüne seren bir takım amellerdir.
İbrahim’in (a.s) varlığının bereketlerinden biri de tevhit dinidir. Yeryüzünün her noktasında ve herkesin yanında görülen tevhit dininin kökü İbrahim’e dönmektedir. Örneğin tevhit ile nitelendirilen bu günkü Yahudi dini Musa b. İmran’a (a.s) ulaşmaktadır.Musa da kendisini İsrail’e yani Yakub b. İshak b. İbrahim’e isnat etmektedir. Hıristiyanlık dini de Mesih İsa b. Meryem’e (a.s) ulaşmaktadır ve o da kendisini İbrahim’in (a.s) neslinden saymıştır. İslam dini de Muhammed (s.a.a) vesilesiyle gelmiştir ve Peygamberin soyu da İbrahim Halil’in (a.s) oğlu İsmail’i Zebih’e ulaşmaktadır. O halde dünyadaki tevhit dini İbrahim’in bereketli ve kutsal bir eseridir. İslam’da görülen namaz, zekat, hac, dört ayaklı hayvanların etinin helal oluşu, Allah’ın düşmanlarından beri olmak, selam vermek ve beşi baş ile, diğer beşi de bedenin diğer organlarıyla ilgili bulunan taharetin on hükmü onun şeriatindendir. Baş ile ilgili olan beş hüküm2 şunlardır: Bıyıkların fazlasını kısalatmak, sakalı uzatmak, saçı traş etmek veya kısaltmak, misvak kullanmak, dişleri kürdanla temizlemek. Bedenin diğer organlarıyla ilgili beş hüküm de şunlardır: Bedendeki fazla kılları yok etmek, sünnet olmak, tırnakları kesmek, cenabet guslü ve su ile taharet.
Yapılan geniş araştırmaların gösterdiği gibi insanlık toplumunda itikadi ve ameli tüm beğenilmiş adap ve sünnetin tümü nübuvvetin güzel etkilerindendir ve biz de defalarca geçmiş konularda buna işaret ettik. O halde İbrahim (a.s) insanlığa büyük ve değerli bir hizmette bulunmuştur ve günümüz insanının boynunda -bunu bilsin veya binmesin- çok büyük bir hakkı vardır.”1
502. Konu En-Nübüvvet(2)
Nübüvvet(2)
7-Lut (a.s)
Bihar, 12/140, 7. Bölüm; Kıses-u Lut (a.s)
Kenz'ul-Ummal, 11/505, Lut (a.s)
3788. Bölüm
Lut (a.s)
Kur’an:
“Lut’u da gönderdik, Kavmine: “Dünyalarda hiç kimsenin sizden önce yapmadığı bir hayasızlığı mı yapıyorsunuz?” dedi.1
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın Lut’dan sonra gönderdiği her Peygamberin kendi kavmi arasında bir izzeti vardı.”2
İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Üzerlerine azap yağmuru yağan memleket Lut kavminin memleketi olan Sadom idi. Allah onların üzerine siccilden, yani topraktan taşlar yağdırdı.”3
İmam Bakır (a.s), kendisine Peygamberin cimrilikten Allah’a sığınması hakkında soru soran Ebu Basir’e cevap olarak şöyle buyurmuştur: “Evet, ey Eba Muhammed! Peygamber her sabah ve akşam Allah’a sığınıyordu. Biz de cimrilikten Allah’a sığınıyoruz. Allah şöyle buyurmuştur: “Nefsinin cimriliğinden korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.”
Sana cimriliğin akıbetini söyleyeyim. Lut kavmi yiyecek hususunda cimrilik eden bir bölgenin ehliydi ve bu cimrilik onların şehvet gücünde dermansız bir derdin vücuda gelmesine sebep oldu.” Ben (Ebu Basir) şöyle arzettim: “Akıbetleri ne oldu?” İmam şöyle buyurdu: “Lut kavminin beldesi, Şam ve Mısır kervanlarının geçtiği yolun üzerindeydi. Kervanlar onların şehirlerinde konaklıyor, Lut kavmi ise onları ağırlıyordu. Ama kervanların konaklaması ve onları ağırlamak işi çoğalınca cimrilik onları sıkıntıya düşürdü ve sonunda bu cimrilik hususunda öyle bir yere vardılar ki bir yolcu şehirlerine geldiğinde onu şehvet üzere olmaksızın rezil ediyorlardı. Belki de misafirlere bu işi yanlarından gitsinler diye yapıyorlardı. Böylece onların işi şehirlerde yaygınlaştı. Kervancılar onlardan sakınmaya başladı. Artık onların şehrine gelmez oldular. Böylece cimrilik başlarına öyle bir bela getirdi ki artık onu başlarından uzaklaştıramaz oldular. Bu iş hususunda şehvetleri ve istekleri olmaksızın, bu işi yaptılar. Öyle ki şehirlerdeki erkeklere para veriyor ve onlardan bu kötü işi yapmalarını istiyorlardı.” İmam daha sonra şöyle buyurdu: “O halde Allah-u Teala nezdinde cimrilikten, sonucu daha kötü olan bir iş var mıdır?” Ebu Basir şöyle diyor: “Ben şöyle arzettim: “Fedan olayım! Lut kavminin tüm fertleri mi bu işi yapıyordu?” İmam şöyle buyurdu: “Allah’ın emrine teslim olan bir aile dışında tümü istisnasız olarak bunu yapıyordu. Allah-u Teala’nın şöyle buyurduğunu işitmedin mi: O şehirde sadece mümin olanları çıkardı. “Zaten orada, kendini Allah’a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk.”1