“Hiç kuşkusuz evrende etkin olan nedenler silsilesi, varlığı zorunlu (vacib-el vücud) olan yüce Allah’ta son bulur. O’nunla, parça ve bütün olarak evren arasındaki ilişki nedensellik esasına dayanan bir ilişkidir. Daha önce irdelediğimiz illet ve malul ile ilintili bölümler de şunu ortaya koydu: Nedensellik varlıklarla ilgilidir. Şöyle ki: Malulda somutlaşan gerçek varlık, illetinin varlığından sızmıştır. Onun dışında kalan mahiyet gibi olgular ise, sızılmışlıktan, kaynaklanmışlıktan ve illete gereksinim duymaktan uzaktırlar. Bunun çelişik evrime önermesi ise şöyle olur: Gerçek varlığa sahip olmayan bir şey malul olmadığı gibi, yüce Allah’a da gelip dayanmaz.
Salt itibari olguların yüce Allah’a dayandırılması bir problem oluşturur. Çünkü onların gerçek bir varlıkları yoktur. Varlıklar ve olumlanmaları bütünüyle itibaridir. Değerlendirme koşullarını, konum ve varsayım sınırını aşmaz. Şeriatın kapsadığı emir, yasak, hüküm ve durumların tümü itibari olgulardır. Bunların da yüce Allah’a nispet edilmelerinde problem vardır. Mülk, izzet ve rızık gibi olgular için de aynı durum söz konusudur.
Bu düğümü şu şekilde çözebiliriz: Bunlar gerçi gerçek bir varlıktan yoksundurlar, ancak, bunların etkileri ve sonuçları vardır ve bunlar, daha önce defalarca vurguladığımız gibi onların isimlerini kalıcı kılmaktadır. Bu etkiler ve sonuçlar ise, gerçek varlıklardır ve itibari olarak amaçlanmışlardır. Dolayısıyla yüce Allah’a nispet edilirler. Şu halde bu sonuçların nispet edilmeleri, bu itibari olguların da nispet edilişlerini mümkün kılmaktadır. Buna göre, toplumun bireyleri olarak aramızda etkin olan hükümranlık, gerçi itibari bir olgudur ve gerçek varlıktan bir paya sahip değildir, ancak o bizim tarafımızdan, tasavvur edilen mevhum bir anlamdır. Biz onu, zihin dışı objektif sonuçlara ulaşmak için araç olarak kullanırız. Eğer bu mevhum anlam takdir edilip varsayılmazsa, bu sonuçlara ulaşmamız mümkün olmaz. Sözünü ettiğimiz sonuçlar; zorbaların güç ve etkinlik sahibi bireylerin, toplumdaki zayıf ve düşkünlerin haklarını gasbedenlerin ezilmeleri, herkesin olması gereken yerde olması, her hak sahibine hakkının verilmesi şeklinde sıralanabilir. Kısacası mülk (egemenlik) itibari bir olgudur ancak.
Bu tür zihin dışı etki ve sonuçlar kalıcı oldukları sürece egemenliğin anlamı ve ismi de kalıcı olacaktır. Dolayısıyla bu zihin dışı sonuçların, zihin dışı nedenlerine nispet edilmeleri, mülkün-egemenliğin O’na nispet edilmesi demektir. Aynı durum itibari izzet, zihin dışı sonuçları ve bu sonuçların gerçek illetlerine nispet edilişi için de geçerlidir. Emir, nehiy, hüküm ve kanun koymak ve benzeri olgular da bundan farklı değildir.
Bütün bunlardan sonra şu husus açıklığa kavuşuyor: Yukarıda sözü edilen itibari olguların tümü, sonuçlarının yüce Allah’a nispet ediliyor olması dolayısıyla zatına yaraşır bir şekilde O’na nispet edilirler.”1
Bak, el-Mal, 3763. Bölüm
3702. Bölüm Hükümdarlarla Kaynaşmak
-
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Denizin komşusu, padişahın dostu ve afiyetin (sağlığın) kıymeti olmaz.”2
-
İmam Sadık (a.s), meclisinde, “ya padişaha komşu ol ya denize” denilince şöyle buyurmuştur: “Bu doğru değildir, doğrusu şöyledir: “Ne padişaha komşu ol, ne de deryaya.” Zira padişah sana eziyet eder, derya ise seni suya kandırmaz.”3
-
Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Halktan en az vefası olanlar hükümdarlardır. Halktan en az dostu olanlar hükümdarlardır ve insanların en talihsizi kölelerdir.”1
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarlarla kaynaşmaya rağbet etme. Zira onlar selama cevap vermeyi bile çok görürler ve boyun vurmayı en az ceza olarak sayarlar.”2
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın hükümdarların yanına fazla gitme. Zira eğer onlarla arkadaşlık edersen seni bıktırırlar ve eğer onlara nasihat edersen, sana hile yaparlar.”3
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Padişahlar nezdinde makam sahibi olmak, sıkıntı ve mihnetin anahtarıdır ve fitne tohumudur.”4
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sakın hükümdarlarla dostluğa tamahlanma. Zira onlar kendileriyle ünsiyet ve ülfetin doruğunda bile seni yalnız bırakırlar ve yakınlığın doruğunda bile senden koparlar.”5
Bak. Es-Sultan, 1845. bölüm
3703. Bölüm
Kur’an:
“Melike: “Doğrusu hükümdarlar bir şehre girdikleri zaman orasını bozarlar, onurlu kimselerini aşağılık yaparlar. İşte böyle davranırlar” dedi.”6
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık kimseler hükümdar olunca yüce kimseler helak olur.”7
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Aşağılık kimseler üstün gelince yüce kimseler mağlup olur.”8
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Güç elde eden, (genelde) diktatör kesilir.”9
3704. Bölüm Hükümdarların En Hayırlısı
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarların en yücesi nefsine hükmeden ve adaleti yayan kimsedir.”1
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarların en akıllısı, ülkeyi halkın kendisi üzerinde bir hücceti (ve itiraz bahanesi) olmayacak aksine kendisinin halk üzerinde hücceti bulunacak bir şekilde yönetendir.”2
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarların en iyisi nefsine hükmeden kimsedir.”3
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarların en iyisi zulmü öldüren ve adaleti ihya eden kimsedir.”4
-
İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarların en üstünü şu üç haslete sahip olan kimsedir: Yumuşaklık, bağışlayıcılık ve adalet.”5
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Hükümdarların en üstünü, ameli ve niyeti iyi olan, ordusuna ve milletine adaletle davranan kimsedir.”6
-
İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Şahlardan hali en güzel olan kimse, insanların onun zamanında iyilikle yaşadığı ve adaleti halkı arasında yayan kimsedir.”7
Dostları ilə paylaş: |