1- İsar (Fedakarlık)


Bölüm Meleklerin Çeşitleri



Yüklə 1,89 Mb.
səhifə5/76
tarix17.01.2019
ölçüsü1,89 Mb.
#98598
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76

3709. Bölüm

Meleklerin Çeşitleri



Kur’an:

Sıra sıra duran ve önlerindekini sürdükçe süren ve Allah’ı andıkça anan meleklere and olsun” 4

Birbiri ardından gönderilenlere ve görevlerine koştukça koşanlara, Allah’ın buyruklarını yaydıkça yayanlara ve hak ile batılın arasını ayırdıkça ayıranlara, kötülüğü önlemek veya uyarmak, için vahiy getiren meleklere and olsun.” 5

Canları boğarcasına şiddetle çekip alanlara and olsun, canları kolaylıkla alanlara and olsun, yüzüp yüzüp gidenlere and olsun, yarıştıkça yarışan ve işleri yöneten meleklere and olsun.” 6



  1. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Sonra o yüce göklerin arasını yardı ve o yarıkları çeşitli meleklerle doldurdu. Bazıları rüku etmeksizin sürekli secde halindedir. Bazıları dik durmaksızın, rüku halindedir. Bazıları saflar halinde kıyamda durmuş, birbirinden ayrılmazlar. (Hepsi de) usanmaksızın tespih ederler. Gözlerine uyku girmez, akılları yanılmaz, bedenleri zayıf düşmez ve unutma gafletine düşmezler.

Bazıları O’nun vahyinin eminleri ve elçilerine (vahyini bildiren) dilidirler, emrini ve kesinleşmiş hükümlerini getirir götürüler. Bazıları kullarını gözetirler ve cennet kapılarında hizmetçilik ederler. Bazılarının ayakları yeryüzünün en alt katmanlarında sabittir, boyunları en yüksek göklerden (yukarı) taşmış haldedir, organları alemin kenarlarına taşmıştır, omuzları Arşın ayaklarını yüklenmeye uygundur. Gözleri O’nun karşısında eziktir. O’nun altında kanatlarına bürünmüşlerdir. Kendilerinden başkası arasına izzet örtüsü ve kudret perdesi gerilmiştir. Rablerini tasvir (şekillendirme/betimleme) vehmine kapılmazlar, yaratıkların sıfatlarını O’na isnat etmezler, O’nu mekanla sınırlamazlar, o’na benzerleriyle işaret etmezler.”1

  1. İmam Ali (a.s) meleklerin sıfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Onları çeşitli şekillerde ve ölçülerde yaratmıştır, Kanatları vardır, O’nun gücünün yüceliğini tesbih ederler. O’nun eseri olan bir yaratığı kendilerine mal etmezler. Onlardan yağmur yüklü bulutların, büyük yalçın dağların ve şaşırtıcı karanlıkların yaratılışında bulunanlar vardır. Ve onlardan ayakları alt zeminin sınırlarını aşmışları vardır ki, hava deliklerine konmuş beyaz bayrakları andırırlar, altlarında hoş bir esinti, belli bir noktaya kapatmıştır onları. O’na ibadetle meşgul olmaları, onları başka şeylerle meşgul olmaktan alıkoymuştur.”2

  2. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah melekleri çeşit çeşit yarattı, Resulullah (s.a.a) Cebrail’i gördüğünde altıyüz kanadı vardı, baldırında bitkilerin yaprağının üzerindeki yağmur taneleri gibi inciler vardı. O gökle yer arasını doldurmuştu.”

Hakeza şöyle buyurmuştur: “Allah Mikail’e dünyaya inmesini emrettiğinde sağ ayağı yedinci göktedir, diğer ayağı ise yeryüzün yedinci katına varmakta. ”3

  1. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kıyamet gününe kadar rüku halinde olan melekleri vardır ve Allah’ın kıyamete kadar secde halinde olan melekleri vardır.”1

  2. İmam Zeynul Abidin (a.s) Arşı taşıyan ve her mukarreb meleğe selavat gönderme duasında şöyle buyurmuştur: “Allah’ım, seni tesbih etmekten bıkmayan, seni kutsamaktan usanmayan, sana ibadet etmekten yorulmayan, emrini yerine getirmede ciddiyetle çalışıp ihmalkârlık etmeyen, sana olan iştiyaklarından asla gaflete düşmeyen, Arşının taşıyıcılarına; kirpik kırpmadan izninin ve emrinin gelmesini bekleyen, (emrin gelince de) Sur’a üfleyerek kabir rehinleri olan baygınları ayıltacak Sur sahibi İsrafil’e; indinde şan-şeref sahibi olan, sana itaat ederek yüksek bir yere ulaşan Mikail’e; vahyinin emini, gökler ehlinin yanında kendisine itaat edilen, nezdinde saygın olan, katında mukarreb (yakınlaştırılmış) olan Cebrail’e; perdeler meleklerine müvekkel olan Ruh’a (bir melek) ve senin emrinden olan Ruh’a (bir başka melek) salat eyle.

Onlardan alttaki, göklerinin sakinleri, elçiliğin hususunda güvenilir olan, çalışmaktan bıkkınlık duymayan; zor işlerden yorulup yılmayan, nefsani istekleri kendilerini seni tesbih etmekten alıkoymayan, gafletler unutkanlığıyla seni ululamaktan geri kalmayan, yere bakan gözleriyle sana doğru bakmaya kasdetmeyen, çenelerini aşağı indirmiş, katındakine büyük rağbet duyan, nimetlerini anmaya aşırı derecede düşkün olan, azametinin, büyüklüğünün yüceliği karşısında alçalan; günah ehline karşı cehennemin uğultusunu görünce: “Her türlü eksiklikten münezzehsin sen, sana hakkıyla ibadet etmedik” söyleyen meleklerine de (salat eyle, Allah’ım).

Bütün bunlara salat ettiğin gibi; rahmet meleklerine; katında yakınlık sahibi olanlara; gaybı peygamberlerine taşıyanlara; vahyinin eminleri olanlara; kendin için ayırdığın, kutsamanla kendilerini yiyip içmekten müstağni kıldığın ve gök tabakalarına yerleştirdiğin melekler kabilelerine; göklerin uçlarında vaadinin sona ermesiyle emrinin (kıyametin) gerçekleşmesini bekleyenlere; yağmur hazinelerinin bekçilerine; bulutları sevkedenlere, sevketmesiyle yıldırım seslerinin duyulup şimşeklerin çakmasına vesile olanlara; kar ve doluyu uğurlayanlara; yağmur damlalarıyla birlikte inenlere; rüzgarların hazineleriyle ilgilenenlere; yerinden oynamasın diye dağları tutmakla görevli olanlara; suların ölçüleri, şiddetli ve sağanak yağmurların ölçeğiyle tanıştırdıklarına; istenmeyen belalarla veya sevilen bollukla yeryüzüne gönderdiğin meleklerine; çok kıymetli, iyilik sever elçilerine; çok değerli, (amelleri) yazan koruyuculara; ölüm meleği ve yardımcılarına; (kabir sorgulayıcıları) Münker ve Nekir’e; kabir ehlini sınava tabi tutan Ruman’a; Beyt-i Ma’mur etrafında tavaf edenlere; Malik’e ve (cehennem) bekçilerine; Rızvan’a ve cennetlerin hizmetçilerine; “kendilerine emir verildiği konuda Allah’a isyan etmeyen ve emredildikleri şeyi yapan” (Tahrim/6) meleklere; (cennet ehline:) “Selam size, sabrettiğiniz için; (dünya) yurdun(un) sonu ne güzel!” (Ra’d/24) diyenlere; kendilerine: “Tutun onu, derhal bağlayın onu; sonra cehenneme atın onu.” (Hâkka/30-31) dendiği zaman bekletmeden hemen emri yerine getiren zebanilere; anmadığımız, katındaki yerini, ne işle memur kıldığını bilmediğimiz diğerlerine; havadakilere, yerdekilere, sudakilere ve yaratıklar üzerindeki denetleyicilere, bütün bunlara her nefsin bir sürücü (melek) ve bir tanık (melek) eşliğinde geleceği gün salat eyle ve yine onların yüceliklerine yücelik katacak ve temizliklerine temizlik katacak bir salat eyle.”1


Melekler Hakkında Bir çift Söz

Kur’an-ı Kerim’de defalarca melekler zikredilmiştir. Ama onlar arasında sadece Cebrail ve Mikail’in adı anılmıştır. Diğer melekler ise sıfatlarıyla anılmıştır. Örneğin Melek’ul-Mevt (ölüm meleği), Kiram’el-Katibin, Seferet’ul-Kiram, el-Verere ve Rakib ve Atid vb…

Münezzeh olan Allah’ın kendi sözünde (Kur’an’da) melekler hakkında zikrettiği amel ve sıfatlar ile bu konuda daha önce zikredilmiş hadislerden de anlaşıldığı üzere evvela melekler yüce varlıklardır. Allah-u Teala ile meşhud (maddi) alem arasında vasıta konumundadırlar. Zira küçük ve büyük bütün olaylarda meleklerin bir etkisi vardır. Olayların boyutlarına bağlı olarak her olaya mutlaka bir veya birden fazla melek vekil kılınmıştır. Elbette onların bu konudaki rolü sadece ilahi emri akışına koymak veya onları yerli yerine yerleştirmektir. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: Allah’tan önce söz söyleyemezler; ancak O’nun emri üzerine iş işlerler.1

İkinci olarak melekler asla Allah’ın emrine isyan etmezler. Zira melekler bağımsız bir iradeye sahip varlıklar değillerdir. Dolayısıyla da onlar münezzeh olan Allah’ın iradesine aykırı bir şey dilemezler. Bu yüzden de hiçbir şeyi küçük görmezler ve kendi sorumluluklarına verilen hiçbir ilahi emri tahrif etmezler, azaltıp çoğaltmazlar ve değiştirmezler. Nitekim Allah-u Teala bizzat şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendilerine verdiği emirlere baş kaldırmayan, kendilerine buyurulanları yerine getiren pek haşin meleklerdir.2

Üçüncü olarak melekler sayıları çok olmakla birlikte çok çeşitli mertebelere sahiptirler. Onlardan bazısı yüce, bazısı düşük makamlıdır. Onlardan bazısı emir vermekte ve emirlerine itaat edilmektedir. Diğer bazısı da memurdur ve emre itaat etmektedir. Emir veren melekler Allah’ın emriyle emretmekte ve onun emrini memura götürmektedir. Memur olan kimse de Allah’ın emriyle memurdur ve hakikatte Allah’a itaat etmektedir. O halde meleklerin kendiliğinden hiçbir bağımsızlığı yoktur ve hiçbir role sahip değildirler. Nitekim Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: “Bizim her birimizin bilinen bir makamı vardır.3 Hakeza şöyle buyurmuştur: sözü dinlenen ve güvenilen.4

Hakeza şöyle buyurmuştur: Rabbiniz ne söyledi?” Diye sorarlar; “Hak söyledi” derler.1

Dördüncü olarak melekler asla mağlub ve yenilgi haline düşmezler. Zira onlar Allah’ın emri ve iradesi üzere hareket etmektedirler. NE göklerde ne de yerde Allah’ı aciz bırakacak bir güç vardır.2 Hakeza Allah-u Teala şöyle buyurmuştur: Allah, işinde hakimdir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.3 Hakeza şöyle buyurmuştur: Allah, buyruğunu yerine getirendir.4

Buradan da açıkça anlaşıldığı üzere melekler cismani maddeden münezzeh olan varlıklardır. Zira madde, zeval, fesat ve değişikliğe maruzdur. Maddi varlıkların özelliği kendi hedeflerine doğru harekette, tedricen kemale ermeleridir. Elbette bazen de bir takım engel ve afetlerle karşılaşmakta, hedefinden mahrum hale düşmekte ve hedefine ulaşmadan önce ortadan kalkmaktadır.

Buradan da anlaşıldığı üzere meleklerin suretleri, şekilleri ve cismani heyetleri hakkında rivayetlerde yer alan bilgiler ve bizim rivayi bahsimizde daha önce aktardığımız miktar, meleklerin Peygamberler ve imamlara temessül ve zuhur hakikatini beyan etmektedir. Onlar sadece melekleri böyle nitelendirmişlerdir. Halbuki onların hiçbir suret veşekille irtibatları yoktur. Zira temessül ve teşekkül (zuhur ve şekle dönüşme) arasında fark vardır. Meleğin insana temessülü bir meleğin kendisini müşahade eden kimseye insan şeklinde zuhur etmesidir. O halde melek, müşahade ve idrak kalıbında insani şekil ve surete girer. Ama haddi zatında ve idrak çerçevesi dışında meleksel surete sahip bir melektir. Bu ise teşekkül ve tasavvurun (şekillenme ve surete bürünmenin) tam tersinedir. Zira eğer melek, insan şeklinde şekillenip ve insan suretinde olursa, haddi zatında da insandır ve de idrak ile dış alem arasında bir fark yoktur. Zira bu durumda, her dışarıda, hem de zihinde insandır.

Meryem suresinin tefsirinde de temessül hakkında yeterli açıklamada bulunmuştuk.

Münezzeh olan Allah da temessül hakkında dediğiniz anlamı tasdik etmekte, Mesih ve Meryem olayında şöyle buyurmaktadır:Cebrail’i göndermiştik de ona tam bir insan olarak görünmüştü. 1 Bu ayetin tefsiri daha önce (Meryem suresinde) geçmişti.

Ama dillerde dolaşan bilgilere bakıldığında melek, köpek ve domuz dışında her şekle bürünen latif bir cisimdir. Cin ise çeşitli şekillere, hatta köpek ve domuz şekline dahi bürünen latif bir cisimdir. Bu söylentinin, ne akli delili vardır, ne de kitap ve muteber sünnette nakli bir kaynağa sahiptir. Bazıları da bu konuda icma iddiasında bulunmuşlardır. Bunlara cevap olarak şöyle demek gerekir: “Evvela bu iddianın gerçeği yoktur, böyle bir icma söz konusu değildir, ayrıca icma olsa da bu tür itikadi meselelerde icmanın hüccet oluşu hakkında delil mevcut değildir.”2


Yüklə 1,89 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   76




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin