180. Ahıratlık ahiretlik, öte dünyalık Ornekler: ~ neŋ bardı?: öte dünyalık neyin var?
181. Ahıratsız ahiretsiz, öte dünyası karanlık olan, günahkâr.
182. Ahıratsızlık günahkârlık, ahiretsizlik.
183. Ahırda sonda, ahirde Ornekler: ~ da: öyleyse, oldu olacak.
184. Ahırlık sonluk, ahirlik
185. Ahırsız sonsuz, ahirsiz.
186. Ahırsızlık sonsuzluk, ebedi, ahirsizlik.
187. Ahırzaman ahir zaman Ornekler: Aldanmağız ~ dünyağa: aldanmayın ahir zaman dünyaya.
188. Ahırğı ahirki, sonki, son Ornekler: ~ söz: sonki söz, son söz, ~ haparla: sonki haberler, son haberler.
189. Ahırı sonu, ahiri … Ornekler: ~na deri: sonuna kadar, söznü ~: sözün sonu, ~na cetginçi: sonuna kadar, sonu gelinceye kadar, tözümnü ~ı: tahammülün sonu, sabrın sonu, ~na çıkmak: bitirmek, tüketmek, sonuna çıkmak, açhabıznı ~na çıkdık: paramızı tükettik, caşavnu ~ı: hayatın sonu, ~sı: sonu, ~sı kıshası: eninde sonunda, önünde sonunda, kısacası, kestirmesi, açıkçası, ~sı kıshası men keteme: açıkçası ben gidiyorum, ~sı kıshası ne eterge bilmeyme: sözün kısası ne yapacağımı bilmiyorum. 0.5 KB
190. Ahırında sonunda, ahirinde.
191. Ahırındağı ahirindeki, sonundaki.
192. ahsın inlemek, oflamak, ıstırap çekmek Ornekler: ne üçün ahsındığ
193. Ajdağan dev, iri yapılı, bahadır, yiğit Ornekler: ~ kibik: dev gibi, iri-yarı, ol kaynaydı, ~la kibik üç caşı: onun nesi var, dev gibi üç oğlu.
194. Ajdağanlık yiğitlik, bahadırlık.
195. Ajım şüphe, ihmal, kaygı.
196. Ajım etmek şüphelenmek, ihmal etmek, nedamet duymak, ihmaline üzülmek, kaygılanmak, endişe etmek Ornekler: Caşçıknı kesi caŋız ketgenine ~ etib turama: oğlancağızın yalnız başına gittiğine endişelenip duruyorum
197. Ajımlı şüpheli, endişeli … Ornekler: ~ etmek: ihmal etmek, kuşkulu durumda bırakmak, kaygılanmak, üzüntü duymak, koylarını suvukdan kırılğanına ~ etdik deb kıynaladıla: koyunlarının soğuktan telef olmasına, ihmal ettik diye üzülüyorlar, ~ bolmak: ihmale uğramak, tüzün aytsak atasını bağılğanı ~ bolğandı: doğrusunu söylemek gerekirse babasının tedavisi ihmale uğramış, ~ ölmek: şüpheli ölmek, ihmalden ölmek, ~ ölgen eki ölür: şüpheli ölen iki kere ölür 0.5 KB
198. Ajımlılık şüphelilik, ihmallilik
199. Ajımsız şüphesiz, kat’i, kesin. Ornekler: ~ma: şüphem yok, buyruknu ~ toltur: verilen emri eksiksiz yerine getir, ~ kellikdi: muhakkak gelecek, cumuşuŋu ~ tındır: görevini eksiksiz yap.
200. Ajımsızlık kesinlik, kat’ilik, şüphesizlik.
201. Ajımçı şüpheci, vesveseci
202. Ak ak, beyaz ◊ süt. … Ornekler: ~ boyav: beyaz renk, ~ cuva: ak mantar, ~ şinli: beyaz benizli, ~ boyalğan: beyaza boyanmış, ~ kala: ak kale, ~ kalada sarı biyçe: ak kale, ak kalede sarı prenses (bilmece/yumurtanın sarısı), sırt üstünde ~ biyçe: tepe üstünde beyaz prenses (bilmece/baca), sırtı kazandan kara, tübü kardan ~: sırtı kazandan kara, altı kardan beyaz (bilmece/kırlangıç), beti ~ uçhun bolmak: yüzü solmak, rengi gitmek, ~sakal: aksakallı, ~çaç: ak saçlı, közüne ~ tüşgen: gözüne ak düşen, ~ baş: ak başlı, ~ bet: ak yüzlü.; ~ cıyıv: süt mamülleri üretme, ~ı bolmağan kara şay içer: sütü olmayan çay içer, ~ı bar üyde bereket da bar: sütü olan evde bereket de var. 0.8 KB
203. Akbar ekber, büyük Ornekler: Allah ~: Allah-ü ekber.
204. Akbet beyaz yüzlü (insan).
205. Akbörk beyaz takkeli, ak börklü.
206. Akcal (akçal) beyaz, kır (at rengi).
207. Akka dede, büyükbabanın babası. Ornekler: Mukkur ~la olturadıla: beli bükülmüş dedeler oturuyorlar, ol sabiy barıb tohtağan ~dı: o çocuk tam bir dededir (kart sözlü).
208. Akka-amma dede-nine.
209. Akkalanmak dedelenmek, yaşından büyük laf etmek, kart sözlü olmak.
210. Akkalanıv dedeleşme, kart sözlü olma.
211. Akkalay alüminyum.
212. Akkalık dedelik Ornekler: ~ğa caşa: dede oluncaya kadar yaşa.
213. Akkıl şüphe, tereddüt, kararsızlık. Ornekler: ~ bolmak: şüpheye düşmek, tereddüte düşmek, ~ etmek: tereddüte sevketmek, ~ bolub aşasaŋ, aşağanıŋ haram: şüphelenerek yersen, yediğin haramdır.
214. Akkıl-tekkil mütereddit, kararsız.
215. Akkıllandırmak şüphelendirmek, tereddüte düşürmek.
216. Akkıllandırıv şüphelendirme, tereddüte düşürme.
217. Akkıllanmak şüphelenmek, tereddüte düşmek.
218. Akkıllanıv şüphelenme, tereddüte düşme.
219. Akkıllı şüpheli, mütereddit, kararsız. Ornekler: ~ adam: mütereddit adam, ~ iş: şüpheli iş, ~ bolmak: tereddüte düşmek, ~ bolmay: tereddütlü olmadan.
220. Akkıllı-tekkilli şüpheli-müpheli, kararsız-mararsız.
221. Akkıllık kararsızlık, müteredditlik.
222. Akkıllılık şüphelilik, tereddütlülük.
223. Akkılsınmak şüphelenmek, tereddütlenmek.
224. Akkılsınıv şüphelenme, tereddütlenme.
225. Akkılsız şüphesiz, tereddütsüz, kesin
226. Akkılsızlık şüphesizlik, tereddütsüzlük.
227. Akkılça şüphelice, tereddütlüce. Ornekler: ~ körünedi: şüphelice görünüyor
228. Aklamak Aklamak, beyazlaştırmak, temize çıkarmak, ibra etmek, temizlemek. ◊ Beyaz badana yapmak, kireçlemek. Ornekler: Üynü aklarğa kerekdi: evi beyaz badana yapmak lazım.
229. Aklanmak Temizlenmek, aklanmak. ◊ Kireçlenmek, badanalanmak. Ornekler: Kesin akladı: kendini temize çıkardı.; Üy aklanıb boşaldı: ev badanalanıp bitirildi.
230. Aklanıv Temize çıkma, aklanma. ◊ Badanalanma, kireçlenme.
231. Aklav Aklama, temize çıkarma. ◊ Badanalama, badana yapma, kireçleme.
232. Aklı-köklü aklı-mavili Ornekler: Süygenibiz süyünsün, ~ kiyinsin: sevdiğimiz sevinsin, aklı-mavili giyinsin
233. Aklık aklık, beyazlık Ornekler: Tavnu többesindegi ~ kar cavğanına işandı: dağın tepesindeki beyazlık, kar yağdığına delildir, tişirıv betine ~ cakğandı: kadın yüzüne aklık sürmüş.
234. Akmak akmak, damlamak, dökülmek, boşalmak. ◊ Ahmak, kafasız, divane, aksi. … Ornekler: Üynü başı ağadı: evin çatısı akıyor, közlerinden cılamukla ağadıla: gözlerinden yaşlar damlıyor, çelekden ayran akıb boşalğandı: kovadan ayran damlayarak boşalmış, terekden almala akğandıla: ağaçtan elmalar dökülmüş, çaçım ağıb baradı: saçım dökülüp gidiyor, Koban Azav Teŋizge ağadı: Koban Nehri Azak Denizi’ ne dökülüyor, köb künle akdıla, birbirin kuvuşub: çok günler geçti birbirini takip ederek.; ~ akıl etginçi, akıllı işin bitdirir: ahmak akıl erdirene kadar, akıllı işini bitirir, ~, turğan cerin unutur: ahmak, doğduğu yeri unutur 0.7 KB
235. Akmakbaş kaz kafalı, taşkafa.
236. Akmaklanmak ahmaklık etmek, delilik etmek, aksilenmek.
237. Akmaklanıv ahmaklanma, delilenme, aksilenme.
238. Akmaklık ahmaklık, delilik, aksilik.
239. Akmakça ahmakça, divanece.
240. Akmıyık ak bıyıklı.
241. Akrab akrep Ornekler: ~ kabhan sav bolmaz: akrep ısıran iyileşmez, ~la kemirlik etiŋi: akrepler kemiresice etini
242. Aksakal Ak sakallı ◊ Tırpanla ot biçen işçilere yorgunluklarını unutturmak için çeşitli kılıklara girerek nükteli oyunlar çıkaran adam, maskara. … Ornekler: ~nı kiyiz kamçisi: aksakalın keçe kırbacı, ~nı kaç kapçığı: aksakalın güz dağarcığı, ~nı atçısı: aksakalın atçısı. 0.3 KB
243. Aksüyek asil, soylu, aristokrat. Ornekler: ~ tukum: asil sülale, ~ kavum: soylular sınıfı, ~le: soylular.
244. Aksıl beyazımsı, akımsı, akca, açık renkli.
245. Aksıl bavur beyaz karınlı, beyazımsı karınlı.
246. Aksıl baş beyazımtırak başlı, açık saçlı. Ornekler: ~ ögüz boynun burmay suv içmez: beyazımsı başlı öküz boynunu bükmeden su içmez (gösterişli öküz boynunu kıvırmadan su içmez)
247. Aksıl boz açık boz
248. Aksıl kök açık mavi
249. Aksıldım beyazımtırak, beyaza çalan Ornekler: ~ koŋur: beyazımtırak inek.
250. Aksıllık açık renklilik, beyazımsılık.
251. Aksılsıman açık benizli.
252. Aksıman soluk, açık benizli.
253. Aksız sütü olmayan, sütsüz. Ornekler: ~ bolduk: sütsüz kaldık, sütümüz kalmadı.
254. Aksızlık sütsüzlük Ornekler: Bıyıl ~ canıbızğa cetdi: sütsüzlük (sağılacak hayvan olmayışı) bu yıl canımıza yetti.
255. Aktamak ak damaklı, sansar, edebiyatta selvi boylu dev gibi güzel kadını ifade etmek için kullanılır, ak gerdanlı.
256. Akterek kavak ağacı.
257. Akçık sevimli ak, küçük ak Ornekler: ~ım: benim küçük ak benizli bebeğim.
258. Akğan akan, damlayan. Ornekler: Teŋizğe ~: denize akan, ~ çelek: akan kova, ~ çayır: damla sakızı, ~ çalkı: (mec.) keskin tırpan.
259. Akıl akıl, fikir. … Ornekler: ~ı bolmağan: aklı olmayan, ~ı cartı: yarım akıllı, ~ı cetmegen: aklı yetişmeyen, ~ı türlene turğan: aklı gidip gelen (deliliğin eşiğinde olan), kel-ket ~lı: aklı gidip gelen, ~ töbe: akıldânâ, akıl dolu, ~ cıydırmak: aklını başına toplatmak, ~ına cıymak: aklına sokmak, kafasına sokmak, alay bolur deb ~ıma kelgenedi: öyle olur diye aklıma gelmişti, ~dan taymak: aklını oynatmak, tavuş etmey söleşgen, halkğa ~ üretgen: bağırmadan konuşan, halka akıl öğreten (bilmece/kitap), ~ıŋ kalaydı?: fikrin nasıl?, ~ğa tüzetgen: akıl veren, fikir veren, boş ~: boş akıl, meni bir ~ım bardı: benim bir fikrim var, ters ~: ters akıllı, ~ tabmak: akıl öğrenmek, akıl danışmak, alğın ~ım alay edi: eskiden fikrim öyleydi, keter ~ğa kirğendi: gitmeyi kafasına koymuş, keter ~ı cokdu: gitmeye niyeti yok, kimni ~ına kellik edi?: kimin aklına gelirdi?, okur ~ım bardı: okumaya niyetim var, ~ bölmek: kendini (bir şeye) vermek, ~ından keter: aklından çıkart, ~ğa keltirmek: akla getirmek, ~ baylık: akıl zenginliği, ~ğa kelmezlik söz: akla gelmeyecek söz, ~ğa sıyınmağan: akla sığmayan, akılla bağdaşmayan, ~ıŋı başıŋa cıy: aklını başına topla, ceti cuklab ~ımda da cok edi: yedi kere uyusam aklıma gelmezdi, ~ıŋa sohan tuvrayım: aklına soğan doğrayım, ~ azdırmaz, bilim tozdurmaz: akıl azdırmaz, ilim tozutmaz, ~ı aznı azabı köb: akılı azın azabı çok, ~ bazarda satılmaydı: akıl pazarda satılmaz, ~ bıla adeb teŋ: akıl ile terbiye denktir, ~ı bolmağanŋa sakalı boluşmaz: akılı olmayana sakalı yardım etmez. 1.6 KB
260. Akıl-balık aklı baliğ olan, erişkin, sinni rüşt olan, buluğa eren. Ornekler: ~ bolmak: buluğa ermek, aklı baliğ olmak, ~ bolğunçu: buluğa erinceye kadar, ~ bolmağan: buluğa ermeyen.
261. Akıl-balıklık buluğa ermişlik, erişkinlik.
262. Akıllandırıv akıllandırma.
263. Akıllanıv akıllanma.
264. Akıllaşmak birbirinden akıl almak, danışmak. Ornekler: Bizdegi üybiyçe bıla da bir akıllaşayık: bizim hanımla da bir danışalım.
265. Akıllaşıv akıl alışverişinde bulunma, danışma, karşılıklı akıl verme, istişare etme.
266. Akıllı akıllı. … Ornekler: Kesin ~la sanağan: kendini akıllı sanan, keter ~: gitmeye niyetli, bir ~: aynı fikirde, durus ~: doğru fikirli, dürüst fikirli, citi ~: sivri akıllı, teren ~: derin akıllı, aklı çok olan, çok akıllı, eter ~: yapmaya niyetli, ~nı allı bıla oz, akılsıznı artı bıla oz: akıllının önü sıra geç, akılsızın ardı sıra geç, ~ altın tokmak: akıllı altın tokmak gibidir (deyim), ~nı asılını telini katında bilinir: akıllının değeri delinin yanında bilinir, ~ğa bir ayt, telige miŋ ayt: akıllıya bir söyle, deliye bin söyle, ~nı caŋılğanı telini ozar: akıllının yanlış hareketi delininkinden beter olur, ~ seni da aldamaz, kesin da aldatmaz: akıllı seni de kandırmaz, kendini de kandırmaz, ~dan teli zavuk: akıllıdan deli mutludur, ~ el iyesi, teli va el balası: akıllı toplumun sahibi, deli ise toplumun çocuğu, ~ erkişi atın mahtar, teli erkişi katının mahtar: akıllı erkek atını över, deli erkek karısını över. 1.0 KB
267. Akılman akla uygun, mâkul, mantıklı.
268. Akılmanlık mantıklılık, mâkullük.
269. Akırtın yavaş, aheste, durgun.
270. Akırın yavaş, aheste, durgun. … Ornekler: ~ barıv: yavaş gitme, ~ boluv: yavaş olma, ~ bolmak: yavaş olmak, yavaşlamak, ~ aytmak: yavaş söylemek, ~ etmek: yavaş yapmak, ağır hareket etmek, ~ ayak tab basar, ceŋil ayak bok basar: yavaş yürüyen yere basar, hızlı yürüyen boka basar, ~nı aşıkğan cetmez: aheste gidene acele giden yetişemez, ~ barsaŋ uzak barırsa, cenil barsaŋ colda kalırsa: aheste giden uzun yol alır, çabuk giden yolda kalır, ~ bashan tab basar: aheste basan sağlam basar. 0.5 KB
271. Akırın-akırın yavaş yavaş, yavaşca.
272. Akırınlamak yavaşlamak.
273. Akırınlatıv yavaşlatma.
274. Akırınlav yavaşlama.
275. Akırınlaşıv yavaşlaşma, durgunlaşma
276. Akırınlık yavaşlık
277. Akırınçık yavaşçacık.
278. aksakal yaşlılar, toplumun ileri gelenleri.
279. Al ön, cephe, ilk, yüz … Ornekler: ~ ayak: ön ayak, ~ canı: ön tarafı, ön cephesi, ~ burun (alğı burun): ilk önce, evvela, ~ közüvde: başlangıçta, ilk önce, ilk anda, ilk sırada, ~dan artha deri: başlangıçtan sona kadar, cılnı ~ ayları: yılın ilk ayları, sürüvnü ~lı köründü: sürünün önü göründü, ~ söz: önsöz, ~lı aylanŋan: iyiliği tutan, iyi ilişki kurmaya hazır görünen, ~lı aylanŋan cerge ketgen: yüzünün döndüğü yere giden, düşünmeden hareket eden, ~lın almak: önünü almak, önüne durmak, ~ bermezge deb küreşedile: fırsat vermemek için uğraşıyorlar, ~ bermek: fırsat vermek, imkân vermek, birbirlerine ~ berlik tüldüle: birbirlerine üstünlük vermeyecekler, ~lı aylanmak: (yapmaya) iştahlanmak, gönüllenmek, iyiliği tutmak, atamı at alırğa ~lı aylanŋandı: babamın at almaya iştahı kabarmış, ~lın aylandırmak: önünü dönmek, yüzünü döndürmek, önünü çevirmek, ~lın burmak: yönelmek, iştahlanmak, ~ kününde: arefe gününde, bir önceki günde, ~ tabhanı: ilk doğurduğu, ~ tişle: ön dişler, ~ kabınıŋ tatlı bolur: ilk lokman lezzetli olur. 1.1 KB
280. Al-art ön-arka Ornekler: ~ deb karamay: ön-arka deyip bakmaksızın.
281. Ala Onlar ◊ Ala (renk) ◊ –a doğru. … Ornekler: ~ kayğılı bolma: onları dert etme, ~ amaltın: onlar için, onların yüzünden, meni eki zatım bardı da, ~ cetmegen cer cokdu: benim iki şeyim var ki, onların yetişmediği yer yok (bilmece/gözler), ~ ketedile: onlar gidiyorlar.; ~ tavuk: ala tavuk, ~ it: ala köpek, ~ kiyiz: ala keçi, üy başında ~ küyüz: dam başında ala halı (bilmece/gökyüzü ve yıldızlar), ~ közle: ala gözler, ~ kolan: ala benekli, ~ kıtay: basma (kumaş), ~ kök: ala gök.; İŋir ~: akşama doğru, caz ~: yaza doğru, taŋ ~sında: tan ağarmasına yakın, bir ~: bazı, bazen, arada bir, ~ igi ~ aman körünedi: bazen iyi bazen kötü görünüyor, bir ~da bir: arada sırada bir, kırkta yılda bir, ol bir ~da bir keledi: o kırkta yılda bir geliyor. 0.8 KB
282. Ala-kula ala-kula, karışık ala renk Ornekler: ~ kumaç: karışık ala kumaş.
283. Ala-çola ala-mala, alaca-belece, şöyle böyle, yarım yanlış. Ornekler: ~ eşitgenme: yarım yanlış duydum.
284. Alabaş ala başlı, kır saçlı.
285. Aladan onlardan.
286. Alagoca eski-püskü, kaba, hantal.
287. Alahotalanmak nazetmek, kırıtmak.
288. Alaköz alagözlü, alagözlü olan, çakır
289. Alam âlem Ornekler: Onsegiz miŋ ~: onsekiz bin alem
290. Alaman Alacağım deyip durması ◊ Alman. Ornekler: Katın ~ı tohtamaydı: karı alacağım deyip durması bitmiyor.
291. Alamat üstün, mükemmel, enteresan, ilginç, şahane, takdire şayan. … Ornekler: Ol ~ adamdı: o mükemmel adamdır, asdofirla, ~ adamsa!: hayret doğrusu, enteresan adamsın!, kalay ~dı: nasıl da mükemmel, ~ üy: şahane ev, ~ cer: güzel yer, ~ hapar: ilginç haber, asırı ~: çok mükemmel, kesin cürüte bilgeni ~dı: kendini taşıması takdire şayandır, ~ pahmu: mükemmel zekâ, çok güzel anlayış gücü, mükemmel feraset, közüme bek ~ körünŋendi: gözüme çok güzel göründü, ~ zat: alâmet şey, başıbız salamat, işibiz ~: işimiz iyi olursa, başımız selamet olur. 0.6 KB
292. Alamatlık alâmetlik, iyilik, mükemmellik, ilginçlik, şahanelik.
293. Alamatı en iyisi, en güzeli, en ilginci. Ornekler: Em ~ı: en güzeli, kızladan em ~ın sayladım: kızlardan en güzelini seçtim, ~ı nedi deseŋ?: ilgi çeken yanı nedir desen?.
294. Alan Alan ◊ Hey (sen)!, dost, arkadaş … Ornekler: ~la: alanlar, ~la Şimal Kafkasya’da caşağandıla: alanlar Kuzey Kafkasya’ da yaşamışlar, ~ til: alan dili, ~ça: alanca.; Oy ~, ketme!: hey arkadaş, gitme!, ~ Soltan, kayrı barasa?: hey Soltan, nereye gidiyorsun?, ~la!: hey ağalar!, hey dostlar!. 0.3 KB
295. Alanı onları
296. Alanıkı onlarınki Ornekler: Bu iyneklede ~la cokdula: bu ineklerin içinde onlarınki yok.
297. Alas-bulas alaca bulaca Ornekler: Közlerim ~ köredi: gözlerim alaca bulaca görüyor.
298. Alav efsanevi bir yiğit, dev, gulyabani.
299. Alavğan kafkas nart efsanelerinde sık sık adı geçen dev adamlardan biri Ornekler: Karasam, bir ~: baktım, bir dev, ~ŋa katın bolma, katın bolsaŋ bek çıda: Alavğan’a karı olma, olursan çok dayan (tahammüllü ol).
300. Alay öyle, o kadar, böyle … Ornekler: ~ alaysız da: öyle de öylesiz de, ~ aytma: öyle deme, ~ aman tüldü: o kadar kötü değil, ~ bıla: öylece, ~ mıdı?: öyle mi?, ~ köreme!: öyleymiş!, ~ oğunadı: öylesidir, tam öyledir, ~ ese: öyleyse, ol ~ akıllı tüldü: o, o kadar akıllı değil, ~ cigit eseŋ: öyle yiğitsen, ~ a: öyle de, öyle olsa da, fakat, ama, izledim, ~ a tabmadım: aradım, ama bulamadım, ~ bolsada: öyle olsa da, öyle olmasına rağmen, öyle olmakla beraber, ama, lâkin, fakat, ~ bolğanlıkğa: öyle olmasına rağmen, buna rağmen, böyle olmasına mukabil, ama, fakat, lâkin, kün suvukdu, ~ bolsa da colğa çığarıkbız: gün soğuk, buna rağmen yola çıkacağız, ~ demeklik: yani, cerde, suvda da caşağandıla, ~ makala…: karada, suda da yaşayanlar, yani kurbağalar…, alğın oylab, ~ söleş: önce düşün, sonra konuş, ~ degen nedi?: o da ne demek?, öyle şey olur mu?, ~ tukum: esaslı şekilde.
301. Alay-alay öyle öyle, böyle böyle Ornekler: ~ aytığız: öyle öyle söyleyiniz
302. Alay-bılay öyle böyle, şöyle böyle Ornekler: ~ demey: şöyle böyle demeden.
303. Alayda orada
304. Alaydan oradan
305. Alaydı öyledir, öyle Ornekler: Kerti ~: gerçekten öyle, adet ~: adet öyle, bizni akılıbız ~: bizim fikrimiz öyle, ma ~: işte öyle.
306. Alayla oralar Ornekler: ~rı bizni tüldü: oraları bizim değil, mal küterge ~rı caramaydı: hayvan gütmeye oraları elverişli değil.
307. Alaylada oralarda Ornekler: ~ hava kalaydı?: oralarda hava nasıl?
308. Alaylay öylece, meççane, bedava, olduğu gibi, karşılıksız Ornekler: İşni ~ koyduk: işi olduğu gibi bıraktık, ~ oğuna bereyim: meççane bile veririm, cuk almadı, ~ berdi: bir şey almadı, karşılıksız verdi.
309. Alaylık öylelik, böylelik Ornekler: ~ına ajım cokdu: öyle olduğuna şüphe yok, ~ bıla ızıbızğa kaytdık: öylelikle geri döndük.
310. Alaysız öyle olmadan, böyle olmadan, öylesiz, böylesiz. Ornekler: ~ tabarık tülse: öyle olmadan bulamıyacaksın, ~da: öyle olmadan da, ~da sözümü etib turadıla: öyle olmadan da dedikodumu yapıp duruyorlar.
311. Alaytın oradan Ornekler: Tavğa ~ çığığız: dağa oradan çıkınız, biz da ~ keldik: biz de oradan geldik.
312. Alayğa oraya
313. Alayı orası Ornekler: ~ suvğa cuvukdu: orası suya yakın, ~ menikidi, bılayı senikidi: orası benimkidir, burası seninkidir
314. Alayına Bedava, meççane, karşılıksız ◊ Öyle derken, öylesine ◊ Orasına … Ornekler: ~ tabılğan zat: bedelsiz bulunan şey, ~ berdim: bedava verdim.; ~ bir boran keldi!: öyle derken bir fırtına çıktı!.; Arbanı ~ sal: arabanın orasına koy. 0.3 KB
315. Alayıça orası gibi Ornekler: ~ cer körmedim: orası gibi yer görmedim.
316. Alağa onlara
317. Alaşa At ◊ Alçak, kısa, bodur. … Ornekler: Arba ~: koşum atı, cük ~: yük atı, kotur ~: uyuz at, minŋen ~: binek atı, tuban tübünde corğa ~: sis içinde yorğa (rahvan) at (bilmece/kurt), ~sın kızdırıb keledi: atını çatlatırcasına sürüp geliyor, atını kızıştırıp geliyor.; ~ adam: kısa adam, bazık ~: kalın ve kısa, ~ boylu: kısa boylu, ~ kişiçik balçıkğa batıb turadı: kısa adamcık çamura gömülüp duruyor (bilmece/turp), ~ hunağa kim da miner: alçak duvara herkes çıkar. 0.5 KB
318. Alaşatın alçaktan Ornekler: ~ uçadı: alçaktan uçuyor.
319. Alban arnavut
320. Albanlı arnavut, albanyalı
321. Albança arnavutça
322. Albermez kimseyi öne geçirmeyen,(mec.)inatçı, boyun eğmeyen, nezaketsiz.
323. Albota önlük
324. Albuğartmak çekinmek, sakınmak.
325. Albuğartıv çekinme, sakınma Ornekler: İşden ~: iş yapmaktan sakınma.
326. Albuğartışıv birbirinden çekinme.
327. Alcamak şaşmak, yanılmak, kafası karışmak, şaşkına dönmek. … Ornekler: Tanıyma deb alcadım: tanıyorum diye yanıldım, ne eterin bilmey alcaşıb turadı: ne yapacağını bilemeden şaşırıp duruyor, alcağan türsün: şaşkın çehre, coldan alcağan: yolu şaşıran, akılından alcağandı: aklını kaybetmiş, korkub alcaşğandı: korkup şaşkına dönmüş, ol alcaşıb turadı: o şaşkına dönüp duruyor, o şaşırıp duruyor. 0.5 KB
328. Alcatmak şaşırtmak, yanıltmak, aklını karıştırmak, şaşkına döndürmek. … Ornekler: Carlı sabiyni tüye tüye akılından alcatğandı: zavallı çocuğu döve döve şaşkına çevirmiş (aklını oynatmış), cavnu ~: düşmanı şaşırtmak, coldan ~: yoldan çıkartmak (yolunu kaybettirmek). 0.3 KB
329. Alcatıv şaşırtma, (aklını) oynattırma, yanıltma, aklını karıştırma, şaşkına döndürme.
330. Alcav şaşırma, şaşma, yanılma, karmakarışık olma, şaşkına dönme, aklını yitirme.
331. Alcavlu telaşlı, şaşkın, ihtiyarı elinden gitmiş, çaresiz.
332. Alcavluk şaşkınlık, çaresizlik, aklını yitirmişlik. Ornekler: ~ bolğun!: çaresizlik içinde kıvran!, şaşkınlık içinde kal!
333. Alcavsuz şaşırmaksızın, telaşsız, yanılgısız, kafası karışmadan. Ornekler: Kart adam ~ üyün tabdı: yaşlı adam şaşırmaksızın evini buldu.
334. Alcavsuzluk telaşsızlık, iradesine hakim olmaklık, soğukkanlılık.
335. Alcaşdırmak kaybetmek, şaşırtmak, telaşlandırmak, yanıltmak.
336. Alcaşdırıv kaybetme, şaşırtma, yanıltma.
337. Alcaşmak şaşırmak, kendini kaybetmek, şaşkına dönmek, aklını oynatmak, kaybolmak, yanılmak.
338. Alcaşıv şaşırma, kendini kaybetme, şaşkına dönme, aklını kaybetme.
339. Alda önde, ileride, âtide, istikbalde … Ornekler: Seni caşavuŋ alkın ~dı: senin hayatın henüz istikbaldedir, ~ kelgen: önde gelen, ilk gelen, ~ barmak: önde gitmek, ~ bolmak: önde olmak, ~ barğan adam: önde giden adam, ol senden ~ kelgendi: o senden önce geldi, mından ~: bundan önce. 0.3 KB
340. Alda-artda önde arkada Ornekler: ~ deb karamay: önde arkada diye bakmadan.
341. Aldam yalan
342. Aldamak yalan söylemek, hile yapmak, kandırmak … Ornekler: Aldab almak: yalan söyleyip almak, aldab iymek: yalan söyleyivermek, savurmak, aldarğa ürenmek: yalan söylemeye alışmak, kuru da ~: daima yalan söylemek, kesi kesin ~: kendi kendini yalancı çıkarmak, kendini kandırmak, kıznı ~: kızı kandırmak, sabiyni ~: çocuğu kandırmak, aldaysa!: yalan söylüyorsun!, aldab tuzakğa cıymak: hile ile tuzağa düşürmek. 0.4 KB
343. Aldamay yalan söylemeden Ornekler: ~ ayt: yalan söylemeden söyle.
344. Aldan-alğa gittikçe, önden öne.
345. Aldanmak aldanmak, tuzağa düşmek, kanmak Ornekler: Ariv sözğe ~: güzel söze kanmak, dünyalıkğa ~: dünyevi hayata aldanmak, sözüne ~: sözüne aldanmak.
346. Aldanırça aldanılacak gibi, kanılacak gibi Ornekler: ~ bir tuzak: aldanılacak gibi bir tuzak.
347. Aldanıv aldanma, kanma.
348. Aldası ilki, önde olanı, öndekisi Ornekler: ~ bılay ese, artdası kalaydı?: öndekisi böyleyse, sondakisi nasıldır?.
349. Aldatmak aldatmak, kandırmak Ornekler: Kesi kesin ~: kendi kendini kandırmak, kuka sözge kesin ~: güzel söze kendini kandırmak (tatlı söze kanmak), kesin ibilisge aldatıb aylanadı: kendini şeytana kandırıp dolaşıyor.
350. Aldatıv aldatma, kandırma.
351. Aldav yalan, kandırma Ornekler: ~ sözle: yalan sözler, baş ~: kendini kandırma, köz ~: göz bağı, sihir, göz kandırma, illüzyon.
352. Aldavlu yalanlı, kandırmaca, yalancı Ornekler: ~ baylık: yalancı zenginlik, ~ sözle: kandırmaca sözler.
353. Aldavluk yalan, kandırıcı, aldatıcı Ornekler: ~ bıla: yalan ile, ~ adeb: kandırıcı terbiye, aldatmaca edep, mürai terbiyelilik gösterme, ~ zat: kandırıcı şey.
354. Aldavluksuz yalansız, dürüst, kandırmacasız Ornekler: ~ işlegen sıy tabar: dürüst çalışan itibar kazanır.
355. Aldavluluk kandırmacalık, yalanlılık, aldatıcılık. Ornekler: Adamnı kuka sözlerini ~u belgilidi: adamın güzel sözlerinin kandırmacalılığı bellidir.
356. Aldavsuz yalansız, aldatmacasız Ornekler: Bazar ~ bolmaz: pazar aldatmacasız olmaz, ~ işleseŋ ne bollukdu?: yalansız (hilesiz) çalışsan ne olur?.
Dostları ilə paylaş: |