Altıncı Madde
Bu cihanın, bizi müşfik bir anne gibi terbiye eylediğini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Bu âlem, bizim şefkatli
annemizdir. Nitekim anne, çocuğunu terbiye eder. O gıdaları ki, çocuk elde
edemez, annesi onları yer ki, onlardan süt hâsıl olup, çocuğuna gıda olmaya
layık ola. Memenin yolundan çocuğunu verilip, onunla beslene. Bunun gibi,
bu âlem dahi bizim üşfik annemizdir ki, iki göğüs mesabesinde bulunan bitki
ve hayva yolundan layıkımız olan gıdalarımızı bize ulaştırıp, çeşitli
renkte lezzetli meyveler ve nefis yemeklerle bizi yetiştirir.
Bu anne ki, âlem bilinmiştir. Başka annelerin aksi bulunmuştur. Zira ki
bütün anneler, görünenlere yönelmişlerdir. Alem ise kendi içine
yönelmiştir. Ta ki bize bakıcı olup, yetişmemizde hazır ola. Şu halde
hakikatte henüz, halen biz kendi annemizin karnında sâkinleriz ki: "Sait,
anası karnında saittir. Şaki, anası karnında şakidir," hadis-i şerifini
bazıları böyle tevil etmişlerdir. Bu mânâ, bu âyet-i kerimeye uygundur ki,
Hak Taâlâ: "Kim bu dünyada kör olursa, artık o, ahirette de kördür ve yol
bakımından da daha sapıktır." (17/72), buyurmuştur. Bu mânâyı, bir kâmil
bir beyt ile duyurmuştur.
BEYT
Kim ki bu dünyada ârif-i Hak olmadı
Ta ebed bigâne kaldı bulmadı
Bu mânâ çok açıktır ki, doğuştan kör olana asla ilâç olmaz. Şu halde iki
cihan saadetini hemen bu durumda elde etmek mümkündür. Henüz anne
karnındayız, yani bu âlemdeyiz. Burada kör olmak budur ki: İnsan kendini
bilmeye ve görmeye, kendi hakikatine ermeye. Zira ki kendini bilmeyen çocuk
sayılır. Mevlasını dahi bilmemiş ve bulmamış olur. Şu halde, o kimse iki
âlemde kör kalır. Onun için, peygamberler, veliler ve âlimler gelmişlerdir
ki, halkı, Yaratan'a davet kılarlar. Cihan halkı, Kur'an nuru, tevhid ilmi,
irfan ve Rahman'a ibadetle körlük illetinden kurtulalar. Kendini bilme
vasıtasıyle, Hüda'ya âşina ve seçilmişlerin seçilmişi olalar. Ebeden onunla
kalalar. Ey hay ve kayyum olan, göklerin ve yerin yaratıcısı, mülkün sahibi
celal ve ikram sahibi olan Allahımız! izzetinle kalblerimizi diriltmeni,
gözlerimizi seni tanıma nuruyla nurlandırmanı dileriz. Ey Allah!
30-BÖLÜM:030:
İKİNCİ BÖLÜM
Bedenlerin bileşiminin keyfiyetini, uzuvların tabiatlarının mahiyetini,
insan hayatının mizaçlarını, dört rüknün karışım ve bileşiminin,
karışımların sebeblerini, durumlarını ve faydalarını ve onlardan oluşanı
dört madde ile uzun uzun açıklar.
Birinci Madde
Bedenlerin bileşiminin keyfiyetini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Dört esas ki,
(rükün) basit cisimlerdir, insan bedeni ve diğer hayvanların ilk
cüzleridir. Zira ki bileşik cisimlerin çeşitli nevileri, özlerin
birleşmesiyle meydana gelir. Esaslar ise dörttür: İkisi hafif, ikisi
ağırdır.
Hafifler: Ateş ile havadır. Ağırlar: Su ile topraktır. Çünkü ateş unsuru,
havaî cevherinin sirayetiyle diğer unsurlarda cereyan edip, bileşip,
hararetiyle iki ağır ve soğuk unsurun, soğukluklarını kırar. Onlar,
unsurluklarını terkedip, mizaçlık mertebesine giderler. Şu halde iki ağır
unsur, uzuvların sükûn ve oluşumuna metin madde olur. iki hafif unsur,
uzuvların hareket ve hayatlarına yardımcı olur.
İlk esasların kuvvetleri ki, dört keyfiyettir, onlar, sıcaklık, soğukluk,
rutubet ve kuruluktur. Bu dördü, unsurların anneleridir. Esaslarda
mevcuttur. Bu unsurî keyfiyetler, tabiî suretler üzerine eklenmiştir. Zira
ki onlar, sıcaklık ve soğukluk gibi keyfiyetlerde geçici ve değişicidir.
Halbuki tabiî suretlerin her iri, kendi zatıyle bakidir. Eğer dört
keyfiyet, tabiî suretlerin aslı olsaydı, onlar dahi değişici olup, sabit
kalmazlardı. Şu halde eğer basit cisimler olan dört esas, küçülüp biraraya
gelseler, tam bileşik cisimler olan üç bileşikde (mevalid-i selase) teğet
olup, bu zıt keyfiyetleriyle birbirine tesir etseler ve o bsitlerin her
biri öbürünün şiddetli keyfiyetini kırsa; o zıt keyfiyetler arasında her
birinden tümünde eşit ve benzer aracı keyfiyet hâsıl olur ki, ona: Mizaç
derler. Üç bileşik yani maden, bitki ve hayvan hep onunla vücuda gelirler.
Lakin yarı bileşik cisimler olan bulut ve şihap gibi atmosferik şeyler,
unsurlardan mizaçsız meydana gelirler. Onun için süratle yok olurlar.
İkinci Madde
Beden uzuvlarının tabiatlarının mahiyetini bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: O şekil verici
ve yaratıcı olan Allah Taâlâ hazretleri, âlemde her nesneyi, münasip ve
muvafık yerli yerinde, güzel ve mutedil yaratmıştır. Her canlıya uygun ve
her uzvunun haline muvafık olan mizacı vermiştir. alemin cüzlerinin tümünde
olan mizaçların en layık ve en uygununu insan bedenine kerem kılıp, her bir
uzvuna en münasip ola mizacı bahşetmiştir. Bazı cüzlerini ziyade sıcak,
bazısını ziyade soğuk, bazısını ziyade rutubetli ve bazısını ziyade kuru
etmiştir.
Bedende fazla sıcak olan o ruhtur ki, latif buhardır. Sonra yürektir ki,
ruhun menşeidir. Sonra kandır ki, muttasıldır. Sonra karaciğerdir ki, kan
ondan doğmadır. Sonra halis olan ettir. Sonra sinirdir ki, et ile karışmış
olan sinirdir. Sonra dalaktır ki, onda kan vardır. Sonra böbrektir ki, kanı
azdır. Sonra atardamarlardır ki, ruhun çevresinde olan kanın zarflarıdır.
Sonra toplar damarlardır ki, mutlak kanın zarflarıdır. Sonra el derisidir.
Bedende gayet soğuk olan balgamdır. Sonra saçlardır. Sonra kemiklerdir.
Sonra kulak kemiğidir ki, kıkırdaktır. Sonra kirişlerdir. Sonra
perdelerdir. Sonra sinirlerdir. Sonra murdar iliktir. Sonra dimağ
(beyin)dir. Sonra iç yağıdır. Sonra deridir.
Bedende gayet kuru olan saçtır ki, duman buharındandır. Sonra kemiktir ki,
uzuvların en sertidir. Sonra kıkırdaktır. Sonra kemik başlarıdır. Sonra
kiriştir. Sonra zardır. Sonra damarlardır. Sonra toplar damarlardır. Sonra
hareket sinirleridir. Sonra yürektir. Sonra bedenin sinirleridir. Sonra
deridir.
Üçüncü Madde
İnsanın yaşlarının mizaçlarını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, anatomi bilginleri demişlerdir ki: Yaşların
mizaçları muhtelif olduğundan, insanın yaşları topluca dörttür. Biri büyüme
çağıdır ki delikanlı yaşı da derler. Bunun müddeti insanın otuz yaşına
dektir. Sonra duraklama çağıdır. Buna gençlik yaşı dahi derler. Bunun
müddeti insanın altmış yaşına dektir. Sonra açık düşüş yaşıdır ki, buna
ihtiyarlık dönemi dahi derler. Bunun müddeti ömrün sonuna varıncaya dektir.
Lakin delikanlılık çağı da iki kısımdır. Biri çocukluk çağıdır ki, onbeş
yaşına dektir. Sonra delikanlılık çağıdır ki, delikanlılık çağının sonuna
dektir.
Çocukların mizacı mutedildir. Delikanlılığın mizacı sıcaklık ve rutubettir.
Gençliğin mizacı sıcak ve hiddetlidir. Duraklama çağının müddetinden sonra
sıcaklığın maddesi olan rutubeti, bizi kuşatmış olan hava çektiğinden
sıcaklık noksan bulmağa başlar. Zira ki, geçen bölümde açıklandığı üzere
cismanî kuvvetlerin ve cüzlerin hepsi nihayete erer. Ayrışanların bedeli
için eşitlik ve bir minval üzere sürekli soğumadır. Lakin bozulma gün gün
arttığından ayrışan rutubetle beraber karşılığı gelmez. Şu halde gelen ile
sarfolunan bedende eksilme ve geri dönme üzere olduğundan, rutubet yok
olup, hararet söner. Tabii ölüm budur. Şu halde her bir şahsın ilk mizacı
hasebince rutubeti içine alan kuvveti ne miktar ise, onun tabii ecel
miktarı odur. Eğer dışardan bir kazaya uğramazsa odur ki, ömrü de odur.
Zira ki, Allah'ın kudreti ile ulvî cisimlerin süflî cisimlerde çeşitli
tesirleri daima birbirini takip ettiğinden bütün halkın şekil ve durumları
ahlak ve tavırları henüz anaların rahimleri içinde nutfe iken tesadüf eden
baht ve talihleri tesirleri ile ortaya çıkmıştır ki, ana karnına nutfe
düştüğü saatte baba ve ananın talihleri ne işte ise ve herbirinin yıldızı
neye bakıyorsa: Eğer kutlu, uğursuz, o nutfenin zatına tesiri ile
nakşedilir. Mesela saadet, şekavet, anlayış, hamakat, cimrilik, cömertlik,
korku, şecaat, sevgi, düşmanlık, hırs, kanaat, himmet, alçaklık, fakirlik,
zenginlik, rahat, güzellik, kemal, yorgunluk ve üzüntü her ne konum üzerine
ise o mutfenin zatına tâi olur. Zira ki o nutfe, ceninin cisminin levh-i
mahfuzudur Levh-i mahfuz bu âlemin aynasıdır. Şu halde her kim ki, sait
olmuştur, o saadetini ana karnında bulmuştur. Her kim ki şakî gelmiştir, o
dahi şekavetini anası karnında almıştır. Nitekim Habib-i Ekrem Sallallahu
Aleyhi ve Sellem Hazretleri: "sait anası karnında saittir. Şaki anası
karnında şakidir," buyurmuştur. Herkesin talihinin tesirini remz ile
duyurmuştur. Çünkü halkın bütün şekilleri, vasıfları ve mizaçları felikî
konumlar gereğince rahimlerde muhtelif bulunmuştur. Şu halde eceli
müsemmaları dahi mizaçları hasebi ile onda muhtelif takdir olunmuştur.
Elhasıl delikanlı ve çocuk bedenleri, itidal üzere sıcak ve rutubetli
müşahede kılınmıştır. Gençlik bedenleri hiddetli, sıcak bilinmiştir.
Kırarma ve ihtiyarlık bedenleri, buhar ruhu ve sıcak kandan yukarıda
anlatıldığı üzere geçkin oldukları için soğuk ve kuru bulunmuştur.
Kadınların mizacı erkeklerden daha soğuk ve daha rutubetli olduğu tecrübe
kılınmıştır.
Dostları ilə paylaş: |