1-BÖLÜM: İtabin mukaddimesi



Yüklə 2,9 Mb.
səhifə28/77
tarix29.10.2017
ölçüsü2,9 Mb.
#21171
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   77

Beşinci Madde


 

Yedi gezegen yıldızın ve dört keyfiyetin tesirlerinin başlangıçlarını

bildirir.

 

Ey aziz, malûm olsun ki, kelamcılar demişlerdir ki: O müneccimler ve



tabiatçılar ki, Yaratıcı olan Allah'ı tanımaktan mahrum olmuşlardır. Onların

bütün işleri, yıldızlara ve tabiatlara dayanıp, dalalette kalmışlardır.

Bunların misali o iki karıncadır ki, bir kâğıt üzerinde yürürken bir nakş

ortaya çıkar. O anda karıncanın biri şâd olup, der ki: "İşlerin hakikatinin

kalemden vücuda geldiğine muttali oldum." Bu karınca, en son derecede olan

tabiatçı gibidir ki, bütün tasarrufları, sıcaklığa, soğukluğa, rutubete ve

kuruluğa havale etmiştir. Karıncanın öbürü dahi dikkatle bakıp, görür ki;

kalemin hareketi kendisinden değildir. O, parmakların iradesiyle olmuştur. O

zaman sevinip, önceki karıncaya der ki: "Sen galat etmişsin ve durumun

hakikatini idrakten ırak gitmişsin. Zira ki, işlerin oluşu kalemden

değildir. Belki bütün tasarruflar parmaklardandır. Kalem ise parmaklar

arasında mecbur ve boyun eğmiştir." Bu karınca ise, o müneccim misalidir

ki; işlerin tasarruflarının tümünü yıldızlara isnat yetmiştir. Bilmez ki,

kendi dahi bilmeyip hataya gitmiştir. Zira ki, yıldızlar meleklerin elinde

mecbur ve çaresizdir. Meleklerse, Hak Taâlâ'nın emrine itaatkâr ve boyun

eğicidir. Hepsi onun iradesiyle sâkin ve hareketlidir.

Biçare tabiatçı ki, tasarrufu tabiatlara isnat eylemiştir; o, sözü gerçek

söylemiştir. Zira ki, tabiatların tasarrufta katkısı vardır. Eğer katkısı

olmasaydı tab ilmi bâtı olup, hastalıkların ilâçları gereksiz ve âtıl

olurdu. Halbuki insan anatomisi meşrudu ki, onu öğrenmeye izinliyiz. Şu

halde o tabiatçının hatası ancak budur ki, görüşü zayıf olup, topal eşek

misali o menzilde yatmıştır da orasını bilmemiştir. Tabiatçı dahi hak

Taâlâ'nın yed-u kudretindedir ve tasarrufları onun tesiriyledir.

Biçare müneccim de demiştir ki: Güneş bir yıldızdır ki, âlemde sıcaklık

onunladır. Işık onunladır. Eğer güneş olmasa idi bitkiler ve canlılar

bulunmazdı. Gece ve gündüz fark olunmazdı. Ay bir yıldızdır ki, meyvelerin

lezzeti onunladır. Eğer güneş olmasa idi bitkiler ve canlılar bulunmazdı.

Gece ve gündüz fark olunmazdı. Ay bir yıldızdır ki, meyvelerin lezzeti

onunladır. Gecenin nuru onunladır. Eğe ay olmasa idi çiçeklerde ve

meyvelerde tabii kokular, şaşırtıcı renkler ve lezzetler bulunmazdı.

Hafta, ay ve sene fark olunmazdı. Güneş, sıcak ve kurudur; ay soğuk ve

rutubetlidir Şu halde yıldızlar bu keyfiyetleriyle (nitelik) âlemde

mutasarrıftır. Müneccim bu sözlerinde sâdıktır. ancak şunda yalancıdır ki,

işleri yıldızlara isnat etmiştir. Yıldızlar ise, Hak'kın emriyle bu

tasarruflara yetmiştir. müneccim bunu idrak etmemiştir ki, bütün eşyada

mutasarrıf ve müessir ancak Hak Taâlâ'dır.

Müneccimle tabiatçının ihtilâfları, o iki köre benzer ki; biri filin

hortumunu ve biri ayağını tutmuştur. Biri der ki: Fil, bir oluk gibi

nesnedir. Öbürü der ki: Fil, bir direk gibi nesnedir. Her biri, kendi

tuttuğu uzvun vasfında doğru söylemektedir. Lâkin filin bir uzvuna tamam

fil budur, dediklerinde hata etmişlerdir.

Yıldızların ve tabiatların tesir ve tasarrufta katkıları vardır. Lâkin

tesir ve tasarruf, onlara münhasır ve mahsus değildir, belki yıldızlar ve

tabiatlar, Yaratıcı ve Hakim olan Allah'ın, âletler misali hizmetçileridir.

Mesela bir padişah, bir büyük saray bina edip, onda kendi veziri için bir

özel örş hazırlasa ve o köşkü etrafında bir avlu peyda edip, onda oniki

hücre bina eylese ve her bir hücrede bir nâib nasb eylese; ta ki vezir-i

âzam, içeriden her ne buyurursa onun emrini taşraya tebliğ edeler. O

hücrelerin kapıları üzerinde yedi atlı nakib yani beyler tayin eylese, ta

ki hizmette hazır olalar. Padişahtan vezire ve ondan nâiblere ve onlardan

nakiblere ârit olan emir ve hükümleri taşrada icra kılalar. Taşrada da dört

yaya zâbit koysa, ta ki ellerinde kementler tutup, padişahın emriyle bazı

insanları bağlayıp, dergâha getireler. Bazısını dahi derghahdan reddedip,

süreler. İmdi, bu misalimizde padişahtan murat, âlemlerin rabbi olan

Allah'dır. Büyük saray arş-ı azamdır. Vezir-i azam ilk akıldır. Köşk

kürsüdür ki, vezir-i azamın makamıdır. Avlu sekizinci felektir ki, oniki

burcunda oniki melek vardır. Atlı nakibler yedi gezegendir ki, onlar gece-

gündüz o burçların kapılarını dolaşıp hizmet ederler Yaya zâbitler dört

unsurdur ki, kendi vatanlarından hareket etmezler. Sıcaklık, soğukluk,

rutubet, kuruluk ört kement benzeridir ki, ateş, hava, su ve toprağın

ellerindedir.

Bir kimsenin durumu değişikliğe uğrasa, üzüntü ve gam istilasıyla şaşırıp

kalsa ve dünyadan yüz çevirip, el çekmek zamanı gelse; onu hakkına tabib

der ki: Buna sevda hastalığı üstün gelmiştir, malihülya illetini bulmuştur.

Bunu etimon şerbeti ile ilaçlamak lazımdır. Tabiatçı dahi der ki: Bunun

hastalığı, tabiatına kuruluk üstün geldiğindendir ki dimağı üzere istila

etmiştir. Tabiatının kuruluğuna sebeb kış havasıdır. Bahar gelip, rutubet

havası üstün olmadıkça buna ilaç olmaz. Müneccim de der ki: Buna, sevda

ârız olmuştur. Sevda ise utarid ile merih arasında kötü bezerlik

oluşmasından meydana gelir. Utaride iki kutlunun yaklaşmasıyle üçlenme

erişmedikçe bunun hali iyiye gitmez. Halbuki bunların hepsi sözlerinde

doğrudur. Zira ki, her biri aklı erdiği kadar söylemiştir. Neylesinler ki,

cüzî akılla aslına ermemişlerdir. Ama hakikatte onun aslı budur ki: Kaçan

bir kimseye saadet ikbal edip, Hak Taâlâ ona hidayet etmek murat eylese, o

kimseye iki kuvvetli nakib havale eder ki, uturidle merihtir. Onlar dahi

unsurlarla yaya olan zâbitlerle emrederler ki: Kuruluk kemendii o kimsenin

boynuna takıp, kuruluğu başına ve dimağına havale ederle. Onu dünya

lezzetinden yü çevirtip, hüzün ve gam kamçısıyle sevk edip, irade

yularıyla Hak'ın huzuruna yedeler. Bu hakikati bu şekilde idrak, ne tıp

ilmiyle ve ne tabiî hikmetle ve ne yıldızların hükümleriyle hâsıl olur.

Belki Nübüvvet ilmiyle ortaya çıkar ki, her şeyi kuşatan ezelî ve ebedî

padişahı bilmiş ola. Zira ki, Hak Taala kendi sevdiği kullarını, kâh mihnet

ve bela ile ve kâh sevda hastalığıyle cenab-ı izzetine davet eder ki: "Ey

benim kullarım! Sizin bela ve mihnet sandığınız, benim lutuf ve sevgimin

kemendidir ki, huzurumda muhterem olan kullarımı onunla kendi rıza ve

cennetime ve huzur-u izzetime davet ve cezb ederim." Nitekim haberde:

"Muhakkak ki bela, önce peygamberlere, sonra velilere, sonra benzerlerine,

benzerlerine... vekil olur," diye vârid olmuştur.

Astronominin hikmetlerinden bu miktarca açıklamayla irfana vesile olan

fikretme ve düşünme, cihanın yaratıcısının sanatlarını öğrenme kolaylaşıp;

yüce isteğimiz olan Mevla'yı tanıma hâsıl olmuştur. Şimdi bir miktar dahi

unsurların ve bileşiklerin durumlarını açıklayıp, yapılarında oluşum ve

bozuşum olanların esrarını a açıklamak uygun görülmüştür. Ta ki mütalaa eden

akıl sahiplerine ibret verici olup, sürur ve huzur ile gönülleri dolup,

lisanlarının virdi Mevla'nın tesbihi ola. (Melekûtun ve mülkün sahibi Allah

münezzehtir. Mabutların meliki münezzehtir. Mevcutların belli ki münezzehtir.

Kuddüs, sübbuh, ölümsüz ve uykusuz olan diri melik münezzehtir. Ey

Rabbimiz, meleklerin ve ruhların rabi. Celle celalihi ve amme nevalihi!).

 



19-BÖLÜM:



 


Yüklə 2,9 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   24   25   26   27   28   29   30   31   ...   77




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin