Cismin ve canın iniş ve çıkış keyfiyetini, bedenin konaklarını kat ederek
dönüşünü; insanî ruhu, bedenin değişimini ve geçici ruhun bekasını
bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: Eğer bir kimse murat
eylese ki, kendisine vad olunan dönüş yerini araştıra ve dönüşünün
menzillerini kat edip aslına gide. O, hemen bunu bilsin ki, ihtiyarlıktan
önce kırarmıştı. Ondan önce civan olmuş idi. Civanlıktan önce çocuk olmuş
idi. Çocukluktan önce ana rahminde cenin olmuş idi. Ondan önce et parçası
olmuş idi. Ondan önce kan pıhtısı olmuş idi. Ondan önce rahimde, kadının ve
erkeğin dölünden birleşmiş nutfe olmuş idi. Ondan önce, babanın sulbünde ve
ananın göğsünde meni olmuş idi. Ondan önce damarlar içinde kan olmuş idi.
Ondan önce babanın ve ananın gıdası olmuş idi. Ondan önce hayvanî olmuş
idi. Ondan önce bitkisel olmuş idi. Ondan önce unsurların cüzleriyle
karışmış toprak idi. Topraktan önce mutlak cisimdi. Ondan öne küllî
tabiattı. Ondan önce mücerret cevherdi. Şu halde o kimse ki, hal ile bu
makama yetmiştir. O, cisimlerin ve ruhların yollarını tamamıyle kat edip
gitmiştir. karanlık ve nur perdelerini toptan kaldırmıştır. Kendi nefsini
anlayıp bilmiştir. Mevlasını tanımış ve bilmiştir. Başlangıç ve sonunu
bilip, kanden gelip gittiğini anlayıp, ârif ve Hak'ka ulaşıcı olmuştur. Bu
ruhanî miracla he müşkülü çözüp, her muradı hâsıl olmuştur.
Bu değişimlerden ortaya çıkan budur ki, gerçi insanî ruh, işleriyle bedene
yoldaştır. Lâkin zatıyle başkadır ve ondan ayrıdır. Zira ki ruh, mücerret
bir cevherdir ki, bir hal üzere bakidir. Beden ise her anda değişici ve
fânidir. Ruh o yönden bedenden gayridir ki, o, bedenin menzillerinin
hepsini seyir edip, birbirinden fark etmiş ve ayırmıştır. Başlangıç ve sonu
tefekkürle geçip, tezekkürle nihayetine gitmiştir. Tahkik ve yakîn ile
gereği gibi durumların hakikatine yetmiştir.
O halde bir kimse ki, ölçüp biçebilmiştir; o kimse o nesnein aynısı
olmayıp, gayri olmuştur. Ruhun, cisimden başka olduğuna hikmet kitaplarında
deliller çoktur. Burada uzatmaya hacet yoktur. Lâkin burada münasip delil
budur ki: Ruh, ancak o ruhtur ki, bu beden beş yaşında idi ama beden o
değildir. Zira beden bunca şekillere girip, nice sıfatlar bulmuştur.
Uzunlukta, genişlikte ve derinlikte hareketle büyük olmuştur. Ya önce civan
idi, şimdi ihtiyar olmuştur. Veya güçlü idi, zayıf olmuştur. Latif idi,
kesif olmuştur. Şu halde gerçekte ihtiyar olan beden, genç olan bedenin
gayrisidir. Civan olan beden dahi, çocuk olan bedenin gayrisidir. Gerçi
bedene bunca değişim ve farklılık gelip, lakin insan ruhu yine önceki
durumda kalır. Tabii ölüm vaktinde, ayrıldığı bedenden ki, onu kabirde ve
mahşerde bulur. Onunla ya cehennemde elem çeker ve cennette nimetlenmiş
olup kalır.
Beşinci Madde
Bedenlerin değişiminin keyfiyetini ve geçici ruhun bekasını bildirir.
Ey aziz, malûm olsun ki, filozoflar demişlerdir ki: İnsan ruhu değişici
olmayıp, bedeni değişici olduğunun sebebi budur ki: Ruh ulvî âlemden
gelmiştir. Ulvi âlemde oluşum ve bozuşum olmadığından, onun cüzü bulunan
ruh dahi bir karar üzere kalmıştır. Bu bedenin parçaları, bu süflî âlemden
alınmıştır. Halbuki süflî âlem oluşum ve bozuşuma mahâl kılınmıştır. Çünkü
beden dört unsurdan yaratılmıştır. Şu halde insanın bu bileşimi, bu oluşum
ve bozuşum âleminin bir cüzü bulunmuştur. Parçalar ise daima bütüne dönücü
olup, bütün dahi cüzüne eğilimli ve feyiz verici bilinmiştir.
Cüzün külle dönüşünün delili budur ki: İnsan ihtiyar olup, cân âlemine
döner. "Biz Allah'ın kuluyuz ve yine ona döneceğiz," (2/156) âyet-i
kerimesi, hükmünü bulur.
Bütünün parçaya meyl ve feyzinin delili budur ki: Daima İlâhî fazlın feyzi,
külli akıl vasıtasıyle mülk âlemine incidir. Nitekim: "Hamd âlemlerin
Rabbine mahsustur," (1/1), âyet-i kerimesi, buna şahit ve âdildir. Şu halde
bütün, parçaya meyledici ve feyz verici olduğu gibi; parça dahi bütüne
dönücü ve meyledicidir. Parçanın bütüne dönüşünün bir delili dahi budur ki:
İnsan acıkıcı ve susayıcı olur. Zira ki bedenin parçalarının, bütün
tarafına dönüşü her â olur. Şu halde ondan bedene za'f ve noksan gelir.
Yeme ve içmeye koyulmakla, beden için eksilen yerine gelici olur. Yani
unsurlar tarafına giden bedensel parçaların yerine, gıdadan bedene gelip
yine beden ondan kuvvet bulur. Çünkü bedenin gıdası, yine kendi aslı
bulunan unsurlardan hâsıl olan bitki ve hayvandır. Şu halde hakikatte
bedenlerimizin beş senelik parçaları tümden ayrışıp, dembedem tedric ile
bedenlerimizden dışarı çıkıp, bütüne gitmiştir. Mesela ellibeş yaşımızda
iken bedenlerimizde olan parçalar, elli yaşımızda olanın gayrisidir ki,
ayrışanların bedeli gıdadan gelip, yine yavaş yavaş bedenimize parçalar
olup, bütüne giden parçaların yerine dolup, bedenin şekillerinde teşekkül
etmiştir. Lakin bu durumlara vâkıf olmayanlar, bedeni, ruh gibi bi durum
üzere sâbit kalır zannetmişlerdir. Bunun misali böyledir ki: Bir kimse bir
sahrada ir çadır kurup, onun kazıkları ve ipleri hep siyah olsa ve o
haftada bir defa varıp, bir siyah kazık çıkarıp, yerine bir beyaz kazık
çaksa; bir siyah ipini çözüp, yerlerine başka beyaz kazıklar ve ipler çakıp
ve bağlasa; o zaman bu değişikliğin farkına varmayanlara o çadır, yine
geçen senede kurulduğu hal üzeredir ve bütün parçalarıyla sâbit görünmüştür.
Halbuki onun bütün kazıkları ve ipleri yenilenip, değiştirilmiştir. Zira ki
bu beyaz kazıklar ve ipler, o siyah kazıkların ve ipleri gayrisi
bulunmuştur. Aynen bunun gibi insan bedeni dahi her an açık ve gizli
ayrışıp, ayrışanların yerine gıdadan toplandığından, her beş senede bir
kere tamamen değişip, farklılık bulur, bilinmiştir. Şu halde parçanın bütüne,
bütünün parçaya meyli bu deliller ile ispat olunmuştur. Hakikatini en iyi
bilen Allah'dır.
Dostları ilə paylaş: |