II. BÖLÜM ( I. ve II. Sadaret Dönemi Olayları)
1. Birinci Sadaret Dönemi
Sadrazam Mahmut Nedim Paşa bütün hareketlerini Padişahın mizacına uydurmuş içerden ve dışardan Saray-ı Hümayun halkını kazanmış olduğu için merhum Hakan kendisine teveccüh gösteriyordu. Ancak diğer taraftan memleket ve ahalinin nasıl harap olduğunu da etraflıca haber almış ve bundan dolayı da azlini tasarlamış olduğundan, huzuru şahanelerinde Midhat Paşa’ya “Mahmut Paşa’nın bir çok dengesizliğini ve mecnunane niyet ve hareketlerini sayarak, değiştirilmesi hakkındaki niyet ve tasavvurlarını bildirdi.”71.
Sultan Abdülaziz, Pehlivan güreşleri ile, horoz ve koç döğüştürmekle, sekizyüz cariyenin arasında arslan postuna bürünmüş bir mahluk gibi caka satmakla meşguldü. Mahmut Nedim Paşa’nın yarattığı darlık ve kargaşalık, memlekette gayet kötü tesirler yapmıştı. Padişah çekindi ve onu azletmek zorunda kaldı. Edirne Valisi Midhat Paşa’yı Sadrazam yaptı72.
Yeni Sadrazam’ın ilk işi Mahmut Nedim Paşa’nın çeşitli bahanelerle, Taşra’ya sürmüş olduğu değerli devlet adamlarını İstanbul’a çağırmak oldu. Bunlardan Cevdet Paşa’yı Maarif, Şirvanizade Rüştü Paşa’yı Dahiliye, Sadık Paşa’yı Maliye, Paris Elçisi Cemil Paşa’yı Hariciye Nezareti’ne getirdi. Bu isabetli icraatı, bir süreden beri huzuru kaçmış bulunan umumi efkarı yatıştırdı, sükunet ve emniyet getirerek işleri normal seyrine soktu73.
Midhat Paşa vilayetlerin idaresinde meydana gelen kargaşalığı önlemek için Islahat Komisyonu’nu oluştıracak Devlet Şurası’nı Tanzimat ve Dahiliye adı altında ikiye ayırdı. Yaklaşık iki buçuk aylık sadareti döneminde birçok imar faaliyetinde bulunmuş ancak birçok düşmanının olması vesair sebeplerden dolayı bu faaliyetlerin çoğu neticesiz kalmıştır.
Bu arada Midhat Paşa, yüklü miktardaki parayı zimmetine geçirdiği gerekçesiyle Mahmut Nedim Paşa’yı mahkemeye vererek mahkum ettirdi. Mahmut Nedim Paşa suçu kabul etmediyse de bir süre sonra Bab-ı Ali’ye gönderdiği tezkerelerde zimmetini itiraf etmiştir. Ancak Padişah türlü düşüncelerin etkisi altında kalarak mahkemenin verdiği kararın infazına engel olarak suçlunun borcunu affetti. Midhat Paşa’nın düşmanları bu durum karşısında boş durmayarak Mahmut Nedim Paşa’yı mahkemeye vermesindeki maksadın “halkın gözünde sarayı israfçı göstererek itibardan düşürmek olduğunu ileri sürerek Abdülaziz’in şüphesini uyandırdılar, Midhat Paşa’nın azlini hızlandırdılar. Midhat Paşa’nın azlini hızlandıran diğer bir sebep iseonun sözünü sakınmayan, gerçekleri bütün çıplaklığıyla söylemekten kaçınmayan bir insan olmasıdır.
Böyle bir durumda onun Padişah’ın gözünden hızla düşmesine sebep oldu. Yine Ruslar’da onun sadrazamlığından memnun değillerdi çünkü Slav çetelerinin tahrikatına engel oluyor böylece de Rus emellerinin gerçekleşmesini önlüyordu ve nihayet Avrupa’dan usulsüz istikraz yapmak isteyen Mısır Hidiv’i İsmail Paşa’ya mani olması buna karşılıkta Padişah’ın İsmail Paşa’yı desteklemesi onun azline sebep olmuştur. Mahmut Nedim Paşa Abdülaziz’e tamamıyla inkıyad ederek Midhat Paşa’yı azlettirmeye muvaffak olmuş ve tekrar sadarete geçmiştir74.
2. Sadaretten Düşmesinden Sonra Faaliyetleri
Birkaç ay açıkta kalan Midhat Paşa Esat Paşa Kabinesinde Adliye Nazırlığına atandı. Şirvanizade Rüştü Paşa Hükümeti zamanında da görevine devam etti. Abdülaziz, devlet için çalışan, azimli, gayretli bir insan olmasına, kanun ve nizamları herkesten daha iyi bilmesine rağmen bir süre sonra ahlakı değişmiş, kibir ve büyüklük gelmiş, hesapsız harcamalar ve israflar çoğalmıştı. Mahmut Nedim Paşa’nın da Sadrazam olmasıyla işler iyice kötüye gitmiş, devlet işlerinde birçok suistimaller meydana gelmiştir. Bu suistimaller de devletin borçlarının katlanmasına sebep olmuştur.
Sadrazam Rüştü Paşa’nın yalısında nazırlardan bazılarıyla yapılan toplantılarda, devlet yapısının iyileştirilmesi için çareler aranıyor özellikle giderlerin kısılması,bir Mebuslar Meclisi’nin kurulması konuları üzerinde duruluyordu. Bu görüşmeler sonunda Adliye Nazırı Midhat Paşa tarafından bir layiha kaleme alınması ve bunun Padişaha sunulması kararlaştırıldı. Çalışmalardan Sadrazam tarafından haberdar edilen Padişah, buna büyük bir tepki göstererek bu işlerin yönlendiricisi saydığı Midhat Paşa’yı görevinden azletti. Birkaç ay sonra da Selanik Valiliği’ne atandı75. Midhat Paşa ‘Meşrutiyet inkılabı’ için bütün tasavvurlarını Adliye Nazırı iken yapmıştır.
Üç ay Selanik Valiliği yapan Midhat Paşa Tuna ve Bağdat’ta olduğu gibi halkın teşekkürlerini almıştır. Ancak yaptığı faaliyetler İstanbul tarafından hoş görülmeyerek üç ayın sonunda aniden görevinden azledildi. Bunun üzerine Midhat Paşa 1874’te İstanbul’a gelerek burada bir arazi satın aldı ve arazisinde bahçe işleriyle meşgul olmaya başladı. Birbuçuk yıl süren bu dönemde Paşa herhangi bir devlet görevinde bulunmasa da devlet meselelerini düşünmekten ve planlar yapmaktan da geri kalmadı.
Mahmut Nedim Paşa’yı ikinci kez sadrazamlığa getiren Abdülaziz Midhat Paşa’yı da tekrar Adliye Nazırlığına aldı. Ancak Mahmut Nedim Paşa’nın tutum ve davranışlarını beğenmeyen Midhat Paşa istifa etti. Bunun sebebini soran Padişah’a şöyle cevap verdi:
“Devlet idaresine dair kanun yoktur. İktidara gelenler akıllarına estiği gibi icraatta bulunduklarından mülki ve siyasi işler doğru yürümemektedir. Askeri Nizamlar bozulmaktadır. Mali işler ise, düzeltilmesi kabil olmayacak bir hale girmiştir. Bu sebeple üç dört ay sonra çok vahim olaylar çıkacağını anlayan bir kimse için sabır ve tahammül mümkün değildir...”76.
3. Balkan Bunalımı
1875 yılına gelindiğinde Osmanlı Avrupası büyük bir bunalım içine girmiş bulunuyordu. Bu yıllarda Hersek’te başlayan isyan kısa zamanda büyüyerek, diğer
Balkan Devletlerine sıçramaya başlamış ve büyük bir sorun haline gelmiştir. Avrupa Devletleri bu olayla çıkarları oranında ilgilenmeye, Avrupa Güçler Dengesi çerçevesinde soruna karışmaya başlamışlardır. Bu durum da sorunun devletler arası bir nitelik almasına ve biraz sonra da Osmanlı-Rus Savaşı’nın çıkmasına sebep olmuştur.
3.1. Hersek İsyanı ve Bulgar İsyanları
Esat Paşa’nın Sadrazamlığı döneminde Nevesin Kazası hıristiyanlarından
bazılarının vergi vermemek için harekete geçmeleriyle 24 Temmuz 1875 yılında Hersek İsyanı ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti isyanı kuvvet yoluyla değil telkin yoluyla bastırmak istedi. Bu durum ise, devletin olay karşısında güçsüz ve kararsız kalmasına, ayaklananlara cesaret vererek isyanın gelişmesine, yayılmasına sebep oldu.
Olayın bastırılması kolay iken Esat Paşa bu fesadın içinde Rus tahrikleri bulunduğunu ve nice yıllardan beri Bulgaristan’da çıkarılmaya çalışılan fesatların Sırbistan ve Karadağ’ın yardımlarıyla Bosna taraflarında yaygınlaştırılmak için yapılan bir planın başlangıcı olduğunu anladığından telaşa düşüp şaşırarak hiçbirşey yapmaya muktedir olamamış ve böyle müteredditli durumlar ile vakit geçtikçe bir taraftan hadiseler büyümüş ve gittikçe ehemmiyet kazanmıştır77. Bosna ve Hersek bir taraftan Sırbistan diğer taraftan Karadağ gibi iki islam memleketine bitişikti. Avusturya’nın Dalmaçya ve Hırvatistan eyaletlerine de komşu bulunuyordu. Bu durumu ile hem bu memleketlerin hem de Rusya’nın İslav propagandacılığı için elverişli bir memleketti78.
Bab-ı Ali isyancıların üzerine kuvvet gönderdiyse de ayaklanma Bosna, Sıbistan, Karadağ ve Bulgaristan’da heyecanla karşılandı, bunun sonucunda özellikle Karadağ ve Sırbistan’dan buraya yardım ve gönüllüler geldi. Bu durum isyanın bastırılmasına engel olduğu gibi yayılmasına ve bütün Balkanları tehdit eder bir hal almasına sebep oldu. Bölgede Avrupalı Devletlerin çıkar çatışmaları, halkı kışkırtmaları Hersek İsyanı’nı çözülmesi zor bir ‘Balkan Bunalımı’ durumuna getirmiştir.
Ayrıca Ruslar Devlet-i Osmaniye aleyhinde birçok broşür ve risaleler yayınlayarak dünyaya dağıtmış, Hersek İsyanı’nın ortaya çıkması ve yayılmasını Osmanlı aleyhine saptırmış, Böylece Avrupa’nın nefretinin daha da artmasına sebep olmuşlardır. Bütün bunların sonucunda Midhat Paşa Adliye Nezareti’nden istifa ederek çekilmiştir(1875).
İstifa sebebini soran Padişah’a da; “Devlet idaresine dair kanun yoktur. İktidara gelenler akıllarına estiği gibi icraatta bulunduklarından , mülki ve siyasi işler doğru yürümemektedir, askeri nizamlar bozulmaktadır, mali işler ise düzeltilmesi kabil olmayacak bir hale girmiştir. Bu sebeple üç dört ay sonra vahim olayların çıkacağını anlayan bir kimse için sabır ve tahammül mümkün değildir79” diye cevap verdi.
Gerek İstanbul’da ve gerekse Rumeli’de bulunan halk arasında şikayetler çoğalmış olduğundan buna karşı bir tedbir almak üzere Abdülaziz, Esat Paşa’yı sadrazamlıktan alarak yerine Mahmut Nedim Paşa’yı getirmiştir. Böylece meydan tamamen Mahmut Nedim Paşa’ya kalmıştır. Daha önce Hersek Sorunu’nun çözümü için Kont Andraşi notası yayınlandıysa da (1876) Rusya, Karadağ ve Sırbistan’ın kışkırtmasıyla asiler bu notadaki hakları az görerek kabul etmemişlerdir.
Bir süre sonra olayların önü alınamayınca Rus Başbakanı Gorçakof’un girişimiyle Berlin’de Rusya, Avusturya ve Almanya arasında Berlin Memorandumu yapılmıştır. Ancak bunda da İngiltere ile sorun yaşanmıştır. Böylece Hersek İsyanı ile başlamış bulunan Balkan Bunalımı büyük devletleri de karşı karşıya getiren bir sorun niteliğine dönüşmüş oldu80.
Ruscuk Konsolosu vasıtasıyla Bulgarlar isyana kışkırtılmış, bunun üzerine Bulgarlar 1875 yılında cemiyetler kurmuş ve müslümanları tehdit etmeye başlamışlardır. Ancak ihtilalin önü alınarak ortalığı karıştıranlar hapsedildi. Bu bozguncuların sorgulanmalarında Bulgaristan ihtilalinin çıkacağına dair kuvvetli deliller ortaya çıkmış ve Bulgaristan’a yardım için Sırplıların savaşa hazırlandıkları yolunda evraklar ele geçirilmiştir. Bunun üzerine Rus Elçisi huysuzlanıp “Osmanlı Devleti bu hadiseyi bizim kışkırtmamıza yormasın Rusya Bulgaristan’ın huzur ve asayişini ister; ancak Bulgarları iyi bir idare altında bulundurmak Osmanlı Devleti’nin menfaati gereği iken bazı bozguncuların yalan dolanlarına aldanan iyi niyetli saf kimselere isyancı gözüyle bakmak ve kendilerini yalanlayıp içeri atmak yerinde değildir...” yollu riyakarca kelimelerle Edirne Valisi Hurşit Paşa’nın ve Filibe mutasarrıfının ve Zağra ve Kızanlık kaymakamları gibi bozgun ateşini söndürmeye çalışan memurların uzaklaştırılıp değiştirilmelerini ve hapsedilen Bulgarların salıverilmelerini istedi81. Mahmut Nedim Paşa bozguncuların önünü almaya çalışan memurları korumak, isyanı önlemeye çalışmak yerine Rus Elçiliğinin böyle yersiz teklifini kabul etmiştir. Bu davranış Bulgaristan’da ihtilalin çıkmasını çabuklaştırmıştır.
Bu arada Avrupa propaganda mekanizması harekete geçmişti. 4.000’den fazla hıristiyan Bulgar öldürülmediği halde (öldürülen müslümanların sayısı daha çoktu) İngiliz Basını fanatik müslümanlar tarafından binlerce savunmasız hıristiyan köylüsünün öldürüldüğünü belirterek “Bulgaristan dehşetini gözler önüne serdi82.
Bulgar Köyü halkı türk evlerini yakmaya ve türklere çeşitli eziyetler yaparak katletmeye başlamışlardır. İsyan kısa sürede geniş bir alana yayılmaya başlamıştır. Bölge halkı Osmanlıdan asker yardımı istedi ancak Mahmut Nedim Paşa Rus Elçisi’nin sözünü dinleyerek Bulgaristan türkleri ile asileri başbaşa bırakmıştır. Osmanlının bu durumu asileri daha da cesaretlendirmiştir. İsyan gittikçe büyümeye başlayıp olayın ehemmiyeti anlaşıldığında Osmanlı bölgeye asker gönderdiyse de iş işten geçmiş binlerce müslüman katledilmişti. Nihayet nisan 1876’da başlatılan bu büyük hareket Osmanlı Devleti’nin aldığı önlemlerle sonuçsuz kaldı.
3.1.1. İstanbul Heyecanı
İstanbul’a gelen haberler, Bosna ve Bulgaristan köylerinde savunmasız müslümanların öldürülmeleri, müslüman kanı içmeye hazır Avrupa basınında olayların çarpıtılması, Balkan isyancılarının lehine diplomatik girişimler imparatorluk boyunca müslümanları galeyana getirmişti83. İstanbul basını sansür altında olmasına rağmen halk hadiselerin korkunç mahiyetlerini öğreniyor, alınması gerekli tedbirler üzerinde duruyordu.
Hatta, ‘Bulgaristan’da olduğu gibi İstanbul’da da müslüman ve hırıstiyanlar birbirine girecek ve Padişah Ruslar’a tutkun olduğundan böyle bir durum ortaya çıktığında Rusya’ya başvurarak asker getirtmek suretiyle himayesine sığınacakmış’ yollu dedikodular ve ‘Sadrazam Rusya delisi olduğundan devletin ve ülknin hukukunu kolayca feda edecek’ yolunda sözler en aşağı tabakadan halkın ağzından işitilmeye başladı84. Bu rivayetlerin tesirinde kalan halk silahçı dükkanlarına koşarak silah alıyor, dükkancılar da parası olan herkese silah satmaya başlamışlardı. Dükkanlarını kapatan hıristiyanların birçoğu ailelerini güvenlik açısından Avrupa’ya gönderiyordu. Halk gündüzleri silah taşıyor geceleri de uyanık duruyordu.
Osmanlı Devleti’nin özellikle Balkan Bunalımıyla içine düştüğü siyasi çıkmazlar, ekonomik ve mali bunalımın kötüye gitmesi, kamuoyunda müstebitliği ve müsrifliğiyle tanınan Abdülaziz(1861-1876)’e ve hükümetine karşı gittikçe büyüyen bir tepki doğurdu85. Bütün bu kötü gidişata rağmen Padişah hala Sadrazamı tutuyordu. Abdülaziz’in Mahmut Nedim Paşa’yı sevmesinin sebebi her istediğinde ne pahasına olursa olsun kendisine para temin etmesidir. Halkın düşüncesine göre bütün bunların sorumlusu Mahmut Nedim Paşa idi ve onun değiştirilmesi gerekiyordu. Bu kötü gidişat içerisinde Midhat Paşa ile eski Serasker Hüseyin Avni Paşa yalnız liberaller arasında değil, ulema ile din öğrencileri arasında da kahraman oldular. Bulgar İmparatorluğu ve Balkanlardaki kardeşlerini Ruslardan kurtarmaları için Midhat ve Hüseyin Avni Paşalara başvurdular.
3.1.2. Medrese Talebelerinin Ayaklanması
8 Mayıs 1876’da softalar medreselerinden çıkarak İstanbul’un büyük cami ve alanlarında düzenlenen toplantılara katıldılar.
Bu isyana en ziyade Abdülaziz’in padişahlık ve hilafet prensiplerinde değişiklik yapmak istediği havadisi sebep olmuş ve oğlu Şehzade Yusuf İzzettin Efendiyi veliaht tayin edeceği yayıntısı galeyanı şiddetle körüklemişti86. 1876 Mayısında Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye medreselerindeki talebeler, dersleri tatil etmek suretiyle grev yaptılar. Bunlar; Devlet ve milletin hakları ve istiklali, şunun bunun ayağı altında kalmıştır. Böyle bir zamanda ders ile meşgul olunmaz, müslümanlar hıristiyanların eziyet ve hakaretlerine uğramışlardır. Sebep olanları ortadan kaldırmak vazifemizdir, Hasan Efendiyi(şeyhülislam) istemeyiz, Mahmut Paşa hala sadarette kalacak mı? Tarzında nutuklar söylediler87.
Bunlar meydanlarda toplanarak halkı da aralarına aldılar Bab- Ali ve Şeyhülislamın kapısında silahlı olarak dolaşıp, mahallelerde halkı kışkırttılar. Halkın çoğu da bu talebeleri destekleyerek onlara katılmışlardır. Halk arasında asıl şikayet Abdülaziz’in davranış ve şikayetlerinden kaynaklanıyorsa da bu fenalıkların asıl sorumlusu olarak halk Mahmut Nedim Paşa ile Şeyhülislam Hasan Efendi’yi görüyordu.
Sultan Aziz kalabalığı dağıtmak yerine arzularını yerine getireceğini vaad etmek zaafını gösterdi fakat diğer taraftan ulemaya, bir daha böyle bir şey olursa üzerlerine asker göndereceği tehdidinde bulundu. En kritik bir zamanda ulemayı korkularından ihtilalcilerle işbirliği yapmaya sevketti88.
Talebe kıyamından maksat Midhat Paşa’yı sadrazam yapmaktı ama bu temin edilememişti. Mehmet Rüştü Paşa dördüncü defa sadarete getirilmiş, Hasan Hayrullah Efendi Şeyhülislam ve Hüseyin Avni Paşa da seraskerliğe tayin olunmuştu. Midhat Paşa Meclis-i Vükelaya memur edilmiş ve sonra Şuray-ı Devlet Reisi olmuştu. Bu vaka Avrupa gazetelerini fevkalade alakadar etmiş İngiliz ve Fransız matbaası Midhat Paşa’yı meth ederken Rus neşriyatı Mahmut Nedim Paşa’yı iltizam ve Midhat Paşa’ya aleyhtar bir cephe almıştı. Bunun yanında yeni kabinede Midhat Paşa gibi sınırı aşnlar, Meşrutiyet taraftarları vardı. Jön Türklerin reisi sayılan Midhat Paşa Tuna Valiliğindeki yüksek başarılarından dolayı halk tarafından çok seviliyordu89.
Midhat Paşa’nın amacı memlekette bir ‘Anayasa’ yaparak Millet Meclisi toplamak, Meşrutiyet’i kurmak, böylece memleketin idaresini halkın eline vermekti.
4. Abdülaziz’in Hal’i ve V. Murat’ın Cülusu
Abdülaziz yeni hükümeti oluşturduğu ve huzuruna kabul ettiği gün; ‘Sizi halk istediğinden memur ettim. Bakalım şimdi ne yapacaksınız’ şeklindeki sözüyle karşılamıştır. Vükela heyetinde Padişah’ı hal’ etme fikri ilk defa Serasker Hüseyin Avni Paşa tarafından benimsenmişti.
Hüseyin Avni Paşa daha Şirvanizade Rüştü Paşa sadrazam iken ona bu fikrini yolda açmıştı ‘evvelce ikimiz de İstanbul’dan uzklaştırıldık, gerçi bugün birer mevki
tuttuk.İleride tekrar felakete uğramıyacağımızı kim temin edebilir? Sara’ya benim emniyetim kalmamıştır. Padişah her istediğini yapmaya Mahmut Paşa’nın sadaretinde alıştı. Lazımgelen çare görülerek teceddüt şahrahına gidilmek iktiza eder’fakat Şirvanizade bu fikre yanaşmamıştır90. Hüseyin Avni Paşa daha önce Mahmut Nedim Paşa’nın gayretiyle haksız ve sebepsiz yere sürülmüş, hakarete uğramış, sonra da Abdülaziz tarafından geçmişi unutması için Seraskerlik ve sadrazamlık vazifeleriyle görevlendirilmiştir. Bursa Valiliği ile görevlendirilen Avni Paşa hasta olduğunu bildirdiyse de kabul edilmemiş, hatta öyle ki onun bu durumunun orta oyunlarında resim ve taklidinin yapılıp alay konusu edilmesi gururunu rencide etmiş kırılmıştır. Bütün bunlar Hüseyin Avni Paşa’nın Abdülaziz’e karşı harekete geçmesine sebep olmuştur.
Denebilir ki Hüseyin Avni Paşa olmasaydı Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi imkansızdı ve böyle birşeyi düşünenler olsa bile, harekete geçmeye cesaret edebilecek kimse yoktu91. Hal’in ikinci şahsiyeti Midhat Paşa’dır. Ali Paşa gibi ölünceye kadar sadarette kalacağını düşünen Midhat Paşa iki ay içinde azledilince bu nefsine ağır gelmiş bunun üzerine Abdülaziz’e düşman olmuştur. Midhat Paşa Sulyan Abdülaziz’le şahsen hesaplaşmak için bu işe girmiştir. Hal’in üçüncü ve dördüncü Şahsiyetleri ise Sadrazam Mütercim Rüştü Paşa ile Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi’dir. Bu dört kişinin dışında hal’ işinden haberi olan yoktur. Avni ve Midhat Paşaların dışında hal’e katılanların hepsi meseleden son hafta haberdar edilmişlerdir. Olayı Avni ve Midhat Paşa’lar planlamış, nasıl gerçekleştirileceğini ise Avni Paşa düşünmüştür.
Hüseyin Avni Paşa aslında askeri düşünce içinde baskı rejiminden yana olduğu için, Midhat Paşa’nın Meşrutiyet Sistemine olan aşırı tutkunluğunu himaye etmek değil o düşüncede olanları gerçekten yok etmek istediği halde sırf padişahı düşürmeyi gerçekleştirmek için Midhat Paşa’nın o emeline de yatkın görünmüş, yani Şehzade Murat Efendi’nin tahta çıkarılmasıyla birlikte meşrutiyat sisteminin ilanına çaba göstereceğini de vaad etmişti92.
Artık işe girişmek için son adım olan fetvanın alınmasına gelmişti. Fetva verilmesi hususunda Şeyhülislam Hasan Hayrullah Efendi son ana kadar tereddüt ettiyse de nihayet fetvayı vermiştir. Fetvaya göre: Abdülaziz siyaset işlerinden anlamayan bir halife idi zevk ve eğlence peşinde olup halkıyla ilgilenmemekteydi. Bu fetvayı verenler Abdülaziz’in istemeyerek de olsa göreve getirdiği kimselerdir. Nihayet başta Hüseyi Avni Paşa, vükeladan Sadrazam Rüştü Paşa, Midhat Paşa ve Şeyhülislam Hayrullah Efendi mahremiyet dairesi içinde meseleyi beraberce gizli olarak görüşmüşlerdir.
Yapılan bu gizli toplantıda, 2 Haziran 1876’da Sultan Murat’ın kararlaştırılan usul üzere Bab-ı Hümayun’da cülusuna karar verilmişse de bundan iki gece evvel Abdülaziz Hüseyin Avni Paşa’ya haber gönderip kendisini çağırmış olmasıyla Hüseyin Avni Paşa, meselenin duyulmasından şüphelenerek gitmekten vazgeçip özür dilemiştir. Bunun üzerine derhal haber göndererek herkesi yalısında toplamış ve lüzumlu askeri tertibatı da aldırmıştır. Bu durum karşısında cülusun Bab-ı Seraskeri’de yapılması mecburiyeti hasıl olmuş ve Hüseyin Avni Paşa, Redif Paşa’yı ve Kayserili Ahmet Paşa’yı ve Hasan Paşa’yı alıp Dolmabahçe Sarayı civarına tertip etmiş olduğu askerle birleşmek üzere oraya gitmişlerdir. Rüştü Paşa ile Midhat Paşa ise doğruca Bab- Seraskeriye gelmişlerdi. Bu işin bir an evvel yapılması için herkesin gözü ve gönlü beklemekte olduğundan keyfiyyet çarçabuk ortalığa yayılmış ve vükelaya gönderilen haberlerin varması bile beklenmeden bir taraftan kendileri ve devlet memurlarının ekserisi gelmeye başlamıştı.
Henüz resmen cülus ilan edilmeden ve Sultan Murat’ın bile gelmesinden evvel halk da koşup geldiğinden, o anda Bab-ı Seraskeri Meydanı’nı ve Beyazıt civarını insanlar doldurmuştu. Herkes fevkalade bir memnuniyetle birbirini tebrik ediyor daha cülus ve biat töreni yapılmadığı halde gerek devlet erkanı ve ricali gerek bütün halk arasında sevinç gösterileri yapılmıştı. O gün devlet ve milletin selamet ve saadeti haline yeni bir tarih olduğunu göstermiş ve hususiyle böyle büyük ve önemli bir işin bir damla kan bile dökülmeden meydana gelmesi de cihana hayret vermiştir93.
Önce Abdülaziz’in hal’ine dair fetva okundu. Sonra da makam sırasına göre Murat’a biat edildi. Bu sırada verilen bir işaretle 101 pare top atılmaya başlandı. V.Murat padişah olmuş Abdülaziz hal’ edilmiştir94.
5. Abdülaziz’in Ölümü ve V. Murat’ın Cinnet Geçirmesi
Abdülaziz’in hatıra defterinde şu satırlar yazılıdır “Donanmanın şenlik topları atılınca, bariyeler beni ‘yangın var’ diyerek uykudan uyandırdılar. Ancak böyle vakitsiz atılan topların saltanat değişikliği gümbürtüsünü andırdığını hissettim. Bu hale uğrayacağımı üç defa rüyamda görmüştüm, gökten Cebrail Aleyhisselam inse benim için Sultanlığa dönüş mümkün olamaz buradan çıkıp gitmeliyim” dedi. Sonra Hafız Mehmet Efendi gelip durumu anlattı bizi İstanbul Sarayı’na götürdüler95
Abdülaziz’in Topkapı Sarayı’na nakli ve bilhassa Sultan Selim’in dairesine yrleştirilmek parlak fikrinin Hüseyin Avni Paşa’ya ait olduğu çeşitli şahıslarca ifade edilmiştir ki seraskerin manyaklığını gösteren kesin delillerden biridir. Midhat Paşa Topkapı Sarayı işini işitince hayret ettiğini zira Abdülaziz’in kendi yaptırdığı Beylerbeyi Sarayı’nda oturtulmasını kararlaştırdıklarını, hatta isterse Avrupa’ya gidip yerleşebilmesine de izin vereceklerini söylemiştir96.
Topkapı Sarayına nakledilen Abdülaziz saraya girdiği sırada yapılan şenlikleri duyarak müteessir oldu. Hemen V. Murat’a bir mektup yazdı ‘taht-ı Saltanat Abdülmecit Han Hanedanı’na mübarek olsun. Elimle silahlandırdığım asker, tesis ettiğim donanma aleyhime ayaklandı. Benim başıma geleni Allahsana göstermesin.’ dedikten sonra, ‘Allah aşkına beni buradan başka yere alın, neye sahipsem hepsi sana helal olsun, bundan böyle ne verilirse ona kanaat edeceğim.’ diyerek kendisinin Topkapı Sarayı’ndan başka bir yere nakli için ısrar etmiştir. Bunun üzerine 2 Haziran 1876’da Çırağan sarayı’na nakledilmiştir97.
Abdülaziz Kur’an okuyarak sıkıntılı günlerini geçirmeye başladı. Sarayın bahçesine çıkması bile yasak edilmişti, bu sarayda ancak 48 saat yaşaybildi. 4 Haziran sabahı Abdülaziz'’n bulunduğu odadan garip sesler gelmeye başladı. Odaya girenler Hakan’ı kanlar içinde buldular. Ertesi gün yayınlanan tebliğ, olayı şu şekilde anlatıyordu;
‘Sultan Aziz sakalını düzeltmek üzere istediği küçük bir makasla, her iki bileğinin damarlarını açarak intihar etmiştir. Kilitlediği kapı omuzlanarak açılıp içeri girildiği zaman eski hükümdar kan kaybından ölmüş bulunuyordu. Kısa müddet içinde Fer’iye Sarayı’na gelen Serasker Hüseyin Avni Paşa, cesedi yakındaki karakola naklettirmiştir.
Ilk çağırılan 5 doktordan alınan rapor tatmin edici bulunmamış 19 doktordan daha geniş bir rapor alınmıştır. Resmi Tebliğe, bu rapor da eklenmiştir98. O günden beri Abdülaziz’in ölümünün intihar mı, katil mi olduğu tartışma konusu olmuştur.
Olayı Sultan Murat’a eniştesi Damat Nuri paşa bildirince Sultan Murat:
‘hemen durma git! Git ve allahaşkına Amcam’ın tedavisine çok dikkatli olunsun, aman bir şey olmasın, umum millet bunu benden bilir, bu yükün altından kalkamam’ demiştir99.
Fakat hal’den sonra Topkapı Sarayı’na kapatılan Abdülaziz’in, kendi isteği üzerine Ortaköy’deki fer’iye Sarayı’na nakledilmesinin ardından şüpheli bir şekilde ölmesi halk üzerinde olduğu kadar V. Murat üzerinde de tam bir şok etkisi yarattı. Olay, Padişah’ı çok şiddetli bir şekilde sarsıp sağlığını tehlikeli şekilde etkiledi. Olaylar umulanın dışında ve çok hızlı bir şekilde gelişiyor ve uzun yıllar saltanat beklentisi ve alkolün etkisiyle yıpranmış olan sinirleri Sultan Murat’ı hızla onulmaz bir hastalığa doğru itiyordu100.
Dostları ilə paylaş: |