Tabi bu kaygı beni perişan etti ki ev sahibim hacı babam bana dedi ki Durdu sen de bir durgunluk ….. sebebi nedir? Bende hacı baba buradan giden Durdu müteahhit idi karşında ki Durdu müflis ev sahibi kiracı münasebetlerimizi buna göre tanzim edelim. Buyurun altı aylık kirayı 300 Lirayı verdim. Beklide sonraki altı ay veresiye otururum. Ayrıldık iki, üç gün sonra hacı baba bana geldi Durdu yavrum benim sana bir iyiliğim olur mu dedi. Bende senin sağlığın bana yardımdır dedim. Hacı baba sana yirmi bin Lira versem işini görür mü dedi bende dedim ki
hacı baba benim 13.000 Lira borcum var tek emelim onu ödemektir sizin vereceğiniz para yeterde artar bile.
O halde bana üç gün müsaade dedi gitti. Üç gün sonra 20.000 Lira getirip verdi gül yağım vardı da onu sattım dedi. Ben parayı alır almaz hemen hacı Ali Demirel’in dükkânına gittim ortağı Mehmet Özdemir ile oturuyorlar, selâm verdim. Biz seni konuşuyorduk dediler öyle ise benim keseden harcanıyor ısmarlayın çayları bir de benim size bir borcum var gecikti kusura bakmayın dedim zaten borcun birçoğu onlara kereste bedeli idi. Adamlar benim ifadem üzere birbirlerine baktılar. Dedim yahu alacağınızı getirdim geç kusura bakmayın diyorum. Hacı Ali Demirel dedi ki biz bu gitti bari elimiz de bir senet olsa idi diyorduk ki sen geldin. Alacaklarını verdim, beyler benden yardımlarınızı esirgemeyin dedim. Keresteliğe emekli astsubay Sait efendiye telefon ettiler. Durdu beye bir hesap aç, pazarlığını yap. Para verirse Durdu beyden al vermezse sakın isteme dediler benim yanımda. Ayrıldım diğer borlarımı da ödedim ve tüy gibi oldum.
Bayındırlık müdürlüğünden parke döşemek için fiat analizi yapılıyor yapan Nabi Gürbüz’e bir elbiselik vaat ettim. Fiat 19.24 Lira m2 çıktı bu ara ortalığa haber baraktık ki bize 300.000 parke taşı kesilecek. Yeni fiat tasdik oldu. Kerim dayımla kahveye geldik Ömer emmi bize iki çay dedim döndüm ki bir adam Durdu beyi arıyorum dedi. Ben çayı üçe çıkardım gelen adama sordum beni ne için aradın diye adam dedi ki ben parke taşı kestiririm sizin taşı ben temin etmek istiyorum taşın tanesine de on kuruş istiyorum. Ne olacak bu para bir kuruş bana dokuz kuruş işçiye sana bir kuruş yeter mi dedim, yeter dedi. Taş on bir kuruş, işçiye on kuruş vermesini söyledim pazarlık böylece bitti. 45 günde 300.000 taş almamız lazım alabilirmiyiz diye sordum, alabiliriz dedi.
70- 80 kişi gerek haydi git getir deyince. Bana 4000 Lira avans verin dedi adını sordum Afyon Sandıklı Ekinhisar köyünden İsmail TURGUT. İsmail ben seni çarpıcı bilirim, sen, sen beni ne bilirsin bil daha birer bardak çayı bitiremedik tanışalı. Ben sana 2.000 Lira vereyim git istersen gel işi, istersen parayı ye İsmail. Kafasını iki elleri arasına aldı bir zaman daldı uykudan uyanır gibi uyandı alnında mercimek taneleri gibi boncuk, boncuk ter taneleri var. Durdu bey doğru söylüyorsun ver 2000 Lirayı da gideyim eğer mecbur olmasam bunu da almam ama ihtiyacım var. Ben haftaya Cuma günü gelirim dedi adamı garaja götürdük, biletini aldık, selametledik. Kerim dayım iyi yapmadın elinden bir senet olsun alsa idik ….. neden o zaman söylemedin deyince önüne geçmemek içindir. Aman dayı paramız varsa 2000 eksik olur, borcumuzsa 2000 fazla olur. Bizim zaptiye gücümüz mü var hayırlısı dedim ama kafama bir kurt girdi.
Eve geldik hamimiz hacı babaya dedim ki hacı baba bir kumar oynadım 2000 Lira ütüldüm ne dersin sen böyle bir şey yapmazsın ama hayırdır. Anlattım o da iyi yapmamışsın demez mi kafamda kurt iki tane oldu. Hakikaten huzursuzlaştım ne ise İsmail’i beklemekten başka çare yok. Kahvede al papazı ve kızı oyun oynarız. Hakikaten Cuma öğleden sonra kahveye esnaf kıyafetli beş, altı kişi geldi kendilerini İsmail’in yolladığını daha adam teminine çalıştığını söylediler. Dayıma dedim ki dayı git felan oteli komple ….. gelen adamlarımızda orada yatsınlar. Sabaha otuz kişi olmuşlar onları hemen ocağa yolladık.
Birkaç gün sonra İsmail’de geldi. Dedi ki Durdu bey imzam şu, yazım da şudur beni dağda mahcup eyleme. Bu kadar adamın kavga edeni, hasta olanı ve kazandığının yeteceğini sanarak işi terk ederler gelenleri bekletmeden köyüne yolla köyüne yolla çünkü bunlar bana her zaman lazımdır.
Birkaç gün içinde beş kamyon taş çekmeğe yirmi kişi gelen taşı döşemeye başladı. İsmail ocağa giderken benim gelmemi tembihledi senin yerine dayı gelsin patron ocağa gelirse adettir işçiye yetecek koç kesilir yemek pişer, içki içilir o da rezaleti beraberinde getirir dedi.
Günlerden bir …… dayıma dedim ki İsmail’e söyle de taşcıyı biraz arttıralım. Dayım önüne geçmek olmasın ama etimiz ne budumuz ne bugün ocak ta 50 kişi var. 25 kişi nakliye işin de, 20 kişi de döşeme ekibi var ki bu kadar insan çok iş yapar dedi. bende ikna oldum hasılı İsmail 300.000 taşı %10 fazlası ile bir buçuk ayda tamamladı ve tamam mı diye bize sordu 15.000 daha hazırlamasını istedim onu da tamamladılar ve iş bitimi geldiler ki saç sakal kir içindeler hamama, berbere yolladım hesaplaştık beş yüz lira bahşişi çocukları için zor kabul ettirdim. Bir daha görüşemedik İsmail’le Ahmet ve Mustafa ……. Ayrı, ayrı selamlar getirdiler.
İşe gelince elli bin Liralık iş %20 ilaveleri ile 120.000 Liralık oldu. 1957 seçimler arifesinde çok para kazandım tabii. Hacı babanın parasını iki ay olmadan ödedim.
Merhum’u rahmetle anıyorum. Parayı aldı Cumhuriyet gazetesinin arasına koyarak basit bir dolaba koydu ve dedi ki bu para senindir istediğin zaman al harca yine yerine koy. Tevziden bir miktar demir aldım paraya ihtiyacım oldu geldim evde ne hacı baba nede hacı anne vardır dolaptan parayı aldım demire verdim. Demiri de evin bahçesine getirdim. Merhum 4 kardeşmiş büyükleri 60 yaşında ölmüşler kendiside o sene altmışında. Bana vakit tamam gel seni evlat edineyim malın mülkün sahibi ol dedi kabul etmediğime halen pişmanım.
Günlerden bir gün hacı baba hastalandı Dr. ameliyat edilmesini önerdi ameliyat için hastaneye yattı geç vakte kadar yanında kaldım. Sabah hacı anne feryat ediyor Durdu hacı baban ödlüde sen ne yatıyorsun diye. Kalktım hastaneye koştum gasılhanede dediler indim ki merhum yatıyor. …….. korktum.
Arkamda bizim çakıcı varmış korkma diye bana moral verdi. Meftayı eve getirdik bahçede yıkanıyor ama öyle feryat figan eden yok. Bende üst katın camında bunu gözlüyorum. Dayıma bunların derdi paradır. Benim aldığımdan da haberleri yoktur ben paranın bende olduğunu söyleyeceğim dedim o da sen bilirsin dedi. Ölünün kaynını çağırdım bizde ölüm olunca insanlar feryat figan ederler sizde bu adet yok mudur dedim o da bizde de öyledir. Ben ama cemaat ikili, üçlü sohbet halinde mesele paramıdır dedim o da cevaben bacım diyor ki bizim paramız Durdu’da idi o da verdi para yoktur ne oldu bilmiyorum diyor dedi. Cevaben ben parayı verdim ama geri aldım bundan bacının da, enişteni de haberi yok bir zaman bulup söyleyemedim de parayla avluda ki demiri aldım meftayı defnedelim para işini hallederiz deyince adamın gözünün içi güldü. Cenazeyi defnettik. Benim bu hareketim camia da çok takdir topladı hatta akşam ölü evinde otururken merhumun hacı arkadaşı halıcı hacı Üyüp Tepe Durdu yavrum benim üç oğlum var idi bir de sen geldin dört oldu hacı baban öldü beni onun yerine koy dedi. Bende hacı baba daha yaşımız genç çok paralar kazanırız velev ki sağlık olsun. Sonunda beni hacı babanın evinden çıkardılar gerekçe ameleler Ali dayının (ölenin kaynı) gelininin boynunda ki altınları alırmış. Demiri sattım borcumu ödedim ve evi terk ettim.
Yukarda söyledim ya Isparta Devlet hastanesinde üç sezon çalıştım. Devlet göğüs hastalıkları ve çocuk hastanesi saç ayağı ve bir birine çok yakın yanında da hacı Şaban diye bir kır kahvesi vardır. Ben üç hastanede ki işimi oradan idare ederim. Akşam da çalışanlarla o kahvede vakit geçiririz.
Çocuk hastanesi tamir ve tadili var elimde. Vali bey emir buyurdu hastane zemini muşamba kaplanacak ama piyasada muşamba ve birim fiatta fiatı yok. Bir soba altına konacak kadar muşambayı baz alarak bir fiat çıktı. 80 Lira/m2 ama mesele malzemeyi bulmada Ali Osman Gebze’de asker.
Ona yazdım o da İstanbul’da bulunduğunu bildirdi. İstanbul’a gittim Sultanhamam’da merserize çocuk giysileri satan bir tablacı tüm malını satsan o gün bin Lira etmez. Adamı gözüm tutmadı bana beni beğenmedin değimli? Benden sana zarar gelmez müsterih ol gel gidelim dedi beni bir hana götürdü. Muşambanın rengini beğendim bedeli 16.000 Lira tuttu parayı yatır, ambar ve gideceği adresi ver mal sana gelir dendi. On altı bini verdim bir vesika istedim vermediler. Kayseri’ye geldim ama içim içimi yiyor neden bu hale düştüm diye anam durumumu beğenmemiş ki derdimin ne olduğunu sordu bende yok bir şey dedim ve Isparta’ya gittim ama gelecek muşamba patiskamı? Kontroplak mı? bilmiyorum her gün içki onun etkisi ile biraz uyuyorum tekrar düşünce her gün nakliye ambarına uğrarım gelmediğini söylerler. Yine bir akşam ambara geldim ki arabadan soba borusu gibi bir şey iniyor. Bunun ne olduğunu sordum. Bu benimmiş aman buraya indirmeyin dedim hamallara 150 Lira verdim ineni de arabaya koyup hastaneye götürdüler. Ben 2000m2 lik para ödedim gelen mal 4000m2 dir. Şimdi bile Türkiye ticaretinin kalbi Sultanhamam’da diye bilirim.
Gelen mal 1025 Liralık fazla imiş tablacı mektup üstüne mektup yazar ben rakamı 125 Lira okumuşum bunu kulak arkası ettim nasıl olsa gideceğim o vakit öderim diye İstanbul’a gittiğim de adama sitem ettim ben size 16.000 Lira verdim bir gün sormadım ayıp değimli 125 Lira için mektup yazmak o da dedi ki 125 Lira değil 1.025 Lira dır mektubu çantadan çıkardık okuduk ki gerçekten 1.025 Lira dır tabii ödedim ve o adamdan daha çok yararlandım inşaat ve elektrik malzemesi olarak. Muşamba işinde epey para kazandım. Isparta o kadar iyi bir şehirdir ki Hıdır İlyas’tan sonra her hafta Cumhuriyet bayramına kadar bir yerde piknik yapma imkânı vardır hatta yabancı olarak adamların bahçesine girip her şey yemek serbesttir talan etmemek koşulu ile. Çünkü herkesin bahçesi vardır yabancılar ise devede tüy.
Bir gün hacı Şaban kahvesinde iş paydosu otururken çalışanlarımla sohbet ediyoruz omzunda birkaç takımlık kumaşla bir adam yanımıza geldi şu tatlı sohbetten bene de istifade edebilirmiyim diye de sordu. Ben hay, hay buyur ama senin aradığın bu toplulukta yoktur ne istersen iç ve otur dedim adamda ben kimseyi aramıyorum bir ekmek parasına kumaş satıyorum cevabında bulundu ve biz sohbeti kesmedik adamda adam da baktı ki hakikaten aradığı o toplulukta yoktur.
Günlerden bir gün savcı beyi görmek icap etti baktım ki kumaşçı orada savcı sizi tanıştırayım dedi ben beyefendi ile müşerref olduk dedim adam kahvede ki olayı anlattı ve gün geldi beyaz zehir şebekesini meydana çıkardılar. Ellerinden kaçan Isparta seyahatin sahibi Kemal oldu soy adını unutmuşum o zaman Isparta’da sanki taksi yoktu Kemal’in Ford taksiden başka o da ona binerek Ankara’ya gittiği söylendi her ne ise o adam hapse girmedi.
Bir ….. sabah namazından evvel Kavaklı camiye gitmek üzere evden çıktım. Bizim mahallede (YAYLA MAHALLE) bir araçtan bir paketler iniyor. Ben kadın işi diye durdum ama Deniz’li plakalı bir cipti. Paketler indi ve şoföre para verildi ve şoför gitti. Başka bir gün aynı evden Hatay plakalı bir taksiye paketler konduğunu ev sahibinin para aldığını gördüm. Taksi yolda yakalanmış ama şoför paketleri kimden aldığını söylememiş bir sabah uyandık ki sokaklar ve damlar asker dolu ev, ev arama var. O evde ayakkabı kutuları içinde beyaz zehri yakaladılar sonradan öğrendik ki bunu organize eden bize piknik günleri cümbüş çalan Muhittin imiş hasılı daha bir çok anıyı arkamızda bırakarak Isparta’dan ayrıldım. Üç sene sonra Siirt’e gitmek üzere ama Tarsus’ta bir iş var onu da ben deruhte ettim.
VII TARSUS VE SİİRT ……..
1957 yılanda Isparta’da çalışırken Tarsus’ta makamı Danyal Camii’nin onarımını aldık. (Danyal Aleyhi Selam 528 peygambere dahildir. Ölüsünün ve dirisinin bulunduğu topraklarda asla kıtlık olmaz kanaati hâkimdir) Cami ilk bakışta kare çatılı bir taştan duvarlı bir eser. Altından Berdan ırmağı akar. İş yeri tesliminde kontrollük çatının tamamen alınmasını istedi ve çatıyı kaldırdık altından iki küçük bir büyük kubbe çıktı kontrolle bu durumu bu durumu gösterdim. Tetkikten sonra yere indik arkamızdan çatı çöktü ama ölen veya yaralanan olmadı. Eserin altından geçen ırmak’ın rutubeti caminin beden duvarlarını çürütmüş duvarların da yenilenmesi talimatı verildi. Cami Berdan ırmağı üzerine Roma kemerlerinden meydana gelen iskelet üzerine inşa edilmiş. Rivayete göre Danyal Aleyhi Selam’ın bulunduğu topraklarda kıtlık olmaz inancandın hareketle caminin altına tunç tabut içinde defnedilmiş üzerinden ırmak geçirilmiş ve daha sonrada cami yapılmış.
Bundan maksat naşın kaçırılmasını önlemektir. Belediye başkasına rica ile ırmağın suyunu kestirdim ve caminin altından 45 arazöz su çektirdim emin değilim ama her halde tabutu da gördüm.
İşin başlangıcını yaptım ve Mimarsinan’ın ilk belediye başkanı Durdu Sade’yi bu işe ortak ettik. Arkadaşımız işin acemisi, doğrusu taş kaplama işlerini bende bilmiyorum. Mimarsinan’lı ve mahalli taşçıların işlediği taşları hepsi peşli yani ortası bombeli. Taş yapılara bakıyorum bizim ki bunların hiç birine benzemiyor o günler abide onarım reisi de onarımları tetkike çıkmıştı. Bu devirde ortağımla ben (Ahmet Şeref) idarenin gözde müteahhidiyiz böyle bir durum bize de bize güvenenleri de mahcup eder. Kontrol Cafer Hanlıoğlu’nu reisten gizlice Tarsus’a götürdüm. Utancımdan yere giriyorum kontrol buna bir çare dedim iki duvar bitmiş bunun yıkılıp yeniden yapılmasının şart olduğunu ve bana hak edişte düzenleyemeceğini söyledi. Durdu Sade’yi yolladım yapılan işi yıktım ve bir ay içinde yeniden yaptım.
Kontrolü çağırdım iş beğenildi ve bedeli ödendi. Kontrol daire reisini Tarsus’a uğratmadan Mersin’e geçirdi bende onlarla beraberim zira heyet Siirt’e gidecek. Mersin valisi daire reisinin şahsında Mersin tüccar kulübünde bize ziyafet verdi. Masadan kalmadan Baş Vekil Adnan Menderes’in uçağının kaza yaptığı haberi vali beye ulaştı. Tabii vali bey derhal ayrılıp makama gitti bizde otelimize. Ertesi günü Gaziantep’e vardık. Şehrin belediye başkanı daire reisinin okul arkadaşı imiş Necmi Bayram o da bize ziyafet verdi yemek anında yağmur yağdı. Belediye başkanı yağmuru kutlamak için kalktı şakır, şakır oynadı.
Zira o tarihte Gaziantep’in içme suyu kıt olduğu için halk her sabah başkanı makamında protesto edermiş hasılı bu gün nereden nereye geldik.
Siirt’e ulu caminin 1957 yılı onarımını 100.000 Lira bedelle almıştık o sene orayı Ahmet yaptı ve 57.000 Lira zararla kapadık o defteri. Bu işlerde asıl önemli olan taş ocağının var olmasıdır.
Bizim ekip dağın tepesinden taşı tomruk olarak ocaktan çıkarır aşağıya yuvarlar mışlar tabi tomruk aşağıya ininceye kadar paralanan tomruktan istenilen taş alınamaz zararın asıl sebebi budur. Ayni işin 1958 yılında seneye …… 300.000 Liralık bir onarımı çıktı bunun ihalesine gittik otelde yatarken bir Siirt’li geldi 4.000 alacağı varmış onu istedi. Ben ortağa daha evvel neden söylemedin de adam buraya geldi dedim çok ziyan ettiği için utancımdan söylemedim dedi ve bunu da ödedik zarar 61.000 Liraya çıktı. İşin ihalesi bizde kaldı o onarımı benim yapmamı kararlaştırdık. Mukaveleden sonra geldiler iş yeri teslimi yapıldı Abide reiste var. Onlar döndüler ben Diyarbakır’dan geri Siirt’e iş başlamaya gittim ve başladım da yılbaşında Kayseri’ye geldim. Kışın işin tüm ihzaratını yaptım. Baharda ekibimle beraber tekrar Siirt’e gittim ve de gayet iyi bir taş ocağı açtık bunun sonucu iş 67 günde bitirdim. Hak ediş için kontrol istedim bizim ortakta geldi. Her ne kadar kolektif şirket isekte iş ortağın adına idi.
Külliyetli bir para alındı ben Siirt’te para bekliyorum ağam Diyarbakır’da para harcıyor. Atladım yanına gittim sen utanmazmısın üçüncü şahıslara borcumuzu vermeden biz nasıl harcama yaparız diye çok ağır ve tehdit vari konuştum sonuç olarak tüm borçlarımızı karşılayacak parayı elinden 50.000 Lira da fazla olarak aldım. İşe %20 ilave verdiler onu da yaptım ama bu ara nahoş bir olay oldu. O otelde ihale günü 4.000 Lira ödediğimiz adam iskelede ki keresteyi vermemi istedi kardeşim bedeli ödenen bir mal geri istenir mi deyince ortağın biz giderken keresteyi sana bırakırız dedi iyi ama biz daha gitmiyoruz derken aramızda kavga çıktı ben adamın kasığına depmişim. Bir anda evin önünde iki, üç yüz kişilik bir gurup oluştu benim yanımda Hasne yengenin kardeşi Mehmet Çalışkan merhum var orada asker ve jandarma çavuşudur vurduk murduksada o kadar kişi ne yapabilirsin o güne kadar saçım uzundu birisi geldi eti ile bir tutam aldı gitti.
O güne kadar herkes bu adamın homo olduğunu söyler kendinden hoşlanmazlardı ama o günü hepsi birbirine kenetlendi sanki. Ben çarşıda gezerken laf atmalardan çok rahatsız olmuşumdur. Aslanım her horoz her horoz kendi çöplüğünde öter misali sözler. Merhum Noman Öztür ağabeyimizde beni arkadan takip edermiş bundan çok sonra haberim oldu. Siyasi atışmalar hat safhada o günler. Merhum İnönü’yü Eskişehir ve İstanbul rıhtımında iyi karşılandı diye anılan yerler iki baş komiser Siirt’e sürgün geldi bende elime paket alarak onları ziyarete gitmiştim. Bilmiyorum kim haber ulaştırdı iki baş komiser beni arabaya alarak kalabalıktan uzaklaştırdı. Konuşmalar ifadeler bizi barıştırdılar ama adam damda cibindiriğin altından çıkmıyor gece gündüz hep yemek taşınıyor. Ben bunları caminin kubbesinden seyrediyorum ve de korkuyorum. Bir endişemden Diyarbakır’a kaçtım. Noman ağama telefon ettim bana etmediğini bırakmadı ben o gece Diyarbakır’da kalacağımı söyledim ama akşam 19.00 da trene bindim.
Kurtalan’da otobüste yer tutulur. Şoförün arkasına oturdum benim arkamda iki kişi ve beni taciz ediyorlar sürücüye ihtiyacım var arabayı durdur dedim arabadan indim inin lan aşağıya burada kozumuzu paylaşalım ama o adamlar değil kendilerinin bir şey demediğini benim yanlış anladığımı falan söylediler sürücüde bana hak verdi ve beni otobüse bindirdi. Siirt’e varana kadar delikanlılarla ahbap olduk bana da bir dolma kalem verdiler hatıra olarak. Bununla birlikte huzurum yerinde değil bir terzim vardı ona anlattım birde dilsiz bir kahveciye. Bu olaydan önce şeyh bilmem kime türbe yapılacakmış ta benden otuz çuval çimento istediler bende sırf çevrem olsun diye parasız vermiştim. Terzi şeyhin adamlarına gitmiş benimle kavga ettiğim adamı şeyhin huzurunda buluştuk. Ben dillerini anlamıyorum sadece bir kelime beli (Arapça evet) sonuç kereste verildi dava bitti. Sonra şeyh efendi benimle rakı içti susuz benim ki ise sulu.
Kapıda el öpenin sayısı belli değil.
Siirt’e ilk gittiğimde lokantacı Beşir diye birisi ile tanıştım Tarsus’ta çalışırken Adana’da Pamuk Palas otelinde kontrol bekliyorum kebapçıda Beşir’le görüştüm otelimi de söyledim gece birden otelin katibi Beşir isminde birisinin beni görmek istediğini haber verdi müsaade ette gelsin dedim. Beşir geldi sebebini soruma bana bin Lira ver dedi verdim gitti. Sabahta ben kalmadan geldi masanın üzerine bir etek para çıkardı. Ben senden aldığım para ile kumar oynadım uğurlu geldi otuz bin Lira kazandım bunu taksim edelim dedi ben bin Liramı aldım akşam seninle bir eğlence yerine gidelim diye gönlünü yaptım. Akşam geldi beni götürdü, hesapları ödedi.
Bu temas bir bakıma bana menfaat sağladı. Olay şöyle oldu camide çalışırken üç kişi onarımı görme bahanesi ile inşaata geldiler hoş geldiniz deyip çay ikram ettim. Bizim çalışanlarımızdan Isparta’da iş yaptığımı öğrenmişler konuşma ilerledikçe akşam yemeğine davet ettiler. Bende kabul ettim. Bakalım sonuç nasıl gelişir.
Siirt’te zaten başka yer yok Beşir’in yerine gidildi yemek çıkarken kürdan almak için Beşir’in masasına uğradım Beşir kulağıma …. Olarak dikkatli ol dedi. Yemek daveti bir hafta sürdü. Sonunda adamlar bizim Isparta’daki inşaat malzemesini bedavaya getirmeyi ve bana da pazarlıklar sonucu 150.000 Lira vermeyi teklif ettiler güzel bir şekilde teklifi geri çevirdim. Bir haftalık yemek bedeli Beşir’den aldığım hesaba göre 1.100 Lira dır. Dört kişiyiz hisseme 275 Lira düşer hem Alman usulü iyi olur. Sizinle alışveriş edemem ama ahbaplığımız devam etsin dedim israren parayı kabul ettiler. Bir daha da o adamları Siirt’te bile görmedim.
Siirt nevi şahsına münhasır bir mistik yerdir. Örneğin Muhammet hayranı Yemen’li deve çobanı VEYSEL KARANİ orada metfundur.
Birde kerameti ve ilmi belli olan şeyh Fakilulah vardır. Erzurum’lu İbrahim Hakkı’nın hocasıdır. İbrahim Hakkı şeyhinden icazet aldıktan sonra memleketi Erzurum’a gider ve orada Marifetname adında ki eseri yazar ki bu gün literatürde varlığı kabul edilen eserler arasındadır ama sonradan bu ulvi şeyhin torunları ve şeyhlik müessesi tamamen yozlaşmıştır. Örneğin adı geçen şeyhin halefi ve torunu şeyh Hakkı ile ahbap oldum. Hakkı ile içeride rakıyı susuz içir dışarıda müritler el öpmek için safa dururlar ki içlerinde ……… iki, üç yaşında olanları vardır ve inancım o ki şeyhlik ve tarikatlar İslam dininin kamburudur.
Yukarda bir kavgadan söz ettim bu kavgada inşaatın taş ve kum naklini yapan Haydar Koyuncu diye birisi bana ana avrat sin kaf etti. Bir sene sonra adamı Cağaloğlu’nda valiliğe 200 metre mesafede gördüm gayet sert bir şekilde her horoz kendi çöplüğünde öter genellikle gel bakalım seninle görülecek hesabım var dedim bir tokat vururken Şükür Şeref elimi tuttu ağabey sen ne yapıyorsun vilayete 200 metredir dedi ve adamı def etti. Dünya büyük değildir.
Tarihi günü gününe hatırlamıyorum da 1959 senesi Eylül sonu veya Ekim başı vakıflar genel müdürlüğünün yetkili kontrolü Cafer Hanlıoğlu ile Adana’da buluştuk. Tarsus’taki işin bittiğini ve kalan alacağımızın ödenmesi için. Tarsus’tan başladık adı geçen bölgenin tüm kontrolü idi bu nedenle bölgedeki işleri de tetkik ettiğinden işlerin yüklenicileri de var kafilede Mersin’e gittiler sonra Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş ve kazaları. Maraş’ın kazası Afşin’de Eshabül Keyf Külliye’si varki bu külliye Kuran’daki tarife tam uymaktadır kanaatındayım. Zira Eshabülkeyf veya yedi uyuyanlar efsaneye göre bir mağarada tam 300 sene uyumuşlar ve her türlü gıdalarını da güneşten almışlar. Mağaranın bulunduğu mahal gün boyu güneş almaktadır. Tarsus, Antalya, ve Efes’teki yerlerin isi öğleden sonra güneş görme imkanı yoktur.
Külliye cami, han ve mutfaktan oluşmakta olup Alaattin Keykubat döneminde yaptırılmıştır. Afşin’den kiraladığımız bir ciple tekrar Antep’e geldik. Orada kalmayı kabul etmediler. Şanlıurfa yolu ile Diyarbakır’a gidiyoruz ışıklar göründü yirmi kilometre sonra yolculuk sona erecek ve Diyarbakır’daki otel günün şartlarında bütün konforu taşımaktadır ama cip yuvarlandı içinde kontrol, müteahhit Oğuz Özgür, bir çalışanı ve bir de ben varım kafam paçamın arasına gitti. Birde Oğuz’un çalışanı belinden muzdarip şoför hacı ile Oğuz ayakta bizi devlet hastanesine taşıdılar. Orada bir hafta tetkik ve tedaviden sonra Cafer’le ben taburcu oldum. Cafer uçakla Ankara’ya bende trenle Kayseri’ye geldim. Evde tedavi ile istirahat ediyorum. Öğrendim ki İstanbul’da onarımını yapmakta olduğum Edirnekapı’daki Mihrimah Camii’nin kurşunları çalınıp satılmaktadır. Tarih Aralık ayı yani yılbaşı yakın Babam yataklıdan bilet aldı İstanbul’a vardım. Ali Osman ile Ahmet Şeref İstanbul işlerini yürütürler bana niye geldin biraz daha istirahat etse idin dediler. Bene de yılbaşını sizinle kutlamak için geldim dedim ve Ali Osman’ı Kayseri’ye yolladım. Bizim ağalar zevke o kadar dalmışlar ki burunlarının ucunu görmüyorlar.
Caminin medresesinde yirmi sekiz kişi yatıyor. Hepsi Kayserili, Mimarsinanlı ve Germirlidir. Ekseriyeti bizim çalışanımız. Bunlar her nasılsa bir şebeke oluşturmuş müezzinin arkasında müezzin şerefeye çıkarken bunlarda kubbeden kurşunları aşağıya atarak hırsızlık yaparlar. 592 kg kurşun bu yolla çalınmış ve satılmış kimi alıcıyı bulmuş, kimi malı yola çıkarmak için hamallık yapmış, kimi gözcü. Bu işi sanat edinen birilerine satmışlar 28 kişi içinde günahsızlarda var örneğin Mehmet Nevruz, merhum Halit Bağlan, Kadir Ay gibileri ama …… olaydan. Şimdi çoğunluğu ber hayat oldu yaşayanlarda var ama bir faydası olmayacağı için isimlerini ifşa etmek istemem ama yaşayanların yanımda halen yüzleri karadır. Eğer ben varmasam kamyon temin edip daha büyük parti veya partiler halinde bu işi yürüteceklermiş.
İşin garibi akşam olunca Ahmet eğlenceye gider bana da teklifte bulunur. Ben gitmem ama bazen ondan evvel veya sonra gelirim. Her gün elbisem ıslanır ama bir gün bana ne yaptığımı sormadı bile.
Ben tek başıma araştırarak alanı, satanı ve taşıyanı tespit ettim ve bunların hepsini camide ki yazıhanede topladım. Ya savcıya ifade verirsiniz ya da bana olayı anlatırsınız dedim hepsi bülbül gibi öttü hatta benim bilmediğimi detayları bile anlattılar. Biz çalışmayanları medreseden çıkardım ve daha büyük bir olayı da önlediğimi sanıyorum.
VIII İSTANBUL
Günümüzde insanlar manevi iyiliklerin ve tabii afetlerin gökten geldiğine inanırlar ki bu gibi olaylar karşısında tevekkülle gökyüzüne bakarlar hatta yaratıcıya yakarırken dahi avuçlarını gökyüzüne açarlar neden yere doğru veya yanlara değil de gökyüzü yani Sema;
Buna benzer bir olguda insan hakları, hak, hukuk da ne yazık ki batıdan beklenir. Halbuki İslamiyet’in bu gibi gelişmelere ve yaşam tarzımıza direk katkısının olmasına hiçbir mani yoktur. Nitekim İslamiyet’in ilk yıllarında Endülüs İslam devletinin gelişmesi İslam dininin rasyonel tatbikinin sonucudur. Dünyada örnek yapı olarak gösterilen Ayasofya müzesi ve Selimiye camii yanında İspanya’daki Elhamra Sarayı en az anılan yapılar kadar övgüye değerdir ama bunun propogandası yapılmamıştır İslam eseri olduğu için. Kanımca İslam’ın geri kalmasın da bir lokma bir kırka kanaatkârlığı İslam’da ataleti önlemiş ve miskinliği hazırlamıştır. Bu düşüncelerden hareketle diye biliriz ki Türkiye’de yaşanan her şeyde İstanbul’dan kaynaklanır. İstanbul’dan mal (emtia) Anadolu’ya gider oradan para alarak geri döner. Denizdeki gel git olayı gibi bu olgular her zaman devam etmiş ve edecektir de. Biz bu düşüncelerden hareketle işimizi İstanbul’a aktarmaya karar verdik.
1954- 1960 arası İstanbul’da plânlı veya plânsız çok yıkım oldu. Bu yıkım eserlere en az zarar verdi ama bir yandan da tarihi eserlerin bakımsız olduğunu meydana çıkardı ki buda hızlı ve yoğun restorasyon işini doğurdu. Onarımların seri halda yapılmasını sağlamak için o bölgeye has olmak üzere üç gurup kontrol örgütü kuruldu. Birici gurup Ertuğrul Eğilmez, ikinci gurup Cemil Başkut, üçüncü gurupta Cahide Tamer adındaki kişilerin başkanlığında oluştu. Bir ve iki guruptaki işler tenzilatla ihale edilirken üçüncü gurubun işlerine talip bile olan yoktur. İki guruptan Üsküdar Mihrimah Sultan camii onarımını aldık.
Ama bizim kapasite ve hayalimize göre bir iş azdır. Çan naçar üç guruptan 4 parça daha iş aldık gurup şefi Cahide hanımdır. Sözleşmeler yapıldı iş yeri teslimine gidilecek Cahide hanıma saat kaç sizi araba ile alalım dedim. o da sizin arabanız var mı diye sordu bende İstanbul’da taksi çok hepside para için çalışmaktadır siz emir buyurun saatinde alalım saat verildi. Cahide hanım ve kontrol alındı Edirnekapı’daki Mihrimah camiine gidildi bir imalatların yapılmasını bunlar beğenilirse arkasının geleceği söylendi. O zaman ben hanım efendi verdiğiniz işler teahhüdün %25 ini bile tutmuyor. Her şantiyenin asgari 1.500 Lira masrafı vardır. Bekçi parası, elektrik vs. gibi sizin gurupta 4 şantiyemiz var eder 600.000 Lira sözleşme gereği işler dört ayda bitirilecektir ki bu şartlarda buna imkân yoktur. Biz teminatı %100 yatırdık siz yapılan imalatı beğenmezseniz tabii hak edişe de etmeyecek…….. sizin düşünceniz paralelinde bu nedenlerle imkan yoktur.
Siz işi yerini tüm taahhüdü kapsayacak şekilde düzenleyin beğenilmediği takdir de bedelini de ödemezsiniz. Bu önerimi yanındakilere sordu onlarda benim önerimi normal olduğunu söylediler. Meğer bu gurubun işleri bu nedenle ihale edilemezmiş. Benim işleri bu şekle getirmem nahoş dedikodulara sebep oldu ise de katiyen asılsız yakıştırmadır ama Cahide hanımın şantiyeye geldiği günlerde akşama kadar taksi gezdirirdi. Bizden sağlanan çıkarda bununla sınırlıdır.
Ticarette para kazanmak için en ideal şehir İstanbul’dur. Hercai hareketlerden uzak ve uçkura sahip olmak şartı ile bizde çok para kazandık ama sahip olamadık. Silivri’de Piri Mehmet paşa camiini onardık o onarım da mala kari denen bir imalat var çoğunlukla mihrap üstleri ve aslan göğüsleri kaplamasıdır biz fiat iyidir derken işçiye çok para verdik fakat biz verdiğimizi bile alamadık sebep ölçü sisteminin hatalı olmasıdır. Biz şatıhlar ölçülür sanırken karşımıza imalat yapılan alanın izi düşümü
alınır hükmü çıktı çok itirazlar yırtınmalar nafile ertesi sene bu sistemi değiştirdiler. Esasında bu imalatı ya hiç yapmamak veya hak edişe dahil etmemek gerekirken biz enayice zararı sineye çektik. Taahhüt işlerinde en önemli faktör ser döpri denilen şartnameyi çok ve iyece bilmek gerek.
Birde taahhütler de 8 ton kadar pirinç bilezik imalatı var sütun pabuçlarına ve sütun başlıklarına konur.
Bu ara şunu söylemek gerek Ahmet’in kardeşi Şükrü’yü ve benim kardeşim Ali Osman’ı işlere ortak ettik. Ahmet’le Ali Osman İstanbul’da benimle Şükrü Şeref Anadolu’daki işleri yürütüyoruz. Ben ara sıra geçici olarak İstanbul’a gidip geliyorum. Bu ziyaretlerden birinde pirinç bilezik işinin akıbetini sordum 125 Lira/ kg yapmayı verdik ama 5000 Lira avans vermediğimiz için adam başlamadı dediler. Bu fiat çok değimli dedim ağalar 21.60 kg/ fiat var daha ne isteriz dediler. Ya Silivri işi? Ne ise siz bana bir taksi bulunda ben bir piyasa araştırması yapayım dedim.
Taksi geldi birçok yer gezdim İstinye ve Perşembe pazarında aradığım hurda pirinci buldum. Hele Perşembe pazarında ki malzeme bana Ali dağı kadar geldi satıcı ile hepsini kaldırmak üzere kg/ 3 Lira ya pazarlık ettik mal tartıldı 18 ton bedelini ödedim ve Edirnekapı’daki camiye taşıdım taksiye de 100 Lira verdim ertesi günü dökümcüyü çağırdım adam avans almadan iş başlamam dedi. Avansın verilecek ama fiattan ikram et adam 8 Lira pirinç’in fiatı geri kalanı da benim eneğim ve zayiatıdır dedi pirinci biz verelim sende kg 5 Liraya yap dedik adam olur dedi. tahminen bir kamyon gönderdik ama daha çok var. Baş müdürlüğe gittim arkadaşlara pirinç imalat işleri olup olmadığını sordum kimi 500kg, kimi 3- 5 ton 12.5 Liraya ben yaptırmayı teklif ettim. Sadece bu kalem imalattan 150.000 Lira bizimkinden hariç para kazandık. Anladığım ve öğrendiğim şu ki iş sahibi her sabah işinin başına herkesten önce gelecektir o zaman başarı yakalanır.
İstanbul’da öyle gelişmeler sağladık ki işimizin bozulmasından sonra tam yirmi beş yıl çalıştım ama yitirdiğimi bulamadım. Anlatayım o kadar kereste vardı ki on minareyi veya en büyük caminin içini iskele ile donata bilirdi hiç ilave yapmadan ilave olarak bir ağaç işleri atölyesi tüm tüm makineleri ile oymacılık, kabartmacılık ve sedef kakma işleri yapar. Bunu yapacak personelde yetişti her şey tamam atölye de maun kereste ( eski eser işlerde kullanılır) bitmiş pek hara alem bir malzeme olmadığı için her yerde bulunmuyor yeni kapıda az bir miktar buldum. M3 700 Lira dan fazla idi olanı aldım daha çok nerede bulacağımı keresteciye sordum adam Kuledibi’nde bulabileceğimi söyledi ertesi günü Galata kulesinin dibine gttim. O vakit orası sanki bir köy parçası gibidir. Tavuklar, köpekler ve kediler oldukça çok, ne ise keresteyi buldum aldığımın yarı fiatına bir kamyon aldım. Atölye de çam, sert ağaç gürgen, meşe ve ceviz kerestenin hesabı yoktur.
Atölye Üsküdar’da Mihrimah Sultan cami avlusundadır yanında birde kartonpiyer atölyesi var ki onda da 6 kişi çalışır kendi işimizden başka arkadaşların işleri de yapılır yani her iki atölyede iş bulamama diye bir kaygı yok.
Kartonpiyer atölyesinde ana malzeme renkli camdır o yıllarda piyasada bulunmuyor ki gittiğimiz şehirlerden miktar ne olursa olusun çantamızda taşıyoruz bulduğumuz camı. Günlerden bir gün kazancılar çarşısının güney kapısında ufak bir PTT merkezi vardı.
Oradan İstanbul’a bir telgraf çektim PTT’nin bitişiğinde bir camcı var camcıya kırık renkli camı olup olmadığını sordum. Olduğunu söyledi ve baktım ki sandık, sandık aradığım cam adamla 2.5 Lira /kg bedelden hepsini almak üzere anlaştık cam 4 ton geldi bedeli ödendi, sandıklar istasyona taşındı. Ben istediğim camı buldum diye seviniyorum, satıcıda sakla samını gelir zamanı, sakladım samanı yaptırırım hanı diye tekerleme söyleyerek sevincini ifade ediyor.
Sonuçta satıcı babamın da tanıdığı cıktı epey konuştuktan sonra vedalaştık.
Özetle bu iki atölyeyi çalıştırsak çok para kazanırdık ama ….. faaliyete geçti. İlerde detaylıca anlatacağım.
Yukarıda söyledim ya iş sahibi herkesten önce işinin başında olmalı.
Bir gün Eskişehir’den İstanbul’a geldim Mihrimah camiinin iki minaresi var ve ikisi de tamir oluyor. Bayburt’lu taşcılar minarelerin değişecek taşlarını yukardan aşağı çürütmüşler. Eğer şiddetli bir rüzgâr gelse iki minare de devrilir. Bu onarımın şekli çürütülen bir taşın yerine yenisinin konmasıdır. Adamları iskeleden indirdim siz ne yapıyorsunuz elinizle evinizi yıkmaya mı çalışıyorsunuz diye çıkıştım ustabaşı benim kim olduğumu sordu. Ben de bu işe müdahale edeceklerden olduğumu söyledim ve şirket ortağıyım dedim adamlar hemen delikleri kapatmaya başladılar. Bununla beraber iki gün sonra durumu ve onarımı eleştiren yazı bize tebliğ edildi.
Bunlarla beraber İstanbul’da öyle çevremiz oldu ki abartısız danışma bürosuyuz. İki tane tam tekmil yazıhane, iki tane atölye, bir kamyon, taş kesme makinesi, her çeşit inşaat malzemesi.
27 Mayıs 1960 ihtilali olduğunda bizim taşaronu olamayacağımız kişilerin hiç işi yokken bizim sözleşmeye bağlanmış tam üç milyonluk işimiz vardı.
Bunun bir milyonu Adana Ulu cami ve Eskişehir Kurşunlu cami diğeri Fatih camii külliyesi içinde ki Fatih’in deve hanı bir milyon yüz bin Lira kesifli talebe yurduna dönüştürülecek.
Üsküdür Mihrimah cami, Atik Ali paşa türbesi ve camii. 1959 yılından devredenlerde vardı bir milyona yakın keşifli. Ama bunlara rağmen işler ahenkli ve seri şekilde yürümüyordu. Eskişehir’den üç yüz bin Lira para aldım ve İstanbul’a gittim. Kardeşim Ali Osman’a ben de bu kadar para var ama bunu harcamayı düşünmüyorum. Ali Osman bu para şirketindir dağıtmam olur mu hem biz senin sandığın kadar borçlu değiliz.
On beş yirmi bin Lira borcumuz var ama beş yüz bin Liralıkta alacağımız var dedi Ahmet’le ikisi bir olunca borç otuz, kırk bine çıktı alacak yine 500.000 Lira hasılı benim gönlüme koymadılar. Benim basiretim bağlanmış gidip de daireden bizim ne kadar alacağımız olduğunu sormadım. Hayatımın en büyük hatasını da bununla beraber işledim. Cebimde ki para bitti Eskişehir’e dönüş parasını lokantacıdan aldım.
İstanbul’da borç bitti ama şirketin durumu üçüncü şahıslar yanında gayet iyidir. Beş yüz bin Lira denen alacak elli bine bile varmadı paralar alınmış ve harcanmış.
Üsküdar’da dört kişi toplandık geleceği konuşuyoruz. Dediler ki biz burada pek başarılı olamadık Adana’yı biz yapalım. Ne başarısından bahsediyorsunuz şirketi mahvettiniz. Bununla beraber olur dedim yüz bin Lira borç buldum ellisini ben aldım ellisini de onlara verdim. Ayın sekizi onu Adana’da aybaşına kadar çalışın orada yapılmış işler de var bir hak ediş yaptırın bu elli bin borç verilecek ama orada hak sahibinin hakkını vermeden kuruş istemem dediler aldığımız parayı hep sana yollayalım hayır artarsa elli bin yollayın yeter. Ağaları Adana’ya yolladık. Aybaşı geldi, aybaşı geçti ama paradan haber yok, yok kontrol gelmedi, bilmem ölçü yapılmadı sudan bahaneler Vakıflar bölge müdürlüğüne telefon açtım biraz para verilmesini rica ettim. Müdür geçen hafta iki yüz altmış bin Lira verdik eğer ihtiyacın çoksa bir şeyler yapalım dedi ben arkadaşlarla görüşeyim bir yol buluruz dedim.
Atladım Adana’ya evet para alınmış herkese ziyafet verilmiş ama hakları ödenmemiş, beni görünce bocaladılar para adlınızda neden yollamadınız diye sordum onlarda dediler ki ihaleye girdik bir şansızlık oldu parayı oraya harcadık. Hani elimizdeki işler bitmeden hiç iş almayacaktık bu ihale senin bildiğin ihale değil. Bu ihale barda yapıldı Adanalılarla ayaklaştık sanatçı senin şarkını söyler yok benim kini söyleyecek derken paralar bitti. Artık çekileceği kalmadı Kayseri’de avukatlara başvurdum.
3 Aralık 1960 tarihinde mahkemeye müracaat edildi. Avukatlar dava sonuna kadar şirket işlerinden para alamayacaksın dediler. Peki dava ne kadar sürer tahmini dediler üç ay, altı aya bitir mi? Hay, hay dediler.
Dava on bir yıl sürdü. Ahmet Şeref işleri eniştesi Şükrü Karcı’ya temlik etmiş ve şirketi aradan çıkarmış. Temlikin iptali davada ki haklılığımın anlaşılması bu kadar zaman geçmesine neden oldu tabii bu zaman dilimi içinde parada pul oldu.
Ahmet Şeref’le bir ticari hesap göremedim daima kaçtı halende kaçar. Hesap görmek üzere İstanbul’a gittim otuz üç gün sonra yarım saat bir araya geldik ama hakaretimiz konuşmalardan başka bir netice hasıl olmadı. Cebimde de para bitti. Fatih’te ki Reşadiye otelinden kalktım yaya Sirkeci’ye gideceğim Cağaloğlun’da ve vilayetin hemen önünde Siirt’ten tanıdığım tüccar terzi Derviş Amcaoğlu isminde çok muhterem bir ahbabımla karşılaştım hoş, beş hal, hatır sormada durumumu anlattım.
Ben Siirt’te çalışırken Derviş bey ev yapıyordu ihtiyaç karşısında benden üç bin Lira borç almıştı. İstanbul’a kumaş almaya gelmiş o gün dönecek eski Tan matbaasının yanında Meserret otel, pastane ve kahvehane vardı. Beni oraya pastaneye oturttu benim sana borcum vardır dedi bende borç önemli değil sen bana iki yüz, üç yüz bir şey ver ben kendimi Kayseri’ye atayım dedim o da sen burada otur canın ne isterse ye ama rica ederim para ödeme dedi. Açım tavuk pilav gibi bir şeyler yedim zaten parada yok. Bir zaman sonra Derviş bey geldi 1960 ihtilalinin çıkarttığı Hürriyet tahvillerinden on tane binlik kupür ben almadım zira ödeyeceğim garantim yoktur kendisine de bakınız siz karşılaşır, karşılaşmaz benim alacağımı ödediniz benim bu garantim ve hatta ihtimalim böle yoktur. Ben üç bin Liramı alayım siz yedi tahvili aldığınız yere verin ama kusura da bakmayın o bana ben ona ısrarım da ben galip geldim. Vakıf hana gittim tahvilleri dokuz Lira eksiğine bozdurdum.
Ve de huzura kavuştum. Bu muhterem kişiden ilerde Urfa’daki çalışmalarımda yine söz edeceğim. Bu anlattığım olayı 1961 Şubat veya Martın da yaşadım akabinde de Kayseri’ye döndüm ama durum feci.
Babam beni ayırdı kırgınlığımdan evden hazın tabir edilen yiyeceklerden çöp almayıp mitilimi aldım ve çıktım o da düğünde anamın ve merhume eşimin ailesinin hazırladığı yatak, yorgandan ibarettir. Her şeyi kaybettiğimi işte bu zaman hatırladım. Ama Allah bana bir eş vermiş ki zamanın azizesidir. Birde merhume kayınvalidem de o derece iyidir ki bize üç ay eteğinin altın da gizli olarak yiyecek taşıdı. Ağzında bulunsun evde yiyecek, içecek bir şey yok ama hak arasında da sevgim, saygım yok. Sebep yavuz hırsız ev sahibini bastırır hesabı ….. arasında Ahmet Şeref mağdur ben ise hain oldum. Cami dibine çıkamıyorum bunalıp çıktığımda da hemen eve dönerim ki evde her şeyi dört dörtlük aile reisi gibi karşılanırım.
Tabii olarak ihaleleri takip ediyorum ama herkesin zarfını ben yazarken benim zarfım hatalı çıkıyor git, gel böylece 6000 Lira da borçlandım.
Bir gün evde babam merhumla otururken Ziya beyin odasınü davet edildim. Babamla gittik odada Ziya bey, Salih bağlan, Noylon hacı, Şaban samur, Şükrü Murat, Ahmet Kaya, Ahmet Şeref’in babası ve kardeşi Şükrüler var. Hoş beşten sonra konu açıldı dediler ki arkadaş sizi anlaştıralım ben hay, hay çokta memnum olurum. Ne istiyorsun dediler. Ben bu adamla ortakmıyım evet ortaklık nedir kâr ve zararı bölüşmekle olur. Getirin adamı hakem huzurunda hesaplaşalım hatta beni içinizden hangi biriniz temsil etsin ama adamı getiremezsiniz. O zaman Şükrü Şeref Durdu ağabey çok acımasız konuşuyorsun dedi bende düven öküzü gibi yemiş gelmez getiremezsiniz. Eğer gelirse ben özür dilemeye hazırı. Cemaat bundan adilane teklif olmaz getirelim dediler hatta içlerinden Noylon hacı ile Şaban samur bu işe memur edildi
ama adamı getiremediler. Bu toplantı benim haklılığımı teyit etti ondan sonra rahatça halk içine çıkabildim. Adamların hal ve tavırları tamamen değişti ama ben şahsi olarak çok borçlanmışım. Borç ortaklık ….. ama borçlu benim çok bunalımlı günler geçiriyorum. Bir gün Eskişehir’den bir amele alacağını almaya geldi adamı zor şartlarda alacağı ile yollayabildim.
Olaydan bir veya iki gün sonra cami dibinden geldim anamla, babam ağlıyorlar sebebini sordum benim durumuma ağlıyorlarmış. Ağlamak bir şey kazandırmaz dua edin Allah bana bu borcu yaptırdı ilah olarak ödememe yardım edecektir. Babam tüm bağımı, tarlamı satayım öderse dedi ben hayır dedim o vakit babam neye güveniyorsun dedi bende bir tek kalemime ve gözüme güveniyorum dedim babamda Allah işini rast getirsin dedi. Birde Germirli Hakkı emmi vardı oğlu Rahmi ile okul arkadaşıyız. Rahmi bir hastalıktan kurtulamadı ….. kamyonu sahipsiz kaldı şehirde kahvehanede otururken Hakkı emmi geldi selamdan sonra bana ne düşünüyorsun eşek herif diye çıkıştı hayır dedimse de hep aynı tonda nutkunu bitirdi garsona iki içecek söyledi ve oturdu. Ben seni Rahmi’nin yerine koydum ondan kalan bir kamyon var eğer yarana merhem olursa alnını kırıştıran Hakkı’nın ana avrat s.kaf edeyim o tarihte …… kamyonun tazesi 48.000 Lira ki benim borcum milyonun da üzerinde idi Hakkı emmiye teşekkür ettim. Mumaileyh mahkeme deki tavır ve davranışlarım içinde birçok nasihatte bulundu ayrıldık bir daha da görüşmedik. Bu borçlanma dört kişi adına idi ama parayı bulan ve alan benim karşı taraf hesap bile göremedi. Ali Osman’a da bu borçları ben üzerime alıyorum sen git boyacılık dahil ne yaparsan yap diye onu ayırdım ama Ali Osman bu iyiliğimi bile bilmedi, kayınpederinin bendeki alacağı için mahkemeye gitmekte sakınca görmedi.
Böyle parasız ve işsiz bir zamanımda babam bir gün Ahmet Şeref gil bu kapıya dilenmeye
gelecekler diye kehanette bulundu. Ben baba sigara alamıyorum adamlar paranın içinde yüzüyor bu kadar hayale gerek yok dedim. babamda yaşa da gör dedi ve 36 yıl sonra kehanet gerçekleşti açayım;
Mübarek bayramlardan birinde ben yatma gereği duydum sonra ki hanımıma ben içeri yatıyorum eğer utanacak biri gelirse kaldır yoksa bayrama gittiğimi söyle dedim yattım. Biraz sonra eşim geldi senin arkadaşınmış görmeden gitmiyor çıktım ki Ahmet Şeref hoş beş kahve, şeker. Ziyaret sebebi parasız kalmış harçlık ….. . Bende para bıraktın mı ki istiyorsun, param yok dedim ve gönderdim. Aile kabristanı yapılıyor cami dibinden yürüyerek oraya gidiyorum karşı caminin hizasında ne bu acele biraz konuşalım. ….. biz arkadaşız benim parasız kalmama senin nasıl gönlün razı oluyor diye merhamet sömürüsü yapıyor. Bende İstanbul’daki konuşmaları ne çabuk unuttun? Çekil yolumdan. Babamı bu kanaate götüren sebep ne idi bilemem.
IX YENİ BİR İŞ KURMA ÇABALARI VE İZMİR SELÇUK
Eğer sende cevher ve yaratıcı istek var ise bütün zorlukları yenebilme gücünde var demektir.
D.N.
Adi ortaklık, Mimarsinan kolektif şirketi derken hepside fiyasko ile sonuçlandı 1960 parası ile milyon Liranın üstünde borç. Paranın değerini anlatmak için bu günkü Fevzi Çakmak semtinde tarla beş ila yedi bin Lira dır demem yeter herhalde.
Bir gemi düşünün kaptanı var ben. Personel, tayfa, donanım, pusula ve rota yoktur. Git istediğin yere gidebilirsen artı üç çocuklu bir aile hiçbir gelir olmadan ama yaşamak için mücadele şarttır.
Yukarda da anlattım ihalelere girdim ama iş alamadım ilave olarak üçüncü şahıslara 6000 Lira da borçlandım en son Manisa belediyesinin 865.000 Liralık parke taşı temini ihaleye çıktı. Müracaat ettim yeterlilik çıktı ihaleden evvel Manisa’ya gittim ocak temini için epey harcama yaptım.
Daha evvel Egeli müteahhitler beni tanır ihalede anlaşma benim adetim dışındadır. İhale günü kalktım cebimde 50 Lira var ama otele 15 Lira borç üç günlük belki bahşişte vermem gerekecek oradan Kayseri’ye gelmekte var. Radyoda şarkı; Gittin gideli ben deli divaneye döndüm. Gelmezsen eğer bil ki sana doymadan öldüm ve devamı bu şarkı o an bana çok dokundu hatta ağladım. Ne ise müteahhitler toplandık bana sordular (8 kişiyiz) kararımı bildirdim hem alırım hem satarım yalnız son sözü bana bırakın arkadaşlar. Kişi başı 2000 Lira da anlaştılar işi kime verdiklerini sordum çok değerli merhum arkadaşım Gani Kocacık’a verdik dediler. Ben Gani Bey bir dakika diyerek mümaileyhi başka bir odaya taşıdım. Adı geçene 20.000 Lira al, 15.000 ver 2000 Lira hakkında bakidir. Adam dil dökmeye başladı onları geç arkadaşları bekletmeyelim o da 12.500 Lira vereceğini söyledi. Orada boş bonoya adını ve imzasını aldım.
Arkadaşlar hayır ola nedir diye sordular Gani beye borcum vardı bu ihalede alma ricasında bulundum o da kabul …. mesele budur. Ben belgelerimi ibraz ettim aman sen zarf verme dediler. Büyük senedi de bana verdiler.
Ben cumaya gittim çıktım ki beni bekliyorlar. Encümen bizim verdiğimiz ihale kararını onaylamış ve iş ihale olmuş.
İki bini kapan gitti. Yazıhane sahibi mühendis, Gani bey ve ben kaldım.
Gani Bey bana Durdu bey hadi yazıhaneye gidelim de bir kebap ısmarlayalım dedi. Mühendis bura yazıhane değilmi ki diye sordu. Ben siz bugün kahve çay epey masraf ettiniz. Gani bey iş aldı yakışanı kebap ısmarlamak ona düşer hadi gidelim dedim mühendis af diledi biz çıktık. Gani bey bana paramı vereyim senet mi dedi bende sizin paranızla senet’in farkı yoktur ama senet verirseniz üç ayı geçmesini zira ihtiyacım vardır. İskonto edeceğim ya öylemi? Bankaya gidip gelmedense peşin vereyim daha iyidir bende mademki öyle beş yüz lira eksik verin önerisinde bulundumsa da o parayı 14.500 Lira olarak ödedi.
Kebabı da yedik vedalaştım. Hemen İzmir havaalanından iki saat kırk beş dakika sonra eve geldim.
Evde azize gibi bilge hanımım ne olduğunu sordu boşuna gittim boşuna geldim dedim o da sağlık diledi. Ertesi gün merhume kayın validem ile oğlu Adil beyi çağırttım. Adil’e 6000 Lira verdim kayın valideye de ben ve kızın bu işler bilemiyoruz. Bir zahmet ….. ne lazımsa alın gelin talimatı verdim. Onlar gittiler öğleden sonra kapıya iki kamyon dolusu ev eşyası geldi. Demirbaşlar uzun bir zaman kullanıldı tabii hazırlarda bitti.
Hasılı söz konusu para ile ufak tefek borlarımı da verdim ki bayağı rahatladım.
Ama asıl borç arkada buz dağı ödemek için çok zorlandım ama ödedim. Örnek çoktur ya bir tanesini anlatayım. Hacı Arap gilin Rıfat Köke 1200 Lira emeği karşılığı borç var üç senede ödedim ama adam her yerde benim aleyhime konuştu. Camiden çıktı kahvede şart olsun Durdu’da 150.000 Lira Ahmet’in parası var diye şartlı yemin ettiğini bacanağım merhum Ahmet Ateş bana bildirdi orada beni kayıran hiç mi kimse çıkmadı diye sorduğum da . Aptil sus lan sen Durdu’nun adını ağzına alacak adam değilsin senin ananı, avradını, sin, kaf ederim diyerek susturduğunu söyledi. Demek ki bacanak beni kayıracak deli Aptil’den başkası kalmamış sende geldin bana avratlar gibi dedikodu yapıyorsun çok yazık bana ki ben sizi herif sanırdım. Ne ise adı geçene borcum yüzünden evime on üç aya bir şey girmedi gazeteden başka gerçi öyle çok alacak paramda yoktu ama bir marul veya 1kg taze soğan alabilirdim ama adam bunu görürde benim çocuklarımda bunu yemek ister dese bence haklı idi her zaman kapısının önünden boş geçtim. Ne ise üç sene sonunda borcumu ödedim ve alacağının kalmadığını bildirdim. Cami dibine gittim para için teşekkür ettikten sonra biraz daha alacağının olduğunu söyledi. Vardır, yoktur eve geldik hesaba baktık 160 Lira daha alacağı çıktı onu da ödedim. Kendisi oğlu Süleyman’ı evlendiriyor Elmas ablamın kızı Fatma ile (şimdi ölü) bana patron hayırlı işimize var biraz yardım edermisin dedi.
Rıfat ağa vallahi yoktur dedimse de göl yerinde su eksik olmaz dedi bende namazdan çıkıp kahvede şart eden ana, avrat, sin, kaf ettiklerim ben sana borcumu üç senede ödedim olsa beni senin paran sıcak mı tutacak adam ….. kelime etmeden evi terk etti. Bunlar benim için acı, tatlı hatıra oldu ama adamların bakış açısı değişmedi katiyen. Kendimi acındırmak için de anlatmadım.
Bu badirede çeşit türlü adam tanıdım ama baba tarafımdan babamın amca oğlu Aptil ağam ile ana tarafımdan Ahmet dayım adam gibi adamdır. Bilmem birbiri ile haberli veya değil ikisi de ayrı, ayrı zamanlarda bana gelerek Ahmet’i öldürsek senin işin düzelir mi dediler. Bunları ikna edip kararlarından döndürünceye kadar inanın akla karayı seçtim. İkisinin de etiketi delidir. Deli Aptil ve deli Ahmet ama benim için eşi bulunmaz adamlardır. Bunun aksini Selçuk bahsinde anlatacağım. Görün kim deli, kim deli değil kararı siz veriniz.
1961 senesi başından Eylül ayına kadar ihaleleri takip ettim ama iş alamadım. Eylül ayında İzmir Selçuk müzesinin 100.000 Liralık bir işi çıktı Ali Osman Çınar ile ben talibim Çınar’a bu işi bana bırakmasını rica ettim ve kabul etti avanta falanda istemedi ama daha sonra benim kalkınmam da katkısı olduğunu öğündü. Ne ise o gün benim memnuniyetime mucip olmuştu.
İşin projesini Avusturya Arkeoloji Enstitüsü hazırlamış kontrol örgütü çok önem veriyor. Esasta pekte enteresan bir durum yok ama tatbikte zorlanıyoruz. Bina içten şakulunde dıştan ise %2 içe meyilli duvarlar. Bu hal tatbikatta zorluk çıkardı çünkü köseleri eğime uyduramıyoruz netice her sırada 2000 Liralık imalatı traş ediyoruz. Duvarcı ustam merhum Noman Öztürk bu olmuyor dedim sen müteahhitsin tarif et yapalım. Müteahhitte bilmiyor ki tarif etsin. Babamdan telle Ahmet Ergani’yi göndermesini istedim PTT’den çıktım ki Ahmet Ergani karşımda elinde bir tek file içinde birkaç ……. Sarıldık hoş beş ve de inşaata gidiyoruz.
Durumu anlattım kolay dayı oğlu kolay sen bana bir tabaka saç al getir dedi hiç unutmam 30 Liraya aldım iki tane köşe kalıbı kesti ustanın birisine sağ diğerine sol kalpı verdi ama sanki sabun kalıbı gibi taşlar yerine oturdu. Ergani’nin yatağı, iş elbisesi ve takımı noksan bu nedir hapishane kaçkını gibi o da geçen ben Doğubeyazit’te idim oradan kaçtım her şeyim de orda kaldı müteahhidin eylemine dayanamadım orada eser yapılmıyor bozuluyor dedi. Ahmet ağanın eksiklerini tamamladık. Selçuk müzesini 120.000 Liralık ödeneklerle üç yılda tamamladık ama iş hayatımda en nadide ve adına yakışır eser çıktı ortaya.
İşe başlamak için ne para nede teminat vardı tüccar Ahmet Demir’el merhum beni çağırttırdı. Eğer kardeşi Hamdi genç’i ortak edersem imkân sağlayacağını söyledi benim damam kesik mecburen kabul ettim.
Hamdi kalfa ile işe gidiyoruz Sındırgı molada yemek yerken ağladı hayırdır kalfa o da Allah bereket versin ben burada karnımı doyuruyorum ama evde vabisler açtır dedi. hele mekanımıza varalım bir çare buluruz hemen evine üç yüz Lira havale ettirdim. Kendisinin sanat ve esnaflıkla bir alakası yoktur. Bununla beraber Sındırgı’daki kalfa gitti başına buyruk bir ükela geldi çekilmeyecek hareketleri çokta birini anlatayım. İnşaatta bir alevi sürveyan var hep onunla içki içer başkalarını davet eder ama ortalığın kesesinden. Bir Kadir gecesi tüm İslamlar Allah’ın rızası için camilerde dua ederken bunlar yine içki içerler ama boynuz boynuz’a da girerler. Sabahleyin şantiyeye geldim ki ikisi birbirini şikâyet ediyor. Kalfa sen yatağını topla ve derhal Selçuk’u terk et dedim seni yürüten benim ağabeyimdir beni kovmaya utanmıyormusun? Sen git ağabeyine beni şikayet et bende kendimi mudafaa ederim ve kalfayı postaladık. Ahmet Demir’ele mektup yazdım durumu izah ettim. Karşılaştığımızda keşke yeğenim acı zulüm çekse idin dedi bende devamında ben leke alırım beni afet dedim anlayışla karşıladı.
Ve bundan sonrada yardımlarını devam ettirdi nur içinde yatsın.
Efes müzesi işi en beğendiğim işimdir. İnşaat devam ederken bir zat geldi ki yerden alıyor, gökten savuruyor vay efendim ben salon istiyorum siz büro yapıyorsunuz olmaz böyle ben kabul etmem.
Ben beyefendi kiminle konuşuyorum deyince ben eski eserler ve müzeler genel müdürü Rüstem Duyura’nım diye ismi alîsini söyledi bende bu işte sizden evvel kontrollük vardır o ne iş verirse ben onu yaparım eğer inşaatın kalitesine bir eleştiriniz varsa buyurun konuşalım ben senin saçın kadar inşaat yaptırdım deyince ben tavzih ettim saçımın sayısı kadardır her halde diye evet öyledir dedi ama sürçü lisan olduğunun farkına vardı ki kontrol nerede diye sordu bende kontrolün yerini söyledim gitti. Beraber geldiler o adam gitmiş yerine gayet uyumlu biri gelmiş. Kontrole beni çok serttir diye şikâyet etti ama kontrol müteahhidim işinin ehlidir diye cevap verdi.
İnşaat müze olduğu için tabi teşhir salonları vardır. Salonun birinde bir pencere var ki iki kontrol bir kat elbisesine bahse girmişler bu pencereye yapacak usta Türkiye’de yok diye. Benim işin kontrolü Mimar Cevat Sezer vardır genel müdürlük kontrolü Mimar İhsan Kıygı yoktur tezini savunmuşlar. Cevat Sezer bana buna sordu ne dersin diye bende o kadar büyütülecek problem değil yaparız dedim işi tezgâh ettim tabi malzeme tamamen mermer üst söve 2.40mt boyunda bir taş ki iki usta bir hafta çalıştı ama bir hafta sonra kırıldı ki tamiri de kabil değildi. Çalışan ustalar çok üzüldüler bizim yevmiyelerimizi yazma önerisinde bulundular tabii ben kabul etmedim. İzmir’den hemen bir taş getirttim bunu işleyin kırık taşları da yazıhanenin yanına koyun lazım olacaktır. Hasılı pencere bitti ve beğeni kazandı. Bir gün yağmurlu havada işe geç gittim ama bizim adamlar Senjan kilisesinden iki parça mermer almışlar götürüyor, bu nedir dedim ustalara iş vermek için bu taşlara ihtiyaç varmış dedi amele haydi bunu aldığınız yere koyun yapılacak işin taşları şantiyede vardır biz buraya eser yapmaya
Geldik yıkmağa gelmedik dedim. Şantiye ye geldim 13 tane usta var ki hepside kırılan mermerin olmayacağını söylüyor Ahmet Ergani dahil ben size birer takım elbise yaptırırım bu taşlar olmazsa siz bana ne verirsiniz? Onlarda bir hafta bedava çalışmayı kabul ettiler. Rıfat Öztürk’e ben sana gün evveli söyledim neden riayet etmiyorsun o da dayıoğlu olmuyor taş küçük.
Taşı ortaya aldık Rıfat’a tarif ettiğim şekilde taşın bir yüzü ile bir başını açtırdım. Şablonu vurun bakalım olur mu hepsi birden oluyor dediler. Afyonlu ustalardan ikisine bu gün çalışmayacağız siz çok konuştunuz bu taşlar yarına hazır olacak ama yevmiye yoktur. Karar oy birliği ile kabul olundu ve taşlar yerine kondu. Tarsus’ta çalıştığım zaman birkaç tane öğretmenle tanışmıştım Liseden.
Bir gün inşaata bir otobüs öğrenci geldi tanıdığım öğretmenlerde var kendilerini gezdirmemi rica ettiler bunlara Meryemana evi ile Efes’i gezdirdim. Meryemana evinde rahip ve rahibeler de vardır hem koruyucu hem de misyonerdirler. Burada Fransız asıllı 2 tane papaz birisinin ismi Yozef diğerinin bilmiyorum. Yozef’inle ahbabız benden usta ister, malzeme alır ama karşılığını fazlası ile öderdi. Liseli gençler Yozef’e kur-an’ı din kitabı olarak kabul ediyormusun diye sordular o da hayır dedi ve kabul etsem ben burada olmazdım. Zira bir Hazreti Ayşe olayınız var ki İslamiyet’in yüz karası ben hemen müdahale ile Yozef onun hakkında ayet vardır deyince zaten kur-an’da peygamberinizin düzmesi gibi bir ifade de bulundu yine ben müdahale ile semavi kitapların hepsini kabul eden ümmetimiz o halde Hazreti Meryem kimdir? İsa’nın annesidir ifadesinde bulundu. Ben bu günkü müsbet ilme göre bir kadının doğurması için bir kocası olması gerek peki İsa’nın babası kimdi? Deyince Yozef bu bahsi kapayalım istedi gençler yok devam edelim diye ısrar ettiler. Papaz bana Durdu bey istirham ederim bunu burada kapatalım diye ricada bulundu bende gençlere işaret ile bahsi kapadık.
Tabii kafile geziden sonra gitti fakat akşam ezanı Yozef selamla ve selavat getirerek şantiyeye geldi seccade olup olmadığını sordu olumlu cevap alınca paravanının arkasında akşam namazını kıldı ve otuz yıldır Müslüman olduğunu ifade etti. Bana da herkes dinini senin kadar bilmelidir diye övgüde bulundu. Sonraları bu iki papaz’ın Elazığ cüzzam hastanesinde doktorluk yaptıklarını gazete haberinden öğrendim.
İslamiyet ile Hıristiyan âlemi arasında ki belirgin fark Hıristiyan ruhban sınıfının mutlak bir müsbet ilim sahibi olmasına karşılık İslamiyet’teki hocaların hiç biri müsbet ilim sahibi değildir.
1958 senesi İsmet İnönü’nün Kayseri ziyareti sırasında kafileyi Kayserili misafir etti. Ecevit’le birkaç kişiyi de Ahmet Demirel ağırladı biz onlara hizmet ettik. Efes müzesini yaparken merhum Ecevit eşi ile beraber bir pakar araba ile Efes’e geldiler Ecevit bana ben sizi bir yerden tanıyacağım ama çıkaramadım dedi ben yardımcı oldum sende bizdenmişin.
Bize Efesi gezdir dediler. Hay, hay bunlara Efes’i gezdirdim. Efes çok rasyonel bir antik kenttir. Agorası, kitaplığı, ibadethanesi (mabet), aşk evi ve hamamı ile meyhanesi yan yanadır tabii böyle bir beldede âlimlerin ve filozofların var olması doğaldır. Mısırlı doktor Odeon Mısır’dan gelerek halkı tedavi etmiş ama kazandığı para ile 1500 kişilik bir tiyatro yaptırmıştır ki halk meclisinin kararı kralın onayı ile heykeli dikilmiştir ama filozof Heraklit’in yeri ve değeri başkadır. Heraklit yaşarken vatandaşlar kanunların tatbiki için surlarda döğüş ür gibi döğüşmelidirler vecizesi günümüz de bile değerini korumaktadır. Merhum Ecevit’e bunu anlattığım zaman rahmetli ağlamıştı.
Selçuk’ta 5 Eylül ilkokulunu yaptım. O tarihte Türkiye’de seramik sanatı gelişmemişti o bakımdan beyaz eşya ve malzeme bulmak kolay değildi. Okulun fayans işlerine sıra geldiğinde İzmir’de kalite fayans bulamadım. Macar malı bir fayans buldum ama hepsinin ortası bombeli.
Çar naçar o malzemeyi kullandım. Kabul heyeti tabiî ki beğenmedi %35 kalite farkı kesmek istedi benim hiç itirazım olmaması üzerine bunu %10’a indirdiler ben hiç bedel ödemeseler de itirazım olmayacaktı çünkü bu imalat benim meslek anlayışıma ters idi zaten kabul heyeti de diğer imalatların kaliteli olmasını gerekçe gösterdi ve o iş böylece tamamlanmış oldu.
Selçuk’ta 1,5km’lik içme suyu terfi hattı ile bir keson kuyu imalatı yaptım. Selçuk’ta o günkü adı ile Çirkince bugün ki adı Güzelce olan bir Rum köyü vardı ama köy çok enteresan yere kurulmuş merkezden ve yoldan uzakta tamamen vadilere iskân edilmiş. Gayet muhkem evleri, kiliseleri ve yolları vardır birde milyonlarca zeytin ağacının ve de arıcılıkla geçinirlermiş. Üzüm bağlarından şaraplık üzüm elde ederlermiş mübadelede tamamen Yunanistan’a yollanmışlar. İşte bu Çirkince halkı bir yeraltı su varlığını tesbit etmişler kışın çıkan buharın sayesinde tabi bu su ilkel usullerle elde ediliyor zira kaynak 25m derindedir.
Selçuk belediyesi 18m derinlikte ki toprak hafriyatını yapmış ama kaya kısmına gelince başarılı olamamış.
Kaya hafriyatını yapmak, kuyuya silindir şeklinde beton kaplamak ve 1.5km’lik terfi hattına boru döşeme işini bana verdiler. Çıkacak taş benim olacak ama katiyen patlayıcı madde kullanılmayacak. İşi aldık Mimarsinan’dan Emin İstanbullu ile Sebahattin Taşkıran’ı götürdüm adamlar kuyuya indiler kan ter içinde çalışıyorlar ama ellerindeki tokmak kadar taş koparamıyorlar her balyoz vurmada toprak da dökülüyor işçiler isteksiz iş de üremiyor çalışma sonuçsuz adamları geri yolladım. Bende İzmir’e gittim 13kg dinamit, yeteri kadar kapsül ve fitil aldım o vakit anarşi olmadığı için patlayıcı temini kolaydı. Selçuk’ta bir ocakçının kompresörü var bir Cumartesi günü onu aldık kuyuya 2.75mt’lik matkapla 13 tane delik deldik her birine dinamit koyduk ve ateşledik kuyunun içinden kesif bir duman yükseldi. Biz makineyi çektik ve yerine teslim ettik. Ertesi gün erkenden baktım ki kuyunun içi ören gibi.
Caraskalla taşları yukarı çektik bir okulun temeline yetecek taş temin ettik ama asıl sorun suyun akıbetidir.
Suyu ancak beşinci günü gördük çok mutlu oldum ihtilal kaymakamına belediye fen memuru patlayıcı kullanıldığını ispiyon etmiş. Kaymakamda beni çağırdı fen memuru ile yüzleştik ne biliyorsun patlayıcı kullandığımı o da taşlar iride ondan demez mi cevapladım tabi taşı kullanacağım için taşların büyük olması en doğaldır kaymakam böyle ifade olur mu taş büyükmüş yok patlayıcı kullanılmış tabiî ki taşlar büyük olacaktır dedi ve onu kovdu.
Ben kaymakam beye olayı tafsilatı ile anlattım ama suya hiçbir zarar gelmedi dedim öylemi? Madem doğruyu söyledin kolay gelsin dedi. Kuyudan taşı çektik iller bankası motopompa kurdu biz terfi hattını döşedik kontrol da istenilen basınç elde edilemiyor. Bir ara borunun havaya kalktığını fark ettim. Derhal denemeyi durdurun bu pompanız arızalı boru havaya kalkıyor ama istenilen basınç yok. İzmir Gazi Emir’de su işi yapan bir arkadaşın pompasını aldım istenilen basınç 13 Atmosfer ben 16’ya kadar çıkardım ve tesisata suyu verdik o işte bitmiş oldu.
1961- 1963 yılları arasında Selçuk, Kuşadası ve Pamucak plajları havalisi kelimenin manası ile bakirdir. Çok az para ile her şey yapma imkânı vardı ama o çok az para nerede. Belevi köyü civarında bir maden yeri buldum oniks mermer gerekti parayı temin edemediğim için onu da elde edemedim. Bununla beraber her halükarda orada bir yer tutabilirdim ama bir sebeple kendimi Urfa’da buldum.
Esasta ne güzeldi Alsancak, Kadife Kale, Konak, Bornova, Bergama’nın Kozak yaylası, Dikili plajları ve hepsine değer İmbat Yeli. Bir anı ile bu bahsi bitirelim. Atatürk’ün adliye vekili Mahmut Esat Bozkur’un mezarı Selçuk, Kuşadası arasında çok küçük taşlarla çevrili anıt mezar ve hatta alelade bir kabri hak getire bu muhterem merhumun hanımı Ödemişli şehir, şehir hazine aramakta idi.
Dünyada neler vardır.
1961- 1963 yıllarını İzmir Selçuk’ta geçirdim. Pekte mutlu olduğumu söyleyemeyeceğim ölmek, yaşamak arası bu uğraş.
1963 yılında kayın biraderim Celal Şeref’e vekâlet vermiştim o da Urfa’da 100.000 Liralık arkeoloji müzesi inşaatını almıştı ama işi almak bir marifet, bitirmek bir marifet ve işi teslim etmek apayrı marifettir. Bizim oğlan ukaladır kontrol la kavga eder ve oradan kovulur. Geldi bana git işini bitir beni oradan kovdular dedi. Ben sadece belgeme bir zarar gelmesin diye Selçuk’taki işleri amcaoğlum Mehmet Nevruz’a emanet ettim zaten işler bitmek üzere idi. Kurulu bir tezgâh bırakarak Urfa’ya gittim. Sonra Selçuk’taki tezgâhımdan elime bir çöp geçmedi. Urfa’da devamlı bir teknisyen kontrol var iki kişide Abide dairesinden gelmiş durum elektrikli. Vaziyeti kurtarmak için Celal’in yaptığı işi bir haftada yıktım ve yeniden yapmaya başladım. İmalatları temrin halinde numune olarak yapıyorum kontrollük beğenirse devam ediyorum. Kontrol amiri Mimar İhsan Kıygı bey işler oluyor sözleşmeyi fesh etmeyeceğim ama sana da para ödeyemeyeceğim ve ödeneğin tamamını emanete alacağım işi bitir parayı al dedi zira 8- 10 gün sonra mali yıl bitiyor çar, naçar olur dedim ama inanın haddi hareketimin ne olacağını bende bilmiyorum.
Onlar gittiler iki ay gibi bir zaman sonra istedim geldiler. İşi beğendiler ödemeyi yapıp gittiler. İşin sadece temizliği kalmıştı ve sekiz sene Urfa’da hayatla cebelleştim. Bu ara müze inşaatını iş çıktıkça devam ettim ama beş sene şantiye olarak kullanma fırsatım oldu zira malzeme muhafazası, misafir ağırlaması bakımından en ideal ve şehrin turistik yerindedir (şehitlikte çamlar arasında).
X URFA’DA SEKİZ YIL
Urfa’daki müze işinde taahhüt yerine getirilmiş ve bedeli de alınmıştır bilmem kâr etimi etmedi mi? Bu ara zirai donatım kurumu bölge müdürlüğün satış mağazası, idare binası ve depo inşaatları 963.000 Lira bedelli ihaleye çıktı işi almayı çok istiyorum. İhaleye girdik çok az bir farkla iş Urfalı yeraltı dünyasının adamı İnci babada kaldı adamı tebrik ettik çay ve kahvesinde içtik.
Ahmet Kegin’le yemeğe gittik neden atladığımı bir türlü bilemedim. Yemekten sonra belgelerimi almak için donatıma gittim. Belge müdürü çok müşvik bir vaziyette bana çay veya kahve ikram etti. Ben ayrılmak için çaba harcarken o oturmamı istiyor. Ben müdür bey akbaba akşam, sabah gagası ne tarafa dönerse oraya uçar bir leş bulurmuş.
Bizde müteahhitler gazete ilanlarını takip eder ihaleye gireriz kısmetse iş alır fasülye parasını temin ederiz olmazsa üç, beş yüz Lira masrafa gireriz bu gün masraftayım izin ver kısmetimi arayayım deyince işi sana verdik İnci babanın işi ile senin müze işini tetkik ……ve beğendik. O nedenle iş senin yalnız bizi mahcup etmeyesin ihtarında bulundu. Bende bu itimada layık olmaya çalışacağımı söyledim ayrıldık. Bilahare sözleşme ve iş yeri teslimi muameleleri ikmal edildi. İşe başlayacağım zaman
İnci baba geldi sen Kayseri’den gelip de benim işimi mi alacaksın. Ben aşağıdan alarak ağa işinin gözü kör olsun işini ben almadım bana verdiler istersen işi ben yapayım kâr’ı senin olsun, yok istersen ortak yapalım ama işin başında benim olmak önceliktir ama işi bırakmam. O da bana erkek konuştun işin hayırlı olsun dedi.
Temel kazısına başladık İhsan Kıygı Urfa’da idi proje üzerinde bana çok bilgi verdi. Bu bilgilerden çok yararlandım ömrüm boyunca. Tanrı rahmet eyleye.
İhsan beyin bilgisi ışığında projede 23 tane eksiklik temin ettim. Müdür beye bunu anlatınca aman çok para vermişler sakın projede tadilata gitmeyin talimatı var ama ben hatalı projeyi tatbik edemem ki o halde ben size resmen müracaat edeyim ne dersiniz?
Ona göre hareket ederim. O dairenin bir iyiliği var yazışmalar telefon teyidi ile cevaplanıyor.
Dilekçeme cevap olarak proje müellifi şu gün Urfa’ya gelecektir diye talimat verilmiş genel müdürlükten. Bölge müdürü bana şafaen bunu söyledi. Biz zaten temel kazısı yapmakta olduğumuzdan henüz imalat başlamadığı için adamı bekledik. Ankara’da …. Proje bürosunun yetkilisi Fahrettin bey isimli şahıs söylenen günde Urfa’ya geldi ve hemen konuları görüşelim ki ben Ankara’ya dönmek durumundayımdır dedi zaten konular 23 madde halinde dilekçe de var baştan başladık adam hepsinin eksikliğini kabul ediyor ve tadilatla beraber projeyi imzalıyor. Üç kişiyiz bölge müdürü, ben ve Fahrettin bey var. Bölge müdürü biz anlamadığımızdan projede eksiklik görmüyorduk ama erbabı bilirmiş gibi bir laf etti bu laf Fahrettin beye dokundu ama müdür beye de bir şey söylemedi veya söyleyemedi o anda biz çatıya çıktık. 290m2’lik bir bölüm var ki genelde çatılar çadır tipi olurken yani orta yüksek kenarları engin olurken bizim proje tamamen tersi yani akıntı kenarlara değil ortayadır ve bunda 0.10x0.10mt kesitindedir. Ben bu oluk buranın suyunu almaz dedim projeci evet dedi hemen 0.10x0.20mt yaptı. Ben yine çekmez deyince adam amma ukala imiş dedi bu söz aslında bölge müdürüne ama muhatap ben oldum. Adama o laf namütenahi kere senin olsun ben yükleniciyim proje ne derse onu yaparım ama siz zenaati ve esnaflığı öğrenmemişsiniz dedim 0,10x0,20mt kesitli tadil edilmiş projeyi aldım ve dosyama koydum. Adam bozuldu, şaşırdı ve bu ruh hali içinde toplantı bitti ve adam gitti.
Ben tadilatlar çerçevesinde işe devam ettim. Kalıp kerestesinde tasarruf etmek için inşaatın kolonlarını kiriş altı hizasına kadar münferit döktüm 92 adet kolon bir günde döküldü ertesi günü imalatı kontrol ediyorum bir kolonun altına toprak kaçmış hem eğri ve hem de sallanıyor. Merhum Ahmet …… bunu derhal kırın yeniden dökelim dedim.
Bölgede müdürü de inşaatı dalaşmış ve bu eksikliği görmüş bana müteahhit bey falan yerdeki kolon eğridir dedi bende dumanı doğru çıksın dedim. Benim bileğimden tuttu bana bak ben doğru iş ister ve doğru para veririm dedi bende müdür bey aynı düşüncenin sahibiyiz doğru iş yapar, doğru para almak isterim o lafı sırf espiri olarak söyledim bak kolon kırılıyor. Müdür bey özür diledi ve zamansız konuşmamak lazımmış diye sanırım pişmanlığını ifade etti. Adı geçenle çok münasebetim oldu ama katiyen aramızda akçeli münasebet olmadı.
İşin ihalesine girerken keşifte 5 ton demir doğrama işi var ama projede daha çok ihtiyaç var gibidir ben bunu 20 ton’a çıkarabilirsem iyi bir kazanç elde ederim diye düşündüm. Nasıl olur 45mt cephe cephe 25m derinliği olan idare binası ve satış mağazalarının bulunduğu blokta ve cephelerde üç sıra demirli betondan 3m açıklık 0.40m genişlik ve 0.10m kalınlıkta bir imalat düşünülmüş. Bunun yapılamayacağını yapılsa bile sağlıklı olmayacağını idareye ve kontrollüğe söyledim. Zira ben bunu demirle mozaikten 1.75m yaptım hepsi …. gidip görünüz dedim. arkeoloji müze inşaatıma gittiler ve beni haklı gördüler ki önerimi istediler bende projedeki görüntüyü vermek için 0.10x100 köşebentten yapılması münasip olur ama demirli betondan da pahalı olur karar sizin. İdare kontrollüğün mütalasınıda alarak genel müdürlükten talimat istedi ve talimat geldi. Ben demir doğrama işini 30 ton olarak tarttım ve bir kalem imalattan 225.000 Lira kazandım tabi diğer imalatların kârı bu kadar değil.
İnşaat yapılıyor sıvacı taşeron Necmettin Kılınç’tır inşaata lüzumlu mastarlar idarenin atölyesinde hazırlanır. Baktım Necmettin mastar siliyor aman Necmettin elini neyi kesersin ver yapsınlar dedim. O da küstahça keşke kafa kesilse dedi seni bu kadar bezdiren nedir diye sordum ben işleri çok inceliyormuşum hâlbuki Urfa’da nasıl olsa gidermiş ama bu işin kabulü vardır deyince
ölen H. Mehmet ağabeyi ile bu işin çekilmez olduğunu söylediler öyle ise yollarımız ayrılır dedim bizimde isteğimiz budur dediler. Hesapları ödendi işi bitirmeden arkalarına baka, baka inşaatı terk ettiler.
İnşaat sıvacısız kaldı akşam kahveye gittim. Orada Tomarza, Bunyan, Sarız ve Pınarbaşı ilçe merkezleri ile köylerinden çok sayıda inşaat işçisi var çoğunluda Avşar. Avşarları çok severim çünkü Avşarlar göçle gelen Oğuz boyuna dahildirler ve Türklüğün bütün hasletleri vardır onlarda. Ustabaşı ve taşeron olanı da vardır. Ben onların karşılık beklemeksizin birçok problemlerini halletmiştim ki buna güvenerek benim inşaatımda sıvacı kalmadığını söyledim aman Durdu ağabey senin işin ustabaşsız kalır mı bir, iki derken sabah inşaatta sekiz tane sıvacı oldu ve bunlar işi tamamen bitirinceye kadar çalıştılar.
Hasılı iş bitti kesin hesapları çıkardım ve kontrole onaylattım. İşin kabulüne sıra geldi. Ankara’dan gelen heyet başkanı imam hatip mezunu dini bütün Müslüman biri kişi ve bu it benden 5000 Lira rüşvet istedi hem vermedim ve hem de ana avrat küfür ettim. Ben sana gösteririm dedi ve evraklarını toplayarak gitti. Bir rapor yazar ki müteahhitle, kontrol anlaşmış daireyi soymuşlar. Ayıkla pirincin taşını ondan sonra 4 heyet geldi kabul yapmağa hepsi yedi içti ve bizim mucibimiz bitti. Sen Ankara’ya gel kesin hesabı orada yapalım dediler. Hele üç heyetin hiç cesareti yokmuş ki hesaba giriş bile yapamadılar. Ben hesap raporlar, tutanaklar ve doküman ortada siz buna göre kararınızı çıkarın lehim veya aleyhime ben Ankara’ya gelemem. Benden rüşvet isteyen kişinin adı Ahmet’tir soyadını bilmiyorum. Netice Ferdi Baler diye bir mühendis geldi tek başına hem kesin hesabı çıkardı hem de kabulü yaptı. Hesap bitmek üzere birazdan kabule geçeceğiz bölge müdürü geldi Ferdi bey inşaatın her imalatı iyi yalnız sert ağaç imalatları kabul edemeyeceğiz diye arzusunu izhar eyledi. Ferdi bey ben daha inşaatı görmedim birazdan kabule
Çıkacağız gereğini yaparız yalnız müteahhidin bir alacağı görünüyor yeter kadar gecikmiş 250.000 Lira kadar bu parayı temin ediniz. Ben kabulü yapıp müteahhit’in alacağını ödedikten sonra ayrılacağım. Müdür bey olur dedi ve gitti. Bu zaman dilimi içinde Ferdi beyle aramızda bir dostluk oluştu. Ferdi bana biraz kabule gideceğiz sert ağaç imalatların ne eksiği var siz bana söyleyin de kabulde birbirimize düşmeyelim. Ben bir fıkra ile cevap verdim. Hoca kar helvasını ben icat ettim ama bende sevmiyorum demiş. Sert ağaç imalatları bende beğenmiyorum sebebi ise malzemeyi bulamadım, ustayı da bulamadım. Karar vermekte hürsünüz zira sert ağaç imalatların tutarı 10.000 Lira kadardır hiç ödemeseniz de itiraz etmem. Zira siz beni bir cendereden ve bir şaibeden kurtarıyorsunuz. Kabule çıktık sert ağaç imalatlardan şunlar istenilen evsaf da olmadığından %35 nefaset farkı kesilmesine eğer yüklenici şu eksikliği giderirse nefaset farkının düşürülmesine karar verildi.
Ben kafada bir hesap yaptım ki kesinti 1500 Lira gibi bir bedeldir yüklenici eksikleri gidemeyecektir. Getirin zaptı imzalayayım ve orada zaptı imzaladım.
Sonunda kesinti 1.142 Lira tuttu ince hesapta kabul yapıldı ben kalan alacağımı aldım. Akşam heyete birde ziyafet verdim. Ertesi günü bir hediye paketi ile Ferdi beyi yolcu ettik.
Ankara’ya gittiğimde Ferdi bey bana bir paket hediye etti açtım altın yıldız elbiselik mecburen kabul ettim.
Ben Ferdi bey sizin gibi bir mühendis görmedim o da bana bende sizin gibi müteahhit görmedim diye karşılıklı iltifatlarda bulunduk. Ferdi bey o zaman zirai donatım kurumun da 15.000 Lira aylıkla çalışıyordu. Böyle bir değeri Kanada kaptı 30.000 Kanada Doları, lojman, hanımına iş ve altına arabada vermişler bilmem halen bu kadar Dolar kaç Türk Lirasıdır. Ah idareciler beyin ihracının derhal önlenmesi icap eden önemli bir memleket meselesidir. Kabul heyetleri gelip giderken genel müdür beyin Urfa’yı ziyaret etmesi gündeme geldi
Bölge müdürü sayın Reşat Çömen bey beni çağırdı sayın genel müdürümüz bölgemizi ziyaret edecekler inşaatın etrafında bir fazlalıklar varsa onları aldırırmısınız? Yollu ricada bulundu ben hay, hay gereğini yaptırayım dedim ve yaptırdım ama Reşat bey beğenmemiş ….. yahu bu kişi dokuz aylık değimli? Dedim o da bana bu kişi benim sicil amirimdir onun için çok inceliyorum.
Emrimiz olur diyerek amelenin başında durup etrafı temizlettim ve genel müdür bey Diyarbakır’dan otomobille teşrif ettiler tabi istikbalde bende bulundum.
Genel müdürün bir ayağı yere bastı bir ayağı halen arabanın içinde yahu Reşat bu inşaat değil biblo olmuş size teşekkür ederim yalnız Diyarbakır batmış neden orayı uyarmadınız dedi Reşat bey başarı ve teşekkür müteahhit’in hakkıdır. Onun önerisi ve müellifin rızası ile değiştirilen imalatlar sonucu böyle bir güzel iş meydana geldi dedi.
Genel müdür müteahhit kim dedi beni işaret ettiler inanan o zaman takım elbisem yoktur paça bozuk.
Ben sayın genel müdürüm buyurun teşrif ediniz birde içerleri tetkik buyurun dedimse de adam dışta bu kadar güzel olan binanın içi de güzeldir evladım teşekkür ederim dedi ve inşaat gezme lüzumu duymadan memnuniyetle Urfa’dan ayrıldı gider gitmezde Fransa’ya ziraat ataşesi olarak tayin çıktı.
Zirai donatım kurumu bölge müdürlüğü tesisleri sözleşmeye göre 180 iş gününde bitirilecektir. Bunun imkânsızlığını başta bilmiyor değildim ama o aşamada bunun mudafası yapılmaz olmayacağı için 1- Yeterli değil hiç sermaye yok. 2- Teknik kalifiye ekip yok. 3- İnşaata lüzumlu su yok. O sene Urfa susuz ve kuraktı her gün gecikme cezası 400 Liradır bu üç ayda gecikse 36.000 Lira eder ama idare ihaleyi de fesh edebilir. İdarede muhasebe, ticaret teknik işler şefleri ile bölge müdürü her konuda tam yetkilidirler.
İnşaatın süresini uzatmak için toplanıldı şefler gerekçe olarak mesul olacaklarını ileri sürerlerken müdür bey burada eşekbaşı değilim korkmayın ilk soru bana sorulur sorumluluğu da üstlenirim ama bu ifade diğer üyeleri tatmin etmemiş olacak ki savlarında direndiler. O zaman bu durumda vesikalar konuşur ve sözleşmenin gereği yapılır deyince müdür müteahhit son sözünü konuştu dedi. Benim tutarlı itirazım suyun olmaması oldu ve bu hususu gerekçe göstererek inşaat süresini üç ay uzattılar.
Bir Lira bile gecikme cezası ödemeden işi bitirdik. Yukarda arz ettiğim gibi gerekli sermaye yoktur. İki tane kontrol mühendisi var o kişilerin medeni cesareti bana büyük destek oldu (Mükerrem Ülkü ve Abuzar Dağdeviren). Bu iş yapıldı bitti ama hiç kimseye rüşvet vermedim. Esasen iş hayatımda rüşvetin yeri yoktur. Zaten yetkili kişilerinde rüşvete eğilimlerini görmedim. İnsanlar bu günkünden daha ali cenap ve gözü gönlü tok kişilerdi.
Bu ara Urfalının maddi ve manevi desteği her türlü övgüye layıktır zaten Urfa ve Urfalıyı çok sevmemin sebebi de bu olsa gerektir. Urfalının problemi varsa kendileri arasındadır. Yabancıya karşı çok hassas ve vefalıdırlar. İşte bu nedenle hiç parasız 269.000 Liralık hak ediş yaptım parayı cebime koydum. Urfa’nın o zaman bir tek caddesi vardı Bamya suyundan, balıklı göle kadar bunu da valilerden birisi açmış ki vali halen baba olarak anılırdı. Bamya suyundan başladım, balıklı göle kadar iniş aşağı borçlarımı ödedim. Balıklı göle varınca kendime bir çay demletmişim. Cebimdeki parayı saydım ki 40.000 Lira civarındadır ama Urfa’da borcunu ödeyen popüler kişi oldum ve bunun sonucu sekiz sene orada çalıştım ayrılmayı da düşünmezdim ama değerli merhume eşim benim kadar sevmedi orayı halen Urfa’nın özlemini çekerim. Merhume hanımım sevmedi ama çocuklarımız sevdi mi bunu bilmiyorum çünkü yavrularımla bu hususu istişare etmedik.
Zirai donatım kurumu bölge binası zamanın değerine göre keşfi yüksek bir işti onu bitirdikten sonra ve arkeoloji müze inşaatı da dahil senelik ödenekler halinde devam etti yukarda da söyledim müze inşaatı sanki benim şantiyemdir ancak orayı boşalttım.
Müze inşaatında 13 kişi taşçı çalışır ama iş üretemeyiz taşçılardan ikisi de Ahraz ve oğlu Aziz dir. Bir sabah geldim ki Ahraz yatağını sarmış işten ayrılıyor aman yaman dedimse de duymadı tabii dilini anlamıyorum ama işaretle dermiş ki bu adamlar seni batıracak ben bu günaha katılmam. Aziz bari sen gitme dedim vallahi babam beni keser.
Gerçekte işin 85.000tl/m2 fiatı var biz işçiliği 125.00tl/m2 mal ediyoruz malzeme bedeli ve harç cepten gidiyor ilave olarak. 75 kamyon taş geldi işlenecek ustalara iş bitti hesabını alan gitsin. Bu kadar taş var dediler ama bende taş var iş yoktur dedim. Aziz ve babasından sonra Mimarsinanlı taşçıların hepsini yolladı. İşi de 3500TL/m2 fiatla Maraşlı bir ekibe yaptırdım kârda bıraktı ben adamlardan memnunum.
Durmuş ismindeki bir ustadan Ahmet Kein marifeti ile Almanya’dan selam gelir her halde onlarda memnundur.
Yeni inşaatla birlikte eski eser işlerine de başladım bu cümleden …… Balıklı göldeki Rızvan Ahmet paşa cami onarımı üç sene sürdü. Minaresi hariç camiyi tamamen yıktık suyunda 2.75m altına inmek şartı ile ama çok zorluk çektim. illa başarmalı idim 85 gün Urfa’nın güneşi başıma doğdu, başımdan indi hatta merhum vakıflar müdürü Ali Şefik Türkay bana bir gün Durdu bey müteahhitlik bumu diye sordu bende galiba budur dedim içine s.çayım böyle yaşamanın neden öyle konuştun müdür bey dedim de sana acıdığımdandır dedi. Hizmetimi gören bir arap karısı Fatma hanımın çayı üst üste üç kere demlediğini anımsıyorum. İnşaat yapabilmek için yaptığım batarda denilen bir havuzdan tutanagöl bağlı 12.000.000m3 su çekmişiz 6 motopomp çalışıyor kontrol geldi ben bir arızalı motopompla uğraşırken Ahmet Kein’e diğerlerini de stop ettirdi.
Döndüm ki amele havuzun içinden çıkmaktadır çünkü motopompun birinin her hangi bir sebeple işte çalışılamaz hepsi istop ettiğinde havuz yirmi dakika da dolar 4 saatte boşalır. Kontrol bey lak, lak motor çalıştırıp ta benden su parasını alacaksın fazladan senin parandı fazlası da yere girsin. Camiyi yıkarken bilmedik ve farkında olmadık ki tedbirde alamadık.
Dağdan üç hat halinde taş oluklarla su geliyor birisi mihrabın altından iki, caminin iki yanından bizim havuza (batarda) akmaktadır. Bizi esas uğraştıranda odur.
Gölün suyunun havuza akmasını önledik ama bu üç akıntı bizi uğraştırıyor. Esasta gayem ne fazladan su parası almak nede başka düşüncedir. Kontrol bey bana yalan söylüyorsun dedi. O vakit çok kızdım ve ne demek icap ederse hepsini söyledim ve yarın sabah ben sana durumu ispat ederim şimdi havuz doldu ve de olan benim işçim sayenizde yarım gün boş yere para aldı. Kontrolün yanında ve amir durumunda Cafer Hanlıoğlu isminde ki merhum var bana bir durumu anlatmanı istiyorum dedi. Suyun göle aktığı yerleri gösterdim.
Dikkatlice bakınca suyun havuza karıştığı fark ediliyor akşam yemeğe gittik yemekte iki kontrol kavga etti konuda benim Cafer bey, Hüseyin Demir beye yarın tam yetkili olacaksın müteahhitleri tanımaya çalış. Ben Durdu’yu sevmem nedeni son sözü evvela söyler. Durdu’yu çok severim nedeni ise işini iyi bilir. Hatalısın değilsin derken Hüseyin Demir’i masadan kovdu ve de adam kuzu, kuzu gitti. Ben ya patron ağız tadı ile bir rakı içelim dedik berbat ettin. O da belki ileri gittiğini anlayınca içti, içti sarhoş oldu, oteline yatırdım. Arızalı motopomp çalışmadı yerine bir motopomp bulmazsak sistem çalışmaz gece birde Müslüm Kaya diye bir arkadaştan yedeği bulduk getir, kur, çalıştır derken vakit epeyce ilerledi. Ahmet’le birlikte kumun üzerine yattık uyandığımızda saat 04.00’ü geçmiş. Sistemi çalıştırdık 07.30’da havuz boşaldı ve tezimizde ispatlandı. Hüseyin Demir o saatte gelmiş tam karşımızda göle ve inşaata bakar. Çağırdım gel de yalanımı gör diye, gelmedi ama inandım dedi. Israrla davet ettim geldi.
Onun talimatı temelleri de sökmemiz durumunda idi temeller , horasan harçla yapılmış ki dirhem, dirhem kopuyor. Bu kadar sağlam temeli söktürmedi. Eski temelin üzerine U şeklinde demirli hatıl döktürdü ben bu hatıl kafes biçiminde olmalıdır dedimse de aman şimdi sen benden iksa, iskele vs. karşılığı olmak üzere bir sürü para istersin diye öneriyi geri çevirdi.
Ahmet’e gerekli hazırlığı yap ta bu hatılı kafes şeklinde dökelim dedim Ahmet o işleri yaptırırken Cafer bey Durdu kaç Liralık işin var diye sordu bende 169.000 Liradır dedim. Benim hesapları tetkik etti ve 200.000 hak ediş düzenledi ve de yetip yetmeyeceğini sordu yeter dedim onları Diyarbakır’a uğurladık.
Bende hak ediş bedelini aldım tüm ihtiyaçlarımı karşıladım ve hızla caminin duvarları yükselmeye başladı ama o caminin onarımı 4 ihale mevzuu oldu. mimarsınanlı asalaklar 4 sefer benden hava parası aldı son ihale 60.000 Lira benim 70.000 Lira imalatım var ki işi elimden Allah alır. Abdurahman Şafak yine geldi sizde utanma denen bir haslet yok mudur? Üç kere geldiniz ve parayı aldınız işin keşfi şu, benimde şu kadar imalatım var. İşi benden başka Allah alır ama ben senin otobüs biletini alayımda git dedim. Şu an kesin bilmiyorum otobüs biletini mi aldık yoksa başka bir ikramda mı bulundum inanın hatırlamıyorum.
Daha sonraları Hüseyin Demir’le aramız düzeldi çünkü her gelmesinde izzet-i ikramdan geri kalmadım. Günlerden bir gün bana işler küçük gelince bir hayli masraf ediyorsun bundan sonra hak edişleri ve hesapları Ankara’ya yolla ben orada hak ediş düzenleyeyim sende paranı burada ……
Bundan sonra son hak edişte ve hatta kabullerde geleceğim dedi. Çok memnun oldum Ahmet Kein’le ve belki de oğlum S. Ahmet’le hesapları yolladım hak ediş oldu geldi. Çoğunlukla Ahmet Kein gider gelir idi. S. Ahmet belki bir veya iki, belki de hiç gitmedi kesin kes bilmiyorum.
Urfa’da çok itibar gördüğümü söyleyebilirim her hususta o tarihlerde Güven partinin il başkanı İzol’u aşireti başkanı Mustafa İzol idi.
Merhum Prof. Dr. sayın Turan Fevzioğlu seçim çalışması için Urfa’ya geldi Yıldız meydanında miting yapıyor.
Ben heyecanımı yenememiş olmalıyım ki kürsüye Fevzioğlu’nun yanına çıktım sarıldık iki hemşeri. Ben o an Kayseri’ye gelmiş kadar heyecanlandım. Miting bitti ben heyete ziyafet vermeyi düşündüm ve düşüncemi ilettim o da bir partiye gidelim orada hava nasıl bir bakalım.
Partiye gittik oradaki temaslarda Mustafa İzol beni aday yapmak istediklerini ama benim kabul etmediğimi şikâyet yollu Fevzioğlu’na anlattı. Fevzioğlu’da bana neden kabul etmediğimi sordu. Kazanamayız bu kadro ile onun için aday olmayı düşünmüyorum. Nedir kadroda hizip, şaibe ve başka nedenlerimi var dedi.
Kadro fevkalade çalışmaları da can siperanedir ama eksik nasıl tamamlanır arz edeyim. Eğer Siverek’ten şeyh Halit’i, Suruç’tan Sabri Kılıç’ı ve Birecik’ten şimdi adını hatırlayamadığım bir ismi önerdim.
O zaman seçim garantidir dedim. Orada bulunanlarda bu öneriyi kabul ettiler ama teklif götürecek cesareti bulamadılar. Bazı fanatikler seçimi alırız diye genel başkana teminat verdiler ama 1100 oyla seçimi kaybettik.
Şimdi ben kendi bakarımda Urfa’da milletvekilliği …. aday olmayı kabul etmeyen Durdu acaba neden 4 kere Mimarsinan belediye başkan adayı oldu? Kendisi ile çocuklarını da maddi manevi sıkıntıya soktu? Kendime izah edemem.
Urfa’da itibarım artarken işimde arttı. Arkeoloji müze inşaat, Suruç ortaokul ikmal inşaatı, zirai bölge müdürlüğü, ufak tefek çıkan inşaatlar. Urfa kalesi, Bey kapıda Mahmutoğlu kulesi, Kadıoğlu camii, Kara meydanda Hüseyin paşa camii, Urfa ulu camide birazcık iş, Mevlevihane, Haşimiye meydanındaki Pazar cami onarımı, Urfa Gümrükhanı onarımı, Harran kapıda yine Hüseyin paşa cami minaresi, İsot pazarı çarşı onarımı ve bir 5 adet petrol istasyonu inşaatları gibi uğraşılarım vardı.
Tabi çok işin problemleri de çoktur. Harran kapı Hüseyin paşa cami minaresini almam şöyle oldu. Urfa donatım kurumu işinin teminatını çözdürmek için Antepteyim Hamdi Murat geldi yanıma ne yaptığımı sordu ben oturduğumu söyledim imkân yok ki ihaleye gideyim şu teminatı çözeyim de Allah kerimdir. Bakalım ne gibi bir çıkış verecek ona göre hareketi düşünüyorum. Mumaıleyh Urfa’da 100.000 Liralık bir minare işi ilandadır müracaatın yap ben sana teminat ve sermaye temin ederim dedimse de bu yüzdendir içim olmasını istemektedir.
Kalktık müracaat yaptık yeterlikte çıktık ben kendimi bu işe en layık görüyorum sebebi ise 5- 6 senedir ordayım. Ahmet Şeref’le olan ilişkimden mağdur olduğumu biliyorlar. İhale günü baktım ki Mehmet Murat, Hamdi amcam beni yolladı bu işi ben alacağım diye dayattı yukarıda size anlattığım konuşmaları anlattım Mehmet Murat’a yok, yok. Sonra ben meydan okudum herkes teklifini versin kalleşlik istemem dedim. Diğer talipler M. Murat olamaz dediler de avantalarını vererek işi aldım. Ha Hamdi Murat’tan hiç yardım görmedim. Ondan sonra kendisini bir kere Konya’da gördüm daha sonra öldüğünü duydum. Halen düşünürüm de Hamdi beni hazırlayıp ortada koyduktan sonra kendisi olacaktı. Bu nedenle Hamdi ve Mehmet Murat’ı hiç sevmedim. İşi de kendi imkânlarımla yaptım.
Bu işi yaparken idareden bir heyet geldi. Bana da uğradılar heyet şantiyeye girdiği zaman ben bir taşın kalıbı ile meşguldüm dalgılığımdan heyetin içindekilerin hepsini tanıyamadım. Bunun en tipik örneği Ahmet Akseki’dir ki kendisi ile Merhum Ali Reyhan dahil çok alemde yaptığımız kişi. Adamlar geçtiler ve gittiler. Kalıp çıkarma işi ikindi vakti bitti ustalara kalıbı verdim. Hemen başlamalarını söyledim o anda jeton düştü eyvah gelenlerin içinde özellikle Ahmet Akseki’yi tanımamak benim için büyük gaftır. Hemen Antep’e gittim heyeti bularak özür diledimse de kırgın kişilerin gönüllerini zor tamir edebildim. Oradaki ziyafeti ben vereyim istedim o da kabul olunmadı sabah vedalaşırken buzlar eridi de herkes yoluna devam etti.
Urfa zirai donatım kurumu bölge müdürlüğünün çok işini yaptım ve de ekmeğini yedim ama sağlığımın yarısı da orada kaldı. Açayım 1963 senesi Aralık ayı yirmisinde beni kader Urfa’ya attı kayınbiraderim Celal Şerefe iş alması için vekâlet vermiştim o da 100.000 Lira keşifle arkeoloji ikmal inşaatını almıştı. Ben o tarihte İzmir Selçuk’ta çalışıyorum bilmem ne içinse Kayseri’ye gelmiştim evde otururken aynen enişte ben işi yapamadım beni kovdular dedi ve bırakıp gitti ben İzmir’deki işlere Mehmet Nevruzu (çakıcı) memur ederek Urfa’ya gittim. O işi lazım gelen önemi vererek bitirdim tafsilatı yukarda açıklanmıştır. Takiben donatım kurumunun bölge müdür idari binalar satış mağazaları ve depo inşaatlarını aldım, yaptım ve de ekmek yedim. Bunu takiben idarenin altın ofis üstünü de lojman olarak kullandığı eski bir bina vardı keşfini şimdi hatırlamıyorum. Bu binanın tamir ve tadilini yüklendik iş devam ederken 10 Kasım 1965 günü Atatürk’ü andık şiirler, konuşmalar ve nutuklar gırla gitti bende günün konuşmasını yaptım. öğle yemeğinden sonra herkes ve bende işime gittim binanın çatısı sökülmekte idi öğleye kadar amelenin yaptığı işi …… gördüm. Çatıya çıktım bir mi yoksa iki mi kazma salladım ve 8.30m den düştüm. Dairenin adamları başıma üşüştü İhsan usta ….. ….. bir kişiye İhsan usta koluma gir sanırım sağ ayağım kırıktır. Adı geçen bana moral verdi yok ağabey ayağın sağlamdır diye. Beni derhal devlet hastanesine taşıdılar hastanenin başhekimi aynı zamnada ben unun evvelden hastasıyım. Dr alakanıza ihtiyacım vardır ilginiz diye rica ettim. Birçok filim çekildi ama hepsi temiz görünüyor ama ben sancıdan duramıyorum. Bu halde beni taburcu ettiler otelde kapı hızlı açılsa veya örtülse ben sızı çekiyorum. Bu olayda Mustafa Afa’nin hakkı ödenmez. Mustafa on üç gün gece ve gündüz her halde hiç uyumadı dersem hakikati ifade ederim abartısız. Hepinizin bildiği gibi Kahramanları olaylar yaratır. Bu olayın kahramanı tek kelime ile MUSTAFADIR. Kazadan evvel 5 kişilik bir kumpanyamız vardır ahbap çokta ben bunları daha yakın sanırmışım. Otele bir gün idrar yolları uzmanı geldi beni muayene etti reçetesini yazdı tabii ücreti de vardı. Bu anda odanın içindeki adamlar tamamen salona kaçtılar.
Asılı pantolonumun cebinde tam 55.000 Lira var ama kalkacak takat yoktur. Mustafa’ya cebimdeki parayı üzerine almasını bu ve benzer masrafları ödemesi talimatı verdim ama Dr. ücreti ile reçete bedelini gömlekçim ödedi bunu bizim vermemiz gerekirken kendisinin ödemesi icap etmez olduğunu anlatamadık. Israr üzere miktarın 70 Lira olduğunu öğrenebildik. (DAĞLAR) namı Mehmet Türkmen dir. Halen Lalelide lokantacılık yapmaktadır 70 Lirayı sanırım on kere ödedim ama halen bu jest beni içlendirdi.
Otelde yatıyorum ağrı, sızı pek gani ilave olarak ta defi tabii yapamıyorum. Ziyaretçide çoktur halktan, esnaftan ve bürokratlardan. Bir gün iş ve işçi bulma müdürü TAMER bey geldi baş ucuma oturdu ama yüzünü göremiyorum yüzüme bir damla yaş düştü müdür bey ağlıyor musun yoksa dedim. Arkadaş bu iş böyle geldi böyle gider mi diyorsun dedi ben yok hastane bir kırık çıkık bulamadı biraz ayağa kalkıp bu işin en üstadını bulup tedavi olacağım.
Müdür bey geç kalıyoruz arkadaş affına sığınarak her ne kadar memur olsak ta kötü bir gün için birkaç kuruşumuz vardır adam hali belki elinde yoksa dedi. (SAĞOL) arkadaş dediğini hemen yapacağım. Ankara’daki kahveci Baddal ağada orada idi haberim üzere geldi taksici olarak fedakârım Halil’de geldi. Beni Ankara’ya yollayın dedim ve akşam çıkıp sabah sekizde Ankara’ya geldik tüm hastaneler dolu Ankara’nın Kasım soğuğunda 16.00’ya kadar her tarafım kazık gibi oldu o anda Ankara hastanesindeyiz. Her halde Pazar’dı nöbetçi tabip bir hanım o da yatak yok demez mi ben yalvarmaya başladım sekiz saattir arabanın içindeyim hatta Urfa’dan çıkalı 24.00 saat oldu. Dr. hanım çocuklarınızın başı için inandığınız hakkı için beni bu mekâna kabul ediniz daha neler söyledimse Dr. ancak ben çocuk polikliniği doktoruyum. Bende mademki nöbetçi tabip sizsiniz bu an da başhekim yetkiniz vardır el aman dedim ve beni içeri aldılar yayla gibi bir yatağa da yatırdılar.
Üç gün yattım sonra doktor beni hasta olarak ilk defa muayene etti. Ali Rıza bey ismine hariciyenin şefi imiş bana sen bizim hastamız değilsin seni taburcu edeceğim dedi. Bende nerenin hastasıyım emir buyurun oraya gideyim dedim. Doktor Nöroloji dedi Nörolojiye gittim de yatak yokmuş. Efendim öyle ise seni İstanbul’a sevk edelim aman hocam ben yayla gibi bir yatakta zor yatıyorum İstanbul’a nasıl giderim. Doktor ben sana ambulansta bir yatak yaparım ki bu yataktan rahat olur senin gibi genci yatak yok bahanesi ile sakat bırakamayız. O zaman bana 1- 2 gün müsaade edin de Nörolojiden bir yatak temin edeyim dedim. Doktor da aynı tedaviye devam edin delikanlı yatak bulana kadar bizim misafirimizdir dedi. O tarihte 32 yaşındayım.
Kaynım Mehmet Şerif’i arkadaşım Abdullah Dönmez’e yolladım şimdi kesin hatırlamıyorum Doçent Nejdet Kırcal’a ….. ya 50 veya 150 Lira verildi ve bana özel oda temin edildi. Bu zaman dilimi içinde Kayseri olayı duydu ki ziyaretçinin hesabı yoktur. Tedavim Ankara Tıp Fakültesi’nde devam ediyor. Aksi halde bu ziyaretçi İstanbul’a kadar uzardı.
Tedavim özel odada sürerken bana her gün üç aspirin bir tanede B12 iğne vuruluyor. Böylece bir ay doldu her gün 60 Lira yatak parası ödüyoruz. Yanımda merhume hanımım refakat kalıyor, sigarada içiyorum. Sehpanın üstünde bir Akis mecmuası var Doç. Nejdet vizite için geldi öğrencileri ile o hastamız sigara içiyor Akis’de okuyor. Sizin siyasi kişiliğinizde varmış diye kinaye taş attı bende herkesin kendine göre bir siyasi düşüncesi vardır. Buda normaldir sanırım deyince evet diye yanıtladı. Ben hocam bana kıymetli zamanınızdan biraz ayıra bilirseniz azıcık olsun dertleşelim oda olur dedi bir sigara yakarak kanepeye oturdu.
Buyurun diyerek benim konuşmamı istedi bende efendim bildiğimiz kadarı ile Japonya kalkınmış bir ülkedir. Bir seminerde Japon temsilcisine sizin kalkınmanızın sırrı nedir diye sorarlar ne sırrı efendim sırrı gizlisi yoktur yalnız bir kalkınmak için üç şey uyguladık. Bir eğitimi modern hale getirdik, iki mevzuatı modern hale getirdik ve üçüncü olarak memuru modernleştirdik der ve sözünü bitirir. Efendim sizce bu saptamalar doğrumudur? Diye hocaya sordum ama sizde modern değilsiniz
deyince adam bir feveran edecek oldu özür dilerim ama bunda kızacak bir husus görmüyorum ama izninizle sözümü bitireyim, olur dedi.
Hocam ben burada 33 gündür yatıyorum bana uygulanan tedavi üç aspirin, bir B12 iğneden ibarettir. Ben bunu her zaman ve her yerde uygulayabilirim beni taburcu ediniz buraya benden acil bir hasta gelsin çünkü ben bu yatağı para ile satın aldım. Netice kendinizi ister devlet memuru ister üniversite de öğretim üyesi olarak düşünün benim durumuma modern bir çare bulun sağ olun efendim dedim. Bana 24 saat müsaade verir misiniz dedi. İstirham ederim ben kimim müsaade verecek ….. dedim. Odayı terk ettiler onlar çıktı yemek geldi öğleyin demek adamın kafasını 2- 2,5 saat ütülemişim.
Yemek yerken tekrar geldi ortopedist arkadaş ameliyatta imiş ancak yarın gelecek kendini hazırla dedi ve hoca gitti.
Ertesi günü beklenen ortopedist geldi ben seni bir haftada ameliyatla ayağa kaldırırım dedi. Bende sağ olun hocam izin verin bu gelişmeyi biraz düşüneyim dedim iki doçent biri sinirci, diğeri ortopedist ayrıldılar. Aynı fakültede cerrah Dr. Ömer Baysal var Dr. Ömer’in aslı Dikirli. Babası Ankara sular idaresinde memur, annesi benim Ali Osman dedemin ….. hacı beyin annesinin kızı Nursabah hanım. O gün yanımda Rıfat Öztürk vardır danışmak üzere Ömer beyi çağırttım Rıfat adam ameliyattan çıkmış ölü gibi yatıyor sen git ben gelirim demiş. Gerçekten biraz sonra geldi ona ben Lümünaklafi denen ameliyatla bir haftada ayağa kaldıracaklarını söylüyorlar ne dersin dedim. Feveran etti ah yakınım olmasan diyerek ayrıldı. Ben sabaha kadar düşünerek çok para alacaklarını bildiği için kızgınlığı buna dedim tabii ertesi günü babam geldi durumu izah ettim babam Dr. Ömer’in babası ile senli benli ahbap ona dayanarak Ömer beye gitti. Ömer beyi aldı geldi çok para isterlerde onun için mi kızıyorsun dedim yok be Durdu konuşulunca paranın sözümü olur dedi. Babama da amca siz benimle dedi gittiler. 2.5 saat sonra babam geldi oğlum ameliyatı unut. Ömer bey beni bir adrese yolladı orada 20- 25 yaşında genç senin olacağın ameliyattan olmuş iki sene sonra felç duruma düşmüş.
O delikanlının da selamı var. Aman amca oğlunuzu ameliyat ettirmeyin diye yalvardı ettirmeyin diye yalvardı o bakımdan ameliyatı unutacağız ben kendimi seri halde taburcu ettirdim. Cemal Gürsel’i ABD gönderen, düzenlenen raporda onun da adı var ama şimdi ismini hatırlamıyorum yalnız benim yattığım bölümün başkanı ve profesördür o kişi bana biz ameliyat ettirecektik halbuki siz taburcu olmayı seçtiniz deyince ben hocam o operasyon başarılı olmazmış deyince benim sanatımı sordu inşaatçı olduğumu söyledim. Beton benim dediğim yoksa senin dediğin gibi dökülecek dedi tabii benim dediğim gibi dökülecek ama olmazsa yeniden dökeriz halbuki ameliyattaki başarının garantisi yoktur onun için taburculuğumu istiyorum deyince taburcu olma belgesini imzaladı ve hastaneyi terk ettim.
Hüseyin dönmezi evini hastane yaptı çokta hüsnü kabul gördük orada bir askeri ortopedist ile Ömer Baysal beni çene altında göbek altına kadar alçı içine aldılar. Birkaç gün sonra sur dibinde bir profesör röntgen uzmanında film çekildi Urfa bir şey yok derken orada ona yakın kırık, çıkık ve çatlak çıktı.
Şu da önemli çatıdan düştüğüm yerde üç küme halinde jilet gibi keskin moloz taş (granit) bir öbek çivili kereste ve bir öbekte güvercin gübresi vardı Allah beni gübrenin üzerine düşürdü de hasar kısmen az oldu ve on üç gün tabii ihtiyaçlarımı gideremedim hep müdahale ile aldılar. Yalnız bana asistan Kilisli kazada Urfa’da olduğu için hep hemşeri muamelesi yapıyor. Bir gün hemşerim idrarı sonda ile alıyoruz ama bu bir tedavi sistemi değildir zararı olmadıkça çok itibar edilmemelidir dedi. Ben sıkışmış olmama rağmen sabrettim ama Mustafayı nöbetçi tabibe yolladım Kilisli geldi ne kadar oldu dedi 12.00 saat olduğun söyledim ben emir vereyim de bir sonda koysunlar dedi. Biraz sonra personel sonda aleti elinde ….. girdi ama elektrikler gitti. 15- 25 dakika daha ağrılarla cebelleştim ama bu arada idrarda tabi olarak ta aktı hiç sıkmadan yatağa ıslattım elektrik gelince sondacı geldi ama ben o işi bitirdim dedim. Personel benden çok sevindi yatağı da dert etme dediler yatak hemen kuru ve temizi ile değiştirildi. O ……. İdrarım hep normal kanaldan aktı.
Dostları ilə paylaş: |