1-FÂTİha sûresi



Yüklə 5,15 Mb.
səhifə99/103
tarix20.11.2017
ölçüsü5,15 Mb.
#32303
1   ...   95   96   97   98   99   100   101   102   103

94. İNŞİRÂH SÛRESİ


Mekke döneminin başlarında, bir önceki Duhâ sûresinden hemen sonra indirilmiştir. “Şerh: Açma, ferahlık verme” veya aynı anlamdaki “İnşirâh” adlarıyla bilinen sûre, adını birinci ayetinde geçen “neşrah” fiilinden almıştır. 8 ayettir.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!

Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne göderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:

Ey Peygamber! İnkarcıların baskı ve işkenceleriyle zaman zaman bunaldığını, kendini bitkin ve çaresiz hissettiğini biliyoruz. Fakat Allah sana öyle nîmetler vermiştir ki, bunlar varken hiç üzülmeye değer mi?

1. Biz senin göğsünü iman, ilim ve hikmet nurlarıyla aydınlatıp, gönlünü ferahlığa kavuşturmadık mı?

2. Ve insanlığın câhiliye dönemindeki o içler acısı hâlini gördükçe, sıkıntıdan yüreğin kan ağlarken, sırtındaki yükünü kaldırıp görevini kolaylaştırmadık mı?

3. Belini büken ve tek başına asla altından kalkamayacağın o ağır yükünü.

4. Ve seni, tüm insanlığa örnek olacak tertemiz bir ahlâkla yücelterek şeref ve itibarını yükseltmedik mi? Seni, “din sensiz olmaz” makamına yükseltmedik mi?

5. Demek ki, zorlukla kolaylık iç içedir ve her zorluk, o zorluğu aşacak güç ve kabiliyeti kendi içinde barındırmaktadır; yani, her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır.

6. Evet, her zorluğun yanında bir kolaylık vardır. İşte bunun içindir ki, ey Muhammed, omuzundaki yük ağırlaştıkça ve sorumluluğun büyüdükçe, aynı oranda kalbine sebat ve kararlılık vereceğiz ve senin tahammül gücünü yükselterek zorlukları kolayca aşmanı sağlayacağız.

7. Öyleyse, bir işi bitirdiğin zaman derhal başka bir işe giriş. İş bitti diye rahata düşüp kalma; bir görevi bitirir bitirmez, biraz dinlendikten sonra bir başkasına yönel! İşte ancak bu şekilde zorluklar kolaylığa, sıkıntılar rahmete dönüşür. Fakat bunu yaparken Rabb’inle irtibatını bir an olsun koparma:

8. Ve bu kutlu yolculuğunda tüm kalbinle ve sadece Rabb’ine yönel! Tek hedefin O’nun rızasını kazanmak olsun.

95. TÎN SÛRESİ


Mekke döneminin başlarında, Burûc sûresinden sonra indirilmiştir. Adını, birinci ayetinde geçen ve “Tin: incir ağacı” kelimesinden almıştır. 8 ayettir.

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!

Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne göderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:



1. Andolsun, insanlık tarihi boyunca nice Peygamberlere ev sahipliği yapan, ilâhî vahyin merkezi konumunda olan coğrafi bölgelere, özellikle de, incire ve zeytine, yani incir ve zeytin ağaçlarının bolca yetiştiği tin ve zeytin bölgelerine, Şam ve Filistin diyarına,

2. Allah’ın, insanlık tarihinde bir kez, bir Peygamberle, Mûsâ (a) ile aracısız konuştuğu yere, kutsal Sînâ Dağına ve çevresine,

3. Ve İbrahim (a)’ın Kâbe’yi inşâ etmesinden bu yana, yüzyıllar boyunca Arabistan’da iman ve teslimiyetin, huzur ve sükûnun kaynağı olan bu güvenli şehre, Son Peygamberin Kur’an vahyini aldığı ve tebliğ etmeye başladığı kutsal Mekke şehrine andolsun ki,

Kur’an-ı Kerim’de adı geçen Peygamberlerin yaşadığı bölgelere; Şam bölgesi, Filistin diyarı, Sina ve çevresi bir de Hicaz bölgesine andolsun ki:



4. Biz insanı, yaratılış amacını gerçekleştirmesi için ihtiyaç duyduğu her türlü zihnî ve bedenî özelliklerle donatarak, varlık mertebelerinin en yükseğine çıkabilecek bir yetenek ve kapasitede, yani, olması gereken en güzel biçimde yarattık.

5. Fakat insan, vahiyden uzaklaşarak kendi aslî, olumlu kişiliğini saptırıp yozlaştırınca, —geçerli kıldığımız kanunlar gereğince— onu varlık mertebelerinin en dibine yuvarlayarak aşağıların aşağısına çeviririz. Kur’an’dan yüz çevirerek şeytanın boyunduruğu altına giren insan, vahşî hayvanlardan daha da canavarlaşır. İşte, Allah’ın yol göstericiliğinden yüz çeviren insanoğlu, bu derece alçalır.

6. Ancak Allah’a ve âhiret gününe yürekten iman edip bu imana yaraşır dürüst ve erdemlice bir hayat ortaya koyanlar hariç. Yalnız onlar bu düşüşten kurtulabilirler. İşte onlar için, cennette bitip tükenmeyecek muhteşem bir ödül vardır.

7. Öyleyse, ey insan; artık hangi güç seni insanlığın kurtuluşunun biricik teminatı olan bu dini yalanlatabilir, inkâra yöneltebilir? Eğer cennet-cehennem, ödül-ceza yoksa; iyilik yapanlarla kötülük yapanlar aynı sonu paylaşacaklarsa bu Allah’ın adâletine, sonsuz kudret ve hikmetine ters düşmez mi?

8. Öyle ya, Allah hükmedenlerin en âdili değil mi? Hâkimlerin hâkimi olan Allah suçu cezasız, iyiliği mükâfatsız bırakır mı?

“Elbete O, hükmedenlerin en âdilidir ve ben, buna tüm benliğimle şâhitlik ederim!”


96. ALAK SÛRESİ


Bu sûrenin ilk beş ayeti, Hz. Peygamber’e vahyedilen ilk Kur’an ayetleridir. Geri kalan ayetler daha sonra nazil olmuştur. Adını, ikinci ayetinde geçen ve “kan pıhtısı şeklinde bir yere yapışıp duran şey” anlamına gelen “Alak” kelimesinden almıştır. 19 ayettir.

Hz. İsa’dan takriben altı asır geçmişti. Daha önceki Peygamberlerin getirdiği mesaj, Yahudilik ve Hıristiyanlık adı altında tamamen yozlaştırılmış, özünden saptırılarak tanınmaz hâle gelmişti. Zulüm ve haksızlık yeryüzünü kuşatmış, ahlâkî değerler bozulmuş ve ilâhî vahiyden uzaklaşan insanlık, korkunç bir bunalımın pençesine düşmüştü. İşte insanoğlu böyle adım adım felâkete doğru sürüklenirken, Hicretten 13 yıl önce, Miladi 610 yılında, Ramazan ayının son gecelerinden bir gece, Kadir Gecesinde ilâhî rahmet yeniden tecellî etti ve sonsuz ilim, kudret, rahmet ve merhamet sahibi Allah, “Oku!” emriyle başlayan ve bizzat kendi koruması altında kıyâmete kadar insanlığa yol gösterecek olan Son Mesajı Kur’an-ı Kerim’i göndererek, bütün dertlere, sıkıntılara, bunalımlara son veren, insanı dünya ve ahirette gerçek anlamda huzura, mutluluğa ulaştıran biricik çözüm yolunu gösterdi:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla!

Beni yoktan var edip üstün yeteneklerle donatan ve kulluk göreviyle yeryüzüne göderen sonsuz şefkat ve merhamet sahibi yüce Rabb’imin adıyla, O’nun verdiği güç ve yetkiye dayanarak ve yalnızca O’nun adına okuyor, söylüyorum:



1. Ey insan! Yaratan Rabb’inin adıyla oku! Sana Rabb’in tarafından gönderilen ve bundan böyle ayet ayet, sûre sûre muhatap olacağın bu kitabı, onu güzelce anlamak, zihnine nakşetmek, hayatına yansıtmak ve başkalarına tebliğ etmek amacıyla oku. Fakat bâtıl değerler, sahte ilâhlar adına değil. Yalnızca Rabb’inin adıyla oku!

2. O, İnsanı, rahim duvarına tutunarak orada asılı bir şekilde duran, kan pıhtısına benzeyen basit bir yumurta hücresinden, yani alaktan yarattı ve onu aşama aşama konuşma, düşünme, okuma, öğrenme ve öğretme yeteneklerine sahip üstün bir varlık hâline getirdi.

3. Oku; unutma ki, Rabb’in sonsuz lütuf ve kerem sahibidir. Daha önce sahip olmadığın bunca nîmetleri sana bahşeden Rabb’in, yüreğini ilim ve hikmet hazineleriyle doldurarak, seni çok daha büyük mertebelere, en yüce makâmlara çıkaracaktır.

4. O Allah ki, kalem ve benzeri araçlar ile gerek vahiy ve hikmeti, gerekse ona dayanan bilgileri yazıp muhafaza ederek sonraki nesillere yani şimdiki zamana ve bu mekanın dışına aktarma ve böylece, Allah’a kul olma yolunda ilerlemeyi öğretendir.

5. Düşünme, araştırma, öğrenme imkân ve yetenekleri bahşettiği insana, Peygamber ve Kitap göndererek ona bilmediği her şeyi öğreten O’dur.

Peki, insanoğlu bu nîmetlerin kıymetini gereğince takdir edebiliyor mu?



6. Hayır; doğrusu, Allah’ın adı ile okumayan insan, sahip olduğu bilgi, güç ve servetle şımararak azgınlık eder!

7. Kendisini —Allah’ın yol göstericiliği de dahil— her türlü ihtiyacın üstünde gördüğü için.

8. Oysa, dönüş Rabb’inedir. Her canlı eninde sonunda ölecek. İmtihan nedeniyle kendisine verilen mal-mülk, güç-kuvvet, iktidar ve saltanatı bırakıp Rabbinin huzuruna çıkacak. Büyük Mahkemede bu dünyada yapıp ettiklerinin hesabını verecektir. Böylece hiçbir iyilik mükâfâtsız, hiçbir kötülük cezasız kalmayacaktır.

Orada insanlar iki guruptur: Bir tarafta müminler, diğer yanda zalimler, kafirler..

O hâlde, ey insan! Hak ile bâtılın mücâdelesinde tarafsız kalma, müminler cephesinde yerini almak konusunda çekimser davranma!

9,10. Bir düşünsene, Kâbe’de namaz kılmakta olan bir kulu, yani Peygamberi namazından engellemek isteyen Ebu Cehil adındaki kâfiri. Yine düşünsene, inancı doğrultusunda yaşamak isteyenleri, engellemeye çalışan Ebu Cehil benzerlerinin yaptıklarını.

11. Bir düşün bakalım; bu namaz kılan, oruç tutan; yani Rabb’ine kulluk ve ibâdet eden kişi, ya doğru yolu izliyorsa?

12. Yâhut insanları Kur’an ahlâkına çağırarak dürüstlüğü, erdemliliği öğütlüyorsa ve sen onu, zâlimlerle mücâdelesinde yalnız başına bıraktıysan, âhirette bunun hesabını nasıl vereceksin?

13. Yine düşün; ya o desteklediğin insanlar Allah’tan gelen hakîkati yalanlamış ve O’nun ayetlerinden yüz çevirmişse ve sen de körü körüne onların peşinden gidiyorsan, yarın hangi yüzle Rabb’inin huzuruna çıkacaksın?

14. Müminlere böyle pervasızca eziyet eden bu zâlim, bilmez mi ki, Allah her şeyi görmekte?

15. Sakın ha; zannetmesin ki, yaptıkları karşılıksız kalacak! Çünkü eğer bu çirkin davranışlarına bir son vermeyecek olursa, onu perçeminden tutup cehenneme sürükleyeceğiz!

16. O yalancı, o günahkâr perçeminden!

17. O zaman çağırsın bakalım, o güvendiği ordusunu, adamlarını, meclisini.

18. Biz de azap meleklerini çağıracağız, bakalım kim üstün gelecek!

19. Hayır; sakın ona itaat etme! Zâlimlerin baskı ve işkencelerine asla boyun eğme! Sen tüm ruhunla, tüm benliğinle O’nun huzurunda secdeye kapan ve en içten duâ ve yalvarışlarla O’na yaklaş!


Yüklə 5,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   95   96   97   98   99   100   101   102   103




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin