Mehmet Ali ŞAHİN (Karabük) – Değerli arkadaşlar, şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonunun alt komisyon toplantısında birlikteyiz.
Sizin de yakinen takip ettiğiniz gibi, 12 Haziran seçimlerinden sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasi partimizden üçer temsilcinin içinde yer aldığı Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Amacımız, Türkiye için çağdaş niteliklere uygun, halkımızın beklentisine cevap verecek yeni bir anayasa yapmaktır. Bu konuyla ilgili tabii ki başta siyasi partilerimizin, anayasal kuruluşların, sivil toplumun ve vatandaşlarımızın önerilerini tespit çalışması yapıyoruz. Bu bağlamda siz de ilgi gösterdiniz. Emek Partisi olarak, yeni anayasa yapım sürecine görüşlerinizle, önerilerinizle katkıda bulunmak istediniz ve şu anda sizlerle birlikteyiz. Sizleri büyük bir memnuniyetle dinleyeceğiz ve biz tespit etmiş olduğumuz bu görüşleri ve önerileri, daha sonra üst komisyon olarak, yani Anayasa Uzlaşma Komisyonu olarak, nisan sonu itibarıyla yapımına başlayacağımız yeni anayasa çalışmalarında değerlendirmek istiyoruz.
Böylece, size kısaca niçin bir arada olduğumuzu ifade ettikten sonra, diğer komisyon üyesi arkadaşlarımız Faruk Bal Bey, Ayla Hanım, belki birkaç cümleyle sizi dinlemeye geçmeden önce düşüncelerini paylaşmak isterler.
Faruk Bey, buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Evet, Emek Partisinin çok değerli yöneticileri hoş geldiniz.
Türkiye’de ciddi bir şekilde oluşan Anayasa tartışmalarına bir son vermek ve toplumsal mutabakatı temin ederek herkesin saygı duyabileceği ve kendini sadakatle bağlı hissedebileceği bir anayasa çalışmasında birlikteyiz. Parti olarak vereceğiniz katkıya teşekkür ediyoruz. Umarız bu çalışmalar toplumsal mutabakatı temine faydalı bir zemin oluşturur.
Hoş geldiniz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, ben de hoş geldiniz diyorum. Sizi Parlamento dışındaki bir siyasi parti olarak görmüyoruz. Blok bileşeni içerisinde yer alıyorsunuz. 1 milletvekilinizle Türkiye Büyük Millet Meclisinde temsil ediliyorsunuz. Bu vesileyle Parlamento içi bir siyasi parti olarak görüyoruz sizleri ve düşüncelerinizi burada aktarma şansı yakaladık biz de bu uzlaşma komisyonu içerisinde. Sizleri de burada düşüncelerinizi ifade etmek üzere ağırlıyoruz.
Tekrar teşekkür ediyorum, sağ olun. Hoş geldiniz.
Mehmet Ali ŞAHİN (Karabük) – Sayın Gürkan, şimdi söz sizin efendim, buyurun.
EMEK PARTİSİ GENEL BAŞKANI SELMA GÜRKAN – Biz de teşekkür ederiz. 30 Aralık itibarıyla partimizin görüş ve önerilerini komisyonunuza ulaştırmıştık ancak biz yüz yüze de müzakere etmeyi önemsemiştik bu görüşmeleri, görüş ve önerilerimizin iletilmesini. Bu itibarla yüz yüze görüşme ve müzakere etme olanağının tanınması için de bir talebimiz olmuştu. Bu talebimizin karşılanması sebebiyle biz teşekkür ediyoruz öncelikle.
Kuşkusuz, yeni bir anayasanın ihtiyaç olduğunu partimiz de tespit ediyor. Özellikle 12 Eylül Anayasası’na ilişkin tartışmalardan sonra ve “12 Eylül Anayasası” olarak adlandırdığımız Anayasa’da 18 defa farklı maddelerde bir değişiklik yapıldıktan sonra, aslında Türkiye’nin temel meselelerini, temel sorunlarını çözecek, halkın temel ihtiyaçlarını giderecek bir anayasanın sıfırdan, tartışmalarla, dönemin ihtiyaçlarına uygun şekilde yapılmasını biz de önemsiyoruz ve bu itibarla da genel başkan düzeyinde bu görüşmeye katılalım istedik. Partimizin de genel yaklaşımı budur.
Elbette, biz, bu görüşlerimizi ifade ederken birkaç başlıkta ifade etmek istiyoruz çünkü anayasanın nasıl yapıldığını önemsediğimiz gibi, içeriğini önemsediğimiz gibi anayasanın yapılma sürecini de önemsiyoruz. Bugün açısından anayasanın yapılma süreci için aslında Türkiye kamuoyunun, Türkiye siyasal yapısının engelli bir durumla da karşı karşıya olduğunu tespit etmekte fayda var çünkü yeni bir anayasa toplumsal ihtiyaçları karşılayacaksa özgürce bir tartışma platformunun olduğu bir Türkiye siyaset sahnesinde bu anayasanın yazılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz.
Bugün açısından baktığımızda temel engellerin olduğu fikrindeyiz. Basın özgürlüğü biliyorsunuz, sıkıntılı, 100’ün üzerinde gazeteci tutuklu. Yine siyaset yaptığı için siyasetçiler ve büyük bir çoğunluğunu BDP’li seçilmiş belediye başkanları ya da yöneticileri olmak üzere ve siyasetçileri, ilçe teşkilatları olmak üzere siyasetçiler tutuklu. Keza medya üzerinden ya da basın kuruluşları üzerinden sürekli bir oraya ya da buraya tartışmalar söz konusu ve bir toplumsal gerginlik hâli söz konusu. Dolayısıyla hem bu toplumsal gerginlik hâli içerisinde hem de fikirlerin rahatça tartışılmadığı, ifade edilmediği bir ortamda sağlıklı bir anayasanın çıkmayacağını, yazılmayacağını, yapılmayacağını düşünüyoruz. Bu açıdan da bir an önce bu engellerin kaldırılması ve sağlıklı bir tartışma ortamının sağlanması gerektiğini düşünüyoruz. Ondan sonra da bütün toplumsal dinamiklerin, siyasi partiler olsun, emek örgütleri, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri gibi kurumların rahatça görüşlerini ifade edebileceği ve toplumsal ihtiyaçların karşılanmasında karşılık bulabileceği bir zeminde hepimizin çok uzun yıllar boyunca tartışma yürütmeyeceğimiz ve hepimizin ortak değerlerle benimseyeceği bir anayasa yapılmasını önemsiyoruz biz ve ihtiyacın da bu olduğunu düşünüyoruz.
Şimdi, tabii ki partimiz neden yeni bir anayasaya ihtiyaç duyuyor? Bunu biraz şöyle tanımlamak istiyoruz biz. Türkiye’nin çözülmemiş temel meseleleri var. Bunları da başlık başlık ifade edersek, bunlardan birisi ekonomik meseleler. Her birimizin de bildiği gibi aslında Türkiye’nin çözülmemiş temel meselelerinden birisi ekonomi politikaları. Aslında çok uzun süredir ekonomi politikaları üzerine de müdahele edilmeye çalışılıyor ama gelirlerdeki adaletsizlikten ve aynı zamanda toplumsal dağılımındaki adaletsizlikten söz etmekte bir beis görmüyoruz. Şundan dolayı: Ülkemizin ekonomisinin büyüdüğünü ifade ediyoruz. Gerçekte de ekonomik rakamlara baktığımızda bir büyüme vardır ama toplumsal refah, yaşam düzeyindeki standartların artması, işsizliğin giderilmesi, yani büyümenin bütün bir toplumun üzerine dağılması üzerinden sonuçlara baktığımızda aslında bu büyümenin çok adil bir şekilde toplumsal kesimlere dağılmadığını düşünüyoruz. Dolayısıyla yeni yapılacak anayasanın da bu halkın ekonomik anlamdaki -ekonomik politikalarla- ihtiyaçlarını gözeten, gelir adaletinin sağlandığı, gelir dağılımının bütün toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını göreceği şekilde yapıldığı ve bunların güvence altına alındığı bir anayasayı önemsiyoruz.
Bir diğer mesele çalışma yaşamına ilişkin. Çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi, örgütlenme özgürlüklerinin sağlanması meselesi var. Anayasada bunların da tabii ki güvence altına alınmasını istiyoruz ve “Demokratikleşme” başlığı altında da bütün bunların da hâlâ problem olduğunu düşünüyoruz biz çünkü elbette ki bir değişiklik yapıldı, birden fazla sendikaya üye olmak serbestleştirildi ama bugün açısından baktığımızda, organize sanayi bölgelerine gittiğimizde, bir sendikaya bile üye olduğunda işçiler, işten atılmak tehdidiyle karşı karşıya kaldıkları gibi, sadece tehdit değil bu, doğrudan işten atılmakla yüz yüze kalıyorlar. Yani henüz bizim toplumumuzda örgütlenme özgürlükleri tümden sağlanmış değildir. Yasalarımızda bunun önü açılmıştır ama fiiliyatta maalesef bunun önü kapalıdır. Oysa hem anayasanın hem de bu anayasaya uygun yapılacak yasal düzenlemelerin de örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırıldığı ve örgütlenme hakkının güvence altına alındığı bir konseptte ya da anlayışla yapılması gerekir.
Yine “Neden yeni bir anayasa ihtiyaç?” sorularına cevap ararken “Demokratikleşme” başlığı altında gördüğümüz diğer bir problem, hepimizin de malumu olduğu üzere, birincisi Kürt sorununun demokratik çözümünün sağlanmamış olması. Henüz böyle bir sorundan kaynaklı çok fazla problem yaşıyoruz. Bugün toplumsal gerginliklerin de ya da toplumda, Türkiye siyaset kamuoyunda yaşamış olduğumuz gerginliklerin de temel sebeplerinden birisinin bu olduğunu düşünüyoruz. Oysa bizim ülkemizi tam bir halklar, inançlar ve medeniyetler mozaiği diye düşünmek gerekir ve buralarda bütün yaşayan farklı kimlikteki, kültürdeki halkların bu haklarının toplumsal olarak güvenceye alınması durumunda demokratik bir anayasa olacağını düşünüyoruz. Çünkü çözülmemiş temel meselelerden birisinin de, demokrasi meselelerinden birisinin de bu olduğunu düşünüyoruz.
Yine diğer bir mesele: “Neden anayasaya ihtiyaç?” dediğimizde din ve vicdan hürriyeti, din ve inançlar hürriyeti meselesi vardır. Bildiğimiz gibi uygulanan devlet politikalarında sadece bugün açısından değil, cumhuriyet tarihi boyunca da uygulanan yöntemlerde ya da uygulanan politikalarda tam bir laikliğin sağlandığı söylenemez. Maalesef bir dönem bir devlet dini oluşturulma çabası vardı ve yaklaşımlar, politikalar bunun üzerineydi ama bugün açısından tartışmalar belki o boyutta değil ama devlet dini ya da din devleti olma yönünde tartışmalara da tanıklık etmekteyiz dönemimizde. Bu açıdan da ne devlet dini ne de din devleti anlayışıyla bütün mezheplerin, bütün dini inançların rahatlıkla kendi inançlarını ifade etme, bunu yaşama özgürlüklerinin olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle de bu meselenin de çözülmemiş olması hasebiyle yeni bir anayasanın yapılmasının temel ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.
Tabii ki siyasal özgürlükler bunun bir parçasıdır. Keza hepimizin bildiği gibi yüzde 10 seçim barajı bunun önündeki engellerden birisidir. Basın hürriyeti, düşünce ve ifade özgürlüğü, yine gümüzde temel olarak yaşadığımız sıkıntılardan birisidir. Bu açıdan toplamı üzerinden baktığımızda, hem demokratik alanda ulusların kendi kaderini tayin hakkı, farklı kimlik ve kültürlerin güvence altına alınması şeklinde farklı inanç gruplarının inançlarının güvence altına alınması, ekonomik politikalarında bütün halkın ihtiyaçlarını gözeten gerçek bir toplumsal, diyelim ki vergi sistemiyle gelirler sistemini oluşturduğumuz ama aynı zamanda adaletli bir gelir sistemi ve adaletli bir gider sistemiyle sağlıklı bir ekonomik yapıyı oluşturmaya ihtiyacımız var diye düşünüyoruz. Kuşkusuz bu ihtiyaçlar üzerinden baktığımızda yeni bir anayasa ihtiyaç, bunun için buradayız zaten.
Biz, bu anayasanın neleri içermesi gerektiği kadar nasıl yapılması gerektiğini de çok önemsiyoruz çünkü sonuçta şöyle diyebiliriz: Bugün açısından Mecliste yüzde 50 civarında oy alan bir partinin hükûmet ettiğini görüyoruz. Çok doğal olarak şöyle diyebilir: “Ben yüzde 50 kesimin oyunu aldım, yapacağım anayasa da demokratik olabilir, katılımcı olabilir ve halkın büyük bir çoğunluğunun beklentilerine ya da işte bana oy verdiği için ve bana onay verdiği için beklentilerine cevap olabilir.” diyebilir. Hatta diyelim ki bu anayasa, hakikaten beklentilere de cevap veren ve madde madde düşündüğümüzde hepimiz tarafından genel kabul görebilen bir anayasa da olabilir ancak eğer toplumun farklı kesimlerini bu tartışma sürecine dâhil etmezsek, yaptığımız ve yazdığımız iyi şeylerin de meşruluğunun olmayacağını düşünüyoruz biz. Dolayısıyla bu açıdan da kurucu meclisin olmasını önemsiyoruz. Emek örgütlerinin dâhil olduğu, siyasi partilerin dâhil olduğu, meslek örgütlerinin dâhil olduğu, ezilen halkların ve inançların temsilcilerinin, siyasi partilerinin ve örgütlerinin dâhil olduğu bir kurucu meclis marifetiyle bu anayasanın yapılması hâlinde, çok uzun süre bu anayasanın meşruluğunun olacağını ve yeni bir toplumsal ihtiyaç oluşmadığı sürece, yeniden yeniden bunu üç yılda bir, iki yılda bir, beş yılda bir tartışma gerektirmeyecek bir anayasa olacağını düşünüyoruz çünkü bugünkü açısından baktığımızda bile yüzde 10 seçim barajını düşündüğümüzde, bugün açısından, Mecliste temsil edilen, grubu bulunan ya da bir şekilde Parlamentoda yer alan siyasi partiler üzerinden baktığımızda bile bu yüzde 10 seçim barajının gerçek bir halk nezdindeki demokrasiyi temsil etmediğini düşünüyoruz. Bu açıdan da öncelikle halkın büyük bir kesiminin örgütleri aracılığıyla, örgütsüz kesimlerin de mahalle, iş yeri, bölgesel tartışmalarla bu anayasa yapım sürecine dâhil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz de parti olarak dönem dönem çeşitli fabrika bölgelerinde, semtlerde, o yerellerdeki demokratik kitle örgütlerinin dâhil olduğu tartışmalar yürütüyoruz. Geçen ocak ayında bu minvalde bir toplantı yapmıştık parti olarak ve buradan çıkan sonuç bildirgesini de sunduğumuz görüş ve önerilere ekledik.
Tabii ki bu kurucu meclis marifetiyle tartışma süreci bittikten sonra Meclisin, son şeklini vererek, halk oylamasına sunarak, bu anayasayı uygulamaya koymasını biz önemsiyoruz.
Anayasanın da içermesi gereken hükümlere baktığımızda, bu demokratik siyasal hak ve özgürlükleri esas alan, ekonomik ihtiyaçlarımızı karşılayacak maddeler içermesi ya da esas olarak anayasanın felsefesinin böyle olması gerektiğini düşünüyoruz.
Genel olarak anayasaya yaklaşımımız, çizdiğimiz çerçeve biraz bu minvaldedir. Bu görüşlerimizi sizle paylaşmak istedik çünkü sonuçta Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ise bizim esas arzumuz, bu demokratikleşmesinin de köklü bir değişikliğe ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz ordu sisteminden tutalım yerel yönetimler sistemine kadar, kamu yönetiminden tutalım eğitim, sağlık hizmetlerine kadar yine devlet yapılanmasında gerekli değişikliklerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bütün bunlara, bu ihtiyaçlara cevap verebilecek bir anayasanın yapılmasını önemsiyoruz. Biz bu görüşlerimizi sizle paylaşalım istedik işin doğrusu.
Mehmet Ali ŞAHİN (Karabük) – Çok teşekkür ederim Sayın Gürkan.
Yazılı olarak da zaten Meclis Başkanlığımıza yeni anayasa sürecine katkılarınızı içeren bir metin verdiğinizi belirtmiştiniz. O, bizim tabii ki çalışmalarımızda değerlendireceğimiz bir metin olacaktır. Ayrıca sözlü olarak da kısaca bu konudaki düşüncelerinizi bizlerle paylaştınız.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleri olarak şunu bilmenizi isteriz: 12 kişiden oluşan ve Sayın Meclis Başkanımız Çiçek’in riyasetinde yürütülmekte olan bu çalışmalar esnasında biz komisyon olarak, hiçbir dış etki altında kalmaksızın, özgürce bütün önerileri değerlendirmeye ve buradan müştereken mutabakatla bir metin ortaya çıkarmaya çalışacağız. Cumhuriyetimiz kurulalı 88 yıl oldu. Bu süre içerisinde tabii ki Türkiye birçok alanda önemli mesafeler aldı ama hâlâ çözülememiş problemlerimiz var. Eğer her sorunumuz mükemmel olsa, daha doğrusu her konumuz çözümlenmiş olsa neden yeni bir anayasa yapma çalşımaları içerisinde olmayalım. Dolayısıyla sizin konuşmanızın başında ifade ettiğiniz, sizin tespitlerinize göre sorun olarak görülen bazı problemlerin de çözümü belki bu yeni anayasa yapımıyla çok yakından ilgilidir. O bakımdan, mevcut hukuk düzeni içerisinde yargının veya idarenin birtakım tasarrufları olabilir. Bunlar doğru olabilir, yanlış olabilir ama Uzlaşma Komisyonu üyeleri olarak biz, şu anda, sadece Türkiye için çağdaş anlamda bir anayasaya yapmaya odaklandık. Dolayısıyla bunu yaparken de hiçbir etki altında kalmaksızın herkesin fikrini, düşüncesini tespite çalışıyoruz, hiç kimse de birtakım kaygıya kapılmaksızın, Acaba başıma bir hâl mi gelir?” diye düşüncelerini söylemekten çekinmemeli. Biz Anayasa Uzlaşma Komisyonu üyeleri olarak herkesi dinlemeye ve bu tespitlerin ışığında müştereken ve mutabakatla yeni bir anayasa yapmaya çalışıyoruz, gayret ediyoruz. Bu düşüncelerle, bu niyetle sizin düşüncelerinizi de aldık.
Hemen sizden sonra bir başka siyasi partimiz gelecek, Sosyalist Demokrasi Partisi, onları da dinleyeceğiz. Daha önce başka siyasi partilerimiz geldi, onların da değerli önerilerini aldık. Tabii ki bunlardan yararlanacağız.
Toplumsal mutabakatı yakalamaya çalışıyoruz çünkü anayasalar en üstün hukuk normlarıdır. Toplumsal mutabatakı yakalarsanız, o, o ülke için gerçekten bir anayasa olur, buna inanıyoruz. Şu anda yapmış olduğumuz çalışma veri toplama çalışmasıdır. Sizin önerilerinizle ilgili herhangi bir burada tartışma içerisine falan girecek değiliz, daha önce de girmedik. Bunları biz nisan sonu çalışmaya başladığımızda tabii ki değerlendireceğiz. Bütün bunları değerlendirirken aramızda tartışacağız ama şimdi, veri toplama çalışması esnasında sadece tespit çalışmaları yapıyoruz.
Ayaklarınıza sağlık, 3 arkadaşınızla birlikte geldiniz Selma Hanım, bize değerli fikirlerinizi aktardınız. Biz de memnuniyetle dinledik. Size çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
Faruk Bey’in, Ayla Hanım’ın söyleyecekleri varsa onları da dinleyelim.
FARUK BAL (Konya) – Sayın Genel Başkan, çalışma arkadaşlarınızla birlikte bize partinizin anayasa değişikliği konusundaki fikirlerini çok öz bir şekilde ifade ettiniz. Teşekkür ediyoruz.
Tabii sözleriniz arasında “müzakere” tabiri geçtiği için ben ifade etme zorunluluğunu hissediyorum. Bu, Mehmet Ali Bey’in de ifade ettiği gibi, bir veri toplama çalışmasıdır. Dolayısıyla sizin görüşlerinizi bizim burada değerlendirmek gibi bir yetkimiz yok. Sadece sizi dinliyoruz ve bunları götürüp incelenecek mercide değerlendireceğiz.
Ben teşekkür ediyorum, hoş geldiniz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, biz de teşekkür ediyoruz bugün burada olduğunuz için.
Başta da belirttiğim gibi esasında 1 milletvekiliyle temsil ediliyorsunuz. Seçim barajının düşürülmesindeki aciliyeti bir kez daha ifade ettiniz. Yine de Parlamento çatısı altında bu komisyonun kurulmuş olması önemli. Müzakere süreci nisan ayı itibarıyla başlayacak. O süreç gelinceye kadar da bu veri toplama işlemi devam edecek. Herkesin düşüncesini bir şekilde, özgür bir şekilde buraya yansıtması için biz de başta bir yol temizliği çalışmasını öngörmüştük. Hâlâ da gündemimizde yani komisyonumuzun da gündeminden düşmüş değil çünkü bizler tartışmaya devam ediyoruz.
Ben tekrar katılımınız için teşekkür ediyorum, tüm arkadaşlarıma saygılar sunuyorum.
EMEK PARTİSİ GENEL BAŞKANI SELMA GÜRKAN – Biz de teşekkür ederiz.
Sizin ekleyeceğiniz bir şey var mı?
EMEK PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KAMİL TEKİN SÜREK – Ben bir şey söyleyecektim.
Mehmet Ali ŞAHİN (Karabük) – Buraya gelip de söz söyletmediler demeyin.
Buyurun.
EMEK PARTİSİ GENEL BAŞKANI SELMA GÜRKAN – Kamil Bey, hem Genel Başkan Yardımcımız, aynı zamanda hukukçudur kendisi.
EMEK PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KAMİL TEKİN SÜREK – Biz size yazılı olarak bir metin sunmuştuk. Bu metin daha çok genel bir demokratikleşme paketiyle ilgili bizim önerilerimize ve düşüncelerimize aitti yani sadece anayasa değişikliği değil de genel bir demokratikleşmeyle ilgiliydi. Genel Başkanımız da söyledi bu konudaki düşüncelerimizi. Ben onlara bazı ekler yapmak istiyorum.
Birinci olarak, bu Anayasa Uzlaşma Komisyonu ve mutabakat meselesi, bize biraz şey geliyor, yani çok sonuç alınabilecek bir çalışma tarzı gibi gelmiyor. Niye gelmiyor? Çünkü basından öğrendiğimiz kadarıyla ve sizin de açıklamalarınıza göre burada mutabakat alınan maddeler gruplara gidecek, oradan olduğu gibi geçecek, oradan Meclise gidecek, oradan olduğu gibi geçecek. Öyle bir şey olması için, yani mutabakat olmayan maddelerin görüşüleceği gibi bir anlaşma olmadığı için, dolayısıyla bütün maddelerde bir mutabakat sağlanabileceğini düşünmüyoruz bu dört partinin. Dolayısıyla buradan çok bir sonuç çıkmayacağını düşünüyoruz ve kaygımız, korkumuz, sonuçta karşımıza Burhan Bey’in anayasası gelecek diye kaygılanıyoruz. Sayın Başbakan da demişti biliyorsunuz “Burhan Bey, artık sıra sende, anayasayı hazırla.” diye. Öyle bir kaygımız var. Dolayısıyla böyle bir şey olursa bu anayasa çalışmalarını ve anayasa değişikliği taleplerini, isteklerini hem hüsrana uğratacak isteklerini hüsrana uğratacaktır toplumdaki istekleri hem de yeni bir anayasa talebi de gündemden kalkmayacaktır. Öyle bir durumda ortaya çıkacak, gelecek, kabul edilecek anayasa da “AKP anayasası” olarak düşünülecektir bizim düşüncemize göre ve toplumun diğer kesimlerinin yeni anayasa talebi ortadan kalkmayacaktır. Dolayısıyla sadece bu dört partinin mutabakatı değil, daha geniş bir mutabakat gerekli diye düşünüyoruz, Başkanımız da söyledi yani bir kurucu meclisi biz öneriyoruz şiddetle, hararetle. Niye kurucu meclis? Çünkü bir kere bu Meclisin meşruiyeti üzerine tartışmalar var, biz de bu Meclisin oluşturulma yöntemlerinin meşru ve demokratik olmadığını düşünüyoruz. Niye? Yüzde 10 barajı var. Yüzde 10 barajı olduğu zaman yüzde 7’ye kadar, yüzde 8’e kadar, yüzde 9’a kadar kitlelerin, seçmenlerin oyu Mecliste temsil edilemiyor ve yüzde 10 barajı olduğu için başka partilere, örneğin bizim partimize ya da başka partilere oy verebilecek pek çok seçmen “Nasıl olsa bizim partimiz yüzde 10 barajını geçemez.” diye başka partilere oy veriyor ve asıl iradeleri Meclise yansımıyor. Böyle bir problem var. Tabii bir de seçimin diğer problemleri var yani işte devlet yardımının bazı partilere yapılması, diğer bazı partilere yapılmaması, eşitsiz propaganda olanakları, bizim gibi partilerin yeterince düşüncelerini, politikalarını halka tanıtamaması gibi problemler var. Dolayısıyla yani böyle bir Meclisten bir anayasa çıkması o demokratik anayasa taleplerini ortadan kaldırmayacaktır.
Kurucu meclis örnekleri dünyada var. En son Ekvador’da yapmışlardı, şimdi Tunus’ta kurucu meclis çalışmaları var. Bir de şöyle bir şey var tabii, yani kurucu meclisi seçerken insanlar, seçmenler bir anayasa yapmak için oluşturulacak bir meclis seçeceklerinin bilincinde olacaklar, ona göre seçecekler. Hâlbuki şimdiki Meclisin seçilmesinde bir yürütme, bir hükûmet çıkartmak üzere, ülkeyi yönetmek üzere oy kullanıldı ve en iyi AKP yönetebilir diye belki çoğunluk oyları oraya geldi ama bir anayasa yapılmasıyla ilgili bir seçim olduğu zaman, bir kurucu meclis olduğu zaman bu oylar farklı yönlere kanalize olabilir diye düşünüyoruz yani o meclis birleşimi değişebilir diye düşünüyoruz ve kurucu meclis olursa o zaman o meclisin yapacağı anayasa ve o anayasa taslağının referandumda oylanıp kabul edilmesi yani “AKP’nin anayasası” veya işte “AKP-MHP’nin anayasası” yerine gerçekten halkın anayasası düşüncesine daha yakın bir çalışma olacaktır diye düşünüyoruz. Dolayısıyla yani kurucu meclis olmazsa ve bu şekildeki bir çalışmayla anayasa yapılırsa bunun demokratik bir anayasa olmayacağını düşünüyoruz ve halkın istediği bir anayasa olmayacağını düşünüyoruz ya da halkın tüm kesimlerini kapsayan bir anayasa olmayacağını düşünüyoruz. Buna rağmen bizim dışımızda bu Meclis bir anayasa yaparsa önerilerimizi sunuyoruz, tabii tamamen önerilerimizin dikkate alınacağı düşüncesinden ziyade tarihe bir not düşmek ve halka, kamuoyuna bu konuda düşüncelerimizi aktarmak amacıyla da bunları sunuyoruz. Kısa kısa maddeler hâlinde, başlıklar hâlinde şöyle:
Birinci olarak, yeni demokratik bir anayasada mevcut 12 Eylül Anayasası’nın girişindeki gibi bir giriş olmaması gerekir. Bu giriş 12 Eylül cuntasının yaptığı bir girişti ve milliyetçi, aşırı milliyetçi, etnik unsuru öne çıkartan ve devleti öne çıkartan bir giriş başlangıç kısmı.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Giriş ile başlangıç bölümünü kastediyorsunuz değil mi?
EMEK PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KAMİL TEKİN SÜREK – Başlangıç bölümünü kastediyorum evet.
Bilindiği gibi, tarihte ve hukukun gelişmesinde demokrasiler devletin egemenliğine karşı bireylerin ya da halkın, ezilen toplumsal kesimlerin, yönetilenlerin haklarını çoğaltmak, genişletmek mücadelesidir. Dolayısıyla devletin şeylerini belirleyen bir anayasa girişi, başlangıcı olması bir kere anayasanın ruhuna aykırı bir durum. Bu yeni anayasada eğer bir başlangıç kısmı olacaksa bunda işte demokrasi mücadelesinden, dünyadaki bütün insanlığın, sadece Türkiye’deki insanların değil bütün insanlığın verdiği demokrasi mücadelesinden, insan haklarından, siyasal hak ve özgürlüklerden bahseden bir giriş, başlangıç kısmı olması gerekir. Mevcut durumda Atatürk milliyetçiliği düşüncesi ve eylemi dışında herhangi bir düşünce ve eyleme bu Anayasa’nın koruma sağlamayacağı şeklinde bir bölüm vardı, daha sonra AB’ye giriş sürecinde bunun düşünce kısmı çıkartıldı ama hâlâ Anayasa’da Atatürk milliyetçiliği dışında bir eyleme, bir işe Anayasa’nın koruma sağlamayacağı şeyi var. Bu demokratik değildir kesinlikle diye düşünüyoruz.
İlk üç maddenin değiştirilemez olması gene demokratik değildir. Niye değildir? Çünkü diyelim ki toplumun yüzde 90’ı sosyalizmi benimsedi, sosyalist bir cumhuriyet yapmak istiyoruz dedi ama bizim Anayasa’mızın ilk üç maddesi bu değiştirilemez diyor. Ya da Türkiye’deki insanların yüzde 99’u “Biz Ankara değil de Eskişehir’i başkent yapmak istiyoruz.” dedi ama Anayasa diyor ki: “Siz bunu değiştiremezsiniz, tartışamazsınız.” Yüzde 100 bile olsa, halkın tamamı bile bunu istese gene değiştiremiyorsunuz. Böyle bir şey olmaz yani demokrasilerde, demokratik anayasalarda böyle bir şey olmaz. Eğer bu anayasayı halk yapıyorsa, halkın iradesiyse o zaman halkın iradesi dışında birtakım şeylerin, 12 Eylül cuntasının ya da birilerinin koyduğu değişmez kurallar olmaz, bu Tanrı kelamı değil yani değişmeyecek diye bir şey söz konusu olmaz.
Üçüncü olarak, Kürt meselesi var tabii, Başkanımız da anlattı. Anayasal vatandaşlığın doğru olduğunu düşünüyoruz çünkü her ne kadar işte “Ne mutlu Türk'üm diyene.” deniliyorsa da, “Türk vatandaşı demek sadece Türkleri değil, bütün vatandaşlarımızı kapsıyor.” deniliyorsa da bu gerçekten böyle bile düşünülse sonuçta Türk olmayan, etnik olarak Türk olmayan vatandaşlarımızı rencide eden, onları zedeleyen bir ifade tarzıdır. Dolayısıyla vatandaşlık şeyinin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı ya da benzer bir şekilde ifade edilmesi gerekir diye düşünüyoruz. Toplumsal barış açısından çeşitli etnik grupların bir arada yaşama…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Sürek, ses kaydında bir sorun çıkmış, biraz bekleyelim.
Buyurun.
EMEK PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI KAMİL TEKİN SÜREK – Şimdi, o çıkmayan yerler için çok kısa geri alayım.
Yani değişmez ilk üç madde olmaması gerekir, bütün maddeler değişebilir, hayat değişiyor, toplumlar değişiyor, insanlar değişiyor. Dolayısıyla diyelim ki işte Türkiye toplumunun yüzde 99’u “Biz sosyalist bir cumhuriyet kurmak istiyoruz.” dediği zaman “Hayır, Anayasa’nın değişmez maddeleri var, siz kuramazsınız.” denilemez diye düşünüyoruz. Dolayısıyla bu ilk üç maddenin değişmeyeceğini içeren 4’üncü madde gibi maddelerin olmaması gerekir diye düşünüyoruz. Vatandaşlık meselesinde etnik bir kimlik üzerinden değil de “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” ya da “anayasal vatandaşlık” tarzı bir çözüm bulunmasının daha doğru olacağını düşünüyoruz.
Yerel yönetimlerin inisiyatifinin artırılması gerektiğini düşünüyoruz. Merkezî yönetim çeşitli sorunların çözümüne hem çare olmadığı gibi demokratik de değildir. İller, ilçeler bazında kendi meclislerini oluşturan halk, kendi yerel bölgeleriyle ilgili kararlar alabilmeli ve bunu yürütebilmelidir. Dolayısıyla merkezden atanan valiler, kaymakamlar yerine yerelden seçilmiş meclisler ve onların yürütmeleri olmalıdır, yerel hükûmetler ya da yerel yönetimler olmalıdır ve görevden alınabilecek şekilde bir sistem oluşturulmalıdır. İşte, yargıç, başsavcı, il emniyet müdürlükleri gibi kurumların da gene seçimle gelen ve seçimle geri alınabilen kurumlar olması gerekir diye düşünüyoruz.
Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı illerde bölgesel özerklik olmasının doğru olacağını düşünüyoruz. O zaman Kürt meselesinin çözümünde böyle bir sistemin yararlı olacağı kanısındayız.
Laiklik meselesini Başkanım anlattı. Gerçek bir laikliğin olması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedir? Devletin bütün dinlere ve inanmayanlara eşit mesafede olması, Diyanet İşleri Başkanlığının olmaması, çeşitli dinî grupların ve mezheplerin kendi dinî faaliyetlerini kendilerinin yapması yani kendi din adamlarını kendilerinin yetiştirmesi, kendi maddi kaynaklarının kendilerinin yaratması. Birçok ülkede bu var, özel vergi sistemi oluyor, mesela trafik cezasını kiliseye ya da oradaki camiye ödeyerek gelir sağlanıyor ve benzeri şeyler bulunabilir. Böyle bir sistem olması gerekiyor. Zorunlu din dersinin olmaması gerekir diye düşünüyoruz. İşte, dediğimiz gibi bütün dinlere eşit mesafede olması gerekir.
Özgürlükler açısından düşünce ve örgütlenme özgürlüğünde sınır olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bir sınır olursa bu ancak işte ırkçı, savaş yanlısı ve faşist düşüncelerin sınırlandığı… Bütün dünyada zaten bu tür sınırlandırmalar vardır, olabilir ama herhangi bir şiddet içermeyen, bir eylem içermeyen düşüncelerin ne olursa olsun savunulabilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Onun dışında “sosyal devlet” denilen geçmişte uygulamalar vardı, biz bunu sosyal devlet değil de halkın temel ihtiyaçları yani sağlık, okul, eğitim, konut ihtiyaçları gibi ihtiyaçlarının devlet tarafından parasız, prim karşılığı olmadan karşılanması gerektiğini yani herkese parasız sağlık, herkese parasız eğitim ve herkese konut, bunların devlet tarafından sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.
YÖK gibi, MGK gibi, RTÜK gibi kurumların olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Üniversitelerin özerk olması, kendi yöneticilerini üniversitelerin öğretim üyeleri, çalışanları ve öğrencilerinin birlikte seçeceği özerk üniversiteler, yönetimler olmaları gerektiğini düşünüyoruz.
Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına bağlı olması, askerî yargının kaldırılması, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması ve askerî harcamaların yani o sır içeren şeylerin dışında kalan kısımların şeffaf olması ve Hükûmet tarafından, Meclis tarafından denetlenebilir olması gerektiğini düşünüyoruz.
Yani özetle söyleyebileceğimiz bunlar, zaten yazılı olarak da belirtmiştik, vermiştik.
Teşekkür ederim.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Sayın Sürek, çok teşekkür ederim.
Düşüncelerinize ve önerilerinize cevap olsun diye değil ancak Komisyonumuzun, Anayasa Uzlaşma Komisyonumuzun hangi esaslara göre oluşturulduğunu ve çalışmakta olduğunu belirtmek için birkaç cümle sarf etmek durumundayım.
Bir defa, Türkiye Büyük Millet Meclisi 12 Haziranda yapılan seçimlerden sonra temsil oranının en yüksek oranda Parlamentoya yansıdığı bir seçim olmuştur, siyasi analistler yüzde 96 gibi bir temsil oranını ifade etmektedirler. Dolayısıyla bu Parlamento meşru bir parlamentodur. Biz Uzlaşma Komisyonu olarak ve Parlamentoda grubu bulunan siyasi partiler olarak bir kurucu meclisin gerekli olmadığını, bu Parlamentonun her türlü yetkiye sahip olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca seçim sonuçları öyle bir tablo ortaya koymuştur ki herhangi bir siyasi parti tek başına anayasa değişikliği dahi yapamamaktadır. O bakımdan tüm siyasi partiler bu Komisyonda eşit sayıdaki üyeyle temsil edilmektedir yani şu andaki İktidar Partisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin yüzde 50 civarında oy alarak 327 milletvekiliyle Parlamentoda bulunmuş olmasına rağmen “Biz o kadar sayıyla temsil ediliriz bu Komisyonda.” dememiştir. Ben o partinin bir mensubuyum. Biz de 3 üyeyle temsil ediliyoruz, diğer partiler de 3 üyeyle temsil ediliyor.
Uzlaşmanın tabii ki zor olduğunu ifade ettiniz. Tabii ki kolay değildir ama çok iyi niyetli şekilde arkadaşlar olarak bir araya geldik; bir uzlaşma zemini, bir mutabakat zemini yakalamaya çalışıyoruz. O nedenle yola çıkarken, çalışmalar devam ederken umutsuzluk içerisinde değiliz. Siz de umudunuzu muhafaza edin. İnanıyorum ki birçok alanda bir mutabakat sağlayacağız. Mutabakat sağlayamadığımız belki bölümler de olacaktır ama mutabakat sağlamak için tekrar tekrar o konular üzerinde çalışmalarımızı yürütmeyi planlıyoruz.
O bakımdan 12 kişiden oluşan ve Sayın Meclis Başkanıyla birlikte 13 kişilik bu Komisyon çok iyi niyetli ve samimi bir şekilde Türkiye için ihtiyaç duyulan bir anayasayı yapmak için kolları sıvamıştır. Siz de eksik olmayın, bu sürece katkı için buradasınız. Fikirleriniz, düşünceleriniz, önerileriniz için teşekkür ederiz.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, tutanaklara geçmesi açısından bir şey söylemek istiyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Buyurun.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sizin de ortaya koymuş olduğunuz düşünceler için, Türkiye’deki mevcut hukuk sistemi içerisinde yüzde 10’luk seçim barajının varlığı Parlamentodaki temsil düzeyini bu oranda açığa çıkarmıştır ve mevcut hukuk sistemi var olan mevzuat uyarınca evet Parlamentoya girme hakkı kazanmış dört tane siyasi parti vardır ama bu demek değildir ki anayasa yapım süreci içerisinde sadece bu dört siyasi parti olacaktır ya da biz meşruluk tartışması… Eminim siz de böyle bir tartışma yapmadınız ama önemli olan bu Parlamentonun temsil gücünün artırılmasıdır. Kaygılarınızı bu şekilde ortaya koyduğunuzun da ben bir kez daha altını çizmek istedim.
Bizim de hedefimiz ve amacımız odur ki Türkiye’de herkesin düşüncelerini özgür ve eşit bir şekilde açıklama ve bunu savunabilme hakkının örgütlenme özgürlüğünün tam olarak ve eksiksiz bir şekilde sağlanabilmesi ve sınırının şiddet olmasıdır. Bu konuda ortaya koymuş olduğunuz düşünceler için tekrar teşekkür ediyoruz. Komisyonumuz bunu tartışan bir pozisyonda olmayacaktı. Tabii ki düşüncelerinizi ifade ettiniz, bunlar tutanaklara geçti, teşekkür ediyoruz, sağ olun.
FARUK BAL (Konya) – Katkılarınız için çok teşekkür ederiz.
Kapanma Saati: 14.47
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.50
---------- 0 ----------
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hoş geldiniz efendim.
Sizleri daha önce size bildirmiş olduğumuz saatten biraz geç içeriye kalmak durumunda kaldık. Bu gecikme nedeniyle kusura bakmayın.
Sosyalist Demokrasi Partisi adına Hüseyin Taka ve Burcugül Çubuk… Hoş geldiniz.
Kısaca şu anda burada niçin bulunuyoruz, birkaç cümle ile açıklama yapmak istiyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasi partiye mensup üçer arkadaşımızdan oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonu bundan birkaç ay önce kuruldu. Hedefimiz, sivil bir anlayışla Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu çağdaş bir anayasayı toplumsal mutabakatı da yakalayarak uzlaşmayla yapabilmek. Bu amaçla bir araya geldik.
Komisyonumuz 12 kişiden oluşuyor. Sayın Meclis Başkanımız bu Komisyonun Başkanlığını yapıyor, onunla 13 kişiyiz ama siyasi partileri -dört siyasi parti var- temsil eden 12 kişiyiz. Komisyonumuz alt komisyonlar kurdu. Biz 1 numaralı alt komisyonuz. Bu Komisyonda ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına görev yapıyorum. Faruk Bal Bey Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına bu Komisyonda görev yapıyor. Ayla Akat Ata Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Komisyonumuzun üyesidir.
Bizim Komisyonumuz siyasi partileri ve anayasal kuruluşları anayasa değişikliği konusundaki önerileri bağlamında dinlemektedir. Yazılı metinler geliyor ama sözlü olarak da ifade etmek isteyen siyasi partilerimize ve anayasal kuruluşlarımıza buraya davet etmek suretiyle bu imkânı da sağlıyoruz.
Siz de eksik olmayın, Sosyalist Demokrasi Partisi olarak bu konuya ilgi gösterdiniz. Yeni anayasa yapım sürecine düşüncelerinizle, önerilerinizle katkıda bulunmak istiyorsunuz.
Hoş geldiniz diyorum.
Diğer Komisyon üyesi arkadaşlarımızın da söyleyecekleri de varsa kendilerine söz verip sonra sözü size teslim edeceğim efendim.
Faruk Bey, buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Efendim, hoş geldiniz.
Umarız herkesin saygı duyacağı ve sadakatle kendini bağlı hissedeceği bir anayasaya bu görüşmeler katkıda bulunur.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ayla Hanım…
AYLA AKAT ATA (Batman) – Ben de teşekkür ediyorum.
SDP adına burada olmanızdan büyük memnuniyet duyuyoruz. Yapım sürecine sunacağınız katkı için de şimdiden teşekkürler.
Hoş geldiniz diyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Herhâlde sunumu Hüseyin Bey yapacaklar.
Kendinizi tanıtıp, görevlerinizi de lütfederseniz sevinirim.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Ben Genel Başkan Yardımcısıyım, Sayın Burcugül Çubuk da Ankara İl Başkanımız.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Söz sizin Sayın Taka, buyurun.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum özellikle bizi çağırdığınız için. Zamanımız ne kadar bilmiyorum, onu da öğrenmek isterim ki ona uygun bir sunum yapalım biz de.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yarım saat size imkân tanımış arkadaşlarımız ama tabii sözleriniz uzarsa biz dinlemeye hazırız.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Zaten yazılı metin göndermiştik, bu metin çerçevesinde, belki daha da güncelleştirerek şeylerimizi konuşmakta yarar var.
Öncelikle belirtmem gerekir ki Genel Başkanımız gelecekti fakat yurt dışı programı olduğu için gelemedi ve özellikle de beni gönderdiler şundan dolayı, dediler ki: “Siz en aktif yaşlı üyemizsin, 12 Eylülü yaşayan hem mağdur hem tanığısınız.”
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Biz bu yaşlıyı tecrübe olarak anlıyoruz.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Evet, teşekkürler, öyle şey yapalım ama altmışı da geçtik doğrusu.
Dolayısıyla arkadaşlarımızın tercihi bu yönde oldu. Umarım gerektiği kadar yararlı oluruz derdimizi anlatma konusunda.
Öncelikle şunu söyleyeyim: Biz tabii yazılı bir metin gönderdik ancak yazılı metnin dışında bugünkü şartlarda yeni, demokratik bir anayasa yapmanın zorluğunun da bilincindeyiz. O nedenle biraz güncelleştirerek bu zorlukları sizinle paylaşmak istiyoruz.
Şu anda daha çok sözlerimi AK PARTİ’li sayın milletvekillerine bakarak yapmak zorundayım, her ne kadar…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Bana bakarak buyurun o zaman, hiç rahatsız olmam.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Estağfurullah.
Daha çok çünkü gerek değerlendirmelerimiz gerek eleştirilerimiz hep siyasi iktidar üzerinden olduğu için biraz size bakarak konuşmak durumundayım.
Bugün yeni demokratik, eşitlikçi bir anayasa yapma konusunda siyasal iktidarın üzerinde üç tane çok ciddi yük var. Bu yükün bir tanesi bugünlerde tartışılan ama kamuoyu tarafından yeteri kadar anlaşılmayan bütçe meselesidir. Biz bütçe meselesini şöyle algılıyoruz parti olarak: Dünya krizi koşullarında ortaya çıkmış ancak yüzünü sermayeye, sırtını bir anlamda halka dönmüş bir bütçe olarak görüyoruz bunu. Ülkenin kalkınma, büyüme ve gelir bölüşümü gibi temel meseleleri biraz da piyasanın şartlarına bırakılmış durumdadır. Burada yük her zaman olduğu gibi gene halkın sırtında. Özellikle vergi meselesine baktığımızda, vergi adaletsizliği üzerinde yoğunlaştığımızda, bugün sermaye sınıfının gerçekten şu sıkıntılı dönemde vergiler konusunda pek de paylaşıcı olmadığını, bütün yükün halka yüklendiğini görmekteyiz. Tabii ki vergilerden doğru paylaşmama meselesi kamu yatırımlarını da, harcamalarını da aksatacaktır doğal olarak ve daha çok işçinin, emekçinin, halkın sırtında gelişen bir sorumluluk olacaktır. Biz bu süreçte işsizliğin, yoksulluğun, bunlara bağlı olarak da adaletsizliğin artacağı inancındayız. Dolayısıyla da önümüzdeki yıl… Sayın Çiçek açıklamıştı, “Yıl sonuna kadar bu işi biz başarmak istiyoruz.” demişti. Umarım böyle olur ama önümüzdeki yıl çok ciddi sosyal çalkantılar hepimizi bekliyor, başta da siyasi iktidarı. Çünkü bu bütçe ile adaleti sağlamak bizim açımızdan çok zordur.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – “Önümüzdeki yıl” derken bu yılı kastediyorsunuz herhâlde, 2012 yılını kastediyorsunuz…
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Evet, 2012’yi kastediyorum.
Birincisi budur, detaylara girebiliriz, elimizde de belgeler var ama bu mali disiplinden biz bunu anlıyoruz yani bu işin sıkıntısını yine sermaye değil halk çekecek. Sermaye sınıfı da vergileri az verdiği zaman ya da sıkıntıları arttığı zaman devleti borçlandırarak bu işi aşmaya çalışacaktır. Bugüne kadar hep böyle olmuştur zaten, bu kemer sıkma politikaları böyle olmuştur. Devleti borçlandırarak şey yapacaktır ve vergi vermeyerek de kendi sermayesini artıracaktır, gördüğümüz budur. Dolayısıyla sosyal çalkantılar, ekonomik sıkıntılar had boyuna sıkıntılar had boyuna gelecek ve dolayısıyla da grevlerin, direnişlerin, vesaire, gündeme gelmesi söz konusu olacaktır, bu kaçınılmazdır. Birincisi bu.
İkincisi, öyle bir ortama geldik ki artık sözünü söylemekten çekinen insanlar hâline geldik. Yani muhalefet şu veya bu şekilde psikolojik ya da başka siyasal nedenlerden dolayı sözünü söyleyemez hâle geldi. Hepiniz biliyorsunuz, gelişigüzel gözaltılar, uzun süreli tutuklamalar, özellikle Terörle Mücadele Yasası, Demoklesin kılıcı gibi sırtımızda. Yani siz diyorsunuz ne güzel “Gelin sözünüzü söyleyin.” ama biz bugün, bu siyasi cesareti bulduk geldik ama bizim parti de yargılanıyor biliyorsunuz devrimci karargâhtan ama bunu bulamayanlar da var bu toplumda. Dolayısıyla Terörle Mücadele Yasası dâhil…
BAŞKAN – Nerede yargılanıyor partiniz, devrimci karargâh mı?
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Evet.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Hanefi Avcı’yla...
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Bir bağlantı filan kuruldu, gerçi...
BAŞKAN – Anladım çünkü siyasi partiler ancak Anayasa Mahkemesinde yargılanır da onun için sordum.
AYLA AKAT ATA (Batman) – Bizim üyelerimiz nasıl KCK’den yargılanıyorsa onların ki de...
BAŞKAN – Bireysel olarak… Ama siyasi partiler ancak Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilir ve yargılama… Onu belirtmek için...
Buyurun Hüseyin Bey, sözünüzü kestim kusura bakmayın.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Yani gerçek olan budur işte özel mahkemelerde yargılanıyoruz biz. Dolayısıyla bu özel mahkemeler dâhil şu anda bize göre hukukun dışına, adaletin dışına çıkılmış vaziyettedir. Bu durum, aslında demokratik siyaset yapma zeminini daraltmaktadır.
Ben sosyalist bir şeyden geliyorum, 12 Eylülde yattım, yargılandım, çıktım. Böylesi durumlarda bizim gördüğümüz gerçek şudur: Eğer siz, demokratik siyaset alanını daraltırsanız, buna uygun hukuksal düzenleme yaparsanız, o zaman muhalefet kendini legal ve illegal alana doğru kaydırır. Bu hem onlar için tehlikedir hem devlet için tehlikedir. Bunları görmek lazım. Mademki açık konuşacağız, bunların hepsini paylaşalım.
Üçüncü yük, Kürt sorunudur. Bu çok daha büyük bir ağır yüktür, bu sorun çözülmediği sürece bu ülkede huzur yoktur. Bugüne kadar devlet politikaları vurarak çözme yoluna gitmiştir, artık bu aşılmalıdır, bu yönde bir çözüm Türkiye’mizi felakete sürükler, biz, bu kanıdayız. Bu konuda tabii, adımlar atmak çok zordur ama biz, bu siyasal iktidardan bunu bekliyoruz. Neden bekliyoruz? Çünkü siyasal iktidarın şöyle bir avantajı vardır: Buna uygun kurumsal düzenlemeleri yapmıştır, güçlüdür ve toplumun hemen hemen her kesiminden oy almıştır. Yani toplumu ikna etme konusunda avantajlara sahiptir. Bu nasıl çözülecektir? Demokratik bir zeminde Kürt meselesinin çözümü mutlaka gerçekleştirilmelidir. Bu işler tutuklamalarla, işte siyasetçileri, sendikacıları, belediyecileri, yazarları, gazetecileri, hukukçuları tutuklamayla bu iş olmayacaktır. Ha vardır mesela, bu da bir yöntemdir ama Sayın Çiçek’in söylediği gibi eğer “Yıl sonuna kadar bizim bu işi yapmamız gerekir.” diyorsa, aslında bu anlattığımız meselelerin de bu 2012 yılında çözülmesi lazım.
Biz tabii şeyi bilmiyoruz, Sayın Başbakan bu meselenin sadece Türkiye meselesi olmadığını, bir Orta Doğu meselesi olduğunu çok iyi biliyor. Biz, mesela Orta Doğu’da bu konuda nasıl bir konsept kurulmuş da biz bunu diyalogla, barışla çözemiyoruz hâlâ anlamış değiliz. Biz belli ölçülerde, kabul etmemiz lazım, mikro siyaset yapıyoruz. Ben satrançta 3 hamleyi görüyorum ama 15 hamleyi gören insanlar var. Bu makro siyaseti Amerika yapıyor, İngiltere yapıyor, İsrail yapıyor, Rusya yapıyor. Bu konseptin neresindeyiz biz ve bu sorun nasıl çözülecek? Kur'an-ı Kerim’de “Komşularınızla iyi geçinin.” der ama biz öyle bir hâle geldik ki Yunanistan’la, Irak’la, Suriye’yle, İran’la, herkesle kavgalıyız. Orta Doğu dünyanın ateş çemberine girdi, ısınıyor. Ben siyasi iktidarın zor durumda olduğunu biliyorum, sadece o değil muhalefete de görevler düşüyor. Yani Türkiye bu süreçte, bu siyasal süreçte nasıl bir rol üstlenmeli, nasıl güçlü hâlde çıkmalı? Bence çıkar. Nasıl çıkar? Barışla çıkar. Biz kendi Kürt’ümüzle barışmak zorundayız ama ben inanıyorum ki bu barışmayı engellemek isteyen, Orta Doğu’daki çıkarları nedeniyle emperyalist güçler her zaman çomak sokacaktır bu işe, sokmaktadır da. O nedenle iki halkı dövüştürme yerine… Ki ben şuna inanıyorum: Türk halkı savaşçı bir halktır, mücadeleci bir halktır ama Kürt halkı da savaşçı, mücadeleci bir halktır. Biz Amerika’ya benzemeyiz, İngiltere’ye, Fransa’ya benzemeyiz ve Türkiye bir kışkırtmayla eğer bir iç savaşa yönelirse, bu ülke, gerçekten milyonlarca insanın kaybına neden olacak ve üstelik de açık konuşmak gerekirse geriye dönüşü olmayacak bu işin çünkü bir kere düşman olursa bu iki halk bir daha barışması mümkün değil. Biz Misakımillî sınırları içerisinde barış istiyoruz. Barışın yolu diyalogdan geçer.
Şimdi, ben Trabzonluyum, eskiden bizde de kan davaları olurdu. Kan davalarında çözüm yapılırken şöyle konuşulmaz: Sen benim amcamı öldürdün, sen benim dayımı öldürdün, artık geriye bakılmaz. Şimdi, ben basını da izliyorum, bazı siyasi kaygılar yüzünden bazı siyasi parti temsilcileri de bunu yapıyorlar, “Abdullah Öcalan çocuk katilidir, o budur, bu şudur.” Bizim geriye dönük tartışmayı bırakmayı bilmemiz lazım. O nedenle, bütün eksikliklerine, zaaflarına rağmen, bu ülke hepimizin ülkesiyse o zaman oturmamız, konuşmamız lazım, eksikliklerimiz üzerinden, hatalarımız üzerinden tartışmayı bilmemiz lazım. Bunu yaparsak bütünlüklü bir toplum olarak dünyanın üstüne çıkarız. Maalesef kavgalı bir dünyada yaşıyoruz ve 21’inci yüzyıla girerken dünya halkları çatışmalarla, kavgalarla bunu sürdürüyor. Bütün dünyanın şu andaki gündemi bize göre barış ve adalettir. Barış ve adaleti önce kendi ülkemizde kurmamız lazım. Nasıl olacak bu iş? Öyle bir süreç yaşandı ki Türkiye’de milliyetçi, şoven hezeyanlar tırmandırıldı politik birtakım nedenlerden dolayı ama bunu artık bastırmak lazım. Bu konuda MHP’ye de çok büyük görevler düşüyor. Yani bir yerden linç girişimleri başlarsa, bir yerde çok ileri boyuttaki milliyetçi şeyler gündeme gelirse gerçekten de önünü alamayacağımız toplumsal sorunlara gebe. Bunları ilk defa burada telaffuz ediyorum, bunu biz sağda solda konuşmayız. Eğer makro siyaset tartışacaksak bunları burada paylaşmamız lazım.
Türkiye 2012 yılında şu tercihi yapmak zorunda: Bir: Ya Kürt meselesini topyekûn bir yok etmeyle ya da barışla, ortası yok bunun çünkü biz tek başına bırakılmıyoruz. Uluslararası güçler de var yani, Orta Doğu konsepti çerçevesinde. Şu anda Orta Doğu ısınıyor. Biz şimdi, İran’la savaş, Suriye’yle savaş, bugün Rusya Suriye’yi destek için geldi ama biz şuna inanıyoruz ki: Rusya Amerika’dan ekonomik, siyasi tavizler koparırsa o da bu işi bırakır. Doğrusu nedir? Doğru olan bizim bölgemizde nedir? Barış için ne yapmamız lazım halklar açısından? Bu anlamda makro bir siyaset izlemekte fayda var diye düşünüyorum. Bu konuda tabii ki en büyük görev siyasi iktidara düşüyor burada, avantajları var çünkü, bunları ne yönde kullanacağını biz doğrusu kestiremiyoruz. Bir bakıyorsunuz bazı zaman iyi şeyler yapılıyor, iyi hamleler yapılıyor, bazen çok ters hamleler yapılıyor zaman zaman, biz de şaşırmıyor değiliz ama demokratik bir anayasa yapmanın koşulları her şeyden evvel herkesi katmaktan geçiyor bu iş, yani uzlaşarak yapılır bu iş. Buna inanıyoruz, toplumun da böyle bir ihtiyacı var kesinlikle, buna da inanıyoruz ancak sorunların aşılması gerekir.
Ben açık bir şekilde söylüyorum. Kırk yıldır siyaset yapıyorum, beğenirsiniz beğenmezsiniz, benim ütopyam devrim ve sosyalizmdir, eşitlikçi, özgürlükçü bir dünya görüşüdür bu. Ütopyaya ulaşırız, ulaşmayız. Yaşım da altmış ya on beş sene ya yirmi sene yaşarız. Gelecek topluma neler bırakacağız biz? Dünya nasıl bir yere gidiyor?
Biliyorsunuz, HES meselesi yeni bir mesele, on senedir tartışılan bir mesele ama çok ciddi bir noktaya geldi bu iş. Yani, aralarında AK PARTİ’li, CHP’li, MHP’li birçok unsur mesela şu anda tavır geliştiriyor. Havzalarımız, ormanlarımız, derelerimiz, sularımız... Ben Ofluyum, bizde bir vadi var, Solaklı Vadisi, toplam boyu Of’tan Çaykara ilçesine kadar 40 kilometre, yirmi altı tane HES projesi var, ya, insaf, kaldırır mı yani? Bunlar hep tüneller içerisinden geçecek yani, tüneller içine hapsediliyor bunlar. Şimdi, evet ucuz bir şekilde enerji elde edelim, ihtiyacımız var ama bence işin kolayına kaçıyoruz biz, zoruna kaçmıyoruz. Mesela alternatif enerji kaynakları yok mu? Var. Mesela bizim Karadeniz’de yaylalarda mesela çok müthiş bir rüzgâr vardır. Rüzgâr enerjisi mesela gündeme gelebilir. Ne bileyim, Tunceli’yi mahvetmeye gerek yok ya, Ovacık’ı, orada güneş enerjisini kullanalım. Belki biraz daha pahalı olacaktır ama gelecekteki en büyük felaket nükleer santraller, nükleer başlıklı silahlar, Sayın Bakanım çok iyi bilir, bizden daha iyi bilirler bunu. 20 bine yakın nükleer var dünyada, bunun 200 tanesi patladığı zaman dünyamızı mahvedecek, dünya böyle yıkılacak yani ve bir taraftan da hidroelektrik santraller ve diğer yapılaşmalar. Bunlar doğamızı, ormanlarımızı, bütün alanlarımızı tahrip etmektedir.
Türkiye kalkınma şansı çok yüksek bir ülke. 2 T’yle ulaşmak çok mümkün. Elli yıl sonra bütün dünyanın ihtiyacı açlık olacaktır. Açlık kapıya geliyor. Ekili araziler daralıyor. Türkiye, eskilerin deyimiyle, büyüklerin deyimiyle, insan eksen insan yetiştirecek bir konumdadır. O zaman tarımımızı modern hâle getirip kendimiz de bütün dünyaya mesela tarım ürünleri satabiliriz. 2’nci T, turizmdir. Dünya güzeli bir ülkede yaşıyoruz, çok kültürlü, çok kimlikli, çok güzel bir coğrafya, mükemmel. Bunu mesela çok iyi değerlendirip bu 2 T anlayışıyla bile mesela, sanayileşmeyi filan koymuyorum bunun içerisine, bunu aşma şansına sahibiz. Bütün bunların olması için bu ülkede huzur olması lazım. Peki, bu huzura giden yol nedir? Barıştır.
Şimdi, KCK operasyonları, binlerce tutuklu. Nereye varacak bu işin sonu? Ben inanıyorum ki BDP’li arkadaşlarımız bir süre sonra gençlerine sahip çıkamayacaklar. Bu gençler onları tanımayacak. Yanılmıyorsam Mehmet Ağar söylemişti bunu, Diyarbakır’da işte 80 bin, 10 yaşında genç var, polise taş atan. “On sene sonra ne olacak bu gençler?” diye sormuştu. O hâlde bu Kürt meselesini çözeceğiz biz. O nedenle de biz cesaretle, yazılı metnimizle biz önerilerimizi yaptık. Ha, birden nasıl geri çekilecek bu davalar? Bu da çok zor, ben biliyorum, başlamışken. Ama bir formül bulunabilir. Mesela bir genel siyasi af olabilir. Bu genel siyasi af şu andaki bütün mahkemelerdeki şeyleri de bitirebilir yani, kavgaları, nizayı bitirebilir. Yani bir formül bulunmak durumunda.
Biz demokratik çözüm noktasında, Kürt meselesinde atılacak her adımı desteklemeye hazırız ve biz zaten küçük bir partiyiz. Belki sözümüz büyük olur. Biz bu anlamda ezilenlerden yanayız, biz ezilen cins olarak kadından yana, ezilen sınıf olarak işçi ve emekçiden yana, ezilen ulus olarak da Kürtleri görüyoruz Kürtlerden yanayız ve onlarla stratejik ittifakımızı kurduk. Bu konuda bedel ödemeye de hazırız çünkü biz çözümü burada görüyoruz. Dört dörtlük, herkesi memnun edecek bir çözüm yok, bunu kabul etmemiz lazım. İki yolumuz var, başka yolumuz yok. Belki bir süre sonra bizi de yargılayacaksınız ama bu sözlerimizi söylemeye geldik: Ya topyekûn öldüreceksiniz, ya da bir yol bulup diyalogla, konuşarak bu sorunu çözeceksiniz. Bizim açımızdan gerisi lafügüzaftır.
Burada yazılı hâle getirdik şeylerimizi, sorunuz varsa bunları yanıtlayalım.
BAŞKAN – Yazılı metni daha önce de vermiş miydiniz yoksa yeni mi getirdiniz?
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Verdik.
BAŞKAN – Eğer fazla nüsha varsa elinizde, en azından...
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Şu anda tek nüsha var, bunu verebilirim size.
BAŞKAN – Alalım efendim. Arkadaşlar fotokopisini yaparlar, biz üyelere dağıtırız.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Ama buradan mesela özel olarak, vakit varsa, çıkararak bize birkaç şey oradan okuyun diyorsanız, onları da ben okumaya hazırım.
BAŞKAN – Takdir tamamen sizin.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Vaktimiz var mı? Vaktinizi almak istemiyoruz.
BAŞKAN – Estağfurullah.
Bir on dakika içerisinde özetleyebilirseniz seviniriz.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Peki.
Mesela şunları üzerine basarak okumak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Başlangıç ilkeleri üzerinde belirlemelerimiz vardır. Yeni anayasa, hiçbir düşünceyi yasaklamamalı ve Atatürk ilkeleri, Atatürk milliyetçiliği ve benzeri herhangi bir ideolojik dayatma olmamalı, anayasalar ideolojik olmamalı özetle.
Yeni anayasa, yurttaşlık kavramını hiçbir şekilde belirli bir etnisiteye bağlamamalıdır. “Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür.” gibi tanımlar kalkmalı, “Hangi etnik ve dini kimliğe sahip olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti'ne yurttaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit haklara sahip yurttaşları oluşturur." tanımı konmalıdır.
Yeni anayasa, demokratik ve özgürlükçü laikliği esas almalıdır. Her türlü inanç devlet tekelinden kurtarılmalı, devlet bünyesindeki dini kurumların varlığına son verilmelidir. Biz bugünkü var olan laikliğin devletçi bir laiklik olduğunu düşünüyoruz. Bugün devlet, insanların baş örtüsüyle, kılık kıyafetiyle uğraşmamalı. Biz parti olarak 2002’den beri her zaman üniversitede gençlerin, genç öğrencilerin istediği gibi giyinerek, başını da örterek eğitim görmesini her zaman savunduk, savunacağız, bunlarla uğraşmamalıdır diye düşünüyoruz devlet.
Yeni anayasa, cinsel, cinsel yönelim, medeni hâl gibi nedenlerle her türden cinsiyet ayrımcılığını yasaklamalı.
Yerel yönetimlerin yerelde yaşayan halkın iradesine bırakılmasını esas alan düzenlemeler yapılmalıdır. Biz bu konuda ademimerkeziyetçiliği savunuyoruz. Türkiye coğrafyası çok büyük bir coğrafya, seksen bir il, 75 milyon halk. Bu nedenle, işte bu son zamanlarda gündeme gelen, BDP tarafından gündeme getirilen demokratik özerklik meselesini tartışmak lazım. Biz de yeteri kadar kavramış değiliz bunu ama nereden doğru bir yeni... 21’inci yüzyılın siyasetini ve düzenini kuracaksak eğer yeni nesillere böyle bir coğrafya, böyle bir devlet, güçlü bir Türkiye Cumhuriyeti devleti kurmak, vermek istiyorsak bunların hepsini tartışmamız lazım, kesmemek lazım diye düşünüyoruz.
Ordunun siyasi alana müdahalesine olanak sağlayan antidemokratik hükümlere ver verilmemeli. Biz artık darbelerle anılan bir ülke olmak istemiyoruz. Darbelere müsaade edecek bu tür kanalların kapanmasını istiyoruz.
Tüm çalışanların, hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın grevli, toplu sözleşmeli sendikal örgütlenme hakkının anayasal güvenceye kavuşturulmasını istiyoruz. Asker, polis dâhil çalışan herkesin sendikal hakkı olmalı, 21’inci yüzyılda.
Yeni anayasada sektör ayrımı gözetilmeksizin tüm işçi ve emekçilere grev hakkı tanınarak, grev yasakları kaldırılmalı, genel grev hakkı tanınmalıdır.
Nispi temsil esasına dayalı demokratik seçim sistemi benimsenmeli, seçim barajları kaldırılmalıdır.
Dini siyasal alana taşıyan, dinsel inanç ve vicdan özgürlükleri alanını sınırlayan bütün düzenlemelerin anayasaya aykırı olacağı, devletin bütün inançlar ve topluluklar karşısında eşit mesafeli durmakla azınlıkları çoğunluğun olası baskılarına karşı korumakla yükümlü olduğu düzenlenmelidir.
Tüm yurttaşların inanç ve ibadet özgürlüklerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalı, tüm inançlara ait ibadethaneler yasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
Zorunlu askerlik kaldırılmalı, vicdani ret hakkı tanınmalıdır.
Seçilme yaşı on sekize indirilmelidir. Eğer seçme hakkı on sekizse seçilme hakkı da on sekiz olmalıdır.
Engellilerin üretime katılmalarının önündeki tüm engellerin kaldırılması, yaşamın her alanında ihtiyaç duydukları tüm araçlar ile ulaşım, eğitim, sağlık ve bakım gibi sosyal hizmetlerin ücretsiz sağlanması devletin görev ve yükümlülükleri arasına konulmalıdır.
Ben özetleyerek gidiyorum.
Haftalık çalışma saati otuz beş saate indirilmelidir.
KDV, Özel İletişim Vergisi, ÖTV gibi, vergilendirmede adaletsizliğe yol açan dolaylı vergiler kaldırılmalı, kazanca ve servete dönük adil vergilendirmenin gerçekleştirilmesine dönük anayasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Kadınların toplumsal yaşama katılımının önündeki tüm engellerin kaldırılmasını, kadının ekonomik bağımsızlığını kazanmasının teşvik edilmesini, ev ve bakım işlerinin toplumsallaştırılmasını teminen, yerel yönetimler ve kamu kurumları tarafından ücretsiz yemekhane, çamaşırhane ve kreşler açılacağı, bunların hizmet verenler ile kullananlarca denetleneceğine ilişkin düzenlemeler yapılmalıdır.
Kürtaj ve doğum kontrolü parasız olmalı ve devlet kürtaj ve doğum kontrolü için özel merkezler kurmalıdır.
Kadınların eşit haklı ve eşdeğer işe eşit ücretli olarak her alanda çalışma, eğitim görme hakkının sağlanması için kamu-özel ayrımı yapılmaksızın tüm gerçek ve tüzel kişilerin pozitif ayrımcı politikalar uygulamakla yükümlü oldukları hükme bağlanmalıdır.
Gençlikle ilgili birkaç şey söyleyerek bitirmek istiyorum aslında. Bizim partimizin yüzde 70’i gençtir. Çoğu zaman da polisle karşı karşıya geliyorlar. Dev-Lis, Dev-Genç, biraz daha eski şeylere dayanan, yani geleneğe dayanan, siyasal geleneğe dayanan şeyler. Artık gençlik şu noktaya geldi: Kendini ifade edemiyor, kendini ifade edecek kanallar kurulmuyor. Gelin ifade verin diyorlar, mahkemelerde ifade verin, karakollarda ifade verin. Biz ifade verme yerine gençliğin kendini ifade edebileceği alanların kurulmasından yanayız.
BAŞKAN – Siyasi partiler bunun için yok mu?
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Var. Biz başaramıyoruz, beraber başaralım, yani bu, anayasal güvence altına alınırsa bu tür şeyler ortadan kalkar diye düşünüyoruz.
Biraz ayrıntı olacak ama herkese eşit, parasız, bilimsel, ana dilde ve anti cinsiyetçi eğitim sağlamak devletin yükümlülüğü.
Öğrencilerin sendikal politik örgütlenme haklarının önündeki engellerin kaldırılması.
Vakıf üniversiteleri ve özel üniversitelerin kamulaştırılması.
Öğrenciler ve öğretmenler arasında eşitsizlik yaratan özel dershaneler kapatılmalı, özel ders yasaklanmalıdır.
YÖK kaldırılmalıdır.
Liselerde ders müfredatları, yönetmelikler, liselerin yönetimi gibi konularda öğrenciler
karar mercilerinde yer almalıdır.
Son olarak doğayla ilgili birkaç şey eklemek istiyorum.
BAŞKAN – Doğa, tabiat.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Doğa, evet.
Milli parklar, kıyılar, akarsu kenarları, orman alanları, arkeolojik ve doğal sit alanlarının yakınında, tarım alanları üzerinde ve yakınında ve kent merkezlerinde endüstriyel tesislerin kurulması yasaklanmalıdır.
Fosil yakıtlara bağımlı kalkınma politikaları dünyada olduğu gibi Türkiye'yi de çevresel bir felakete sürüklediğinden, devletin güneş, rüzgâr, jeotermal ve su gibi yenilenebilir ve sınırsız kaynakların kullanımına yönelik politikaları desteklemekle yükümlü olduğu düzenlenmelidir.
Kurulacağı bölgenin ekolojik yapısını, biyo çeşitliliğini, arkeolojik ve kültürel dokusunu tahrip edecek hidroelektrik santrallerin inşası yasaklanmalıdır.
Nükleer enerjiye dayalı santral ve tesislerin inşası yasaklanmalıdır.
Suyun ticari bir meta haline getirilmesi yasaklanmalıdır.
Genetiği değiştirilmiş organizmaların gıda üretiminde kullanılması yasaklanmalıdır ve devam ediyor. Şimdilik, sanıyorum zamanımız da yetti, bunları biz eklemiş olalım.
BAŞKAN – Evet, Hüseyin Bey, çok teşekkür ederiz. Yazılı metniniz aslında bizim Komisyon olarak sizden, yani Sosyalist Demokrasi Partisinden yeni bir anayasa süreciyle ilgili önerileriniz bakımından önem arz ediyordu. Onu siz özet hâlinde takdim ettiniz. Elinizde bir nüsha varmış ama buraya gönderdiğinizi de ifade ediyorsunuz. Eğer sizin için gerekli değilse biz onu alabiliriz, onun birer kopyasını çıkarıp, arkadaşlar, Komisyon üyesi arkadaşlarımıza verebilirler.
Peki, çok teşekkür ederiz. Sayın Genel Başkana da lütfen selamlarımızı götürün.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Başüstüne.
Biz de çok teşekkür ediyoruz.
BAŞKAN – Yeni bir anayasayla ilgili düşündüğünüz önerileri bize özet hâlinde takdim ettiniz. Teşekkür ediyoruz, başka vesilelerle tekrar görüşmek üzere efendim.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – İnşallah diyelim.
BAŞKAN – Söyleyeceğiniz var mı Faruk Bey?
FARUK BAL (Konya) – Evet, Hüseyin Bey, teşekkür ederiz.
Partinizin siyasi görüşlerini dinledik. Tabii biz burada bir tartışma mevzu ve ortamı yaratmamaya özen gösteriyoruz. Ben anlamak için sormak istiyorum: Siyasi tercihinizi gayet net ifade ettiniz. Biz ezilenden yanayız, şunlar, şunlar diye ama anayasaya herkesi kapsayan, bir tek kastettiğiniz kitleleri değil de herkesi kapsayan bir haktan bahsederken, eğitim hakkı dediniz. Bunu ana dille eğitim ile ana dil öğrenim hakkı arasında farkı bilerek mi bunu tercih ettiniz, yoksa ana dil öğrenim hakkı olarak mı ifade ettiniz?
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Biz ana dilde eğitimi savunuyoruz, çok açık.
FARUK BAL (Konya) – Eğitim, yani ilkokuldan üniversiteye kadar eğitim.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Tabii, onu savunuyoruz.
FARUK BAL (Konya) – Ondan sonrası, mezun oldu, işte avukat…
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Sonrasına bakacağız, yani şu anda, yani...
FARUK BAL (Konya) – Tamam, anladım, peki, teşekkür ederim.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Çünkü bu belli bir toplumsal planlamayla olacak bir şeydir. Bir şey daha söyleyeyim, eğer şeyse, belki biraz aykırı gelecek ama size, anayasalar öyle her zaman gündeme gelmez değişiklikleri, ya toplumsal, siyasal, ekonomik, çok ciddi buhran dönemlerinde olur, böyle bir zamanda olur, yani ihtiyaç olacak bir şey.
FARUK BAL (Konya) – Yok, hayır, ben, bilinçli tercih olduğuna göre ondan sonrasını da planlamışsınızdır diye düşündüm.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Ben açık söyleyeyim, bugün anayasa tercih meselesi Kürt sorununun bugün geldiği nokta itibarıyla sahicileşmiştir. Yani bu derece Kürt sorunu...
FARUK BAL (Konya) – Ama herkesi kapsıyor, bir tek onu kapsamıyor.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Ama şu var: Belirleyici bir şeyden bahsediyorum, bugün bu Kürt sorunu olmasaydı belki de Anayasa’yı yamalayarak gidebilirdik. Artık şöyle söyleyeyim: Yönetenlerin yönetemeyeceği...
FARUK BAL (Konya) – Peki.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – ...yönetilenin de yönetilemeyeceği bir pozisyona geldiğimiz için bunları tartışıyoruz ve ben katılıyorum çok doğru bir yöntem izliyorsunuz. Toplumun tüm kesimlerini dinlemek lazım ve tüm kesimleri bu işe katmak lazım. Bir ortak yol bulmanız lazım.
BAŞKAN – Evet, çok teşekkür ediyoruz Hüseyin Bey.
Ayla Hanım, söyleyeceğiniz bir şey var mı?
AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet.
Hüseyin Bey, ben de çok çok teşekkür ediyorum, İl Başkanınızla beraber geldiniz, çok değerli düşünceleri paylaştınız. Bizler nisan ayı sonu itibarıyla işte, altı aylık süreç içerisinde bizlerle düşüncelerini paylaşan tüm kesimlerin ortaya koymuş olduğu fikirler üzerine tartışmaya, belki birbirimizi ikna etmeye başlayacağımız bir süreç yaşayacağız. O süreç içerisinde biz sekiz aylık bir zaman dilimi biçiyoruz, bunun kamuoyuyla paylaşılması ve son şeklinin verilmesi de dâhil olmak üzere. Çok değerli düşünceler ifade ettiniz, tekrar teşekkür ediyoruz, sağ olun.
SOSYALİST DEMOKRASİ PARTİSİ GENEL BAŞKAN YARDIMCISI HÜSEYİN TAKA – Biz de teşekkür ediyoruz bizi çağırdığınız için, sağ olun.