MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Komisyon üyesi değerli arkadaşlarım, Turgut Özal Üniversitesinin değerli mensupları, Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonunun 1 no.lu Alt Komisyon toplantısındayız.
Kısaca ifade etmeliyim ki 24’üncü Dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin uzun süredir ihtiyaç duyduğunu ifade ettiği yeni bir anayasa yapma çalışmalarını ilk görevleri arasında saydı. Bu amaçla, Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan dört siyasi partimizi temsilen Sayın Meclis Başkanımızın riyasetinde Anayasa Uzlaşma Komisyonu oluşturuldu. Amacımız, yeni bir anayasa yaparak Türkiye'nin önünü daha da açmaktır. Bunun zor bir süreç olduğunu biliyoruz ancak anayasalar en üstün hukuk normlarıdır, dolayısıyla çok geniş bir mutabakatla, bir uzlaşma zemini yakalayarak hazırlanırsa bir anlam ifade eder diye düşünüyoruz. O nedenle, tüm sivil toplum örgütlerinin, başta siyasi partilerimizin, anayasal kuruluşlarımızın, tabii ki kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütlerimizin, hatta bireysel olarak vatandaşlarımızın bu konuda “yeni bir anayasa” deyince ne öneriyorlar? Komisyon olarak bunu bilmemizin ve bu doğrultuda bir hazırlık yapmamızın çok doğru olacağını düşünerek çalışmalarımıza başladık.
Komisyonumuz 12 kişiden oluşuyor, Parlamentomuzda dört grubumuz var, her gruptan 3’er milletvekili arkadaşımız uzlaşma komisyonunda görev yapıyor.
Öncelikle, üç alt komisyon kuruldu. Bu alt komisyonlardan 1 numaralı alt komisyon -ki şu anda toplantısını burada yerine getiriyoruz- siyasi partiler ve anayasal kuruluşların yeni bir anayasayla ilgili düşüncelerini ve önerilerini tespit etmek için siyasi partilerimizi dinlemeye başladık, onların önerilerini alıyoruz. Şimdi, ilk kez bir anayasal kurum olarak gördüğümüz bir üniversitemizin, bir vakıf üniversitesinin, Turgut Özal Üniversitesinin yeni bir Anayasayla ilgili önerilerini ve düşüncelerini dinleyeceğiz bugün bu saatte.
Ben, Türkiye'nin bir devrine gerçekten silinmez şekilde mührünü vurmuş olan rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın ismini taşıyan ve en genç üniversitelerimizden biri olan Turgut Özal Üniversitesinin değerli yöneticilerinin, rektörlük temsilcilerinin, hocalarımızın bizim demin ifade ettiğimiz yeni anayasa sürecine böylesine yoğun ilgi göstermelerini ve çok büyük bir katılımla bu çalışmaya iştiraklerini büyük bir memnuniyetle karşıladım. Sizlere gerçekten teşekkür ediyoruz. Bu bizim gelecekle ilgili umutlarımızı artıran bir adım olmuştur, davranış olmuştur. Şimdi sizi dinleyeceğiz. “Yeni bir anayasa” deyince Turgut Özal Üniversitemiz -tabii Hukuk Fakültesi gördüğüm kadarıyla bir anayasa taslağı da hazırladı- bu konuyla ilgili ne düşünüyor? Şimdi sizin sözlü olarak açıklamalarınızı dinleyeceğiz.
Ben tekrar teşrifleriniz, çalışmalarınız, gayretleriniz nedeniyle sizlere teşekkür ediyorum.
Diğer komisyon üyesi arkadaşlarıma izin verirseniz söz vereceğim.
Profesör Süheyl Batum, Alt Komisyon üyemiz, tabii ki üst komisyon üyemiz; kendisi zaten bu konuların hocasıdır. Şimdi, Süheyl Hocama söz veriyorum.
Buyurun.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Çok teşekkür ederim efendim.
Gazetelerden biraz bakabilmiştim, şimdi de baktım; gerçekten ben de teşekkür ediyorum.
Biz bir anayasanın bütün maddeleriyle uzlaşmaya dayanan bir anlayış içerisinde yapılabileceğine inanıyoruz ve yapılması gerektiğine inanıyoruz. Uzlaşma gerektirecek maddelerin zannedilenden daha az olduğunu düşünüyoruz. Yani “Uzlaşma sağlanması mümkün değildir bir anayasa yapımında Türkiye’de, çünkü belirli noktalarda anlaşabilmek mümkün değildir.” gibi bir genel belki görüş de var ama bu görüşün çok doğru olmadığını düşünüyorduk.
Ben bazı noktalarına baktım taslağın, şuradaki Anayasa tasarısının o bakımdan gerçekten teşekkür ederim, çok yararlanabileceğimiz ve aşağı yukarı bizlerin de kafasındaki bazı alanlarla örtüşen maddeler var. O bakımdan, hepinize gerçekten bu kadar çalıştığınız için, bunun üzerinde ciddi anlamda kalem oynattığınız için ve bunun da Türkiye’ye yeni bir anayasa kazandırmada çok katkısı olacağına inanarak çok teşekkür ediyorum bende.
Sizlerle olmak bizim için de çok önemli. Sağ olun, çok teşekkürler.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Buyurun Faruk Bey.
FARUK BAL (Konya) – Çok değerli hocalarım, Turgut Özal Üniversitesinin değerli öğretim üyeleri, hepiniz hoş geldiniz; hepinize teşekkür ediyoruz.
Mehmet Ali Şahin Bey’in ifade ettiği gibi Türkiye 12 Haziran seçimlerinden sonra kamuoyunda oluşan ciddi bir anayasa beklentisini karşılayabilmek için bir Uzlaşma Komisyonu kurdu ve bu Uzlaşma Komisyonu bugün sizlerin değerli fikirlerini alacaktır.
Tabii, Türkiye, dünyada belki en iyi anayasa yapan ülke değil ama dünyanın en fazla anayasa yapan ülkesidir ve yaptığı anayasaları da en fazla değiştiren ülkesidir. Türkiye, her anayasa yapışında belirli bir bedel ödemiş ve ciddi bir tecrübe de kazanmıştır bunun karşılığında. 1876 Anayasası’yla bir imparatorluk kaybetmişiz, 1921 Anayasası’yla bir Kurtuluş Savaşı vermişiz, 1924’le bir cumhuriyet kazanmışız, iki darbe, üç muhtıra… Şimdi bütün bunların bir muhasebesini yaparak, ödediğimiz bedellere dikkat ederek, 21’inci yüzyılın evrensel değerleriyle barışık, insan onuruna, insan haklarına dayalı ve Türkiye'nin artık yüzlerce yıl anayasa tartışmasını bir kenara atarak enerjisini huzura, refaha, kalkınmaya ayırabilecek bir imkân yaratmak üzere buradayız.
Buna katkı verdiğiniz için hepinize teşekkür ederiz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – İzin verirseniz misafirlerimizi şöyle kısaca bir tanımak ve tanıtmak isterim:
Profesör Doktor Sacit Adalı, Hocam hoş geldiniz; Profesör Doktor Ali Şafak, Hocam hoş geldiniz; Profesör Doktor Ahmet Battal, Hocam hoş geldiniz; Profesör Doktor Hasan Tahsin Fendoğlu, Hocam hoş geldiniz; Profesör Doktor Erol Cansel, Hocam hoş geldiniz…
PROF. DR. SACİT ADALI – Hocaların Hocası…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Doğru.
Yardımcı Doçent Doktor Hüseyin Yıldız, hoş geldiniz; Yardımcı Doçent Doktor Ömer Lütfi Peker, hoş geldiniz; Araştırma Görevlisi Ahmet Sencer Önal, hoş geldiniz; Hukuk Müşaviri Meltem Bağcı, hoş geldiniz ve Fakülte Sekreteri İsmail Küçükçapur.
Maşallah tam kadro, gerçekten çok teşekkür ederiz.
Sanıyorum Sacit Hocam, siz…
PROF. DR. SACİT ADALI – Müsaade ederseniz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Tabii, buyurun.
PROF. DR. SACİT ADALI – Milletimizin teveccühüne mazhar olarak büyük oylar verilerek seçilen siz saygıdeğer milletvekillerimizi ve kıymetli arkadaşlarımızı, Turgut Özal Üniversitesi olarak saygıyla selamlıyoruz. Ve Türkiye’de görülmemiş bir olayın bir parçası olarak kabul ettiğiniz için milletimiz adına da böyle bir organizasyonu yaptığınız için ayrıca bu teşekkürümüzü katbekat çoğaltıyoruz. Çünkü, Türkiye, ilk defa böyle bir heyecanı yaşıyor. Kendi arzularını, isteklerini, temennilerini, şikâyetlerini, dileklerini, oyunun haricide hiç o kadar tesirli şekilde veremeyen bir toplum, bugün sizin sayenizde, bu kurduğunuz usulün uygulanması sayesinde, çok memnuniyetle görüyoruz ki, biz de davet edildik, pek çok kişi ve kuruluş da davet ediliyor ve görüşler alınıyor. Demokrasi Faruk Bey’in de ifade ettiği gibi, hakikaten bir olgunluk rejimi. Biz gittikçe olgunlaştık zannediyorum, olgunlaşıyoruz, o ödenen bedeller sayesinde bugünlere erdik. Demek ki geçen Sevgili Süheyl Bey’in konusunun içinde o iki yüz yıllık demokrasi maceramız aslında boşuna geçmemiş, bugünleri hazırlamış. O günleri yaşayan, yaşatanlara da Allah gani gani rahmet eylesin. Acıları, ıstırapları, eziyetleri çektiler ama bugünleri hiç tasavvurumuzda yokken, hayalimizde bile yokken bir diyalog ortamı, arkasından da bir mutabakat, konsensüs, uzlaşma ortamını Türkiye’de yeşerttiler. İşte bunu yapanlar sizlersiniz. Gerçekten demokrasimizin olgunlaştığına ve Turgut Özal Üniversitesi olarak hiç zorlanmadan mükemmel bir anayasa çıkartacağınıza inancımızı teyit etmek istiyorum.
Kavgayı, dövüşü elbette edeceğiz, birbirimizi kırdıracağız, öfkelendireceğiz ama yine el sıkmaya, yine birbirimize merhaba demeye, yine birbirimizle oturup yemek yemeye, çay içmeye devam edeceğiz. Bu, Türkiye'nin hasret kaldığı bir manzaraydı. Bunun kahramanları sizler tarihe geçtiniz, gerçekten geçtiniz. Sırf bu olay dolayısıyla, sizin Başkanlığınız döneminden beri devam eden, bugün bu olgunluk seviyesine gelen bu diyalog ve mutabakat ortamı gerçekten Türkiye'nin Avrupa, Batı tarzındaki bir demokrasiye eriştiğini gösteriyor. Onun için, ben kavgalar, dövüşler de olsa bu anayasanın çıkacağına eminim. Çünkü milletin arzuları, istekleri gerçekten yansıtılıyor. Herkes istiyor, yapılan son bir araştırmaya göre yüzde 90 değiştirilmesi isteniyor. Bu vazife artık size derleme, toplama, bu kıymetli kardeşlerimizin ilk etapta derleme işleri, sonra değerlendirme işlemleri sizlere düşüyor. Ve inşallah, biz asla inanmıyoruz ki bu anayasa çıkmayacak; her hâlükârda bu anayasa çıkacak inşallah, çünkü çok büyük bir istek ve heyecan var.
Şimdi, birinci etapta, biz Turgut Özal Üniversitesi olarak eski anayasalarımızın hepsini gözden geçirdik ve usul olarak tavandan tabana değil, tabandan tavana giden bir yolun herkes tarafından benimsenmesini memnuniyetle karşıladık. Elbette biz de o yolu seçtik. Şimdi, buna dayanarak da eski anayasaların yapılma yol ve yöntemlerini, tanzim tarzını, düzenini, prensiplerini bir kenara bıraktık; sıfırdan bir anayasa taslağı yapma teşebbüsünde bulunduk. Bu taslak işte karşımıza insandan başlayan, devlet ağırlıklı değil ama insan ağırlıklı bir anayasa yapılması metnini ortaya çıkardı.
Burada dikkatimizi çeken bir nokta var, devleti biz bugüne kadar yaşadık, yüz senedir, iki yüz senedir, beş yüz senedir, çok eskilerden beri. Devlet mütehakkim davrandı. Önce reayaydı, imparatorluk dönemimizde; benim kendi tabirimle, hatta kuldu, köleydi 1808 Senedi İttifak’ına kadar bir kul anlayışıyla insanlar idare ediliyordu. 1808’den itibaren, zannediyorum yine benim şahsi yorumum, reaya oldu. 1950 tarihinde “Yeter söz milletindir.” sloganı bizim insanımızı vatandaş yaptı. Şimdi biz, işte sizin döneminizde bu vatandaşlık devrini de aşıyoruz ve hizmet alan-veren ilişkileri, müşteri-satıcı ilişkileri tarzında herkesin aynı seviyede olduğuna, eşit olduğuna inanarak, verilen vergilerin karşılığını isteme ve bunun genişletilmesi tarzında bir anlayışa geçtiğimizi, artık dünkü devlet tahakkümünün kalmadığını, kalmaması gerektiğini ve buna uygun da bir metnin ortaya çıkarılmasını düşündük. Bunu düşünürken “insan odaklı” dememize rağmen, bu sefer insanın devlet yerine tahakküm edici bir pozisyona geçmesine de razı olmadık. Dengeli, otokontrol içinde bir anayasa. Bir devlet -kullandığımız bir tabir var- hizmetkâr bir devlet, sadece hizmet görecek insanlar ve karşıdan da vatandaş olarak hizmeti talep edenler. Bir zamanlar ki devletin yüksek, otoriter pozisyonunu zannetmiyoruz ki diğer verilen bütün şeyler, insan onuru, şerefi, haysiyeti, izzeti diyoruz, bu zannedilmesin ki insan artık devleti, devletlûları ezecek. Bir zamanlar devlet insanı eziyordu, kişiyi eziyordu; şimdi kişi gittiği zaman, haydi bakalım çok affedersiniz, ters bir muamelede bulunma hakkına asla sahip olmayacak. Bunu biz başlangıcı bu noktadan itibaren 2’nci maddeye kadar bir devletin felsefesinin ne olacağını ifade ettik.
Buraya kadar olan kısım felsefeyi anlatırken, 1’inci madde insan onuruyla başlarken kişinin nasıl bir felsefe, duygu, düşünce içinde olması gerektiğini ifade eden 2’nci madde, kişilere düşen hakların yanında ödevlerin, yükümlülüklerin de olduğunu ifade eden madde:
“(1) Herkes, -ben, sen, o; herkes- anayasal düzene, hukukun evrensel ilkelerine, genel ahlaka ve adaba aykırı davranmamak ve başkalarının haklarını ihlal etmemek kaydıyla…”
Biz, böyle bir insan istiyoruz; tahakküm edici, başına buyruk, istediğini yapan bir kişi değil. Kişiyi de kayıtlıyoruz, devleti de kayıtlıyoruz ve dengeli bir sistemin ancak böyle kurulacağına inanıyoruz. Böyle bir insan işte kayıtlanmış, biz buna olgun, kâmil insan da diyebiliriz. Artık insanımızın bugüne kadar güvenilmez oluşu en kötü bir özellikti; biz insanımıza güveniyoruz, güvenmek istiyoruz ve böyle bir insana herkesin de güveneceğine inanıyoruz. Anayasal düzene tabi, hukukun evrensel ilkelerini kabul etmiş, genel ahlak ve adaba aykırı davranmayan ve özellikle kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa o da başkalarına öyle davranılmasını arzu eden bir insan olmasını istiyoruz. İşte bu tarif, bizim insana, nasıl bir kişiye değer verdiğimizi burada ortaya koyuyor.
Şimdi buradan itibaren, Ahmet Battal Bey’in başlangıcından itibaren gözlerinizin önüne sermesini rica ediyorum.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Hocam, buyurun.
PROF. DR. AHMET BATTAL – Sayın Başkanım, yöntem olarak acaba elinizdeki kitaplardan mı takip etmeyi arzu ederseniz, ekrandan mı takip etmeyi?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Ekrandan daha uygun olur herhâlde. Değil mi Hocam?
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Tabii, tabii.
PROF. DR. AHMET BATTAL – Şimdi efendim, bizim anayasa tasarımızda üç bölüm yazıldı. Bunlardan birincisi temel hak ve hürriyetler; yirmi maddeyi içeriyor; maddeleri birazdan okuyacağım. İkinci bölümde, devletin yapısıyla ilgili üç maddeye yer verildi.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Siz de bölümler şeklinde mi düzenlediniz?
PROF. DR. AHMET BATTAL – Sistemin bölüm ya da ayrım ya da kitap olması konusunu ayrıca düşünmedik, sadece üç başlığa burada yer verdik.
Bizim tasarımızın üçüncü bölümünde de madde yazmaya ihtiyaç duymadığımız bazı temel konularla ilgili genel ilkeleri küçük küçük cümleler hâlinde yazmayı tercih ettik; böylece yön verici, yol gösterici olsun diye.
Müsaade ederseniz, Başlangıç bölümüyle ile başlayalım. Anayasa tasarımız bir başlangıç içeriyor ve başlangıcı bize göre oldukça özgün.
“Başlangıç
Hukukun üstünlüğüne bağlı bir hâkimiyetin gerçek sahibi olan millet ve onun meşru temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, asli kurucu iktidar yetkisiyle, bu Anayasayı -şimdi sayacağımız altı prensip ışığında kabul eder. Bu prensipler şunlardır-
Atalarımızdan tarihi süreç içerisinde devraldığımız, yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmek ve saymak, insanı alemin en şerefli varlığı bilmek ilkeleri ışığında,
İnsana ve diğer varlıklara karşı sorumluluğumuzun ülkelerin siyasi sınırlarıyla bağlı kalmaması gerektiğinin bilincinde olarak,
Bütün farklılıklarımızı birliğimizin teminatı olarak algılayıp,
Hukukun üstünlüğünün gücün haklıya tanınmasıyla, sağlıklı bir toplumun da muhtaçların refaha kavuşturulmasıyla kurulabileceğini benimseyerek,
Devleti insana hizmetkâr kılmak suretiyle kişilerin temel hak ve hürriyetlerinin korunmasına dair ortak hassasiyeti sürdürerek,
İnsan haklarını konu edinen uluslararası hukuk ilkeleri ışığında barış, huzur ve adaletin yurtta ve dünyada tesisi hususunda kararlılığımızı dile getirerek,
kabul eder. “ dedik.
Müzakereyi sonraya mı bırakalım, madde metinlerini şöyle bir gözden geçirip ondan sonra mı sorularınıza cevap vermemiz uygun olur?
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Şöyle bir açıklama yapmadık biz.
FARUK BAL (Konya) – Biz sadece sizi dinleyeceğiz, size soru sormayacağız.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Yani bir müzakere içerisinde olmayacağız, çünkü biz müzakereyi daha sonra kendi aramızda yapacağız. Öyle bir kararımız var tüm komisyon üyeleri olarak. Sadece sizin önerilerinizi alıyoruz, eğer anlayamadığımız bir husus olursa soru sorarız.
Buyurun.
PROF. DR. AHMET BATTAL – Tamam efendim.
O hâlde ilgili arkadaşlar gerektiğinde açıklama yapacaklar.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Başlangıç kısmı bu kadar değil mi?
PROF. DR. AHMET BATTAL – Evet efendim, Başlangıç kısmımız bu kadar.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Gerekçesini de dinleyelim.
PROF. DR. SACİT ADALI – Arkadaşımız Hüseyin Yıldız, bu konuda bir açıklama yapacak.
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN YILDIZ – Şimdi, sizin de dikkatinizi çekmiştir; hukukun üstünlüğüne bağlı bir asli kurucu iktidardan bahsediyoruz burada. Burada şunu kastediyoruz: Bir hukuk devletinde asli kurucu iktidar da hukuk kurallarıyla kayıt altındadır. Yani, hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Şu anlamda milletindir: Askerî ve bürokratik vesayet altında tutulamaz, fakat böyle olmasına rağmen, yine de hukukun ilkelerine bağlıdır. Örneğin, siz de hatırlarsınız, geçen sene İsviçre’de bu minare yasağıyla ilgili din ve vicdan hürriyetiyle ilgili bir temel hak ve özgürlüğü halk oyuna sunuldu. Biz de diyoruz ki: Temel hak ve özgürlükler dokunulmazdır. Asli kurucu iktidar dahi bu temel hak ve özgürlüklere dokunamaz, dokunmaması gerekir. İleride böyle bir şey ülkemizde olursa bu maddeyle önüne geçiyoruz. Yani temel hak ve özgürlükler, asli kurucu iktidarın tasarrufu altında değildir, asli kurucu iktidar da olsa. Onun için, “Hukukun üstünlüğüne bağlı ….. kurucu iktidar yetkisiyle…” diyoruz.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) – Teşekkür ederiz.
PROF. DR. AHMET BATTAL – Müsaade ederseniz Başlangıç kısmıyla ilgili olarak başka bir soru yoksa geçiyorum efendim.
Bizim anayasamızın temel hak ve hürriyetlerle ilgili birinci kısmı insan onuruyla başlıyor.
“Madde 1- İnsan Onurunun Dokunulmazlığı
İnsan onuru saygın ve dokunulmazdır. Herkes temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Devlet, bütün kurum ve kuruluşlarıyla bunları korumakla yükümlüdür.”
Madde 2- Kişi Madde 2 “Kişi Hürriyeti ve Temel Hakların Korunması” başlıklı. 1’inci fıkra: “Herkes, anayasal düzene, hukukun evrensel ilkelerine, genel ahlaka ve adaba aykırı davranmamak ve başkalarının haklarını ihlal etmemek kaydıyla, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hak ve hürriyetine sahiptir. Haklar ve hürriyetler kötüye kullanılamaz.”
2’nci fıkra: “Hiç kimsenin vücut bütünlüğüne kendisi ve başkaları tarafından dokunulamaz.”
3’üncü fıkra: “Yakalanan veya tutuklanan kişiye yirmi dört saat içinde hangi makam tarafından ve niçin yakalandığı veya tutulduğu bildirilir. Durum kişinin uygun gördüğü kimselere derhâl haber verilir.”
PROF. DR. SACİT ADALI – Burada müsaade edersiniz Ali Hocam, Ali Şafak Bey açıklama yapabilir.
PROF. DR ALİ ŞAFAK – Şimdi, burada malumlarınız kişinin temel hak ve özgürlüklerine devletin müdahalesi söz konusu, tabii, bir suç işleme durumunda, isnadı durumunda.
Yalnız, 2’nci fıkrada: “Hiç kimsenin vücut bütünlüğüne kendisi ve başkaları tarafından dokunulamaz.” Son zamanlarda gen, genetik teknoloji ve bu gibi konularda kişilerin özel hayatını da ilgilendiren yani parçalar almak suçun ispatında, gerek ırza tasaddi suçunda gerekse diğer suçlarda, cinayetlerde filan da bu bahis konusu olmaktadır, bu gibi konularda rastgele zamanda, rastgele bir kararla değil de bir temel, başkaları tarafından bu noktada temel bir müdahalenin olmasının insan haklarını ihlal edeceği düşünülmekte.
Öbür 3 ve 4’üncü fıkralarda ise yakalanmada, şimdi, mahzur görülen durumlarda yakınlarına haber verme öteleniyor, oysa temel hak ve hürriyetlere saygı gösterilecekse her hâlükârda haber verme ama bunun gizli saklı tarafı olacak ise bunu yargının bizzat kendisinin o konuyu koruması icap etmektedir. Kırk sekiz saatten öte, ki bu anayasalarda var, gerçi Ceza Muhakemesi Kanunu’muzda sanık sayısına göre 1 veya 2 kişiyse yirmi dört saatte, daha fazla ise dört güne kadar ifade buyrulmakta, ancak Anayasa’mız bunun her iki durumunda da gerek toplu hâlde, gerekse 1 veya 2 kişi de olsa kırk sekiz saat içerisinde yetkili hâkim önüne çıkarılması konusunda… Dolayısıyla burada yargıya biraz daha motivasyon yani hızlı çalışması önerilmektedir. Bu yönüyle bir mevcut duruma göre biraz daha hürriyetlere müdahale sınırlandırılmış olmaktadır.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - “Hiç kimsenin vücut bütünlüğüne kendisi ve başkaları tarafından dokunulamaz.” dediğimizde, ilk aklıma geleni anlaşılması için soruyorum, mesela organ bağışında da mı bulunamaz?
PROF. DR ALİ ŞAFAK – Sayın Başkanım, bu maddeler görüldükten sonra en son…
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Yani “Kendisi de dokunamaz.” diyorsunuz ya, şimdi, ben organımı bağışlamak istediğimde bu madde onu yasaklamış olmayacak mı?
PROF. DR ALİ ŞAFAK – Şimdi, bu konu: Biz Alman Anayasası’yla bir mukayese boyutuna getirdik Sayın Başkan.
Hüseyin Bey?
YRD. DOÇ. DR. HÜSEYİN YILDIZ – Hayır, tabii, o anlama gelmez. Çünkü bütün olarak anlamak lazım. Zaten genlerle ilgili özel bir maddemiz de var bizim, 19’uncu maddede onu da orada işleyeceğiz, belki de onu işlersek daha net bir şey şekilde ortaya çıkar.
MEHMET ALİ ŞAHİN (Karabük) - Peki, buyurun, devam edin.
PROF. DR. AHMET BATTAL – Madde 3 “Hukuk Önünde Eşitlik” başlıklı.
“(1) Herkes kanun önünde eşittir.
(2) Hiç kimseye sahip olduğu ırk, dil, din, mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri sebeplerle ayrımcılık yapılamaz.
(3) Devlet, toplumda zayıf konumda olan kişileri korumak ve eşitsizlikleri gidermek amacıyla, pozitif ayrımcılık ilkesi doğrultusunda, gereken tedbirleri almakla mükelleftir. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler ve hükümlülerin mağdur duruma düşen yakınları için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.”
PROF. DR. SACİT ADALI – Bizim burada getirmek istediğimiz bir yenilik, hükümlülerin mağdur duruma düşen yakınları.
BEDİİ SÜHEYL BATUM (Eskişehir) – Pardon, bir şey söyleyebilir miyim.
Demin tam anlayamadım. Bu 2’nci fıkraya “Hiç kimsenin vücut bütünlüğüne kendisi ve başkaları tarafından dokunulamaz.”a “Daha sonra döneceğiz.” dediniz değil mi?
PROF. DR. AHMET BATTAL – Evet efendim, döneceğiz.
PROF. DR. SACİT ADALI – Şimdi, 2’nci fıkrayla ilgili müsaadenizle bir açıklama: Sayın Başkanım. Burada kelimeler cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve benzeri. Malumunuz, düşünce hayatında sürekli gelişmeler var gerek Orta Doğu’nun düşünce platformunda gerekse Batı’da. Mesela Hristiyanlık âleminde son yıllarda “Sun Myung Moon” diye birisi çıktı “unification church” veyahut da “unification moment” diye bir hareketi ama kısmen Protestan Hristiyanlığı, kısmen de Uzak Doğu dinleri Konfüçyüs veya Şintoizmin ahlaki telakkilerini mezcederek yeni bir akım doğuruyor. Eğer tarihten gelen böyle bir akım varsa bizim ülkemizde de veya yeni bir felsefi gelişmeler olmuşsa bunları da kapsasın diye felsefi inanç ve benzeri, bu zamana göre gelişebilir, dolayısıyla bu türlü düşünceye sahip olanlar dahi özgürce yaşama, inanma, yorumlama hakkına sahip olsun diye düzenleme getirdik.
PROF. DR. AHMET BATTAL – Efendim, madde 4, biraz evvelki sorduğunuz sorununda kısmen cevabını oluşturacak bir temel prensip. Hukukun temel ilkelerinden birini Anayasa’ya geçirmek gerektiği kanaatinde heyetimiz ve bu nedenle 4’üncü maddeyi yazdı.
Madde 4 – İyi Niyet Esası ve Keyfi Muameleden Kaçınma
1’inci fıkraya göre “Devlet kişilere iyi niyet esasına göre davranmakla ve keyfi muameleden kaçınmakla mükelleftir.”
2’nci fıkraya göre “Devlet, faaliyet ve işlemlerinden dolayı kişilerin maruz kaldıkları maddi ve manevi zararları tazmin eder.”
FARUK BAL (Konya) – Burada bir soru sorabilir miyim?
PROF. DR. AHMET BATTAL – Buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Anlamak için soruyorum, eleştirmek için değil. “Devlet iyi niyet esasına göre”, bunun eskiden kavramı “kamu yararına” ya da “toplum yararına”ydı bunu değiştirmekteki sebep nedir acaba? Yani yeni bir kavram geliyor, öyle anlıyorum ben. Çünkü iyi niyet kişiler arasındaki hak ve borçlarda temel olarak esas alınan bir kavram. Burada devletle vatandaş arasındaki kuralı ortaya koyuyorsunuz ve kavram değiştiriyorsunuz, bunu öğrenebilir miyim?