1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə66/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   111

14.11.2012 Tarihli Toplantı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.38

BAŞKAN : AHMET İYİMAYA (Ankara)

-----0-----

BAŞKAN – Değerli arkadaşlar, toplantıyı açamıyorum. Zaruret içerisinde durum tespitini yapacağım çünkü iç hukukumuz onu emrediyor. Toplantımıza Adalet ve Kalkınma Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi temsilcileri asil üye seviyesinde katılmışlardır. Bunun dışında, şu andaki yapıya iştirak edenler: Doktor Selin Esen, Profesör Doktor Hasan Tunç, Taylan Barın, Dilek Mumcu, Oğuz Turhan, Yusuf Uygar, Yusuf Buzgan, Ferhat Kabaiş.

Şu anda Barış ve Demokrasi Partisinden üye seviyesinde herhangi bir temsilci yok. Ben parti temsilcilerine söz vererek fiili duruma son vereceğim ve konuyu görüşmek üzere Üst Komisyonun toplanmasının uygun olacağı tarafımdan düşünülmektedir.

Buyurun Atilla Bey.

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum.

Sizin de ifade ve tespit ettiğiniz üzere BDP Grubu temsil edilmiyor. Tabii, BDP’nin durumu kamuoyunun bilgisi dâhilinde olan bir konu. Bu noktada yazılı bir beyanları var mı, yok mu, onu tam bilemiyorum ama kamuoyuna mal olan, kamuoyu tarafından bilinen bir konu niteliğinde olmakla biz bu durumun mazeret niteliğinde olduğu görüşündeyiz. Ancak bu yöndeki değerlendirmenin Uzlaşma Komisyonunda yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Bu sebeple Sayın Meclis Başkanının da bulunduğu bir oturumda bu konunun değerlendirmesinin daha ayrıntılı bir şekilde yapılması gerektiğini ifade ediyoruz

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bu arada, Barış ve Demokrasi Partisi Komisyonumuza bir metin gönderdi.

Yerinizden okuyun, buyurun.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Uzlaşma Komisyonu Başkanlığına

Komisyon üyesi arkadaşlarımız Sırrı Süreyya Önder ve Ayla Akat’ın parti görevleri ve etkinlikleri nedeniyle Ankara dışında olmalarından dolayı 19/11/2012 tarihine kadar BDP’li üyelerin mazeretli sayılmalarını saygılarımızla arz ederiz.
BDP adına

Altan Tan

Diyarbakır

BAŞKAN – 19/11 mi dediniz?

TBMM YASAMA UZMANI SALİH SAĞLAM – Evet efendim.

BAŞKAN – Tamam, teşekkür ediyorum.

Faruk Bey, buyursunlar.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak dört siyasi partinin toplumumuzun beklentisi hâline gelen anayasayı uzlaşma kültürüne uygun davranışlarla inşa etme görüşünü hâlâ muhafaza ediyoruz. Ancak dışarıdan ve içeriden ortaya çıkan konjonktürel gelişmeler ile Uzlaşma Komisyonunun verimli ve üretken çalışamadığına dair şikâyetlerimizi de daha önce ifade etmiştik. Bugünkü durum bundan biraz daha farklı bir boyuttadır. Biz, mazereti olan milletvekillerinin katılamama nedenlerini geçmişte anlayışla karşıladık. Ancak, bugünkü durum farklı çünkü Atilla Bey’in ifade ettiği gibi BDP Sayın Genel Başkanının basına yansıyan ifadeleri doğru ise komisyonlardan çekildiklerini açıklamışlardır. Temenni ederiz ki bu doğru olmasın ve uzlaşma kültürüyle bir anayasa inşasına dört partinin dördü de katkıda bulunabilsin.

Diğer taraftan, çekilme gerekçesi olarak kamuoyuna yansıyan bilgiler ise doğrudan Anayasa Komisyonunun yapacağı işlerle ilgilidir. Üç tane talep ileri sürülmektedir, bu üç talebin üçü de Anayasa Komisyonunun anayasa inşa ederken görüşeceği hususlardır. Bunun, uzlaşma kültürü yerine komisyondan çekilmek veya sair komisyon dışı aktivist hareketlerle kabul ettirilmeye çalışılmasını doğru bulmuyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Adalet ve Kalkınma Partisinin… Ben başkan olduğum için konuşmamam gerekir ama temsilcisi yok, zarureten ben de konuşmak istiyorum.

Bir defa, Uzlaşma Komisyonunu misyonu, tarihsel şartları itibarıyla diğer yasama faaliyetlerinden mutlaka ayırmak lazımdır ve konjonktürden en az etkilenmesi gereken veya hiç etkilenmemesi gereken bir komisyon yapısındadır. Bu durumun ne olduğu, şu andaki durumun ne olduğu aşağı yukarı basına intikal eden yansımalarla bellidir. Yazım Komisyonunun kendi görevi temel bir görevdir ama bunu tartışmak Yazım komisyonunun görev alanı dışında kalmaktadır. Temel Komisyonun, Uzlaşma Komisyonunun bunu, misyonu, ontolojisi itibarıyla değerlendirmesi gerektiğini düşünüyorum ve Meclis Başkanımızın bu konuyu görüşmek üzere… Çünkü bir gün, iki gün, üç gün olağan sebeplerle, kabul edilebilir sebeplerle çalışmayı mazerete müsteniden erteleyebiliriz ama bunu bir komisyonun misyonuna, varlığına yönelik bir durum olarak algılayarak Meclis Başkanımızın Ana Komisyonu çağırmasının daha uygun olacağını düşünüyoruz, diğer arkadaşlarda da olduğu gibi.

KANUNLAR VE KARARLAR BAŞKAN YARDIMCISI İBRAHİM HALİL TAVAS – Başkanım, bir gün talebi var mı Sayın Başkanın?

BAŞKAN – Yok, ben konuştum, yarın gece 22.00’de gelecek. Meclis Başkanımızın izleyen günde bizi toplantıya çağırmasının…

ATİLLA KART (Konya) – Cuma günü eğer Sayın Başkan uygun olursa…

BAŞKAN – Evet yani izleyen günde münasip olursa, kendi şartları, durumu müsaitse Ana Komisyonun toplantıya çağrılmasının, arkadaşlarımızın bakışlarıyla da Atilla Bey’in sarih beyanı var, uygun olacağını düşünüyoruz. Tamamen Üst Komisyonun değerlendirmesine bağlı.

Teşekkür ediyorum, toplantıyı kapatıyorum.
Kapanma Saati: 10.45

21.11.2012 Tarihli Toplantı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.17

BAŞKAN: Mustafa ŞENTOP (İstanbul)

-----0-----

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, 1’inci Yazım Komisyonunun 21 Kasım Çarşamba günkü oturumunu açıyorum.

Tüm siyasi partilerimizin temsilcileri burada. Danışman, teknik heyetten arkadaşlarla, burada olanlarla ilgili isimlerini zikrediyorum kayda geçmesi için: Profesör Doktor Yusuf Şevki Hakyemez, Profesör Doktor Ali Akyıldız, Taylan Barın, Mustafa Kemal Çiçek, Oğuz Turhan, Ferhat Kabaiş, Yusuf Uygar.

Arkadaşlar, son iki toplantıya -doğrusu- ben katılamamıştım.

Sen de mi katılamadın?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben katıldım da zaman geçti yani ne olduğunu pek fazla…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Nerede kalmıştık?

KOMİSYON UZMANI – Efendim, en son 8 tarihli toplantıda “Kıyıların korunması” ve “Kıyılardan yararlanma” maddesi görüşülmüş. Ayrıca, “Tarih, kültür ve tabiat varlık ve değerlerinin korunması.”

Şimdi, o zaman, “Doğal servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi”, böyle bir madde.

KOMİSYON UZMANI – Cumhuriyet Halk Partisinin bir önerisi var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet, bu bizim önerimiz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 12 numaralı öneri.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bunları konuştuk biz yani ben hatırlıyorum, son…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Kıyılar” konuşulmuş.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O gün toplantıda görüştük bunları. Bitmiş, niye tekrar oraya geldik?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bu, “kıyılar”dan farklı , “doğal servetlerin, kaynakların…”

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada, tabii, önemli olan, doğal servet ve kaynakların işletilmesinin devri, hangi koşullar altında, kimlere devredilebilir? Yani “Hangi doğal servet ve kaynağın devletin gerçek ve tüzel kişilerle ortak olarak işletileceği, hangisinin doğrudan işletileceği kanunun iznine bağlıdır.” diyoruz. Yalnız, burada önemli olan, bu devri yaparken devlet şu kriterleri…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Konuşuldu.” diyor Oktay Bey.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Konuşuldu değil mi?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bunları konuştuk ya.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben bunları söyledim, hatırlıyorum ama.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, konuşulmuş mu? Ne olmuş konuşulduktan sonra?

KOMİSYON UZMANI – Efendim, 8 Kasım tarihli toplantıda, bugün görüşülmek üzere ertelenmiş büyük ihtimalle.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hangisi?

KOMİSYON UZMANI – “Doğal servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi”

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Sonuca bağlanmamıştır o zaman.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sonuca bağlanmamış.

KOMİSYON UZMANI – “Kıyıların korunması” konusu bugün görüşülmek üzere bir not düşülmüş.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır yani bitireyim ben yine, fayda var, bir kere daha…

Buradaki temel sorun galiba şuydu: Yani bu doğal servet ve kaynakların işletilmesini devrederken birtakım kriterler gözetecek miyiz? Yani ülke çıkarları, kamu yararı ve çevresel varlıkların korunması gibi, bu kriterlere uygun olarak mı ancak devredebilir, mesele buydu. Bizim görüşümüze göre devlet bunların işletme hakkını devrederken -tüzel kişilere ya da gerçek kişilere- tabii ki ülke çıkarlarını gözetecek, devlet bu çünkü. Ama onun yanında kamu yararı ve çevresel varlıkların korunmasını da gözeterek bu işletmenin devri söz konusu olabilsin. Asıl, galiba mesele buydu.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sayın Başkanım, mevcut Anayasa’nın 168’inci maddesi… Yani çevre de aynen korunuyor, eğer bu yeterliyse zaten problem yok ama bunun açıkları var ise, yeterli olmadığı noktalar var ise, buna ilave edilebilecek bir şeyler var ise onu da ekleyelim çünkü mevcut Anayasa’nın maddesi, nerede…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – İşte o, kriterler… Devirde gözetilecek kriterler yani 168’den farklı olarak “İşletmenin devri sırasında devlet ülke çıkarlarını, kamu yararını ve çevresel varlıkların korunmasını gözetecek, bunları dikkate alarak bu devri yapabilecek.” diyoruz yani 168’de bunlar yok. Bunlar yani yok ama devletin bunları yaparken zaten bunları dikkate alması gerekir diye düşünüyorum yani bizim görüşümüz o ki… Bunu yalnız, açık olarak yazıp yazmamak meselesi, biz bunun açık olarak yer almasının yararlı olacağı görüşündeyiz ama devlet zaten kamu çıkarlarını gözetmeli, zaten devlet ülke çıkarını gözetmeli.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani bu bizatihi devletin varlığında söz konusu olan bir şey, bunu ayrıca…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bazen gözetmiyorlar, o yüzden yani koyalım diye düşündük.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yazsanız da gözetmezler.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, ben hatırlıyorum önceki toplantıda konuşulanları. Şimdi, “Devlet ülke çıkarlarını ve kamu yararını ve çevresel varlıkların korunmasını esas almak kaydıyla bu hakkı belli bir süre için devredebilir.” ifadesini koyarsak kamu yararı kavramının subjektifliğinden hareketle, yargı burada çok fazla aktivist kararlar verebilecek, özelleştirme kararlarında olduğu gibi.

Elbette ki sizin de söylediğiniz gibi devletin bütün kurumları faaliyetlerini gerçekleştirirken kamu yararına riayet edecektir, ülke çıkarlarına riayet edecektir ama böyle “maymuncuk anahtar” şeklindeki kavramları yargının eline vermekten imtina etmekte fayda var kanaatindeyiz. O nedenle, Oktay Bey’in söylediği gibi bunları, bu ibareleri oraya koymadan formüle etmek daha isabetli olabilir.

Bir de yeriyle ilgili de bir şey söylemekte fayda var. Daha önceki toplantıda yeriyle ilgili konuşuldu mu, onu bilmiyorum yalnız. Yani “Doğal servetlerin, kaynakların aranması, işletilmesi” biçimindeki bir madde aslında temel hak ve hürriyetler kısmında olmaması gereken bir madde. Zaten biz bunu daha önce kataloga eklenecek maddeler görüşülürken de belirtmiştik. Başka bir yerde düzenlenmesi şartıyla -içeriğine katılırız, o ayrı bir mesele ama- daha isabet olabilir diye düşünüyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, yer konusunda bunu konuşmuştuk, dedik ki: “Yerini şimdi tespit etmeyelim, önce maddelerin içeriği üzerinde mutabakat sağlayalım, ondan sonra ‘Bunları nereye koyarız?’ diye konuşuruz ayrıca.” Yani belki bazılarını temel hak ve özgürlükler bölümüne koyabiliriz, bazılarını… Hepsi için de öyle tek bir karar almak gerekmeyebilir, maddenin niteliğine göre bazıları oraya girer, bazıları temel hak ve özgürlükler bölümünün dışında kalabilir yani…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – O zaman mesafe katetmek açısından, en azından onu kararlaştıralım şimdi yani bunun içeriğiyle ilgili kabul etmek başka bir mesele ama bunun yeri daha sonra kararlaştırılır.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, zaten öyle konuşmuştuk, evet.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Evet, daha önceki toplantıda -konuşmaya başladıkça hatırlıyoruz- yeri konusunda bir tartışma çıktı, o zaman şu karar alındı Hocamın da belirttiği gibi: “Yeriyle ilgili bir karar almayalım, maddeyi yazalım, yerini sonra yerleştiririz.” dendi. Böyle bir noktaya gelmişti yani maddenin içeriğiyle ilgili olarak da Sayın Bakanımın söylediği gibi bir sorun gözükmüyor yani bu –Bakanım demeye alışmışım Faruk Bey’e, “Söyletene bak.” derler ya- tabii ki yargının eline bir malzeme vermeyelim düşüncesi –Hocam ifade ettiği için söylüyorum- her zaman doğru da olmayabilir, bazen devletin işleyişinde bir dengeleme rolünü yargının da üstlenmesi iyi olabilir. Hatta bununla ilgili bir örnek verdiğimi hatırlıyorum ben geçen toplantıda, yargının rolüyle ilgili. Bu rafineri özelleştirmesinde Koç Grubuna 1 milyar dolara yapılan ihale idare mahkemesinin iptali sonucunda 4 milyar küsur dolara çıktı yani 3 milyar dolarlık bir fark oluştu. Bu da yargının bazen çok olumlu katkılarının da olabildiğini gösteriyor.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben bir şey ekleyebilir miyim?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tabii, “Yargıya hiçbir şekilde yetki verilmesin.” diye bir düşüncemiz olamaz. Yargıya sistem içerisinde, demokratik hukuk devleti sınırları içerisinde yetki verilmesi mutlaka gerekiyor ama bizim endişemiz şu: Yargı Türkiye’de özelleştirmeyle ilgili konularda ve diğer konularda da –tabiri caizse- hukukilik denetimini aşıp yerindelik denetimine kayarak karar vermesi noktasındadır. O, ciddi bir endişedir. O milyar dolar örneklerini burada da vermek mümkün. Söz gelimi, özelleştirmede Anayasa Mahkemesi sadece iki kurumun özelleştirilmesini zamanında iptal ettiği için devletin kaybı orada… Sonra özelleştirildiğinde 12 milyar dolara özelleştirmişlerdi ama iptal etmeden önce özelleştirmiş olsaydı 40 milyar dolara özelleştirilecekti. Böyle ciddi açıklar var yani sorunlar var. Bunlar da yargıdan kaynaklanıyor. Mesele şu: Yargının kendisine sistem içerisinde biçilen yetki sınırları içerisinde hareket ederek tabii ki denetim yapması gerekir. Bu vazgeçilmez bir şeydir ama biz işte böyle kamu yararı gibi subjektif kavramlardan hareketle yerindelik denetimine kayabileceği endişesini taşıyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, doğrusu, doğal hayatın ve çevrenin korunmasıyla ilgili bir madde yazdık biz. Belki o maddeyi bir iki cümleyle zenginleştirerek o maddeyle iktifa etsek… Asıl görüşümüz bizim bu.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hangisi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bu Komisyonda konuştuğumuz…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Hayır, bizim önerimiz yok bu konularda zaten fakat katılabileceğimiz paragraflarla ilgili ayrı bir madde yerine söz gelimi -gerçi biz görüşmeye başlamadık ama- “Ormanların ve orman köylüsünün korunması…” Biz bu başlıkta bir maddeyi önermiyoruz ama ormanların korunmasıyla ilgili, çevre hakkını düzenlediğimiz maddenin içerisine bir fıkra ekleyebiliriz. Belki doğal kaynaklarla ilgili de orada bir şey eklenebilir. Bu bize göre daha isabetli bir formüldür, onu ifade etmeye çalışıyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir o. İkincisi de biz, tabii, burada, kamu yararı falan elbette hani devletin bütün iş ve işlemlerinde maslahat, “kamu yararı” dediğimiz şey aranacak, bulunacak. Bunu belki genel bir formülle bir şeye koyacağız idarenin işlemleriyle ilgili, genel bir formülüne koyacağız. Yani ayrıca kamu yararını doğal kaynakların işletilmesinde de yazmaya gerek var mı? O zaman, birçok konu için ayrı ayrı yazmamız lazım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Türkiye'nin geçirdiği tecrübelerin de dikkate alınması gerekebilir. Mesela burada bir Bergama altın madeni tecrübesi var. Orada siyanürle altın aranıyor. Siyanür havayı kirletiyor, toprağa sızıyor. Orada yaşayanların yaşam hakkına karşı bir tehdit oluşturuyor. Ona rağmen devlet, Danıştay iptal etmiş olmasına rağmen ruhsatı, o şirket “Ben tedbirleri aldım.” dedikten sonra ikinci ruhsatı verdi ve anlaşıldı ki o tedbirler falan… Bunu verirken de işte birtakım prosedürler var, o prosedürlere uymadan verdi. Şimdi, bunu yargı denetleyemeyecek mi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Denetleyecek tabii ki.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Değil mi, denetlemesi lazım. Neye dayanarak denetleyecek? İşte, buna dayanarak denetleyecek yani çevre bakımından bir tehlike yaratıyor mu, yaratmıyor mu bakacak ve çevre bakımından bir tehlike yaratıyorsa ülke çıkarları zaten onun içinde yer alıyor. Çevresel problemler zaten ülke çıkarlarını…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Çevre hakkı” işte bu, oradaki maddemiz bu zaten. Bu maddeyi açmış arkadaşlar yani bu Komisyonda görüştüğümüz ve kabul ettiğimiz bir madde: “Herkes çevre hakkına sahiptir. Bu hak, insani gelişimi mümkün kılan, sağlıklı (BDP önerisi: ekolojik açıdan) dengeli bir çevrede yaşama, çevrenin etkili bir biçimde korunmasını isteme haklarını da kapsar.

2- Gelecek kuşaklara yönelik sorumlulukları da gözeterek çevreyi geliştirmek, çevre değerlerini korumak, çevre kirliliğini önlemek, çevre kalitesini yükseltmek ve gıdaların doğallığını sağlamak herkesin ve devletin görevidir.

3- Çevre hakkının yaptırımlar dâhil bütün esasları (CHP/BDP önerisi: esasları ile doğayı ve çevreyi olumsuz biçimde etkileyecek olan tüm plan ve uygulamalarda halkın karar mekanizmalarına katılma hakkının usul ve esasları) kanunla düzenlenir.” demişiz. Notlar da var, gerekçe notu da var. Böyle bir metin var. Şimdi, bunun dışında ayrıca idarenin tasarruflarının kamu yararı gözetmek kriterini idari tasarruflarla ilgili koyduktan sonra zaten yargı yolu her bakımdan açık.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Peki, devlet ülke çıkarları ve kamu yararını nereye koyalım diyorsunuz genel ilkeler bakımından?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Biz böyle bir maddeye hiç gerek yok diyoruz biz. Çevre hakkıyla ilgili madde bunu… Belki bunu biraz geliştirebiliriz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, şunu mu anlayalım: O zaman, bu ülke çıkarları ve kamu yararını çıkarırsak buradan ve bunu bir genel maddede düzenlersek…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Çevre hakkı” maddesi içerisinde.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Orada da olabilir. Ondan sonra, Anayasa’nın, mevcut olan eski Anayasa’nın 168’inci maddesi çevresel varlıkların korunması esas kalmak kaydıyla bu olduğu gibi oraya girebilir diyorsunuz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Mesela, evet. Bunlar 82 Anayasası’nın en çok -hocalar daha iyi bilir ama- eleştirilen maddelerinden. Ormanların korunması falan filan bunlar böyle oraya yazılmış ama pek fazla bir etkisi de olmayan maddeler. Nerede oluyor? Anayasa Mahkemesinin uzunca bir kararı var, gerekçesi çok uzun, ormanlarla ilgili. Orada bir üye yazıyor metni, sonra dağıtılıyor. Orada uzun uzun anlatıyor bir şeyler, sonra diyor ki: “Şimdi, gelelim ormanların Türkiye ekonomisi bakımından faydalarına.” Bunu anlatıyor, sayfalarca bunu anlatıyor böyle, sonra iptal etmişler bunu. Tam hatırlamıyorum, eski bir şey ama çok uzun bir karar, 300 sayfaya yakın bir karar. Belirli bir kitaptan kopyala-yapıştır şeklinde almış onu. 1940’larda orman ekonomisi, iktisadı üzerine yazılmış bir kitaptan almış, böyle bir şey. Yani burada biz çevre hakkıyla ilgili -ki bunu temel hak ve hürriyetler içerisinde yazıyoruz- bir madde yazıyoruz. Belki bunu biraz geliştirebiliriz kapsayacak şekilde bütün bunların hepsini birden, bir.

İkincisi, idarenin zaten bütün tasarrufları yargı denetimine tabi, kamu yararı esası zaten yaptığı bütün işlemlerde aranan bir şey. Dolayısıyla burada ayrı bir maddeye, uzun bir maddeye bizce gerek yok.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, burada, bu şeyi düzenliyor tabii yani doğal servet ve kaynakların bir kere devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğunu düzenliyor. Bunu söylemek lazım bir yerde.

İkincisi de bunların işletilmesini, devredilmesini düzenliyor. Bunu da söylemek lazım. Bunu nerede söyleyeceğiz? Bilmiyorum, bunun burada ek bir madde olarak söylenmesini kabul ediyorsanız bunu yapabiliriz tabii.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Çevre hakkında mı?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama tabii, bu sadece çevreyle ilgili değil, bu başka bir şey yani çevre…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir şey sorabilir miyim hocalara? Devletin hüküm ve tasarrufu nasıl anlaşılıyor? Mülkiyeti değil, devlet mülkiyeti değil.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani aslında hiç kimsenin malı olmayan, kamunun malı olan ama devletin malı da değildir. Devlet dolayısıyla bunu diyelim ki herhangi bir kamu hizmetine falan da tahsis etmiş olmaz yani sadece onun hüküm ve tasarrufu, işte, diyelim ki işletilmesi devlete ait olabilir ama tüm topluma ait bir alan.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, şeyi ne yapıyorlar? Mesela benim bir tarlam var, diyelim ki maden çıktı. Devletin hüküm ve tasarrufu altında mı oluyor?

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, o Maden Kanunu gereği madenler devletin hüküm ve tasarrufunda. Dolayısıyla, onun üstü size ait de alt tarafı devletin yani “Altı da bir, üstü de birdir yerin.” şeyi orada geçersiz oluyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, ben, izniniz olursa, bir şeyler söyleyeyim.

Şimdi, arkadaşlar, bu doğal servetler ve kaynakların aranması, işletilmesi, kıyılardan yararlanma, ormanların ve orman köylüsünün korunması, toprak mülkiyeti… Mesela şimdi belki ilgisiz gibi gözükebilir ama bağlayacağım bir yere. Devlet topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak, korumak…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Toprak reformu…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, sağlamak başka bir şey yani “Toprağı yok, buna toprak ver…” Nereden verecek?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Başkasından alıp verecek, toprak ağasından alacak…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Bence bütün bu ifadeler, biraz daha eski bir dünyaya ait kaldı bunlar.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 61 Anayasası.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Mesela ormanların ve orman köylüsünün korunması, bir madde, burada yaklaşık bir sayfaya yakın bir A4 kâğıdında sanırsam üst üste koysak. Anayasa tekniği açısından da bu kadar uzun bir izahat veyahut da ifade mümkün değil. Onun için yani bunları topyekûn nasıl bir derleyip toparlayıp birer, ikişer cümleyle; daha bugünkü karşılıklarına cevap verebilecek bir şekle sokabiliriz, toplu olarak düşünsek…

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tek bir madde hâlinde, belki öyle düşünülebilir.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama yani bunlar birbiriyle hiç ilgisi olmayan, biri denizde, biri karada, biri de ormanda.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ama işte bir sayfa, orman köylüsünün korunması.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani mekân bakımından böyle birtakım farklılıklar var. Biri denizi düzenliyor, biri…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Efendim, zaten orman köylüsü kalmadı doğru düzgün. 530 bin Kastamonulu, 485 bin Giresunlu, 490 bin Ordulu İstanbul’da yani nüfusun yüzde 70’i göç etti oralardan. Tabii, ben latife olsun diye söylüyorum da bunları yani daha böyle bugüne karşılık gelebilecek, daha bugünkü ihtiyaçlarla ve sosyal durumla alakalı ifadelerle tanımlarsak… Yoksa anayasaya orman köylüsünü bir sayfa koyarsak yani bilmiyorum doğru mu yapmış oluruz.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Altan Bey’e ben de katılıyorum bu noktada. Şimdi, az önce de söylendi, gerçekten biz anayasada neler düzenlenmesi gerekir konusunu öğrencilere anlatırken işte, 82 Anayasası noktasında en fazla eleştirdiğimiz örnekler ormanların korunması, orman köylüsünün korunması, doğal servetler, vesairedir. Bir anayasanın temel hak ve hürriyetleri düzenlemesi gerekir, koruması gerekir. Doğal servetler, vesaireler önemsizdir anlamı çıkmaz bundan fakat bir diğer nokta da şu: “Çevre hakkı” dediğimiz hak, günümüzde eskiden anlaşıldığı gibi anlaşılmıyor, çok daha geniş anlaşılıyor ve şu andaki mevcut Anayasa’daki hükümler ve mevcut mevzuat hükümleri varken bile çevre hakkını çok güzel değerlendiren yargı kararları vardır. Nerede vardır? İşte, bir sürü konularda, söz gelimi, Karadeniz’de yoğun bir şekilde yapılan -belki Doğu Anadolu’da da- HES’ler konusunda vardır yargı kararları. Buralarda bu biçimde bilirkişi raporuna istinaden eleştirilmeyecek olan yargı kararlarından bahsediyorum. Eleştirilebilecek olan tabii ki var yerindelik denetimi bağlamında ama yani demek istediğim şey şu: Çevre hakkının kapsamını yargı içtihatlarıyla çok güzel somutlaştırabiliyorsunuz. İlla da bunları anayasaya çok detaylı bir şekilde koymanıza gerek yok. Şu yapılabilir belki mesafe katetmek açısından: Bu görüştüğümüz konulardaki bazı maddeleri, söz gelimi ormanların korunması, doğal çevre, kıyılar, bunları çevre hakkının içerisinde kısaca belirtebiliriz, diğer bir kısmını ise –doğal servetleri, vesaireleri çünkü niteliği gereği onların korunmasından ziyade işletilmesi, kullanılması, değerlendirilmesi hususu var- “Devletin görevleri ve yetkileri” kısmında başka bazı konuları da ele alarak… Ne gibi mesela? Burada, söz gelimi, “Doğal servet ve kaynaklar”, “Kıyılardan yararlanma”, “Orman ve orman köylüsünün korunması”, “Çevre ve doğal hayat hakkı” görüşülürken danışmanlar arasında biz öyle bir öneride bulunmuştuk, bunlar daha ziyade “Devletin görevleri” kısmında düzenlenebilir ama illa da hak boyutu da önemlidir diye düşünüyorsanız -ki CHP’de bunu görüyoruz- o zaman bunu çevre hakkının içerisinde de bir paragraf olarak düzenleyebiliriz ama doğal servetler, evet, çevre hakkının içerisine çok yakışm

Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   62   63   64   65   66   67   68   69   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin