PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Hayır, biz bunları önceden yapmıştık, yani onun için, yoksa biz onları dikkate almayalım diye bir şey yok zaten. TEPAV yok ki sadece, TEPAV’ta bir tanesi sadece.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Çok talep ettik ama toplantı tutanaklarını elde edemedik. Bu çok önemli.
AYLA AKAT (Batman) – Yani, sonuç itibarıyla burada, daha önce bu masada yapılmayan, tartışılmayan bir yöntem ya da yapılan tartışmalara verim sunacağına inanılan bir görüş ifade edildi. Bu görüş yani Sayın Meral Hanım tarafından son ifade edilen görüş ve diğer görüşler dahi ya bir anlam verip uzlaşma için ya da siyasi partiler ne kadar esneyebilirler, o esnemenin bir aracı olarak kullanacağız ya da yok sayacağız. En basitinden, işte bu kavramların -eğer karar verirsek- yaşayan Türkçe ile metnin yazılması noktasında en başta böyle bir kararımız vardı. Bunu dil bilimcilere bırakacağız, onlar üzerinde çalışacaklar, bize bir metin getirecekler. Herhangi bir siyasal anlayışın ya da ideolojinin kavramlara yüklediği anlamlardan bağımsız bir metin açığa çıkacak ve bu noktada hepimiz görüşlerimizi bu çerçevede ifade edeceğiz diye değerlendirmiştik.
O yüzden en azından son bölüm için yani hürriyet, özgürlük ya da onur, şeref tartışmalarının içinde yer aldığı bu son bölüm için yöntemimizi belirlemiş oluyoruz. Bunu zaten daha önce aldığımız karar gereği ileteceğiz. Bu konuda akademisyenler ya da ilgili kurumlar çalışmalarını yapacaklar.
Diğeri için açıkçası bir karar vermek gerekiyor. Burada şu ana kadar sunulanın katbekat fazlası örnek üzerinden biz tartışmalara yer verebiliriz, bu tartışmaları ayrıntılandırabiliriz ama önemli olan ne kadar ikna olunmaya açık olduğudur. Biz, açıkçası bunu hissetmiyoruz, böyle bir ikna olma sürecinin yaşanabileceğine inanmıyoruz, başta da siyasi iktidarda.
Diğer bir boyutu, bu kavramlar bazında bir madde metni yazmayı tartıştığımız oturumda ben de vardım. Orada deriz işte “Sınırlandırıldığında mutlaka en son noktada özgürlükler lehine karar verilir.“ Ama zaten tam da orası sıkıntılı, ben ifade edeyim, “O özgürlüğe verilen anlam, nedir özgürlük, o özgürlüğün sınırı nedir?” diye sadece bunun sınırını kamu düzeni ya da ülke güvenliği, millî güvenlik çizmiyor. Aynı zamanda, bu sınırları çizen ve herhangi bir şekilde kendisini yasa karşısında sorumlu hissetmeyen bir idari pratik de söz konusuydu. Ve biz de bu idari pratiğin tam da içerisinden geliyoruz.
Şimdi, bu nedenle ısrarla altını çizmek istediğim nokta şuydu: İlk defa oluşan bir masadır. Bu masanın etrafındaki her arkadaşımızın tabii ki belli bir sorumlulukla siyasi partisinin temsilen burada olduğu gerçektir. Ama, yeni bir anayasanın başta toplumsal barışı sağlama, Kürt sorununu çözme iddiası olacaksa şu anki çalışmalar ve ortaya konulan önerilerin çok da bizi buna yakın kılmadığının altını çizmek gerekiyor. Aksi hâlde, tekrar tekrar o maddelerin üzerinden geçmeye bile gerek olmayabilir Yusuf Hocam. Hani maddeyi getiririz bu konularda bir uzlaşma söz konusu olmaz, maddeyi okumuş geçmiş oluruz. O da sizin deyiminizle bir zaman kaybı olur ya da mesaiden artıramadığımız, eksilttiğimiz bir zaman olur, böyle değerlendiriyoruz. Ama, burada tartışalım, üç siyasi partinin bu konuda hem akademik hem de içerik bakımından bir çalışma ortaya konulması noktasında bir kararlılığı var. Eğer siyasi iktidar buna, hani ortaya koymuş olduğunuz…
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Tekrarını yapalım ama sonucu göreceğiz. Yani TEPAV’ın önerilerinin getirelim, onları da göz önüne… Bütün önerileri de getirelim bakalım nasıl bir sonuç çıkacak?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Benim amacım -Ali Hoca’da söyledi- asla uzun bir zamana yayılmasını kastetmedim. Tam tersine, elimizde veriler var, onlar derli toplu gelsin, burada bir görelim. Ayrıca, akademi dünyasında, hani bilim dünyasında bunlar nasıl tartışılmış… 3’üncü boyutu da, bunun yargı ve idari mekanizmalar boyutu yani bütün olarak nedir karşılığı? Buna dair örnekler yani herkes getirebilir, bu, 3 de olabilir dedim ya “1.000 de olabilir, 2 bin de olabilir; bu, süreye bağlı. Bizim uzatmaktan ziyade önerimiz şeye dair tartışmaya vücut verelim ama tabii şey konusundaki görüşünüze katılmıyorum yani halk her konuda bir şey söylüyor. Onları toparlamak ve halkın anayasasını yapmanın mahareti de bu masanın. Yoksa, halk durduk yerde bir şey söylemiyor yani bir sorun yaşıyor ve bu sorunu…
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Onlardan bir şey çıkarmak…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır onlardan bir şey çıkarmamız lazım ve çıkarmak güç değil kesinlikle yani paylaşmıyorum.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Biz çıkardık zaten. Kendimize göre…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Biz de çıkardık, işte farklı çıkarmışız, sorun orada. Diyoruz ki: “Çıplak hâlini getirelim, burada tartışalım, nasıl çıkarım yaparız, onu görelim” diye ifade etmiştim.
AYLA AKAT (Batman) – Faruk Bey “Bir daha söz almayacağım.” dediniz ama sanırım…
FARUK BAL (Konya) – “Almayacağım” dedim ama iş yanlış mecraya gidiyor.
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun.
FARUK BAL (Konya) –Biz, şimdi Anayasa Uzlaşma Komisyonuyuz ve tam yetkiliyiz. Altı, yedi ay süre içerisinde halkın görüşlerini aldık. TEPAV da bunlardan biridir. 18 bin sayfa kaynak verdi bize ve her parti bunu kullanıyor. Şimdi “Bunu referans olarak alalım, ona göre bir anayasa yapacağız.” dersek bu yanlış olur.
AYLA AKAT (Batman) – Öyle bir şey söylenmiyor.
FARUK BAL (Konya) – Bu yanlışın içerisine komisyon giremez.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Bal öyle bir şey söylenmiyor.
FARUK BAL (Konya) – Efendim yani TEPAV’ın eğer görüşü gelecekse 80 tane üniversiteden 60, 70 tane görüş gelmiştir. Teker teker onlar da gelir. O zaman biz…
AYLA AKAT (Batman) – Onu da ifade etti.
FARUK BAL (Konya) – Bunlarının hepsini siyasi partiler aldı ya da alması gerekirdi, oradan bir sonuç çıkarması gerekirdi, çıkarmıştır ve burada şimdi biz o özü tartışıyoruz. Tekrar dönüp kaynakları müzakere edecek duruma gidersek bu bitmeyen bir hikâyeye döner.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Benim söylediğim şey bu yani biz bunu yaptık önceden, Altınokta Körler Derneğiyle, hepsiyle yaptık.
FARUK BAL (Konya) – Her parti gelsin desin ki ben şu görüşteyim, bu görüşü TEPAV’ın şuradaki konuşması destekliyor; ben şu görüşteyim, benim bu görüşümü KAMU-SEN’in şu ifadesi destekliyor şimdi bu noktayız.
AYLA AKAT (Batman) – Faruk Bey bu bir yöntem önerisiydi. Ama, bu yöntemin önerilmesinin ardından yani “Halk bunu söyler.” yaklaşımı bizde de bir tepkiye neden oldu. Yani, halk bunu söyler, önemli olan, siyasetçi o halkın söylediğinin ne kadarını ne kadar kendi siyaseti içerisinde görecek ve bunu savunacak kısmına geldi. Biz de açıkçası…
FARUK BAL (Konya) – İşte onu biz hepimiz inceledik yani TEPAV’ı da inceledik, diğerlerini de inceledik. Burada bir daha onu…
AYLA AKAT (Batman) – Parlamentoya akan bilgiler ve yine tabii bunların içerisinde bizzat komisyonumuzun da çalışmalarına katkı sunmuş olduğu TEPAV’ın bölgeler düzeyinde, iller düzeyinde yapmış olduğu çalışmanın sonuçları siyasi partilere iletildi, şu anda açığa çıkan her siyasi partinin düzenleme önerilerinin içine de yedirildi. Artık bundan sonra tekrar üzerinden geçmeye gerek yoktur. diyen iki siyasi parti var. Bu da bir yöntemdi. Tekrar bunları esneyeceğiz. Bir anda esnenmeyecek, belki bunlara gerekçe olur diye ifade edildi, bunlar değerlendirilip bir gerekçe olabilir diye. Bu durumda en pratik yöntem şu olacak sanırım: Biz madde metinleri üzerinden tekrar bir kez daha geçeceğiz. Eğer partilerin elde edilen veriler, ortaya konulan çalışmalardan çıkardıkları bir sonuç ya da uzlaşma açısından ortaya koyabilecekleri bir öneri varsa bunları tekrar dinleyeceğiz ve son kararımızı bu şekilde vermiş olacağız. Bu durumda biz “Madde metinlerinin üzerinden de geçmiş.” diyeceğiz tabanımıza ve Parlamentomuza.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Uzmanlar çalışma yapmayacak mı?
AYLA AKAT (Batman) – “Artık bu durumda uzmanların bir çalışma yapmasına gerek yok” yaklaşımı daha çok benimsendi.
Rıza Bey buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben tam ters bir izlenim edindim. Yani, uzmanların bir çalışma yapmasına ihtiyaç var. Yani, böyle bir “görüş birliği var” diye gördüm ben bunu, o izlenimdeydim. Yani, Yusuf Hoca’nın birtakım rezervleri vardı ama o da ilkeye itiraz etmedi. “İlke olarak yapalım ama yani bir şey çıkar mı çıkmaz mı bilmiyorum.” dedi.
Şimdi, bence uzmanların böyle bir çalışma yapması… Hayır, bu şeyden niye korkuyoruz onu anlamış değilim yani alınan görüşlerin yeniden ortaya dökülmesinden onunla ilgili, onlara dayanarak yeni bir değerlendirme yapılmasından niye korkuyoruz?
FARUK BAL (Konya) – Kimse korkmuyor Sayın Türmen. Herkes değerlendirdi, siz de değerlendirin.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani biz ne diyoruz: “Efendim, biz halktan kaynaklanan bir anayasa, halkın katılımıyla bir anayasa yapmak istiyoruz.” Bir laf mı bu böyle, kâğıt üzerinde kalan bir laf mı? Bunun böyle olmaması lazım. Bu böyle değilse bir de biz bilmem ne kadar altı ay görüş toplamışsak… Yani, her türlü görüş topladık, TEPAV tek kaynak değil elbette üniversitesi de var, her şeyi var. Bu anayasa yazım süreciyle, bizim burada yaptığımız egzersizle o görüşler arasında nasıl bir ilişki kuracağız, nerede bir ilişki kuracağız? Yani, yoksa şunu mu söyleyeceğiz? “Efendim, her parti kendisi bu görüşleri dikkate alsaydı -almışsa almıştır, almamışsa almamıştır- bizim burada yapacağımız şey sadece siyasi partiler arasındaki müzakeredir. Bunu yaparken de başka hiçbir şey dikkate almayız.” Bu bence yanlış bir yaklaşımdır. Yani, halkın katılımıyla bir anayasa yapacaksak bu yanlış bir yaklaşım. Bir ilişki kurmamız lazım. Bu ilişkiyi nasıl kuracağımızı da bilmemiz lazım, düşünmemiz lazım. Bir bunu söylemek istiyorum. O yüzden yani uzmanların bütün bu verileri tekrar bir gözden geçirerek yapacakları bir çalışmanın ben değerli bir çalışma olduğunu düşünüyorum. Yani, uzmanlar bir karar almasa bile, uzmanlar sadece -dediğim gibi- bir değerlendirme yapsalar bile…
Bir de tabii zihin egzersizi bakımından başka alternatifler de var. Örneğin, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı’nda sadece özgürlük yazılır ve sınırlandırma yoktur. Yani 2’nci paragraflar yoktur, bizim buraya koyduğumuz 2’nci paragraflar yoktur. Ama orada “Orası bir uluslararası kuruluştur, orada bir hükûmet yoktur. Eğer bunu, anayasada bu yöntemi benimsersek o zaman bütün sınırlama yetkisini hükûmete bırakmış olacağız –yürütmeye bırakmış olacağız- bu bakımdan sakıncalıdır.” derseniz bu doğru bir argümandır bence. Ama başka şey de vardır yani teker teker sınırlandırma maddesi yazmak yerine böyle genel bir sınırlandırma maddesi yazmak da vardır. Bu da böyle bir yöntemdir.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Kabul görmedi.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Benim yardımcım bunun olmayabileceğini söylüyor.
AYLA AKAT (Batman) – Yusuf Hocam buyurun.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, ben şunu söylemiyorum: “Efendim, bu halkın önerilerini dikkate almayalım falan filan.” Biz şu anda hangi aşamadayız? Altı aylık bir yazım sürecinin neticesindeyiz. İnsan haklarıyla ilgili bir şeyler yazdık ve biz yazarken -muhtemelen sizler de öyle yapmışsınızdır ama biz bizimkini biliyoruz- bunların hepsinden faydalandık. Tekraren bunu söylüyorum çünkü neticede yanlış anlaşılabilir tutanakları okudukları zaman. İsterseniz bunların hepsini de size mail ile gönderebiliriz; bu -söz gelimi- ifade hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, işkence, kötü muamele yasağı yazılırken somut önerilerde neler var. Dolayısıyla, biz bir arayış içerisindeyiz. Bir taslak metin oluşturduk, bu taslak metinde uzlaşma adına artık neler yapabiliriz? Bu somut önerilerden hareket ettik, bu uzlaşma metninde ama bir sürü parantezlerimiz var. Parantezleri ayıklama noktasında asıl üzerinde şu anda düşünmemiz gereken husus şu, herkes söylüyor ama hiç ona geçmiyoruz. Ne kadar esneyebiliriz? “Ne kadar esneyebiliriz?” noktasında bunu şey yapmamız gerekiyor. “Ne kadar esneyebiliriz”i eğer düşünmezsek bu yapacağımız yani önerdiğiniz TEPAV ve benzerlerini tekrar gündeme alalım biçimdeki çalışma korkarım ki öncekinden farklı bir sonuç vermeyecektir. Oraya kadar zaten esnemişti parti. Bundan sonra yeniden bir gözden geçirme olacaktır bu. Ama isterseniz yine de yapalım ama neticesi katkı sağlamayacak, benim kanaatim bu.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, benim gördüğüm… Şimdi, AKP’nin neden yararlandığı, neden yararlanmadığı bizim işimiz değil ama daha çok AKP’nin yararlanma kaynağı Özbudun anayasasıdır. Oradaki maddeleri biraz daha cilalayıp buraya getirmişler.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Özbudun şimdi karşı çıkıyor ama.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben de biraz söz alayım o zaman, hiç söz almamış birisi olarak.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Şentop, bugün ilk söz hakkınız, buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Neredesiniz Hocam?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi intikal ediyorum.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ben hep kendi yaptıklarımızdan, kendi işlerimizden, bunların dayanaklarından bahsediyorum. Diğer partilerinkiyle ilgili bir fikir, değerlendirme yapmıyorum, fikir beyan etmiyorum.
Şimdi, bizim nelerden yararlandığımız konusunda Rıza Bey’in bir bilgi sahibi olabilmesi mümkün değil. Arkadaşlar ayrı bilgi vermediyse kendisine. Bu tamamen bir varsayım, bir vehimden ibaret olabilir. Ben de söyleyebilirim Cumhuriyet Halk Partisinin nelerden yararlandığını, hangi kaynaklardan yararlandığını söyleyebilirim. Başta Türkiye Barolar Birliğinin hazırlamış olduğu metin, oradan hareketle yola çıkıyorlar. Sonra, tabii, kimin ne dediğini belli değil , geliyor bir sürü görüş sağdan soldan falan müzakere ediyoruz; arkasından yeni yararlanmalar ortaya çıkıyor, bir daha müzakere etmemizi istiyorlar falan. Şimdi, bu, ayrı bir konu.
Şimdi, burada ayrı bir çalışmanın, maddeler üzerinde danışmanların çalışmasının faydası olur mu? Bence olmaz. Burada bizim yapmamız gereken şey, doğrudan, baştan bu parantezli maddeleri tek tek burada yeniden masaya yatırıp üzerinde durmaktır. Ben daha çok burada somut olaylardan hareket edersek netice alabileceğimiz kanaatindeyim. Buradaki tartışmada bir kısmı “siyasi” diyorsunuz. Peki, hayatla yaşam arasındaki tercih siyasi bir tercih midir? Nasıl değiştireceğiz bu kelimeyi. Biri bu mesela.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Onu dil bilimcilere bırakacağız.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Dil bilimciler de, böyle, bir objektif karar veren, kanaate sahip dil bilimciler yok. Kime soralım? Türk Dil Kurumuna? Kapatılan Türk Dil Kurumundan ayrılanların kurmuş olduğu bir dernek var, siz onu tercih edersiniz belki. Ona sorarsak “yaşam” çıkar, belki şimdiki Türk Dil Kurumuna sorarsak büyük ihtimal “hayat” çıkacaktır, benim kanaatimi peşinen söyleyeyim size. Bu dil bilimciler de, böyle, tamamen objektif bir siyasi görüşü, perspektifi, dünya görüşü olmayan kişiler değil. Yani, bu kelimelerin kullanımıyla ilgili böyle bir farklılık var. Bunlar kelimelerin tamamen anlamıyla, etimolojisiyle de ilgili bir şey değil.Tercihtir bu da. Bunun da dünya görüşüyle ilgisi var.
Dolayısıyla, biz bunlarda karar vereceksek bu karar nihai olarak bir siyasi karar olacak. Yani, burada bir akademik çalışmanın bize bir faydası olmaz. Özgür Hanım’ın söylediği gibi, akademik çalışma, istediğinizi destekleyecek akademik çalışma yapılabilir. Bunda sorun yok. Bu da tabiidir yani akademiye de bir şey söylemiş olmak istemem ama… Çünkü, akademisyenin de bir dünya görüşü vardır, bir bakış açısı vardır. Bu bir seçicilik meydana getirir tabii olarak. Burada sorun yok. Buradaki sorun bence bizimle ilgili. Dolayısıyla, danışmanlar da burada bulunsun, arkadaşlarımız, –tabii bulunuyor zaten- bunlar da çalışmalarını yapsınlar, gerekirse onları da burada ortaya koysunlar. Ama sonuç itibarıyla bunu yapacaksak biz yapacağız. Bu çalışmaların hiçbir faydası olacağı kanaatinde değilim.
Bu bakımdan, biz, bunu, baştan yatırıp tek tek maddeleri, yeniden, problemli maddeler varsa yapalım. Ama benim kanaatim burada -yine söylüyorum- aslında bu konuyu bu kadar uzatmaya da gerek yok. 3 parti diyordu ki zaten bu metin tamamlansın, bundan sonra zaten parantezlerle ilgili çalışacağız diyorduk hepimiz. Bir tek Cumhuriyet Halk Partisi “Ana bölüm tamamlandı, dönelim parantezlere bakalım.” diyordu. O bakımdan ikna edici birtakım gerekçelerini beklerdik Cumhuriyet Halk Partisinin.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Doğru değil mi? Ana komisyonda bir karar aldık, dedik ki: 1’inci komisyon böyle bir çalışma yapacak.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – 1’inci komisyon bu kararı daha önce de almıştı yani ek maddeleri.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – İkide bir alıyor bu kararı yani.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Alıyor ama ikna olmuyoruz çünkü en son ana komisyon toplantısından öncede…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani o kararı alanlar da insanlarız.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Rıza Bey tamamlayayım bir dakika. Yine konuştuk burada en son 1’inci yazım komisyonu toplantısında hatırlıyorum, burada tekrar, Cumhuriyet Halk Partisi için de diğer partiler “Metnin tamamı tamamlansın, bitsin, bundan sonra orada da zaten parantezler olacak, bunların hepsini tekrar masaya yatıralım.” dedi. Yani, bu kısım biraz şöyle bir şey olacak yani burada hayatla yaşam arasındaki bir tercih yapma konusunda siyasi partiler çok fazla zorlanmayabilir. Hani “Biz ‘hayatı’ tercih ediyoruz ama yaşam da olsa olabilir.” diyebilir veya “Yaşam tercih ediyorum ‘hayat’ da olsa olabilir.” diyebilir. Ama bunun diğer maddelerle ilgili olan tablo nedir, bunun bütününü görmek lazım. Bu bakımdan benim kanaatim, yine varacağımız yer aynı olacak. İsterseniz ama bir gözden geçirmiş oluruz metni, yapabileceğimiz kadar parantezi kaldırırız. Böylece, madem üst komisyon böyle bir görev verdiyse bunu da -üst komisyon değil de kalabalık komisyon, daha çok sayıda toplanan komisyon- bunuda yapalım. Tek tek maddeleri yatıralım, üzerinden geçelim, ne kadarını kaldırıyoruz bakalım. Tekrar, sonra herhâlde tamamını yazdıktan sonra bir daha üzerinden geçeceğiz. Öyle, benim kanaatim bu şekilde.
Yararlanma konusunu da gelince hani bu “korkmak” diye ifade etti Rıza Bey.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Korkmak diye bir şey demedim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “Niye bundan korkuyoruz?” dediniz ya. Yani insanlar bazı şeyleri yapmamayı tercih ederken sadece korkuyla hareket etmezler. Siz belki öyle hareket edebiliyor olabilirsiniz ama.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben sizin için söylemiştim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yani, başka bunun rasyonel sebepleri de olabilir. Kendinden hareketle de söylemiş olabiliyor insan bazen, buna gerek yok. Korkmaktan değil bu. Biz çalışmalarımızı yaptık, bunları ispat etmek mecburiyetinde de değiliz. Baktık, değerlendirdik. O görüşlere bakarsanız yine her siyasi partinin görüşünü destekleyecek şeyler var gelen görüşler arasında da var. Nasıl değerlendireceğiz bunları? Sayısal gücüne bakarak mı değerlendireceğiz, neye bakarak değerlendireceğiz? Akademik, mesela üniversitelerden var, onları mı tercih edeceğiz? Yok, derneklerin üye sayısına bakacağız? Bunların her biri birer görüştür. Hakikaten bir değeri vardır. Elbette Türkiye’de nasıl farklı siyasi partiler varsa farklı bakış açılarına sahip sivil toplum kuruluşları da var, kişiler, kesimler, üniversiteler de var. Dolayısıyla bunların her birisi kabili istifadedir. Biz de mümkün olduğu kadar hepsine baktık ve tabii, son kararı da herhâlde biz vereceğiz. Yani tamamen onların yapacağı bir anayasa söz konusu olmuş olsaydı bize gerek yoktu o zaman burada. Ortalamasını alıp bir anayasa çıkartırdık.
İstifade ettik kâfi derecede biz de siz de. Tekrar onlara bakmaya gerek var mı? Yok. Ama diyebilirsiniz ki, “Biz baktık. Şöyle bir görüş çok ağırlıklı bir görüştür ama sizinki yanlıştır.” şeklinde, böyle bir çalışma getirirseniz, tabii ki bunu müzakere ederiz. Ayrı mesele. Ama yeni baştan bunları değerlendirmeyi gereksiz buluyorum.
Benim düşüncem, özetliyorum: Baştan, tekrar maddeleri yatıralım masaya, üzerinden geçelim, yapabildiğimizi yapalım, yapamadığımız kalsın, daha sonra bunu zaten tekrar yapacağız metin tamamlandıktan sonra vaktimiz yeterse.
AYLA AKAT (Batman) – Değerli milletvekilleri, saygıdeğer danışmanlarımız; biz hep bu masada, Parlamento ortamında, özellikle Genel Kurulda yakalayamadığımız ve yine Parlamentonun ihtisas komisyonlarında yakalayamadığımız bir müzakere kültürünün olduğuna inandık ve bunu da ben belli ölçülerde başardığımızı düşünüyorum. Ben daha çok yeniyim. Gerçi benden yeni olanlar var Parlamento pratiği açısından. Parlamentonun son on yıllık pratiğine baktığımızda, “Böyle bir kültür henüz yaşanmamış.” diye ifade ediyor bizden de eski olan arkadaşlarımız.
Yani sonuç itibarıyla, ben o kültürden biraz uzaklaştığımıza inanıyorum. Yani özellikle son bir iki haftalık tartışmalarımızla, o Parlamentoda yakalayamadığımız ortamı burada yakaladık iddiasındaydık ama son iki haftalık tartışmalara baktığımda, esasında artık bu Parlamento kürsüsünden nasıl birbirimize cevap veriyorsak burada da aynı şekilde, latife bile olsa, o latifeye bile bir cevap verme şekline dönüştüğüne inanıyorum.
Sonuç itibarıyla benim gördüğüm, Başkanlık ettiğim, ikna olmasam bile…
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bağlayacaksanız, ben söz istiyorum.
AYLA AKAT (Batman) – Evet, evet, buyurun.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Benim önerim üzerine çok tartışma yaşandığı için ben muradımı bir kez daha anlatayım. Bazen siz diyorsunuz ya yanlış anlaşıldım ya da farklı bir şey.
Hemen hemen bütün arkadaşlar söz söylediler. Ben bir daha böyle izah ederek, eski Türkçeyle... Bir kere ben önerilerimde şunları söyledim:
1) Hâlâ da o noktadayız. Bu bir toplum sözleşmesi. Toplumun görüşleri, siyasi partilerin tek tek görüşlerinden çok daha önemlidir. Çünkü biz toplum için burada yapmaya çalışıyoruz. Çok netiz bu konuda.
2) Hangi partiler ne kadar faydalanmış bilmiyoruz. Şüphesiz faydalanmışlardır o görüşlerden, akademik dünyadan vesaire. Onu biz tartışmayı kendimize zül kabul ederiz ama şunu biliyoruz: Şu anda yeni bir süreçteyiz. Özellikle Yusuf Hoca söyledi. Hani geçmişe döndüğümüzde… En son Sayın Şentop’un önerisi: “Tek tek bakalım.” Ne değişti, nasıl bakalım? Bir argüman lazım bize ve biz bunu çözümleyici olmak açısından, işin önünü açmak açısından yani burada farklı bakış açılarımız var. Şüphesiz siyaseten farklı değerlendiriyoruz ama tezleri destekleyecek “yan deliller” deriz ya, yan tezler olarak. Nedir? “Kamu düzeni” diyorsunuz ama ya Türkiye’de 100 üniversitenin 99’u demiş ki “Kamu düzeni olmasın.” örneğin ya da 1.000 kişiden 999 kişi ya da 980 kişi bunu demiş. Yani burada bu tip verileri somut, belirli buraya koyup... Gerçekten onlar adına biz bunu yapıyoruz. Anayasa yazılmaz, yapılır zaten. Bunu sizin yazılarınızdan da biliyorum Hocam ayrıca.
Sayın Şentop’un söylediği o zaman ortalama bir şey alıp anayasa yapalım. Kastımız bu değil. Biz özgürlükçü bir anayasa yapacaksak, Türkiye’nin önünü açacak, demokratikleşmeyi sağlayacak, toplumsal barışı sağlayacak, farklılıkları eşitleyecek, en azından eşit hak ve özgürlüklere sahip kılacak bir anayasa yapacaksak tek bir bireyin görüşü bile önemlidir. Onu dikkate alıp almamak bizim takdirimizde ama bu masada bunları görmemiz gerekiyor. Yani en çok da biz getirdik. En çok da bu masaya biz getirdik bunları. Şu kurum şunu diyor. Bakın TEPAV şunu diyor, TESEV’in anket sonucu şudur. Çünkü bizim görüşlerimiz genellikle –tırnak içinde, kimseyi zan altında bırakmadan söyleyeyim- bir önyargıyla reddedilebiliyor. Yani bir şey getiriyoruz. Ha, şu gerekçeyle getirdiniz. Hayır, bunu sadece biz getirmedik. Yani şöyle de toplumsal dinamikler var. Biz bunların sözcüsüyüz diyoruz aynı zamanda.
Bu nedenle, yani hiçbir yeni bir şey yapmadan, yeni bir karar almadan sadece maddeleri gözden geçirmenin hiçbir kıymetiharbiyesi yok bize göre. Bunu baştan da söyledik. Çünkü aynı argümanları beş dakika içinde diyeceğiz ki, biz bu maddede kamu düzenini kabul etmiyoruz başka bir parti olsun diyecek, öylece geçeceğiz.
Bizim asıl görüşümüz şuydu, hâlâ da onu koruyoruz ama komisyon karar verirse, ortaklaşırsak, buna açığız: En son bölümde, bir ne kadar yaklaşabileceğimizi biraz ilerde göreceğiz bir de. Yasamada, yürütmede, hani ne kadarını aşabiliriz. Şu anda biz hani havanda su dövmek, yani kendi kendimize daha bu maddeleri tartışırken geçmişe dönelim, bir de şunları tartışalım demek yönüyle CHP’ye katılmıyoruz. Yani biz tek tek üstünden geçip ne diyeceğiz? Aynı gerekçelerimiz devam ediyor. Ama yok irademiz tekrar görüşelimse, esnemeyi görmekse, o esnemeyi sağlayacak argümanları bulmak, buraya getirmek, birbirimizi ikna etmek zorundayız. Bu iknanın bir aracıdır yani aynı zamanda. Yoksa herkes kendi söylediğini söylemeye devam eder.
YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – O zaman sizden bekliyoruz. Yani açıkçası biz buna da varız. Sizden bekliyoruz. Tekrardan görüşelim, sonucu görelim.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Hayır, hayır ben yine herhâlde…
YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ben bir bitireyim isterseniz ondan sonra siz tekrar devam edebilirsiniz belki.
AYLA AKAT (Batman) – Bir de söz istese…
YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Biz bunları geçmişte zaten yapmıştık. Bunun için tekraren bunların bizi farklı yerlere getireceğini biz düşünmüyoruz. Ama ne yapabiliriz? Dediğimiz gibi, nereye kadar esneyebiliriz noktasını yeniden gözden geçiririz, bunun için ille de o taslaklara falan bakmaya gerek yok. Yine de bakılabilir belki ama baksanız da eğer esneme noktasında bir düşünceniz yoksa, herhangi bir siyasi parti için bunu söylüyorum, farklı bir sonuca ulaşamazsınız; bu bir.
İkincisi de şu: Yani, son iki haftadır Meclisteki atmosfer gibi bir atmosfer ortaya çıktı diyorsunuz ama burada şunu da düşünmeniz lazım: Kataloğa eklenmesi önerilen maddelerin ezici bir çoğunluğunu BDP’yle CHP önerdi ve biz de uzlaşma adına onların önemli bir kısmına da katıldık. Yani bu söylediğinizle ne derece bağdaşıyor, bilmiyorum.
AYLA AKAT (Batman) – Devam edecektim, daha bitirmedim Hocam.
YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Yani bizden başka ne bekliyorsunuz, sizin görüşlerinizi tamamen motamot kabul etmeyi bekliyorsanız, bu farklı bir şey.
AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ederim Hocam.
Söz hakkı almadan konuşmuştunuz üstelik, üstelik dinlemediğiniz için yanlış bir yargıya da varmışsınız. Zaten ne çekiyorsak bu yargısız infazlardan çekiyoruz.
Buyurun.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Şimdi, bir konuda anlaşmak üzere konuşuyoruz. Hangi konuda anlaştığımız dağılıyor. Ama anlaşmamak için ne gerekiyorsa onu yaparak işe başlayacağız. Bütün olumsuzlukları ortaya koyarak ondan sonra da anlaşmak üzere masaya oturacağız. Namümkün, mümkünatı yok yani. Çünkü kendimizi bağlıyoruz. Yani şunu desek: Göç yolda dizilir, bir başlayalım. Mustafa Bey bir ara öyle bir hüküm koydu. Değil mi Mustafa Bey?
Bir başlayalım, maddelere geçelim falan diye. Belki o arada birtakım şeyleri de olumsuzlukları tartışırız vesaire. Bütün bunları yapmıyoruz. Bir kere anlaşmamak için ne kadar enstrüman var ise bildiğimiz bilemediğimiz hepsini ortaya koyuyoruz, ondan sonra oturup anlaşacağız... Bu mümkün değil. Bir kere sanki anlaşmamak üzere zaman tüketiyoruz.
Diğerine gelince: Şimdi, halk, toplum diyoruz da -Meral Hanım gitti- siyasi partiler de toplumu temsil ediyor. Sadece siyasi partiye baktığınız vakit şu kadar milletvekilinden ibaret değil. Bu milletvekillerini seçen toplum var. Ama biz, hepiniz, biz de dâhil olmak üzere, şunu yapıyoruz: Bizim arkamızdaki toplumu reel olarak alıyoruz. Onun dışındaki topluma kör bakıyoruz. Toplum dediğimiz vakit, sadece bizi biz eden toplum kim ise, ondan ibaret zannediyoruz. Siz de bunu yapıyorsunuz biz de bunu yapıyoruz. Yani toplum dediğiniz vakit, sizi burada konuşturan toplumun düşünceleri, bütün düşünceler bunlardan ibaret olarak alıyorsunuz veya biz burada konuştuğumuz vakit bütün düşünceler bizim arkamızdaki toplumun düşüncelerinden ibaret diye alıyoruz.
Yani kamerayı nereye koyuyor isek o görüntülere bakarak hüküm veriyoruz. Değişik yerlere koyabilsek ya da o kameranın görmediği yerlerde de insanlar var, düşünceler var düşüncesiyle hareket edebilsek, o zaman biraz daha teenniyle hareket etme imkânını bulacağız diye düşünüyorum.
Bu olumsuzluklara katkıda bulunmamak adına şunu söylüyorum: Yine de Faruk Bey’in söylediğini tekrar etmede yarar görüyorum. Öncelikle işe başlarken kavramlar bizi durdurdu. Kavramlar üzerinde tartışmaya başladık. Danışmanlarımız en azından ilmî bir projektör tutmak suretiyle bu kavramların bugüne kadar en çok kullanılan anlamları noktasında önümüze bir şey koysunlar. Biz de hiç olmazsa sınırlarımızı belirleyebiliriz. Böylece en azından istifade edebileceğimiz, hatta bazen belki de diyelim ki konuşmadan bir noktayı bile anlaşmış olarak çıkabileceksek, buna yararlı olabilecekse… Uzmanlarımız, danışmanlarımız bir kavram üzerinden antant kaldılar diyelim. O bile bir şeydir. Onun üzerinden hareket ederiz. Hiç olmazsa bir maddeyi böylece çıkarmış oluruz. Yani ne elde edersek kârdır düşüncesiyle hareket etmiş sayılırız.
Şimdi, TEPAV’ın düşüncelerine tabii ki riayet edeceğiz, diğer baroların, üniversitelerin falan ama bir gerçeği de hiç gözden ırak tutmayacağız. Şimdi, A üniversitesinin görüşleri gelmiş. A üniversitesinin görüşlerini hukuk fakültesinden bu konularla ilgilenen bir hukukçu hocaya talimat veriyor rektör, şu konuda görüşleri hazırla. Eminim ki o üniversitenin bütün hocalarına sormaya kalkışsanız, üniversitenizden böyle bir görüş istenildi, haberiniz oldu mu diye, kaç kişi cevap verir, bilemiyorum yani. Bu, sadece gelen görüş, orada iki kişinin, üç kişinin görüşüdür. Ha bu kayda değer değil midir? Kayda değerdir. Buna da dikkat edeceğiz. Ama o gerçeği de unutmadan dikkate alacağız.
Bunları söylemek istedim.
Teşekkür ediyorum.
AYLA AKAT (Batman) – Ben teşekkür ederim.
Buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Son bir şey söyleyeyim. Galiba şu noktaya geldik: Tabii ki bu kararı, parantez kaldırılır mı kaldırılmaz mı, esneme var mı yok mu, ne kadar esniyoruz ne kadar esnemiyoruz, bu kararı biz vereceğiz burada. Bütün mesele şu galiba, ayrıldığımız nokta galiba şu: Bu kararı vermeden önce bir çalışma yapalım mı yapmayalım mı? Yani danışmanlar bir çalışma yapsın, ondan sonra mı biz oturup bu maddeleri teker teker gözden geçirelim, yoksa danışmanlar hiçbir şey yapmadan mı biz bu maddeleri gözden geçirelim. Bu fark var galiba.
Yani danışmanların böyle bir çalışma yapmasının bir kere bir zararı yok herhâlde. Kaybedecek bir şey yok bunda. Belki bir faydası olur. Bırakalım, böyle bir imkân yaratalım. Niçin yaratmayalım yani?
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Şentop, bu konuda ne düşünüyorsunuz? Çünkü üç siyasi parti böyle bir çalışmanın -hani belki bir artısı olmasa bile eksisi de olmayacağına inanıyor- yapılmasından yana. Bu konuda siz önerinizi ifade ettiniz ama hani bir uzlaşma sağlamak açısından böyle bir şeye onay veriyor musunuz, bilelim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Nedir bu çalışma?
AYLA AKAT (Batman) – Nasıl yani?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Şentop…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Rıza Bey, yani sadece sizin düşündüğünüz çerçevenin, kapasitenin içinde ifade etmeye çalıştığımı nerden biliyorsunuz?
AYLA AKAT (Batman) – Tam da bunu bahsediyordum. Lütfen Mustafa Bey…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hayır, olmaz ama yani.
Önce bir dinleyin sonra gülün, ağlayın, ne yaparsanız yapın. O beni ilgilendirmez. Ama bir anlayın önce. Sanki zihnimin içerisinden geçenleri biliyormuşçasına bir havayla hareket etmeyin. Bu yanlış. Mahcup olursunuz sonra, olursanız...
Şimdi, şunu diyorum: Bakın, sizin önerdiğiniz şey başka bir şey. Siz diyorsunuz ki, 3 parti mutabık. Bunda 3 parti mutabık mı? Gelen önerilerin tamamını… Mesela Oktay Bey diyor ki, üniversiteler böyle çalışıyor. Ben de biliyorum üniversiteden gelen birisi olarak. Üniversite, büyük üniversiteler dâhil, Marmara Üniversitesi mesela. Rektör yazıyor dekana, dekan yazıyor anayasa hukuk kürsüsüne, anayasa hukuk kürsüsü de kimin daha müsait olduğuna bakıyor, diyor ki ona, ya yaz şuraya bir şey o da bunu yazıyor. Anabilim dalına veriyor, o dekana veriyor, rektöre veriyor, rektör üst yazı yazıyor diyor ki, üniversitemizin görüşü budur. Hâlbuki onu orada bir arkadaşımız, en müsait kimse o yazmış o görüşü, üniversitenin görüşü. Şimdi onu diyor Oktay Bey mesela.
Dolayısıyla acaba MHP de aynen sizin gibi bu gelen görüşleri tekrar inceleyelim ve o görüşler çerçevesinde bu maddelerle ilgili rapor yazalım diyor mu? Mutabıksanız, bunlarda mutabık mısınız? Benim anladığım böyle bir mutabakat yok. Ama şu: Maddelerle, kavramlarla ihtilaflı konularla ilgili bir çalışma yapsın arkadaşlar. Ha, derseniz bunu, tamam. Zaten başkanın da dediği buydu dün itibarıyla. Bundan bir şey çıkmayacağını düşünüyorum ben. Çünkü buradaki sorun, konuşuyoruz işte iki saattir, tanımlarla ilgili bir sorun değil. Tercihlerle ilgili bir meseledir. O bakımdan yani kapsamı nedir bu danışmanların yapacağı çalışmanın? Çalışma yapsın da üç parti mutabık, anladım öyleyse. Peki bu kapsamı konusunda da mutabık mı üç parti? Hemen böyle toparlayıcı, toptancı konuşmayalım.
AYLA AKAT (Batman) – Şimdi, kapsam noktasında, Mustafa Bey, iki öneri çıktı ortaya. Bir: En başta Sayın Bal’ın ifade ettiği, dendi ki, içerik, yüklediğimiz anlam açısından bir akademik çalışma gelsin önümüze, belki açığa çıkan sonuçtan bir ortak uzlaşı noktası yakalayabiliriz. CHP buna onay verdi, BDP dedi ki: Aynı zamanda içeriği de ekleyebiliriz buna. İçerik açısından bugüne kadar Parlamentoya ulaşan bilgiler de dâhil aynı zamanda bizim de çalışma yürütmüş olduğumuz, çalışmalarına destek sunmuş olduğumuz TEPAV’ın çalışması da dâhil, bu kavramların kullanımına dair bir içerik de kazandırılabilir bu hazırlanacak rapora, danışmanların hazırladığı rapora. Ben bu konuda üç siyasi partiden de, yani BDP’den de CHP’den de MHP’den de, yanılıyorsam Sayın Bal ya da Ali Hocam düzeltin...
FARUK BAL (Konya) – Ben hemen düzelteyim.
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun.
FARUK BAL (Konya) – Çünkü yanlış noktaya gider.
Bizim önerdiğimiz husus madde metnine girmeden sadece kamu düzeni, bundan ne anlıyoruz? Millî güvenlik, bundan ne anlıyoruz? Madde metnine girdiği zaman zaten danışmanların konusunu aşar. Sadece şuradaki kırmızıya boyama nedeni olarak görülen tanımların akademik ve bilimsel değeri üzerinde danışmanlar anlaşabiliyor mu?
AYLA AKAT (Batman) – Anlaşabilir mi?
FARUK BAL (Konya) – Anlaşabildikleri var ise biz bunu anlaşmaya göre siyasi partiler değerlendirecekler tabii, buna göre evet genel sağlıkla ilgili anlam bu olduğuna göre bu maddede genel sağlıkla ilgili bir sınırlamaya gerek vardır veya yoktur noktasında bizim elimizi kolaylaştıracak. Bu uzun bir çalışma olmaz. Bu kısa bir çalışma olur ve bu kısa çalışma bizim çalışmalarımıza bir perspektif kazandırır.
Eğer -TEPAV lafını kullanmak istemiyorum çünkü ona karşıymış gibi bir anlam da çıkabilir buradan- daha önce Meclisin elde ettiği kaynaklar taranarak ve madde metni üzerinde de tartışma yaparak bir sonuca ulaşacaklar ise o takdirde bu bitmeyen senaryoya benzer.
AYLA AKAT (Batman) – Yok, yok, yapamazlar bunu zaten. Madde metni açısından da değil.
FARUK BAL (Konya) – Kaynaklar çok yoğun. Bu kadar on binlerce kaynak var. Ona giren girdi. Yani onu şey yapmak lazım.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Bal, bir öneri geliştirdiniz. O öneriye o maddelerin içerikleriyle ilgili bugüne kadar ortaya konan düşüncelerden de bir şekilde istifade ederek bir sonuca ulaşılarak bir rapor hazırlanması yönünde bir öneri de geliştirildi. Ki biz bunu önemsiyoruz. Yani sadece bu konudaki yapılacak akademik çalışma kadar gelen tek bir insanın görüşü bile olsa o görüşlerde de bu konuda denmiş. Belki bugüne kadar her siyasi parti kendi cephesinden bir değerlendirmeye tabi tutmuştur Parlamentomuza ulaşan bilgileri ama aynı zamanda danışman arkadaşlarımız hazırlayacakları raporda bu kamu düzeni, kamu güvenliği, ülke güvenliği, genel sağlık, genel ahlak kavramlarına ilişkin de bu kesimlerin, görüşü ulaşan kesimlerin ne dediğinin de o rapora eklenmesi, bu konuda bir mutabakat, uzlaşma zeminine katkı sunacak bir araç hâline dönüştürülecek mi, dönüştürülebilir mi, bunun arayışı içerisinde olunması gerektiğinin altı çizildi. Yoksa, bir madde metninin yazılamayacağını dünden beri burada ifade ediyoruz. Bu sonuçta yazım komisyonun işidir. Ki yazım komisyonu bile bunu tek başına başaramıyor. Ana komisyonda tekrar tartışmaya, tekrar üzerine müzakere edilmeye muhtaçtır her yazılan metin. Bizim ilkesel kararımız bu. Yoksa madde metnine sokup sokmamak kararını ya da bir madde düzenleme kararını danışmanlar vermeyecektir. Ciddi bir yanlışlık oldu.
FARUK BAL (Konya) – Hayır, hayır… Sayın Başkan, benim dediğimi siz de yanlış değerlendirdiniz.
Benim dediğim, o değil, sizin dediğiniz değil. Benim dediğim, danışmanlar çalışırken önüne maddeyi hiç koymasın. Koyduğu zaman zaten bu yürümez.
İki: Danışmanlar çalışırken kaynakları zaten referans olarak alırlar, bilirler. Kaynakları koyduğunuz zaman o bitmeyen bir iş olur, bitmeyecek bir iş olur. Kaynakları istediği kadar… Zaten hatırlarsanız ta haziran ayında TEPAV’dan istendi, TEPAV bütün partilere verdi bunu. Ham hâlinde. İşlemesini biz yapacağız. İşlemesini ben yapamam dedi. Yapmayacağım dedi.
AYLA AKAT (Batman) – Tamam. Sayın Bal, anlaşıldı.
Sayın Türmen, buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Aslında aynı şeylerden konuşuyoruz. Başka yönlerden bakıyoruz. Yani böyle bir şey vardır. Rudyard Kipling’in bir şiiri vardır ya. Beş kör fili tarif ederler. Her biri ayrı bir şey söyler ama hepsi aynı şeyi tarif eder, hepsi aynı şeyle uğraşırlar. Onun gibi bir şey.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Ama onlar kör Rıza Bey.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, danışmanlar bir çalışma yapsın. Bu çalışma Faruk Bey’in de söylediği bizim de söylediğimiz gibi, her maddeyle ilgili bir değerlendirme olsun. O değerlendirmeyi yaparken oradaki güçlük nedir…
AYLA AKAT (Batman) – Her madde kısmına Faruk Bey karşı çıkıyor. Her kavramla ilgili bir değerlendirme.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, o değerlendirmeyi yaparken tabii ki her kavramla ilgili bir şey de yapacaklar. Bunu yaparken danışmanlara efendim sen şundan yararlanamazsın, sen bundan yararlanamazsın mı diyeceğiz?
Danışmanlar da kendi uygun gördükleri metinlerden bırakalım istedikleri gibi yararlansınlar. Yani yasak getirmeyelim danışmanlara. Sakın madde metnine bakmayacaksın… Böyle bir yasak getirmeyelim.
AYLA AKAT (Batman) – Tamam.
Öz itibarıyla ben şu anda kapsam konusundaki tartışmaya herhâlde ikna oldunuz Sayın Şentop. Kapsamı bu.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Siz öyle demiştiniz, mutabıkız demiştiniz.
AYLA AKAT (Batman) – Biz mutabıktık ve farklı bir noktaya da gelmedik. Bakın, son on dakikalık tartışmada farklı bir noktaya gelmedik, sadece kavram üzerinden mi madde üzerinde mi…
Hiçbirimiz madde tartışmadık zaten. Maddeyi yazamayacaklarını başta koymuştuk. Madde olmayacaktı. Ama kavramların akademik karşılıkları ve bu kavramların içeriğinin açığa çıkması noktasında bugüne kadar bize ulaşan verilerin bu değerlendirme yapılırken raporda konu edilmesi.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bakın, iyi ki tutanak var. Maddelerle ilgili dediniz ki, burada uzun uzun izah ettiniz. Maddelerle ilgili gelen önerileri de dikkate alarak arkadaşlarımız baksınlar, birer rapor yazsınlar. Rıza Bey bunu aynen böyle ifade etti.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir değerlendirme yapsınlar.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Dediniz ki, madde diyen olmadı. Olmuş demek ki.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Madde yazımı diyen olmadı.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Zaten yazdık maddeyi biz. Yazdığımız maddelerden bahsetmiyor muyuz hanımlar, beyler? Yeni madde yazımından bahsetmiyoruz ki. Zaten yazdığımız maddeden bahsediyoruz.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Şentop, mesafe kat etmek açısından son yaptığımız tartışmalar herhâlde biraz ön açıcı olmuştur?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi burada madde mi kavram mı? Yani Faruk Bey dün de söyledi aynı şeyi. Tartışmalı kavramlar üzerinde bir açıklığa, bir vuzuha kavuşturulsun dediği oydu.
Biz de diyoruz ki, tekrar söylüyorum: Bu iki çalışmanın da bize bir ciddi faydası, katkısı olmaz. Bu çalışmaları kendi içimizde yapsın arkadaşlarımız. Her siyasi partinin danışmanı kendi içinde yapsın ve biz bunları madde üzerinden bakarak gözden geçirelim. Bir kısmı -Rıza Bey de bunu zaman zaman söylüyor, ben de söylüyorum- çok kolay kaldırılabilecek parantezler. En azından bunları temizleriz. Kaldırılamayacak olanlar da durur kenarda. Onları da metnin bütünü önümüze çıktıktan sonra tekrar gözden geçiririz, zaman zaman dönüp geçeriz.
AYLA AKAT (Batman) – Sayın Şentop, ben yanlış anlamadıysam, siz diyorsunuz ki: İhtiyaç duyan siyasi parti kendi cephesinden yapsın. Bu durumda uzlaşma sağlanmamış oluyor, değil mi? O yüzden biz bunun kararını alamıyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yanlış mı anladım? Sayın Şentop danışmanlar toplansın…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben gerek yok diyorum bu toplantıya. Tabii, Meclis Başkanımız, -danışmanlardan dün de Hasan Hoca vardı- şapkadan tavşan çıkarmalarını bekliyor yani biraz onu esprili kendisi de söyledi zaten. Yok böyle bir şey. Bu olacak bir şey değil. Danışmanlar işte hep toplandılar anlaşamadığımız konularla ilgili, toplandılar…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Toplanmasınlar demiyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Toplanmasınlar da demiyorum. Toplansınlar. Ama buradan bir şey çıkmaz diyorum. Faydası olmaz diyorum.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Faydası var mı yok mu, bakarız.
AYLA AKAT (Batman) – Sonuç itibarıyla, hani karar alma sürecinde bir uzlaşma şart olduğu için ben bu kadar üstünde durdum belki bir değişiklik olur diye ama söz konusu olmadı, böyle bir uzlaşma olmadı. Ben her siyasi parti…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Danışmanlar toplanmasın demiyor Sayın Başkan.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Herkes, kim isterse toplasın diyor. Engel yok ki buna.
AYLA AKAT (Batman) – Yusuf Hocam, Yavuz Hocam katılacaklar mı bu toplantıya?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ben mi yanlış anlıyorum? O diyor ki, dört siyasi partinin danışmanlarının bir masa etrafında oturarak bir toplantı yapmaları…
AYLA AKAT (Batman) – Gerek yok diyor.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, bizim bakımımızdan bir şey çıkmaz bundan diyor ama böyle bir toplantı yapılmak isteniyorsa yapılsın diyor. Ben böyle anlıyorum.
AYLA AKAT (Batman) – Ama biz katılmayacağız diyor.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Hayır, demiyor.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılmayacağız demiyorum.
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Ya önemli değil ki teknik olarak katılıp katılmamaları.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Rıza Bey, şu: Peki biz çalışmalarımızı ne yapacağız, o çalışma bitene kadar bekleyecek miyiz, durduracak mıyız?
MERAL DANIŞ BEŞTAŞ – Bu durumda durdurmak lazım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Öyleyse, ben onu istemiyorum. Endişemiz bizim bu. Bu çalışma uzun bir çalışma olur. Bir günlük bir çalışma değildir bu. Bu sürer bir hafta, on gün, belki sürecek bir çalışmadır. Biz de onları bekleyeceğiz, o çalışmanın sonucunu. Bu doğru olmaz.
AYLA AKAT (Batman) – Ben bir uzlaşma noktası çıkarmaya…
Buyurun Yusuf Bey.
YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Her partinin kendi danışmanına bu görevi versin, kendi içerisinde bu istişareyi yapsınlar, madde görüşülürken de burada danışmanlar da zaten var, kanaatlerini belirtirler veya milletvekilleri belirtirler. Bu şekilde olsun.
AYLA AKAT (Batman) – Yani sonuç itibarıyla karar alırken uzlaşma şart olduğu için biz bunu bir kararını alamadık. Üç siyasi parti bu noktada belli bir kaygıyla uzlaşabileceğini ifade etti ama iktidar partisi, AKP’nin böyle bir şerhi var. Çalışmalar yapılsın, süreden de kaynaklı -böyle bir tahdit de koydular- bu çalışma her siyasi partinin kendi mutfağında yapılsın, burada maddeler üzerinde tartışılırken danışmanlar da bu konudaki düşüncelerini ifade ederler şeklinde ortaya koyduğu için biz uzlaşma sağlanamamış olmasından dolayı böyle bir karar alamıyoruz ana komisyonda Cemil Bey de bunun altını çizmiş olmasına rağmen, böyle bir karar alamıyoruz.
Diğer bir boyutu, şunu ifade etmeliyim: Biraz evvel sanırım bugün itibarıyla çalışma süremizi -ikide Meclis başlayacak, açılacak- tamamlamış oluyoruz.
Ben biraz evvel ifade ettiğim bir açıklamanın altını çizmeden önce, şunu belirteyim: Türkiye’de sadece yüzde 5’in, sadece yüzde 10’un ya da sadece yüzde 15’in, yüzde 20’nin talep ettiği şeyler var ve bazen bu yüzde 15, yüzde 20’nin talep ettiği şey esasında geri kalan yüzde 80’in hayatını etkileyen gerçeklere işaret eder. Bu nedenledir ki biz bu masanın etrafında her dönem için fırsat buldukça, zaten biraz evvel altını çizmiş olduğumuz yöntemi hayata geçirmeye çalıştık. Danışman arkadaşlarımız hem Parlamentoya sunulan görüşlerden hem de bizim bizzat çalışmasını yürüttüğümüz çalışmalardan hem de bugüne kadar… Yeni anayasa tartışması bugün başlayan bir tartışma, bu yıl içerisinde başlayan bir tartışma değildir, Türkiye’nin son on yılında bu konuda oluşan platformlar vardır, yapılan çalışmalar, öneriler ortadadır. Onların görüşlerinden yararlanılarak ve son olarak da, tabii ki biz bizzat çalışmalarına dâhil olduğumuz için TEPAV’ın çalışmalarına da atıfta bulunarak bugüne kadar zaten bu çalışmayı bu gerçeklikle hayata geçirmeye çalıştı.
Hepimiz, Sayın Öztürk ifade ettiler, burada birey olarak oturmuyoruz, tabii ki bir siyasi parti ve bu siyasi partinin hizmet vermiş olduğu bir taban var. Bu masaya oturan herkes de kendi tabanının ihtiyaçları kadar kendi tabanının hassasiyetlerini taşımayan ama Türkiye toplumunun geri kalanının hassasiyetine işaret eden birtakım gerçeklikleri de asgari düzeyde anlama gayretiyle bu masada oturduk, anlama. Belki hak verme boyutunda değiliz ama anlama gayretiyle bu masada oturduk. Bunu da önemsediğimizi, kendimiz açısından bu çabaya ne kadar önem biçiyorsak, diğer siyasi partilerin de bu çabasına o kadar önem verdiğimizi, önem biçtiğimizi belirtmek istiyoruz.
Açıkçası biz on beş gündür masada yapılan tartışmaların verim arz etmemesi ya da Genel Kuruldaki tartışma düzeyine işaret ettiğinin altını çizerken, bizim kataloğa ek olarak önermiş olduğumuz madde metinleri üzerinde yapmış olduğumuz çalışmayı kastetmemiştik ya da uzlaşıp uzlaşmama mantığından bahsetmemiştik. Son on beş gündür masamızın çalışma hukukunu, çalışma barışını tehdit eden farklı gerçeklik vardır. En başta da çalışmanın süresiyle ilgili kaygıdır, ki, bu kaygı dili de farklılaştırmaktadır, kullanılan dili de etkilemektedir, uzlaşma mantığını da tehdit etmektedir. Yoksa, biz, maddeler eksenli, açığa çıkarmış olduğumuz verim eksenli bir tartışmanın asla içerisine girmedik, bunu da doğru bulmayız açıkçası.
Diğer bir boyutu, böyle bir beyanda bulunmak haksızlık olur, bu masaya oturan herhangi bir siyasi partinin düşüncelerim ifade edildiğinde motamot kabul edilsin ön bilgisiyle, ön yargısıyla, ön kabulüyle oturduğuna ben inanmıyorum. “Ben ne dersem o olur. Siyasi iktidar yüzde 48’i temsil eder. Ben ne dersem o olacak.” mantığıyla oturduğunu siyasi iktidara bile yakıştırmam, diğer siyasi partiler için de kullanmam. Bu tanım doğru bir tanım olmaz. O yüzden, başta da belirttim, Türkiye’de yüzde 5’in talep ettikleri var ama yüzde 95’i etkiliyor. Biz onları mercek altına alabildiğimiz, onları açıklığa kavuşturabildiğimiz, bu talepleri anlamaya çalıştığımız ölçüde ancak yeni bir anayasanın tarafı olabiliriz. Aksi hâlde, son on beş gündür yeni bir anayasa, yeni bir anayasadan ne anlaşıldığı, bu masadaki uzlaşma kültüründen ne anlaşıldığı, bu masada açığa çıkan çalışmanın bugün itibarıyla arz etmiş olduğu sonuçlara nasıl anlam biçildiğine yönelik çok fazlasıyla bilgi sahibi olduk, özellikle siyasi iktidar kanadından fazlasıyla bilgi sahibi olduk. Bunların bir kısmı tabii ki gerçekliğimizi ifade eder, bir kısmı da açıkçası masanın açığa çıkarmış olduğu verimi görmezden geldiği için bizim eleştirilerimize maruz kalmıştır. Bu eleştirilerimizi de gizli, saklı, kapaklı ya da basın üzerinden yapmadık, bu masanın bir bileşeni olarak bu masa etrafında yaptık, dışarıda yapmayı da uygun görmedik zaten. O yüzden, böyle bir haksız beyanı çok doğru bulmadığımı da belirtmek isterim.
Bugün itibarıyla biz çalışma süremizi…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ayla Hanım, bizim de konuşmalarınız üzerine söyleyeceklerimiz var. Bir kısmı tabii ki toplantı gündemiyle ilgili değil söylediklerinizin.
AYLA AKAT (Batman) - Tabii ki, eğer varsa dinlemeye hazırız. Eğer söz hakkı istiyorsanız verebilirim.
Buyurun.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, arkadaşlar, ben şurasını anlayamıyorum: Hepimizin elinde var. 19 Ekim 2011’de çalışmalara başlamışız ve önce bir komisyon kurduk ve bu komisyon çalışma usul, esaslarına dair bir metin hazırladı, bir çalışma metni, yönerge, ne dersek diyelim. Bu metnin 13’üncü maddesinde, 4 aşamalı bir çalışma yolu izleyeceğini komisyonun ve orada Aralık 2012 sonu itibarıyla da bunu bitireceğini, teslim edeceğini ama bu 4 aşamanın hepsini de tamamlayacağını söylüyor. “Yeter mi bir sene? Çok azdır. İşte, Güney Afrika’da yedi sene sürmüştür, bilmem nerede, bilmem ne kadar sürmüştür.” falan diyebilirsiniz. E, peki neredeydik o zaman bu metni tartışırken? Süreyi uzun uzun tartıştık biz. Aralık 2012 sonu uygun mudur, değil midir? Bizim biraz daha kısaydı hatta. Bizimki ekim falan, on iki ay önermiştik biz. Müzakereler sonunda, “Aralık 2012 sonunu hedefler.” diye bir metin çıkardık. Şimdi, ben şaşırıyorum. Sanki böyle bir şey yazmıyor yönetmelikte, bunu biz uyduruyoruz, kendi kafamızdan uyduruyoruz bu süreyi falan gibi bir şey.
AYLA AKAT (Batman) – Estağfurullah.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yazıyor. Bunu biz söylemişiz, hep beraber söylemişiz, mutabakatla söylemişiz.
AYLA AKAT (Batman) – “Hedefler” diye bir tahdit koymuşuz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama uyamadık, yeterli olmadı. Çeşitli sebepleri var, haklıdır, haksızdır ayrı mesele ama bizim millete deklare ettiğimiz, nasıl böyle mutabakatla yazacağız diye çok üzerinde duruyorsak o bir maddesidir bu yönergenin. Aynı o değerde bir başka maddesi de “Aralık 2012 sonunda teslim etmeyi hedefler.” maddesidir. Millete böyle bir taahhütte bulunmuşuz, biz bunu dile getiriyoruz, diyoruz ki: “Böyle bir taahhüdümüz var.” Yerine getiremediysek bunu söyleyelim, niye getiremedik falan. Bu niye komisyonun çalışmalarını, mutabakat zeminini tehdit etsin anlayamıyorum ben. Bu gayet tabii. Bizim ortaya koyduğumuz bir şey bu. Buna hepimiz, burada, yanlışsa “Yanlış.” diyeceğiz, çıkacağız “Yapamadık.” diyeceğiz falan. Bunun üzerinde durmamız lazım. Bu yokmuş gibi, hiç yazmamışız gibi biz yolumuza devam ederiz. Yerel seçimler de ne ki, geçelim; Cumhurbaşkanlığı seçimi de ne ki… Biz 2015’deki genel seçimlere kadar bu komisyonu daimî komisyon gibi çalıştıralım, ne çıkarsa bakalım bahtımıza diye bakalım. Öyle şey olmaz ki. Her çalışmanın bir zamanlaması olur, bir takvimi olur. Benim bahsettiğim takvim de kendi söylediğim bir şey değil, partimizin söylediği bir şey değil, bu komisyonun mutabakatla belirlemiş olduğu metinde yer alan bir takvimden bahsediyorum. Ha, zorlayıcı mıdır? Amenna. Değil tabii ki ama bunun makuliyeti var. “Aralık 2012.” demişsen iki ay saparsın, üç ay saparsın yani hedeften, hedeflediğin şeyden. Yani kullandığın süre kadar bir hedeften sapma olmaz ki. Bunu söylüyoruz biz burada. Bu nasıl tehdit ediyor bunu anlamıyorum yani.
AYLA AKAT (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Şentop.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu konuda benim de bir şey söylemem gerekiyor şimdi.
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun Sayın Türmen.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bir: Orada yazan şey “hedefler” sözcüğüdür. “Hedefler” sözcüğünün anlamı bir hedeftir. Hedef budur, bir temenni budur ama bu bir nihai tarih değildir; bir kere bunu açıklığa kavuşturmak lazım.
ikincisi: Bizim, topluma olan taahhüdümüz, halka olan taahhüdümüz, uzlaşıya dayanan, toplumun bütün kesimlerini kapsayan bir anayasa yapmaktır. Birinci taahhüdümüz budur. Bunun için ne kadar zaman gerekiyorsa o kadar zaman ayrılması gerekir. Hedef budur ama hedefi tutturamadık diye… Yani şunu mu yapacağız biz şimdi? Efendim, biz hedefi tutturamadık, hadi iki hafta daha verdik, o da olmadı bırakalım gidelim. O zaman, biz halka olan taahhüdümüzü yerine getirmemiş oluruz. Halka olan bizim 1’inci taahhüdümüz, uzlaşıya dayanan, herkesi kapsayan bir toplumsal sözleşme, yeni bir toplumsal sözleşme, Türkiye’de barışı, huzuru getirecek yeni bir anayasa yapmaktır. Bu, zaman kavramının önüne geçen bir taahhüttür. Bu taahhüdün yerine zamanı koymak, bu anayasanın yapımı amacını hiç anlamamak demektir. Bir kere bunu açıklığa kavuşturmak lazım.
Makuliyet, kim karar veriyor makuliyete? Makul süre nedir? Bir ay mıdır, iki ay mıdır; makul sürenin ne olduğuna kim karar veriyor? Yani siyasi iktidar mı karar verecek? “Makul süre şubat sonudur.” diye. Böyle bir şey mi var? Makul süre, bu süreç ne kadar makul zamanda bitirilirse odur, bu sürecin tamamlanması süresidir. Yoksa hiçbir partinin tek başına “Efendim, makul süre şu kadardır.” demeye hakkı yoktur bu masa etrafında. Yani bunları söylemek istedim.
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun Sayın Şentop.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Makul süre, Aralık 2012. Bunu tek bir parti de söylememiştir, 4 parti beraber söylemiştir. Ben de “hedef” dışında bir şey kullanmadım. “Hedefleriz” demek belirsizlik demek midir? Yani hiç alakası yok. “Buraya yazdık bunu, ‘hedefleriz’ dedik ama siz bunu görmezden gelin.” anlamına mı geliyor hedefleriz?
Ha, bir şey, tabii Rıza Bey’in söyledikleri şu varsayıma dayanıyor: “Yeni anayasa yapmanın tek yolu bu komisyondur.” varsayımına dayanıyor. Olmayabilir, siyasi partiler, yine 4 siyasi parti gene mutabakatla hareket edebilir ama başka bir formül, başka bir yol da arayabilir, bulabilir. Dolayısıyla, bu komisyon yeni anayasa yapmanın yollarından birisidir; doğru bir yoldur, bence denenmesi gereken bir yoldur. Doğrudur ama bu komisyon ola ki koyduğu hedefler çerçevesinde başarısız olmuştur, o zaman der ki: “Varsa başka bir yolunuz, bunu deneyin.” diye kamuoyunun, siyasetin önünü açabilir. Yani bu, dediğim bu.
AYLA AKAT (Batman) – Evet, ben teşekkür ediyorum.
Bu konu da tam da -belki bir kısmına Yusuf Hocam tanık olmuştur, bugünkü tartışmalara da tanık oldu- son on beş gündür gündemimizden düşmedi, süre mi, uzlaşma mı önceliği. Süre mi, yeni anayasada uzlaşmayla açığa çıkarabilecek metin, madde sayısı önceliği mi? Bunu biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak baştan beri ifade ettik. Tabii ki bu masada bir uzlaşmayla oturuldu ve uzlaşmayla karar alınabileceği için biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bir yıl ya da bir yıl iki ay, yani on dört ayın yeterli olmayacağını baştan söylemiştik. Ülkemiz ilk defa bir sivillerin görüşleriyle şekil verilecek, şekil vereceği bir anayasayı tartışıyorken ve ülke geçmişi, özellikle cumhuriyet tarihi itibarıyla birtakım anayasa yapım sürecini zorlaştıracak gelişmelerin tarihte yer aldığı bir gerçekliğe sahipken, şimdi biz yeni anayasa için bir yıl, bir yıl iki ay tanımını çok gerçekçi bulmadığımızı baştan söylediğimiz için bugün de ama sırf bu kaygılar dolayısıyla, uzlaşma sağlanan bir yıldı ve daha sonra da hedeflediğimiz için bunu uzatabiliriz, tutanaklara bakabiliriz, süre uzatılabilir.
Şimdi, Sayın Şentop belki kendince haklı gerekçelerini de ortaya koydu, uzatma aynı süreyi kapsamaz. Benim baktığım yerden bakarsanız, ben bunun halka öz eleştirisinin verilebileceğini ama halkın da bizi anlayacağını… Bahsettiğimiz konular basit konular değildir, üzerinde tartıştığımız konular basit konular değildir. Halk neden bu sürenin uzadığını, neden bu tartışmaların uzadığını, eğer biz uzlaşma arayışını, uzlaşma mantığını hâkim kılarsak bizi anlayacaktır, bize hak verecektir diye değerlendiriyorum ama on beş gündür, açıkçası, bizim tartışmalarımıza hâkim olan hava buydu ve bu da bizi doğru bir yere taşımıyor. Bunun altını çizmek için belirtmiştim. Biz baştan beri -hani bu bir uzatıp uzatmama tartışması değil- bir çözüm süreci yaşanacak mı, yaşanmayacak mı; çözüme vesile olacak bir uzlaşma mantığında buluşacak mıyız, bir arayışımız olacak mı, bunun altını çizmiştik. Olmadı, daha doğrusu on beş gündür yaptığımız tartışmalardan olumlu bir sonuç çıkaramıyoruz açıkçası. Yoksa bu komisyon başta yapmış olduğu tartışmalar eksenli tabii ki süreyi uzatabilir, o yüzden oraya “hedefler” demiştir inanmadığı hâlde. Tabii ki süreyi uzatabilir, tabii ki bunun haklı gerekçelerini… Bugüne kadar 4 siyasi parti komisyon üyeleri basın karşısına çıkmadılar böyle bir şey için. Biz bu konuda basına da çıkıp gerekçelerimizi açıklayıp neden bu sürenin yeterli olmadığını da halkımızla, Türkiye toplumuyla paylaştığımızda bize hak vereceklerine de inanıyorum. Ama dediğim gibi, masanın kurulma mantığı açısından da biz birtakım siyasi gerekçeler olduğunu başta ifade etmiştik. Hâlâ o siyasi gerekçeler varlığını koruduğu için biz o siyasi gerekçelerin önüne toplum gerçekliğini, toplum ihtiyaçlarını koyamıyoruz. Meselemiz bu.
Eğer toplumun ihtiyaçlarını koyabilirsek, esasında, tabii ki sürenin devamında yani Uzlaşma Komisyonunun çalışması devamından yana oluruz ama ne yazık ki o siyasi gerekçeler ön plana çıktığı için biz sürecin devamından yana değil, bir an önce elde avuçta ne varsa toparlanıp bunun kamuoyuna sunulup bitirilmesinden yanayız. Hatta Sayın Şentop ifade etti, “Belki başka yöntemlerle de idari mekanizma ya da devlet organları tartışılabilir, onlarda da bir mutabakat olabilir.” bakış açısı da ifade ediliyor, sıkça duymaya başladık bunu.
Ben bugünkü tartışmalarımızın bir doygunluk kazandığını, saat iki itibarıyla da Genel Kurul çalışmaları devam edeceği için…
Kapatmadan önce, Özgür Hanım, buyurun.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Soru soracağım sadece.
Birincisi: 1’inci Komisyon devam ediyor mu? Ediyorsa maddelerin üzerinden tekrar gitmek konusunda anlaştık mı? Yani şunda anlaşamadık, tamam, “Danışmanlar bir çalışma yapsın.”da bir ortak karar alamadık. Yeni bir öneri olarak maddelerin üzerinden tek tek mi gideceğiz? Dolayısıyla devam edecek mi 1’inci komisyon.
AYLA AKAT (Batman) – O konuda daha önce zaten bir mutabakat olduğu için muhtemelen tek tek geçilecek yani. Biz geçmeden önce o kavramlar noktasında bir ortaklı sağlanabilir mi diye…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Bir de zamanları ne zaman olacak? 1’inci komisyon ne zaman toplanacak, 2’nci komisyon ne zaman toplanacak; onu bir konuşalım.
AYLA AKAT (Batman) – Yarın 2’nci komisyon saat bir buçukta toplanacak.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – 1’inci komisyon peki? Bir de önümüzdeki hafta galiba tatil varmış, biz devam edecek miyiz, ne yapacağız; onları bir konuşalım isterseniz ayrılmadan.
AYLA AKAT (Batman) – Meclis, muhtemelen her sene bütçe görüşmelerinden sonra bir haftalık tatile giriyor. Bu zaman diliminde Anayasa Uzlaşma Komisyonu toplanacak mı, toplanmayacak mı? Bu konuda da kısaca görüş alabilirsek, ne düşünüyor gruplar?
FARUK BAL (Konya) – Ondan önce Sayın Başkan, şimdi, hem zatıalinizin hem de Sayın Şentop’un ifade ettiği 2 tane kavram var. Bir tanesi: “Bu komisyon çalışmalarında başarılı olamamıştır süre itibarıyla. Siyasetin yeni yolunun açılması lazımdır.” dedi.
AYLA AKAT (Batman) – Ben hiç, başarılı, başarısız değerlendirmesi yapmadım.
FARUK BAL (Konya) – Bu, tabii, çok ciddi bir durumdur. Adalet ve Kalkınma Partisi bu kararda ise bu önümüzdeki süreçte komisyon çalışmalarını tamamen etkileyecek neticede.
AYLA AKAT (Batman) – On beş gün de etkiliyor zaten.
FARUK BAL (Konya) – Zatıalinizin de ifadesi şudur: “Süre konusunda marj vardır, daha çalışılabilir ama bu böyle yürümüyor. Yaptığı çalışmaları tutsun, kamuoyuna açıklasın.” dedi.
AYLA AKAT (Batman) – Kim?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Sürenin uzaması için biz bir açıklama yapabiliriz anlamında.
FARUK BAL (Konya) – Hayır. “Şimdiye kadar yaptıklarımızı ortaya koyalım, kamuoyuna açıklayalım.” dediniz.
AYLA AKAT (Batman) – Ben mi?
FARUK BAL (Konya) – Evet.
AYLA AKAT (Batman) – Yok, ben de öyle ifade etmedim. Şöyle ifade ettim, tekrar altını çizeyim: Biz yaptığımız çalışmayı kamuoyuyla paylaşırsak kamuoyu bize “Devam edin.” der. Niye? Süreyi uzatmak için. Yani bir yılda tamamlayamadık. Sayın Şentop diyor ki: “Bu halka biz, ‘Bir yıl.’ dedik.” Ben diyorum ki: Bu sürenin uzamasında bu halk bize onay verecektir, Türkiye toplumunun tamamı bize onay verecektir. Hep beraber ne yapabildik, ne yapamadık bunları halkla paylaşır, “Bundan sonra da önümüzdeki programımız budur.” deyip halka paylaştığımızda… Bizim süre konusunda bir kaygımız ve sınırımız olmayacağına inandığım için bunu belirttim.
FARUK BAL (Konya) – Yani bunlar önemli ifadelerdir. Burada da deklare edildiğine göre çalışmaları etkileyecek bir durumdur. Eğer bu böyle ise, bunun gereği ne ise onu o parti yerine getirmek durumundadır.
AYLA AKAT (Batman) – Haftaya çalışma hukukumuz açısından belki Sayın Bal önemli bir noktaya işaret etti ama hani on beş gündür sürekli tartışıyoruz ama bir ay daha çalışsın, iki ay daha çalışsın diye muğlak bir kavram var. Belki siyasi iktidar bu konuda bizi daha da aydınlatan bir beyanı, bir sonraki toplantıda ya da kendi takvimine uygun bir şekilde bizimle paylaşırsa bizler açısından da daha verimli olur.
Önümüzdeki hafta için şu an tartışmaya gerek var mı yoksa yarın mı tartışalım; onu bir netleştirelim. Önümüzdeki haftanın programı ne olacak?
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yarın toplanacaksak yarın konuşuruz.
AYLA AKAT (Batman) – Tamam.
Yarın saat birde öğlenden sonra 2’nci komisyon toplanıyor. Onun dün kararı alındığı için burada değerlendirmiyoruz. Ama önümüzdeki hafta için sanırım hocalarımızın programı açısından… Takdir edersiniz yılbaşından da bir hafta öncesi oluyor. Bizim açımızdan, Roboski’yle ilgili bir programımız var, önümüzdeki hafta onun çalışmaları olacak. 28 Aralık, bir yılını doldurmuş olacak. Hani, biz de değerlendirmemizi ve görevlendirmemizi buna göre yapalım diye dile getirdik önümüzdeki hafta için.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Sanıyorum pazartesi, salı günleri danışman hocalarımızın programları dolayısıyla uygun olmuyoruz. Dolayısıyla, çarşambadan itibaren biz çalışabiliriz. Çalışma için uygunuz 1’inci komisyon olarak, “Evet.” diyoruz.
AYLA AKAT (Batman) – Yani bizim bir vekilimiz burada hazır bulunabilir belki, değerlendireceğiz. CHP açısından da problem yok.
Sayın Bal…
FARUK BAL (Konya) – Çarşambaya mı diyorsunuz?
AYLA AKAT (Batman) – “Çarşamba, perşembe, cuma olsun. Pazartesi, salı hocalarımız çalışıyor.” deniyor.
FARUK BAL (Konya) – Bizim hocalarımız da pazartesi…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Pazartesi, salı da olabilir; yanlış anlaşılmasın.
AYLA AKAT (Batman) – Çarşamba günü saat on bir olur herhâlde yine.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yarın toplanmıyor muyuz?
AYLA AKAT (Batman) – 1’inci komisyon.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Anladım. 1’inci komisyon yarın toplanmıyor mu?
AYLA AKAT (Batman) – Biz dün tartıştığımız için, “Yarın bu komisyon toplansın, öbür gün de 2’nci komisyon.” dendiği için. Tabii ki değiştirebilme hakkına sahibiz, komisyon şeklinde toplanıyoruz.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Sayın Başkan, şimdi şöyle bir durum var.
AYLA AKAT (Batman) – Buyurun.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani, şimdi, biz böyle, 1’inci komisyon olarak maddeleri teker teker gözden geçireceksek o zaman belki de siyasi partilerin bir hazırlık yapmasına ihtiyaç olabilir. Yani daha önce siyasi partilerin kendi içlerinde “Nerede uzlaşı sağlanabilir, nerede uzlaşı sağlanamaz?” diye bir iç çalışma yapmalarına gerek olabilir. O bakımdan, 1’nci komisyonun çalışmalarını hiç olmazsa bu şeyi, bu marjı, bu esnekliği, bu yeri verecek gibi ayarlayalım.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Çarşambaya kadar…
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yeterli değil çünkü pazartesi, salı öğretim üyelerimiz yok, herkes bir yerde.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şöyle olur: Tamamı bitmez belki, birazı biter.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Mesela perşembe günü yapabilirsek çarşamba yerine.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki.
AYLA AKAT (Batman) – Bu durumda, perşembe 1’inci komisyon saat on birde toplanıyor.
Arkadaşlar, bugünkü toplantımıza bu tartışmalar neticesinde son veriyoruz. 1 no.lu Komisyon önümüzdeki hafta perşembe günü saat on birde, ayın 27’sinde toplanıyor.
Teşekkür ederim.
Kapanma Saati: 13.19
Dostları ilə paylaş: |