1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə53/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   111

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) –Anlamaya çalışıyorum. Gerekmiyor. Tamam, peki.

Geçelim.

DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yani biz, bizim maddemizin olması gerektiğini düşünüyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet, tamam. Bu da uygundur.

Nereye geldik şimdi?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Hakikate.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hani nerede bu? Ha şeyden, BDP önerisi üzerinden mi gidiyoruz?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Evet.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şimdi, hakikat hakkı bir madde olarak…

Buyurun, size söz veriyorum.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Şimdi, bu hakikat hakkı ya da hakikate erişim hakkı…

FARUK BAL (Konya) – Geldik mi oralara?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Geldik.

FARUK BAL (Konya) – Bismillah.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hızlandık. Merak etmeyin, bana bırakın.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi hakikatleri konuşacağız, buyurun.

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ben başladım zaten.

Şimdi, bu hakikat hakkı ya da hakikate erişim hakkı dünyada bir tek Arjantin Anayasası’nda olan bir madde, bir müstakil bir madde olarak. Onun dışında, tıpkı barış hakkı içinde bunu söylemiştim, üçüncü kuşak haklardan birisi olarak geçiyor.

Şimdi, bu hak ne demek istiyor tam olarak, hakikat ya da hakikate erişim hakkı diyebiliriz. Bu hak şöyle bir şeye işaret ediyor: Geçmişinde darbeden kaynaklanan otoriter dönemler olan ya da etnik çatışma olan ya da iç savaş yaşanan yani sistematik insan hak ihlallerinin olduğu toplumlarda, bu işler bittikten sonra ve demokratikleşme süreci başladıktan sonra -bu ister diktatörlükten demokrasiye geçiş olabilir Arjantin örneğinde olduğu gibi, ister iç savaşın bitmesi olabilir, ister etnik temizlik onun sona ermesi olabilir, bu süreç bittikten sonra, demokrasiye geçişle birlikte- o dönemde ne yaşadığıyla ilgili bir yüzleşme pratikleri başlıyor bu toplumlarda. Bunların bir ayağı, Türkiye’de en çok bilinenlerinden biri hakikat komisyonları. Eminim hepiniz duymuşsunuzdur, dünyada kırk dört ülkede kurulmuş komisyonlar bunlar. İlla hakikat komisyonu şeklinde olmak zorunda da değil. Mesela, tarihsel kimi kıyımlarla yüzleşmek için, tarihsel geçmişle yüzleşme komisyonları kuruluyor, mesela Guatemala’da olduğu gibi. Yani, bu Güney Amerika’da, Avrupa’da, Afrika’nın bir dizi ülkesinde -dediğim gibi- kırk dört tane ülkede böyle bir komisyon kuruluyor. Şimdi, bu komisyonun kendisinden daha önemli olan şeyi, bu komisyon, bu “Geçmişle yüzleşme” dediğimiz sürecin sadece bir mekanizması çünkü, tek mekanizması hakikat komisyonu falan değil. Esas burada hedeflenen şey ne? Bir toplumda, sistematik hak ihlalleri yaşandığında, bu ister darbe yoluyla olsun ister bir etnik savaş yoluyla olsun ister bir kırım, kıyım vesaire yoluyla olsun, çoğu zaman devletin aktörleri bu sürecin failleri olarak iş görüyorlar. Yani, hukuksuz birtakım işlemler yapmış oluyorlar. Şimdi ve bunların çoğuna da devlet arşivinde oldukları, devlet sırrı olduğu gerekçesiyle ulaşılamıyor, sorumlular yargılanamıyor çünkü koruma altındalar devletin görevlisi oldukları için vesaire. Peki, Türkiye ile bunun ne alakası var, Türkiye’de böyle bir durum var mı? Türkiye’de böyle bir durum var. Mesela, Türkiye’de, çok yüksek sayıda, uluslararası literatürde “zorla kaybedilme” denilen, bizim Türkiye konjonktüründe daha çok “gözaltında kayıplar” diye geçer bu, bir vaka var biliyorsunuz. Bu daha çok 90’lı yıllarda olmuş bir vaka ama 2000’lerde de devam ediyor. 2003 civarında kesildiği, bir yöntem olarak kesildiği, biliniyor. Bununla ilgili çok önemli davalar devam ediyor şu anda Türkiye’de, En bilineni Temizöz ve diğerleri davası. Cemal Temizöz ve Kamil Atak, oradaki yüzbaşı ve Cizre’deki korucu, yirmi üç tane aşağı yukarı -bunların on iki tanesi de gözaltında kayıp vakası- işkenceli ölümden sorumlular ve yargılanıyorlar.

Bir diğer dava Şemdinli davası, bir diğer dava kamuoyunda Jitem davası olarak bilinen dava. Şimdi yeni bir tane daha dava başladı Musa Çitil’le ilgili, çünkü ilk defa DNA eşleşmesi yaşandı. Yani, çıkan kemiklerden bir tanesinin maktullerden birisiyle DNA eşleşmesi olduğu ortaya çıktı. İlk davası, Mardin Ağır Ceza Savcılığında 24’ünde falan görüldü yanlış hatırlamıyorsam ekimin.

Şimdi, bütün bunları niye anlatıyorum, bütün bunları şunun için anlatıyorum: Sadece, dünyanın birtakım yerlerinde olan şeyler değil bunlar, Türkiye’de de 90’larda olağanüstü hâl döneminde özellikle, son derece sistematik hak ihlalleri yaşandı. Bugün, eksik gedik, şöyle böyle bunlarla bir biçimde tekrardan ilişki kurulmaya, hukuken bir yargılama süreci başlatılmaya vesaire çalışılıyor. Bunun için bir dizi Meclis komisyonu da kuruldu. Ta Susurluk Komisyonundan başlıyor İnsan Hakları Komisyonuna kadar. Fakat, bizim gördüğümüz BDP olarak ve ben kendim bir insan hakkı savunucusu olarak, bu davaların çoğunluğunu takip eden bir müdahil vekili olarak söylüyorum bunları: Bu tip insanlık suçlarını işlemiş devlet görevlilerini yargılamak, ulaşmak dünyanın en zor şeyi, çünkü korunuyorlar, Memurin Muhakematı Kanunu’yla korunuyorlar, bir sürü başka mekanizmayla korunuyorlar. Biz, mesela kadın örgütleri olarak Türkiye’de, gözaltında cinsel tacizle, tecavüz vakalarında bir tane sorumlu ordu mensubunu yargılatamadık. Elimizde deliller olsa da yargılatamadık, bir şekilde yargılatamadık. Meclis araştırma komisyonları kuruldu, fena mıydı? Hiç değildi, çok güzel bir şeydi. Ama Meclis araştırma komisyonları da -biliyorsunuz- devlet sırrı ve ticari sır karşısında çaresiz, çok kısa süreli kuruluyor. Kimi zaman kimi devlet görevlileri gelip onlara ifade vermeye bile tenezzül etmiyor, özellikle güvenlik birimlerinin mensupları. Dolayısıyla Türkiye'de son otuz yılın hem politik hem de ahlaki, insani tahribatıyla gerçek bir yüzleşme olduğu söylenemez. Hukuki olarak da bu henüz yapılamıyor, siyasi olarak da yapılamıyor. Bizim murat ettiğimiz şey bu maddeyle, yurttaşların hakikate erişme hakkının, sadece devletin anlattığı resmî anlatıyı değil, mağdurların anlatılarının da ortaya çıkmasını, tarafların tamamının acılarının özgürce konuşulmasını ve etkili ceza yargılamalarının önünün açılmasını, yani faillerin bulunması, sorumluların yargılanması, bu insanlık suçlarının zaman aşımı vesaire kapsamında ortadan kalkmamasını istiyoruz.

Son bir şey söyleyeceğim: Gene denilebilir ki “Türk Ceza Kanunu’nda zaman aşımı maddesi yok mu?” Var. Ceza Kanunu’nda son derece dar bir maddedir, yani uluslararası maddeden çok daha dar bir maddedir Roma statüsüyle kabul edilen bu uluslararası ceza mahkemesine nazaran mesela çok daha dar bir maddedir. Ama olsun, gene de bir başlangıçtır. Fakat biz gene hak savunucuları olarak hâlâ daha gözaltında kayıplar vakalarının mesela insanlık suçu olduğunu, zaman aşımı işlemediğini kabul ettiremedik. İki tane iyi, olumlu şey oldu. Bir tanesi 12 Eylül iddianamesi, bir tanesi Sivas iddianamesi, eksiğiyle, gediğiyle de olsa, insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımının işlemeyeceği bir savcı tarafından iddianamede resmî olarak öne sürüldü. Biz bu emsal kararları götürüyoruz yerel mahkemelere, Mardin’e götürüldü mesela bu DNA eşleşmesi olan dava da ama henüz bir olumlu sonuç alınamadı. Dolayısıyla, bu bir anayasal ihtiyaç mıdır? Evet, anayasal ihtiyaçtır. Özellikle sistematik hak ihlallerinin yaşandığı bölgede çok ciddi bir geçmişle yüzleşme, o yaşanan acıların tanınması öncelikle- çünkü tanınmadı bile daha- tanınması, tazmini ve telafisi yönünde bir şey var. Bu maddenin, yani izninizle bir okuyayım: “Herkesin hakikate ulaşma, ülkenin tarihsel geçmişiyle ilgili gerçek bilgilere erişme, devlet arşivi dâhil bu geçmişe ilişkin belge ve bilgilerin açıklamasını isteme hakkı vardır. Hakikat hakkının kullanımını sağlamak için geçici ya da kalıcı kurumlar oluşturmak -burada komisyonları vesaire kastediyoruz- devletin yükümlülüğündedir. Soykırımı, insanlığa karşı suçlarda zaman aşımı işlemez.

Son bir şey söyleyip bitireceğim 1’inci maddeyle ilgili: “Devlet arşivi dâhil bu geçmişe ilişkin belge ve bilgilerin açıklanmasını isteme hakkı vardır.” demeye gerek var mı? Demeye gerek var, istenince açıklanmıyor. Dünyanın başka yerlerinde bu böyle olmuş. Yani, n’olur her şeyi Türkiye’de başlayıp Türkiye’de bitirmeyelim. Dünyanın bir sürü yerinde böyle sistematik hak ihlalleri yaşanmış. Devletlerin hepsi dönüp bununla uzlaşmaya, yani bir şekilde başa çıkmaya, sorumluları yargılatmaya çalışmış.

Tek bir örnek verip bitireceğim, devlet arşivi niye bu kadar önemli? Şili’de hakikat komisyonları resmî bir biçimde kuruluyor. Devlet “geçiş dönemi adalet” dediğimiz şeyi kabul ediyor, her yerden arşivi toplamaya başlıyor. Şili Genelkurmayı kendi arşivini yakıyor ve “Yangın çıktı.” deyip teslim etmiyor. Devletin resmî çabasına ve ihtiyacına, talebine rağmen buna cevap vermiyor. Siz düşünün ki Türkiye gibi henüz bunun resmî olarak kabul edilmediği bir yerde bu mağdurların çoğunun ekonomik koşulları sınırlı, kaynakları sınırlı, yani, bilmedikleri bir hukuk sisteminin karşısında öldüklerinin ve öldürüldüklerinin ellerinde kemiklerle ispat etmeye çalışan insanların neler yaşadığını siz takdir edin. Onun için bu maddenin biz çok önemli bir madde olduğunu düşünüyoruz. Geçmişle yüzleşmek ve birbirimizle tekrardan ilişki kurabilmek için.

Biraz uzattım, kusura bakmayın.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Şimdi, tabii, Hürriyet Hanım’ın ifade ettiği kapsam içerisinde değerlendirdiğimiz zaman, söylediği sözlerin pek çoğunun insani değerleri ön plana tutan, çıkaran, hukuk dışı kamu görevlilerinin fiillerini suçlayan, onların yargı önüne çıkarılamayışından dolayı şikâyet eden bir bakış açısı. Bu olduğu gibi hukuk devleti ilkesine inanmış herkesin alması gereken bir tavırdı, biz de o tavrın tam ortasındayız. Ama burada öyle gizemli laflar kullanılmıştır ki bu bu amaca yönelik bir madde değildir. “Tarihsel geçmişiyle ilgili gerçek bilgilere erişme.” Buradan hareketle ben zihnimde olanları-Biraz da bana zaman sınırlaması tanımayın Sayın Başkanım- şöyle bir dünyayı ele alacağım, arkasından da Türkiye’ye geleceğim.

Demokrasinin en geliştiği ülke Amerika’dır. Amerika bir tarihiyle yüzleşsin, tarihî gerçekleriyle bir yüzleşsin. Dört yüzyıl önce Amerika’da İnkalar vardı, Mayalar vardı, Aztekler vardı, Kızılderililer vardı. Şimdi onlar yok. Kimler var? Avrupa’dan giden, onları katledenler var. Bir de siyahlar var. Onlar kim? Onlar da tavşan gibi Afrika’dan toplanıp, zincirlere vurulup kendilerine esir edilen insanlar. İlk yüzleşecek ülke bu ülkedir.

İki: İspanya’da bir medeniyet vardı, Endülüs Emevileri medeniyeti. Bu medeniyet olduğu gibi yok edildi. Bu medeniyetin yok edilişini İspanyol ressam Goya’nın resimlerinde görebilirsiniz. Madrid Müzesi’nde bunun resimleri vardır. Ben size örneklerini anlatayım. İki tane çark, demir çark. Çarkların uçlarında sivri sivri mahmuzlar var, ortaya bir Müslüman konuluyor, çarklar çevriliyor, o çarklar o kişiyi biçene ve öldürene kadar devam ediyor. Bu bir resimdir ve yaşanmış bir olayın resmidir.

Diğeri, bir kadın, yazmasında hilal var. Hilal İslamiyet’in temsili olduğu için hiç yargılama olmadan etrafı duvarla örülüyor, içinde yok edilmeye mahkûm ediliyor. İspanya’nın Toledo şehrine gidin, kiliselerin üzerinde halkalar vardır. “Bu halkalar ne?” diye sorulduğunda, Endülüs Emevileri’nden kalma insanların buraya asılarak açlığa ve tabiat şartlarına göre ölüme terk edilmesi hâlidir. Bunun gibi, zihnimde şu anda -yirmi yıl önce gördüm ben orayı- şimdi hatırımda kalmayan pek çok olay var. İspanya’nın bir yüzleşmesi lazım tarihiyle.

Fransa’nın yakın çağda Cezayir’de ne yaptığını bir anlatması lazım, bir yüzleşmesi lazım.

Almanya’da Martin Luther King’e yapılanla bir Almanya’nın yüzleşmesi lazım. Şimdi de Almanya’nın Hitler zamanında…

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Martin Luther. King Amerikalı.

FARUK BAL (Devamla) – Pardon, o Martin Luther King değil de…

ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Martin Luther.

FARUK BAL (Devamla) – Martin Luther, King’i yok onun, daha King olamamış.

Bunu çoğaltmak çok mümkün. İngilizlerin Pakistan’da ve Hindistan’da yaptığı bir uygulama vardır. Direnişçilerin ayak parmaklarını kesiyorlar. Ayak parmağı kesilen insan ayakta duramıyor, dolayısıyla çalışması yok. Çalışamayan kişi tüketici olmaya mahkûm ancak o toplumun da onu tüketecek bir ekonomik üretimi yok.

Balkanlara gelelim. Yüzüncü yılındayız Balkan faciasının. Bu hakikat ne hakikattir ki oradaki faciayı anlatacak bir tane münevver bulamıyoruzum. Türkiye nasıl bir ülke ki Lozan Sözleşmesi’yle Yunanistan’a giden, Türkçe konuşan Hıristiyanların çektiği dramı anlatıyor, 5,5 milyon evladı Fatihan’ın veya Osmanlı tebaasının açlıktan, yokluktan, hastalıktan, iklim şartlarından, komitacıların kılıcından, kurşunundan sıyrılıp da Anadolu’ya gelenlerin bir tek dramını anlatamıyor. Hakikatle yüzleşeceksek bununla da yüzleşmemiz lazım.

Atlayarak geliyorum. Van’da, Zeytindağı’nda başlayan Ermeni katliamlarıyla binlerce ahali katlediliyor, dışarıdan teşvik ve tahrik edilen Taşnak ve Hınçak komitacılarının, çetelerinin, canilerinin önderliğinde Osmanlı’nın doğu toprakları bir işgale tabi tutuluyor, bunu dile getiren yok. Ama yazılmış bir savaş propagandası için, Mavi Kitap neticesinde ortaya çıkan durumu “Bugün Türkiye’de Ermeni katliamı vardır.” diyen insanların saflığı bu hakikati araştırmıyor. “Hepimiz Ermeni’yiz.” diyenlerin düşünce hürriyetine saygı duyuyorum, ben değilim. Ama “Hepimiz Ermeni’yiz.” Diyenler, Ermeni mezalimini niçin bilmiyor? Ben orada görev yaptım. Pervari’nin Müküs nahiyesinde Ermeni katliamcıların, Rus ordusunun önünde gelerek bir Müküs nahiyesinde yaşayan gelinin, affedersiniz, kadınlık organına yanmış odun parçasını sokarak öldüren kişinin -bunu canlı olarak anlatanlar var bize- dramını anlatan birisi yok “Hepimiz Ermeni’yiz.” diyenler var. Hangisi hakikat bunun? Hangi hakikati araştıracağız?

Devamında, Kıbrıs’ta Grivas’ın önderliğinde, Türk toplumu olduğu gibi devletten, Ada’dan, toplumdan dışlanarak katliam yapılıyor, bunlara kimse bir şey demiyor, Kıbrıs Türk Barış Harekâtı’nın yapmış olduğu fiiller “hakikati araştırma” adı altında ortaya konuluyor. 10 bin tane… Şimdi bu hakikati araştırmayla karşımıza geleceği biliyor musunuz? 10 bin tane savaş şartlarında ölmüş olan kişi hâlâ Rum kayıtlarında kayıp kişi olarak görülüyor. Bunu araştıracaksınız.

AYLA AKAT (Batman) – Araştıralım.

FARUK BAL (Devamla) – Niye oradaki o zaman?..

Araştıralım deyince tabii benim anlatacağım çok şey var. Araştıralım. Rum tarafı şunu araştırıyorsa, biz de bunu araştıralım. Bugün Kuzey Kıbrıs Türk kesiminden daha fazla Güney Kıbrıs Rum kesiminde mülkiyet hakkı olan vakıflar, dernekler vardır. Baf ve yöresindeki insanlar ne oldu? Bunu araştırmayalım mı? Bunu araştırıyor mu Rum kesimi, bunu araştırıyor mu Avrupa Birliği, bunu araştırıyor mu uluslararası kuruluşlar? Ama gündemde Güney Kıbrıs’taki 10 bin tane kişinin kaybı var, bunlar yok.

Şimdi, geldik –toparlayarak, zamanınızı almak istemiyorum- meselenin bam dediği yere. Bu Anayasa’yı yaparken de ben ya da yapma çalışmalarında da aynı hisse kapılıyorum. Bu tarihî süzgeçten geçerken etrakı biidrak havasının buraya hâkim olduğunu hissediyorum ve kendimi öz vatanımda garip ve parya hissediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Rıza Bey, buyurun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Faruk Bey’in söyledikleri doğru tabii, bunun hiçbiri yanlış değil, gerçek tarih. Ben üstelik de Balkan Savaşı’nda Bulgarlar tarafından çok mezalim görmüş bir ailenin çocuğuyum. Yani, bunu benim ailem çok iyi bilir, bu mezalimi. Tamam da, şimdi, tabii, Türkiye anayasası yapıyoruz, onun için sadece Türkiye’deki şeylerle uğraşabiliriz. Yani, Bulgaristan’da ya da Yunanistan’da ya da işte, İspanya’daki Faruk Bey’in söylediği çok doğru şeylerle bu Anayasa’da uğraşamayız tabii, maalesef. Yani, keşke uğraşabilsek, keşke öyle bir komisyon kurabilsek, öyle uluslararası bir komisyon kurabilsek, bunların hepsini birden ele alabilsek. Yani, İspanya’da yapılanları da, Bulgaristan’da yapılanları da, başka tarafta, dünyanın dört bir tarafında yapılanları da ele alsalar. Ama bu madde… Biz zaten CHP olarak bir hakikate ulaşma komisyonu kurulmasını önermiştik zamanında. Yani, Türkiye’de birtakım böyle insan hakları, kitlesel insan hakları ihlalleri varsa, bununla ilgili, bunları ortaya çıkaracak -hele faili meçhul davası- bir komisyon kurulmasını zamanında önermiştik. Bunun için bizim çok büyük bir problemimiz yok bu maddeyle.

Tarihsel geçmişiyle ilgili gerçek bilgilere erişme Faruk Bey bakımından zorluk yaratıyorsa ona belki şey diyebiliriz, geçmişteki kitlesel insan haklarıyla ilgili gerçek bilgilere erişme filan gibi böyle bir formül…

FARUK BAL (Konya) – Bunu hukuk devletinde herkes zaten yapmakla mükellef Rıza Bey.

RIZA TÜRMEN (Devamla) – İşte, o hakikatler komisyonunu kuralım dediğimiz zaman, bize dediler ki: “Efendim, İnsan Hakları Komisyonu vardır.” İnsan Hakları Komisyonu hiçbir şey yapmıyor.

FARUK BAL (Konya) – Hocam, hukuk devletinde şu hakikatleri... Hakikat hakkı mı diyorsunuz, ne diyorsunuz? “O hariç” diye bir madde var mı?

RIZA TÜRMEN (Devamla) – Tabii, bu bir şey yapmıyor ama.

FARUK BAL (Konya) – Yani “bu hariç” diye. Örneğin: “Jandarmanın öldürdüğü adamlara karışılmaz.” İşte…

RIZA TÜRMEN (Devamla) – Tabii ki yok.

FARUK BAL (Konya) – Neyi araştıracaksınız?

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Sayın Başkan, bir şey ilave edebilir miyim?

FARUK BAL (Konya) – Hocam çok özür dilerim, kayda geçsin bu.

Osmanlı İmparatorluğu Mudanya Mütarekesi’nden sonra işgal edilir. İşgal kuvvetlerinin ilk işi o dönemde direnç gösterebilecek Osmanlı Meclisi Mebusanındaki kişileri derleyip toparlayıp, bunlara bir suç yükleyip bunları halletmek. İngiliz politikasıdır bu. İlk akla gelen iş Ermeni katliamıdır. Bununla ilgili 100 küsur tane Osmanlı münevverini veya mebusunu toplarlar, Tiflis’te bir soruşturma komisyonu kurarlar, tek delilleri ellerindeki Mavi Kitap. İngilizler araştırır, neticede “Böyle bir katliam, böyle bir jenosit yoktur, münferit ayaklanma hadiseleridir.” der, biter. Şimdi o tarihte yapılmış, bitmiş, üstelik işgal kuvvetlerinin yapıp bitirmiş olduğu bir soruşturma yüzyıl boyunca uluslararası alanda devam ediyor ve 60 küsur tane ülke Türkiye'nin katliam yaptığını, jenosit yaptığını meclislerinde kabul ederek Türkiye'nin bu davranışı nedeniyle Ermeni taleplerine karşı çözüm bulması yönünde siyasi baskıda bulunmaktadır. Bu örneği ele alalım. İşte, öz vatanında garip, öz vatanında parya dediğim bir hissiyatla söylüyorum ki, böyle bir komisyon dış güçlere böyle bir delil üretme amacıyla kurulacaktır.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Başkanım, kısa bir şey söyleyeceğim.

BAŞKAN – Tunca Bey bir şey ekleyecek.

Buyurun.

TUNCA TOSKAY (Antalya) – Faruk Bey’in söylediğini tam anlamak bakımından veya ilave olarak şunu söyleyeceğim, çok eski değil söyleyeceğim: Bundan iki-üç yıl evvel Türk Tarih Kurumuna Amerikalı bir senatör geliyor. Tarih Kurumu Başkanına diyor ki: “Siz niye Ermeni belgelerini, arşivini açmıyorsunuz yabancı şeylere?” O da diyor ki: “Açık, isteyen gelir şey yapabilir.” “Ben buna inanmıyorum.” diyor. “Şu sırada 2 tane Amerikalı çalışıyor bizim arşivimizde. Ama onlar kendileri geldiler, Ermeni belgelerini değil, başka bir şey çalışıyorlar.” diyor. Tarih Kurumu Başkanının yanında Amerikalı senatör Amerikalı araştırmacılara soruyor: “Siz ne çalışıyorsunuz? Ermeni belgelerini mi?” “Hayır, farklı şey.” Şu anda kim isterse gelip burada, dışarıdan, Ermenistan’la ilgili, Ermeni katliamı, soykırımı dedikleri sözde soykırımla ilgili bütün belgelere ulaşabiliyorlar ve hâlâ Türkiye'nin arşivini açmadığı iddiası bütün dünyada dillendiriliyor ve ben kesinlikle Faruk Bey’in son söylediğine katılıyorum. Bu maddenin buraya ihdası, konması, devamlı olarak, haksız şekilde Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti devletine hesap sorulması tarafından, birtakım emperyalistler tarafından kullanılacak olan bir mekanizmadır. Buna şiddetle karşıyız ve kesinlikle böyle bir maddeyi kabul etmiyoruz.

BAŞKAN – Ayla Hanım, buyurun.

AYLA AKAT (Batman) – Ben öncelikle şeyi belirteyim -Faruk Bey’in belirttiği şey- sonuçta bir Türk olarak Türk ulusunun dünya ekseninde maruz kalmış olduğu herhangi bir mezalim karşısındaki refleksinizi çok anlaşılır görüyorum. Bu konuda hiçbir sıkıntım yok. Gerek Balkan coğrafyasında gerekse diğer coğrafyalar açısından ve bunun araştırılması, toplumun dünya kamuoyunun bu konuda gerçek bilgiyle buluşması noktasında ısrarcı olmanıza da hiçbir diyeceğim yok. Böyle bir ısrarcı tavrınızın yanında oluruz. Böyle bir sıkıntımız yok. O yüzden eğer bir hakikate ulaşma süreci söz konusu olacaksa sadece bir konu değil, sadece bir kesim için değil, herkes için. Ve benim için bu bir feodal gurur yapılacak bir husus da değil. Bir feodal gurur, çok basit tanımıyla feodal gurur yapıp “İşte, bu konuda bizden hesap sorulacak, işte, dünya ölçeğinde hep hesap sorulan ülke konumunda olacağız.” Öyle görmüyorum, ben bunu tam da bir büyüklük olarak görüyorum. Bu konudaki açıklığını ortaya koymuş bir ülkenin, geçmişiyle yüzleşebilmiş bir ülkenin geleceğin ülkesi, geleceğin hükûmeti, geleceğin yöneticisi olacağına inanarak söylüyorum bunu. Şimdi biz kendi ülkemiz açısından bir değerlendirme yapmak durumundayız ve Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri yaşanan birtakım sıkıntılar var. En nihayetinde, cumhuriyet tarihi öncesi, Osmanlı’da, İkinci Mahmut dönemiyle, yani merkezîleşme eğilimlerinin başlamasıyla baş gösteren ve cumhuriyet tarihinde bugün de 29’uncusunu yaşadığımız bir isyan gerçeği var, Kürtlerin taraf olduğu ve bunun dışında, tabii ki Türkiye Cumhuriyeti farklı etnik kimliklerin, dinlerin, inançların bir arada yaşadığı bir ülke ve bu farklılıklar ne yazık ki, işte, dönem dönem İngilizlerin, dönem dönem farklı uluslararası güçler ya da ulusal birtakım dengeler tarafından kışkırtılarak birtakım katliamların, birtakım hâlâ yüzleşmekten kaçındığımız gerçekliklerin yaşanmasına vesile olmuş. Biz kendi ülkemiz açısından… Mesela benim de bir yasa teklifim var hakikat ve uzlaşma komisyonu noktasında. Ama buna ne yazık ki Meclis İç Tüzük’ümüz izin vermiyor ancak kurulursa teamül olarak kurulacak bir komisyon olacak bu ve en nihayetinde Hükûmetin, yani devletin kendisinin de bu komisyonun yapacağı çalışmalar noktasında onay vermesi, çalışmanın açığa çıkarabileceği sonuçları kabul etmesi gibi bir irade beyanının olması lazım. Aksi hâlde kurulacak komisyonun çalışmasını zaten cumhuriyet tarihi boyunca, özellikle son otuz yılda insan hakları kurumlarının açığa çıkarmış olduğu bazı çalışmalar var. Bunlarla yüzleşme süreci başladığında yararlanılabilecek birçok materyali de açığa çıkarmış ama ortada eksik olan bir irade söz konusu. Bunu tam anlamak lazım.

Şimdi, dünyaya bakıyoruz, dünyada da evet, kendi ülkemiz açısından benzer deneyimler yaşamış ülkeler var. Ama bizim ülkemiz biraz daha farklı bir pozisyonda. Bizde sadece isyanlar ve sonrasında gelişen katliamlar yok Dersim gibi, bizde sadece darbe süreçleri yok, bizde sadece iç çatışma, iç savaş olarak yorumlayabileceğimiz otuz yıllık savaş süreci yok, üçü birden var. Ama dünya örneklerine baktığımızda, ya savaş sonrasında ya darbeler sonrasında ya da katliamlar sonrasında gelişen süreçleri araştırmak, incelemek üzere kurulmuş hakikat komisyonları gerçeği söz konusu. Bu konuda ülkeler nasıl bir tercih benimsemişler? Ya unutmuşlar “Yeniyi inşa ederken biz unutalım.” demişler, “Geçmişi unutalım.” Ya da “Hatırlayalım. Hatırlayalım, yüzleşelim, ondan sonra yeniyi hep beraber icra edelim.” Ben Türkiye toplumu açısından Türk’üyle, Kürt’üyle, diğer bileşenleriyle Türkiye toplumu açısından asla unutmanın bir fayda getireceğini düşünmüyorum. Eğer unutmak bir fayda getirseydi, Şeyh Sait’ten sonra, Seyit Rıza’dan sonra bugün 29’uncusunu yaşamazdık bu isyanın. Ama hatırlamak, yüzleşmek bence geleceği sağlıklı bir şekilde inşa etmek açısından çok çok önemli. O yüzden bunu anayasal düzeyde, hani bir madde olarak, gerçekle, hakikatle buluşma hakkının, organizasyonunun düzenlemesinin yapılmasını biz önemsiyoruz. Alman toplumu unutmayı tercih etti savaş sonrasında, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ama en nihayetinde 90’lı yıllardan sonra tekrar yüzleşme noktasına geldi. Biz konuşmaya başlarken Sevgi Hanım çok net ifade etti, dedi ki: “Bu dünya anayasalarından sadece birinde gözümüze çarpan bir şey.” Arjantin ve Arjantin’le de bizim benzerliklerimiz var, özellikle kayıplar noktasında, yaşanan çatışma ve kayıplar noktasında ciddi benzerliklerimiz var. Ama şunu ifade ediyorum: Ülke gerçeğimiz dünya gerçeğine uymuyor, hepsini birden içinde barındırıyoruz ve ya bu geçmişle yüzleşerek önümüze bir yol haritası koyacağız ya da bu geçmişten kaçacağız. Biz hakikatle buluşmanın Türkiye toplumu açısından faydalı olduğuna, Türkiye toplumunun geleceğinin inşası açısından olmazsa olmaz olduğuna inandığımız için böyle bir madde öneriyoruz.


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   49   50   51   52   53   54   55   56   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin