1 nolu yazim komisyonu tutanaklari iÇİndekiler



Yüklə 8,47 Mb.
səhifə67/111
tarix18.05.2018
ölçüsü8,47 Mb.
#50715
növüYazi
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   111

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Evet oraya koyabiliriz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Şu da olabilir: “Çevre hakkı” değil de “Tabiatın korunması ve çevre hakkı” gibi bir madde…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Başlığı da öyle değiştirebiliriz yani.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, mesela toprak reformuyla ilgili olan maddeler de otuz, kırk, elli, altmış sene evvel bütün bir dünyada çok önemliydi bu yani Mısır’da da, Suriye’de de, Türkiye’de de çok tartışıldı, uygulandı; başarılı oldu, başarısız oldu. Bugün geldiğimiz noktada şimdi toprakların toplulaştırma işlemleri yapılıyor, tarım işletmeleri konuşuluyor daha modern. Yani bu Fransız tarım sisteminde de, İsrail tarım sisteminde de böyle, Amerikan, Hollanda…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Burada öyle dedik zaten, “Topraklar bölünemez.” dedik.

Şimdi, şöyle bir mesafe alabilir miyiz acaba Sayın Başkanım? Burada bunu böyle korumak lazım yani bunu bir yere koymak lazım. Çünkü burada hem doğal servet ve kaynakların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtildi hem de işletme esasları belirtildi. Siz diyorsanız ki ülke çıkarları, kamu yararı zaten vardır, geri kalanını devlet çevresel varlıkların korunmasını esas almak kaydıyla deyip olduğu gibi geri kalanını bırakalım ve burada yer bakımından fazla bir problemimiz yok. Temel haklar, devletin görevleri bölümüne koyabiliriz o zaman bunu.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Sanki ormanları biraz fazla hafife aldık. Bakın, şimdi, milyarlar kazanılıyor o orman vasfını kaybetmiş arazilerden, şuradan, buradan. Üstelik de bunlar tabiat varlıkları. Yani bir insan nasıl ki ciğersiz yaşayamıyor ise orman da bir millet hayatında bu kadar önemli. Onun için çok fazla önemsiz bir konumda geçmek istemiyoruz yani hak ettiği önemi vererek, yerini koruyarak geçmek istiyoruz. Bu hakkımızı… Yani katılıyorum Altan Bey’e, Anayasa’nın yapısı itibarıyla -ki Hocam da aynı şeyi söyledi- daha kısa, daha öz, çok az cümleyle çok şeyleri ifade edebilen bir yapıda olması gerekiyor ama bu hakkımızı diğer maddelerde kullanalım, orman noktasında bana kalırsa biraz cömert davranmamızda fayda var. Üstelik de toplumda bugünün şartlarında aldığı konumu da dikkate aldığımız vakit âdeta geçim kaynağı hâline, rant kapısı hâline gelmiş yani ne haddinden fazla bir değerlendirme yapalım ama ne de önemsiz bir konumda bırakalım. Belki bir dönem öncesinde orman sahaları azalıyordu, vesaire falan ama yani giderek bütün dünyada orman sahaları çoğaltılmaya çalışılıyor, ormanlar bu kadar önem kazanmış bir vaziyette iken biz böyle bir cümleyle neredeyse sıfıra müncer kılar bir hâle geliyoruz. Bundan çok daha önemli bu şekilde hareket etmemiz gereken maddeler vardı. Orada günlerimizi aldı, bir sürü lüzumsuz şeyler yazdık. Bari burada biraz, önemine binaen, üzerinde duralım diyoruz biz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani orman konusunda Oktay Bey’in söylediklerine katılıyoruz fakat ondan önce bu doğal servetleri isterseniz halledelim, ondan sonra ormana geçelim.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Katılıyoruz.

Peki, o zaman ne yapıyoruz Rıza Bey?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şöyle yapıyoruz: Ülke çıkarları, kamu yararını çıkarıyoruz buradan, onun dışında maddeyi olduğu gibi muhafaza ediyoruz ve “Devletin görevleri” bölümüne koyuyoruz.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Bir dakika, onu hemen oraya işliyoruz. Bu maddede bazı tasarruflar yapıyoruz Nezahat Hanım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Birinci cümle aynı kalıyor. İkinci cümlede “devlet” dedikten sonra -“devlet” kalıyor- “ülke çıkarlarını ve kamu yararı”nı çıkarıyoruz, “ve” de çıkıyor, böyle oluyor. Zaten geri kalanı şimdiki maddenin aynısı.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Son cümle de lüzumsuz, zaten kanunen izne bağlıdır, değil mi?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Son cümleyi çıkarsak, zaten üstteki cümlede “kanunun izne bağlıdır” var. Orada zaten o şartları koyacaktır kanun koyucu. Son cümle de çıkabilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani yeşil bir madde yaratmanın heyecanı içindeyiz şu anda.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam mı?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tamam.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Rıza Bey, burada kamu yararı ve şeyi çıkardık da “çevresel varlıkların korunmasını esas almak kaydıyla” derken endişeniz nedir orada?

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Çevresel varlıkların korunmaması, siyanürle arama falan…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ama çevre hakkıyla ilgili bir madde var. Çevre hakkıyla ilgili bir madde varken…

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama işletmenin devri sırasında dikkatte bulundurulacak, esas alınacak yöntemden, ilkeden bahsediyoruz.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Daha doğrusu devletin bütün tasarruflarında çevre hakkı gibi bir hüküm varken zaten siyanürle arama noktasında şey var.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama burada…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Özel bir vurgu yapıyorsunuz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Tabii, özel bir vurgu yapılıyor.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ne diyorsunuz Altan Bey?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bizce bir mahzuru yok.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Oktay Bey?

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ama yani bunu biz “devletin görevleri” kısmı için…

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Uygun.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Tamam.

Mali hükümler vardı, onların içeriği…

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – “Devletin görev ve yetkileri” kısmında mali hükümler de… Onu da daha sonra konuşuruz yani konuşulmadı çünkü böyle bir başlık Komisyonda ama öyle bir başlığın içerisinde olması çok daha isabetli olur. Devletin görevleri, yükümlülükleri…

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani yeri konusunu prensip olarak boşta bırakmıştık zaten, o sonra kararlaştırılır.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Burada eğer kabul ederseniz biz not düşmeyi şey yapıyoruz. AK PARTİ bunun “Devletin görevleri” kısmında yer almasını… Muhtemelen diğer partiler de aynı şeyi kabul ediyor.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Zaten böyle bir konunun temel hak ve özgürlüklerle doğrudan ilişkilendirilmesindeki güçlüğü belirtmiştik daha önce.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – O zaman, ortak kanaat olarak yazalım bunu.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Tamam yazalım ve yeşile boyayalım.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – “’Devletin görev ve yükümlülükleri’ başlığı altında yer alacaktır.” Tamamını boya şimdi yeşile.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Not dâhil hepsi yeşil, değil mi?

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Evet.

Tamam, şimdi gelelim diğer maddeye.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, orman konusunda Oktay Bey’in söyledikleri çok doğru yani bu maddenin girmesini önerirken biz kendimizi biraz anakronik hissetmiyoruz doğrusu çünkü Türkiye’de orman meselesi var hâlâ, orman köylüsü, ormandan hayatını idame ettiren büyük bir insan kitlesi var ortada ve hem ormanı hem de ormanda yaşayan, oradan, sadece ormanla geçimini sağlayan insanların anayasada yer alması bence büyük bir önem taşıyor. Çünkü onlar bu toplumun en yoksul bölümü, tehditlere karşı en açık, en korumasız bölümü. O nedenle, anayasada bunlara özel bir koruma getirmek gibi bir meselenin var olduğunu düşünüyoruz.

OĞUZ TURHAN – Belki bu iki madde birleştirilebilinir, tek madde hâline getirilebilinir.

MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hangisi?

OĞUZ TURHAN – 82 Anayasası’nda yer alan 169 ve 170’inci maddeler tek madde hâlinde… Bizim önerimiz de o şekilde.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bizim önerimiz de o şekilde, biz de öyle diyoruz.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, biz bu konunun önemsiz olduğunu söylemiyoruz. Bu konu anayasada düzenlenmesi gereken bir konu değil bize göre, yoksa ormanların korunması, ormanların stratejik önemi, değeri, vesairesi, millî servet olması… Tabii ki bu noktalarda hepinizin söylediklerine katılıyorum. Fakat anayasada ormanlarla ilgili bir madde yerine, eğer uzlaşabilirsek, bunun çevre hakkının içerisinde bir paragraflık özlü bir hükümle düzenlenmesi daha isabetli olur kanaatindeyiz. Ormanlar, biyolojik çeşitlilik, orman alanlarının genişletilmesi ve bu noktada devlete yükümlülük yükleme dâhil her şeyi oraya koyabiliriz ama ayrı bir madde çok şey değil.

Bir de şöyle bir durum daha var. Ben bunu Karadeniz’de yaşayan birisi olarak da söyleyeyim, işte, “orman köylüsü” dediğimiz statüde olan köyde hemen hemen doğdum, büyüdüm. Fakat sıkıntı şu: Devlet burada en kolaycı yöntemi seçmiş. Anayasa’da böyle bir hüküm var ve Anayasa’da böyle bir hüküm varken de en fazla sıkıntı çeken orman köylüsüdür. Söz gelimi, eskiden kendi arazisi olan, tapulu arazisi olan yerleri devlet elinden almış. Onu bırakınız, mevcut tapulu olan arazileri… Karadeniz yağışlı olduğu için birkaç sene bakımı yapılmadığı zaman ağaç büyüyor, orman hâline dönüşüyor ve devlet bunları da almak için özel gayret sarf ediyor ama sağ olsun devlet ormanların bakımı konusunda, orman ürünlerinin değerlendirilmesi konusunda hiçbir gayret sarf etmiyor ve o orman köylüsü dediğiniz insanlar oralarda ev yapmak istediklerinde hiçbir orman ürününü kullanamıyorlar. Çok yüksek maliyetle, işte, değişik yerlerden, hatta yurt dışından gelen şeyleri almak durumundalar ve ekonomik imkânları da bunlara yetmiyor. Dolayısıyla yani anayasaya böyle bir hüküm koyduğunuz zaman bu uygulamada otomatikman sorunu çözmüyor, bizzat bunu Karadeniz Bölgesi’nde ve işte, orman olan diğer bölgelerde gözlemleyebilirsiniz; o, kanun koyucunun veya hükûmetin takdirinde olan bir meseledir. Anayasaya bunu koymanın sihirli bir formül olmadığı kanaatindeyiz. O nedenle, özlü bir fıkra olabilir ve bu da çevre hakkının içerisinde daha isabetli olur kanaatindeyiz.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Ben bir iki şey söylemek istiyorum. Şimdi, buradaki tartışmaları yani sanki birilerimiz, işte, “Ormanlar hiç önemli değil; alın baltayı, kesebildiğinizi kesin, yakabildiğinizi yakın.” zihniyetinde, bir kesim de “Aman, ormanlardan bir dal koparanın kafasını koparırım.” Fatih Sultan Mehmet’in hükmü gibi bir ekstrem noktada değil yani uç noktalarda değiliz. Söylemek istediğimiz şu: Ormanlar çok önemli, orman köylüsünün ciddi sorunları var ancak bunları anlatırken ve yazarken anayasaya; bir, anayasa tekniğine göre; iki, mümkün olduğu kadar derli toplu ve kısa; üç, kanunla yapılacak düzenlemeleri de buraya aktarmadan, hani uzun uzadıya aktarmadan bir çözümü bulmalıyız. Mesela burada gözüme ilişen bir cümle var: “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz.” Şimdi, bunu günümüz dünyasında anayasal bir hüküm olarak koyduğunuz vakit, birçok şeyi kitlersiniz yani bütün ormanlar satılsın falan demiyorum ben ama Avrupa’da, dünyanın birçok ülkesinde özel ormanlar var, özel orman işletmeleri var, üretim sahaları var. “Biz Türkiye’de sadece kullanım hakkını veririz.” diyebilirsiniz ama yani bunu niye böyle kesin hükümlere bağlamak durumundasınız? Veya yeni orman alanları oluşturulursa yani belli sahalarda özel mülkiyet kendi, beş yıl on yıl… Kaldı ki, mesela Kanada kavağından tutun, daha değişik şu an yani sanayi ürünlerine, ağaçlarına, bitkilerine kadar üretimleri yapılıyor.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Orada devlet onları yapıyor.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Yani bunları bu kadar katı sınırlarla bağlayıcı bir şekilde anayasa hükmü olarak bağlamanın kendi önümüzü tıkayacağı kanaatindeyim. Genel hükümleri koyalım, belirleyelim, ondan sonrasını da kanunla düzenleyelim diye düşünüyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, bu madde 82 Anayasası’nda da var ama günümüzde eskimek, modası geçmek şöyle dursun, yeni bir önem kazandığına inanıyoruz çünkü bu çıkarılan 2/A, 2/B kanunları orman köylüsüne çok büyük zararlar verdi yani orman köylüsünü daha fazla korumaya muhtaç bir hâle getirdi 2/B Kanunu. O nedenle, şimdi bunun önemi, böyle bir maddenin önemi büsbütün arttı. Burada, tabii, özel ormana engel hiçbir şey yok, özel orman yapabilirsiniz. Burada devlet ormanlarından söz ediyoruz, devlete ait ormanlardan. Sonra bunlar özel mülkiyete… Tıpkı kıyılardan yararlanmayla ilgili maddelere dedik ki: “Kıyılar özel mülkiyete devrolamaz.” Niye diyoruz bunları? Çünkü bunlar kamu malları, bütün kamuya ait olan, bütün halka ait olan mallar bunlar, o halkın yaşamıyla çok yakından ilişkili mallar. O yüzden özel mülkiyete devrolamaz, tabi olamaz diyoruz. MHP’nin önerisi var, tabii MHP’nin önerisi de incelemeye değer bir öneri. MHP’nin önerisiyle CHP’nin önerisini inceleyip böyle bir maddenin girmesi bence önem taşımaktadır.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Hayır, madde girsin, maddeye itiraz etmiyoruz. Maddenin girmesine itiraz etmiyoruz.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Ama yani bunun nesini çıkaracaksınız?

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Muhtevası… Şimdi bir sayfa burada ifade var.

OĞUZ TURHAN – Ama Allah bilir, nasıl sıkıntılar yaşandı ki mesela, burada şey denildi: “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz.” çünkü 82 Anayasası’na baktığımız zaman “Siyasi propaganda dahi yapılamaz.” deniyor. Bu, demek ki belli kaygılar nedeniyle koyulmuş şeyler, suistimal edilmiş ki o yüzden olmuş.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Şimdi, daha başka madde de var burada. Mesela, işte, “Orman suçları –yani onun ta başını, hepsini okumuyorum- genel ve özel af kapsamına alınamaz.” Şimdi, öyle af kanunları çıkıyor ki Türkiye’de, belki çıkacak ki yani cinayeti affediyorsunuz, çok daha ağır suçları affediyorsunuz, bankayı batırıyor, affediyorsunuz. Adam şimdi ormanda bir şey yaptı… Yani bunu anayasanın hükmü hâline getirmek bağlayıcı diyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bu, şey için bu yani bu orman yakıp da özel mülkiyetini almak isteyenleri vazgeçirmek için, caydırmak için konulmuş bir hüküm yani sen ne yapsan…

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Son zamanlarda yani orman yakmanın kasıt çeşitleri de çoğaldı.

ALTAN TAN (Diyarbakır) – Değişti yani bunlar.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Özellikle artık ülkeler arası bile oluyor yani bakıyorsunuz, işte, sonradan kokusu çıkıyor. Yunanistan ülkede bir karışıklık çıkarmak için buradan orman yangını çıkartıyor veya onlar bizim orada çıkardığımıza dair iddialarda bulunuyorlar. Şuna katılıyorum: Yani cümleler, fıkralar yeniden gözden geçirilmeli, biraz daha daraltılabilir falan ama bunların hepsi şeyde olmalı. Özellikle istismara açık konular…

Altan Bey, bakın, bu 2/B arazileri şusu, busu, bakmayın, biz böyle gazetelerden okuyoruz falan. Birebir gidip görüştüğünüz vakit ne suistimallerin olduğunu görüyoruz yani el altından haberler veriliyor kanunun çıkacağına dair vesaire falan filan. Orada birtakım işlemler yapılıyor, haybeden para kazanıyorlar. Şimdi, gittiğimiz vakit konuşuyoruz, adam hiç daha kanun çıkmadan bahsediyor, gitmiş metrekaresini diyelim ki A kuruşa almış, ondan sonra 2/B arazileri Kanunu falan çıkmış, şimdi trilyoner olmuş, adam artık multimilyarder olmuş, zengin olmuş falan. Bu tip istismarlar da söz konusu. Şurada birleşelim yani: Anayasa tekniğine uygun olmak suretiyle kısa cümleler ama çok şeyi ifade edebilecek şekilde olsun ama ormanı önemsiz kılabilecek sonuç çıkarılmasın bundan. Gidiyorsun, bir kişiyi öldürüyorsun, ormanı yaktığın vakit nice insanların hayatına mal oluyorsun. Kaldı ki dediğim gibi yani son yıllarda bu devletleri zora sokmanın yolu olarak da kullanılmaya başlandı -orman yangınları vesaire- o noktaya da titizlikle bakmak zorundayız ama yine de, Altan Bey’in ifade ettiği noktayı da dikkate alıyorum. Daha kısa cümlelerle, paragraflar üç satırla değil de bir satırla ifade edilebilinir mi veya ikisi birleştirilip bir paragraf olarak yapılabilir mi? Bu noktada teknik elemanlarımızın, danışmanlarımızın rehberliğine müracaat edelim ama önemini koruyalım.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Şimdi, bizim verdiğimiz öneri zaten 1982 Anayasası’nın tıpatıp aynısı. Sizin verdiğiniz öneri, MHP’nin verdiği öneri onun kısaltılmışı zaten, onun biraz daha kısaltılmışı.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Evet, o zaman bizimkisi biraz daha anayasa teklifine uygun.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yok, o sizin söylediğiniz zaten yapılmış sizin tarafınızdan.

OĞUZ TURHAN – Bunun üzerinde konuşabiliriz.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Bir de şunu söylemek istiyorum ormanlarla ilgili, daha doğrusu bir iki şey söylemek istiyorum: Orman suçlarının affedilmezliği, af yasağının şöyle bir felsefi temeli de bulunabilir yani böyle bir felsefi temelde buna şey yapabiliriz: Ormanlar bugünün insanının malı da değil, aslında insanlığın malıdır ve gelecek nesillerin malıdır. Sadece orada yaşayan insanların, hatta sadece Türkiye’de yaşayan insanların da malı değildir ormanlar. Ormanlar dünya insanlığının bile bir malıdır aslında ve gelecek nesillerin de malıdır. Onun için af yetkisini şu anda yaşayan insanların böyle bir yetkisinin olmaması da gerekir, felsefi anlamda söylüyorum. Tabii, ormanlarla ilgili geçmişte birtakım sorunlar yaşanmıştır. Mesela Osmanlı döneminde de vakıf ormanları vardır, özel ormanlar da vardır, hatta benim çocukluğumda hukuki temeli olmasa bile bizim köyde bir adamın ormanı vardı. Yani “Onun o orman.” derlerdi, oralardan kimseye odun falan ettirmezdi adam “Buralar benim.” derdi falan fakat bu ormanların devletleştirileceği konusunda bilgi edinildikten sonra ilk orman mevzuatı düzenlendiğinde, insanların elimden bu malım gitmesin diye ormanlarını yaktığına dair çok yazılar okudum. Tabii, bu yasayla bir şeyi yaparken onun sosyoekonomik yansımalarının ele alınmamasıyla, düşünülmemesiyle alakalı bir konudur yani doğrudan bu konuyla çok ilgili olmasa da.

Bir diğer konu da ormanların korunmasıyla ilgili benim çocukluğumdaki bir acı hatıramdır. Orman kolcuları vardır biliyorsunuz, hani türküsü de var “Aman ormancı” falan diye. O kolculardan bir tanesi, bizim köyün o bölgeye bakan kolcu, dediler ki: “Bu sene –ismini de söyleyeyim, rahmetli oldu herhâlde kendisi zaten- Kolcu Faik ormanı serbest ediyormuş, kimseye dokunmayacakmış, karşılığında da bir hayvan yükü –atı olan at yükü, eşeği olan eşek yükü- odun getirecek.” Odunlar getirildi, köyün meydanına konuldu böyle Adatepe gibi böyle bir sürü orman. Aylarca o odunlar orada bekledi, Kolcu Faik bir türlü götürmedi, sonra bir gün okula giderken bir baktım ki orada hiç odun kalmamış. Dediler ki: “Kolcu Faik gece bir kamyonla geldi, götürdü.” O çocuk aklımla düşündüm: “Kolcu Faik bunu gece niye götürüyor? Demek ki hukuken hakkı değilmiş.” dedik. Tabii, buradan da şunu anlatmak istiyorum, tabii herkesin de söylediği, deminden beri Hocamın da söylediği konu bu: Yani ormanı yasa korumaz, anayasa korumaz, bir kültür korur ormanı aslında. Ama biz bu kültürü topyekûn nasıl oluşturabiliriz? Gerçi bu benim çocukluğumun kültürü değil artık. Belki insanlar daha bilinçlenmiştir veya daha da cinleşmiştir. Kolcu Faik bir kamyon oduna serbest ediyordu, şimdi daha başka serbestiler de çıkmış olabilir ama şu anda bizim önümüzde bulunan, işin sadece anayasal boyutudur. Bu anayasal boyutta bunu -tabii ki anayasa yapım tekniği içerisinde kalmak kaydıyla- bir garantiye almaya çalışmakta yarar vardır diye düşünüyorum.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Şimdi, ben bununla alakalı kısa bir şey eklemek istiyorum. Türkiye’de orman konusundaki politika özellikle ormancılık kesimi tarafından bu orman işlerinde çalışan, Orman Genel Müdürlüğünde olan kişilerden, orman fakültelerine kadar hepsinde mümkün olduğunca muhafazakâr bir yaklaşım ve devletçi bir yaklaşım. Bu devletçi yaklaşım ormanları çok iyi geliştiriyor mu? Kesinlikle geliştirmiyor. Az önce Hocamın vermiş olduğu örnek bu noktada güzel bir örnek. Onun için ben bir şey söylemek istiyorum: Yani gerçekten devlet mülkiyetine geçmeden önce ormanlar şahsa aitti ve şahıslar o ormanların bakımını yapıyordu -tabiri caizse- gözü gibi bakıyorlardı ormanlara ama devletin eline geçtikten sonra devlet maalesef bunu hiç yapmadı ve insanlar yine Karadeniz’de –muhtemelen başka yerlerde de öyledir, ben o bölgeyi bildiğim için söylüyorum- yine o eskiden kendisinin olan ormana bakmaya çalışıyor, ayıklamaya çalışıyor. Onun bakımını yaparken icabında işte, kışlık odun yakacağını da almaya çalışıyor ama devlet buna da müsaade etmiyor. Çok otoriter ve neticede işte, burada sertliğinden dolayı “orman kanunu” tabiri kullanılıyor ve büyük bir kitle artık bu muhafazakâr politikadan dolayı ormanlar konusu gündeme geldiği zaman ön yargılı yaklaşmaya başlıyor. Onun için bu algının da değişmesi gerekiyor ama bu noktada Anayasa’daki ifadelerin de bence biraz esnetilmesinde fayda var. Bu esnetme noktasında da bence bunu mümkün olduğunca detaylı değil, ana hatlarıyla düzenlemek daha isabetli olur diyorum.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Yani ana hatları işte, bu düzenleme mi? Yani MHP’nin önerisinin ana hatlarıyla… Bu paragraflardan hangisini çıkarsanız olmuyor yani her paragraf çünkü bir esas, bir temel meseleye değiniyor. “Mülkiyete devrolunamaz.” diyor bir tanesi efendim, işte, “Ormanların üzerinde zarar verebilecek eyleme müsaade edilemez. Orman suçları için genel af ve özel af çıkarılamaz.” Ondan sonra bu tarih tabii çok önemli bir tarihtir, 31/12/81 tarihinden önce orman niteliğini kaybetmiş olan ve nihayet ormanlar içindeki köy halkının kalkındırılmasıyla ilgili paragraf yani bunlardan hangisini çıkarsanız bir şey eksik oluyor. Bunu, bir satırla bu kadar çok konuyu düzenlemek imkânsız bir şeydir tabii.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani mesela, tabii Hocamın söylediği doğru. Bu orman işiyle uğraşanlar çok muhafazakâr olurlar ama bu konuda kendimi de çok yetkin göremiyorum. Mesela şu “Devlet Ormanları Kanunu’na göre devletçe yönetilir ve işletilir.” Mesela bu “İşletilir” kısmını esnetebilir miyiz?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Tam bu konuyla ilgili bir şey ekleyebilir miyim? Bu şeyler hazırlanırken, anayasa sürecinde işte, değişik kurumlardan görüşler istenmişti, bizim üniversiteden de görüş istendi. Biz de dekanların tümü değil, bazılarının olduğu bir komite oluşturduk ve bir rapor hazırladık. Orada orman fakültesinin dekanı da vardı ve -çok iyi hatırlıyorum- orman fakültesi dekanının önerisinde tam da bu konuyla ilgili olarak şöyle bir şey vardı, ben de önerimde onu zaten belirtiyorum: “Devlet ormanları devletçe yönetilir, işletilir veya işlettirilir.” Yani özel kişilerde işlettirilme işi çok önemli ama bizim 82 Anayasası’nda -gördüğüm kadarıyla- böyle bir ifade yok. Bazı önerilerde var. Sizin söylediğinize katkı olması babında böyle bir şeyi oraya koymakta fayda var. Özel sektör tarafından da devlet ormanları işlettirilsin yani bunda bir sakınca yok. Standartları kanunla belirlenmek şartıyla işlettirilebilir ve belki de o özel sektör bu az önce eleştirdiğimiz hususları da çok rahat bir şekilde ayıklayabilir.

OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Özel sektörün insafına terk edilebilinir mi ormanlar acaba Hocam?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – İnsafına değil aslında. Burada kanun koyucu standartlarını belirleyecektir. Aynı şey o zaman doğal kaynaklar açısından da geçerlidir yani doğal kaynakları da neticede özel sektör de işletebilecek. Zaten az önce kabul ettiğimiz metinde de öyle bir şey var. Aynı şey ormanlar için de olabilir. Yani özel sektör dediğimizde buna çok fazla şeyle yani her zaman talan edecek, ormanları mahvedecek gibi bakmamak lazım. Standartlarını belirledikten sonra bence pekâlâ işletebilir ve zannedersem yani o alanda kendim de yetkin değilim ama değişik ülkelerde de, modern ülkelerde de özel sektör tarafından işletme durumu var ormanlarla ilgili.

PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Mesela bu konuda en önemli örnek İskandinav ülkeleridir. Acaba oradaki durum nicedir? Mesela rahmetli Ecevit’in İskandinav ülkelerine bir gezisi olmuştu -hangi yıldı hatırlamıyorum ama- oradan geldikten sonra ormanlar konusunda epey bir tartışma olmuştu Türkiye’de. Onlar neydi tabii, onları da bilmiyorum yani oradaki gözlemlerinden sonra birtakım beyanatları olmuştu kamuoyuna, İskandinav ülkelerinin orman sistemiyle ilgili. Gerçi, tabii sistemler de her halka uymayabilir ama bir fikir vermek bakımından uygun olabilir.

RIZA TÜRMEN (İzmir) – Bizde galiba artı Finlandiya Anayasası var.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Bazı öneriler de var ormanlarla ilgili. Mesela ortak payda şuymuş: “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz ve kanuna göre buralar devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir.” ifadesi var yani ortak payda dediği muhtemelen bu.

OĞUZ TURHAN – İşletmeden ne kastediliyor?

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Nasıl?

OĞUZ TURHAN – İşletmeden.

PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – “İşletir veya işlettirir.” yani ormanların bakımı, ondan sonra oradaki mahsulün değerlendirilmesi, vesairedir herhâlde.


Yüklə 8,47 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   63   64   65   66   67   68   69   70   ...   111




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin