PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Bizim endişemiz sadece Anayasa’nın uzun olması endişesi değil karşı çıkarken. Bitirici biçimde bu kesimleri Anayasa yazamazsınız. Mesela köylüler niye yok Anayasa’da o zaman? Köylü kesimi var ve köylülerin çok ciddi sıkıntıları var. Esnaf kesimi niye yok Anayasa’da?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL - Meslek grupları üzerinden… Korporatif…
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Ama şimdi tamam, doğru. Ama köylüler bir kesim değil mi? Esnaf bir kesim değil mi? Sorunları yok mu?
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – İnsan hakları köylülere ulaşamamış mı?
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Yani şimdi korporatif demek çok basit bir şey o, geçiştirilmiş oluyor.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Ama diyorsunuz ki: Köylüler, esnaflar… Şimdi meslek gruplarından gidersek o zaman korporatist bir anayasa modelinden gideriz. Burada birazcık insan hakları alanının son yirmi yıldaki genel eğilimlerine bakarsanız özgün hak özneleri aşağı yukarı bellidir ve gelişecektir de.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Devam edeyim ben.
Bizim sistematiğimizdeki temel espri şu: Biz bunları eşitlikle ilgili maddede olsun, sosyal haklarla ilgili maddelerde vesairelerde olsun özel olarak bazı ibarelerle birlikte vurguladık. Vurguladıktan sonra bunların ayrı maddelerde düzenlenmesinin bitirici biçimde işin altından çıkamayacağımız kanaatinde olduğumuz için vurgulanmasının yeterli olduğu kanaatindeyiz. Eğer gençlik haklarını, yaşlıları vesaireleri belirtiyorsanız başka aklınıza gelebilecek bu korporatist dediğiniz için belki şey olarak kabul etmeyebilirsiz ama başka kesimler olabilir mesela, bunlar niye yok burada? O, ister istemez aklınıza gelebilecek… Engelliler mesela. Engellilerin içerisinde spesifik, daha da alt başlıklar hâlinde bunları düzenleyebilirsiniz.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Daha Meral Hanımın açtığı kapıdan gidelim. 4’üncü madde devlet…
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ - Var onlar zaten orada.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Hayır şimdi biz ayrı bir teklifte bulunuyoruz. Bunların her kelimesini ayrı bir başlık altında teklif etmeyi düşünüyoruz.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ - Gazilerin özellikle.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) - Gazilerin hakkı… Devlet hak ve vazife şehitleri ayrı, dullar ayrı, yetimler ayrı, maluller, gaziler ayrı, engelliler ayrı, yaşlılar ayrı bunların hepsini ayrı başlık altında vermeyi düşünüyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – İki husus var arkadaşlar. Birisi genel yaklaşımla ilgili. Şimdi elbette insan hakları alanında birçok yeni gelişmeler var, yeni hak kategorileri, ondan sonra bu hak kategorilerinin altında tanımı, içeriği genişleten gelişmeler oluyor ama bunlar nasıl oluyor? Mesela Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yorumlarıyla çok var ama sözleşme devam ediyor yani değişmemiş. Ek protokoller oluyor zaman zaman ama çok spesifik konularda. Yine birçok Avrupa ülkelerinde anayasalar 1950’lerde yapılmış, Almanya’da, İtalya’da, daha eskiler var. Şimdi buralarda bu yeni insan haklarına dair gelişmelerin Anayasaya, temel hak ve hürriyetler kısmına eklenmesine dair bir talebin, bir eğilimin, bir yaklaşımın olmadığını görüyoruz. Niye? Çünkü burada bu alandaki bütün gelişmelerin anayasalara yansıtılması gerekli değil çünkü bunların önemli bir kısmı zaten bir anlayış, bir zihniyet değişikliğinde mevcut hükümlere rağmen veya mevcut hükümlerin yorumunun değiştirilmesi, genişletilmesi suretiyle olmuş. Bir yönü bu. Bir başka yönü: Temel hak ve hürriyetler aslında anayasalarda olmazsa olmaz bir bölüm değil. Yani temel hak ve hürriyetlerle ilgili bir bölümü olmayan hukuk metinleri anayasa olur ama teşkilatı esasiyesi olmayan bir hukuk metni anayasa olmaz. Nitekim biliyorsunuz Fransız Anayasası atıflar yoluyla temel hak ve hürriyetler kısmını hallediyor, yapıyor. Önceki insan hakları belgelerine ve anayasalara atıf yapıyor. Bunu niçin söylüyorum? Türkiye örneği de var önümüzde. 1961 Anayasası genelde sol tırnak içinde tandanslı akademisyen 61 Anayasasını özgürlükçü nitelendiriyor. Niye? Çünkü temel hak ve hürriyetler kısmına bakarsanız özgürlükçü Anayasa, evet buna şüphe yok ama uygulamasına bakıyoruz 61 Anayasası’nın hiç de özgürlükçü değil 1960’lar, 70’ler açısından. Niye? Çünkü teşkilatı esasiye kısmı yani kurumsal mimari kısmı çok problemli. Bir kere millet iradesine güvenmeyen bir anlayış var, işte özerk yapılar, vesaiyet sisteminin yapıları, seçilmişlerin faaliyetlerini, yetkilerini, alanını sınırlayan, ondan sonra millî hâkimiyetin temsilini tamamen şeklî olarak Anayasa’da gösterilen kurumlara dağıtan bir anlayış, bir yaklaşım var. Şimdi burada ve nitekim bir örneği bunun çok açık: İfade hürriyetiyle ilgili 61 Anayasası’nda hiçbir sınırlama yok, sınırlama sebebi kabul etmemiş ama Tedbirler Kanunu’nu biliyorsunuz. Tedbirler Kanunu’yla ilgili üç kere gitmiş mahkemenin önüne, üçünde de Anayasa’ya uygun bulmuş, ifade hürriyetine engel bir durum yok. Biliyorsunuz Tedbirler Kanunu 27 Mayıs darbesini eleştirmeyi suç kabul eden bir kanun. Hatta öyle uygulaması var ki Yassıada duruşmalarını Sirkeci’de izleyen kahvehanede hamallar var. Bir tanesi Menderes’in savunmasını dinlerken -akşam özetleri yayınlanıyor- orada kalkmış “Yaşasın Menderes” diye bağırmış. Yakalanmış, götürülmüş, yargılanmış. Altı ay hapis cezası almış, Yargıtay da bunu onamış, bu var. Ondan sonra yine, Ali Fuat Başgil’le ilgili Samsun’da bir konuşmadan dolayı var. Anayasa Mahkemesine gitmiş bu dolaylı yoldan. Mahkeme diyor ki: 27 Mayıs rejimini eleştirmektir bu çünkü 27 Mayıs rejimi Demokrat Parti’yi, Menderes’i devirerek geldi. Peki 27 Mayıs rejimini eleştirmek ifade hürriyeti kapsamında mıdır? “Değildir. Çünkü 27 Mayıs ülkeyi ileriye götüren, demokratik, demokrasinin, anayasal düzenin, hürriyetin önünü açan bir darbe, bir hareket. Bu bakımdan 27 Mayısı eleştirmek aslında demokrasiyi, anayasal düzeni vesaireyi eleştirmek, ifade hürriyeti kapsamında olmaz” diyor. Yani sonuç itibarıyla bu temel hak ve hürriyetler kısmı, benim kanaatime göre, esasen bir deklarasyon kısmıdır. Bunları realize edecek, somutlaştıracak bölüm kurumsal mimariyle ilgili ve -devletin yapısı ve işleyişi Teşkilatı Esasiye dediniz- bölümün oturduğu mantıkla ilgili. Neye dayanıyor? Meşruiyet zemini neresi? Onunla ilgili bir husus burada. Bu bakımdan ben dünyadaki yaklaşım da bu yani yeni her gelişmeyi alıp “Aman Anayasamız eksik kalmasın” diye buraya koymuyorlar, bu bir bölüm.
Bir başka husus: “Çocuk haklarıyla ilgili bir madde yazıyoruz ama gençlik haklarıyla ilgili niye yazmayalım?” denebilir. Çocuk haklarıyla ilgili madde yazarken de biz bunu konuştuk aslında. Dedik ki. Çocuklar da sonuç itibarıyla insandır. Dolayısıyla burada bütün insanları kapsayan hakları yazıyoruz, o çocukları kapsıyor mu? Çocuklarla ilgili neyi yazacağız? Çocuklara mahsus özel durumlar, diğer haklar içerisinde ifade edilemeyen özel durumlar varsa bunları çocuk hakları kısmında yazıyoruz. Nitekim onları ayırdık. Şimdi burada baktım ben. Gençlik hakları, yaşlılarla, engellilerle ilgili hususların hepsi genel olarak bizim temel hak ve hürriyetler kısmında yazdıklarımızın dışında bir şey değil, hepsi onların kapsamında, sadece bir kısmı bunlara mahsus olarak, Yusuf Şevki Bey’in dediği gibi, detaylandırılmış yani çocuk hakları gibi değil buradakiler. Çocuk haklarıyla ilgili yazdığımızda diğer temel hak ve hürriyetler içerisinde ifade edemediğimiz çocuklara mahsus bazı özel durumlar vardır, onlarda öyle bir şey yok ki. Onlar genel hakların içerisinde zaten mevcut bulunan şeyler. Şimdi bunları yazarsak, dediğimiz gibi o sayma yöntemini benimsemişsek eğer, Oktay Bey’in dediği gibi işte gazileri niye, şehit ailelerini niye yazmayalım, dulları, yetimleri, bunlar da korunmaya muhtaç kesimler, niye yazmayalım?
Buyurun Selin Hanım.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Şimdi tabii Mustafa Bey’in söylediklerinin çok büyük bir bölümüne ne yazık ki katılamayacağım.
Birincisi: Anayasaların iki temel işlevi var, hepimiz biliyoruz bunu, iktidarın sınırlanması ve temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması. Bu iki temel işlev çerçevesinde 1961 Anayasası’nın evet birtakım olumsuz ya da iyi işlemeyen yönleri olabilir ama önceki Anayasa ile karşılaştırdığınız zaman son derece özgürlükçü bir Anayasa olduğunu kabul etmek gerekir. Bu uygulamada verdiğiniz örnekler çerçevesinde işte ifade özgürlüğünün dar yorumlanması ve demek ki 1961 Anayasası dönemiyle 82 Anayasası dönemi arasında çok da ciddi bir fark yok yani şu anda da benzer sıkıntıları yaşıyoruz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) - Maddede fark var ama sınırlama sebebi yok 61’de, 82’de var.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ama yani sorun hani siz diyorsunuz ya “Bunu biraz uygulamaya bırakmak lazım, uygulamada görmek lazım.” O uygulama açısından demek ki bir fark yok ama işte biz burada uygulayıcıları birazcık daha sınırlamak ve onlara bir ölçüde yol göstermek gerektiğini düşünüyoruz, birincisi.
İkincisi: Tabii bu, sizin de söylediğiniz gibi aslında bir anlayış farkı, yani Anayasayı nasıl gördüğümüzle ilgili bir şey. 20’nci yüzyılda ve 21’inci yüzyılda yapılan anayasalara baktığımız zaman, bu anayasaların çerçeve anayasa niteliğinde olmadığını görüyoruz. 19’uncu yüzyıl anayasaları ve 18’inci yüzyıl anayasası, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri Anayasası çerçeve bir anayasa, doğru. Çünkü, o zamanki hak ve özgürlükler anlayışı bunu gerektiriyordu, bu kadar ayrıntılı düzenlemeleri gerektirmiyordu. Bunun başka nedenleri de var tabii. Çünkü, toplum o zaman çok daha basit bir toplumdu, bu kadar karmaşık bir hâle gelmemişti, ne iş bölümü, ne toplum, ne siyaset, çok daha basitti. Bu toplumun ve siyasal alanın bu güne göre çok daha basit olması da çerçeve ve kısa bir anayasayla toplumu ve siyasal alanı düzenlemeyi olanaklı hâle getirdi ama bugün baktığımız zaman çok farklı bir noktadayız. Yani toplum karmaşık, siyasal alan karmaşık, farklı hak ve özgürlük talepleri var, farklı toplumsal kesimler var, hak özneleri var dolayısıyla, bunların da böyle bir anayasa yapıyorsak eğer, bu anayasal metin içerisinde yer alması gerekir. Bu yani artık, çağdaş, 21’inci yüzyıl anayasacılık anlayışının gereğidir. Bunun, yani sizin istediğiniz ya da savunduğunuz anlayış, kanımca yani, şu anki gelişmeleri, güncel olanı yansıtmaktan uzak.
Dediğiniz doğru, illa bir tek anayasal metin olmak zorunda değil, birden fazla anayasal metin olabilir, İsrail’de var, İsveç’te var, başka ülkelerde var ama o zaman burada şunu yapmamız, yani bir anayasa metninin içinde hak ve özgürlükler olmayabilir ama o zaman bu hak ve özgürlükleri başka bir metin içine koymamız gerekir. Buna ilişkin, yani bu yönde düzenleme yapan anayasalar vardır. Örneğin der ki: Bazı uluslararası metinleri sayar, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi, Birleşmiş Milletler Medeni Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi birtakım hak ve özgürlükleri tek tek sayar ve bu hak ve özgürlükler anayasal değerdedir, hatta anayasa üstü değerdedir der. Yani bu, tabii yaklaşım ve tercih farkıdır. Eğer hani böyle bir şey, böyle bir tercih ya da böyle bir yaklaşım öneriliyorsa bu da burada tabii ki tartışılabilir ama hak ve özgürlükler anayasacılığın temel işlevlerinden, temel gerekçelerinden biridir. Bu hak ve özgürlüklerin güvenceye alınması anlamında da hani günümüzün anlayışı hak öznelerini çoğullaştırmıştır, çeşitlendirmiştir. Bunların da ayrı ayrı düzenlenmesi anayasada gerekir.
Teşekkür ederim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ne yapalım, ara mı verelim?
MERAL DANIŞ BEKTAŞ – Yok, biz Altan Bey’le gidelim o zaman, Özgür Hanım devam etsin.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ali Bey kızıyor bize.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yok, estağfurullah efendim, yani sadece iktidarın uzağında olduğumuzu hatırlatmak istedim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Biz çok yakınız.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Şimdi, tam Selin Hanımın, sevgili meslektaşımın bıraktığı yerden başlamak istiyorum.
Anayasal metin, adı anayasa olmayabilir ama bizim hukuk sistemimiz açısından Türkiye Cumhuriyeti devletinin usulüne uygun olarak taraf olduğu insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeler, zaten anayasal metindir. Şu anlamda anayasal metindir, bir: Mevcut bir kanunla, yani yasama organının yaptığı bir kanunla bu sözleşme hükümleri çeliştiğinde ne oluyor? Sözleşme hükümlerine öncelik tanıyoruz, bunu yeni yapacağımız düzenlemelerde de koruyacağız.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Koyduk zaten.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Anayasal değerde değil hâlâ.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Yok, kanun üstü değerde.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Hayır, anayasal değerdedir, şöyle bir dakika açıklayayım ben.
İkinci olarak: Bunlar aleyhine Anayasa Mahkemesine iptal yoluna da gidemiyorsunuz. Ne oldu şimdi?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Belki gideriz, daha gelmedik oraya.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Nereye?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Yargı bölümüne.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Metin verdik ya.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – O işi siz tek başınıza veremiyorsunuz Selin Hanım, onlarla birlikte düşünmek zorundasınız.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Uluslararası anlaşmalara…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Siz onu mu öneriyorsunuz?
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Onu konuşacağız, bir ön denetim getirmişsiniz.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Önerdiniz mi, hatırlıyor musunuz? Biz verdik metni.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Ön denetimi biz önerdik, evet.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Biz yargıda konuşalım.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Dolayısıyla, ne olmuş oluyor? Bununla çelişen bir düzenleme yapamamış oluyorsunuz, yani yasama organının sınırlamış oluyorsunuz. Anayasanın işlevi nedir? Sınırlamaktır zaten, bu işlevini yerine getirmiş oluyorsun, yani sistem bu açıdan bir sıkıntıda değil, işin bir tarafı bu.
İkinci olarak, Sevgili Hocam söylediler, Sayın Komisyon Başkanımız. Dediler ki: “Temel hak ve özgürlükler anayasaların olmazsa olmazı değil.” dediler. Bunu şu anlamda destekliyorum: Bazı anayasalar, tabii sizin ona karşı söyledikleriniz de doğru, yani herkesin söylediği doğru burada.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Herkes haklı.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Bunu şu anlamda destekliyorum ve önemli de buluyorum: Bazı anayasalar biraz da psikolojik olarak bunu saymıyorlar artık. Yani “Zaten mevcudiyetimizin sebebi bu.” demek istiyorlar felsefi olarak. Amerikan Anayasası’nda da bunu görebiliriz, gerçi sonradan birtakım hak kategorileri eklendi ihtiyaç sebebiyle arkasından, hatta çok ciddi siyasal sıkıntılar yaşandı o süreçte, eklenmemesi hâlinde yaşanacak sıkıntılar falan dile getirildi ama onun da bir felsefi temeli var başlangıçta “Zaten, bunu ahfadımızın mutluluğu için, torunlarımızın mutluluğu için biz bu devleti kurduk. Herkesin devredilmez, vazgeçilmez haklarından yararlanmaları için.” diyor ve ilk şeklinde saymıyor. Fransız Anayasası’nda da aslında aynı benzeri yaklaşım var.
Yani anayasalarda aslında, -tabii bu dediğimiz metinler çok eski metinler, doğru- bunlar sayılmasa ama sistem içerisinde uluslararası metinlere anayasal bir değer tanınsa, bizim Anayasamızda olduğu gibi bile olsa, bir eksiklik meydana gelmiş olmaz aslında, gelişmiş bir toplumda. Yalnız, bizim toplumumuzun bazı sıkıntıları var, işte hâkimlerimizin uygulamalarından falan kaynaklanan, yani hâkimlerimizin uluslararası hukuk literatürüne tam hâkim olamayışı, vesaireden kaynaklanan bir sıkıntı var, yoksa sistemde bir sıkını yok. Onun için, oralarda çok büyük bir sorun olduğunu düşünmüyorum.
Gelelim somut konuya, gençler tabii ki bir ayrı kategoridir, her ne kadar nerede başlayıp nerede bittiği konusunda ufak tefek şeyler olsa da Sayın Hocamın biraz önce vurguladığı farklılıklar olsa da…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Hocam dâhil, onu kapsıyor.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Öyle birtakım şeyler var ama bunu düzenleyelim. Diyelim ki, 82 Anayasası da bunu tabii ki bir şekilde düzenlemiş ama o biraz ebeveyn mantığıyla düzenlediği için şu andaki gelişmelerle pek uyuşmayabilir, en azından cümlenin birinci kısmı bakımından uyuşmayabilir ama şu somut öneriye bakıyorum, somut öneride birinci fıkra diyor ki: “Devlet, gençlerin kişilikleriyle -hani somut öneriye de gelelim. Hani hep tartışıyoruz da hep civarında tartışıyoruz, somut öneride diyor ki- “fiziksel ve zihinsel yeteneklerinin gelişimini sağlayacak tüm önlemleri alır.” Aşağı yukarı 82 Anayasası’nda da o ebeveynci yaklaşımın dışında buna benzer bir düzenleme söz konusu. Bundan sonraki fıkraların aslında, özellikle şu eğitim mesela, gençlerin gelişimini sağlayacak tedbirler ondan sonra gereksinim duyduğu bakımın ve yardımın sağlanması, ihmal, şiddet ve sömürüden korunması. Mesela, bu ihmal, şiddet ve sömürüden korunması, bu ideolojik örgütlerin sömürüsü de dâhildir buna, birtakım zararlı şeylerin. Buralardan korumak için, devletin tabii ki gerekli şeyleri yapması lazım. Devlet bunları yapmazsa, ondan sonra gençleri hapishanelerden topluyoruz, bilmem ne yapıyoruz falan, bunlar uzun boylu sorunlara yol açıyor. Tabii eğitim şart… (Gülüşmeler)
Bir canlı yayında görmüştüm, işte burada bilmiyorum ifade ettim mi? Adamı yakalamışlar, orta yaşlı da bir adam, kırklı yaşlarda falan, suçüstü. Polis aracına bindiriyorlar, kameraman soruyor: “Beyefendi niye çaldınız?” O da arabanın camı kapanırken aradan şey yapıyor: “Eğitim şart, eğitim şart.” diyor. Hakikaten yani şakası bir tarafa, toplumda biraz şey hâline geldi bu, “Eğitim şart.” çeşitli esprileri çağrıştıran bir şey. Bu şart ama bunu aslında 1’inci fıkrayla da ifade etmiş oluyoruz. Bunları böyle tek tek saymak… Hani “Gençlik hakları” diye bir hak kategorisinin anayasada yer alıp almamasından ayrı olarak, alacaksa bile böyle mi yer almalı? Yani bu derece, böyle, ayrıntılı, işte derneklerde kota konulması falan. Yani toplumu bu derece birtakım kurallara boğmak mı gerekir? Yani bunları da özgürleştireceğiz derken biraz şey bir toplum hâline mi getireceğiz? Bunlar da sorunlar…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Küçük bir şey…
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Daha bitmedi ama. Sözü zor aldım.
Onun için, ben bu düzenlemenin, kendi mantığı içerisinde, düzenleme olacaksa da 1’inci fıkranın yeterli olacağını düşünüyorum efendim.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Ali Hoca’ya bir küçük… Eğer izin verirseniz, teknik bir şey söylemek istiyorum.
Bizim uluslararası anlaşmaların yeri, normlar hiyerarşisindeki yerine ilişkin olarak yaptığınız düzenleme uluslararası anlaşmaları anayasayla eş düzeyde koymuyor. Çünkü uluslararası anlaşmayla bir anayasal norm çatışırsa hem yargı organı hem de bunu uygulayacak yürütme organının anayasayı uygulaması gerekir. Dolayısıyla, normlar hiyerarşisinde anayasayla eş düzeyde değil, hâlâ değil.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Yani o kadarcık bir farklılık da olsun Hocam.
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Hayır, olsun, olmasın anlamında söylemiyorum. Hani sizin ifadenizden sanki anayasal düzeyde gibi bir sonuç çıkıyor ama bu öyle değil…
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Anayasal düzeyde olmayabilir ama anayasal bir metin…
DOÇ. DR. SELİN ESEN – Anayasanın içinde düzenleniyor.
PROF. DR. ALİ AKYILDIZ – Tabii, yani sonuçta anayasal bir metin kategorisinde sayabiliriz, onu vurgulamak istedim.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Özgür Hanım…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Yani, bence artık uzun zamandır da bu hakları falan birlikte tartışıyoruz, belirli eğilimler artık yani ortada. Bazen de tekrar ediyoruz gibi geliyor. Şimdi her seferinde, hani ben biraz biliyorum mesela Şevki Hoca’nın ne söyleyeceğini. Tahdidi olarak saymayı söyleyecek, bunları yazmasak da öyle olacak diye söyleyecek, Oktay Hocamın, Ali Bey’in söyleyeceklerini, sizle de bizim söyleyeceklerimizi. Çünkü artık belli bir noktaya geldik onun için…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Bu Komisyonun sonunda bizim de sizden…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Konuşmayalım.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Söz almayabilir.
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Talimat mı aldınız, ayrı kaldığımızda bu konuları yazıp geçelim diyecekseniz bize de uyar.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Hayır, talimat demeyelim, öyle değil de hep birlikte partiler olarak görüşlerimizi…
OKTAY ÖZTÜRK (Erzurum) – Yani bu konu çok fazla şey…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Anlıyorum ne dediğiniz de hani başka şeyler de çağrıştırıyor ya.
Şimdi, bence gerçekten iki farklı yaklaşım var burada. Biz biraz, bu hak kategorilerinin ayrıca yazılmasının… Şeyler olabilir mesela, içeriğine ilişkin eğer siz de bunu görürseniz yazılmasının, içeriğine ilişkin tartışalım. Mesela diyelim ki “1 ile 2’yi birleştirelim, 3’ü, 4’ü alalım.” ama çok öyle bir eğilim de yok anladığım kadarıyla, siz bu kategorilerin olmaması gerektiğini düşünüyorsunuz. O nedenle içeriğine ilişkin uzun bir tartışma yapmaya da gerek yok bence, yani hani ortaklaşmak için bir imkân yok çünkü. O zaman dolayısıyla bizim, CHP ve BDP önerisi olarak kalsın bu, ondan sonrasına devam edelim.
Sadece, birkaç tane cümleye ilişkin bir şey söyleyeceğim.
Şimdi, bu temel haklarla ilgili yorumlarımızın hepsi baktığımız yere göre değişiyor. Mesela, bir bakış açısından: Gençlerin, ideolojik örgütler elinde kötü şeylere yönlendirilmesi ve devletin buna müdahale etmesi gerektiği düşünülebilir. Bizce bu çok vesayetçi ve çok gerontokratik bir bakış açısı. Bizim baktığımız yerden de gençlerin politikaya katılımı olumlu bir şeydir, desteklenmesi ve yüreklendirilmesi gerekir ya da ne bileyim yani bu çok gerontokratik toplum bir toplum. Biz seçme ve seçilme hakkında da önermiştik. O zaman Adalet ve Kalkınma Partisinin desteğini alamamıştık, sonra Sayın Başbakan çıkıp, kendisi 18 yaşa indirmeye önermişti seçilme hakkını.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Biz onu milletvekilliği… Şey de yok zaten, seçilme hakkında.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Biz onu milletvekilliği için 18’e indirmeyi önermiştik zaten.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Milletvekilliği…
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Biz de tam onunla ilgili önermiştik.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Anladım da oradaki düzenlemede bunu konuşuruz demiştim. Tutanaklara baktım ben tekrar.
ÖZGÜR SEVGİ GÖRAL – Yok, siz 18’in bayağı genç olduğunu falan söylemiştiniz. Neyse, önemli değil yani detay çok önemli değil de öyle olmamıştı o konuşma Mustafa Hocam, yani siz ona bir şekilde itiraz etmiştiniz.
Yani onun için mesela CHP ve BDP’nin ortak önerisi diyelim ve geçelim bence artık, bizim ikna etme alanımız yok çünkü diye görüyoruz.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Kısa bir şey söyleyeyim, birkaç şey söyleyeyim.
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Her şey söylendi zaten.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben de söyleyeyim.
PROF. DR. YUSUF ŞEVKİ HAKYEMEZ – Evet ama yine ben tekrarlayayım da.
Şimdi, Mustafa Bey’in söylediği hususla ilgili olarak anayasada temel hak ve hürriyetler olmayabilir meselesinde şunu söylemekte fayda var. Anayasada temel hak ve hürriyetlerin güvence altına alınması önemlidir, güvence altına alırken Mustafa Bey’in vurgulamaya çalıştığı şey aslında şu: Bitirici biçimde, tüketici şekilde anayasada bütün hakları düzenleyemezsiniz. Onun için dikkat ederseniz, sınırlandırılmasıyla ilgili maddeye şunu belirttik, bu, özgürlükler hukukunun da temel prensibidir zaten: “Özgürlük kural, sınırlama istisnadır.”
Anayasanın buradaki işlevi şu: Anayasa, insan haklarının en fazla ne kadar sınırlandırılacağını belirtir ve sınırlama noktası da bir tavandır. Dolayısıyla, burada biraz felsefi gibi görünebilir ama aslında pratikte de bir anlam ifade ediyor. En fazla, anayasadaki kadar hakları sınırlandırabilirsiniz, bu bir güvencedir, işte anayasanın güvence olması dediğimiz şey o. Onun ötesinde, tabii ki önemli gördüğümüz haklara vurgu yaptık, ifade hürriyeti olsun, siyasi… Bir sürü hürriyete ama biz diyoruz ki: Yani değişik kesimleri böyle bu şekilde vurgularsanız dışarıda kalacak olanlar var. Mesela işte Oktay Bey’in vurgu yapmış olduğu, hani siz bizim söylediğimize “korporatist” dediniz ama söz gelimi işte özel olarak korunmaya muhtaç olan kesimlerden birisi gaziler, şehit aileleri vesaire. Yani şimdi, bunlar da muhtemelen “O zaman bize ilişkin niye bir öneri yok anayasada?” diyebilirler. Kaldı ki sizin önerinizdeki gençlik hakları, yaşlılar engelliler -yani bu, tekrar gibi oluyor ama- yeni maddelerde ibare olarak geçtiğinden dolayı hiçbir sıkıntı doğurmayacaktır. O nedenle sizin dediğiniz gibi, bunları iki partinin önerisi şeklinde yazıp geçmek…
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Ben bir şey önerebilir miyim? Rıza Bey, konuşacak mıydınız?
RIZA TÜRMEN (İzmir) – Evet.
MUSTAFA ŞENTOP (İstanbul) – Peki, ben sizi tercih ediyorum o zaman.
Dostları ilə paylaş: |