(Buhari : Nikâh ; 15)
Hadis: “Evlenmek benim sünnetimdir. Benim sünnetimi yapmayan ben- den değildir. Evlenin ve çoğalın.
Zira ben, diğer ümmetlere sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim”. (İbn-i Mace : Nikâh ; 1 )
Hadis : “Gençler ! Ailesini geçindirecek kadar geliri olanlar derhal evlensin. Çünkü evlenmek,gözü haramdan daha fazla sakındırır.
Nefsi daha fazla korur. Evlenmeye gücü yetmeyenler oruç tutsun. Zira oruç şehveti kırar”. (Buhari : Savm ; 10 - Müslim : Nikâh ;1 – 3 )
Hadis : “Allah katında en sevimsiz mübah boşanmaktır”. (Ebu Davud:Talak ; 3)
Hadis : “Nikâhı ilan ediniz”. ( Tirmizi : Nikâh ; 6 )
TÜRKLER VE MÜSLÜMANLIK
1.TÜRKLERİN MÜSLÜMAN OLUŞU
Mekke’de doğan İslam Dini Hz. Peygamberin vefatından önce bütün Arabistan yarımadasına yayılmıştı. Hz. Ömer döneminde Arabistan dışına fetihler başlamıştı. Hz. Ömer döneminde İslam orduları Suriye, İran ve Mısır’a kadar ilerlemişti. Türklerin Müslümanlarla karşılaşması ilk defa bu dönemde olmuştu. İran’ın fethinden sonra Maverâünnehir’e ulaşan İslam orduları burada Türklerle karşılaşmışlardı. Türklerin Müslümanlarla karşılaşmaları İslam hakkında ilk bilgileri elde etmelerini sağladı. Emeviler döneminde Türklerin yaşadığı bölgelere seferler düzenlendi. Bu seferler ve yapılan fetihler neticesinde Türkler İslamiyeti yakından tanımaya başladılar. Ancak Emeviler döneminde bazı keyfi uygulamalar (özellikle Arap ırkçılığı) Türklerin İslamiyet girmelerini geciktirdi.
750 yılında Emevilerin yerine Abbasiler iktidara gelmişti. Abbasilerin iktidara gelmesinde Türklerin önemli etkisi olmuştur.
Abbasiler’in Çinlilere karşı yaptığı Talas savaşında Türkler, Abbasilerin yanında yer almışlar ve bu savaş büyük zaferle sonuçlanmıştır. Bu zafer Türk tarihinde önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu savaştan sonra Çinliler Türkler üzerinde hakimiyet kurma düşüncesinden vazgeçmişlerdir. Türkler ile Araplar arasında dostluk başlamıştır.
Abbasilerin Türklere sıcak davranması, Türklerin kitleler halinde İslam girmelerine sebep olmuştur. Türkler Abbasi devletinin önemli kademelerinde görev almışlardı. Abbasilerin toprakları içersinde yaşayan Türkler arasında İslamiyet yayıldığı gibi başka Türkler arasında da yayılmıştır. Bunda Türk topraklarına yapılan ticari faaliyetlerde önemli olmuştur.
Türkler İslamiyet’le tanışmadan önce çoğunlukla Şamanizm inancına sahiptiler. Bunun yanında Hıristiyanlık, Yahudilik ve Budizm inançlarının yaygın olduğu Türk boyları da vardı. İslam dininin bazı öğeleri ile Türklerin eski inançları arasında benzerlikler vardı. Bu durum onların İslamiyeti kolay kabul etmelerini sağlamıştı. Örneğin İslamiyetteki gibi Türklerde de tek tanrı inancı vardı. Yine Türklerin eski inançlarında ölümden sonra yaşam, ruhun ölümsüzlüğü, cennet ve cehennem inançları vardı. İslamiyetin önem verdiği yoksullara yardım, fakirleri doyurma anlayışı Türklerde de vardı. Türklerin ahlak esasları da İslamiyet uygundu. İslamiyet vatını korumak için savaşmayı emreder. Türkler de asker bir millet idi. Türkler dürüst, mert ve özgürlüğüne düşkün bir millet idi. İslamiyet de bu kavramlara önem vermiştir. Bütün bu benzerlikler Türklerin Müslüman olmalarını kolaylaştırmıştır.
2.TÜRKLERDE İSLAM ANLAYIŞININ OLUŞMASINDA ETKİLİ OLAN ŞAHSİYETLER
Türkler Müslüman olduktan sonra İslam medeniyetinin gelişmesi ve yayılması için büyük gayret göstermişlerdir. Türklerin İslam anlayışının oluşmasında pek çok kişinin etkisi olmuştur. Bu kişiler Türk İslam toplumlarının din, kültür ve manevi önderleri olmuştur.
2.1. Ebu Hanife
Asıl adı Numan bin Sâbittir. 699’de Kûfe’de doğdu. Ticaretle uğraşan zengin bir ailenin çocuğu idi. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiştir. Devrin seçkin alimlerinden Arapça, sarf, nahiv ve şiir dersleri almıştır. Hocası Hammad bin Süleyman vefat edince onun yerine ders vermeye başladı. Yetiştirdiği öğrencilerin sayısı binlerle ifade edilmektedir.
Hanefi mezhebinin kurucusu sayılır. 760 yılında vefat etmiştir. Vefatından sonra fetvaları yazılmış ve sistemleştirilmiştir. Türkler’in büyük çoğunluğu ile Irak, İran, Afganistan ve Pakistan’da yaşayan Müslümanların pek çoğu Ebu Hanife’nin (Hanefi) mezhebindendir. En önemli eserlerinden biri, inanç esaslarının sistematik hale getirildiği “el-Fıkhu’l- Ekber” dir.
2.2 Mâturidî
862’de Semerkant’ta doğmuş ve 944’te aynı yerde vefat etmiştir. Türk bilginidir. İslam inançları alanında derinlik kazanmıştır. Mâturidîliğin kurucusu olarak görülmüştür. Akıl ile vahiy arasında iyi bir denge kurmuştur. Kelâm, fıkıh ve mezhepler tarihi konusunda çalışmalar yapmıştır. Hanefi mezhebindeki Müslümanlar inanç konularında Mâturidîliği benimsemişlerdir. En önemli eserleri “Kitâbu’t-Tevhid” ve “Te’vilâtu’l-Kur’an” dır.
2.3. Şâfiî (767-819)
Şâfiî mezhebinin öncüsüdür. Filistin’in Gazze şehrinde doğdu. Küçük yaşta babasını kaybetti. Fakir bir hayat yaşayan annesi oğlunu Mekke’ye götürdü. Küçük yaşta kendisini ilme verdi. 7 yaşında Kur’an’ı ezberledi. 10 yaşında İmam Mâlik’in “el-Muvatta” adlı hadis kitabını ezberledi. 15 yaşında fetva verebilecek seviyeye gelmiştir. Daha sonra Medine’ye giderek İmam Mâlik’ten fıkıh ve hadis dersleri aldı. 810 yılında Bağdat’ta Ahmet bin Hanbel ile görüştü ve “el-Hucce” adlı eserini yazdı. “er-Risâle” adlı eseri ise Fıkıh Usûlü dalında ilk eser sayılır. Kendi mezhebinin görüşlerini ihtiva eden kendi mezhebinin görüşlerini içeren fıkıh kitabıdır. Şafiî, ilmi yanında takvası ve güzel ahlâkı ile de dikkatleri üzerine çekmiştir. Mezhebi, Mısır, Güney Arabistan, Doğu Afrika, Doğu Anadolu, Seylan, Endonezya, Cava, Filipinler, Malaya, Maverâünnehir ve Horasan gibi yerlerde yayılmıştır.
2.4. Eş’arî (873 Basra- 935 Bağdat)
Küçük yaşta babasını kaybetti ve ilim tahsiline başladı. Devrin ünlü hocalarından dersler aldı. Mutezile mezhebine mensup hocalardan dersler aldı ve gençliğinde bu mezhebin görüşleri doğrultusunda eserler yazdı. 40 yaşından sonra Mutezile’den ayrılıp Ehli sünnet anlayışını benimsedi. Daha sonra kendisi Ehli Sünnet’in Eş’ariyye mezhebinin kurucusu olmuş ve Sünniliğe hizmet etmiştir. Eserlerinin sayısını bazı kaynaklar 300 e kadar çıkarırlar. Kelâm, Cedel, tefsir, fıkıh dallarında eserler yazmış. Mutezile ve Şia’nın reddine, Mecûsiler’in, Yahudiler’in, Hristiyanların, tabiatçıların ve çeşitli felsefi görüşlerin tenkidine dair eserler yazmıştır. “Makâlâtü’l-İslâmiyyîn” ve “el-Has ale’l-bahs” önemli eserlerindendir.
2.5. Ahmet Yesevî
Türkistan’ın Sayam kasabasında doğmuştur. Küçük yaşta hem annesini hem de babasını kaybetmiş ve ablasıyla birlikte Yesi’ye giderek oraya yerleşmiştir. Orada Aslan Baba adlı alimden ilk ilmini aldıktan sonra Buhara’ya ilmini artırmak için gitmiştir. Orada devrin en büyük alimlerinden olan Yusuf el-Hamedâni ile tanışmış ve ondan İslami ilimler ve tasavvuf ilmi öğrenmiştir. Sonra tekrar Yesi’ye dönmüş ve ömrünün sonuna kadar ilim öğretmeye devam etmiştir. Ahmet Yesevî, özellikle göçebe Türkler arasında İslamın öğrenilmesi ve yaygınlaşmasında büyük etkisi olmuştur. Yetiştirdiği öğrenciler, en uzak Türk topluluklarına kadar İslamı ulaştırmışlardır. Ahmet Yesevinin başlıca uğraşısı İslâm’ı Türklere sevdirmek ve Ehli sünnet inancını yaymaya çalışmak olmuştur. Bu yüzden sayıları binleri bulan öğrenciler yetiştirmiştir. En önemli eseri “Divan-ı Hikmet” tir. Anadolu’nun Müslümanlaşmasında büyük emekleri olmuştur.
2.6. Ahi Evran
Ahi Evran, önceleri dericilik sanatında ün kazanmış, daha sonra ise Anadolu’daki bütün sanatları etkilemiş bir şahsiyettir. Asıl adı Nasreddin Mahmuttur. 1172’de Horasan’da doğdu. Ailesi Moğol baskısı yüzünden Anadolu’ya göç eden Oğuz Türklerindendi. Önce Konya sonra Denizli, sonra da Kayseri’ye gitmiş ve daha sonrada Kırşehir’e gitmiş ve orada vefat etmiştir. Dericilik dalında kendini geliştirmiş. Ahilik konularında Ahi Mahmut’tan dersler almıştır. Usta olduktan sonra ahi şeyhi olarak görev almıştır.Kırşehir’de dericiliği yaygınlaştırmıştır. Daha sonra “ahi Babalığa” yükselerek, teşkilatı zenginleştirmiş ve bütün Anadolu’da tanınmıştır. Ahi Evran oluşturduğu Ahi teşkilatı ile meslek ahlakının oluşmasında etkili olmuştur. O bununla İslam ahlakının iş hayatına nasıl yansıdığının en güzel örneklerini göstermiştir. O, insanların bir sanat ve bir sanat ve meslek sahibi olarak başkalarına el açmadan kendi kazançlarını sağlamalarını, halkın ekonomik durumunu yükseltmeyi kendisine gaye edinmiştir. Esnaf ve sanatkarların işlerini titizlikle denetlerdi. Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda büyük emeği olmuş ve binlerce meslek sahibi yetiştirmiş1262’de 90 yaşında ölmüştür. Kabri Kırşehir’dedir.
2.7. Hacı Bektaş Veli
Asıl adı Mahmut, Künyesi Bektaş’tır. Babası Horasan hükümdarı İbrahim es’Sâni Seyyid Muhammeddir. 1248’de Horasan’da doğdu. 1281 de Anadolu’ya geldi. 1373’te Kırşehir’de vefat etti. Türbesi bugün Hacı Bektaş adıyla bilinen yerdedir. İlk öğrenimini Nişabur’da yatı. Hem dini hem de müsbet ilimleri öğrendi. Anadolunun Müslümanlaşmasında ve Türklerin yurdu olmasında büyük payı olan erenlerden biridir. Selçuklu devleti Moğol hakimiyetine girince Hacı Bekatş etrafındakilere birlik beraberlik öğütlemiştir. “Bir olalım, iri olalım, diri olalım” demiştir.
Hacı Bektaş Veli, ilgisini kent merkezleri yerine köy ve kırsal bölgelerde yoğunlaştırmıştır. Farsça yerine Türkçeyi kullanmıştır. Böylece halk onu kolayca anlamış ve bütün Anadolu’ya öğütleri yayılmıştır. Yeniçeri Ocaklarına da onun sevgisi ve öğretisi hakim olmuştur. İlme büyük önem vermiştir. Onun “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.” Sözleri bugün dahi bizlerin yolunu aydınlatmaktadır.
2.8. Mevlâna
Mevlâna, 1207 yılında Belh şehrinde doğdu. Babası o şehrin ileri gelenlerinden “Bilginlerin Sultanı” olarak ün yapmış olan Bahâeddin Veled’dir.
12442’te Tebrizli Şems (Şems-i Tebrîzî) ile karşılaştı. Onun hayatında Şems’in önemli yeri vardır. Mevlâna, Şems’in cemalinde “tanrının nurlarını” görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlana, Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi.
Mevlâna’nın en önemli eseri, Türk-İslam şaheserlerinden “Mesnevî” dir. Onun tüm eserlerinde akıcılık vardır. Uslûbu süslü fakat anlaşılır. Allah ve peygamber sevgisini eserlerinde işlemiştir. Mevlâna’nın eserlerindeki aşk ilâhî aşktır. Ayetler ve hadisler hikayelerle açıklanmıştır. 1273 yılında vefat etmiştir. Türbesi Konya’dadır.
2.9. Yunus Emre
Yunus Emre’nin Eskişehir’de Sarayköy’de yaşadığı genel bir kanaat olmakla birlikte Anadolu’nun pek çok yerinde yaşadığına dair rivayetler vardır.
Yunus emre Türk kültür ve dilinin en büyük değerlerinden biridir. Onun şiirleri asırlardır yaşadığımız topraklara ruh vermiştir. Türk dilini tüm sadelik ve güzelliği ile ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiştir. Yunus’un şiirleri Türkçenin bir sanat, edebiyat, bilim ve felsefe dili olacağının en büyük kanıtıdır. Şiirlerinde ahlâk, hikmet, aşk, sevgi, sabır, kanaat, cömertlik, erdemlilik konularını işlemiştir.
Yunus, insan sevgisini ilahi sevgi ile ilişkilendirir. “yaratılanı hoş gördük yaratandan ötürü” diyerek insanların din, mezhep, ırk, millet, renk, sınıf farkı gözetilmeksizin sevilmeyi hak ettiklerini dile getirmiştir.
2.10. Hacı Bayram Veli
(İstanbul’u Fatih Sultan Mehmed’in fethedeceğini müjdeleyen büyük veli)
Asıl adı Numandır. 1352 yılında Ankara yakınlarındaki Zülfadl (Sol Fasol) köyünde doğdu. 1429’da Ankara’da vefat etti. Türbesi Hacı Bayram Camisinin kıble yönündedir. Küçük yaşlarda ilim öğrenmeye başladı. Devrin önemli müderrislerinden tefsir, hadis fıkıh gibi dini ilimlerinin yanı sıra müspet ilim dersi de aldı. Öğrenimi tamamladıktan sonra Ankaradaki Kara Medresede müderris oldu. Bu sırada Somuncu Baba lakabıyla meşhur Hamideddin Velî’nin davetiyle Kayseri’ye giderek ondan ders alıp manevi ilimlerde yüksek derecelere ulaştı. Hocasının ölümü üzerine tekrar Ankara’ya döndü. Ankara’da dinin emir ve yasaklarını insanlara anlatmaya ve onlara ilim ve feyiz dağıtmaya başladı. Akşemseddin, Yazıcızade Muhammed ve Ahmet kardeşler, Hızır Dede, Muhammed Üftâde ve Eşrefoğlu Rûmî onun terbiyesinde yetişen önemli kişilerden bazılarıdır. Anadolu’da dil ve kültür birliğinin sağlanması için Türkçe eserler yazılmasını tavsiye etmiş, kendiside halkın anlayacağı Türkçe eserler yazmıştır. Onun en önemli özelliklerinden biri de öğrencileri, el emeği ile geçinmeye, toprağa bağlanmaya ve sanata yönelmeye davet etmiştir. Orta Asya’dan gelen göçebe Türklerin yerleşik hayata geçmesinde ve Osmanlı devletinin medeniyet yolunda büyük aşama kaydetmesinde onun bu davetinin önemi büyüktür.
3. TÜRKLERİN İSLAM MEDENİYETİNE KATKILARI
Türkler onuncu yüzyıldan itibaren topluluklar halinde İslam’ı kabul etmişler. Malazgirt zaferinden sonra Anadolu kapıları Türklere açılmış ve Türkler asırlar boyu İslami değerlerin ve coğrafyanın koruyucusu olmuşlardır.
İslam medeniyetinin oluşmasında ve gelişmesinde Türklerin önemli katkıları olmuştur. Bunu, İslam medeniyetinin, bilim, sanat, felsefe, edebiyat ve mimari alanlarında açıkça görmekteyiz. Türkler arasından dünya çapında büyük bilim, sanat ve tasavvuf adamları çıkmış ve medeniyet tarihine mal olmuş eserler ortaya koymuşlardır.
İslam dünyasında medreseler Türkler tarafından kurulmuş eğitim kurumlarıdır. Buralarda, tefsir, hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf gibi islami bilimlerin yanı sıra felsefe, astronomi, tıp gibi alanlarda yeni açılımlar sağlanmıştır.
Matematik, fizik, tıp, astronomi, coğrafya gibi bilim dallarında Harezmî, Bîruni, Ali Kuşçu ve Uluğ Bey gibi bilginler yetişmiştir.
Matematikte sıfır rakamını kullanan Harezmî idi, cebir bilimini ortaya koyan ilk Türk bilginidir. Coğrafya ile ilgili bilimsel çalışmalarda Bîruni öncülük etmiştir. Bilim adamları 11. yüzyılı Bîruni çağı olarak adlandırmışlardır. Bîruni, başta coğrafya, matematik ve astronomi olmak üzere fizik, tıp, eczacılık, doğa bilimleri, jeoloji, sosyoloji, felsefe, tarih, dinler tarihi ve dil bilimi dallarında pek çok eseri vardır. Ayrıca coğrafyada, Piri Reis ve Seydi Ali Reis; matematik ve astronomi alanlarında ise Uluğ Bey ve Ali Kuşçu İslam medeniyetine önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Zemahşeri, “Keşşaf” adlı eserini Arapça yazmıştır ve bu eser arap edebiyatını en üst düzeyde temsil etmektedir. Buhari ise “Sahih-i Buharî” adlı eseriyle hadis alanında en önde gelen kişidir. Tanınmış hadis alimlerinden Tirmizî ve Nesâî de Türk asıllıdır.
Felsefe dalında Farabi ve İbni Sina önemli isimlerdir. İbni Sina fizik, astronomi ve felsefe dalında olmak üzere 150 civarında eser yazmıştır. “el-Kanun fi’t-Tıp” adlı eseriyle bütün dünyada hekimlerin piri ünvanını almıştır.
Yusuf Has Hacip’in Kutatgu Bilig adlı eseri ve Kaşgarlı Mahmut’un Divâ-ı Lügâtü’t-Türk adlı eserleri önemli edebi eserlerdendir. Türkler divan ve halk edebiyatında önemli eserler meydana getirmişlerdir. Musikide de Dede Efendi, Itrî, Sadullah Ağa, Hacı Arif Bey gibi ünlü bestekarlarımız yetişmiştir. Mimaride de Türklerin etkisini görürüz. Camiler, medreseler, kervansaraylar, hanlar, hamamlar, imaretler, darüşşifalar ve çeşmelerden çok sayıda yapılarak mimarimiz zenginleştirilmiştir. Bu alanda Başta Mimar Sinan olmak üzere çok sayıda dünyaca ünlü mimarlarımız yetişmiştir. Türkler güzel yazı (hüsnühat), süsleme, tezhip ve minyatür alanlarında İslam medeniyetine önemli katkıda bulunmuştur. Şeyh Hamdullah, Hafız Osman, Mustafa Rakım ünlü Türk hattatlarındandır.
TÜRKLERİN İSLAM’DAN ÖNCEKİ DİNİ İNANÇLARI
M.Ö.2.Y.Y.’a ait Çin kaynaklarından anlaşılabildiği kadarıyla Hun Türkleri tek tanrılı bir dine inanırlardı. Tanrılarına “Gök Tanrı” adı verilmiştir.
Güneş ve ayı kutsal sayarlardı. Atalara saygıyı dini bir görev kabul ederlerdi. “Yer-Su” adı verilen kötü ruhlara inanılırdı.
Her yılın 5.ayında toplanır Gök Tanrı’ya, Atalarına ve Yer-Su’ya kurban takdim ederlerdi.
Görülüyor ki tarih boyunca Türklerin Gök Tanrı inancı çerçevesinde , kendilerine özgü bir dini inançları olmuştur.
Türkler X. y.y.’dan itibaren kitleler halinde İslamiyet’i seçmeye başladılar. Bunun en önemli sebebi ;Türklerdeki Tanrı inancı ile İslam’daki Allah inancı arasında çok yakın benzerlikler bulunmasıydı. O dönemdeki Türkler,inandıkları Gök Tanrı’ya, “Allah” manasına gelen “Tengri” diyorlardı.
Hatta İslamiyet’in kabulünden sonra da uzun bir süre “Tanrı”kelimesi kullanılmaya devam etmiştir.
Eski Türklerde dini törenler, “Kam” veya “Şaman” adı verilen bir din adamı tarafından idare edilirdi.
Bu yüzden bazı kaynaklar eski Türklerin dinini “Şamanizm” olarak adlandırırlar.
Dostları ilə paylaş: |