Gizli Tanık Ahmet ifadesinde özetle; “…Kendisinin uzun yıllar Hizbullah Terör Örgütü içerisinde yer aldığını, Hüseyin VELİOĞLU’ nun 1979 tarihinde Petrol İş Sendikasının başkanlığı seçimlerine katıldığını, o dönemde Batman’ da Komanda Taburunda Yüzbaşı olarak görev yapan Temel CİNGÖZ ile görüştüğünü bildiğini, bu görüşmenin olduğunu Hüseyin VELİOĞLU ve İsa ALTSOY’ un söylediklerini, Temel CİNGÖZ’ ün Hüseyin VELİOĞLU’ na “bizim onayımız olmadan hiç kimse sendika başkanlığını kazanamaz” dediğini, sonraki süreçte Temel CİNGÖZ ile Hüseyin VELİOĞLU’ nun ilişkisinin nasıl geliştiği hakkında bilgisinin olmadığını, Hüseyin VELİOĞLU ve arkadaşlarının 1981 yılında Diyarbakır’ da Edip GÜMÜŞ ve İsa ALTSOY ile birlikte İlim Kitapevini kurduklarını, Kitapevini 12 Eylül sonrası oluşturmayı çalıştıkları örgütsel yapının merkezi olarak belirlemiş olduklarını, cemaatleşmek için yoğun çalışmaların yapıldığı bu dönemde Hüseyin VELİOĞLU’ nun ayda bir ortadan kaybolduğunu, bir hafta sonra geri geldiğini, soranlara da İstanbul’ a İranlılarla görüşmeye gittim dediğini, 1994 yıllarında Hizbullah İlim- Menzil çatışmalarının olduğu dönemde bölgede Molla Mansur GÜZELSOY olarak bilinen kişinin sohbet ettiği 10-15 kişilik gruba “…kendisinin öğrenci olduğu dönemde Ankara’ da Hüseyin VELİOĞLU ile aynı evde kaldıklarını, Hüseyin VELİOĞLU’ nu sürekli olarak MİT’ den diye bahsettiği iki istihbaratçının ziyarete geldiklerini, bu şahıslarla sürekli ilişki içerisinde olduğunu…” anlattığını, Molla Mansur GÜZELSOY’ un bu anlatımlarından yaklaşık 15 gün sonra Diyarbakır’ da bir sabah namazı çıkışı Hüseyin VELİOĞLU’ na bağlı İlim grubu mensuplarınca sopalarla dövülerek öldürüldüğünü, Örgütün İranlılarla ilişki içerisinde olduğu 1990’lı yıllara kadar İran’ lılar tarafından yönlendirildiğini, bu dönemde İranlıların dışında bir gücün Hüseyin VELİOĞLU üzerinden İran’ da faaliyet gösteren Türkler hakkında bilgi toplamaya çalıştığını fark ettiğini, Çünkü HÜSEYİN VELİOĞLU’ nun İran’ da iken mesaisinin çoğunu o bölgeye gelip giden Türklerin kim olduğunu tespite harcadığını, 1991 yılında PKK – Hizbullah çatışmaları başladıktan sonra örgütün İran ile ilişkisini keserek Sünni anlayışa tekrar döndüğünü, kendisinin bu değişimin normal bir süreç olarak gerçekleştiğini zannetmediğini, PKK-Hizbullah çatışmasında birçok PKK’ lı ve Hizbullah İlim grubu mensubunun öldüğünü, 1995 yılında Hizbullah’ ı temsilen İsa ALTSOY’un Irak’ da PKK temsilcileri ile görüşerek karşılıklı ateşkes kararı aldıklarını, nasıl bir araya geldiklerinin örgütte daima soru işareti olarak kaldığını, Örgütün kendi mensuplarını zaman zaman devlete çalışıyor diyerek kaçırıp sığınakta sorgulayıp kendince suçlu bulduklarını öldürdüğünü, devletin örgüt için bir düşman olduğunu, ancak kendisinin örgütün devlet kurumlarına karşı bir eylem yaptığına veya planladığına şahit olmadığını, Hüseyin VELİOĞLU’ nun öldürülmesinden sonra polisle çatışmaya girdiklerini, bu çatışmaların sebebinin ise Hüseyin VELİOĞLU’ nun öcünü alma düşüncesi ile gerçekleşmiş olabileceğini, Hüseyin VELİOĞLU’ nun kendisine çok yakın üst düzey örgüt mensupların bir arada olduğu ortamda devlet görevlilerinden bazılarının kendilerine ajanlık teklif edebileceğini beyan ettiğini, bundan birkaç hafta sonra bu toplantıda olan kişilerden bazılarına görev teklif edildiğinin bilindiğini, burada anlaşılmaz olanın Hüseyin VELİOĞLU’ nun bu durumu nasıl bildiği ve o söyledikten kısa süre sonra o tekliflerin nasıl geldiği olduğunu, bu teklifin yapıldığı şahısların çok sıkı bir şekilde saklanan Hüseyin VELİOĞLU ile düzenli olarak bir araya gelen kişiler olduğunu, kendisinin bu kişilerin örgüt içerisindeki durumlarının bilindiğini varsaydığını, dolayısıyla düzenli olarak Hüseyin VELİOĞLU ile görüşen bu kişilerden örgütün liderine ulaşılmasının hiç zor olmayacağını değerlendirdiğini, Çocukluğundan itibaren tanıdığı ve 10 yılı aşkın birlikte faaliyette bulunduğu Hüseyin VELİOĞLU’ nun Hizbullah gibi büyük bir örgütü kurarak idare edebilecek yapı, karakter ve eğitime sahip olmadığını…” söylemiştir.
ÖRGÜT EYLEMLERİ
—Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs etmek
—Halkı Türkiye Cumhuriyeti Hükümetine karşı silâhlı bir isyana tahrik etmek
— Cumhuriyet Gazetesine bomba atılması ve Danıştay saldırısı eylemleri
Ergenekon’un, yasama ve yürütme organlarının örgüt amaçları doğrultusunda yönlendirilmesi/kontrol altında tutulmasını öncelikle temel belgelerinde yazılı olan örgütsel metotlarla sağlamayı, bu yolun sonuçsuz kalması halinde ise toplumsal barışı bozacak nitelikteki eylemler ile ülkede kaos ortamı oluşturarak halkı ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde var olduğunu düşündükleri resmi hiyerarşiye uymayan bir grubu tahrik edip hukuk dışı müdahaleyi temin ve sonuçta yasama ve yürütme organlarını feshederek yönetimi ele geçirmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
Yönetimin örgüt amaçlarına aykırı görülmesi, örgüt için Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde kendileri gibi düşündüklerini varsaydıkları grubun hukuk dışı bir müdahalesi ile devrilmesi için yeterli bir neden olsa da, bu müdahalenin başarılı olabilmesi, ülke içinde ve uluslar arası kamuoyunda haklı görülebilmesi için, halkın Ergenekon’a bağlı veya etki alanındaki sivil toplum örgütleri ve basın yayın organlarının legal görünüşlü veya illegal faaliyetleri ve sansasyonel suikastlar sonucu kışkırtılarak yönetim aleyhine ayaklanması, ülkede ekonomik kriz çıkması, kaos ortamı oluşması amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Ergenekon yöneticilerinden Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU’ nun 25 Ekim 2003 tarihinde ve henüz İstanbul Üniversitesi Rektörü olarak görev yapmakta iken asistan ve öğrencileri ile birlikte katıldığı Ankara’ da düzenlenen Cumhuriyetin 80. yılı kutlamaları çerçevesinde düzenlenen gösteri yürüyüş ve mitinginde “Ordu göreve” yazılı dev bir pankartın ve aynı mahiyetindeki dövizlerin Türk Silahlı Kuvvetlerini mevcut yönetim aleyhine hukuk dışı bir müdahaleye tahrik etmek dışında başka bir anlam taşımadığı ve bu faaliyetlerin de geçmişten itibaren süregeldiği açıktır.
Ergenekon yöneticisi İlhan SELÇUK’un başyazarı olduğu Cumhuriyet Gazetesinde “… Domuz’un başında türban örtüsü ile resmedildiği karikatür…” yayınlaması ardından 05, 10 ve 11 Mayıs 2006 tarihlerinde gazete binasına el bombası atılması eylemleri ile ülkedeki değişik inanç ve görüş farkı olan kesimler arasında kavga ortamı oluşturulması, 17 Mayıs 2006 tarihinde de önüne gelen bir davada türban örtüsü ile ilgili bir karar veren Danıştay 2. Dairesinde görevli Yüksek Yargıçlara silahlı saldırıda bulunulması eyleminin yine aynı örgüt amacı ile birlikte, halkı ve Türk Silahlı Kuvvetleri içinde var olduğunu düşündükleri resmi hiyerarşiye uymayan bir grubun yönetim aleyhine tahrik edilmesi amacı taşımaktadır.
Ergenekon’ un Üniversite yapılanmasındaki bir akademisyen olan ve aynı zamanda Harp Akademilerinde ders verdiğini söyleyen Emin GÜRSES’ in 23.01.2008 günlü telefon görüşmesinde söylediği, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde bulunan çalışmalar konusundaki “…Şimdi ben Komutanlara Harp Akademisinde söyledim. Ben olsam başörtüsü maş örtüsü serbest. İster g…açın, ister a… açın, başınızı ne ederseniz edin serbest. Ondan sonra derim ki ekiplere, kardeşim kavgayı başlatın. Millet birbirini yesin. Bir bunu yaparım. Bak tam zamanıdır. Bırakacaksın birbirini yesin millet. Ondan sonra Tayyip oradan çıksın altından…” sözleri yukarıdan itibaren anlatılan, örgütün ülkemiz insanları arasındaki görüş ve inanç farklarını tartışma ortamından kavga zeminine çekerek yönetim aleyhine kullanılacak bir istikrarsızlık oluşturma amacı ile tam örtüşmektedir.
Ergenekon’un stratejilerini belirleyen yöneticilerinden olan İlhan SELÇUK’ un, örgüt amaçlarına aykırı gördüğü yönetim ile demokratik yöntemler ile mücadele etmek yerine, 07.02.2008 günlü telefon görüşmesinde dile getirdiği ve birçok kez de tekrar ettiği; “…Eğer kapatma davası açılırsa, bir de üstüne ekonomik kriz gelirse, Türkiye biraz karışırsa, belki bir umutlar doğabilir, çünkü normal yollardan bunları mümkün değil yani…”, yine Ergenekon yöneticilerinden Kemal Yalçın ALEMDAROĞLU’ nun 11.01.2008 günlü telefon görüşmesinde dile getirdiği aynı paraleldeki “…Ben gerçi her ortamda söylüyorum ya artık herhalde bu iş bu demokrasiyle olmaz. Bu olacaksa bir devrimdir. Bu da ulusal bir devrim olmalıdır…” görüşleri, aynı zamanda örgütün izlediği ve izleyeceği stratejiyi de ortaya koymaktadır.
İlhan SELÇUK’ un, yönetimdeki siyasi partiye kapatma davası açılmasını, yönetimdeki partinin kapatılarak yerine başka bir yönetimin gelmesi amacını taşımaktan çok örgüt amaçları doğrultusunda arzu ettiği kaos ortamını oluşturacak nedenlerden birisi olarak gördüğü yukarıda verilen telefon görüşmesinden anlaşılmaktadır. 23 Ocak 2008 tarihinde başyazarı olduğu Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanan “İktidar partisi zanlı” başlıklı yazısı ve yazı içinde geçen “…Savcı kırmızıçizgiyi çiğneyip bölücülük ya da dincilik yapan siyasi partiye dava açmasın görür gününü…” sözleri ile bu beklentisinin gerçekleşmesini temin için baskı ortamı oluşturmanın adımını attığı anlaşılmaktadır. Bu dönemde aynı gazetede Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının dedesinin bir tarikat şeyhi olduğu içerikli bir haber yayınlandığı da bilinmektedir.
Ergenekon’un diğer yöneticilerinden birisi olan Doğu PERİNÇEK’ in 13.02.2008 tarihli bir telefon görüşmesinden; örgütün, etki alanlarındaki sivil toplum örgütleri yöneticilerinden bir heyet oluşturup Yüksek Yargı görevlilerini ziyaret ederek baskı ortamı oluşturulmasına katkı sağlamayı amaçladıkları anlaşılmaktadır.
İşçi Partisi Genel Merkez binasında yapılan aramada elde edilen ELBA marka bir CD’ de “Yargı-Nusret Senem’den” klasöründe “Yargıtay” isimli PDF belgesi içerisinde Yargıtay binasının elle çizilmiş krokisi, “Krokinin açılımı” isimli Word belgesi içerisinde de krokinin açılımının yazılı bulunduğu görülmüştür. Bunlarda Yargıtay binasına bir sabotaj veya Yargıtay görevlilerine bir suikast hazırlığı yapıldığı izlenimi verecek şekilde, Yargıtay Başkanlığı binasındaki güvenlik kameralarının, güvenlik görevlilerinin, blokların birbirleriyle bağlantı noktaları ve geçiş güzergâhlarının, hangi kapılardan daha rahat giriş yapılacağının, binadaki kör noktaların belirtildiği anlaşılmaktadır. Aynı CD içerisindeki “Yargıtay ile ilgili notlarım” isimli word belgesi içinde de Yüksek Yargı dâhil birçok yargı görevlisinin isimlerinin karşısında siyasi, dini görüşleri ve ırki kökenleri belirtilerek fişleme yapıldığı, bazı yargı mensuplarının aileleri ve özel hayatları, bir kısmının da aileleri ile ilgili araştırma yapılması içerikli notlar yazıldığı görülmüş, bunların içerisinden özellikle “Başsavcı A. Y.babasının durumuna bakılsın. Acil” notu dikkati çekmiştir.
İlhan SELÇUK’ un, örgüt amaçlarına uygun bir kamuoyu oluşturulması için etkin kişilerin bir araya getirildiği, bir kısmına kendisinin de katıldığı toplantılar organize ettiği, bazı yabancı misyon temsilcileri ile uluslar arası kamuoyunun da nabzını tutup, amaçlanan hukuk dışı müdahale sonucu oluşacak yeni yönetim için destek bulma çalışmaları yaptığı anlaşılmaktadır.
Cumhuriyet Gazetesinin İstanbul Şişli ilçesindeki binasına 05.05.2006,10.05.2006 ve 11.05.2006 tarihlerinde el bombası atılması eylemlerinin failleri Danıştay saldırısı eyleminden hemen sonra yapılan kolluk araştırması ve şüphelilerin suçu ikrarları ile tespit edilmiştir.
17.05.2006 tarihinde Avukat Alparslan ARSLAN tarafından Danıştay binasında toplantı halindeki yargı görevlilerine silahlı saldırıda bulunularak, Danıştay 2. Dairesi Üyesi Mustafa Yücel ÖZBİLGİN öldürülmüş, aynı Dairenin Başkanı Mustafa BİRDEN, üyeleri Ayfer ÖZDEMİR ve Ayla GÖNENÇ ile Tetkik Hâkimi Ahmet ÇOBANOĞLU öldürülmeye teşebbüs edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |