MLKP TERÖR ÖRGÜTÜ İLE ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ ARASINDAKİ BAĞLANTI:
Cumhuriyet Başsavcılığımızca yürütülen Ergenekon terör örgütü soruşturması sırasında aramalarda ele geçirilen dokümanlar, tanık ve şüpheli beyanlarında MLKP terör örgütü ile Ergenekon Terör Örgütü arasında tespit edilen irtibatlar İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporda kamuoyunda Gazi Olayları olarak bilinen olaylar ayrıntılı olarak irdelenmiş ve varılan sonuçlar şu şekilde açıklanmıştır.
İstanbul’da Gazi Mahallesindeki kahvehanelerin kimliği belirsiz kişilerce önceden gasp edildiği anlaşılan 34 TCJ 86 plakalı ticari taksiden Kaleşnikof marka silahlarla açılan ateşle taranması ile başlayan ve şehrin diğer bölgelerine yayılan olaylar sonrası, “yok olma aşamasına gelen terör örgütleri yeniden hareketlenmiş” aynı zamanda “yeni terör grupları” meydana gelmiştir.
Yapılan çalışmalar sonucunda;
MLKP terör örgütünün kongre belgelerinde; Türk - Kürt, Alevi - Sünni çatışması vasıtasıyla devrimci durumun güçlenerek gelişeceği, Türkiye’de Kürt ulusal hareketinin zaten varolduğu, bu hareket ile işçi hareketlerinin ittifakının oluşturulmasının gerektiği, Aleviliği ise ezilen, baskı altında tutulan bir mezhep olarak ele alıp, Alevilerin her iki devrimci yükseliş boyunca ileri bir rol oynayacaklarını değerlendirip, güçlü bir devrimci dalganın bu güçleri mevzilere taşıyacağını savunmuştur. Bu nedenle örgüt, çalışmalarını, Alevi vatandaşlarımız üzerinde yoğunlaştırarak, bu kitleyi harekete geçirmeye, tahrik etmeye çalışmaktadır.
12 – 13 Mart 1995 yılında Gaziosmanpaşa İlçesi Gazi Mahallesinde yaşananlar Ülkemizde meydana gelmiş en büyük toplumsal olaylardan birisidir. Gazi olaylarında MLKP terör örgütü yukarıda izah edilen amaç doğrultusunda hareket ederek, tüm militan ve sempatizan kadrolarını silahlarıyla birlikte Gazi Mahallesine toplamış, halkın arasına sızarak olayların sebebinin Devlet olduğu yönünde propaganda ve ajitasyon yürüterek, halkı polis karakoluna ve güvenlik güçlerine saldırtmış, silahlı militanları tarafından topluluk içerisinden hedef gözetilmeksizin ateş açılmıştır.
Ele geçen örgütsel dokümanlara göre ; örgütün, askeri biçimler (silahlı eylemler, kitle ayaklanmaları, barikat ve sokak çatışmaları vb.) ve açık devrimci mücadele (kitle gösterileri, kitlesel açlık grevleri, işgaller vb.) olarak iki başlık altında ele aldığı eylemlerin, örgütün çıkışını, yükselişini, sürekliliğini ve kalıcılığını güvence altına almak bakımından vazgeçilmez olduğunu vurguladıktan sonra, MLKP’yi Gazi ayaklanmasına önderlik eden ve kayıplar kampanyasında kitle hareketine yeni bir çığır açan parti olarak tanımlayarak “Gazide biriken derinleşen çelişki ve tepkilerin patlaması partinin taktiği ve asgari düzeyde bir semt örgütlenmesiyle buluşunca partinin silüetinin yaratılmasını birlikte getirebildi.” şeklindeki tespitiyle yukarıda bahsedilen gelişimi ve kalıcılığı sağlama amacı doğrultusunda, Gazi olaylarının meydana gelmesinde ve geniş bir kitleye yayılmasında, örgütün taktiği ve semt yapılanmasının büyük rolü olduğunu kabul ettiği de görülmektedir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yaşanan sorunların Batı’ya yayılması, kent ayaklanması, genel grev ve genel direniş gibi temel hazırlıkların, hangi örgütlenme ve önderlik tarzıyla gerçekleştirilebilineceği konusunda MLKP’ nin zengin örnekler sunduğu belirtilerek, bu anlayış, geliştirilen pratik çalışmalarda karşılığını buldu, Gazi ayaklanmasını yayma girişimi ve kayıplar kampanyası bunu daha da üst düzeye çıkardı…tespitiyle yine örgütün Gazi olaylarında büyük rolünün olduğu kabul edilmektedir.
Gazi olayları sonrasında, bu mahallede örgüt tarafından gerçekleştirilen çalışmalarda, olaylar esnasında yaşanan olumsuzluklar, aslında Devletin Alevi vatandaşlarımıza karşı yıllardır sürdürdüğü bir politikaymış gibi yansıtılmak suretiyle suistimal edilerek halka karşı kullanılmıştır. Bu çalışmalar neticesinde eleman temini ve lojistik destek gibi konularda ciddi kazanımlar elde eden örgüt, MLKP üyesi Özgür BULUT ve gizli tanık Kehribar’ın, 1996 yılı içerisinde Maltepe İlçesi Gülsuyu Mahallesi ve Gazi Mahallesinde, halkın güvenlik güçleriyle karşı karşıya getirilerek benzer olayların yeniden yaşanması için planların yapıldığı yönündeki beyanları ile de teyit edilmiştir.
MLKP üyesi Erdinç TAĞAÇ isimli şahsın ifadesinde özetle; “Gazi Mahallesi Sorumlusu Hasan POLAT’ ın kendilerine, Gazi Mahallesindeki Kültür Merkezi’ne ülkücüler tarafından saldırı gerçekleştirileceğini, bu bilgiyi kimseyle paylaşmamamızı ve ülkücülere karşı örgütlenme çağrısı içerikli bildiriler hazırlandığını, bu bilginin kaynağını sorduğumuzda ise kendilerine bilgi geldiği şeklinde yanıt aldıklarını, Gazi olaylarından yaklaşık bir hafta kadar önce Hasan POLAT ile yaptığı bir görüşmede, kendisinde olan fakat mermileri olmayan üç adet tabanca için mermi getirecek olan Gülten Kod isimli örgüt mensubuyla buluşarak mermileri almasını söylediği, kendisinin de bu şahısla buluşarak toplam 30 adet mermi aldığını, yapılan başka bi toplantıda daha önceden hazırlanmış olan, ülkücülere karşı örgütlenme çağrısı içerikli bildirileri dağıtmak için 12 Mart Pazar akşamının belirlendiği… olaylar esnasında topluluğun içerisinde bulunan 40-45 yaşlarında eşkalini hatırlayamadığı şahsın “ Camilere saldırmak lazım, haydi camilere saldıralım” dediği, ancak şahsın topluluk arasında kaybolduğu, kendisinin de yanındaki tabanca ile 7 – 8 kez yere paralel olarak ateş ettiğini, daha sonra diğer arkadaşlarıyla buluştuğunda onların da polise karşı birkaç kez silah kullandıklarını öğrendiğini..” beyan etmiştir. Bu anlatımlar dikkate alındığında, kahveler taranmadan önce bölgede bir saldırı olacağının bilinmesi, ona göre silah, malzeme ve bildiri gibi hazırlıkların yapılması, bildirilerin 12 Mart akşamı dağıtılması, dikkate değer hususlardır.
Gizli Tanık Kehribar’ ın,
Gazi Mahalle’sindeki olaylar bittikten sonra yapılan toplantılarda bizim de bilgi sahibi olmamız için ve de bu tür olaylara karşı tecrübe anlamında bize anlatılan; Gazi Olayları olmadan kısa bir süre önce bölgedeki MLKP sorumlularının kısa bir süre içinde Gazi Mahallesi’ ne sivil faşistler tarafından saldırı yapılacağını gerekçe göstererek MLKP örgütünün üst düzeyinden bol miktarda mermi, otomatik silah istedikleri bize anlatılmış ve beklenen bu saldırı karşısında bildiriler hazır hale getirildiği üst düzey yöneticiler tarafından bize bildirilmiştir… Yapılmak istenen Alevi-Sünni çatışmasını meydana getirmekti. Alevilere yönelik saldırı olduğu yönünde yapılan yayınlar bu provokatif eylemin derinleşmesini ve amacına ulaşmasını sağlamıştır…şeklindeki beyanları da kahvehanelere gerçekleştirilen saldırının, MLKP yönetimi tarafından önceden bilindiği ve bu yönde hazırlıklar yapıldığı anlaşılmaktadır.
MLKP isimli örgütün Genel Sekreteri ve Merkez Komite Üyelerinin de aralarında bulunduğu ( 23 ) kişinin ele geçirildiği Gaye Kod planlı istihbarat operasyonu kapsamında yakalanan Hatice BOLAT isimli şahıstan elde edilen flashdisk içerisindeki, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapmış toplam ( 349 ) Generale ait adı, soyadı, eşinin adı, adresi ve telefon bilgilerinin yanında bazılarına ait, nasbı, son görev yeri, ayrıldığı tarih, cep telefonu, oğlunun telefonu, eşinin telefonu, korumasının – şoförünün telefonu, yazlığına ait telefon, harici ve dahili telefonu gibi gizli ve kolaylıkla elde edilemeyecek bilgilerinin bulunduğu göz önüne alındığında Gizli Tanık Dilovası’nın 17.05.2008 tarihli ek ifadesinde, bazı emekli askerler ve MİT mensuplarına yönelik gerçekleştirilen suikast eylemleriyle ilgili olarak; “.. o dönem örgütün eylem amaçlı böyle bir istihbarat çalışmasının olmadığını konuştuk. Bugün düşündüğümde örgütün istihbarat çalışmasının olmadığı bir dönemde, çok ciddi ve gizli nokta eylem istihbaratlarının örgütün merkezi tarafından ekiplere ulaştırılmasında derin bağlantıların olduğunu ve adeta eylemlerin servis edildiğini söyleyebilirim...” şeklindeki beyanları ile Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral TEMEL CİNGÖZ suikastı faili Adnan TEMİZ’in 16.06.1991 tarihli ifadesinde; “Temel CİNGÖZ’ün istihbaratının (kalmış olduğu Jandarma lojmanlarının giriş çıkış yolları krokisi, generalin hergün sabah evden çıkışının saat saat - gün gün belirtildiği) THKP-C Dev-Sol örgütünün Merkez Komite Üyesi ve aynı zamanda Askeri Komite sorumlusu Haluk kod Niyazi AYDIN tarafından kendisine kapalı zarf içerisinde hazır olarak gönderildiğini, yine Adana’da gerçekleştirilecek başka eylem istihbaratlarının da örgütün merkezi tarafından kendisine hazır olarak geldiği..,” yönündeki beyanlarında bahsedilen yöntemlerle elde edildiği kanaatini kuvvetlendirmektedir.
Örgüt tarafından Gazi Komutanı olarak adlandırılan Hasan OCAK isimli şahsın, kaybolduğu gün bir randevusunun olduğu örgüte yakın yayın organlarında belirtilmesine rağmen kiminle ve nerede buluşacağına dair herhangi bir bilgiye yer verilmemesi ve akabinde boğularak öldürülmüş bir şekilde bulunması dikkat çekicidir.
Gizli Tanık Dilovası ifadesinde; “Fikir Kulüpleri Federasyonu öğrenci gençliğinin toplandığı yerdi. FKF ilk çıktığında başkanlığını Doğu PERİNÇEK yapmaktaydı. Bu çatı altında o dönemin gençlik liderlerinden Mahir ÇAYAN, Deniz GEZMİŞ, İbrahim KAYPAKKAYA ve Doğu PERİNÇEK isimli kişiler vardı. Bu kişilerin tamamı silahlı mücadeleyi savunan kişilerdi. Doğu PERİNÇEK’in de aralarında bulunduğu bu kişiler Türkiye’de sonradan kurulan Sol terör örgütlerinin liderleri olarak ülkemizi uzun yıllar kanlı çatışmalara sürükleyecek terör örgütlerinin başını çektiler” şeklinde beyanlarda bulunarak ülkemizdeki sol terör örgütlerinin nasıl ortaya çıktığı yönünde bilgisini aktarmıştır.
Semih GENÇ’ in 07.10.2002 tarihli ifadesi ve Gizli Tanık DİLOVASI’ nın 17.05.2008 tarihli ifadesinde de belirtildiği gibi; sol terör örgütlerinin oluştuğu ve ülkemizde insanların sağ - sol diye ayrışmaya başladığı dönemlerin siyasi aktörleri arasında yer alan kişilerden birisi Ergenekon terör örgütü yöneticisi olmak suçundan hakkında dava açılan sanık DOĞU PERİNÇEK’tir. Yine devam eden süreçte kurulan farklı sol terör örgütlerinin içerisinde yer alan kişilerin, DOĞU PERİNÇEK’in başkanlığını yaptığı FKF’nin (Fikir Kulüpleri Federasyonu) içinden çıkan gençler olduğu anlaşılmaktadır.
Bütün bu veriler, MLKP terör örgütü yöneticilerinin açıklanamayan bağlantılarının olduğunu göstermektedir .Bu bağlantı da örgütün kullandığı el bombalarının Ergenekon terör örgütü soruşturması sırasında ele geçirilen el bombalarıyla aynı kafileden olduğu kriminal raporlarla tespit edilmiştir.
Ergenekon soruşturması kapsamında ele geçen dokümanlar, tanık-gizli tanık ve şüpheli beyanları ile iletişim tespit tutanakları birlikte değerlendirildiğinde, 29/Ekim/1999 tarihli ERGENEKON dokümanında “ … terör grupları mutlaka kontrol altında tutulmalı, gereğinde “naylon terör grupları” oluşturularak, terör dünyasına yön verilmeli ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınmalıdır, ulusal ve uluslararası LEGAL VE İLLEGAL ÖRGÜTLER ile işbirliğine yönelmek kaçınılmaz bir zorunluluktur.” Şeklindeki eylem planı göz önüne alındığında, MLKP terör örgütünün taşeron örgüt olarak kullanılması için, Ergenekon terör örgütünün faaliyet yürüttüğü şüphesi bulunmaktadır.
ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜNÜNHİZB-UT TAHRİR TERÖR ÖRGÜTÜ İLE BAĞLANTISI:
Yapılan soruşturma sırasında elde edilen deliller ve arşiv kayıtlarının incelenmesi sonucu İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünce hazırlanan raporda öncelikle Hizb-ut Tahrir terör örgütü ve eylemleri hakkında açıklamalara yer verilmiş, sonrasında da Ergenekon terör örgütü ile Hizb-ut Tahrir terör örgütü arasında kurulan irtibatlar açıklanmıştır. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün hazırladığı raporun özeti aşağıya çıkarılmıştır.
A) Hizb-ut Tahrir Terör Örgütü Hakkında Genel Bilgiler:
Hizb-ut Tahrir; 1953’de İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) Örgütü’nden ayrılan, Takiyüddin En-NEBHANİ tarafından Ürdün’de kurulmuştur. NEBHANİ’nin 1979’da ölmesi üzerine örgüt liderliğini 2003’e kadar Abdülkadim ZELLUM yürütmüş, adı geçenin ölmesi sonrasında yerine ATA EBU REŞDE geçmiştir.
Amacı; ümmetçilik anlayışı kapsamında Müslümanları bir Halife etrafında toplayarak Hilafet devleti kurmaktır. Kurulacak bu devlet “Raşid-i Hilafet Devleti” olarak isimlendirilmektedir. İslam devletinin kurulması amacıyla gerekli görülen halk hareketinin geliştirilmesi hususunda, İhvan hareketinin öngördüğü tabandan tavana yönelimin aksine; tavanda yapılacak değişiklikle tabanı yönlendirmeyi esas almış olmaları, İhvan-ı Müslimin örgütünden ayrılmalarında en önemli etken olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda örgüt; Kültürlenme, Halk ile Bütünleşme ve halkı örgütledikten sonra şer’i esaslara göre İslam Devletini Kurma şeklinde (3) aşamalı bir strateji benimsemektedir.
Bilinen şiddet eylemi bulunmamakta olup, dünya genelinde ağırlıklı olarak internet siteleri aracılığı ile propaganda faaliyetleri yürütmekte, gündemdeki konulara ilişkin hazırladığı bildirileri e-mail adresi bulunan kurum ve kuruluşlara göndermektedir. Ancak “şiddet” yöntemini benimsemediği ifade edilmekteyse de; 2005’de, Özbekistan/Andican’da Devlet Başkanı İslam KERİMOV’u devirme girişimiyle suçlananların yargılanmasını protesto amacıyla gerçekleştirilen eylemlere, güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu (200) civarında şahsın hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylardan Özbek Hükümeti Hizb-ut Tahrir örgütünü sorumlu tutmuştur.
Yayın organları; Beyrut’ta yayınlanan El-Hadara isimli gazete ile Türkçe olarak 2003 yılına kadar Almanya’da basılan ve örgütün bu ülkede yasaklanması sonrası günümüzde faal olmayan Hilafet dergilerdir.
Ürdün, Suriye, Lübnan, Sudan, Kuveyt, Kudüs, Malezya, Özbekistan gibi ülkelerin yanı sıra İngiltere başta olmak üzere, Almanya, Danimarka gibi Avrupa ülkelerinde de yayılma imkanı bulmuştur.
B) Türkiye Faaliyetleri:
Örgüt yapılanmasında her ülke ‘‘Vilayet’’ şeklinde nitelendirilmektedir. Ülkemizde de Türkiye Vilayeti Sorumlusu/Mutemeti/Emiri olarak tanımlanan bir sorumlu atanmakta, buna bağlı hiyerarşik örgütsel alt birimler oluşmaktadır.
Hizb-ut Tahrir örgütünün Ülkemizdeki ilk faaliyetleri, 1960’lı yıllarda Osman Muhammed Mahmud isimli Ürdünlü bir öğrencinin girişimleriyle gündeme gelmiş ve 1964’a kadar Muhammed Ali HANDAN’ın öncülüğünde yürütülmüştür.
Son yıllar itibariyle örgütün Ülkemiz sorumluluğu, sırasıyla; Ahmet KILIÇKAYA (1990’lı yıllar), Remzi ÖZER (2000-2001 arası) tarafından üstlenilmiş olup, günümüzde örgütün Ülkemiz sorumluluğunu Yılmaz ÇELİK yürütmektedir. Yılmaz ÇELİK hakkında bir çok kez adli işlem yapılmış, son olarak 2008 Mart ayında cezaevinden tahliye olmuş ve akabinde 26 Eylül 2008’de Ankara’da yakalanarak cezaevine gönderilmiştir.
1964-1967 arasında, örgütün ‘Türkiye Vilayeti Sorumlusu’ olan Ercüment ÖZKAN’ın (1995’de ölmüştür) 1985’de Hizb-ut Tahrir Anayasası dağıtmaktan örgüt mensupları ile birlikte yakalandığı bilinmektedir. H. Tahrir’in Ülkemizdeki ilk faaliyetlerini şekillendiren E. ÖZKAN ‘‘İslam Devleti’nin ve Halifeliğin mutlaka bir Arap ülkesinde kurulacağı’’ anlayışına karşı çıkarak örgütten ayrılmış ve bilahare örgütün yabancı ülkelerin kontrolüne girmiş olabileceğine dair kaygılar taşıdığı hususunu gündeme getirmiştir.
1980’li yılların sonlarından itibaren faaliyetleri duran örgütün 28 Şubat 1997 sonrasında özellikle devlet kurumları, askeri birimler…vb yerlere gönderdiği bildiriler ile gündeme gelmiştir. Örgütün, kamuoyunda dini konuların yoğun tartışıldığı dönemlerde gündeme gelmesi dikkat çekici bulunmaktadır.
1994 Ağustos’unda, İngiltere’nin başkenti Londra’da bir stadyumda, Hilafetin Kaldırılışının 70. yılı münasebetiyle yaklaşık 12 Bin kişilik katılımla bir etkinlik gerçekleştirilmiştir.
Son yıllarda, Ortadoğu’nun yanı sıra Orta ve Güney Asya’da yayılma imkanı bulunan örgüt, 12.08.2007 tarihinde Endonezya’nın başkenti Jakarta'da, farklı ülkelerden yaklaşık (80) bin kişinin katıldığı “Uluslararası Hilafet Konferansı” düzenlemiştir.
C) Son Dönem Faaliyetleri
Yılmaz ÇELİK’in Türkiye sorumluluğuna gelmesi akabinde, 2004’ten itibaren strateji değişikliğine giden örgütün; geçmişte gizliliğe azami derecede önem göstermekteyken legal alan faaliyetlere yöneldiği ve ‘Köklü Değişim’ isimli bir dergiyi faaliyete geçirerek, dergi bünyesinde ‘Değişim Konferansları’ ve iftar yemekleri organize ettiği görülmüştür. Geçmişte gizli olarak dağıttığı bildirileri aleni olarak Cuma namazları sonrası ve halkın yoğun olduğu bölgelerde dağıtmaya başladığı, basın-yayın kuruluşlarını ziyaret ederek bildiriler bıraktığı ve yayınlanması istenen hususlarda medya kuruluşlarına basın açıklamalarını gönderdiği gözlenmiştir.
Örgüt tarafından, 2005 Eylül’ünde “Hilafetin Kaldırılışının Hicri yıldönümü” münasebetiyle İstanbul Fatih ve Ankara Hacıbayram Camiilerinde Cuma namazı sonrası protesto gösterisi düzenlenmiş, Hilafet ve Şeriat talepleri seslendirilmiştir. Kamuoyunda geniş yankı bulan eylemlerin zamanlaması Hilafetin Kaldırılışı’nın yıldönümünün yanında, ilginç bir sürece denk gelmiştir.
PKK, Kıbrıs ve AB sürecinin gündemi önemli derecede meşgul ettiği, Yürütme organının dış politikada tavizkar, içeride ise zafiyet içerisinde olmakla suçlandığı, Terörle Mücadele Yasasının ise ihtiyaçlara cevap vermediği gerekçesi ile değiştirilmek istendiği bir dönemde gerçekleştirilmiştir.
Örgütün bir yandan cami önlerinde gerçekleştirdiği kanunsuz gösterilerle kamuoyu gündemine gelmeye çalışması, diğer yandan ise güvenlik güçlerinin müdahalesine karşı cami cemaatini kışkırtma arayışları örgütün başka güçlerce yönlendirdiğini göstermektedir.
Bu eylemler sonrasında, örgüte yönelik Ülke genelinde düzenlenen operasyonlar ile Türkiye sorumlusu başta olmak üzere önemli isimler yakalanarak tutuklanmıştır. Ancak devam eden süreçte bazı üst düzey örgüt mensuplarının cezaevinden tahliye olmasıyla birlikte, toparlanma arayışına yönelmiştir.
FATİH CAMİ EYLEMİ:
02.09.2005 günü İstanbul ili, Fatih ilçesinde bulunan Fatih camiinden Cuma namazı çıkışında cami avlusunda yaklaşık 150 kişilik bir grubun toplanarak Hizb-üt Tahrir isimli örgüt yapılanmasının Türkiye resmi sözcüsü sıfatıyla Yılmaz ÇELİK tarafından basın açıklaması adı altında, dosya içinde mevcut “Hizb-üt Tahrir’den İslam Ümmetine ve Bilhassa Kuvvet Sahibi Olanlarına Bir Nida” başlıklı 15 sayfadan ibaret metnin okunduğu,
Bildiride özetle; “3 Mart 1924 tarihinde İngiltere’nin başını çektiği sömürgeci kâfir devletlerin Arap ve Türk hainlerinin de yardımıyla Hilafet devletini yıkmayı başardıklarını, aynı gün halifenin ülkeden kovulduğunu, Müslümanların beldelerine sömürgeci kâfirlerin yerleştiği, Müslüman topraklarını paramparça ederek tek bir devletten 55 küçük devletçik haline getirildiği, bu devletlerde de kâfirlerce emredilen hususların derhal yerine getirildiği, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulduğu, hilafetin yıkılmasıyla Afganistan’da, Irakta, Hindistan’da, Keşmir’de, Filistin’de, Kırımda, Çeçenistan’da, Cezayir’de, Bosna’da, Sudan ve Endonezya’da Müslümanların ezildiği, hilafetin hüküm sürdüğü dönemde bu tür haksızlıkların yaşanmadığı, Hizb-üt Tahrir’in önderliğinde Raşidi Hilafet devletinin kurulacağı ve bu devletin kurulmasıyla bu haksız uygulama ve zulümlerin biteceği Hizb-üt Tahrir’in bu maksatla faaliyet yürüttüğü ve Müslümanların bu faaliyetlere ortak olmaya çağrıldığı” görülmüştür.
Eyleme katılanlar tarafından “HİZB-ÜT TAHRİR TÜRKİYE” “YA HİLAFET YA ŞEHADET HİZB-ÜT TAHRİR”, “CUMHURİYET DALALET HİLAFET HİDAYETTİR” , “HİLAFET İZZET DEMOKRASİ ZİLLETDİR”, “TEK ÇÖZÜM İSLAMIN DEVLETİ RAŞİDİ HİLAFET DEVLETİ” şeklinde sloganların atıldığı ve bu şekilde pankartların açıldığı, grubunun basın açıklamasının bitimini müteakip dağıldığı görülmüştür.
Eyleme katılanların yakalanmasına yönelik güvenlik güçlerince yapılan çalışmalar neticesinde ülke genelinde 83 kişi yakalanmış, bunlardan 47 örgüt mensubu çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklanmıştır.
Operasyonlar sırasında, eyleme katılan bir şahıstan ele geçirilen mektup incelendiğinde: örgüte yeni katılmış bir örgüt mensubunun; yapılan eylemin Hizb-Ut Tahriri’in amaç ve stratejisine uymadığını belirtmesi önemli görülmüştür. Sözkonusu mektupta;
“Kerim Kardeşlerim. aşağıda okuyacağınız sebeplerden dolayı Hizb’i bırakıyorum ifadesi ile başlayıp, devamında;
…
Diğer mevzu ise bizim medya aracılığı ile yaptığımız eylemlerdir. Bizde şu fikir hakim idi ve sanırım halen bazı kardeşlerimizde bu fikir hakimdir.”Medya bizi iyi veya kötü haber yapsında ümmet bizi duysun,Hilafeti duysun ve bu onların gündemine otursun”Fakat şunu düşünmüyoruz ki şu anki medya “fasıkların” elinde olan bir medya.Fasık dememin özel bir sebebi var Rabbimiz fasıklardan bir haber geldiğinde o haberi iyice araştırmanızı istiyor.Yani onlara haber konusunda güvenmememizi istiyor.Ne alırken ne de verirken.Onlar bizi gündeme alırken bile kendi pis “mühürlerini” vurup gündeme almaktadırlar. Son Fatih eyleminde bunu daha da yakıcı hissettik. Medya bizi ümmete “İngiliz güdümünde olan bir Hizb”, “pravokatör bir Hizb” ve daha başka Hizb’in hakketmediği bir şekilde sundu. Bir de tutuklamalarının olmayışı, özellikle Yılmaz ÇELİK abin yalnız kaldığı halde polis tarafından durdurulup kimliğine bakılıp tutuklanmaması ümmetin kafasında Hizb hakkında soru işareti oluşmasına sebep olmuştur.
Şimdiyse Hizb bizden gönderdiği beyanları dağıtmamızı ve iftiraların ümmetin zihninden silinmesini istiyor. Ama şunu düşünmek lazım değil mi? Bunu biz istedik.Evet biz istedik.Biz bu medyanın bizi haber yapmasını ve bu eylemi ümmete duyurmasını istedik.Yoksa üç bin beş yüz kişi ile yetmiş milyona nasıl sesleneceğiz. Biz o medyayı oraya çağırdık bir gün öncesinden. Peki şunu da sormak gerekmez mi? Biz bu üslubu neden kullanmıştık. ”Topluma girişimiz” daha kolay olsun ümmet Hizb’den ve fikirlerinden haberdar olsun işimiz daha bir hız ve kolaylık kazansın. Ama ne oldu? Ümmet o fasıklara kandı ve bizi o fasıkların tanıttığı şekilde tanıdı. Şunu da sanmıyorum ki bu dağıttığımız beyanlarla bu kötü fikirler kolay kolay silinsin. Bu eylemin sonucu bizim istediğimizin tam tersi oldu. Mesela biz bu eylemden önce ümmete giderken Hizb’li olduğumuzu söyleyip hemen Kuran ve sünnetten bahseder ve onları Nebevi Metoda çağırırdık. Ama bundan böyle gittiğimizde önce bu iftiraları temizleyip sonra asıl işe geçeceğiz. Tabi önceden söylediğim gibi bu hiç kolay olmayacaktır.Çünkü bu ümmüt bu medyayı “doğru haber kaynağı” olarak kabul ediyor.Bir de ne biz bu sistemi ne de medyayı yeni tanıyoruz.Sistem eski sitem medya eski medya.Yani bizi ümmete başka nasıl tanıtacaklardı ki.
Şu an göründüğü kadarıyla Hizb bu eylemi bir yanlış olarak görmüyor. Belki bu olsa idi belki bu iftiraları silmek için yine canla başla çalışır, beyanları dağıtırdık. Çünkü herkez hata yapabilir. Hizbimiz de fikri liderliğe önem verir şahsi liderliğe değil. Medyatik eylemler bir üslubtur ve bu üslub benim benimseyemediğim bir üslubtur. Öyle sanmaktayım ki Hizb de benim için bu üslubtan vazgeçmeyecektir.
Bunlardan başka kafamı karıştıran bizim” ikinci Merhale”de olmamızın sebeplerini kavrayamayışım. Hizb’in ferdi ibadetler ve elemanlarının “maneviyatlarında kuvvetlenmesi” noktasında çalışmasının olmamasıdır. Diyeceksiniz ki biz “siyasi” bir Hizb’iz. Ama bizim metodumuz Nebevi Metod değilmidir? Peygamber bu konuda da kitlesini eğitmemişmidir? Zaten Hizb’den olmayan insanlarında bizde eksik olarak gördüğü mevzulardan biride budur. Bende kendi nefsime ve etrafımdaki kardeşlerime baktığımda bunun böyle olduğunu görüyorum.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Ben bu Hizb’e katılırken düşünerek ve Allah rızası için girdim. Şimdi de aynı şey için ve aynı şeklide bırakıyorum. Tabi kalplerde olanı bilen sadece Allah’tır” şeklinde son bulduğu görülmüştür.
. . .
D) Ergenekon Terör Örgütü Soruşturması kapsamında gözaltına alınan şahısların Hizb-ut Tahrir Terör Örgütü ile olan ilişkileri
1-Evrakı tefrik edilen şüpheli Kurtça BEKTAŞ,
a) Cumhuriyet Başsavcılığımızda alınan ifadesinde özetle:
“…Herhangi bir terör örgütüne üyeliğinin bulunmadığını, Arkadaşları arasında dini sohbetler ve toplantılar yaptıklarını, Rıfat, Süleyman, Mahmut OĞUZ ve kendisi bu amaçla bir araya geldiklerini, bazen aydan aya görüştüklerini, bazen haftada bir görüştüklerinin de olduğunu, geçen sene Ramazanda bir iftarda soyadını bilmediği Kazım abi isimli şahıs ile tanıştığını, bu şahısla kendilerinin Süleyman’ın kamyonculuk yapan bir arkadaşı tanıştırdığını, arkadaşlarıyla da görüştüğünü, dini hususlarda cahil oldukları için merak edip ve onunla görüşüp sohbet etme talebini kabul ettiklerini, O tarihten sonra belli aralıklarla bir araya geldiklerini, bu bir araya gelmelerinin birinde yaklaşık 4 ay önce Kazım abi isimli şahsın Mahmut OĞUZ’u getirdiğini, kendileriyle tanıştırdığını, daha sonra bu sohbetlerin, nerede nasıl ne aralıklarla görüşeceklerini daha çok Mahmut Oğuz belirlemeye başladığını, Onun kendilerini aradığını, ancak kendilerinden birine telefonunu vermediğini, daha doğrusu son zamanlarda bir telefon verdiğini, bunu da fazla kullanmadığını, bu nedenle kendileri onu aramadıklarını, onun kendilerini arayarak nerede bulaşacaklarını söylediğini, buluşmalarında Köklü Değişim isimli bir dergi getirip sattığını, kendilerinin de aldıklarını, bu dergiyi takip ettiklerini, dergileri almalarına rağmen çoğu evde kaldığını, bu örgütten sohbetlerinde Kazım abi ile Mahmut abi isimli şahısların kendilerine bahsettiklerini bu şekilde haberlerinin olduğunu, örgütten bahsettiklerini ancak üyesiyiz demediklerini, ama ilgilerinin belli olduğunu, Örgütün amacının dini bir yaşam getirmek, hilafeti yeniden sağlamak olduğunu söylediklerini, kendisinin de böyle öğrendiğini, kendisi internette bu örgüte ait sitelere girmediğini, bu örgütün üyesi olmadığını, konuşmalarda sadece “hizb” kelimesi geçtiğini, ancak daha çok dini konularda sohbet çerçevesinde zaman geçirdiklerini,
Yapılan soruşturmada elde edilen delillerden, Mehmet Ali ÇELEBİ’nin Hizbuttahrir Terör Örgütü içersine sızmaya ve bu örgüt mensuplarını kullanmaya ya da yönlendirmeye çalıştığı ve Mehmet Ali ÇELEBİ’nin de Neriman AYDIN, Kemal AYDIN, Durmuş Ali ÖZOĞLU ile yoğun irtibatlı olduğunun tespit edilmesi üzerine şüpheliye bu olaydan haberinin bulunup bulunmadığı sorulduğunda; Kendisi bu şahsı ne şekilde tanıdığını yukarda söylediğini, Süleyman’la bir yolculuk esnasında tanışıp, karşılıklı telefonlarını almışlar, arabada ne konuştuklarını bilmediğini, ancak bu şahıs kendisini muhasebeci olarak tanıttığını, dini hususlarda merak ettiğini söylediğini, daha sonra Süleyman’la karşılaştığında Süleyman böyle bir şahısla tanıştığını kendisine anlattığını, Ancak görüşmelerinin ayrıntısına vakıf olmadığını, bir defasında da Süleyman bu şahsa kendisinin telefonundan kontörü olmadığı için mesaj gönderdiğini,
Şüpheli Neriman AYDIN’ın ikametinde yapılan aramada, ele geçirilen bir not kâğıdında, üst kısmında “Hizbuttahrir” yazdığı, bunun altında da, “Süleyman” “Ulus kiler çarşı girişindeki Türkcell telefoncu Rıza arkadaşı” “Keçiören sanatoryum konuşma yerleri” “Her hafta toplantı yapılıyor, ayda bir büyük toplantı” “Aşama aşama hazırlık” “Senin bu kitaba geçmen için altı ayın var” “Bu iş için hiçbir şey talep etmeyen hocalarımız var” “CD ler kalabalık ortamda izleyin” “Telefonda kayıtları sayı olarak yapıyorlar 11 numara 7 numara gibi” yazdığı görülmesi üzerine şüpheli Neriman AYDIN'ın notlarında geçen "Keçiören Senatoryum konuşma yerleri" diye bahsedilen yerin neresi olduğu, burada yapılan toplantıların konusunun ne olduğu, bu toplantılara kimlerin katıldığı sorulduğunda; Süleyman denilen arkadaşı Süleyman olduğunu, Ulus Kiler Çarşı girişindeki Turkcell telefoncu Rıza arkadaşı denilen, arkadaşı Rıza olduğunu, Keçiören Sanatoryum mevkiinde kendisinin, Rıfat’ın ve Mahmut OĞUZ isimli şahısların evi olduğunu, buralarda buluştukları için konuşma yerleri buralar diye belirtildiğini, ayda bir büyük toplantı ve haftalık toplantılar dini sohbet amaçlı bir araya gelip yaptıkları sohbetler olduğunu, CD’leri daha çok Mahmut abi isimli şahsın getirdiğini, sohbetleri de onun verdiğini, telefonda şifreli kayıtlar ile ilgili bir bilgisinin olmadığını,
21.07.2008 günü saat:21.19'da Süleyman SOLMAZ ile şüphelinin yaptığı görüşmede tespit edilen; Filistin’e cihada gitme konusu, bu iş için gerekli masraf ve kimin kanalı ile gidilebileceğine ilişkin konuşma içeriği sorulduğunda; Bu görüşmelerinden önce Süleyman’ın cihat içerikli bir CD izleyip etkilenmiş olduğunu, cihada Filistin’e gitmeye karar verip kendisini aradığını, fikrini söylediğini, kendisi de ayarlayayım beraber gidelim dediğini, Kendisinin de Amerikanın Filistin’de yaptıklarından rahatsız olduğunu, bir Müslüman olarak bir şeyler yapmak gerektiğine inandığını, Süleyman böyle bir fikir verince uygun geldiğini, Filistin’e kimin vasıtasıyla gideceklerini kastettiğini bilmediğini, kendisinin Filistin bağlantısının olmadığını, Onun da iki eniştesinden hangisinin bunu yapacağını bilmediğini, bu dosya kapsamında gözaltına alınan Mahmut Oğuz KAZANCI, Süleyman’ın eniştesi olduğunu,
Şüphelinin Ankara ili Keçiören ilçesi Pınarbaşı Mahallesi Ateş Sokak No:4/13 sayılı ikametinde yapılan aramada;
-(13) sayfa A4 kağıdına yazılı Hizb-ut Tahrir yazılı bilgisayar çıktısı,
-(80) sayfadan oluşan Hizb-ut Tahrir ibareli beyaz kaplı kitap,
-(158) sayfadan oluşan Haberül-Vahit Ali DİKİCİ köklü değişim yayıncılık yazılı kitap,
-(56) sayfadan oluşan Hizb-Ut Tahririn yola çıkışı ibareli kitap,
-(1) adet Hızb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti ibareli CD,
-(1) adet Hızb-ut Tahrir Türkiye Vilayeti ibareli CD,
-(8) adet Köklü Değişim yazılı 2007 yılı Aralık-Şubat-Mart-Nisan-Mayıs-Haziran-Temmuz-Ağustos ibareli dergi bulunarak el konulmuştur.
HİZBUTTAHRİR isimli kitap hakkında, Ankara 1 Nolu DGM’nin 17.01.2003 tarih 2003/82 sayılı kararı ile toplatma ve el koyma kararının olduğu hatırlatılarak Hizb-ut Tahrir Terör Örgütü ile ilgili bu dokümanlarla ilgili ifadesini vermesi istendiğinde; Bunların kendisine ait olduğunu, CD, dergi ve kitapları Mahmut ile Kazım isimli şahısların getirdiğini, ondan para karşılığı satın aldığını, meraktan evde bulundurduğunu, çoğunu okumadığını,
Hizbut tahrir terör örgütü üyesi olmadığını, Meraktan sohbetlerinde bulunduğunu, Dergi ve kitaplarını satın aldığını, bir araya gelip sohbet etmek dışında herhangi bir faaliyette bulunmadığını, yasadışı herhangi bir eyleme katılmadığını, suçlamaları kabul etmediğini, bu örgütle kendilerinin bağlantılarını Mahmut abi ve Kazım abi isimli şahısların yaptığını, bu şahıslardan başka kimseyi tanımadığını, bu şahısların da örgüt üyesi olup olmadığını bilmediğini, ancak kendilerine bu dergi ve CD’leri verenler ve sohbetlerde bu gruptan bahseden onlar olduğunu, Ergenekon terör örgütü ile bir alakasının olmadığını, Mehmet Ali isimli şahsın bu örgüt adına kendileri ile irtibata geçmeye çalışıp çalışmadığını da bilmediğini, bu şahsın kendilerinden sadece Süleyman ile irtibatı olduğunu, beyan etmiştir.
b) Evrakı tefrik edilen şüpheli Kurtça BEKTAŞ, Sorgusunda özetle:
“Suçlamayı kabul etmediğini, Ergenekon Terör Örgütü ve Hizbut Tahrir Terör Örgütü ile alakasının olmadığını, Mahmut Oğuz'u geçen sene Süleyman Solmaz isimli arkadaşının evinde iftar yemeğinde tanıdığını, daha sonra birlikte oturup sohbet ettiklerini, Mahmut Oğuz’un sohbet sırasında getirmiş olduğu kitap ve CD’leri kendilerine okuyup gösterdiğini, Köklü Değişim dergileri getirdiğini, bu dergilerin rafta durduğunu, açıp okumadığını, Süleyman Solmaz, Rıza Demir, Rıfat Yıldırım’ın çocukluk arkadaşı olduğunu, bazen haftada bir bazen ayda bir evlerinde bir araya gelip sohbet ettiklerini, dini içerikli sohbetlerde bulunduklarını, dini sohbetler sırasında Hizbut Tahrir Örgütünü duyduğunu, Mahmut Oğuz’un sohbetlerde Hizbut Tahrir Terör Örgütü konusunda kendilerine bilgi verdiğini, daha sonra Rıza Demir'in de internetten Hizbut Tahrir Örgütünü araştırdığını, bir araya geldiklerinde peygamberimizin hayatı ve sahabe hayatları konusunda konuştuklarını, diğer konularda konuşulmadığını,” beyan etmiştir.
2- Evrakı tefrik edilen Şüpheli Mahmut OĞUZ:
a) Emniyet İfadesinde özetle:
“… 2006 yılında askerlikten terhis olduktan sonra Ankara iline döndüğünü, 1 sene kadar sahibi Süleyman UĞURLU veya Ahmet SİVREN olarak hatırladığı şahıslara ait KÖKLÜ VE DEĞİŞİM isimli dergide dizgi ve tasarım bölümünde çalıştığını…, 2003 yılında Hizbut Tahrir örgütüne üye olmak suçlaması ile gözaltına alındığını, daha sonra bu suçlamadan mahkemede beraat ettiğini,
Hizbut-Tahrir Terör örgütü hakkında bilgi sahibi olduğunu, bu örgütün fikri ve siyasi çalışan ve toplumu İslam ile kalkındırmaya çalışan bir parti olduğunu, kendisinin bu partiyi anlatan çeşitli kitap, dergi vb. yayınlarını okuduğunu ve bilgi sahibi olduğunu, bu partinin İslami kalkındırmayı gerçekleştirirken silahlı ya da maddi eylemleri benimsemediğini, amacını fikir ile gerçekleştirmeye çalıştığını, 2003 yılında hakkında bu partiye üyelik suçlaması ile işlem yapıldığını ancak bu davadan beraat ettiğini, kendisinin partinin fikirlerini kabul etmekle beraber, bu parti ile hiçbir şekilde ilişkisinin bulunmadığını ve bu partiden hiç kimseyi tanımadığını beyan etmiş,
Ev aramasında ele geçirilen “Köklü Değişim” dergisi, dergi içerisinde çıkan 3 sayfalık doküman ve Hizbut-tahrir terör örgütünün Türkiye Vilayeti temsilcisi olduğu anlaşılan Yılmaz ÇELİK isimli şahısla ilgili olarak görüşlerinin sorulması üzerine;
Bu dergileri satmak amaçlı bulundurduğunu, o anki işinin yanı sıra dönem dönem bu dergiye giderek bir miktar dergi alıp sattığını, kazandığı paradan yüzde aldığını, Yılmaz ÇELİK isimli şahsı tanımadığını, bu şahıs ile arasında bir ilgi bulunmadığını, derginin arasından çıkan 3 sayfalık dokümandan haberinin bulunmadığını, bu dokümanları hiçbir amaç için kullanmadığını beyan etmiş,
Ankara ili Keçiören ilçesi Kuşcağız Mahallesi Kartaltepe Caddesi No:40/20 sayılı ikamette yapılan aramalarda ele geçirilen ve üzerinde Hizb-ut Tahrir Terör örgütünün anteti bulunan 2 adet CD’nin yapılan incelemesinde, CD’lerde Hizb-ut Tahrir terör örgütünün propagandasını içerir görüntülerin bulunduğunun tespit edildiği hatırlatılarak sorulması üzerine;
KÖKLÜ DEĞİŞİM dergisinin genel olarak HİZBUT-TAHRİR partisi ile ilgili haberler yaptığını, bahsedilen CD’lerde 2002 yılında bu partiye yönelik adli makamlarca yapılan çalışmalar ile ilgili görüntüler olduğunu, bu CD’leri bilgi edinme amaçlı bulundurduğunu, hiçbir şekilde hiçbir yerde kullanmadığını,
İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde, 20.09.2008 günü yaptırılan fotoğraf teşhisinde, 02.09.2005 günü Fatih Camii avlusunda Cuma namazı çıkışında Hizb-ut Tahrir terör örgütü tarafından düzenlenen ve konuşmacı olarak Yılmaz ÇELİK’in katıldığı bir eylemde şüphelinin de aralarında bulunduğu fotoğrafta kendisini teşhis ettiğinin görülmesi üzerine bu eyleme ne amaçlı ve hangi sıfatla katıldığı, eylemde çekilen video görüntülerini Hizb-ut tahrir terör örgütünün propagandası amaçlı kullanıp kullanmadığı, bahse konu örgütün başka eylemlerine katılıp katılmadığının sorulması üzerine;
Bahse konu eylemi hatırladığı kadarıyla o dönem bir basın açıklaması olduğunu, kendisinin o dönem çalışmış olduğu KÖKLÜ DEĞİŞİM dergisi adına haber amaçlı kamera kaydı almak maksadı ile orada bulunduğunu, söz konusu basın toplantısını kimin yada kimler tarafından düzenlediğini bilmediğini, sadece çalıştığı dergi adına haber toplamak amacı ile orada bulunduğunu, kayıt ettiği görüntüleri kullanmadığını, dergiye teslim ettiğini, yaptığı bu işten ücret aldığını,
Özgeçmişini anlatırken 2006 yılında askerden terhis olduktan sonra bu dergide çalışmaya başladığını ve bu dergide bir sene kadar çalıştığını beyan ettiği, ancak bahse konu eylemin 2005 yılında Fatih Camisi avlusunda gerçekleştiği hatırlatılarak ifadelerindeki çelişkiyi nasıl açıklayacağının sorulması üzerine, 2004 Şubat sonunda askere gittiğini, 15 ay askerlik yaptığını, 2005 mayıs sonu veya Haziran başı terhis olduğunu, birkaç ay bir işte çalışmadığını, daha sonra 2005 yılının son aylarına doğru KÖKLÜ DEĞİŞİM isimli dergide çalışmaya başladığını, geçmiş zaman olduğu için tarihleri tam olarak hatırlamadığını, o dönemde bahse konu dergide çalışmakta olduğunu, kendisine isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini, fikir yapısı olarak muhafazakar bir insan olduğunu ancak hiçbir şekilde legal ya da illegal bir oluşum içerisinde olmadığını, münferit olarak sade bir hayat yaşadığını, kendisine yöneltilen hiçbir isnat ile ilgisinin bulunmadığını” beyan etmiştir.
b. Savcılık İfadesinde özetle:
“..Emniyet ifadesini tekrar ettiğini, kendisinin Ergenekon veya Hizbul Tahrir isimli örgütle hiçbir alakasının bulunmadığını, ancak 2003 yılında Hizbut Tahrir örgütü ile ilgili olarak yakalandığını ancak yargılanması sonucunda beraat ettiğini, kendisi ile birlikte yakalanan Kurtça Bektaş, Süleyman SOLMAZ ve Rıfat YILDIRIM’ı tanıdığını, bu kişilerin arkadaş çevresinden olduğunu, diğer kişileri tanımadığını, Neriman AYDIN isimli kişinin bilgisayarında ele geçen Hizbut Tahrir örgütü ile ilgili not ve yazılarla alakasının bulunmadığını, Köklü Değişim isimli yayınevinde çalıştığını, buradan çıkan kitapları para karşılığı sattığını, yukarıda isimlerini verdiği arkadaşları ile bir iki iftar yemeğinde buluştuklarını ayrıca kendilerine aile ziyaretlerinde bulunduğunu ancak burada kendilerine hiçbir şekilde Hizbut Tahrir ile ilgili CD ya da kitap vermediğini, bu yöndeki beyan ve suçlamaları kabul etmediğini, bu toplantı ve yemeklere Engin ve Kazım isimli şahısların katılmadığını, bu kişileri tanımadığını, emniyette verdiği ifadesinin doğru olduğunu, hiçbir örgütle ilgisinin bulunmadığını” beyan etmiştir.
c) Sorgusunda :
“Suçlamayı kabul etmediğini, Hizbut Tahrir Terör Örgütü üyesi olmadığını, bu örgütle alakasının bulunmadığını, Kurtca Bektaş, Rıfat Yıldırım, Süleyman Solmaz'ı tanıdığını, arkadaş çevresi olduğunu, şüpheli Neriman Aydın isimli şahsın bilgisayarında ele geçirilen Hizbut Tahrir ile ilgili not ve bilgilerden haberinin olmadığını, yukarıda isimlerini söylediği arkadaşları ile iftarlarda ve aile ortamlarında birlikte olduklarını, güncel konularda sohbetleri olduğunu, birlikte olduğu bu arkadaşlara kitap ve cd vermediğini, köklü değişim yayınevinin dergi ve kitaplarını para karşılığı sattığını, cep telefonu kullandığını ancak şuan numarasını hatırlamadığını,beyan etmiştir.
3- Evrakı tefrik edilen şüpheli Mahmut Oğuz KAZANCI
Şüpheli Mahmut OĞUZ KAZANCI Emniyette susma hakkını kullanmıştır.
Savcılık İfadesinde özetle:
“…Kayınbiraderi Süleyman Solmaz’ı tanıdığını, Süleyman’ın üç arkadaşı bulunduğunu, daha önce onları gördüğünü, Rıfat Yıldırım, Kurtca Bektaş ve Rıza Demir’i Süleyman Solmaz’ın yanında gördüğünü” beyan etmiştir.
4- Evrakı tefrik edilen Şüpheli Rıfat YILDIRIM:
Şüpheli Rıfat YILDIRIM Emniyette susma hakkını kullanmıştır.
a) Savcılık İfadesinde özetle:
“…kendisinin geçen sene ramazan ayında Kazım abi diye hitap edilen soyadını bilmediği bir şahısla Süleyman vasıtasıyla tanıştığını, Süleyman SOLMAZ, Kurtça BEKTAŞ ve Rıza DEMİR ile çocukluk arkadaşı olduklarını, Kazım isimli şahısla Süleyman isimli arkadaşının evinde verdiği bir iftar davetinde tanıştıklarını, önce arkadaş konularında daha sonra dini konularda sohbet ettiklerini, ardından bu sohbetlerin devam ettiğini, haftalık ya da 15 günlük periyotlarla bu ekiple bir araya geldiklerini, oturduklarında dini dergilerden okuduklarını, 4 ay kadar önce bir sohbetlerinde Kazım isimli şahsın “Hizbul tahrir” olduğunu söylediğini, bu şekilde öğrendiğini, ardından kendisine sorduğunu, internetten araştırdığını, amacının hilafeti getirmek olan bir örgüt olduğunu öğrendiğini, dini konularda kafaları örtüştüğü ve anlaştıkları için sohbetlerinin devam ettiğini, bu sohbetlerinin birinde (5 ay kadar önce) Kazım isimli şahsın getirdiği Mahmut OĞUZ isimli şahıs ile tanıştıklarını, bu şahsın da sohbetlerine devam etmeye başladığını, kendisinin “Köklü Değişim” isimli bir dergi bulundurduğunu, kendisine de birkaç defa bu dergiyi sattığını, diğer arkadaşlarına satıp satmadığını bilmediğini, bu dergide daha çok normal dini konular bulunduğunu, toplantılarına özel bir isim vermediklerini, normal arkadaş sohbeti tarzında olduğunu, kimin evi müsaitse ona göre bir araya geldiklerini, eşlerinin de geldiğini, ancak onların ayrı sohbet ettiklerini, isimlerini verdiği şahıslarla tanışıklığı olduğu için bunlarla telefonla da görüştüğünü,
Bu toplantıları kendisinin organize etmediğini, ancak arkadaşlarıyla konuşup karar verdiklerini, Rıza’nın kendisine “Hiz.şey” derken toplantılarını ve hizbul tahrir bağlantılarını kastettiğini, kendisinin gerek Mahmut abinin gerekse Kazım abinin hizbul tahrirci olduğunu bildiğini, çünkü sık sık sohbetlerinizde bundan bahsettiklerini, ancak üye olup olmadıklarını, üye iseler konumlarını bilmediğini,
1 adet 56 sayfadan oluşan Mescidi Aksadan Bir Nisrun Doğuşu: Huzbut-Tahririn Yola Çıkışı isimli Hizbu-t Tahrir’ in anlatıldığı kitapçığı kimden aldığı ve Hizb-ut Tahrir ile ilişkisini açıklaması istendiğinde;
“Bu kitabı da bir toplantıların Mahmut Oğuz’un getirdiğini, kendisinden para ile satın aldığını, kendisinin meraktan bu ekibin içerisinde yer aldığını, sempatizanı veya üyesi olmadığını, ancak toplantılarına ve sohbetlerine katıldığını..”
Son olarak “Hizbut tahrir isimli örgütü Kazım abisi ve Mahmut Oğuz abisi vasıtasıyla tanıdığını, bu örgütün amacının hilafeti getirmek olduğunu, bu amaçla daha çok Mahmut abisinin yönlendirmeleri ve belirlemeleriyle haftalık ya da on günlük periyotlarda ev toplantıları yaptıklarını, bu toplantılara da Mahmut abisinin Köklü Değişim isimli dergiyi ve bazen farklı kitap ve broşür getirip dağıttığını, merak ettiği için internetten bu örgüt ile ilgili sitelere girerek bazı yazıları indirdiğini…” beyan etmiştir.
5- Evrakı tefrik edilen Şüpheli Rıza DEMİR:
a) Emniyet İfadesinde özetle:
2007 senesinin Ramazan ayında Süleyman SOLMAZ isimli arkadaşının iftar yemeği verdiğini, kendisinin de bu iftar yemeğine katıldığını, yemekte Kurtça BEKTAŞ, Rıfat YILDIRIM, Engin …?, Ali..? isimli şahısların olduğunu, yemekte sohbetleri devam ederken ne iş yaptığını bilmediğini, Süleyman SOLMAZ’ın babasına ait nakliye firmasında çalıştığını bildiği Engin..? isimli şahıs “İslami sohbetler veren bir tanıdığım var, isterseniz onu çağırıyım konuşun, sormak istediğiniz şeyler varsa sorun” dediğini, kendilerinin de “çağır” dediklerini, yaklaşık 1 saat sonra Kazım…? İsimli şahıs Süleyman SOLMAZ’ın evine geldiğini, birkaç saat kendisiyle dini konularda sohbet ettiklerini, Engin isimli şahıs haricindeki arkadaşlarının Kazım..? ı orada tanıdıklarını, Kazım..? sohbetin sonunda “bu sohbetleri isterseniz devamlı birimiz evinde yapalım” dediğini, kendilerinin de kabul ettiklerini, sohbetlerini dönüşümlü olarak Kurtça BEKTAŞ, Süleyman SOLMAZ ve kendisinin evinde dönüşümlü olarak 5-6 sohbet yaptıklarını, sohbetlerinin içeriğinin dini konularla ilgili olduğunu, bunun haricinde hiçbir konunun işlenmediği, söylenmediğini, en son katıldığı sohbette Kazım…? “okuyun, burada Hizbut Tahrir’den bahsediyor, haftaya gelin bunları işleriz, Hizbut Tahrir ile ilgili kafanıza takılan bir şey olursa sorarsınız, ben size anlatırım” diyerek kendisine üzerinde Hizbut Tahrir yazılı kitap ve CD verdiğini, kendisi kitap ve CD’yi evine götürdüğünde babasının kitap ve CD’yi görüp bunların ne olduğunu sorduğunu, kendisinin de ona “Kazım abi verdi, bu cemiyete bağlıymış” dediğini, babasının da “ben bunları biliyorum, yasal bir yer değilmiş” dediğini ve internetten Hizbut Tahrir’i araştırarak kendisine gösterdiğini, kendisinin de internette Hizbut Tahrir’in terör örgütü olduğunu orada gördüğünü, Bundan sonra sohbetlerinin olmadığını, kitap ve CD’yi de attığını zannediyor olduğunu, ancak ikametinde polis tarafından yapılan aramada bulunduğunu, bunların varlığından haberinin olmadığını, varlığını unutmuş olduğunu, bunun haricinde sohbetlerine kimseyi davet etmediğini” beyan etmiştir.
b) Savcılık İfadesinde özetle:
Kendisi ile birlikte yakalanıp gözaltına alınan Süleyman SOLMAZ, Kurtça BEKTAŞ, Rıfat YILDIRIM’ın arkadaşları olduğunu, ayrıca Mahmut Oğuz KAZANCI’yı iki kere gördüğünü, arkadaşı Süleyman’ın eniştesi olduğunu,
Evinde ve işyerinde yapılan aramalarda Hizbul Tahrir Örgütü ile ilgili kitap ve CD ele geçtiği hususunun doğru olduğunu, 1 yıl öncesi arkadaşı Süleyman SOLMAZ’ın iftar yemeği verdiğini, kendisinin de gittiğini, sohbet sırasında Engin isimli bir şahsın geldiğini ve dini konularda kendileri ile sohbet etmeye başladığını, daha sonra Engin isimli bu şahıs şüphelilerin sohbetine Kazım isimli şahsıda davet ettiğini, birkaç kez bu şekilde sohbet olduğunu, daha sonra Kazım’ın kendisine kitap ve CD’leri verdiğini, bunların Hizbul Tahrir ile ilgili olduğunu, bunları eve götürdüğünü, babasının bunların ismini gördüğünü ve bunlardan uzak dur bunlar yasadışı şeylerdir dediğini, bu kişilerle görüşmesini yasakladığını, kendisinin de o günden beri artık o toplantılara gitmediğini, bu CD ve kitaplarda evinde ve işyerinde kaldığını, ancak bunları okumadığını, içeriğini de bilmediğini, hatta bunlar bulunana kadar bunları attığını sandığını,
Şüphelinin ikametinde yapılan aramada;
-(1) adet Hizb-ut Tahrir isimli kitap,
-(1) adet Hizb-ut Tahrir isimli Cd,
-(1) adet üzerinde “İSLAMİ HİLAFET NİZAMININ ŞER’İ ESASLARI-Köklü Değişim” yazılan Köklü Değişim yayıncılık tarafından basımı yapılan kitap,
-(1) adet üzerinde “Cehenneme götüren ameller” yazılı CD bulunarak el konulması üzerine Hizbut Tahrir isimli kitap ve CD’leri ne şekilde temin ettiği ve bu kitapları bulundurmasındaki amacının ne olduğu sorulduğunda;
“Cehenneme götüren ameller isimli CD’yi ve İslami Hilafet Nizamının Şeri Esasları isimli kitabı kendisine Rıfat isimli arkadaşının bıraktığını, kendisinin de CD’yi ve kitabı Ulus’taki işyerinin çekmecesine koymuş olduğunu, nereye koyduğunu tam olarak hatırlamadığını, Kitap ve CD’nin yasak olduğunu bilmediğini, bunun da yasak olduğunu bilmediğini…” beyan etmiştir.
Şüpheli Süleyman SOLMAZ Emniyet İfadesinde özetle:
“Hizbut Tahririn terör örgütü olup olmadığını bilmediğini, Hizbut Tahririn ne anlama geldiğini de bilmediğini, ancak bahsettiği dergilerde ve evinde bulunarak el konulan dergi kitap ve dokümanlarda hizbut Tahririn isminin geçtiğini, bu doküman, dergi ve kitapları Mahmut OĞUZ’un getirip kendilerine dağıttığını, diğer arkadaşlarında da bu kitaplardan olduğunu, beyan etmiştir.
Şüpheliye Neriman AYDIN’ın ikametinden Hizbut-tahrir örgütü ile ilgili kitap ve yayınların ele geçirildiği, bu yayınlardan HİZBUT TAHRİR isimli kitap hakkında, Ankara 1 No’lu DGM’nin 17.01.2003 tarih 2003/82 sayılı kararı ile toplatma ve el koyma kararının olduğu, bu kitap ve yayınlar Neriman AYDIN’a sorulduğunda, kendisinin bilgisi ve ilgisinin olmadığını, söz konusu kitapları askeri personel Mehmet Ali ÇELEBİ’nin getirdiğini beyan ettiği hatırlatılarak; Mehmet Ali ÇELEBİ’nin bu kitapları şüpheliden alıp almadığı sorulduğunda:
“Doğru olduğunu, yukarıda da bahsettiği gibi kendisinin Mehmet Ali ÇELEBİ’ye hadis kitapları ve bazı dergiler vermiş olduğunu, hatta şuanda hatırladığını, dini içerikli bazı CD’leri de bu şahsa vermiş olduğunu, verdiği dergiler içerisinde Hizbut-Tahririn de isminin geçtiğini, muhtemelen Neriman AYDIN isimli şahıstan el konulan dergi ve dokümanların kendisinin Mehmet Ali ÇELEBİ’ye verdikleri olabileceğini, beyan etmiş,
Şüpheliye bir başka şüpheli Neriman AYDIN’ın bilgisayarında, Hİzbuttahrir örgütüne ait olduğu değerlendirilen çok sayıda isimlerin yazdığı toplam (8) sayfadan oluşan liste yine şüpheli Neriman AYDIN’ın ikametinde yapılan aramada, ele geçirilen bir not kağıdında, üst kısmında “Hizbut Tahrir”, bunun altında da, “Süleyman” “Ulus kiler çarşı girişindeki Türkcell telefoncu Rıza arkadaşı” “Keçiören sanatoryum konuşma yerleri” “Her hafta toplantı yapılıyor, ayda bir büyük toplantı” “Aşama aşama hazırlık” “Senin bu kitaba geçmen için altı ayın var” “Bu iş için hiçbir şey talep etmeyen hocalarımız var” “CD ler kalabalık ortamda izleyin” “Telefonda kayıtları sayı olarak yapıyorlar 11 numara 7 numara gibi” yazdığı hatırlatılarak ve bu doküman Neriman AYDIN’a sorulduğunda, söz konusu dokümanın taksici tarafından Mehmet Ali ÇELEBİ ye verilen doküman olduğunu beyan ettiği hususları da hatırlatılarak; bu dökümanlardan haberinin olup olmadığı ve Mehmet Ali ÇELEBİ’nin bu dökümanları kendisinden temin edip etmediği sorulduğunda;
Neriman AYDIN’ı tanımadığını söylediğini, kendisine bu okunan notların yazdığı belgenin gösterildiğini, bu yazıların kendisine ait olmadığını, fakat yazı içerisinde geçen konuları Mehmet Ali ÇELEBİ’nin kendisine sormuş olduğunu, kendisinin de cevaplamış olduğunu, zannettiğine göre kendisinin ona verdiği cevapları not olarak yazmış olduğunu, bu şahsın neden bu şekilde not aldığını bilmediğin, ancak Mehmet Ali ÇELEBİ ile görüşmelerinde kendisinden istemiş olduğu hadis kitaplarını işi çıktığı takdirde Ulus Kiler çarşı girişindeki Turkcell telefoncusunda çalışan arkadaşı olan Rıza DEMİR’e bırakabileceğini onun da oradan almasını söylemiş olduğunu, ancak Mehmet Ali ÇELEBİ ile daha sonra buluştuklarını, kitap ve dergileri elden teslim ettiğini, Keçiören Senatoryum’un yakınında Kurtça BEKTAŞ’ın evinin bulunduğunu, Mehmet Ali ÇELEBİ ile tanışması sonrasında kendisine gelebileceğini söylemiş olduğunu, toplantı ve sohbet için Kurtça BEKTAŞ’ın evini tarif etmiş olduğunu, anlaşıldığı üzere Mehmet Ali ÇELEBİ’nin bu konuları Neriman AYDIN’a anlatmış ve o da kendisine okunan notları almış olabileceğini, yoksa kendisinin Neriman ile herhangi bir ilişkisinin olmadığını, yine notlarda belirtilen “Ayda bir büyük toplantı konusunun da”, kendi yakın çevrelerinde sohbetleri haricinde bazen büyük toplantılar yapmakta olduklarını, bu toplantılara 9-10 kişinin katılmakta olduğunu, herkesin kendi arkadaş çevresini toplantılara davet ettiğini bu şekilde toplantıların gerçekleştiğini, toplantılara katılan diğer şahısların isimlerini hatırlamadığını, toplantıları Mahmut OĞUZ’un yönetmekte olduğunu, notlarda geçen diğer konulardan bilgisinin olmadığını, beyan etmiş,
Neriman AYDIN’dan ele geçirilen HİZBUTTAHRİR ile ilgili kitap ve yayınların aynıları, şüpheliden ve birlikte yakalanan diğer şüpheliler Kutça BEKTAŞ, Rıza DEMİR ve Rıfat YILDIRIM isimli şahıslardan da ele geçirilmesi üzerine söz konusu kitap ve yayınları kim ya da kimlerden temin ettikleri, amaçlarının ne olduğu sorulduğunda:
Yukarıda beyan ettiği gibi bu dergi kitap ve dokümanları Mahmut OĞUZ’un kendilerine getirdiğini, onun nereden temin ettiğini bilmediğini, bahsedilen toplantılarda amaçlarının dini sohbetler yapmak olduğunu, bunun haricinde hizburtahrir örgütüyle kendisinin bir ilgisinin olmadığını, Mahmut OĞUZ’un bu yönde herhangi bir telkinin de olmadığını, Mahmut’un bu örgüt içerisinde yer alıp almadığı konusunda bir bilgisinin olmadığını, beyan etmiş,
b) Şüpheli Süleyman SOLMAZ Savcılık İfadesinde özetle:
Ankara’da şoförlük yaptığını, herhangi bir dernek ve parti üyeliğinin olmadığını, kendisi ile birlikte yakalanan Kurtça BEKTAŞ, Rıza DEMİR, Rıfat YILDIRIM ve Mahmut OĞUZ’un çocukluk arkadaşı olduğundan tanıdığını, Mahmut Oğuz KAZANCI’nın da eniştesi olduğunu, Hizbut Tahrir örgütü ile de hiçbir ilgisinin bulunmadığını, Mehmet Ali ÇELEBİ ile tanışmasının taksisine binmesi sebebiyle olduğunu, Mehmet Ali ÇELEBİ’nin kendisini muhasebeci olarak tanıttığını, dini konulara çok meraklı olduğunu, O’nu evine taksisiyle bıraktığını, daha sonra da kendisi ile buluşup O’na hadis kitapları verdiğini, başka bir görüşmesinin olmadığını, 0535 251 05 66 numaralı telefonu kullanmakta olduğunu, bu telefonla ilgili olarak kendisine okunan iletişim tespit tutanaklarının kendisine ait olduğunu, ancak bunlarda suç veya suç unsuru olmadığını, genelde dini içerikli konuşmalar olduğunu, kendisinin eskiden uyuşturucu kullandığını ancak artık kullanmadığını, eskiden uyuşturucu kullandığından ve bundan kurtulmak için biraz dine ağırlık verdiğini olayın bundan ibaret olduğunu, kendisinin gerek Hizbul Tahrir gerekse Ergenekon örgütü ile hiçbir ilgi ve alakasının bulunmadığını” beyan etmiştir.
c) Şüpheli Süleyman SOLMAZ Sorgusunda:
“Ergenekon terör örgütü ve Hizbut Tahrir Terör Örgütüyle ilgi ve alakasının bulunmadığını, şüphelilerden Mehmet Ali Çelebi'nin Kızılay'da taksi şoförlüğü yaparken arabasına müşteri olarak bindiğini, Mamak Boğaziçi’ne kadar götürdüğünü, o sırada sohbet ettiklerini, normal hayattan sohbet ederken dini konulardan sohbet ettiklerini, kendisinin bu konularla ilgisini olduğunu söylediğini, Mehmet Ali Çelebi’nin kendisinden okumak için kitap istediğini, kendisinin de O’na hadis ve ayet kitapları verdiğini, telefonla mesajlaştıklarını, kitaplarını getireceğini söylediğini ancak amcasında olduğunu söylediğini, getiremediğini, Kurtça Bektaş, Rıza Demir, Rıfat Yıldırım’ın çocukluk arkadaşı olduğunu, Mahmut Oğuz ile sonradan tanıştığını, bu arkadaşlarla birlikte evlerinde bir araya gelip kuran okuduklarını, hadis okuduklarını, kendisinin Hizbut Tahrir Örgütü ile ilgili bilgisinin bulunmadığını, burada öğrendiğini, suçlamaları kabul etmediğini,
7-Şüpheli Noyan ÇALIKUŞU
Savcılık ifadesinde özetle:
“Hizbuttahrir örgütünü bilmediğini, bundan yaklaşık 5-6 ay önce Mehmet Ali ÇELEBi isimli arkadaşının bir taksiye bindiğini, taksicinin sakallı tipsiz biri olduğunu ve kendisine “Türkiye Cumhuriyeti 100. Yılını görmeyecek” demiş olduğunu, bunun üzerine Mehmet Ali’nin kendisini tanıtmadan adamı konuşturmuş olduğunu, bu adamın Hizbitttahrir örgütünden bahsetmiş olduğunu, sonra Mehmet Ali’nin durumu kendilerine anlattığını, bu şahısla Ankara Anafartalar çarşısının karşısındaki cep telefonu dükkanında buluştuklarını, kendilerinin devletin subayı olarak istihbaratçı olmasalar da zararlı bir tehdit olarak gördükleri bu örgüt hakkında bilgi toplamak için kimliklerini açıklamadan bu şahısla görüştüklerini, daha doğrusu kendisinin uzakta durduğunu, Mehmet Ali ÇELEBİ’nin görüştüğünü, kendisine Hizbutahrirle ilgili dokümanlar verdiğini, kendilerinin bu dokümanları incelediklerini CD lere baktıklarını, tamamen Türkiye Cumhuriyeti ve Mustafa Kemal aleyhinde aşırı dinci irticai bir faaliyet olduğunu tespit ettiklerini, Kemal AYDIN’ın da bu işten haberinin olduğunu,
8-Şüpheli Mehmet Ali ÇELEBİ
Savcılık ifadesinde özetle;
“Hizbuttahrir ile bir alakasının olmadığını, istihbaratçı olduğunu, istihbarat amacıyla hareket ettiğini, o örgütü çökertmek için devlete yardımcı olmak düşüncesinde olduğunu, bu anlamda Ankara'da taksicilik yapan Süleyman Solmaz adlı biri aracılığıyla kendi mesleğini belirtmeden görüştüğünü, onlardan kitap aldığını, bunları şüpheli Kemal Aydın’a kendisinden bu konuda görüş almak için gösterdiğini, Kemal’in bunu incelerken tutuklandığını,
Şüpheli Neriman Aydın'ın ikametinden ele geçen hakkında Ankara 1 nolu DGM'nin 17.01.2003 tarih 2003/82 sayılı kararı ile toplatma ve el koyma kararı olan “Hizbuttahrir” isimli kitap hakkında sorulduğunda:
Bu kitapları onlardan görüş almak için götürdüğünü, öncelikle komutanlarına götürmeme sebebinin kendilerinin bilge insan olmaları dini konuları çok iyi bilmeleri ve tehlikeleri söyleyip bu konuda kendisini aydınlatmaları olduğunu,
Şüpheli Neriman'ın bilgisayarında çıkan ve Hizbuttahrir örgütüne ait olduğu değerlendirilen toplam 8 sayfadan oluşan çok sayıda isimlerin yazılı olduğu listeyi Neriman’ın bilgisayarına kendisinin yüklemediğini, sadece iki kişinin ismini verdiğini, bu devletin araştırması olabileceğini,
“toplantı", "Aşama aşama hazırlık", "Senin bu kitaba geçmen için altı ayın var", "Bu iş için hiçbir şey talep etmeyen hocalarımız var", "CD leri kalabalık ortamda izleyin", "Telefonda kayıtları sayı olarak yapıyorlar 11 numara 7 numara gibi" yazan notların kendisine ait olduğunu, taksicinin vermediğini, onların yapısını gizlice araştırdığını,
Şüpheli Kemal Aydın ve Durmuş Ali Özoğlu’nun yaptıkları görüşmede; Kemal'in "Benim Özel Kuvvetlerim, Hizbuttahrir’in belgelerini falanı filanı topladı valla…taksici şoförle konuşurken Hizbuttahrirci olduğunu anladı, telefonunu aldı ondan o bizim çiroz…Ondan sonra o Noyan’la birlikte Cumartesi Pazar kayda aldılar resimlerini çektiler adamın” dediği, Durmuş Ali’nin "Mehmet Ali mi becerdi bu işi" dediği, Kemal'in de "He Mehmet Ali, abi ben sana söyliyim o çocuk valla geleceğin genelkurmayı" dediği konuşmayla ilgili olarak sorulduğunda; belgeleri onun için temin etmediğini, ondan emir almadığını, kendisine verdikten sonra konuyu Durmuş Ali'ye anlattığını, kendisini Özel Kuvvetler ve kurmaylığa yönlendirdiği için, öyle olmalarını istediği için öyle konuşmuş olabileceğini, onların resimlerini Noyan’la birlikte cep telefonuna çektiklerini, CD' ye aldıklarını, aradan 2 aylık süre geçmiş olduğu halde bu kadar uzun süre konuyu komutanlarına iletmemesinin nedeninin konunun olgunlaşmasını beklemesi olduğunu, beyan etmiş,
Süleyman Solmaz’a "Abi arkadaşların gelmeleri yarın belli olacak ev değil de kizilayda" şeklindeki telefon mesajını kendisinin çektiğini, evde görüşmek tehlikeli olacağı için Kızılay'da bir yerde görüşmek istediğini, güvenlik için yanına birkaç arkadaşı da alacağını söylediğini, o arkadaşının Noyan olduğunu başka bir arkadaşı da alacağını,
Süleyman’ın kendisini ısrarla eve sohbete çağırdığını, onu reddettiğini, Noyan’la yaptığı görüşmede; Noyan’ın "buluşacan mı o elemanlarla" dediği, kendisinin “o elemanlar ev olmazsa olmaz diyolar kızılay olmaz diyolar…Dışarı çıkıyom ben Kemal amcayı görürsem öyle..Olmazsa eve giderim" dediği konuşmayla ilgili olarak; orada Kemal abi ile görüşüp olmazsa eve giderim derken Kemal beyin evine gideceğini kastettiğini, Hizbuttahrircilerin evine gitmeyi kastetmediğini.” beyan etmiştir.
9-Şüpheli Kemal AYDIN:
a) Emniyet İfadesinde özetle:
“… 12.05.2008 günü Saat:21.15’ de Durmuş Ali ÖZOĞLU isimli şahısla yaptığı telefon görüşmesinde; Kendisinin “BENİM ÖZEL KUVVETLERİM HİZBUT TAHRİR TAHRİR İN BELGELERİNİ FALANİ FİLANI TOPLADILAR VALLA, Noyanla birlikte pazar günü cumartesi pazar kayda aldılar resimlerini çektiler adamın tamam saydamları aldılar dergileri aldı geldi dediği, Durmuş’ un Mehmet Ali mi becerdi bu işi, o çocuk valla geleceğin genel kurmayı dediği, kendisinin “RESİM NASIL YIKACAKLAR TÜRKİYE CUMHURİYET DEVLETİNİ NASIL YIKACAKLARMIŞ FALANI FİLANI YANİ SENİ BEKLİYOR” dediği, devam eden görüşmede kendisinin “kaliteli çocuklar BAŞKALARIDA VAR YOK ÇOK GÜZEL HARBİYEDE ÇOCUKLAR VAR FENA, Sen yanındaki dava arkadaşlarını silah arkadaşlarını çok öpüyorum” dediği
“Mehmet Ali ÇELEBİ’nin pilot teğmen olduğunu, bu şahsın kendisinin yanına gelip gitmekte olduğunu, bu şahsın taksi ile giderken taksi şoförü olan diğer şahsın Hizbut Tahrir isimli bir yere kendisini davet etmiş olduğunu, Mehmet Ali ÇELEBİNin kendisine bunu anlattığını, kendisinin de ona görüşmesini söylediğini, bu taksici olan şahsın ona Hizbut Tahrir’e ait tanıtım amaçlı belge ve CD’ler verdiğini ve bu şahsı toplantı amacı ile ikametlerine çağırmış olduğunu, ancak Mehmet Ali ÇELEBİ’nin bu Hizbut Tahrir isimli örgütün elamanlarının ikametlerine gitmeyip aldığı belgeleri kendisine getirdiğini, Noyan ÇALIKUŞU ve Mehmet Ali ÇELEBİ’nin buluşma esnasında buluşmaya gittikleri şahısların fotoğraflarını çekmiş olduklarını, bunun üzerine kendisinin de basın işleri ile uğraştığı için Durmuş Ali ÖZOĞLU isimli şahsı aradığını ve bu belgeleri görmesini istediğini, görüşmenin içeriğinin bununla ilgili olduğunu, Durmuş Ali ÖZOĞLU’ na ‘seni bekliyorlar’ sözü ile belgeleri kast ettiğini, ‘benim özel kuvvetlerim’ sözü ile Mehmet Ali ÇELEBİ isimli şahsı kast ettiğini ve bu sözü de Hizbut Tahrir’in belgelerini aldığı için söylediğini, bu belgelerin içeriğine bakmadığını, beyan etmiş,
-
Şüpheli Savcılık İfadesinde özetle:
“Mehmet Ali Çelebi isminde helikopter teğmeni olan şahısla Harp Okul 3.sınıftan itibaren aile dostu olan Noyan Çalıkuşu vasıtasıyla tanıştığını, halen görüştüğünü, gelip evinde misafir olduğunu, evinde kaldığını, kendileriyle dünya ve Türkiye üzerine bildiklerini konuşup, paylaştıklarını, ayrıca Hava Harp okulundan isimlerini hatırlayamadığını, 8-10 kişi olan çocuklar kendisinin oturduğu evine, kahveye geldiklerini, oturup sohbet ettiklerini, Noyan ve Mehmet Ali dışındakilerin evinde kalmadıklarını, kendisinin bir abi, amca olarak kendilerine nasihat ettiğini, Mehmet Ali'nin bir taksi şoförü ile yaptığı seyahat sırasında Hizbüt Tahrir ile ilgili sohbet ettiklerini, taksi şoförünün kendisine Hizbüt tahrir örgütünden bahsetip telefon numarasını vermiş olduğunu, kendisine gelip anlattığını, kendisinin de onların toplantısına gitmesinin konumuyla uygun olmayacağını, eve gitmemesini, dışarıda buluşmasının uygun olacağını söylediğini, dışarıda buluştuklarını, o buluşma sırasında kendisine Hizbüt Tahrir ile ilgili broşürler ve bir kaç tane CD verdiklerini, onları kendilerine getirdiğini, kızkardeşi olan Neriman'ın kaldığı evde bulunan broşür ve CD'lerin bunlar olduklarını, kendisinin de bu bilgilerden Durmuş Ali Özoğlu'na yayıncı olduğu ve Mehmet Ali ile Noyan'ı tanıdığı için telefonda bahsettiği, bu bilgilerden istifade edilip edilmeyeceğini sorduğunu, onun da Mehmet Ali ve Noyan'a iltifat ettiğini.” Beyan etmiştir.
10-Şüpheli Neriman AYDIN:
Şüpheli Savcılık İfadesinde özetle:
“…Taksicinin çocuklara Hizbut Tahrir dergisi verip çocukları konferansa çağırmış olduğunu, kendisinin de onların gitmesini söylediğini, ama Kemal amcaları sakıncalı olur deyip göndermediğini, Hizbüt Tahrir kitabının evinden ele geçirildiğini…, bu kitabı taksicinin Mehmet Ali Çelebi'ye vermiş olduğunu, onun da eve getirdiğini, bu kitaba hiç dokunmadığını, bu kitap hakkında toplatma kararı olduğunu bilmediğini, Hizbut Tahrir ile ilgili şifreli beyanlar içeren toplantılardan bahseden dokümanın da Mehmet Ali Çelebi'ye taksici tarafından verilen doküman olduğunu, kendisinin CD’leri görmediğini, kalabalık ortamda izlenmesini taksicinin yazmış olduğunu, bilgisayarında ele geçen Hizbut Tahrir üyesi olan kişilerin listesini kendisinin yüklemediğini Mehmet Ali Çelebi’nin yüklemiş olabileceğini, kendisinin Hizbut Tahrir örgütü ile herhangi bir ilgisinin olmadığını,” beyan etmiştir.
HİZ-UT TAHRİR TERÖR ÖRGÜTÜ İLE ERGENEKON TERÖR ÖRGÜTÜ İLE BAĞLANTISI:
Yüksek Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre terör örgütü olduğu sabit olan Hizb-ut Tahrir terör örgütü ile Ergenekon terör örgütünü arasındaki tespit edilebilen bağlantılar aşağıda açıklanmıştır.
Toplanan delillere göre; Ergenekon terör örgütü mensuplarından Kemal AYDIN’ın muvazzaf subay olan Mehmet Ali ÇELEBİ ve Noyan ÇALIKUŞU ile bir araya gelerek toplantılar düzenlediği anlaşılmıştır.
M. Ali ÇELEBİ ile Selefi-Vehhabi görüşe mensup olduğu anlaşılan Kurtça BEKTAŞ ve Süleyman SOLMAZ’ın irtibatlı oldukları, şahısların her hafta arkadaş çevrelerinde düzenlenen sohbetlere katıldıkları, SOLMAZ’ın çevresine; “cihat amacıyla Filistin’e gitmeyi düşündüğünü ve kendisine eniştesinin (Mahmut Oğuz KAZANCI) tanıdıklarının yardım ettiğini” beyan ettiği,
Şüpheli Mehmet Ali ÇELEBİ’nin şüpheli Süleyman SOLMAZ ile irtibata geçtiği, bu şahıstan Hizb-ut tahrir le ilgili kitap, dergi ve CD aldığı, daha sonra bu dokümanların şüpheli Neriman AYDIN’ın evinde yapılan aramalarda ele geçirildiği anlaşılmıştır. Mehmet Ali ÇELEBİ’nin, Süleyman SOLMAZ ile olan irtibatı sırasında kendisini başka isimle tanıttığı, askeri personel olduğunu söylemediği ve muhasebeci olduğunu anlattığı tespit edilmiş olup, bu şahısla görüşmeler yaptığı ve toplantılar yapmak üzere sürekli telefonlaştıkları anlaşılmıştır.
Şüpheli Mahmut OĞUZ’un, 02.09.2005 tarihinde Fatih Cami avlusunda Cuma namazı çıkışında Hizb-ut tahrir örgütü tarafından düzenlenen gösteriye katıldığı tespit edilmiş ve bu konuya ilişkin fotoğraf ve tutanak dosyaya eklenmiştir
Şüpheli Neriman AYDIN’ın ikametinde bulunan belgeler arasındaki bir not kağıdında; “Hizbuttahrir” yazdığı, bunun altında da, “Süleyman” “Ulus kiler çarşı girişindeki Türkcell telefoncu Rıza arkadaşı”, “Keçiören sanatoryum konuşma yerleri”, “Her hafta toplantı yapılıyor, ayda bir büyük toplantı”, “Aşama aşama hazırlık” ,“Senin bu kitaba geçmen için altı ayın var”, “Bu iş için hiçbir şey talep etmeyen hocalarımız var”, “CD ler kalabalık ortamda izleyin”, “Telefonda kayıtları sayı olarak yapıyorlar, 11 numara 7 numara gibi” şeklinde yazılar olduğu görülmüştür. Not kağıdı Süleyman SOLMAZ’a sorulduğunda, kendisine ait olmadığını, ancak notta geçen bilgileri Mehmet Ali ÇELEBİ ye verdiğini beyan etmiştir.
Neriman AYDIN’ın İkametinde yapılan aramada (3) adet üzerinde yazar ismi yazmayan, “HİZB-UT HAHRİR’İN YOLA CIKIŞI” “HİTB-UT HARRİR” “SÜNNET KUR’AN GİBİ, TEFEKKÜR, SİYASET VE TEŞRİ İÇİN KAYNAKTIR” İSİMLİ HİZB-UT TAHRİR örgütü ile ilgili kitaplar bulunmuştur.
Şüpheliler Kemal Aydın ile Durmuş Ali Özoğlu’nun yaptıkları görüşmede, Kemal'in " Benim Özel Kuvvetlerim, Hizbuttahrir’in belgelerini falanı filanı topladı yalla…taksici şoförle konuşurken Hizbuttahrirci olduğunu anladı, telefonunu aldı ondan o bizim çiroz…Ondan sonra o Noyan’la birlikte Cumartesi Pazar kayda aldılar resimlerini çektiler adamın” dediği, Durmuş Ali’nin "Mehmet Ali mi becerdi bu işi" dediği, Kemal'in de "He Mehmet Ali, abi ben sana söyliyim o çocuk valla geleceğin genelkurmayı" dediği
Ergenekon terör örgütü hakkında yürütülen soruşturma kapsamında; 18.09.2008 tarihinde Mehmet Ali ÇELEBİ, Noyan ÇALIKUŞU , Süleyman SOLMAZ, Rifat YILDIRIM, Kurtça BEKTAŞ, Rıza DEMİR, Mahmut OĞUZ ve Mahmut Oğuz KAZANCI yakalanmış, Mahmut Oğuz KAZANCI serbest bırakılmış, Hizb-ut Tahrir ile bağlantılı diğer (5) şahıs ise tutuklanmıştır.
02 Eylül 2005 tarihinde İstanbul Fatih Camii avlusunda Hizbut Tahrir örgüt mensuplarının anayasal düzenin kaldırılarak yerine Raşid-i Hilafet Devletinin kurulmasına yönelik konuşma yaptıkları gösteriye katılan şahıslardan;
-
Mustafa Türker GÜVEN’in sabit telefonunun Ergenekon soruşturmasında tutuklanan soruşturma aşamasında ölen Kuddusi OKKIR’ın cep telefonunda kayıtlı olduğu,
-
Sedat TEMİZ’in GSM telefonunun Emekli Binbaşı sanık Fikret EMEK’in telefonunda kayıtlı olduğu,
-
İsmail GÖRPÜZ, Bayram AKIN, Kirami KÜÇÜKADA, Uğur KANKUR’nın sabit telefonlarının SESAR Başkanı sanık İsmail YILDIZ’dan elde edilen hard disk içerisinde bulunan f rehber 2.xls isimli listede kayıtlı olduğu anlaşılmıştır.
Ergenekon Terör Örgütünün amacına ulaşmak için kullandığı yöntemlerinden biri olduğu bilinen, naylon terör örgütleri kurma, mevcut terör örgütlerine sızma, kontrol altında tutma ve amacı doğrultusunda kullanma faaliyetleridir.
Ergenekon terör örgütünün ana dokümanı olan; “ERGENEKON” belgesinin II. Bölümünde “istihbarat örgütleri ve politikalar” başlığı altında:
“TERÖR
21. yüzyılda en önemli sorunlardan birisi de "terör" olacaktır. Terör uluslararası jeo/ekonomik politikanın karıştırılmasında ve temel rol oynayacaktır. Türkiye için terör yalnızca toprak bütünlüğünün ortadan kaldırılabilmesi ve bölgesel istikrarsızlaştırma amaçlı değildir. Türkiye'nin ticaret ortaklarına yönelik terör; de-stabilizasyon yaratacak, böylece Türkiye'nin dış ticaretine büyük darbe vurularak, ticari platformda ticaret hacminin önünün kesilmesi sağlanmaya çalışılacaktır. Bu nedenle terör grupları mutlaka kontrol altında tutulmalı, gereğinde “naylon terör grupları” oluşturularak, terör dünyasına yön verilmeli ve güçlü istihbarat örgütlerinin kurguladığı oyunun içinde mutlaka yer alınmalıdır.”
Şeklinde terör ile ilgili olarak örgütün stratejisinin yazıldığı görülmüştür.
Ergenekon Terör örgütü davasında sanık olarak yargılanan Fikret Emek’in cep telefonunda Sedat TEMİZ’in İsmail YILDIZ’dan elde edilen hard disk içerisinde bulunan f rehber 2.xls isimli listede İsmail GÖRPÜZ, Bayram AKIN, Kirami KÜÇÜKADA, Uğur KANKUR’nın sabit telefonlarının kayıtlı olduğu görülmüştür.
Ergenekon soruşturma kapsamında elde edilen örgütün yapılanmasına ilişkin belgeler, şahıslardan elde edilen deliller, dosya içeriğinde belirtilen bazı kişilere ait ifadeler, örgütün eylem şekilleri, değerlendirildiğinde ERGENEKON terör örgütünün, Hizb-ut tahrir terör örgütünü kontrol altına alarak yönlendirmeyi amaçladığı tespit edilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |