1001 Hadis Işığında İmam Ali



Yüklə 1,94 Mb.
səhifə14/38
tarix07.08.2018
ölçüsü1,94 Mb.
#67829
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   38

İmâm Ali ve Müstaz'aflar


205- Hz. Ali'nin (a.s), Mâlik Eşter-i Nahaî'yi Mısıra vali tayin ettiğinde ona yazdığı Ahit Nâme'sinden bazı bölümler:

"Bu, Allah'ın kulu Emirü'l-Müminin Ali'nin, Hârisü'l-Eşteroğlu Mâlik'i Mısır'a vâli tayin ettiği zaman, ona verdiği emirnâmedir…

Ona, Allah'tan çekinmesini, kullukta bulunmayı seçmesini, kitabında, farzlarına, sünnetlerine dâir emredilenleri yerine getirmesini buyurur; çünkü hiçbir kişi yoktur ki Allah'ın emrettiği şeylere uymasın da kutlu olsun, mutluluk bulsun; onlara uymayan da yoktur ki âsî olmasın, kötülüğe düşmesin. Noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah kalbiyle, eliyle, diliyle yardım etmesini buyurur; çünkü adı ululandıkça ululansın Allah dînine yardım edene yardım edeceğini, onu üstün tutana üstünlük vereceğini vaad etmiştir. Nefsânî arzularlarla karşılaştığında nefsiyle savaşmasını, onun serkeşliğini giderip zaptetmesini emreder; çünkü "nefis, gerçekten de kötülüğü pek emredicidir. Ancak Allah'ın acıdığı kişi kurtulur ondan." [1] …

Allah'a karşı da insaflı ol, insanlara, ehline ayâline, adamlarından buyruğuna uyanlardan hoşlandıklarına karşı da insafla muâmelede bulun; böyle yapmazsan bil ki zulmetmiş olursun. Allah'ın kullarına zulmedenin düşmanıysa Allah'tır; Allah'la düşmanlığa girişenin delilini Allah batıl kılar; zulümden geçinceye, tövbe edinceye dek de o kişi Allah'la savaşmış olur. Allah'ın nimetlerini bozan, zâil eden, azâbının çarçabuk çatmasına sebep olan şeyler içinde zulümden daha güçlüsü yoktur. Çünkü Allah, mazlûmların duâlarını duyar; zâlimlere de çağı gelince azâbını yollar…

Sonra Allah için, Allah için aşağı tabakayı gör gözet. Onlar başvuracakları bir düzen bulamayan, yok yoksul, muhtaç, darlıkla bunalmış, dertlere karmış, kazançtan âciz kalmış kişilerdir. Bu sınıf içinde dilenenler olduğu gibi, bir şey umup bekleyenler, fakat kimseden bir şey istemeyenler de vardır; onların hakkına dâir Allah'ın sana emrettiği şeyi Allah için olsun, koru. Onlara, memur olduğun beytülmâlden, her şehirde, Müslümanların ganimet olarak elde ettikleri ve devlete ait olan arâzînin gelirinden, ekininden bir pay ayır. Bulunduğun şehirde, o şehre yakın yerlerde olanlarıyla uzaklarda bulunanları aynı hükme tâbidir; onların her biri hakkına riâyet etmeni ister. Nimetler içinde bulunuşun, ehemmiyetli işlere dalışın, onları unutturmasın sana; ehemmiyetli işlere bakman, küçük sayılan işlere bakmayışına bir mâzeret olamaz; böyle bir özürde kabûl olunamaz. Unutturmasın sana onları ehemmiyetli işlere dalman; yüzünü çevirme onlardan. Onların gözlere hor görünenlerini, insanlar tarafından aşağı sayılanlarını, fakat sana gelip hâllerini anlatamayanlarını sen ara, bul. Onları bulmak, hâllerini sorup anlamak için Allah'tan korkan, ona karşı ululanmayan güvendiğin kişiler yolla; onların hâllerini sana bildirsinler. Sonra haklarında öylesine harekette bulun ki Allah'a ulaştığın gün, onlar hakkında özürler getirmeye kalkışmayasın. Çünkü bunlar, halk içinde başkalarından daha fazla insafa lâyık kişilerdir. Bütün bu sınıfların haklarını vermeye gayret et, bilmeyerek hakkına riâyet etmediklerin için de Allah'tan bağışlanmanı dile.

Yetimlerden, kocalmış kişilerden bir düzene başvuramayanları, kimseden bir şey dilemeyenleri gör gözet. Bu, vâlilere ağır bir yüktür. Fakat hakkın hepsi de ağırdır. Ancak Allah, hayırlı bir sonuca varmalarını isteyip ona dayananlara, vaat ettiğini gerçek bilip inananlara o yükü hafifletir…

İdârene tâbi olanlara ihsanda bulununca da onları minnet altında bırakmaya, ihsanını başlarına kakmaya kalkışma. Yaptığını çok görmekten de çekin. Vaat edince vaadinden dönme. Başa kakmak, ihsanı yok eder; yapılan iyiliği çok görmek, büyük saymak, gerçeğin ışığını söndürür; vaatten dönüş, Allah'ın gazabına, halkın nefretine mucip olur; Yüce Allah,"Allah katında en beğenilmeyen şey, yapmayacağınız şeyi söylemenizdir" buyurur…" [Saf, 3][2]

206- Senetli bir şekilde İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

"Emirü'l-Müminin (a.s) vasiyet etti ki Ebû Neyzer, Rebah ve Cübeyr ismindeki köleler, beş yıl mallarında çalışma kaydıyla azâd olsunlar."[3]

 

[1]- Yûsuf, 53.



[2]- Nehcü'l-Belâğa, Mektup: 53.

[3]- Bihârü'l-Envâr, c.71, s.42.

İmâm Ali'nin El Emeğindeki Bereket


207- Zürâre İmâm Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle nakletmiştir; buyurdu:

"Adamın birisi Emirü'l-Müminin'in (a.s) bir çekirdek yükünün üzerinde oturduğunu gördü ve "Şu altındaki de nedir ey Ebe'l-Hasan?" diye sordu. İmâm (a.s) "Allah isterse yüz bin hurma ağacı!" buyurdu. İmâm Bâkır (a.s) şöyle devam etti: "Ali (a.s) onların hepsini ekti ve bir tanesi dahi boşa gitmedi."[1]

208- İbn De'b'den şöyle rivâyet edilmiştir: "Ali (a.s) üç yüz hurma çekirdeğinin bulunduğu bir yük taşıyordu. "Bunlar da nedir?" diye sorduklarında şöyle buyurdu: "Allah isterse, üç yüz bin hurma ağacıdır" buyurdu. İmâm (a.s) Yenbu' mıntıkasına ait olan bu hurma çekirdeklerinin hepsini dikti ve bir tanesi dahi zayi olmadı (hepsi yeşerip hurma ağacı oldu)!"[2]

209- Yine İmâm Cafer-i Sâdık'tan (a.s) şöyle rivâyet edilmiştir:

"Emirü'l-Müminin (a.s) hurma çekirdeği 'İnşallah hurma ağacıdır.' buyurdu. O çekirdeklerden bir tanesi dahi boşa çıkmadı (hepsi hurma ağacı oldu)!"[3]

 

[1]- Bihârü'l-Envâr, c.41, s.58, Hilyetü'l-Ebrâr, c.1, s.362 (az farkla).



[2]- El-İhtisâs, s.152.

[3]- Bihârü'l-Envâr, c.41, s.58, Hilyetü'l-Ebrâr, c.1, s.362, El-Kâfî, c.5, s.77.



İmâm Ali'nin Cömertliği


210- İbn Abbâs'ın hadisinde şöyle geçmektedir:

"Mikdâd, Hz. Ali (a.s) ile karşılaşıp ona 'Üç gündür ben hiçbir şey yemedim' deyince, Emirü'l-Müminin (a.s) dışarıya çıkıp kendi zırhını beş yüz dirheme sattı. Paranın bir miktarını Mikdâd'a verip, şaşkın bir vaziyette oradan ayrıldı. Yolda göçebe kılıklı birisi, Hz. Ali'ye 'Şu deveyi benden veresiye olarak satın al' diye seslendi. İmâm (a.s) deveyi yüz dirheme ondan satın aldı. Göçebe adam ayrılınca, bu sefer başka bir göçebe çıkıp, 'Şu deveyi 150 dirheme bana satar mısın?' deyince, İmâm (a.s) da sattı. Ardından kapıda durup 'Ey Hasan ve Hüseyin dedi, gidin şu göçebeyi bulun (getirin)'. Bu arada Allah Resulü (s.a.a) Hz. Ali'yi (a.s) gördüğünde, yüzünde tebessüm olduğu hâlde şöyle buyurdu: 'Ey Ali, deveyi satan göçebe Cebrâîl ve satın alan da Mîkâil idi. Ey Ali, aldığın yüz elli dirhemin yüz dirhemi devenin parası, elli dirhemi ise (zırh parasının) beşte birini Mikdâd'a verdiğin içindir."[1]

211- Muhammed b. Fuzey b. Gazvân'dan şöyle nakledilmiştir:

"Hz. Ali'ye (a.s): 'Daha ne kadar sadaka vereceksin? Ne zamana kadar malını vereceksin? Biraz da kendini (düşünüp) kontrol edemez misin?' diye sorulduğunda şöyle buyurdu: 'Allah'a yemin olsun ki, Allah-u Teâlâ'nın benim, bir farzımı dahi kabul ettiğini kesin olarak bilseydim, kendimi sıkardım. Allah'a andolsun ki Allah'ın benden herhangi bir ameli kabul edip etmediğini bilmiyorum!"[2] (Burada Emirü'l-Müminin Ali (a.s), insanın yaptıklarına bel bağlamaması ve sürekli onun lütuf ve merhametine sığınılması gerektiğinin önemini vurgulamaktadır.)

 

[1]- Menâkıb-u Âl-i Ebî Tâlib, c.2, s.78.



[2]- Bihârü'l-Envâr, c.3, s.1.


Yüklə 1,94 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   38




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin