11. BÖLÜm toplumsal etki ve uyma



Yüklə 169,07 Kb.
səhifə2/4
tarix03.05.2018
ölçüsü169,07 Kb.
#49950
1   2   3   4

Ters Düşme Korkusu

Ters düşme korkusu, hemen bütün toplumsal durumlarda temel bir etmendir. Diğerlerinden farklı birisi olarak dışarıda kalmak istemeyiz, biz de herkes gibi olmak isteriz. Kendisinden farklı düşünen bir grupla karşılaşan bir birey, ters düşmek dışarıda kalmak istemez. Grubun kendisini sevmesini, iyi davranmasını ve kabul etmişini ister. Eğer görüşlerine karsı çıkarsa grup üyelerinin kendisinden hoşlanmayacaklarından, iyi davranmayacaklarından ve onu bir asi olarak göreceklerinden korkar. Bu sonuçlardan kaçınabilmek için uyma eğilimi gösterir.

Grubun kendisinden ayrılmaya ya da kendisine ters düşmeye karşı gösterdiği tepki, bu sürüden ayrılma ya da gruba ters düşme korkusunu, haklı göstermektedir. Hemen her grupta tek seslilik ya da sözbirliği yönünde güçlü baskılar vardır ve uymayan, farklı telden çalan birisi ciddi sonuçlarla karşılaşma riskini göze almaktadır. Dolayısıyla böyle baskılar sonucu ortaya çıkan uyma davranışlarına biz boyun eğme diyoruz. Birisi grubun geri kalan üyelerine karsı çıktığında onu gruba uydurmak için değişik cabalar görülür. Bunların doğrudan olanı onun yanlış, grubun doğru olduğuna onu inandırmaya çalışmaktır. Bu Schachter’ın (1951) bir çalışmasında gösterilmiştir. Schachter bir gruba, üç yalancı denek sokmuştur. Bunlardan birisi sürekli olarak gruba karsı çıkmış, birisi önceleri karşı çıkmış sonradan uymuş, birisi de baştan sona gruba uymuştur. Bu koşullar altında, grubun geri kalan üyeleri gruptan ayrı düşenlerin ya da karsı çıkanların görüşlerini değiştirebilmek için uzun bir süre uğraşmışlardır. Karşı çıkanlarla güzellikle konuşmuşlar, grubun görüsünü desteklemeleri için kanıtlar göstermişler, gururlarını okşamışlar ve ayrı düşenlerin fikirlerini grubunki ile uyuşacak biçimde değiştirmek için ellerinden geleni yapmışlardır.

Böylesine yoğun bir çabanın hedefi olmak hoş bir şey değildir. Gruba ters düşen kişi herkesi hoşnut etmek ve saldırılarını durdurmak için değişme yönünde büyük bir baskı duyar. Eğer değişirse kabul edilir ve kendisine grubun herhangi bir üyesine davranıldığı gibi davranılır. Ters tutumunu sürdürürse, eninde sonunda ona yönelik iletişim durur. Grup onu etkileyemeyeceğine karar verir ve onu görmezlikten gelmeye başlar. Schachter çalışmasında grup, uymayan kişiyi gruba uyan birisinden daha az sevmiş ve onu gruptan atarak reddetme eğilimi göstermiştir. Sıra üyelere iş dağıtımına gelince, karşı çıkan kişi hiç bir zaman üst konumlara seçilmemiş ve lider olamamıştır. Tersine, en kötü işler ona verilmiştir.

Ters düşmenin ya da sürüden ayrılmanın benzer olumsuz sonuçlan 6. Bölüm'de (saldırganlık) tartışılan Freedman ve Doob çalışmasında da gözlenmiştir. Bu çalışmada daha önce birbirleri ile hiç karşılaşmamış bir grup insan bir araya getirilmiş ve birbirlerine ilişkin bazı bilgiler verilmiştir. İçlerinden birisi diğerlerinden farklı olarak tanıtılmış fakat hangi bakımdan farklı olduğu konusu belirsiz bırakılmıştır. Grubun bütün üyeleri onun kişiliğinin her nasılsa kendilerininkinden farklı olduğunu biliyorlardı. Daha sonra, gruptan, üyelerinden birini bir öğrenme deneyine katılmak üzere seçmesi istenmiştir. Seçilen kişi deneyde öğrenci rolü oynayacak, bazı sorulara yanıt verecek ve her yanlışında kendisine elektrik şoku verilecekti. Bu açıkça içinde bulunulması hoş olmayan bir durumdu. Grup, şok alma, acı çekme görevi için büyük bir çoğunlukla gruba ters düşen üyeyi seçmiştir. Bir başka durumda grup, yalın bir öğrenme çalışmasına katılma karşılığında bir miktar para ödülü için içlerinden birisini seçmek zorunda idi. Bu olumlu konum için grup, karşı çıkan kişiyi seçmekten kaçınarak hep ortalama bir kişiyi seçmiştir. Diğer bir deyişle, gruba uymayanların, kötü ve acı verici işler için seçildikleri, iyi ve ödüllendirici olanlar içinse seçilmedikleri görülmüştür.

Grup ayrıca karşı çıkan üyeye doğrudan yaptırımlar da uygulayabilir. ABD’de Western Elektrik Şirketi’nin Hawthorne fabrikasında ücretleri üretimlerine bağlı bir grup işçinin davranışları gözlendi. Her işçi daha çok çalışarak ve daha fazla üreterek daha yüksek bir ücret alabilirdi. Ancak, işçilerin yapılacak işin miktarı konusunda kendi standartlarını geliştirdikleri görüldü. Hergün bu miktarda işi tamamladıktan sonra, gevşeyip yavaşlıyorlardı. Yalnız bu kadar çalışarak, oldukça iyi bir ücret alıyorlardı ve daha fazla çalışmak zorunda değillerdi. Daha fazla çalışan birisi diğerlerinin kötü görünmesine yol açacaktı ve yönetimin daha fazla üretim beklentisi geliştirmesine neden olabilirdi. Bu yüzden, grup üretimini oldukça düşük bir ortalama düzeyde tutmak istiyordu.

Bunu yapabilmek için grup, belirlenen düzeyi aşmamalarını sağlamak yönünde üyelerine yoğun bir baskı uyguluyordu. İlk olarak grup bir davranış ilkesi oluşturmuştu. Bir kişi çok fazla çalışmamalıydı yoksa bir “düzen bozucu” sayılıyordu. Bir kişi daha az da çalışmamalıydı yoksa bir “kaytarıcı” sayılıyordu. Ek olarak, grup bu ilkeye uyulmasını sağlamak için benzerine az rastlanır düzeyde yaratıcılık gerektiren bir yöntem geliştirdi. Çok fazla ya da çok az çalışan herhangi bir kişi "haklanabilir"di. Haklamak, karşı çıkanın kolunun yukarı bölüme güçlü bir yumruktan oluşuyordu. Bu yalnızca acı vermekle kalmıyor, aynı zamanda grubun kabul edilmiş davranışına ters düşme için simgesel bir ceza işlevi de görüyordu. Cezayı herhangi bir grup üyesi uygulayabilirdi ve haklanan kişi karşılık veremezdi. Cezayı ve beraberinde getirdiği onaylanmamışlığı kabul etmek zorundaydı.

Haklama, üyelerin kabul edilmiş düşünce, değer ve davranışlara uymalarına neden olan, her grupta bulunan baskı türlerinin yalnızca çarpıcı bir örneğidir^ İkna etme, gruptan atma tehditleri, doğrudan cezalandırma ve ödül teklifleri ile gruplar bireylere uymaları için baskı yaparlar. Eğer uyarlarsa kabul edilirler ve kendilerine karşı iyi davranılır; eğer uymayıp ayrı kalmayı sürdürürlerse sonuçlara katlanmak zorundadırlar. Gruptan ayrı düşen birisi, olmama isteğinin gücü, kişiden kişiye ve durumdan duruma değişir. Bazı insanlar bunu hiç hissetmeyebilir, hatta ayrı düşmeyi yeğleyebilirler ve bazı koşullarda çoğu insan gruba uymamayı tercih edebilir. Fakat çoğu insanda, çoğu koşullarda, bundan kaçınma yönünde bir eğilim vardır.

Kuşkusuz, uyma durumu bireyin gruptan ayrı düşme korkusunu arttırmak için çok iyi düzenlenmiştir. Herkes bir görüş bildirmekte ve o bu görüşün yanlış olduğunu bilmektedir. Kendi kafasında zaten bir ayrılıkçıdır, fakat gruba katılıyormuş görünmekle öteki insanlara farklı görünmekten kaçınabilir. Böylece, büyük bir çelişki içindedir; bir yandan, kendi duyguları ve zekâsı ona grubun yanlış olduğunu söylemektedir; öte yandansa, bütün grup üyeleri aynı fikirde anlaşmaktadır ye eğer onlara katılmazsa dışarıda yalnız başına kalacaktır. Ayrı düşünme korkusu ile kendi fikrine güven eksikliğinin birlikte etkisi, çoğu kez, kişinin uymasına neden olacaktır. Bu iki güdünün gücü duruma bağlı olarak oldukça değişir ve tartışacağımız etmenlerden her biri bu iki temel güdüyü nasıl etkilediği açısından anlaşılabilir.
Grupta Söz Birliğinin Etkisi

Uymaya yol açan çok önemli bir etmen, grup görüşünde söz birliğidir. Bir kişi, herkesin üzerinde anlaştığı grup kararı ile karşılaştığında, kendisini uyma yönünde zorlayan büyük bir baskı altındadır. Bu koşullar altında, hiç değilse, Asch koşullarında, üç kişilik çoğunluğa yaklaşık %35 uyma görülmektedir. Bir kişi bile grubun kalan üyelerine karşı çıktığında uyma davranışı hemen alışılmış düzeyin yaklaşık dörtte birine düşer. Bu, grup küçük olduğunda doğrudur ve grup oldukça büyük olduğunda -15 kişiye kadar- da geçerli görülmektedir. Bu olgunun en etkileyici yönlerinden biri, gruba uymayan diğer kişinin kim olduğunun hiç önemli olmamasıdır. Saygınlığı yüksek, saygınlığı düşük, uzman ya da uzmanlığı olmayan birisi olmasına bağlı olmaksızın, bir kişi gruba katılmadığında uyma yaklaşık dörtte üç oranında düşmektedir (Asch, 1951; Morris ve Miller, 1975).

Bir çalışmada (Malof ve Lott, 1962), güneyli (ABD) beyaz öğ
renciler standart Asch koşullarında yanlış yanıt veren söz birliği
etmiş çoğunluklarla karşılaştılar. Sonra, grup içindeki zenci bir
öğrenci çoğunluğa karşı çıkarak söz birliğini bozdu. Uyma oranı -
hem ön yargılı ve hem de önyargısız öğrenciler için- büyük ölçüde
düştü. Gerçekten, gruba karşı çıkan zenci öğrenci, gruptan ayrı
düşünen beyaz bir öğrenci kadar uyma oranının düşmesine neden
oldu. Öyle görülüyor ki, çoğunluktan ayrı düşündüğünü açığa vuran
birisinin varlığı, bu kişiye karşı duyguları ne olursa olsun, birey
için her zaman kendi düşüncesini ifade edebilmeyi kolaylaştır
maktadır. ,

Dahası, bu etki gruba karşı çıkan diğer kişinin de yanlış (bir başka yanlış) yanıt verdiği durumlarda da görülmektedir. Çoğunluk A dediğinde, diğer kişi C derse ve doğru yanıt B ise, denek herkesin bir tek yanlış yanıt üzerinde söz birliği ettiği duruma göre daha az uyma eğilimi göstermektedir. Kısaca, grupla herhangi bir uyuşmazlık, gruptaki bir kişi için kendisiyle kimsenin aynı fikirde olmamasına karşın, bağımsız kalmayı kolaylaştırmaktadır.

Alen ve Levine (1971) tarafından yapılan bir çalışmada denekler ya söz birliği etmiş bir çoğunluk, ya dördüncünün doğru yanıtı verdiği üç kişilik bir çoğunluk, ya da dördüncünün çoğunluktan farklı ve daha da yanlış bir yanıt verdiği üç kişilik bir çoğunluk içine konuldular. Denekler üç tür yargı belirttiler -Asch'ın kullandıklarına benzer algısal değerlendirmeler, Hawai'nin bir eyalet olup olmadığı gibi bilgiler ve doğru yanıtı bulunmayan ama çoğunlukla seçilen yanıtları bulunan tutum cümleleri. Sonuçlar Çizelge 11-1'de görülmektedir. Her üç yargı türü için de sözbirliği içindeki çoğunluk, sözbirliğinin bulunmadığı koşulların ikisinden de fazla uymaya yol açmıştır. Etkinin algısal yargılar için en güçlü, bilgi cümleleri içinse en güçsüz olduğu görülmektedir.

Çok ilginç bir bulgu, hem algısal ve hem de bilgisel maddeler için uyma düzeyinde, dördüncü deneğin doğru yanıt verdiği durumla, çoğunluğunkinden de yanlış bir yanıt verdiği durum arasında hemen hemen hiç bir farkın bulunmaması idi. Uymayan üye, deneğin kendi yanıtına göre çoğunluğunkinden çok daha yanlış bir yanıt verdiğinde bile, uyma yarı yarıya düşmekteydi. Tutum cümlelerine ilişkin sonuçlar daha az açıktı. Bunlarda karşı çıkan üye deneğinki ile aynı görüşü belirttiğinde, çok farklı bir görüş belirttiği durumda olduğundan birazcık daha az uyma görülüyordu; fakat bu durumda bile, çoğunluğun söz birliği ettiği durumdakinden daha az uyma davranışı gözleniyordu.

Wilder ve Ailen (1973) tarafından yapılan bir çalışma, gruba karşı çıkan üyenin de yanlış olduğu durumlarda bile, sözbirliğini bozmanın tutum cümleleri üzerinde iyi işlediğini göstermektedir. Bu deneyde, bir kişi ya doğru yanıtı vermiştir ya da yanlış çoğunluğa göre ölçeğin öteki ucunda bir yanıt vermiştir. Diğer bir deyişle, ikinci durumda, hem çoğunluk ve hem de çoğunluğa karşı çıkan kişi yanlıştır, fakat deneğin kendi yanıtı bu ikisi arasına düşmektedir. Bu koşullar altında, sözbirliğinde herhangi bir çözülme, uyma davranışını büyük ölçüde azaltmaktaydı.

Bu etki birçok etmenden kaynaklanıyor görünmektedir. İlk olarak, grup içinde herhangi bir anlaşmazlık durumunda, karşı çıkan kişi çoğunluğu oluşturanlardan daha az uzman olsa bile, çoğunluğa karşı duyulan güven azalmaktadır. Kuşkusuz, bu durum, kişinin kendisinin de çoğunluğa ters düştüğü durumlar için doğrudur. Yani başlangıçta çoğunluğunkinden farklı bir görüşe inandığı ve sonradan bir başkasının da gruptan farklı düşündüğünü öğrendiği durumlarda. Yalnızca bir başkasının daha grupla uyuşmaması olgusu kuşkuya yer olduğunu, konunun pek açık olmadığını ve çoğunluğun yanlış olabileceğini gösterir. Bu, bir bilgi kaynağı olarak bireyin çoğunluk düşüncesine olan güvenini azaltır ve buna uygun olarak da uymayı azaltır. İkinci olarak, eğer bir başka kişi de deneğin düşündüğü yanıtı verirse, bu onun kendi yargısına olan güvenini arttırır. Aşağıda daha ayrıntılı olarak tartışacağımız gibi, güven arttıkça uymayı azaltır. Üçüncü bir nokta, bireyin işi bozan birisi ola-. rak görünme isteksizliği ile ilgilidir. Herkesin dediğine karşı çıkarsa, yalnız başına dışarıda kalır ve hem kendi ve hem de başkalarının gözünde sürüden ayrılmış biridir. Bir başkası daha karşı çıktığında ise, her ikisi de yalnız olduğu zamanki gibi oyunbozan değildir artık. Bü yüzden, bir oyun bozan olarak görünmekten çıktığı için birey daha az uyma eğilimi ve dolayısıyla daha az uyma davranışı göstermektedir.

Bu sonuç, insanın hemen herkesten ayrı düşündüğünde bile, düşündüğünü söyleyebileceği konusunda cesaret vericidir, örneğin, "İmparator'un Yeni Giysileri" öyküsünde bütün bir kalabalık sözde çok güzel yeni giysileri içinde imparatoru çıplak seyretmiştir. Ancak, yalnızca bir kişi, imparatorun çıplak olduğunu söyleme gücü gösterdiğinde, herkes çoğunluğun baskısına karşı çıkabilme gücünü kendinde bulmuştur. Bir süre sonra, çoğunluk azınlığa dönüşmüş ve belki de yok olmuştur. Kuşkusuz, bu, düşündüğünü söyleme özgürlüğü için çok güçlü bir tartışmadır. Çünkü çoğunluktan farklı düşünen ama konuşmaktan korkan insanlar bulunduğu sürece, farklı bir tek sesin bile, oldukça büyük ve önemli bir etkiye yol açabileceğine işaret etmektedir. Ayrıca, totaliter rejimlerde ve bazı Ortodoks dinlerde niçin hiçbir zaman farklı düşüncelerin ifadesine izin verilmediğini de açıklar. Yönetimdeki güçlerinkinden farklı küçücük bir ses bile başkalarını da aynı şeyi yapmak için yüreklendirebilir. Böylece, bir süre sonra, rejim düşme tehlikesi ile karşı karşıya gelebilir. Bu bulguyu fazla ciddiye almak tehlikeli olabilir, fakat uyma sürecinin en çarpıcı yönlerinden biri olarak göze çarpmaktadır.

Grubun Büyüklüğünün Etkisi

Bir odada bir kişinin bulunduğunu ve birisinin odanın çok sıcak olduğunu söylediğini varsayalım.

Eğer oda gerçekten soğuksa, ikinci kişi büyük bir olasılıkla birinciye katılmayacaktır. Kendisi soğuğu hissedecek ve diğerinin yanıldığını ya da ateşinin bulunduğunu falan varsayacaktır. Odanın ısısıyla ilgili olarak diğer insanlara bir şeyler söylemek zorunda bırakılsaydı, büyük bir olasılıkla, oldukça soğuk olduğunu söyleyecekti.

Eğer odada beş kişi bulunsaydı ve dördü odanın sıcak olduğunu söyleseydi, dunun çarpıcı bir biçimde değişecekti. Bir kişi soğuk olduğunu düşünse bile, kendi algılarından kuşkulanma eğilimi görülecekti. Çünkü diğer dön kişinin dördünün ile aseslerinin olması ya da yanılması biraz güç görünecekti. Ne hissettiği sorulsaydı, başkalarına katılması yetecek kadar belirsizlik içinde olabilir, odanın sıcak olduğunu söyleyebilir ve sonra da kendisine nelerin olduğunu merak edebilirdi. Bir kişi sizden farklı düşündüğünde, ateşi vardır; dördü farklı düşündüğünde ise siz kendiniz hasta falan olmalısınızdır. Dört kişi, hem dürüstlük ve hem de görüşlerinin doğruluğu bakımından bir kişiden daha güvenilir olmak eğilimindedir: bir uruba güvenmemek, bir kişiye güvenmemek ten çok daha zordur. Hepsi birlikte bir şey söyleyen dört kişi bir tek kişiden daha sağlam bilgi verir.

Bir dizi deney, söz biriliği içindeki gruplar büyüdükçe, hiç değilse bir noktaya kadar, uymanın da arttığını göstermiştir. bu ilk deneylerin bazılarında Asch (1951) çoğunluğun sayısını 2 ile 16 arasında değiştirdi. Çizelge 11-2’de gösterildiği gibi, iki kişinin bir kişiden daha fazla, üç kişinin iki kişiden daha fazla ve dört kişinin üç kişi ile yaklaşık aynı baskıya yol açtığını gösterdi. biraz da şaşırtıcı olarak, dörtten sonra, hiç değilse 16’ya kadar, grubu büyütmenin uyumu arttırmadığına tanık oldu. Bu nedenle, uymayı en üst düzeye çıkarmak için, en elverişli grup büyüklüğünün üç ya da dört olduğu ve grubu daha fazla büyütmenin bir etkisi olmadığı sonucuna vardı.

Gerard, Wilhelmy ve Conolley (1968) daha sonraki bir çalışmalarında biraz farklı sonuçlar elde etmişlerdir. Erkek denekleri söz-birliği etmiş bir, üç, beş ve yedi; kız denekleri iki, dört ve altı kişilik çoğunluklarda denemişlerdir. Her grup büyüklüğüne ilişkin uyma davranışı Çizelge 11-2'de gösterilmiştir. Erkekler için, gruptaki insanların sayısı birden üçe, kadınlar içinse ikiden dörde kadar arttıkça uymada büyük artışlar görülmektedir. Bu, özde Asch'ın bulduğunun aynısıdır - grup büyüklüğünün temel etkisi, ikinin üzerinde arttırıldığı zaman görülmektedir. Ancak, Asch'ın sonuçlarından farklı olarak, bu yeni veriler daha büyük grupların da daha büyük uymaya yol açacağına işaret etmektedir. Erkekler için beşer kişilik çoğunluk gruplarında uymada hafif bir düşme olmakla birlikte, hem erkek ve hem de kadınlar en çok büyük gruplarda uyma göstermektedirler.

Oldukça farklı bir deneysel işlem ve farklı ölçümler kullanarak, Miligram ve_arkadaşları (1969) benzer sonuçlar elde etmişlerdir. Deneysel durum çok yalındır. New York'un çok kalabalık bir caddesinde bir grup insan kendilerine uyanların bulunup bulunmadığını görmek için yukarıya gökyüzüne bakma oyununu oynarlar, ancak bu kez amaçlı bir deney olarak yapılır ve gelip geçenler dikkatle gözlenir. Yalanca, denekler, durup caddenin karşısındaki bir binanın altıncı_katındaki bir pencereye bakarlar. . Yukarıya, pencereye bakan yalancı deneklerin sayısı bir, iki, üç, beş, on, ya da 15 olarak değişimlenir. Temel ölçü yalancı deneklerle birlikte durup gerçekten pencereye bakan gelip geçenlerin yüzdesidir. Bir kişi yukarıya bakarken gelip geçenlerin yalnızca yüzde 4'ü ona uydu; beş kişi yukarıya bakarken bu oran yüzde 16'ya çıktı; on kişi yukarıya bakarken uyma oranı yüzde 22 ve 15 kişi bakarken de yüzde 40'dı.

Bu sonuçlar karşısında, belirli sınırlar içinde grubu büyütmenin birey üzerinde uyma doğrultusunda daha büyük bir baskı yaratacağı söylenebilir. Bazı durumlarda üç ya da dört kişilik gruplar uyma yönünde büyük baskıya yol açarlar ve grubu büyütme uyma oranında büyütme ölçüsünde bir artma sağlamaz. Başka durumlarda, bu büyüklüklerde bir grup göreli olarak çok az baskı yaratır ve dolayısıyla, uyma oranı grup büyüdükçe önemli ölçüde artacaktır. Her iki durumda da çok daha büyük bir grup örneğin 500 kişiden oluşan bir grup çok daha fazla uymaya yol açacaktır. Bu söylenenleri destekleyici kanıtlar yoksa da, örneğin tümü selâm vermekte olan 500 kişiye karşı direnmenin 5 kişiye karşı direnmekten çok daha zor olduğu açık gibi görünmektedir. Ancak, şimdilik bu, deneysel bir durumda sınanmamıştır. Dolayısıyla, şimdilik bize kalan, bir noktaya kadar grubu büyütmenin uymayı da arttıracağı ve bir noktadan sonra uymanın artmayıp aynı düzeyde kalacağını söylemektir.



Bireyin Uzmanlık Derecesinin Etkisi

Grubun uyma davranışıyla ilgili diğer, bir özelliği de, üyelerinin uzmanlığıdır. Tartışılan konuda ne kadar bilgilidirler? Bilgi vermek için ne kadar niteliklidirler?

Bir bireyle ilişkili olarak, grubun uzmanlığı arttıkça bireyin grup üyelerine olan güveni ve fikirlerini değerli bilgiler olarak kabul etme eğilimi de artmalıdır. Eğer, oda ısısı ile ilgili örneğimizde, odadaki diğer insanlar hasta ya da Alaska'dan gelen bir uçaktan henüz inmiş Eskimolar olsalardı, birey, büyük bir olasılıkla, fikirlerini göz önü ne almayacak ve kendisininkine güvenecekti. Diğerlerinin sağlıklı komşuları olduğu durumdakinden daha az bir uyma eğilimi gösterecekti. Öte yandan, durumun kuzey Alaska doğasına kaydırıldığını ve sorunun da kampa giden yolu bulabilmek olduğunu varsayalım- Eğer birey, doğru yolun solda olduğunu düşünür de grubun geriye kalan üyeleri ona katılmazsa, kuşkusuz, dört Eskimo'ya kendi kasabasından dört komşusuna olduğundan daha fazla güvenmek eğiliminde olacaktır. Eskimolara komşularına olduğundan daha,-fazla uyacaktır.

Benzer bir biçimde bir uzman grupla aynı fikirde olduğundan uyma artmaktadır (Crano, 1970; Ettinger ve ark., 1971) Kanıtlar oldukça sınırlı olmakla beraber, öyle görülüyor ki, verilen karar ya da varılan özgül yargılara ilişkin olarak grubun uzmanlığı arttıkça uyma da artmaktadır.


Bireyim Kendine Güveninin Etkisi

Kuşkusuz, öte yandan bireyin kendi yeteneğine olan güvenini arttıran her şey uymayı azaltacaktır, Kişinin kendisine güveni ve dolayısıyla, uyma davranışı üzerinde güçlü bir etmen de varılacak yargının güçlüğüdür. Yargı güçleştikçe bireyin kendisine güveni azalacak ve başkalarının yargılarına uyma eğilimi artacaktır.

Eğer bir kişiye kendi eyaletinin başkenti soruluyorsa, yanıtı bilmektedir, bildiğine olan güveni de tamdır. Dört başka kişi farklı bir yanıt vermiş olsa bile, kişi onlardan çok kendisine, kendi yargısına güvenecektir. Kişi, değindiğimiz başka nedenlerle uyabilir ama hiç değilse, kendisine olan güven eksikliği yüzünden uymak eğiliminde değildir. Ancak, bize Sierra Leone'nin başkentini söylemesini istersek, yanıt daha güçtür. Doğru yanıta ilişkin bir fikri olsa bile büyük bir olasılıkla, bilgisinden pek emin değildir. Öyleyse, eğer dört başka kişi onun düşündüğünden farklı bir yanıt verirse onlara güvenme ve uyma eğilimi daha fazladır. Aynı şey, herhangi bir problem ya da sorun için de doğrudur. Güçlük arttıkça güvenimiz azalır ve daha fazla uyma davranışı gösteririz.

Coleman, Blake ve MoutonJ(1959)bir uyma deneyinde deneklere güçlükleri değişen olgusal bir dizi soru yönelttiler. Erkekler için güçlükle uyma arasındaki ilişki .58, kadınlar içinse .89'du. Yani soru güçlüğü arttıkça, deneğin yanlış bir yanıta uyma eğilimi artmaktaydı.

Ek kanıtlar güçlüğün bu etkisinin güvenle ilgili olduğu fikrini
desteklemektedir. Benzer bir durumda (Krech ve Crutchfıeld, 1962)
deneklerden birçok soruya verdikleri yanıtlardan ne kadar emin
olduklarını belirtmeleri istendi. Yanıtlarından oldukça emin olduk
ları sorularda uyma oranı yalnızca % 15 idi; yanıtlarından orta der
ecede emin oldukları sorularda bu oran % 24; yanıtlarından pek
emin olmadıkları durumlarda ise % 36 idi. Oldukça açık olarak
görülmektedir ki, deneklerin yanıtları belirginleştikçe, soru ya da
problemler kolaylaştıkça uyma azalmaktadır. Tersine, sorular güçleşip, denek güvenilir yargılara varmayı güç buldukça_uyma artmaktadır.

İlgili bir başka değişken de kişinin tepkide bulunmak için kendisini ne kadar yeterli saydığıdır. Kuşkusuz, Sierra Leone'nin başkenti ile ilgili sorunun yanıtı, Afrika üzerinde uzman birisi için bir sosyal psikolog için olduğundan çok daha kolaydır. Eğer, bir kişi kendisini bir matematik uzmanı olarak görürse, matematik problemlerine verdiği yanıtlardan, uzman olmadığı durumdakinden daha emindir; problemler onun için oldukça zor bile olsa, bu doğrudur. İyi gören gözleri olan birisi, gözleri o kadar iyi görmeyen birisine göre, görsel ayırımlar yapmada kendisini daha güvenli hissedecektir.

Bu, belirli bir konuda bir kişinin bilgisini arttırarak uyma eğilimini azaltabileceğimiz anlamına gelir. Bir dizi çalışma da işte bunu göstermiştir (Mausner, 1954; Snyder, Mischel ve Lott, 1960; Croner ve Willis, 1961). Snyder'in çalışmasında bazı deneklere, sanata ilişkin bazı yargılarda bulunmaları istenmeden az önce, sanat üzerine bir konferans verilmiştir; diğer bazı deneklerse bu konferansı dinlememişlerdir; Beklendiği gibi, konferansı dinleyen ve dolayısıyla, kendilerini önceki durumlarına göre daha uzman hisseden deneklerin daha az uyma davranışı gösterdikleri görülmüştür. Benzer biçimde, Croner ve Willis, belirli bir işte başarılı olan insanların aynı işte başarısız olanlarla karşılaştırıldığında, o işle ilgili konularda daha az uyduklarını göstermişlerdir.

Grupta Saldırganlık

Uyma davranışını etkileyen diğer bir boyut da bireyin grupla ilişkisini içermektedir. Üyeler kendilerini gruba yakın hissetmekte midirler, yoksa hissetmemekte midirler? Saldırganlık sözcüğü bütün bunları kapsar bir içerikte kullanılmakladır. Saldırganlık insanların kendilerini bir grubu çekilmiş hissetmelerine ve o grubun bir üyesi olarak kalmak islemelerine neden olun güçlerin toplamı anlamına gelmektedir. Grup üyelerinin birbirlerine olan sevgileri ve grup üyeliğinden kazanma beklentileri arttıkça, kendilerini gruba bağlı hissettikçe grup dayanışması artacaktır.

Daha büyük dayanışına daha fazla uymaya yol açmaktadır. Değer verilen bir ödül için çalışılırken bir grup, ödülün olmadığı ya da önemsiz olduğu bir durumdakinden daha fazla uymaya yol açar.

İşini önemli gören ya da kendisini değerli sayan bir grup, üyeleri arasında, işine ya da kendisine daha az değer veren bir gruptan daha fazla uymaya neden olur. Dahası, grup üyeleri büyük bir grup ruhu içindeki bir gruba daha fazla uyarlar.

Uyma davranışındaki bu artış bireyin dışarıda kalma ya da gruba ters düşmeye olan isteksizliğinden kaynaklanır. Daha önce de gördüğümüz gibi, gruptan ayrı düşme reddedilme riskini içerir. Sık sık ya da çok önemli bir konuda gruptan ayrılan birisine karşı grup kötü davranır ve aşın durumlarda kişi gruptan atılabilir. Kişinin gruba karşı sevgi ve ilgisi arttıkça, reddedilme korkusunun ağırlığı da artacak ve karşı çıkma olasılığı azalacaktır. Gruba karşı sevgi ve ilgisi azaldıkça reddedilme korkusu ağırlığını kaybedecek ve karşı çıkma olasılığı artacaktır. Eğer bir kişi küçük bir arkadaş grubunun üyesi ise, herhangi bir konuda tek kişilik bir azınlık olmaktan kaçınacaktır. Reddedilme ya da atılma korkusu bu durumun nedenlerinden, hiç değilse, biridir. Ancak, eğer artık grubu sevmezse ya da grubun toplumsal yaşamını kısıtlamaya başladığını düşünürse, uyma doğrultusundaki bu baskı azalır. Bu durumda, gruba karşı çıktığında olabilecek en kötü şey, gruptan atılmaktır. Bu ciddi bir tehdit olmaktan çıktığında, uyma için daha az neden vardır ve kişi karşı çıkmada kendini daha özgür hissedecektir.


Yüklə 169,07 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin