Avrupa'da sanat ve bilimin geliştirilmesi, canlandırılması için girişilen ve da¬ha sonra Rönesans adı verilen asıl hareket ise 1453'te İstanbul'un fethini mütea¬kip ilk defa ciddi bir şekilde İtalya 'da ortaya çıktı. Hareketin öncülüğünü İtal¬ya 'nın yapmasının en önemli sebepleri şunlardır:
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettikten sonra, isteyen bilim adamlarının İtalya 'ya gidebileceklerini bildirmesi: İslâm medeniyeti ve ilmî hareketleri hak¬kında en fazla bilgiye sahip bulunan bu Bizanslı âlimlerin bilim ve sanat alanında yaptıkları çevirmeler ve yazdıkları eserlerin yayınlanması sonunda İtalya 'da yaşa¬yan insanların bilgi ufukları genişledi ve derinleşti.
Doğu dünyası ile en çok İtalya gemicilerinin münasebette bulunmaları ve bun¬ların İslam ülkelerindeki zenginlik, refah, nizam, intizam, adalet ve iman hürriye¬tini her vesileyle dile getirmeleri.
Ortaçağ Avrupası'nda en zengin memleketin İtalya olması: İtalya'da bulunan Cenova, Venedik, Piza ve Floransa şehirleri Haçlıları barındırmaktan ve baharat ticaretini ellerinde tutmaktan dolayı dünyanın en zengin şehirleri hâline gelmişler¬in. Zamanla bu şehirlerde devlet idaresi tüccar prenslerin veya sadece tüccarların eline geçti. Bu zenginler de aynen İslam ülkelerinde şahit oldukları uygulamalara benzer olarak şairleri, sanatkârları, fikir adamlarım himayeye ve teşvik etmeye başladılar.
Rönesans üzerinde derin araştırmalar yapan Burkhard: "Rönesans insanın keşfedilmesidir, "demektedir. Gerçekten de Ortaçağ'da Avrupa 'da insanın hiçbir kıy¬meti yoktu. Engizisyon mahkemelerinde yüzbinlerce insan haksız yere ve çok de¬fi sırf servetlerini ele geçirebilmek için öldürüldü. Papazlar çeşitli menfaatler kar-şılığında günahları affediyorlardı. Hatta cennetten yerler satıyorlardı. Mantık ve insani esaslar kaybolmuştu. İslam âlimlerinin kitaplarını okuyarak dünyanın dön¬düğünü ilan eden Galile ve daha pekçok düşünür çeşitli işkenceler görmüş pek çoğu öldürülmüştür. Bu itibarla Rönesans hareketi ilim ve teknikteki ilerlemenin ya¬nışım insan ve tabiat sevgisini de beraberinde getirdi. Rönesansın öncüleri, sanat faaliyetlerinin yanısıra edebiyat, tarih ve arkeolojiye de önem verdiler. Resim ve tasvir anlayışı gelişti. Mimaride gotik tarzı terk edilerek barok ve rokoko üslubu geliştirildi. Rönesans mimarlığının başlıca özellikleri ölçü, sa****k ve tabiiliktir.
Bu şekilde İtalya 'da başlayan Rönesans hareketi kısa zamanda bütün Avru¬pa 'da yayıldı. Rönesans daha ziyade Fransa 'da sanat; Almanya 'da dinî tablo ve resimler; İngiltere 'de edebiyat; İspanya 'da resim ve edebiyat alanında gelişti. İtal¬ya 'daki Rönesans hareketinde eski Yunan ve Roma ediplerinden Tacitus, Sophokles, Domosten, Platon, Çiçeron ve Virgil 'in eserleri tekrar ortaya çıkarıldı. İtalyan fikir adamı ve yazarlarından Machiavel (1469-1530), Ariosto (1474-1535), Tasso (1544-1595) yetişip eserler verdiler. Machiavel'in Hükümdar adlı eseri meşhur¬dur. Ressamlardan Rafael (1483-1520) aynı zamanda heykeltraş, mimar ve edebi¬yatçı da olan Leonardo da Vinci (1452-1591), Mikelanj (1475-1564) bu devirde İtalya'da yetişen sanatkârlardır. Fransa, edebiyat ve fikir sahalarında İtalya'yı ge¬çerek; Ronsard (1525-1585), Montaigne (1533-1592), Rabelais (1495-1555), mi¬marlıkta Louvre Sarayım yapan Pierre Loscot, Tuileries Sarayı 'm yapan Jean Bullant, resimde de François Clouet yetiştiler. Fransız krallarından I. François (1515-1547) zamanında College de France kuruldu. Almanya 'da daha çok dinî alanda değişiklikler oldu. Almanya'da hümanizm akımında Erasmus (1467-1536), Röklen (1452-1522), Luther (1483-1546), resimde Albrecht Dürer (1471-1528) yetiş¬ti. İngiltere'de tiyatro sahasmda eserleriyle tamnan Şekspir (1564-1610), İspan¬ya'da Donkişot yazarı Cervantes (1547-1616), ressam Velasquez (1599-1660), Hollanda'da ressam Rembrand (1607-1669), Polonya'da İslam alimlerinden son¬ra Avrupa'da ilk defa dünyanın güneş etrafmda döndüğünü söyleyen Kopernik (1473-1543) yetiştiler.
Diğer Avrupa Ülkelerinde Rönesans
Fransa 'da Rönesans 'a krallar öncülük etti. Piyer Lesko en önemli Rönesans sa¬natçısıdır. Almanya'da Rönesans hümanizm ile başladı. Martin Luter (Luther) ve Erasmus dinsel konulan incelediler. Albert Dürer dinî tablolar yaptı. İngiltere 'de Şekspir (Shakespeare), İspanya'da Cervantes ünlü eserler yazdılar Rönesans'ın sonuçlan: skolastik görüş (kilisenin dar görüşü) yıkılmıştır. Yerine pozitif (bilim¬sel) düşünce hakim olmuştur. Reform hareketlerini hazırlamıştır. Bilim ve teknik-teki gelişmeler hızlanmıştır. Avrupa 'da sanattan zevk alan aydın (burjuva) sınıf ve halk sınıfı oluşmuştur. Din adamlarının ve kilisenin halk üzerindeki otoritesi sar¬sılmıştır. Avrupa'nın her yönden gelişmesine ve güçlenmesine öncülük etmiştir.
TANZİMAT EDEBİYATI
Tanzimat Fermanının ilanından sonra bu edebiyatın tohumları serpilmeye başlamıştır.
Batılı tarzda ilk eserler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Hak, adalet, özgürlük, vatan kelimeleri b u dönemde ilk defa kullanılmaya başlanmıştır.
Tanzimat edebiyatı kendi arasında ikiye ayrılır.(Birinci-ikinci dönem)
Yazı dilini halkın anlayacağı dile yakınlaştırmaya çalışmışlardır.
Tiyatroyu halkı aydınlatma aracı olarak görmüşlerdir.
Toplumcu bir çizgi tutmaya çalışmışlardır.
Divan edebiyatındaki “bölüm güzelliğine” karşın “konu bütünlüğüne, güzelliğine” önem vermişlerdir.
Tanzimat birinci dönem sanatçıları(Şinasi, N. Kemal, Ziya Paşa, Ahmet Mithat) ikinci dönem sanatçılarına göre daha halkçı olmuşlardır.
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI
Divan edebiyatını eleştirmelerine rağmen onun etkisinden kurtulamamışlardır.
Vatan millet, hak adalet, özgürlük gibi kavramlar ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Batılı anlamda ilk esereler bu dönemde verilmeye başlanmıştır.
Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir.
Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır bu konuda.
Roman, modern hikâye, tiyatro, gazete, eleştiri, anı bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Bu dönemin sanatçıları aynı zamanda devlet adamı sıfatı da taşıyorlardı.
Klasizim(Şinasi, A.Vefik Paşa) romantizm (N. Kemal, A. Mithat) den etkilenmişlerdir.
EDEBİYATIMIZDA “İLK”LER:
• Edebiyatımızdaki ilk çeviri Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği “Telemak”tır.
• Edebiyatımızdaki ilk roman Şemsettin Sami’nin “Taaşuk-ı Talat ve Fitnat” adlı romanıdır.
• Edebiyatımızdaki ilk gerçekçi roman Recaizade Ekrem’in “Araba Sevdası” adlı romanıdır.
• Edebiyatımızdaki ilk köy konulu gerçekçi roman Nabizade Nazım’ın “Kara Bibik” adlı romanıdır.
• Edebiyatımızdaki ilk tasvir ve tahlil ağırlıklı roman Namık Kemal’in “İntibah” adlı romanıdır.
• Edebiyatımızdaki ilk tiyatro eseri Şinasi’nin “Şair Evlenmesi” adlı komedisidir.
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI SANATÇILARI
ŞİNASİ (1826–1871)
Edebiyatımıza birçok yeniliğin yerleşmesini sağlamıştır.
Asıl adı İbrahim’dir.
İlk tiyatro, ilk şiir çevirisi, ilk özel gazete, ilk makale, ilk noktalama işaretini kullanan kişidir.
Halk için sanat görüşünü benimsemiştir.
İlk tiyatro eserimizi: ŞAİR EVLENMESİ ni yazdı.
İlk makaleyi yazdı: TERCÜMAN-I AHVAL MUKADDİMESİ
İlk özel gazetesi çıkardı: TERCÜMAN- I AHVAL
Eserleri: Durub u Emsalı Osmaniyye (Osmanlı Atasözleri Kitabı)
Tercüme i Manzume (Çeviriler)
Müntehabat –ı Eşar(şiirleri)
Divan-ı Şinasi
Tasvir i Efkâr
NAMIK KEMAL (1840–1888)
Vatan şairimizdir.
Toplumcu bir sanat çizgisindedir.
Vatan, millet, özgürlük kelimelerini edebiyatta ilk kullanan kişidir.
Tiyatroları oldukça ses getirmiştir. Tiyatroyu bir eğlence ve halkı bilinçlendirme aracı olarak görmüştür.
Romantizmin etkisindedir.
Eserleri: ilk tarihi romanımız; CEZMİ
İlk edebi romanımız ;İNTİBAH
Tiyatroları : Vatan yahut Silistre, Zavallı Çocuk, Gülnihal, Kara Bela,Celalettin Harzermşah
Eleştiri eserleri: Renan Müdafenamesi, Tahrib-i Harabat (Ziya Paşa’ya karşı)
İrfan Paşa’ya Mektup, Takip
Diğer eserleri: Kanije, Silistre Muhasarası, Osmanlı Tarihi, Büyük İslam Tarihi, Evrak-ı Perişan
ZİYA PAŞA (1825–1880)
İlk edebiyat tarihi taslağı sayılan “Harabat”eserini yazmıştır.
Halk şiirinin ve dilinin gerçek edebiyatımız olduğunu belirten “Şiir ve İnşa”adlı makalesini yazmasına rağmen kendisi böyle davranmamıştır.
Biçimce eski içerikçe yeni olmaya gayret göstermiştir.
Terkib-i bent, terci i bent’leri meşhurdur.
Bir çok dizesi halk arasında atasözü gibi kullanılmıştır.
Eserleri: Zafername, Harabat, Eş’ar-ı Ziya, Defter-i Amal, Terkib-i Bent, Terci-i Bent
AHMET MİTHAT EFENDİ (1844–1912)
Halk için roman geleneğini benimsemiştir.
Halkın anlayacağı bir dilde ve onları ilgilendiren konularda eserler vermiştir.
İlk hikâye örneklerimizden biri sayılan :”Letaif-i Rivayet”i yazmıştır.
Romantizmden etkilenmiştir.
Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Falatun Bey ve Rakım Efendi, Yer Yüzünde Bir Melek, Henüz On Yedi Yaşında.
ŞEMSETTİN SAMİ ( 1850–1904 )
Devrinin en büyük dil bilgini sayılmıştır.
İlk romanımız olan: Taaşşuk –U Talat ve Fıtnat adlı eseri yazmıştır.
Kamus u Türkî adlı sözlüğü yazmış.
Kamus u Fransevi ve Kamus-ı Alam’ı yazmıştır.
AHMET VEFİK PAŞA (1829-1892)
Tiyatromuzun en büyük kilometre taşı sayılır.
Bursa’da kendi adıyla tiyatro kurmuştur.
Halkın tiyatroyu sevmesi için özellikle Moliere’den çeviriler yapmıştır.
İnfiali Aşk, Dudu Kuşlar, Zor Nikâh, Zoraki Tabip, Kadınlar Mektebi ,Şecere-i Türk eserlerinden bazılarıdır.
İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ ÖZELLİKLERİ
Bireysel konulara dönülmüştür.
Sanat, sanat içindir, görüşü benimsenmiştir.
Dil oldukça ağırlaştırılmıştır.
Tiyatro eserleri oynanmak için değil okunmak için yazılmıştır.
Realizm ve natüralizm baskın akımlar olarak göze çarpar.
İKİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATININ SANATÇILARI
RECAİZADE MAHMUT EKREM (1847- 1914)
İlk realist romanımız olan: ARABA SEVDASI’nı yazmıştır.
Tevfik Fikret’in akıl hocasıdır.
Muallim Naci ile uzun yıllar süren “eski-yeni”kavgasında yeniyi savunmuştur.
“Sanat sanat içindir ve kafiye kulak içindir”. Görüşünü benimsemiştir.
Oğlunun erken ölümü onu bireysel ve hüzünlü eserler vermeye zorlamıştır.
“Her güzel şiirin konusudur”diyerek şiirin konu zenginliğine katkı yapmıştır.
Muallim Naci’nin Demdeme’sine karşılık ZEMZEME adlı kitabı yazmıştır.
Tiyatroları: Afife Anjelik, Çok Bilen Çok Yanılır, Vuslat
Şiirleri: Zemzeme, Nağme-i Seher
Talim-i Edebiyat adlı eseri onun edebiyata dair görüşleri içeren en önemli eseridir.
ABDULHAK HAMİT TARHAN ( 1852–1937)
Edebiyatımızın en bireysel şairlerindendir.
Batılılaşma hareketinin asıl öncüsü olarak kabul gördüğü için kendisine “şairi azam”(büyük şair) lakabı verilmiştir.
Gözlem ve izlenimleriyle şiir yazmıştır.
Düşünen adamdan çok yapan adam özelliği taşımaktadır.
Tiyatroları oynanmaya uygun değildir.(Macera-yı Aşk, Sabru Sebat, içli Kızlar, Finten, Nesteren, Liberte )
Romantizmin etkisinde, metafizik konuları, ölüm, aşk gibi temalar içeren eserler vermiştir.
Makber, **ü, Bunlar O’dur, Hacle, Garam, İlham-ı Vatan şiir kitaplarıdır.
DÖNEMİN BAĞIMSIZLARI SAYILAN SANATÇILAR
MUALLİM NACİ (1850–1893)
Recaizade Mahmut Ekrem’le eski- yeni kavgasında eski’yi savunmuştur.
Batılı tarzda şiirler de yazmıştır.
Dili ağırdır ;ancak başarılıdır.
Eserleri: Ateşpare, Füruzan, Şerare (şiir)
Demdeme, Muallim (eleştiri)
Islahat-ı Edebiye (sözlük)
NABİZADE NAZIM (1862–1893)
İlk köy romanımız kabul edilen: Karabibik’i yazmıştır.
Realizm, natüralizm’in öncülerinden sayılır.
İlk psikolojik roman denemesi sayılan: Zehra’yı yazmıştır.
TANZİMAT EDEBİYATINDA ROMAN VE HİKÂYE
Bütün eserler teknik açıdan zayıftırlar.
Duygusal ve acıklı konular işlenmiştir.
Yazarlar olaylara müdahalede bulunmuştur.
Eserlerde karakter oluşturulamamıştır. Genellikle ya iyi ya da kötü özellik taşıyan tipler kullanılmıştır.
İyiler eserlerin sonunda mükâfat alırlar, kötüler de cezalarını alırlar.
Tanzimat ikinci dönemin sanatçıları birinci döneminkilere göre daha başarılı olmuştur.
TANZİMAT EDEBİYATINDA ELEŞTİRİ
Bu dönemde genellikle “eski- yeni”kavgasına dayanan eleştiriler olmuştur.
N.Kemal’in Ernest Renan’ı eleştiren Renan Müdafaanamesi bu dönemin önemli eserlerindendir.
Muallim Naci ile Recaizade Mahmut Ekrem arasındaki Demdeme-Zemzeme tartışması da bu dönemin önemli örneklerindendir.
TANZİMAT EDEBİYATINDA TİYATRO
Tiyatro ilk defa bu dönemde görülmeye başlanmıştır.
İlk tiyatro örneği Şinasi’nin Şair Evlenmesi’dir.
İlk dönemin sanatçıları tiyatroyu bir eğitim aracı olarak görmüşlerdir.
İkinci dönemin sanatçıları da tiyatroyu eğlence olarak görmüşler; ancak onların tiyatroları oynanmak için değil okunmak için yazılmışlardır.
ALİ SUAVİ
Ali Suavi (doğumu: 1838 İstanbul - ölümü:1878 İstanbul) Türk düşünürü ve ya¬zarıdır. Medrese eğitimini tamamladıktan sonra 1866'da Muhbir gazetesinde yazı¬lar yazmaya başladı. Devrin yönetimini eleştirdiği için Kastamonu'ya sürüldü. 1869'da oradan Avrupa'ya kaçtı. Londra'da Muhabir, Paris'te Ulum gazetelerini yayınladı. 1876'da yurda dönünce Basiret'te Mithat Paşa'yı sert bir dille eleştirdi. İşsiz kaldığı bir sırada V. Murat'ı tekrar tahta çıkarmak için beş yüz kadar Rume¬li göçmeniyle Çırağan Sarayı'nı bastı. Olay yerine yetişen Beşiktaş Muhafızı Ha¬san Paşa tarafından öldürüldü.
Ali Suavi, İngiliz parlamentarizmine benzeyen bir meşrutiyet arzusunu daimi olarak dile getiriyordu. Fransız filozoflarından büyük oranda etkilenmişti. Paris'te kısa bir süre LaRepublique adında bir gazete çıkartmıştı. Bu gazetede halk toplu¬luklarının bir araya gelerek taleplerini hükümete özgürce sunabilecekleri bir sis¬tem tasvir etmişti.
Diğer taraftan klasik medrese tahsili görmemiş olan Suavi, kimi yazarlarca mu-haddis ve müctehid olarak görülmüştür. Suavi, dinde reform yapmak gerektiğini, hutbenin her milletin kendi dilinde okunmasını ısrarla savunmuştur. Suavi'nin bu fikirleri daha sonra Cemaleddin Efgani tarafından geliştirilecektir.
Namık Kemal'in Abdülhak Hâmid'e gönderdiği bir mektubunda, AH Suavi hakkında söylediği şu sözler bir hayli düşündürücüdür: "Ali Suavi hiç de senin tahminin gibi bir adam değildi. Bir çehre nümayişine aldanmışsın. Onunla iki se¬ne arkadaşlık ettim. O öyle bir adamdı ki, garazkâr ve dünyada misli görülmedik bir şarlatandı. Ben her şeye öyle kolay inanmadığım hâlde, bana kendini yedi-se-kiz dil biliyormuş gibi gösterdi. O kadar cahil, cehaletiyle beraber o kadar mağ¬rurdu. Türkçe üç satır bir şey yazsa, Meme maskara olurdu."
Eserleri
Kamus-ül-Ulum vel-Maarif Ali Paşa 'nın Siyaseti Hukuk-üş-Şevari, Hive Hanlığı
TANZİMAT DEVRİ TÜRK EDEBİYATI
a. GENEL ÖZELLİKLERİ
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı şair ve gazadan, bir yandan Klâsik Türk Edebiyatı 'nda görülen şiir, tarih, mektup (münşeat) türlerinde eserler vermişler; bir yandan da batı edebiyatlarından aldıktan tiyatro, hikâye, roman, makale, eleştiri gibi yeni türleri geliştirmişlerdir.
b. MANZUM ESERLER
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nda, önce, Fransız şairlerinden yapılan çevi¬rilerde bazı yenilikler görülür. Bunlan daha çok içerikte yaptıktan yeniliklerle, dildeki "sadeleşme" çabalan izler. Sonra şekil yönünden birçok değişiklik ve yeniliklere girişildiği görülür.
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nda;
**çü, çoğunlukla aruz ölçüsüdür. Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal ve Abdülhak Hâmit'in hece ölçüsüyle yazdıktan şiir denemeleri de vardır.
Uyak, Klâsik Türk Edebiyatı'ndaki değerini yitirmiştir. Şinasi, mesnevi biçiminde kaside yazmış; Recaîzade Mahmut Ekrem, "uyağın göze göre değil, kulağa göre olması" gerektiğini savunmuştur. Şiirlerde tam ve zengin uyaklar kullanılmıştır.
Nazım birimi, genellikle beyittir. Şinasî'den Abdülhak Hâmit'e kadar anla¬tım bent, beyit ya da dizelerde toplandığı görülmekle birlikte; şairlerin, beyit güzelliği düşüncesinden kurtularak bütün güzelliğine yöneldikleri anlaşılır.
Nazım şekli olarak, Klâsik Türk Edebiyatı'nda görülen bütün şekiller kullanılmıştır. Ancak bunlarda, kasidelerdeki bazı bölümlerin atılması gibi ufak de¬dikler yapılmıştır. Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nın ikinci döneminde, özellikle Abdülhak Hâmit'le birlikte, nazım şekillerinde büyük ölçüde değişiklik r örülür. Bunların çoğu yeni ve karma şekillerdir.
Tanzimatçılar en köklü yenilikleri şiirin içeriğinde yapmışlardır.
Tanzimat şiiri, klâsik konular dışında, hak, adalet, uygarlık, özgürlük, yurt¬severlik gibi temalarla içeriğini genişletmiş; ikinci dönemde, her güzel şeyin onu olabileceği düşüncesiyle daha da çeşitlilik kazanmıştır.
Böylece Klâsik Türk Edebiyatı'nda "soyut, düşlemsel (hayalî) ve mecazlı" 'tetikler gösteren şiir, Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nın birinci döneminde toplumla ilgili gerçeklere"; ikinci döneminde ise "somut gerçeklere", ayrca ölüm, hayat, ruh, dünya, Tanrı gibi fizik ötesi temalara yönelmiştir.
Birinci dönemdeki toplumla ilgili düşünceleri, ikinci dönemde genellikle e/, romantik duygu ve düşünceler izler; sanat toplum için görüşü, yerini sanat sanat için anlayışına bırakır.
Dil, Tanzimat şiirinde daima ikilik göstermiştir. Şinasî'nin safi Türkçe dene¬meleri, Ziya Paşa ve Namık Kemal'in hece ölçüsüyle yazdıkları bazı şiirler, sa¬deleşme çabalarına ilk örnekler olarak gösterilebilir. Ancak bu şairlerin yetiştik¬leri ve alışageldikleri "edebî dil" ortamı ile ikinci dönemdeki "sanat" amacı, şiir dilinde bir yalınlaşmayı gerçekleştirememiş; şairler, çoğu zaman süslü ve sanat¬lı söyleyişten kurtulamamışlardır.
c. MENSUR ESERLER
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı 'nın nesir alanındaki yenileşmesinde gazete¬nin önemi büyüktür.
1831'de resmî olarak çıkanlan ilk Türkçe gazete Takvim-i Vakayi'dir; bu¬nu 1840'ta yan resmî Ceride-i Havadis izler. Agâh Efendi ue Şinasî'nin 1860'ta çıkardıktan Tercüman-ı Ahvâl ile Şinasî'nin çıkardığı Tasvir-i Efkâr gazeteleri yayımladıklan çeşitli yazılarla, yeni nesrin ilk örneklerini uermiş oldular.
Böylece, "umum halkın anlayabileceği bir dille yazmak" amacıyla Klâsik Türk Edebiyatı'nın süslü ue çok uzun cümlelerle kurulu anlatımından sıynlan "yeni nesir", özellikle "düşünce"ye önem uererek kısa ue özlü anlatımı esas aldı.
Aynca, makale, söyleşi (sohbet), fıkra, deneme, eleştiri gibi türler edebi¬yatımıza girdi. Noktalama işaretlerinin kullanılmasına başlandı. Ancak nesir, yabancı kelime ue tamlamalardan bir türlü kurtulamadı.
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nda kendini gösteren ue batı edebiyatların¬da yaygın olan hikâye, roman ue tiyatro eserleri ilkin gazete ue dergilerde ya¬yımlanmıştır.
Bu dönemde, hikâye ue roman türleri, çeuiriler yoluyla edebiyatımıza gir¬miştir.
Tanzimat'tan önce manzum halk hikâyeleri, bu türlerin yerini tutuyordu. Sonra birtakım roman çevirileri yapıldı.
1870 yıllannda Ahmet Mithat Efendi, Letâif-i Rivâyât adlı küçük hikâye denemelerine girişti; birkaç yıl sonra da Dünyaya İkinci Geliş, Hasan Mellah, Felâtun Bey ile Rakım Efendi gibi macera romanlarını yazarak hikâye ve roman yolunu denedi.
İlk edebî roman yolunu Namık Kemal'in, 1876'da yazdığı İntibah adlı roman açmıştır. Namık Kemal'in gözlemlerinden yararlanarak yazdığı bu eser, aslında "romantizmin etkisindedir; aynı zamanda ilk tasvir ve ruhsal çözümleme romanımız sayılır.
Ahmet Mithat'ın romanları halka yönelik, "yalın", Namık Kemal'inki ise "yûksek" üslûba örnek sayılan bir anlatım özelliği taşımaktaydı.
Recaîzade Mahmut Ekrem, Samipaşazade Sezai, Nâbizade Nâzım ise romanlarıyla, romantizmden gerçekçiliğe doğru bir gelişim gösterdiler.
D-TİYATRO
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nın şiirden sonra en çok önem verilen türü de tiyatrodur. Birinci dönemde, sahne bakımından canlı olan tiyatro, ikinci dönemde "okunmak üzere" yazılan bir edebiyat türü durumundadır.
Osmanlı Devleti'nin batıya yönelişi, İtalyan ve İngiliz gezici tiyatrolarının İstanbul'a gelip oyunlar göstermelerine yol açmıştır. 1840 yıllarında ilk olarak ..erli bir sahne kuruldu: Hoca Naum Tiyatrosu. Bunu 1867'de Güllü Agop Tiyatrosu izledi. Böylece yerli ve yabancı eserler, çoğunlukla, azınlık oyuncularıyla bu sahnelerde oynatılabiliyordu.
Batılı anlamda ilk başarılı tiyatro eseri Şinasî'nin Şair Evlenmesi'dir.
İlk tiyatro eserlerimizde, toplumun ve kişilerin aksak ya da üstün yönleri konu olarak alınmış; toplum eğitimi amaçlandığı için, çoğunlukla ahlâkî sonuç¬lara varılmıştır. İkinci dönemde, eserlerdeki konular tarihten ya da dış ülkelerin özelliklerinden; kişiler ve olaylar ise, göz alıcı olanlardan seçilmiştir. Bunların oy¬nanmak için yazılmamış olması tiyatrodan bekleneni büsbütün yok etmiştir.
Birinci dönemin tiyatro yazarları, özellikle Abdülhak Hâmit "halkın anlaya¬bileceği bir dil" kullanma çabası içindedirler. Şiirlerinde hatta makalelerinde eski dilin etkisinden bir türlü kurtulamayan bu yazarlar, tiyatro eserlerinde düşündüklerini uygulamış sayılırlar. Dile verilen önem, kişilerin çevrelerine uygun olarak konuşturulmaları, bu dönemin "Sanat toplum içindir." ilkesine uymakla birlikte, dilin istenilenden fazla yalınlaştırılması ikinci dönem sanatçı¬larını, güzel ve etkili söz söylemeye zorlamıştır. Abdülhak Hamit, gittikçe sade¬likten uzaklaşmış, eserlerindeki kişileri de kendi diliyle konuşturmuştur.
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nda tiyatro eserleri, genellikle başlangıçta, klâsisizmin etkisindedir. Buna, Şinasi'nin Şair Evlenmesi, Ahmet Vefik Paşa’nın Moliere'den yaptığı uyarlamalar örnek gösterilebilir. Oyunlar için seçilen konu ve kişilerde de yer yer romantizmin etkisi görülür.
Tanzimat Devri Türk Edebiyatı'nın ikinci döneminde, Türk tiyatrosunun gelişiminde bir duraklama başlamıştır. Abdülhak Hâmit, sahne diline uymayan, sahnede oynatılması olanağı bulunmayan manzum, mensur tiyatro eserlerinde yalnızca okunma amacı gütmüştür.
BATI EDEBİYATINDA AKIMLAR
KLASİSİZM
17. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan bir akımdır. BOILEAU bu akımın kurucusu olarak kabul edilir. Klasikler Eski Yunan ve Latin edebiyatını bilgi ve esin kaynağı olarak benimsemişlerdir. Temel olarak şu ilkelere dayanır:
Sanat, “insan tabiatına” önem vermeli ona sevgi ve saygı duymalıdır. Klasik bir eser “akıl” ve “sağduyu”ya dayanmalıdır. Eser, “dil”, “anlatım” ve “şekil” de en olguna varmaya çalışmalıdır.
Klasikler, insanların her zaman, her yerde, her toplumda aynı duygu ve düşüncede olduklarını kabul ederler. Onun için eserlerinde değişmez tipler yaratırlar. Klasisizmde fiziksel ve sosyal çevre önemli değildir; çünkü bunlar değişkendir.
Bu akımda, sanatta mükemmeli bulmak esastır. Mükemmeli bulmak ise konunun seçilişinde değil, onun ele alınıp anlatılışındadır. Onun için anadili en güzel biçimde kullanmak da esas olmalıdır. Böylece klasikler günlük konuşma dilinden farklı kitabi bir dil kullanmışlardır.
Sanatta sıkı kuralların bulunması ve sanatçıların bunlara uyması gerektiğine inanan klasikler, “üç birlik” kuralının doğmasına neden olmuşlardır (Yer, zaman ve eylem birliği)
Eserlerinin kahramanlarını hep soylu tabakadan seçen klasikler, eserlerinde kaba ve çirkin sözlere de yer vermezler. “Ahlaka uygunluk” ilkesine sıkı sıkıya bağlıdırlar.
Yapıtlarının etkileyici olmasını , hoşa gitmesini, tarih biliminden ayrılabilmesini ve din dışı konulara eğilmesini temel ilke olarak kabul etmişlerdir.
Edebiyat türü olarak daha çok tiyatroyu, tiyatro türü olarak da trajedi ve komediyi benimsemişlerdir.
Başlıca temsilcileri:
Boileau (şiir)
La Fontaine (fabl)
Racine, Corneille (trajedi)
Moliere (komedi)
Madame de La Fayette (roman)
La Bruyere (karakterleriyle)
Bossuet (hitabet)
“Klasisizm, geçici rağbeti değil, sürekli rağbeti arar”. Andre Gide.
TÜRK EDEBİYATINDA KLASİSİZM
Dostları ilə paylaş: |