13. AĞIr ceza mahkemesi ( cmk 250 maddesi İle yetkiLİ ) duruşma tutanağI


SANIK FERİT İLSEVER SORGU VE SAVUNMASINA DEVAMLA



Yüklə 0,76 Mb.
səhifə2/11
tarix02.08.2018
ölçüsü0,76 Mb.
#66114
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11
SANIK FERİT İLSEVER SORGU VE SAVUNMASINA DEVAMLA;

Sekiz işçi partisinin gladyo ile mücadelesi işçi partisinin darbelere karşı tavrını ve hep bu darbelerin hedefi olduğunu önceki bölümlerde Partinin program ve tüzüğü başta olmaz üzere belgeleriyle açıkladım. Bu bölümde, bütün bu darbelerin arkasında yer alan Gladyo’yu ve ona karşı mücadelemizi sergileyeceğim. Savcıların ağabeyi hem 6-7 Eylül'ü yaptı. Hem de bizim ağabeylerimizi tutukladı. Türkiye, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kemalist Devrimden geriye doğru atılan adımlar sonucunda 1952 yılında NATO’ya alındı. Sözüm ona, Sovyet tehdidine karşı oluşturulduğu söylenen NATO stratejisine göre, dünyadaki milli kurtuluş hareketleri ve sol hareket, Moskova’dan kaynaklanan dolaylı saldırı kabul ediliyordu. Bu tırnak içinde dolaylı saldırıya ilk uygulamaları Kore ve Vietnam’da sahneye koyulan Kontrgerilla Savaşıyla yanıt verilmeliydi. Bu gerekçelerle Türkiye’de de gerilla ve kontrgerilla savaşını yürütecek Özel Harp Dairesi 1952 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu STK adıyla kuruldu. Gerçekte bu stratejilerin hedefi, NATO üyesi ülkelerin Milli devletlerinin, özellikle Silahlı Kuvvetlerinin beynine Amerikan Derin Devletini yerleştirerek bu ülkeleri denetim altında tutmaktı. Nitekim bu ülkelerdeki Özel Harp Daireleri doğrudan önce Paris daha sonra Brüksel’deki NATO Müttefik Kuvvetler Karargâhına bağlı olarak çalışıyordu. Böylece Türkiye, Atatürk Devriminin bütünüyle tasfiye edileceği ve milli devletinin çökertileceği yarım yüzyıllık bir maceraya adımını atıyordu. NATO protokolleri gereği İstihbarat ve Özel Savaş alanlarında CIA’nın ve Amerikalı uzmanların önderliğinde örgütlenme ve eğitimler başlatıldı. ÖHD’nin kuruluşundan sonra, istihbarat örgütü Milli Asayiş Hizmetleri yani MAH da CIA uzmanlarının denetiminde yeniden örgütlendi. Bu kuruluşların harcamalarını bile CIA karşılıyordu. 27 Mayıs’tan sonra Yassı ada’da kurulan mahkeme, hem MAH’ın CIA ilişkilerini hem de gayrimüslimlere karşı 6-7 Eylül 1955’te uygulanan terörü soruşturdu ve sorumlularını mahkûm etti. Millet-Ordu beraberliğiyle 27 Mayıs 1960’ta gerçekleştirilen Devrim, sınırlı da olsa ABD Derin Devleti’ne darbeler indirdi. Yassıada yargılamalarında örtülü ödenek görüşülürken, MAH’ın CIA’dan aldığı paralar gündeme geldi. Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur’un kasasından çıkan 261 bin TL’nin CIA tarafından verildiği ortaya çıktı. Korur, paranın CIA’dan alındığını itiraf etti. Bir türlü MAH’ın kasasına giremediğini söyledi 22 Aralık 1960/21 Esas Numaralı Örtülü Ödenek Dosyası. Korur daha sonra, CIA’yla yapılan ortak istihbaratta masrafların yarı yarıya paylaşıldığını söyledi. Emirgân’da CIA’nın kurduğu MAH okulunun masraflarının da CIA tarafından karşılandığını anlattı. Mahkeme Müşterek Hizmet Masraflarını bir yazıyla MAH’a sordu. MAH Başkanı Ziya Selışık imzalı, çok gizli cevap, başka bir gerçeği daha ortaya çıkardı: Korur’un Başkan Vekilliği döneminde de Amerikalılardan para alınmıştı: tırnak Ahmet Salih Korur’un Başkanlığa vekâlet ettiği zamanda da müşterek çalıştığımız dostlardan eskiden olduğu gibi müşterek hizmetler konusunda yardımlar devam ettiği kayıtlardan anlaşılmaktadır. MAH’ın 24 Aralık 1960 tarihli 21-240 sayılı yazısı. Ne diyelim? Darısı bugünkü F Tipi istihbaratçıların ve Emniyet İstihbarat Dairesinin başına, Elli yılda ne değişmiş? Yarım yüzyıl önce CIA’nın maaşlı elemanları Yassıada’da yargılanırken, bugün çeşitli tertiplerle içeri tıktıkları yurtseverleri yargılıyorlar. Yıl 1955. Ağustos’un 29’u. Londra’da toplanan Kıbrıs Konferansı İngiliz’lerin ve Amerikalı’ların düşündüğü gibi gitmiyor. Ada halkı, özellikle Rumlar, İngiliz ve Amerikalı’lardan uzaklaşıyor. Üçüncü Dünya’ya yaklaşıyorlar. Ada’daki İngiliz kuvvetlerine karşı mücadele yükseliyor. Kıbrıs'ı yeniden sıkı denetim altına alacak bir şeyler yapmak gerekiyor. Öncelikle Londra Konferansını sonlandıracak ve Türk-Rum düşmanlığını körükleyecek bir şeyler. Bir süredir İstanbul’da Rum evlerinin kapılarına haç işaretleri çizilmesi dikkat çekiyordu. ÖHD o zamanki adı SPK Başkanı Daniş Karabelen’in 25 Ağustos’ta görevden alınarak, yerine atama yapılmamasını da anımsatalım. Mithat Perin’in Ekspres gazetesinin 6 Eylül 1955 günlü sayısında, Atatürk’ün Selanik’teki evine bomba atıldığı haberi yer alıyordu. Bu haberden sonra Kıbrıs Türktür Cemiyetinin çağrısı üzerine Taksim Meydanında miting düzenlendi. Ardından İstanbul’da gayrimüslimlerin yaşadığı mahallelerde işyerlerine saldırılar düzenlendi. İşyerleri tahrip edildi, yağmalandı. Benzer olaylar, İzmir ve Ankara’da da gerçekleştirildi. Üç ilde sıkıyönetim ilan edildi. Başbakan Menderes 12 Eylül 1955’te Mecliste yaptığı konuşmada olayların komünistlerin kışkırtması olduğunu söyledi. Konuşan diğer Demokrat partili bakanlar da, olayı komünistlerin önceden planladığını ve vatanseverlerin arasına karışıp, yıkıp yağmaladıklarını söylediler. İstanbul sıkıyönetim Komutanı Nurettin Aknoz’un talimatıyla komünist avına çıkıldı. Aralarında Kemal Tahir, Aziz Nesin ve Asım Bezirci’nin bulunduğu 48 kişi polis tarafından gözaltın alındı. Operasyonun ikinci dalgasında 19 solcu daha tutuklandı. Tutukluların hepsi 1955’in son günlerinde serbest bırakıldı. 1955’te biz çocuktuk. Ama görüldüğü gibi o gün de Amerikancı tertibi açığa çıkartan solcu ağabeylerimiz tutuklanıyordu. Bizim payımıza düşen de gayrimüslim komşularımızı korumak oldu. Şu anımı anlatmama izin verin: Bu olaylar sırasında İstanbul, Beyoğlu, Tünel’de oturuyorduk. Yani yağma ve saldırıların en yoğun yaşandığı semtte. Mahallemizin bütün gayrimüslimleri, babam emekli subay olduğu için bizim eve sığındılar. Babam ve annem hiç itiraz etmeden kapımızı açtılar, komşularımızı korudular. Dolayısıyla Amerika Birleşik Devletlerinin tertipleriyle mücadeleye, daha 1955 yılında başladığımızı söylersem, pek de yanlış olmaz. Bu arada Selanik’te Atatürk’ün evine bomba koyan şahıslar, Oktay Engin ve Hasan Uçar, Yunanistan mahkemesi tarafından tutuklandı. Başkonsolos Mehmet Ali Balin’le, yardımcısı Mehmet Ali Tekinalp hakkında da olayı teşvik etmek ve bombalama talimatı vermek suçlarından dava açıldı. Daha sonra Türkiye’nin ısrarlı talebi üzerine Başkonsolos ve yardımcısı hakkındaki davalar düşürüldü. Sonraki yıllarda Özel Harp Dairesinin başına geçecek olan Sabri Yirmibeşoğlu, 1991 yılında gazeteci Fatih Güllapoğlu’na 6-7 Eylül olaylarının bir ÖHD örgütlenmesi olduğunu açıkladı: 6-7 Eylül de bir ÖHD işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Fatih Güllapoğlu, Tanıksız Topsuz Harekât, Tekin Yayınevi, İstanbul 1991, 6-7 Eylül olayları 27 Mayıs yargılamasında görüşüldü. Celal Bayar, Adnan Menderes ve Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu hakkındaki 6-7 Eylül davası daha sonra Anayasa İhlali davasıyla birleştirilerek mahkûm edildi. Fatih Rüştü Zorlu, Londra Konferansından bir gün önce İngiltere Dışişleri Bakanı Harold Mc Millan ile görüştü ve 28 Ağustos’ta Başbakan Menderes’e Türkiye Büyükelçiliği’nden şifreli bir telgraf çekti: İngilizler anlaşmazlığı çözmek için, son çare olarak Yunanistan’a ödün verip, Kıbrıs’ta kendi kendine yönetime izin verebilirler. İlgili yerlere sizin vereceğiniz emirlerin çok işe yarayacağına inanıyoruz. Yassıada 6-7 Eylül Davası”, Mehmet Arif Demirel, sayfa 404. Başbakan Menderes, Kıbrıs Türktür Cemiyeti Başkanı Hikmet Bil’i çağırır ve Zorlu’nun talebini anlatır: Fatih Rüştü Zorlu, Londra’da zapt edilmeyen bir Türk kamuoyundan bahsedilmesini istemektedir. Bu bilgi Kıbrıs Türk Cemiyetinin şubelerine iletilir ve ertesi gün olaylar başlar. Zorlu, ertesi gün Selanik’teki eve bomba atıldığı bahanesiyle Yunanistan’ı suçlayarak, Türkiye’ye döner. Yine Yassıada duruşmalarında polise, olaylara karışmama ve karakollarını terk etmeme talimatı verildiği de ortaya çıktı. Evet bugünkü Ergenekon tertibi, yarım yüzyıl önceki 6-7 Eylül tertibine ne kadar benziyor değil mi? Tertibin hazırlayıcısı dün İngiliz Harold Mc Millan’dı. Bugün de ABD Başkanı Bush. Tertip dün, Harold Mc Millan – Fatih Rüştü Zorlu buluşmasında kararlaştırıldı. Bugün de Bush – Tayyip buluşmasında kararlaştırıldı. Dünkü tertibin amacı, Kıbrıs’ta ABD hâkimiyetini güçlendirmekti. Bugünkü tertibin bir amacını ise, tertibin baş mimarının Çankaya’daki odasında asılı duran ve Kıbrıs’ı bütünüyle ABD-Yunan hâkimiyetine teslim eden harita gösteriyor. Dünün Dışişleri Bakanı Zorlu, Zapt edilemeyen bir eylemin gerçekleşmesini istiyordu. Bugünün Dışişleri Bakanı Gül ise, tertibin, Zapt edilemeyen bir eylemle delillendirilmesini ve bir savcı bulunmasını istiyor. Dünkü tertibin savcısı Başbakan Menderes’ti. Bugünkü tertibin savcısı Başbakan Tayyip Erdoğan’dır. Dünkü savcı mecliste, 6-7 Eylül’ü komünistler kışkırttı diyordu. Bugünkü savcı, ulusalcıları suçluyor. Dün Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarında komünistlik, solculuk suçlanıyordu. Bugünkü raporlarda ulusalcılık suçlanıyor. Dünkü tertibi, ÖHD içindeki Gladyo uygulamıştı. Bugünkü tertibi Fethullahçı Gladyo uyguluyor. Dünkü tertipte iki dalga vardı. Bugün hamdolsun 12. dalgayı bitirdik. Dünkü tertibin 1. dalgasında 48, ikinci dalgasında 19 solcu tutuklanmıştı. Bugünkü tertibin 1. dalgasında 46 kişi tutuklandı. Bir de benzemeyen yönleri var: Dünkü tertip kısa zamanda iflas etmiş ve tutuklu bütün sanıklar, üç ay sonra serbest bırakılmıştı. Bugünkü tertip ise, her yönüyle çökmesine rağmen, sanıklar arasında iki yıla yakın süredir neyle suçlandığını bilmeden hapis yatanlar var. Tabii, en önemli benzemezlik; dünkü tertipçiler Yassıada Mahkemesinde yargılanıp mahkûm oldular. Bugünkü tertipçiler ise, yurtseverleri yargılıyorlar. Şimdi bu davanın derin devlet olayına çok meraklı savcılarına sesleniyorum. Siz Gladyo’yu, Derin Devleti mi arıyorsunuz? Amerikancı Derin Devleti size 1950’den başlayarak şemalarıyla anlatacağım. Buyurun size 1950 – 1960 Derin Devlet Şeması! Adı geçen şahıslar genellikle Yassıada Mahkemesinde mahkûm olmakla beraber, bu mahkemede bir derin devlet soruşturması yapılmadı. Belki bugün siz yaparsınız düşüncesiyle, Savunmamdaki derin devlet şemalarını ve bilgilerini Ferit İlsever'in Kontrgerilla 2. kitabından özetlediğimi anımsatmalıyım. Sayın başkanım burada bir CD arz etmiştim lütfen bunu gösterebilir miyiz? ( Sesli ve görüntülü video gösterildi.) Bu 1950-60 arasında Türkiye’deki Amerikancı derin devletin basit özet örgütlenme şemasıdır. Bu şemada da görüldüğü gibi Amerikancı derin devletin yani Türkiye’nin 1952’de NATO’ya girmesinden sonra oluşturulmuş Amerikancı iktidarın özelliklede Milli devletin içinde yuvalanmış derinliğinden yuvalanmış derin devletin başında bulanan en başından bulanan iki şahıs Adnan Menderes ve Fatih Rüştü Zorlu’dur. Buradaki 6-7 Eylül olayında da anlattığım gibi orda son derece somut bir şekilde rolleri ortaya çıkmaktadır. Amerikancı derin devletin başında ikisi yer almaktadır. Öte yandın bu mekanizma devlet mekanizmasının en önemli unsuru 6-7 Eylül olayları dahil olmak üzere işte Kore savaşında rol alan, Kore’ye askeri birlik gönderilmesini sağlayan, orda savaşan birliklerin başında bulunan ve diğer operasyonlarda yer alan unsurların başında yani bir operasyon merkezi olarak Amerikancı derin devletin Türkiye’de koyulaşmasını, kökleşmesinin ve bir dikta rejimi gerçekleştirilmesinin operasyonunu uygulayan bir merkez olarak da ne yazık ki seferberlik tetkik kurulu adıyla kurulmuş Türk silahlı kuvvetlerine bağlı görülen Genelkurmay ikinci başkanlığına sözde bağlı görülen ama fiilen o şemada da belirttiğim gibi CIA üzerinden NATO’nun Paris’teki müttefik kuvvetler karargahına ve Amerika’daki Pentegona fiilen bağlı olan bunlar tarihte ortaya çıktığı için o zaman başbakan Bülent Ecevit’in de açıklamalarıyla her şeyiyle kanıtlandığı için burda rahatlıkla söyleyebilirim ve Amerikan yardım heyetinin Ankara’daki Amerikan yardım heyetiyle iç içe çalışan, aynı binada çalışan, maaşlarını ne yazık ki CIA’dan alan STK içindeki Daniş Karabelen başkanlığındaki heyeti ekibi ve Bülent Türkmen başkanlığındaki MAH içinde bulanan MAH’ın yani milli asayiş hizmetler bugünkü MİT’in yerini o zaman almış MAH’ın başında bulunan ekip bir operasyon merkezi olarak işlev görmüştür. Yani özetle burada nokta noktada gösterdiğim gibi ne yazık ki fiilen Genelkurmay başkanlığı, ona bağlı birimler, ikinci başkanlık devre dışındadır. Türkiye devletinin beynine ve iktidarın merkezine Amerikancı derin devlet Menderes’in Fatih Rüştü Zorlu’nun önderliğinde ve Bülent Türmen ile Daniş Karabel’in de fiile gayretleriyle yerleşmiştir. Altında tabi STK’ya bağlı örgütler, birimler, sivil birimler vesaire yer almaktadır. 1950-60 döneminde en ilkel özet şekliyle Amerikancı derin devletin yapısı budur. Deminde arz ettiğim gibi 6-7 Eylül olaylarındaki rolleri dolayısıyla burda açığa çıkmıştır rolleri hemen hepsi yargılanmıştır burada saydığım isimlerin ve mahkum olmuşlardır. Ama bu derin devlet örgütlenmesi Amerikancı derin devlet örgütlenmesi suçlamasıyla değil doğrudan doğruya anayasayı ortadan kaldırmak, değiştirmek, vesaire suçlaması gibi o genel suçlamanın bir parçası olarak bu eylemlerden dolayı da mahkûm olmuşlardır. Bir sonraki şemaya geçelim 12 Mart’ta hazırlık 27 Mayıs devrimi Türkiye’deki Gladyo’ya, sınırlı da olsa darbeler indirdi. Bu darbelerin daha ileri götürülmesini, her seferinde ileriki yıllarda Gladyo faaliyetinde çok önemli roller üstlenmiş olan Alparslan Türkeş engelledi. Buna rağmen 27 Mayıs, özellikle 61 Anayasasının getirdiği özgürlükler ortamında halk hareketinin ve sol hareketin yükselmesine yol açtı. ABD’nin Kıbrıs’ta sergilediği Türkiye karşıtı tavır, özellikle gençlik içinde antiemperyalist patlamayı ateşledi. ABD, özellikle 1965’teki AP iktidarından sonra, Türkiye’deki bütün kuvvetlerini harekete geçirdi ve bir karşı devrim atağı başlattı. 12 Mart 1971’de askeri darbeyle noktalanan bu sürecin merkezinde de Gladyo bulunuyordu. Bu süreci başlıklar halinde kısaca anımsatalım: 1965 yılında Özel Harp Dairesi yeniden yapılandırıldı. Yine bu yıl MAH’tan MİT’in kuruluşuna geçildi. Özellikle istihbarat ve özel harp alanlarında CIA ile ilişkiler canlandırıldı. ABD ile bir dizi ikili anlaşma imzalandı. Gladyo’nun sivil örgütlenmesi için Türkeş harekete geçirildi. Siyasi parti olarak Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nde CKMP üslendiler. CKMP, 1969’da MHP adını aldı. Türkeş ve çevresi yükselen halk hareketini bastırmak için, Komünizmle Mücadele Derneklerinin, Milli Türk Talebe Birliğinin faaliyetlerine hız verdiler. 1967’den sonra Ülkü Ocaklarını halk hareketine saldırttılar. Türkeş yine bu dönemde sivil faşist çetelerin kurulmasına önderlik etti. Bu çetenin elemanlarının askeri-siyasi eğitimi için çok sayıda komando kampı açıldı. Bu çeteler özellikle 68 Hareketi’nden sonra gençliğe saldırtırdı. Vedat Demircioğlu kardeşimizin şehit edilmesiyle başlayan siyasi cinayetler zincirine çok sayıda arkadaşımız katıldı. O dönemi çok iyi anlattığı için, Emniyet Genel Müdürlüğünün 26 Ekim 1970 günü Başbakan Süleyman Demirel’e sunduğu raporu özetliyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Gençlik Kolları, Ülkü Ocakları Birliği, Genç Ülkücüler Teşkilatı, Milli Türk Talebe Birliğinin organize ettiği, yönettiği, maddi ve manevi yönden desteklediği komando kampları gençliği fikri ve fiziki yönden yetiştirmek ve onlara Turancılık ülküsü vermek gayesiyle, 1968 yılı yaz aylarından itibaren yurdun muhtelif il ve ilçelerinde kurulmuştur. Ülkücü komando kampları, kaynak yayınları, 1978, 12 Mart 1971’e giderken manzara buydu. Bize gelince değerli yargıçlar, Partimizin ilk liderleri, işte bu dönemde, 68 Hareketine önderlik ederek siyaset sahnesine çıktılar. Genel Başkanımız Doğu Perinçek 68 Hareketi’nin önderi Dev-Genç’in Genel Başkanıydı. 2002 yılında yitirdiğimiz, Partimizin kurucularından ve bir dönem Genel Başkanımız olan Hasan Yalçın bu hareketin İstanbul’daki önderlerindendi. Ben Ferit İlsever, İstanbul’daki Fikir Kulüpleri Federasyonunun ve İstanbul Teknik Üniversitesinin önderlerindendim. Teori dergimizin Genel Yayın Yönetmeni Aslan Kılıç İstanbul Gençlik Hareketinin ve çapa’nın önderlerindendi. Hepimiz Türkiye İşçi Partisi’nin üyeleriydik ve 27 Mayıs’tan, Atatürk Devrimi’nden geri dönüşe karşı mücadele ediyorduk. Yine hepimiz, bu dönemde yükselen anti-emperyalist mücadelenin de başında yer alıyorduk. İşte Gladyo’ nun kumanda ettiği sivil faşist çetelerin saldırıları sonucunda ilk şehitlerimizi bu dönemde verdik. Geçenlerde Abdullah Gül’le ilgili bir biyografi çalışması dikkatimi çekti. Bu yıllarda Abdullah Gül’ün Milli Türk Talebe Birliği’nde görevli olduğunu yazıyordu. Bu MTTB’yi o dönemdeki gençlik önderlerine, bize sorun. MTTB, Gladyo’nun Türkiye’deki anti-emperyalist gençlik hareketini kanla bastırmak amacıyla ilk örgütlediği kuruluşlardan biridir. Sadece şunu anımsatmak istiyorum: 16 Şubat 1969 tarihinde, İstanbul’da demirlemiş bulunan ABD’nin 6. Filosunu protesto etmek için yürüyüş gerçekleştiren onbinlerce yurttaşımıza, İstanbul Taksim’de polis desteğinde sopalarla, bıçaklarla saldırıya geçen ve üç yurttaşımızın ölümüne yol açan kanlı örgütün adıdır MTTB. Bu saldırı Kanlı Pazar adıyla tarihe geçmiş ve şeriatçı militanların 6. Filo’yu kıble yaparak namaz kılma görüntüleri ertesi gün gazetelerde yer almıştır. Görüyor musunuz, aradan kırk yıl geçmesine rağmen Abdullah Gül’lerin kıblesinde hiçbir değişiklik olmamıştır. O, bugün Ergenekon tertibinin başında Amerikan emperyalizmine selam dururken, biz yine Bağımsız Türkiye sloganıyla şehitler, gaziler vermeye devam ediyoruz. halk hareketi 15-16 Haziran 1970’de doruğa çıktı. İşte bu tarihte İstanbul’da ilan edilen sıkıyönetimle birlikte, 12 Mart darbesine doğru ilk ciddi adımlar atıldı. Bizim bu dönemde sol hareketi halktan koparan maceracılığa ve bireysel terörizme eleştirilerimizi daha önce vurguladım. Bir darbe girişimine karşı solu ve halkı uyanık olmaya ve bu tür girişimlere geçit vermemeye çağıran tavrımızı da o zamanki yayınlarımızdan alıntılarla gösterdim. Ancak ne yazık ki, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’la, demin söylediğim gibi Genelkurmay Başkanı Org. Memduh Tağmaç’ın başında bulunduğu 12 Mart darbesini önlememiz mümkün olmadı. Savcılarımız, bu davada hayali darbe senaryolarıyla uğraşıyorlar. Ben, 2455 sayfalık İddianame’lerinde bu konuda hiçbir ciddi kanıt göremedim. Oysa 12 Mart Darbesi, hazırlıklarıyla ve çoğumuzun tanık olduğu kanlı, canlı uygulamalarıyla, boylu boyunca karşımızda duruyor. Bugüne kadar soruşturulmamış ve sorumlularından hesap sorulmamış. Bakın Savcılarımız, hayali darbe senaryolarıyla uğraşacaklarına aşağıdaki şemaya göz atar ve harekete geçerlerse tarihe geçerler. Ama tabii, aşağıdaki örgütün arkasındaki Amerika ile mücadeleyi göze alacaklar. Efendim bu şemada da görüldüğü gibi yine Amerikancı derin devletin siyasi karar merkezinde başında cumhurbaşkanı görevinde bulunan Cevdet Sunay ile demin söylediğim gibi Genelkurmay başkanlığı görevinde bulunan ne yazık ki Memduh Tağmaç orgeneral bulunmaktadırlar. Bu 12 Mart döneminde Sunay Tağmaç grubu olarak Sunay Tağmaç çetesi olarak tarihe geçmiştir. Ve yine ne yazık ki Genelkurmay başkanı Memduh Tağmaç başkanlığında kendi başkanlığında oluşturduğu bir ekiple bir cunta ile bu TSK‘yı bu sürece 12 Mart sürecine maalesef sürükleyebilmiştir. Bu dönemde bu Amerikancı derin devletin örgütlenmesinde yine bütün o 12 Mart öncesi 12 Mart a gidiş döneminde ve 12 Mart tan sonraki, bu şemada gösterdiğim gibi şeylere hazırlıklara ve 12 Mart dönemindeki uygulamalara operasyon ekibi olarak yine Amerikan yardım heyetinin içinde yuvalanmış, örgütlenmiş doğrudan CIA ya ve NATO müttefik kuvvetler karargahına bağlı, özel harp dairesi içinde onun beyninde örgütlenmiş bir ekip kumanda etmiştir, MİT içindeki yine o şeyle beraber, ekiple birlikte. 12 Mart öncesinde MİT’in başında Fuat Doğu bulunuyordu ve özel harp dairesinin başında da Cihat Akyol yer alıyordu, bu şemada da görüldüğü gibi 12 Mart sonrasında ise özel hap dairesindeki merkezin başına orgeneral Kemal Yamak geçmişti. Şemada göstermeye çalıştığım gibi aslında Türk ordusunun büyük bir b.ölümü ve Genelkurmay ikinci başkanlığı ile başbakanlık merkezi ve büyük ölçüde devre dışıdır. Bütün siyasi kararlara ve pratiğe ve uygulamaya önderlik eden merkez budur. Bu merkezin esas olarak CIA üzerinden NATO merkezine ve Pentagon a bağlı olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum 12 Mart Darbesi’ni açıklayan en önemli konuşmayı, darbenin başında bulunan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç yapmıştı: Sosyal uyanış, ekonomik gelişmeyi geçti. Yani toplumun bilinçlenmesi, örgütlenmesi ve mücadelesi darbe sebebi oluşturuyordu. Nitekim 12 Mart döneminde uygulanan baskı ve terörün hedefi: 1-Halk hareketinin ve sol hareketin bastırılması,2-61' Anayasası’ndaki özgürlüklerin kısılması,3-Ordu içindeki yurtsever birikime darbe indirilmesi oluyordu. 12 Mart Darbesi, Ordu’dan ilerici darbe bekleyen, bu amaçla faaliyet yürüten akımın iflasını da ilan ediyordu. Umudunu Ordu’nun ilerici darbesine bağlayanlar, o gün yaptığımız eleştiri ve uyarıları dikkate almadılar. 9 Mart’a kurgulanan reformcu darbe girişimi, Tağmaç gibi Amerikancıların çeşitli tertip ve ayak oyunlarıyla önlendi ve bastırıldı. Reformcu darbe yerine, 12 Mart’ta Amerikancı darbe gerçekleşti. Bu olay, darbe tekelinin ABD’de olduğu tezimizi doğruluyordu.12 Mart sürecini iki döneme ayırabiliriz: 1972 yılı başlarından, 1973 ortalarına kadar süren 12 Mart’ın ikinci dönemi, dört dörtlük bir Gladyo diktasını ifade etmektedir. Bu döneme ağır bir işkence-terör dalgasının yanı sıra, tertip ve yalanlar damgasını vurur. İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Elrom’un kaçırılarak öldürülmesiyle, Maltepe Askeri Cezaevi’nde tutuklu bulunan Mahir Çayan ve arkadaşlarının firarı bu ikinci dönemin gerekçesi yapılmış, faşist baskıyı arttırmak için de 5 Mart 1972’de Marmara Yolcu Vapuru’nun yakılması, Mayıs 1972’de Boğaziçi Uçağı’nın kaçırılması, 28 Haziran 1972’de Eminönü Araba Vapuru’nun batırılması gibi tertiplere başvurulmuştur. Özellikle bu son üç olay, tipik Kontrgerilla tertipleri olup, sonrasında Balyoz harekâtlarıyla ve Fırtına tatbikatlarıyla toplum sindirilmeye çalışılmış, Deniz Gezmiş ve arkadaşları idam edilmişlerdir. Marmara Yolcu Vapuru ve Eminönü Araba Vapuru tertipleri, Kontrgerilla’nın 27 Kasım 1970’de gerçekleştirdiği Kültür Sarayı yangınıyla birleştirildi. Tüm halkımızın yakından tanıdığı 22 ilerici, Atatürkçü aydın sabotajlardan sorumlu tutularak idam talebiyle yargılandı. Tabii, sonunda hepsi beraat ettiler. Suçlandıkları, karalandıkları ve hapis yattıklarıyla kaldılar. Tutuklanan bu aydınların içinde Altan Öymen’in, Emil Galip Sandalcı’nın, Erdal Öz’ün, Zülfü Livaneli’nin bulunduğunu hatırlıyor musunuz? Hatırlamıyorsunuz değil mi? O gün Altan Öymen’lerin, Emil Galip Sandalcı’ların uçak kaçırdığı ne kadar yalansa bugünkü Ergenekon tertibi de o kadar yalandır. O gün Altan Öymen’i tutuklayan, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Mahkemesi’ni ve Savcılarını, bugün kim hatırlıyor? ABD’nin Gladyo merkezinden gelen yüz karası talimatları uygulayan memurlar olarak hukuk tarihimizdeki kara sayfada yerlerini aldılar, o kadar. Bir de şunu anımsıyorum: Emil Galip Sandalcı, bu tertibin sorumluları hakkında açtığı davayı kazandı. Bu dönemde çok sayıda solcu aydın, Ankara’da Mamak Askeri Cezaevi’ne koyuldular. Hepsinin ortak suçu, Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele etmekti! Bunların içinde Doğu Perinçek ve biz arkadaşları, 12 Mart Cuntası’na ve Mamak’taki faşist cezaevi yönetimine karşı en kararlı ve tutarlı mücadeleyi yürütüyorduk. Gerek Mamak’ta ve gerekse dışarıda, Kontrgerilla’nın tertip ve saldırılarını göğüsledik ve püskürttük. Kontrgerilla yönetiminin 1973 ortalarından itibaren tecrite gitmesinde çok önemli rolümüz olmuştur. Neredeyse kırk yıl sürecek olan Gladyo’yla mücadelemiz, işte bu dönemde, sorgularda ve Mamak Cezaevi’nde başladı. 1972 ortasında Mamak’ta Kontrgerilla’nın tertip ve saldırılarıyla mücadele ederken, 6 Mayıs günü bir kez daha Cunta’nın faşist kimliğiyle yüz yüze geldik: Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan idam edildiler. Bu dönemde ayrıca Mahir Çayan’la dokuz arkadaşı, Niksar’ın Kızıldere köyünde düzenlenen bir ÖHD operasyonuyla katledildiler. Operasyonun Özel Harp Dairesi tarafından yapıldığını sonraki yıllarda Kenan Evren açıkladı Kenan Evren’in Anıları, 1. cilt, s. 431. Bu operasyonda, buradaki davanın mimarlarından Mehmet Eymür de yer alıyordu. 30 Mart 1972 günü gerçekleştirilen operasyon, Çayan ve arkadaşlarının, Deniz Gezmiş’lerin idamını önlemek amacıyla, Ünye Radar Üssü’nde görevli üç İngiliz teknisyenini kaçırmaları üzerine düzenlenmişti. Bu tür bireysel şiddet eylemlerini, karşı devrimci uygulamaları önlemek yerine, kolaylaştırdığı için daha o gün eleştiriyorduk. Aşağıda 12 Mart’taki Derin Devlet örgütlenmesini burada ekranda şemasıyla birlikte göstermiş oluyoruz. Ben savunmamın ekinde bu 12 Mart derin devletinin İstanbul’daki örgütlenmesini İstanbul kontrgerilla şeması ile bundan sonra Ankara kontrgerillası şeması ile de ayrıca takdim ediyorum. Darbe arıyorsanız buyrun alın size TÜSDEK darbesi, efendim bu 1973 ten sonra özet hızlı olarak gideceğim, 1973 ten sonra 12 Mart rejiminin gerilemeye başlaması ile birlikte halk hareketi yeniden yükselmeye başladı. Bu arada yavaş yavaş ön palana siyasi mücadele içinde özellikle bu derin devlet faaliyetinde özellikle bunun operasyonlarında Alparslan Türkeş in çıkmaya çıkartılmaya başladığını görüyoruz. Daha sora uzun bir dönem Türkiye deki Amerikancı derin devletin başlarında rol alacak olan Türkeş, 12 Mart’ı gerilediği koşullarda devir aldı ve 12 Mart’ı sürdürme görevini üstlendi, 1973 ten sonra 12 Mart gerilerken 12 Mart cuntasını 12 Mart rejimini bir cunta TSK içinde bir cunta örgütleyerek sürdürme görevini işlevini Alparslan Türkeş üstlendi dolayısıyla bu şemada görüldüğü gibi aslında daha önceleri doğrudan doğruya NATO ve Pentagon a bağlı olan derin devlet Amerikancı derin devletin operasyon merkezine Alparslan Türkeş’lerin iktidarı oturuyordu daha doğrusu Türkiye deki Amerikancı devletin derin devletin başına Alparslan Türkeş geçiyordu özellikle de TSK içinde oluşturdukları bir cunta eli ile bu cuntayı Namık Kemal Ersun kara kuvvetleri komutanı oluşturuyor aynı zamanda orgeneral Musa Övün, orgeneral Recai Ergin önemli isimlerini oluşturuyordu. 9. kolordu komutanı, Musa övün de Genelkurmay istihbarat başkanı. Namık Kemal Ersun kara kuvvetleri ile beraber bu cuntanın başında yer alıyorlardı ve bunlara Alparslan Türkeş kumanda ediyordu. Yine daha sonra 1974 ten sonra kurulmuş olan MC hükümetleri birinci ve ikinci MC hükümetlerindeki üslendiği rol aktif rol nedeni ile Alparslan Türkeş e milli istihbarat teşkilatı içinde içişleri bakanlığı sivil savunma örgütlenmesi içinde ve özel harp dairesi içinde de örgütlenme görevleri verilmişti yüklenmişti, bu ekip bu kurumlar içinde de yani ÖHD MİT ve emniyet içinde de Türkeş kendisine bağlı ekipler kurmuştu. Bu şemada da Türkeş kliği bunlar gösterilmektedir. Genelkurmay ikinci başkanı orgeneral Vecih Akın burda bu derin devlet örgütlenmesinde rol üstlenmişti altta ise sivil birimler ve yer alıyordu. Şimdi bunu bu şekilde göstermememin nedeni 1977 5 Haziran da Türkiye de 12 Mart rejimine daha köklü bir darbe indirmek amacı ile ve MC hükümetinden Milliyetçe cephe yani, MC hükümetinden ki bu milliyetçi cephe hükümeti o zaman biliyorsunuz adalet partisi, milli selamet partisi ve MHP den oluşuyordu, başında başbakan Süleyman Demirel bulunuyordu, Süleyman Demirel u buradan kurtarmak ve ve cumhuriyet halk partisi ile beraber birlikte bir koalisyon hazırlamak 1977 5 Haziran seçimlerinde, ve Türkiye yi de 12 mart kararlarından kurtarmak dolayısıyla Alparslan Türkeş i de iktidar mevziilerinden yani 12 mart rejimi indirmek amacı ile hazırlanmış plana karşı, Türkeş önderliğinde bu cuntanı önderliğinde bir darbe girişiminde bulunuldu. Ve bu darbe koşullarını hazırlamak amacı ile hatırlıyorsunuz 1 Mayıs 1977 de 1 mayıs kutlamalarında bir katliam gerçekleştirildi taksim de. Arkasından çeşitli yeşilköyde vesaire sabotaj eylemleri peşpeşe bunu takip etti Bülent Ecevit e çiğli İzmir de bir suikast girişiminde bulunuldu ve en sonunda da yine 5 Haziran’dan bir gün önce Bülent Ecevit in Cumhuriyet Halk Partisi Genel başkanı olarak Taksim de yapacağı mitinge Taksim meydanında bir saldırı düzenleneceğini o zamanın başbakanı Süleyman Demirel bildirdi ve buna rağmen miting yapıldı ve ertesi gün de orgeneral Semih Sancal, Genelkurmay başkanı Kara kuvvetleri komutanı, Namık Kemal Ersun un emekliye ayrıldığını, aynı zamanda Musa Övün Recai gibi vesaire gibi gurubunda emekli edildiğini yani bir 30 Ağustos yüksek askeri şura kararı olmadan toplantısı vesaire olmadan hemen en üst düzeyde karar ile emekliye ayrıldıklarını belirttiler ve ordu içinde bu tür girişimlere izin vermeyeceklerini resmen açıkladılar. Yani açıkça 5 Haziran 1977 ye seçimleri önlemeye kurulmuş bir darbe planı o zamanki başbakan Süleyman Demirel in Ecevit in ve Genelkurmay başkanının çabaları ile önlenmiş oluyordu ve bu darbeyi gerçekleştirecek olan ekip de emekliye ayrılmış oluyordu bu da 12 Mart darbecilerine 1977 de indirilmiş önemli bir darbeyi oluşturuyordu. Bu biliyorsunuz hatırlıyorsunuz 1977 den sonra en kritik dönemeç Türkiye’nin 12 Eylül 1980 de yaşadığı askeri darbedir ve ne yazık ki bu döneme kadar her ne kadar Namık Kemal Ersun başkanlığındaki demin söylediğim darbe girişimi önlenmiş olsa da yine de hem TSK hem de devletin diğer birimleri içinde Amerikancı derin devleti yaşatmak yeni baştan örgütlemek ve güçlendirmek yolunda çabalar sürmüştür ve burada yine 12 eylül e kadar en aktif rolü yenilmesine rağmen ve büyük bir darbe yemesine rağmen Alparslan Türkeş oynamıştır. Ama öte yandan 1980 e doğru, 1979 yıllarında vesaire Genelkurmay başkanlığına getirilmiş olan Kenan Evren in girişimleri ile hazırlıkları ile bir 12 Eylül rejimine doğru ve yeni bir askeri darbeye doğru Türkiye hızla yol almıştır. Burada vurgulamak isterim ki bu darbenin oluşumunda en büyük rolü operasyonlarda hazırlıklarda en büyük rolü ne yazık ki yine özel harp dairesince üstlenmiş olan özel harp dairesi mit içinde üstlenmiş olan Türkeş kliği oynamıştır. Özellikle işte sağ sol çatışması oluyor yükseliyor tırmanıyor rejim tehlikede görüntüleri vermek işte ordu bir an önce gelsin bunu bastırsın havasını yaymak bu psikolojiyi yaymak amacı ile çok şiddetli saldırılar özellikle MHP kaynaklı ülkü ocakları ülkücüler kaynaklı saldırılar ve onlara yine sol sahte sol gruplardan verilen cevaplar, terörü karşılıklı bireysel terörü tırmandırmış ve gerçekten bir an önce bunların bastırılmasını bir millet içinde de talep haline getirmiştir. Öte yandan Türkiye 1960 larda milli ekonomisinde yaşadığı hızlı gelişme sürecini çoktan yitirmiş, 12 Eylül e doğru büyük bir krizin içine yuvarlanmış ve ekonomide 24 Ocak kararları ile 24 Ocak 1980 de alınan kararlarla, Turgut Özal ekonomi projelerinin başına getirilmiş, ve ilk şeyini yani Türkiye ekonomisini dışa açma döviz girişini serbest bırakmak, Türk parasının kıymetini koruma kanununu değiştirmek falan gibi ilk uygulamaları da bu 24 Ocak 1980 de yani 12 Eylül darbesinden önce gündeme getirmiştir. Dolayısıyla 12 Eylül darbesi de değerli yargıçlar, Türkiye de tırmanan terörü bastırmak bahanesi ile özellikle krize girmiş olan ekonomiyi dizginlerini ele almak ve tamamen dış piyasaya açmak bir kapitalist dünya düzenine yeniden ve bir kez daha birleştirmek amacı ile gerçekleştirildi. Daha doğrusu bu uygulamaların emekçi halk hareketinin bastırılması Emekçilerin gelirlerinden kaynak aktarılması zengin sınıflara, Türkiye’nin tekelci sınıflarına ve holdingleşme sisteminin uygulanmasının sopası olarak da 12 Eylül rejimi maalesef getirildi. İş başına getirildi. Bu rejimin bu cuntanın ve daha doğrusu bu dönemdeki 12 Eylül ve sonrasındaki derin devletin şemasını burada da sunuyorum ve gördüğünüz gibi başrollerde Kenan evren cuntası ile Turgut Özal bulunmaktadır, Amerikancı derin devletinin bir numarası ve iki numarası olarak. Ve giderek de Turgut Özal burada daha sonraki yılların 90 lı yılların derin devletinin bir numarası olarak esas sorumlusu olarak başı olarak burda yükselmeye parlamaya başlamıştır. Yine öte yandan bu şeyin derin devletin operasyonlarının uygulama merkezi olarak da doğrudan gördüğünüz gibi NATO Brüksel karargahına ve pentagon a bağlı özel harp dairesindeki Türkeşçi, cunta ile MİT içindeki Türkeşçi Cuntanın ve emniyet genel müdürlüğündeki Türkeşçi ekibin altını çizmek isterim. 12 Eylül dönemindeki derin devlet manzarası işte böyledir. Biz 90’ların 12 Eylül sonuna geldiğimizde en kritik olay hepimizin bildiği gibi en kritik olay Sovyetler birliğinin yenilmesi ve Amerika birleşik devletlerinin dünyada tek süper devlet olarak kalmasıdır. Burada gerçekten aslında dünya imparatorluğunun egemenliğinin çizildiği tarif edildiği merkez olarak küresel gladyo merkezi bütün dünyada başrolü oynamaya başlamış, iktidarları biçimlendirmeye, beğenmediklerini devirmeye yerine yenilerini getirmeye falan başlamışlardır. Türkiye’nin Amerikancı derin devlete Amerikancı Gladyo ya Küresel gladyo ya daha sıkı bağlandığı dönemlerdir, 1990’lar. Ve burada da Türkiye deki derin devletin 1 numarası demin söylediğim gibi Turgut Özal’dır. Turgut Özal’ın başında bulunduğu özellikle onun Çankaya da oluşturduğu bir savaş Paşaları ekibi başrolü oynamıştır. Bunlar daha önce 12 Mart döneminde ve sonrasında Türk ordusu içinde de Gladyo faaliyetlerini yürütmüş olan kemal yamak, Recai ergin, Hulusi Sayın, Hüsnü Aybol gibi isimlerin oluşturduğu bir savaş paşaları ekibidir tabi hepsi emekli ve danışmanlar adı altında Turgut Özal’ın Çankaya da böyle bir ekip oluşturulmuş ve bunların önderliğinde işte özel harp dairesindeki MİT deki emniyet genel müdürlüğündeki şeyler kontrgerilla örgütlenmesi kontrgerilla ekibi bunların önderliğinde faaliyet yürütmüşlerdir. Burada dikkatimizi çeken husus Özal’ın ağabeyi Korkut Özal’ın yine hemen Turgut Özal’dan sonra adeta iki numaralı rol oynamış olmasıdır. O Korkut Özal yavaş yavaş Türkiye’deki derin devletin operasyon merkezine emniyet genel müdürlüğünün sokulmaya başladığı süreçte baş rolü oynamıştır. Niçin emniyet genel müdürlüğü sokulmaya başlamıştır bu derin devlet operasyonlarında, çünkü yukarda demin de arz ettiğim gibi 1991 den sonra Türk ordusunun özellikle Necip Tuğrul beyin istifasından sonra genelkurmay başkanı ve kuzey Irak’a girmeyeceği girmeme iradesini sergiledikten sonra bütün Amerikan medyasında ciddi kuruluşlarda Türk ordusu hizadan çıktı yorumları yapılmış ve Türk ordusuyla Amerikan silahlı kuvvetleri bu tarihten itibaren karşı karşıya gelmeye başlamışlardır. Dolayısıyla bu dönüm noktasıyla beraber 1991 Türk Silahlı Kuvvetlerinin emrine olması gereken ama bir kukla gibi buraya bağlı görünen ama fiilen NATO merkezlerinden idare edilen özel harp dairesi komuta altında alınmıştır. Eski yapısı örgütlemesi değiştirilmiştir yeni baştan kurulma çalışmalarına başlanmıştır. Ve 1990’dan sonraki derin devlet örgütlenmesi içinde özel harp dairesini görmeyeceğiz. Özel harp dairesi Türk Silahlı Kuvvetlerinin milli savunma politikalarının elinde bir kurum haline dönüşmüştür. Son olarak Özal önderliğindeki bu tablo içinde gösterdim. Bundan sonraki şeylerde bir kurum olarak yer almayacak. İçinde tek tük şahıslarla bulunabilir bu başka bir şey. Dolayısıyla burada Korkut Özal’ın önderliğinde ta 1974 de milli selamet partisi DSP iktidarı döneminde emniyette ilk adımları atılmış olan ilk örgütlenmesi gerçekleşmiş olan tarikatçı cunta emniyet içinde 91 deki şeyden itibaren iktidarın daha üst şeylerine mevkilerine tırmandırılmaya başlanmış bu derin devletin esas operasyon merkezi olması yolundaki ilk adımlar burada atılmıştır ve yavaş yavaş şemada da gösterdiğim gibi aşağıdan Fethullah Gülen’in tarikatı cemaati bu ekip içine emniyetteki bu ekip içine sızmaya ve burada daha da güçlenmeye burada daha büyük roller oynamaya başlamışlardır. Son sözüm burada valiler cuntasıyla yani Abdulkadir Aksu ve Vecdi Gönül çok önemli iki isimdir. Emniyet genel müdürlüğündeki tarikatçı ekibi kumanda eden ve Turgut Özal’a bağlayan başrol oynayan isimdir. Öbür tarafta mit içindeki Hiram Abas’ın Mehmet Eymür’ün daha sonra Sönmez Köksal’ın rol oynayacağı ekipte bu derin devletin operasyon unsurları olarak görev almışlardır. 1990 yıllar Özal’ın yenilmesi yıkılması ve daha sonra ölümü vefatı arkasından Tansu Çiller’in iktidarı, Tansu Çiller eşi Özer Çiller’le beraber doğrudan doğruya Türkiye’deki Amerikancı derin devletin başına oturtulmuştur. Bir Amerikan vatandaşı olarak. tabi bunlar yıllarca gizledi onun Amerikan vatandaşlığını ispat eden de biziz. Belgesiyle sayısıyla numarasıyla her şeyiyle ve 1990 yıllardan sonra Sovyetler birliğinin yıkılmasını söylemiştim. Amerika birleşik Devletlerinin bölgemizde Asya’da Kafkasya’da ve Ortadoğu da operasyonlarının Türkiye üzerinden yürütülmesi Türkiye merkez olacak şekilde yürütülmesi için çok önemli roller verilmiş Türkiye’ye, işte tüm bu rollerin hepsini ne yazık ki başbakanlık koltuğunda oturan Tansu Çiller’in ve Özer Çillerin başında bulunduğu Amerikancı devlet yürütmüştür. Bu Azerbaycan da darbe yapıp darbe yapmaktan tutun Çeçenistan ‘da Rusya’ya karşı provokasyonlar tezgahlamaya kadar ondan sonra Çin halk cumhuriyetinin Sincan Uygur bölgesinde sabotaj timleri göndermeye kadar İran’la aramızı açmak üzere savaş kışkırtmaya kadar ve hepsi de 1991 den sonra körfez savaşından sonra incirlik üssünden yönetilen Kuzey Irak’ın denetimi operasyonlarında başrolü oynamakla bütün bunlarla dış operasyonlarda yani Amerika Birleşik Devletlerinin bölge hakimiyetini sağlayacak Türk Silahlı Kuvvetlerini buralarda bu operasyonlarda bir Türk ordusu bir milli ordu vasfından özelliğinden çıkartarak Amerika’nın adeta bir jandarması haline getirecek bütün girişimlerde bu ekip başrol oynamıştır. Şekilde gösterdiğim gibi doğrudan doğruya küresel gladyo merkezine bağlıdırlar. Bu daha sonraki bütün susurluk olayında ondan sonraki orada çıkan ortaya çıkan belgelerde ve Büyük Millet Meclisindeki susurluk komisyonunda az öncede örneğini sunduğum tutanaklarda buradaki konuşmalarda vs. bütün belgeleriyle ortaya çıkmış olan bu ekibi bir şema olarak burada yeniden hatırlatıyorum ve savunmama ekliyorum. Tansu Çillerle Özer Çillerin başında bulunduğu bu ekip bir yönüyle direk doğrudan küresel gladyo merkezine Amerika birleşik Devletine bağlıdır. Bir taraftan da Pentagon ve CİA üzerinden ve CİA istasyonundaki kurulmuş olan ekiple birlikte beraber çalışmaktadır. Kol kola çalışmaktadır. Çok yakından çalışmaktadır. Bu sözünü ettiğim CİA istasyonuna aydınlık dergisi o zaman teker teker isim isim çıkartmıştır. Ve bunların hiç biri de tekzip edilmemiştir. Bu şemalar ta o zaman yapıldı 1996-97-98 hiç biri tekzip edilmedi bütün olgular teker teker bunları kanıtladı. Elizabet Şatlın işte, ABD’nin Adana konsolosu, Adana Konsolosu mudur bir CİA istasyonumudur ABD’nin Adana konsolosluğu bütün Güneydoğu da Kuzey Irak’a yönelik faaliyetleri operasyonların merkezi olarak üslendikleri operasyon merkezi midir. Ne olduğu belirsiz bir adana Konsolosluğu başında Elizabet Şaltın il il dolaşmaktadır kasaba kasaba dolaşmaktadır. Bizim başbakanların gitmediği yerlerde boy göstermekte ve propaganda yapmaktadır. Bop sikiur bu Çillerin danışmanı CİA ajanı Ceyk Kırigıl yine çillerin danışmanı Devid Barçer çillerin CİA bağlantılı İngiliz danışmanı. Bunların oluşturduğu istasyon doğrudan doğruya çiller özel örgütünü yönetmektedir. Bunu biz o zaman Çiller özel örgütü dedik zaten bütün belgeleriyle kanıtlandı. Şeyle beslenen devlet parasıyla beslenen örtülü ödenekten aldığı 500 milyarla yola çıkmış kurulmuş bunların hepsi belgeleriyle çıktı. Basın toplantılarıyla kanıtlandı. Çiller kendisi kalktı bu örgütün yaptığı şeyleri marifetleri sayarsam dünya yıkılır Türkiye yıkılır Türkiye’de iç savaş çıkar başımıza gelmedik bela kalmaz. Bunlar hepsi belgeleriyle ortada. Nerde savcılarımız çiller özel örgütü burada çiller özel örgütü burada yani Türkiye’de darbeye teşebbüs etmiş amerikancı derin devleti kurmuş diktatörlüğü kurmuş Azerbaycan’a saldırmış, orda da bırakın Türkiye’de darbeyi adam Azerbaycan’da darbe yapıyor. Ve kukla devleti tanımak için yani kukla devleti kabul etmiş Irak’ın kuzeyinde her türlü hıyaneti yapıyor. Bütün şeyleriyle belgeleriyle ortada. Bir tek yaklaşır gibi oldular işte Emniyet genel Müdürü Mehmet Ağar’a yaklaşır gibi oldular o da işte o dava orada sürüyor. Ama işte esas çiller özel örgütünün operasyon merkezi emniyet istihbarat dairesi başkanı Bülent Orakoğlu ondan sonra yardımcısı Hanefi Avcı, oh hepsi meydandalar. Bırakın meydanda olmayı bu operasyonun ardındalar bu Ergenekon operasyonunun arkasındalar. Bunu şeyleri planlayıcıları yani planlayıcı konularında bırakın burada yargılanmayı sorumlu bunlar Türk ordusu içine şey sokmuş nifak sokmuş fesat sokmuş o zaman yargılanmış mahkum olmuş isimler Bülent Orakoğlu, düşüne biliyor musunuz yani nerden geliyor hepsi ortada bunların yani. Evet, çiller özel örgütü de budur Amerikancı derin devletin 1990’lı yıllardaki şeyi şamasıdır burada şey yaptığım burada mit içindeki o şemada da belirttiğim gibi kontur terör merkezini bir kez daha vurguluyorum. Mehmet Eymür’ün başında bulunduğu Tolga Atikle beraber kontur gerilla merkezini ve bu merkezi o tarihte oynadığı rolü tekrar hatırlatıyorum. Bir sonraki bölüme geçebilir miyiz? Ben bunları sayın başkanım savunmamda çok ayrıntılı bir şekilde anlattım burada vakit kaybetmemek için özetle hızlı bir şekilde geçiyorum. Son takdim edeceğim şema derin devlet şeması 2003 2000’li yıllarda kurulan BOP eş başkanlı örgütüdür. BOP eş başkanlı derin devlet örgütüdür. Onu da burada şema olarak sunuyorum. Burada da görüldüğü gibi bu şemanın merkezinde bugün hala başrolde oynayan Recep Tayip Erdoğan ve Abdullah Gül yer almaktadır. BOP eş başkanı olduklarını itiraf etmişlerdir söylemişlerdir. 32 defa ve kendilerini Büyük orta doğu projesinin memuru görevlisi olduklarını açık açık söylemişlerdir. İşte bu şema Türkiye’deki Büyük Orta Doğu projesinin yürütülmesi yürüten derin devletin şemasıdır. Onların üstlendikleri görev aldıkları merkezden yani küresel Gladyo merkezinde ABD yönetiminden doğrudan doğruya oraya bağlıyor. İkinci bir kol olarak a yine pentagona ve CİA istasyonuna bağlı bir ekip olarak faaliyetlerini yürütmektedirler. Bir ara Avrupa birliği merkezli Faren Fok’la birlikte çalıştılar ve Faren Fok’un yine bizim mücadelemiz sonucun da Türkiye’de yıkıcı bölücü faaliyetlerini ortaya çıkartılması ve Türkiye’yi terk etmesinden sonra o hat kesilmiştir. Ama tabi Avrupa birliği bağlantıları sürmektedir. Burada dikkat çekici olay gördüğünüz gibi demin aşağılardan şemaya girmeye çalışan Fethullah Gülen’in artık üst düzeyde CİA ile doğrudan bağlantılı olarak en üstte faaliyete başlamış olmasıdır. Ve derin devlet örgütlenmesi içine doğrudan doğruya bir önemli isim tayip Erdoğan Abdullah Gül’ün yanı sıra üçüncü bir isim olarak dahil olmasıdır. Ne yazık ki orada görüyorsunuz bir Hilmi Özkök orgeneral Hilmi Özkök isimli şahsı da yanlarına almışlardır. Türkiye’de genelkurmay başkanlığı yapmış olan bu zat bu şeyin derin devlet örgütlenmesine bu iki binli yıllardaki örgütlenmesinde faaliyetlerinde en önemli rolü oynayan isimlerdendir. Onun içinde bu şemanın içinde yer almaktadır. Öte yandan emniyetteki fethullahçı ekibin altını çiziyoruz orada kutu içinde gösteriyoruz. Mit içinde Şenkal Atasagun ekibinin yine Mehmet Eymürle beraber altını çiziyoruz o şemada gösteriyoruz. Bir de mafya hortumcu takımını hortumcu takımını o şemanın çok önemli bir unsuru olarak şemaya ekliyoruz. Destek güçler olarak Kemal Derviş’i Devlet Bahçeliyi Celal Talabaniyi, Mesut Barzaniyi, ve Mehmet Ali Talat’ı anmadan geçemem. Bu sunduğum savunma içinde bütün bunların rolünü de ayrıntılı olarak sunuyorum. Bir tek hususa dikkat çekmek istiyorum. Bu şemanın oluşmasında ve 2003 2000 yılında Türkiye’de 2002 sonra BOP eş başkanını iktidarının bugüne kadar uzanan gelen BOP eş başkanının iktidarının ve derin devletin oluşmasında başrolü oynayanlardan bir tanesi bir kez daha söylüyorum. Şu geçen gün Türkiye cumhuriyetinin adını tartışmaya açan Hilmi Özkök denen zattır. Olayı birkaç cümleyle özetlemek istiyorum. Bizim Ergenekon operasyonu bu operasyonda çok yakından ilgilendirdiği için değerli başkanım. Şimdi geçen hafta iki hafta önce Sibel Edbont isimli bir şahıs Amerika Birleşik Devletlerinde eskiden tercümanlık yapmış birçok bilgilere sahip ciddi bilgilere sahip ciddi bilgilere sahip olduğunu biz basın mensupları biliriz. Türkiye’de basında zaman zaman o bilgilerle besler. 1999 kontur terör merkezinin dağıtılmasından sonra mitin kontur terör merkezinin dağıtılmasından sonra ve susurluk, susurluk çetesinin üzerine Amerika Birleşik Devletlerinin yürümesini Türkiye’de yürümesini önledikten sonra Mehmet Eymür’ün Amerikalılar tarafından Amerika’ya götürüldüğünü söyler yazar. İnternet sitesinde yazar. Bütün gazetelerde yazdı vatan gazetesi de bunu bir ay önce manşet yaptı. Mehmet Eymür’ü Amerikalılar Amerika’ya götürdü. Kontur terör merkezinin dağıtılmasından sonra Türkiye’de işleri zora girdiği için ve Türkiye’den kovulduğu için mitten ikinci kez kovuldu atıldığı için üstlenmiştir yerleşmiştir. Mehmet Eymür’ün bundan sonraki görevi 1999 ve 2000’den sonraki görevi işte bu, bu Ergenekon operasyonunu hazırlamak. Ona verilen iş budur. Ve 2001 yılında bu operasyon belgelerini Tuncay Güneyle birlikte onu şey yaparak kullanarak hazırlamıştır. Ve bu işte Ergenekon belgeleri falan diye iddianamede geçen yalanların o iftiraların tamamı o zaman daha 2001 yılında Mehmet Eymür tarafından hazırlanmıştır. Ve bu daha sonra Mehmet Eymür’ün sitesinde internet sitesinde Fehmi Korunun köşe yazılarında böyle açık açık operasyonunun gelmekte olduğu 2001 yılında yazılmış ve bu operasyon için düğmeye basılmış yapılması için ve ondan sonra da yine operasyon kararı geri alınmış. Hiçbir şey yani bir yıl şey takip yapıldıktan sonra o zaman ki devlet güvenlik mahkemesi tarafından verilen izin üzerine emniyet tarafından bir yıl bir takip kovuşturma yapıldıktan sonra soruşturma hiçbir şey bulunamayacağı ciddi olmadığı gayri ciddi olduğu tespit edilerek durdurulmuş önlenmiş ve Ergenekon dosyası o zaman hazırlanan belgeler emniyetteki istihbarat merkezine sunulmuş ve ondan sonra ne olmuş, ondan sonrasını da Hilmi Özkök’ten öğreniyoruz. 2002 yılında mitin resmi olarak şeyin Şenkal Atasagun tarafından Ergenekon dosyasının Türk Silahlı Kuvvetlerine sunulduğunu biliyoruz. Bunu hiç duymazdan görmezden geliyor hiç yokmuş gibi davranıyor ve 2003 yılında da bunu cebine koyarak şey yapıyor çekip gidiyor emekli olduktan sonra pardon. Düzeltiyorum çekip gidiyor. Bu şeyin daha sonra anlaşılmıştır ki 2002 yılında bu yapılan olay aslında Ergenekon tertipliği hazırlanan dosya o zaman ki genelkurmay başkanı orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nu hedef alıyordu. Onun tavsiyesini hedef alıyordu. Orgeneral Hilmi Özkök’ün önünü açıyordu genelkurmay başkanı olarak. Ama daha önemli bu tertiple işte o zaman ki 57. hükümetin başbakanı Ecevit indiriliyordu düşürülüyordu. O zaman Kemal Derviş’in ve Devlet Bahçelinin oynadığı roller sonucunda 57. hükümet düşürülüyordu. Onun yerine de Recep Tayip Erdoğan yasalar çiğnenerek yasaklı vs. 2002 seçimlerinde yükseltildi ve başbakanlık koltuğuna oturtuldu. Ve bu derin devlet bu şekilde iktidar yapıldı. Yani Ergenekon tertibini son derece önemli rolü olduğunu bir kez daha anımsatmak istiyorum. Biz Ergenekon tertibi bir yalanla bir iftirayla iftiralarla şunlarla bunlarla aylardır uğraşıyoruz ama 2002 de Hilmi Özkök’ü oraya oturtan genelkurmay başkanlığına oturtan bu tertibin başında rol oynayan Ecevit hükümetini yıkan onun yerine tayip Erdoğanları buraya getiren operasyondan Amerikancı darbeler öyle söyleyim. Eymür’lerin de merkezinde bulunduğu Amerikancı darbeden hiçbir bahis yok. Bunu ne soran var ne eden var ne yakasına yapışan var. İşte buyurun darbe diyorsanız 2002 Amerikancı darbesi yine bu savunmamda bunu birkaç cümleyle özetlediğim olayı ayrıntılı anlatıyorum. Çok teşekkür ederim benim söyleyeceğim buydu bu kadar. “

Mahkeme Başkanı :” savunmanızı bitirdiniz mi, bugün bugün mü bitirdiniz “

Sanık Ferit İlsever : “ yarım günlük bir bölüm kaldı sayın başkanım. Perşembe günü dediğiniz gibi öğleye kadar bitecek “


Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin