Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi; Sayın başkanım değerli üyeler müsaade ederseniz sunumuma geçmeden önce bir araştırmacı yazarın Ergenekon ile ilgili kısa bir yazısından notlar aktarmak istiyorum. Ergenekon operasyonu bir rehine operasyonudur. PKK ve zürriyeti için genel affa kimler direnebilir. Belirlenmiş ve tamamı kademe kademe içeri alınmaya başlanmış iktidar bu operasyonu kendisinin başlattığını ve yaptığını sanıyor, söylüyor kapalı kapılar ardında PKK’nın dağ kadrosu ve lojistik kadrosu ile sıkı temasta olan bazı milletvekilleri son yaşanan HSYK sürecinde arkadaşlarımız Adalet bakanı ve Adalet bakanı müsteşarını kastederek içeride meydan savaşı veriyorlar diye böbürleniyorlar. Aslında Ergenekon sürecinin senaryo yazarı dışarıda yazılan bu senaryonun birkaç başrol ve başaltı rol esas oğlun ve esas kıza ezberletilmesi geri kalan oyuncular bu sevk ve idare altında tuluat yapmak kendilerini bu arada öne çıkartmak, en önde oturanların cüzdanlarını aşırmakla meşgul kısaca piyonların her biri kendini şah zannediyor. Peki, Ergenekon operasyonu aslında nedir. Ergenekon operasyonu aslında nedir? Ergenekon operasyonu aslında genel af ile salıverilecek PKK’lı katiller için devletin içinde hâkim noktalara oturtmuşlara düzenlettirilen rehineler operasyonudur. Bunu bilen yok mu? Var buna kendi hazırlayan yok mu? Var. PKK’nın 15 Ağustos’tan sonra kadınları, çocukları, yaşlıları sivil itaatsizlik eylemine başlatması da kuvvetle muhtemel bir eylem diğerleri düşük yoğunluklu çatışmayı orta yoğunluklu çatışmaya taşımaya hazır ne tesadüf bu yıl geçmiş yıllardaki gibi dostlar alışverişte görsün sabilinde de olsa bile bahar operasyonu yapılmadığı neden? Genel af sonrası burası çok önemli sayın başkanım genel af sonrası dışarı çıkanların ölüm listelerinde yer alanlar da Ergenekon operasyonunda içeri alınıyor. Genel af sonrası onlarla birlikte PKK’lılarda çıkacak sonra sonra elinde kendisi ve ailesini savunmak için bir kenara koyduğu 50-100 mermi, 2 tabanca, 1 tüfek bulunanların bu savunma amaçlı zulaları Ergenekon operasyonu ile patlatacak ve PKK infazları karşısında bu insanlar çaresiz bırakılacak ama bu aramalar sırasında Fettoş’un copları elinde bulanan kayıt dışı silah, mühimmatta bu zulalara ilave edilip Ergenekon operasyonu gerekli ve zorunlu olarak gösterilecek işte size gerçekler sayın başkanım değerli üyeler hukuk doktoru olan bir büyüğüm hukuk pozitif bir bilimdir. Dağdaki çobanın anlayabileceği kadar nettir demişti. Böyle olmasına rağmen özellikle hukuk adamları ilinde hukukun bir anlaşılmazlar yumağı haline getirilmesi kişisel yorumlar ve bir takım etkenler ile erozyona uğratılması oldukça düşündürücüdür bunun en önemli kanıtı da ülkemizdeki tutuklu bulunanların yüzde 60’nın beraat ile sonuçlanmasıdır. Ergenekon soruşturması ve kovuşturması döneminde hukuk adına telefi edilemeyecek hukuk ihlalleri yapılmış olup bundan da kişisel mağduriyetler yaşandığı ve halende devam ettiği gibi yine en büyük yarayı yargımız ve hukuk sistemimiz almıştır. Soruşturma ile ilgili bir yargıcın ki bu olayın içinde olan bir yargıcın değerlendirmesini müsaadenizle arz edeceğim Genelkurmay başkanlığı askeri savcılından hâkim Albay Yavuz Şentürk iddialar mesnetsiz, haksız, tutumunuz kasıtlı hasmane diyor. Yine bir diğer askeri savcı hâkim Albay Caner Seven hem fertlerin, hem de toplumun menfaatlerini korumak hakikati araştırmakla mümkün olur. Adaletli yargılamak insan hakları arasındadır. Ve böyle bir yargılama yapmak muhakeme hukuku ilkelerindendir. Aslında toplanan kanıtları bir yargıç gibi objektif biçimde değerlendirilmesi gereken savcılardan bazılarının geçmişte ölüm cezası istinatlarıyla dava açtıkları sanıkların hapis cezası bile almadan beraat ettikleri bunların mizah kitaplarına geçtiği bile hatırdadır. Bir gün hukuk herkese savcı ve yargıçlara bile gerekebilir. Ancak hukuk devletinde teminatın yine üstün vasıflarla donanmış metin, vakarlı, temkinli, bilgili, bağımsız hiçbir organ, makam, merci kişiden emir ve talimat almayan tavsiye ve telkinlerle hareket etmeyen savcı ve hâkimler olduğu kuşkusuzdur. Bu süreçte kendi adıma yaşadıklarım değil 27 ay, 27 gün, 27 saat özgürlüğümün kısıtlanmasını gerektirecek hiçbir olumsuzluğun içinde olmadığımdır. Bugüne kadar hukuki olarak söylenebilecek her şeyi söylediğim gibi gerçek hukuk ve adalet işletilmiş olsa idi bugün benim bulunduğum yerde iddia makamındaki savcıların olacağı kaçınılmazdı. Kuvvetler ayrılığının olduğu bir ülkede böylesine önem verilen soruşturmayı yürüten savcının başbakanın kullandığı makam arabasının kendisine tahsis edilmesi o savcının hukukçu kimliğini yürütmenin emrine verdiğinin kanıtıdır böyle bir savcının tarafsız olabileceğini düşünebilir misiniz? Başbakanın katıldığı polis akademisindeki mezuniyet töreninde geleceğin amirleri, müdürleri beraber yürüdük biz bu yollarda şarkısını söyleyip şapkalarını havaya fırlatıp helal olsun sana helal olsun sloganlarını atıyorlar ise bugün onları eğitin polis müdürleri ile gelecekte onların görevlerini devralacak genç mezunların tarafsızlığına inanabilir misiniz? Devletin polisi olduğuna ne kadar güvenebilirsiniz bugün o genç beyinleri politize eden yağdanlık yöneticiler güç değiştiğinde de ilk saf değiştiren onlar olacaktır. Asrın davası olarak Türk halkına enjekte edilen bu operasyon gerçekte asrın en büyük kepazeliği, rezaleti, soytarılığı asrın en büyük tertibidir. Yukarıda örneğini verdiğim cemaat ve tarikatlardan beslenen emniyet, istihbarat ve yargının içine sızmış bir takım kişilerin katakulli, fetakulli operasyonudur bu her ulus en az sahiplenebilecek kahramanlar kadar dışlanacak hainler ile de doludur. Fakat kimin kahraman kimin hain olduğunu kazananlar seçer bugün güce elinde bulunduranların kendi adaletleriyle karalamak istedikleri insanların er geç hakkını iade edecek bir merci olabileceği gibi tarihin yargısı da gerçek hainlerin kim olduklarını mutlak tescil edecektir. Bundan da en küçük tereddüdüm yoktur. Sayın başkanım değerli üyeler Gran Fuller’in yeni Cumhuriyet kitabını okumadıysanız tavsiye ediyorum zira bu operasyon ve iddianameden orada izler bulabilirsiniz çünkü laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinden en fazla rahatsız olan onlar. Yani ulusal devletin tavsiyesi için düğmeye basanlarda onlar Gülen Hareketi için methiyeler var eğitimdeki başarılarından bahsediyor. Tüm okulların parasal kaynağı ise toplumda bir okul yapmanın modern zamanlarda cami yapmaya denk bir hayır olduğuna inanan zengin işadamlarından gelmektedir diyor. Fuller yoksa Osmanlı dönemindeki misyoner okullarının kılıf değiştirmişi olmasın diyorum. Öğretmenlerde çoğunlukta Gülen Cemaatinden seçilen ve sıkı gözetim altına alınan kişilerdir. Fuller’in tespiti birkaç radikal laikçinin okullara yönelttiği saldırıya hak vermek zordur. Gülen geçmişte Ortodoks Rum patriği, Yahudi liderleri, papa ve benzer başkalarıyla kendisi arasında tanıtımı iyi yapılan eküm enik toplantılar düzenlemiş ve bunlara ön ayak olmuştur. Amaç herhalde Lozan’ı delmekti savcılarımız nerdeydi sayın başkanım Fuller’e göre Gülen hareketinin dikkat çekici özelliklerinden biriside modern medyayı gayet ustaca kullanması hareket Türkiye’deki muhtemel en yüksek tirajlı ve en bağımsız günlük gazetesi olan Zaman etkili televizyon istasyonu ve birçok radyo istasyonunun yanı sıra aralarında popüler bir haftalık dergininde bulunduğu çok sayıda dergiyi içeren ciddi bir medya imparatorluğu kurmuştur. Farkında olmadıklarımızı bu operasyon esnasında çok iyi yakından tanıdık sayın başkanım ve değerli üyelerim bende soruyorum bu güce zengin işadamları sayesinde mi? fakir fukarayı soyarak mı? Yoksa CIA desteğiyle mi ulaştılar. Fuller Gülen hareket mensuplarının ordu, istihbarat ve güvenlik faaliyetleri teşkilatına girmesi engellenmektedir. Ancak hareket üyelerinin dışlanmadığı önemle vurguluyorum sayın başkanım hareket üyelerinin dışlanmadığı polis teşkilatı içinde önemli bir etki gücüne kavuşmuştur. Bu olgu ise askeriyeyi rahatsız etmektedir. Orduya, yargıya, üniversiteler ve ulusalcılara niçin operasyon yapıldığının da açık bir kanıtı sizleri de bu konunun çok rahatsız ettiğini bilmek ve düşünmek istiyorum öyle olduğunu da tahmin ediyorum ama Fuller’in şu tespitinden korkmuyorsanız radikal bir dizi savcının Gülen’i mahkûm ettirmek üzere açtıkları davadan beraat ettiğini söylüyor. Cumhuriyeti savanın savcılarımızın açtığı davalarda savcılarımız radikal savcı oluyorlar cumhuriyete sahip çıktıkları için bu operasyon ile sanal örgütle zaman geçirtilirken örgüt üyesi olarak suçlanan çoğu insan kontur almaktan aciz iken gerçek örgüt öncelikle finansal olarak çok güçlenmiş! Medyada, bürokraside, siyasette büyük bir güce erişmiştir. Atı alan Üsküdar’ı geçmiş Türk halkına da cambaza bak yaptırıyorlar acı olan buna da Türk yargısı alet edilmek isteniyor. Bugüne kadar hukuken her şeyi söyledim dememe rağmen duruşmalara ara verilmesinden istifade ederek suçlandığım konuları özelliklede Osmancığın ifadelere ve iddia makamının tüm iddialarını çok dikkatle tetkik ettim. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile aklandığım Danıştay davasından sonra tekrar beni o menfur saldırı ile irtibatlandırmak için iddia makamında bulunan kişilerin ne kadar adaletsiz, ne kadar acımasız,ne kadar taraflı sanki benimle kan davaları varmışçasına hasmane bir tutum içerisinde olduklarını hazırladıkları yalan namenin her kelime ve cümlesinde gördüm. Haddi zatında benim sadece araç olduğum, bu zihniyetin hedefinde ise Cumhuriyetimiz olduğu çok net ortada tekrar tekrar laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş bir hükümeti devirmemizi gündeme getiren iddia makamı kendisine Cumhuriyet savcısı düşüncesi ile harekete geçirdiğinde yasal yollardan bu hükümetin orada olmamasının asli görevi olduğunu bilir ve gereğini de yapardı. Onun içindir ki bu iddianameyi hazırlayan savcılara hiç saygı duymuyorum sayın başkanım ve onların yerinde de olmak istemiyorum 16. ayın sonunda mahkeme karşısına çıkarıldığımız göz önüne alındığında sözde örgüte mal edilebilecek ellerinde hiçbir malzeme olmayan iddia makamı çaresizlik içerisinde zorlamalar ile iki araç suçu iddianamenin omurgası olarak monte etmişlerdir. Daha önce Türkiye başsavcısı operasyon savcısı ile olan ittifakını biz delilleri gönderdik Ankara kaile almadı ifadesi ve hüsran duygusu ile dile getirmişti. 500 sayfalık bir klasörü içinde Esra Gökçimen, Engin Bağbars, Durmuş Ali Anuç’ün gibi savcını itibarlı tanıklarının iftiralarıyla süslediği yalan sayfalarına Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi başkanı deneyimli yargıç sayın Orhan Karadeniz itibar etmemişti ne kadar haklı olduğu da o şahısların bilahare ifadelerini geri çekmesi ve inkarıyla ortaya çıktı. Evet bağımlı savcı ne yap, ne et mutlak Cumhuriyet ve Danıştay saldırı olaylarının uyduruk Ergenekon iddianamesine sok talimatlarını gece gündüz uyumadan çalışarak yerine getirmeyi kutsal bir görev addediyordu. Daha öncede bu operasyon için uygun bir savcı bulun talimatı yukarıdan gelmemiş miydi aranılan savcı bulunmuş görev zırhlı Mercedes’in pedalına tam gaz basılmış devam ediyordu çünkü zırhlı araç nede olsa emniyetli ve korumalıydı bu iki araç suçun iddianameye sokulması ile arzulanan bir taşla iki kuş vuruldu. Birincisi iddianamenin içeriği açıklanamaz denmesine rağmen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından büyük bir şaşa ile basın ordusuna iftiranamenin içerisinde Danıştay saldırısına 60 sayfa yer ayrıldığını ve Ergenekon terör örgütünün bu hain saldırıları yaptığı izlenimi açıkça vurgulanıyordu, bizlerin aklını hafife alanlar yine bizimle adeta alay ediyorlardı bu açıklamalar 14 Temmuz 2008’de yapılıyordu, 28 Temmuz 2008’de ise anayasa mahkemesinin AKP’nin kapatılma davası görüşmesine başlanacaktı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Yalçınkaya iddianamesinde başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisini menfur Danıştay saldırısı ile ilişkilendirmişti. 10 gün önce İstanbul Cumhuriyet başsavcılığının yapmış olduğu kritik açıklamayla başbakan ve AKP güya aklanıyor. Anayasa mahkemesine görüşmelerden 10 gün önce şüpheliler lehine kuvvetli materyaller sunuluyordu. Ayrıca da saldırının arkasında ulusalcılar olduğu teması vurgulanıyordu nitekim plan tuttu ve AKP kapatılmaktan kurtuldu ikinci olarak ta bu araç suç iddianameye sokularak bir türlü kurgulanamayan bu uyduruk Ergenekon iddianamesinin kabul ettirilmesi sağlandı. Düşüncem 28 Temmuz 2008 tarihinde anayasa mahkemesinde AKP’nin kapatılma davası görüşülmese idi bizim iddianamemizde mahkemeye daha uzunca bir süre sunulmayacaktı. İddianame savcıları ilk günden itibaren benim bu menfur saldırı ile ne hukuken, ne vicdanen, nede ahlaken irtibatlandırılamayacağımı bilmelerine rağmen taraf oldukları için hukuk normlarını bir tarafa atarak vicdani ve ahlaki değerleri de yok sayarak görevlerini yerine getirseler zira olaya hukukçu kimlikleriyle yaklaşsalar idi Osman Yıldırım’ın söylemlerine hiç itibar etmezlerdi. Sayın yargıç Orhan Karadeniz ifadelerine itibar edilmez tutarsız demişti üstelik bu konuda raporu var iken bu şahıstan medet ummak sadece tertipçilerin yapabileceği bir iştir. Böylesine şaibeli bir insanın beyanlarını test etmek için hukuk fakültesi bitirmeye, savcı olmaya da gerek yok sosyal hayatta erdemli olmanın ilklerinden adil davranmayı ilke edinmiş her insan böylesine insan hayatı için önemli bir konuda karar verirken kılı kırk yarar ve gerçeğe ulaşır. En azından suçlanan birçok insanın ifadelerine başvurulması burada adı geçen insanların baz istasyonlarından telefon bilgilerinin tespit edilmesi analın mahallerde keşif yapmak gerçeğe ulaşmada yeterli olmasına rağmen savcının gerçeği bulma kaygısı olmadığı için iftiracı ile müşterek suç ve suçlu yaratma çabalarına girdiğinden ondan kat ve kat daha ağır suç işlemiştir. Sadece savcı doğruyu bulma düşüncesinde olsa idi menfur Danıştay saldırısını masum insanlara yamama gayretinde olmasaydı bu uyduruk Ergenekon iddianamesini de yazması mümkün olmayacak tertip daha başlamadan bitecekti. Bakınız sayın heyet üçüncü iddianamede savcı Öz Cumhuriyet gazetesine atılan bomba olayını ben ve Oktay yıldırım’a indirgemiştir. Bu öylesine gayrı ciddi kurgudur ki kendi içinde çelişki yarattığı gibi hiçbir inandırıcılığı da yoktur. ben bundan şunu anlıyorum olmayan evde, olmayan toplantıda, olmayan bombaların Osman Yıldırım’a verildiğinde huzurda savcının birinci ve ikinci iddianameye koyduğu 6-7 isim vardı o isimlerin gerçekte hiçbiri o toplantıda yoktu toplantı yoktu. Fakat üçüncü iddianamede savcı bunların büyük bir kısmını iddianameden çıkartmakla o evde gerçekte bir toplantı olmadığını da bir şekilde kabulleniyor. Sizde zaten benim korumam olduğu söylenen Rasim Görüm’ü tahliye etmekle bu çirkin oyuna inanmadığınızı teyit ettiğiniz, delillendirdiniz. Savcı yüce Türk yargısıyla adeta dalga geçmektedir. Dördüncü iddianameyi bilmiyorum ama devamında iddianameler hazırlanacak ise savcı Öz’ünde Osmancık ile birlikte azmettirici olarak iddianamede yer alması adil bir yargılama için şarttır. Niçin mi? savcı Öz Cumhuriyet ve Danıştay saldırılarının amacını saptırmak için her türlü yola başvurmuş mahkemenizi hukukçu kimliğiyle bilerek ve isteyerek yanıltmıştır. Birinci ve ikinci iddianamede bizleri bu menfur saldırıların içine çekebilmek için mahkemeye kendince iki önemli delil üretmiş ve sunmuştur. Birincisi Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarıyla cumhuriyete atılan el bombaları aynı seriden diyerek bunları güçlü maddi delil olarak mahkemenize sunmuştur. Bombalarda seri nosu olmadığı gibi ki bu bir teknik konudur sizlerin bunu bilmemesi gayet doğaldır. Ele geçirilen el bombaları ile Cumhuriyete atılanların kafile nolarıda tamamen farklıdır. Bir kez daha hatırlatmak babından Ümraniye’de ele geçirilen el bombaları M 204A2 kafile Makine Kimya Endüstrisi 169-5-85’tir. Cumhuriyete atılan bombaları M204A2 kafile Makine Kimya Endüstrisi 173-9-85’tir ki aynı kafile numarasını taşısa bile en az bir kafileden 8-10 bin bomba üretildiği düşünüldüğünde bu bile kuvvetli suç şüphesi değildir. İleri derecede göz bozukluğu astigmat olanlar bile bu hatayı yapmazlar bu hata değil bilerek yapılan bir skandaldır. Bu konuyu bir İngiliz gazeteci bile gündeme getirmiş şöyle ki sayın başkanım soruşturmayla ilgili gelişmelerin Ak partiye yakin medyada yer aldığını belirten Jeng Kins Ümraniye’de ele geçirilen el bombalarının Cumhuriyet gazetesine atılanlarla seri numaralarının tutuğunun ileri sürüldüğünü hatırlatarak ancak bu yanıltıcıydı makine kimya yapımı el bombası fitillerdeki numaralar tipi ve yaklaşık üretim tarihini belirtiyordu ancak numaralar ardışık değildi. Savcının ikinci çok önemli delili ise Osman Yıldırım’ın hem tanık, hem gizli tanık, hem da sanık olarak bulunduğu davada vermiş olduğu birbirinden farlı ifadelerdir. Huzurda tüm çelişkileri ve bu iftiraların tamamını hukuken çürüttüm ve yeri geldiğinde tekrar arz edeceğim vakit almamak için o konulara girmiyorum ne bu ifadeyi alıp ondan medet umanlar nede menfaatleri için bu ifadeyi verenin tutunacak hiçbir dalları kalmadı ayrıca bu büyük milletin aklıyla alay edenlere onların ağzından savcıların Osmancığını nasıl değerlendiriyorlar bir göz atalım birkaç metin burda arz edeceğim yalnız sayın başkanım bu Osman Yıldırım’ın ifadeleriyle ilgili bütün ifadeleri baştan aşağı çürütecek savcı Osman Yıldırım ittifakının finalini burada arz etmek istiyorum birde şunu söyleyeyim yani eee şuanda kameramız falan çalışmıyor tırnak gizli tanık halbuki osmanım düzeltildi eee şuanda kameramız falan çalışmıyor Osmanım belkide böyle sırtına vuruyor bu nedenle rahat olabiliriz eee eeee diyor Muzaffer Tekin Veli Küçük bu iddianamenin içine girdi Osmancık senin sayende ee şu ifade bile bu olayın ne kadar kurmaca, ne kadar düzmece olduğunun bir belirtisidir sayın başkanım şimdi herkes halkımızın ağzıyla onun vicdanı ve cesaretiyle belki istifamlar yaşadı ama bu halk hem zeki, hem de çok cesur bir günde büyük bir medya internet sitesine bu savcıların delili Osman Yıldırım ile ilgili gelen bazı metinleri arz edeceğim çünkü kısadan hisse zamanınız yoktur mutlaka buradan istifade edilecek, çıkarılacak sonuçlar vardır başkanım sonuç laik Cumhuriyeti savunanlara karşı olmak noktasında herkes akıllıdır ve onların sözüne savcılar ve mahkemeler değer verir. Ergenekon’un gerçek amacı bu gizli tanıkta yatıyor işte böyle sorunlu kişiler kullanarak vatansever paşaları suçlu ilan edip yok etmek suçu sabit olmadan insanlara önce hapse koymak hangi ülkede görülmüş anlaşılır gibi değil adalet değil ağalık düzenini yaşadığımız bir ortam bu kadar hastanın ve ustanın aynı davada olduğu bir mahkeme herhalde birkaç asır sürer yorum için acele etmeyelim bekleyelim herhalde torunlarımıza bırakacağımız tek davalı miras Ergenekon olacak delilerin ifadesini delil diye gösteren akıllılar var ülkemizde işe bak ya bizi kimler yönetiyor hukuk değil resmen guguk buldular toplumda hasta ruhlu yarını olmayan başıboş birini bunların üstünden iş yapıyorlar yahu sizin mahkeme olarak topluma olan ikna ediciliğiniz ve güveniniz sıfırken siz bir mahkeme olarak bu delilere, psikopatlara nasıl inanıyorsunuz eğer güveniyorsanız kendinize yalan makinesine bağlayın bunlara Ergenekon masalına hiçbir zaman inanmadım asla da inanmam kendilerine muhalif ne kadar insan varsa hepsini aynı kefeye koydular Ergenekon düzmecesi de yıllar önceden hazırlanmış bir kılıftı zaten. deveye sormuşlar neren eğri diye cevap vermiş nerem doğru ki işte bu olay aynen öyle adalet bir gün herkese ama herkese kendini dokunulmaz zannedenlere de lazım olacaktır. Bir diğeri bu mahkeme mahkemelik bir diğeri bu davanın mahkemesinin Silivri’de değil Bakırköy akıl hastanesinde kurulması lazım hani bir söz vardır biri deli, ikisi deli, hepsi deli en akıllısı direkte bağlı beşikteki kafayı sallar diye bu davada ona döndü bu psikopatların ifadeleriyle bir sürü aydın, saygın, profesörlerimiz, komutanlarımız içerde yazıklar olsun bu savcılara gözlerini bu kadar mı intikam bürümüş bizim mahallede kronik şizofren var sürekli olarak Ergenekon diyor başka bir şey demiyor bizim araştırmacı, sorgulayıcı Ergenekon savcıları bu deliye bir el atsınlar bari belki altından yeni bir şeyler çıkar hırsın kinin doruk noktasındaki davanın şahidi akıllılar olacak değil ya deli olacak ya da yüzsüz. Savcı öz daha uygun birini bulamamış mı kumpas için çok acele davranmış olmalı oysa şöyle biraz tarasaydı ona yalancı gizli tanık mı yok sen tut sosyopattan eski PKK’lı teröristten gizli tanık tut iddianame hazırla Öz kendi ayağına kurşun sıkmış bu davada bu adamlarla çuvallar adalette yerini bulur. Bu şahsı gizli tanık durumunda kaile alanlarında bu şahıstan farklı olmadığı aşikâr Ergenekon soruşturması kapsamında gizli tanık olan kişilerin hiçbirinin sağlıklı olmadığı anlaşılıyor dolayısıyla davanın kendisi de bir o kadar sağlıksız işte adalet ve devam ediyor son şunu arz ediyorum başkanım hukuken sakınca olmasa bile bence bu kişinin tanıklığı geçersiz olmalı hem tanık, hem gizli sanık nasıl gizliyse artık hem de sanık olamaz çünkü aynı davada sanık olan birisi tanık olara dinlenirse kendisini kurtarmak için pekala yalan ifade verebilir zaten adamda kişilik bozukluğu varmış ve bunların tamamı aynı minval üzere vakit almamak için tamamını arz etmedim. Sayın başkanım 23 Ocak ki arşivime baktım 2009 tarihinde huzurda söz almış ve konuşmamın bir bölümünde son dalga operasyonda ilk günden beri uygulanan haber kirliliği karalama kampanyası, psikolojik savaş aynen devam etmektedir. Alçak diyemeyeceğim çünkü alçak bir seviye farkıdır. Çukurun ta dibi dediğim dinci basın ve görsel medyada bir emniyet amirinin İbrahim Şahin’e glog marka silah verdiğini İbrahim Şahin’in de bu tabancayı bana verdiğini benimde şirketimin avukatı Alparlan Arslan’a vererek Danıştay’a saldırdı yaptırdığım haberinin günlerce yaptılar. O zaman bunu arz ettim ve basını hedef aldım. Fakat bu gün gelinen noktada 3. iddianamenin eklerinde bu metnin olduğunu görüyorum yani o günkü psikolojik savaşı karalama kampanyasını ve kirletme operasyonunu başlatan bizzat iddianame savcısı, bu da çok açık ortada bakınız yedi ay önce çıkan bir haber yedi ay sonra iddianame ye yansıyor. Bu da onun soruşturma gizliliğini bizzat kendisinin deldiğini, medyaya bilgileri kendisinin aktardığının delilidir. Bir gerçek de yaklaşık iki buçuk yıldır, delil yaratma konusunda savcıların ne kadar zorlandığı ve aciz içinde kaldıklarıdır. Beşeri ilişkiler bir yana aile sofrasında normal akşam yemeklerimizi bile yukarda gizli toplantı diye iddianame ye koyarlarsa yakında hiç şaşırmayacağım sayın başkanım. Yine bir adalet bakanının geçmişteki, bu bilgileri avukatların sızdırdığını söylemişti. Bunun da tamamen yanıltıcı olduğu gerçek ortaya çıkınca belli oldu, biz zaten biliyorduk. Ben ne zaman ki burada söz alıp bu uyduruk operasyon ile ilgili bana atfedilen suçlamaları birer birer yerle bir etti isem mutlaka o gün besleme basının ilk haber bültenlerinde büyük bir iftira kampanyasına maruz kaldım. Bu da çok doğal, şapka düştü, kel göründü. Atım yataklarında son fişekleri de tükendi, şimdi ellerindeki boş kovanları fırlatıyorlar. Savcıların iddianame ye koydukları boş el bombaları gibi onun da ne k adar etkili olabileceği ortada. Bekleyip göreceğiz. Son yapılan iftira ise üç senedir onların vazgeçemediği en önemli malzemeleri idi acaba biraz sonra size arz edeceğim belgelerden sonra tutunacak hangi dalları var, onu görmek istiyorum, haftalık bir mecmuada dergide bir yalan daha çöktü, sanki Ergenekon yalanları onun için üretilmiş gibidir. En akıl almaz iftira ve karalamaların odağında o vardır. tertibin başlıca hedeflerinden ve on beş haziran 2007 den beri yirmi yedi aydan beri tutuklu olan Kıbrıs gazisi emekli yüzbaşı Muzaffer Tekin’den söz ediyorum. Tekin için öne sürülen yalanların biri de doğuş Factoring in ortağı olması idi. Bırakın ortağı olmayı aynı zamanda şirketin yönetim kurulu üyesi hatta yönetim kurulu başkan yardımcısıydı. Bu şirketin avukatlarından biri Alparslan Arslan’dı. Danıştay saldırısı ile tekin arasındaki bağlantı böylece ortaya çıkmış oluyordu. Zaten bu doğuş Factoring oluşturucu dahi kara para aklıyordu. Vs vs. Ergenekon un birinci iddianamesine göre köprü personel olan tekin, örgütün operasyon el biriminde görevliydi. Mafya ile irtibatlı birimlerden sorumlu idi. Elimde bir mahkeme kararı var. Kadıköy 3. asliye Ticaret Mahkemesinin kararı, Muzaffer Tekin’in bu şirketin yönetim kurulu üyesi olmadığını tespit için açtığı dava, 11 Haziran 2009 günü sonuçlandı. Kararda Muzaffer Tekin’in davalı şirket yönetiminde hiçbir dönemde yönetim kurulu üyesi olarak görev almadığı saptandı, şirketin evrakları arasında Muzaffer Tekin’in imzasını taşıyan hiçbir belge bulunamadı. Gösterilen belgelerin üstündeki Muzaffer Tekin imzalarının tümünde sahte olduğu anlaşıldı. Muzaffer Tekin hayatında hiç gitmediği hiçbir toplantısına katılmadığı, hiçbir kararını imzalamadığı bir şirketin ortağı olarak hala suçlanıyor, mahkemenin kararı tekin e iletildiği gün Samanyolu TV aynı yalanı bilmem kaçınca kez tekrarlıyordu. Evet, sayın başkanım bu üç senedir menfur Danıştay saldırısından beri bu tertibi kuranların en büyük irtibat olarak gösterdikleri şirket ile bu güne kadar hiçbir ilişkimin olmadığını şey yapan belgeler mahkeme kararları, buyrun. Sayın başkanım, değerli heyet, bizlerden önce sizlerin meslek namusu olan hukukçu kimlikleri ile sizleri ve Türk kamuoyunu aldatmaya çalışanlara ve onların tertiplerine ayrıca merhum yargı şehidimiz Mustafa Yücel Özbilgin’in ruhunun mutazarrır eden fetakulli ve katakullicileri ortaya çıkarmakta çok zaman kaybettiniz. Bu da yargımızı olduğu kadar genelde ülkemize çok büyük sıkıntı verdi. Kapitülasyonlar döneminde bile görmediğimiz dış müdahaleler ile karşı karşıya kaldık. Bunun son örneği de küresel eşkıyanın Kürt açılımı sürecinde Ergenekon operasyonu ile tutuklananları bırakmayın talimatı. Herhalde Mustafa Kemal Atatürk ün kemikleri sızlıyordur, çünkü o sömürge değil çağdaş bağımsız, Türkiye Cumhuriyetini lideri idi. Şimdi tarih tekerrürdür derler. Bu konu hafızamda olmasına rağmen sayın başkanım, belgeden ibraz etmek istiyorum. Şöyle ki Padişah ve damat Ferit’in birlikte hazırladıkları ve İngiltere ye sundukları 12 /09/1919 tarihli sekiz maddelik gizli anlaşma var, İngiltere güdümünü ve yönetimini içiren bu gizli anlaşma, İngiltere ye Türkiye üzerinde her türlü söz hakkı tanıdığı gibi boğazların denetimi ve kullanımı ile Müslüman halkın bulundukları bölgelerin yönetimi hakkını da yetki ile donatıyor ötede ulusal akımların önüne geçebilecek bir yönetimin kurulması ve İngiltere ye kolluk kuvveti kurma görevi ve yetkisi vererek ana doluya çıkmasını istiyor. Bu gizli anlaşma yürürlüğe girmiyor bunun üzerine padişah ve bakan damat Ferit sadarette kalabilmek için doğudaki Kürtlere özerklik verilmesini öne sürüyorlar, onlara ayaklanma teklifi, yine Kürt kardeşlerimiz bu ahlaksızca oyuna alet olmuyorlar. Geçmiş bu gün bu gün ise bir dönem Kürt açılımı çok büyük tepki gördü PKK sorunu dendi ve tekrar Kürt açılımı olarak ülkemize dayatılıyor. Şimdi bizlerin doğal olarak hapishanelerden yazdığı her metinler kontrol ediliyor. Çok masum bile olsa bunlar gerektiğinde ikaz ve yerine ulaştırılma konusunda şeyler alıyoruz. Tepkiler alıyoruz gitmiyor fakat sayın başkanım şimdi herkes soruyor açılım açılım, dikkat ederseniz son günlerde medya da görsel ve yazılı basında caniye katile eşkıyaya sayın demek bir şey oldu moda oldu gazetelerde de yazılmıyor cani, katil, o katil hapishaneden Türkiye cumhuriyeti devletini yıkma projesi Kürt anayasası ve onun önsözü var dört sayfa ve bu önsözde diyor ki bir madde, Kürdistan için ise kendi kendilerini tayin etme hakkı milliyetçi temelde devlet kurma değil siyasi sınırları sorun yapmayan ve sınırları esas almadan kendi demokrasisini kurma hareketidir. İran da Türkiye de Suriye de ve hatta ırak ta oluşacak bir Kürt yapılanmasında tüm Kürtler bir araya gelerek kendi federasyonlarını birleştirerek ve üst konfederalizmi oluştururlar. Buyrun sayın başkanım herhalde savcılarımız bu belgeden haberleri yok ama benim şu kâğıt büyüklüğünde canım sıkılmış, büromda defterimin veya bir notumun üzerine yazmışım sayın başkanım, aynen dörtlük şü gül kül ki pembe bir güldür, dudağın dikensiz, gittin güldürmedi güller bile beni sensiz. Gül gül ki dudağın bana bir rahiya versin, acaba dudaklarında adım kaldı mı dersin bunu A4 kâğıda tek şey basmış belki on yerde iddianame eklerinde. Zengin devlet. Bunlarla ilgilensin sayın başkanım savcılarımız ülke elden gidiyor. Bizi bıraksınlar onlara da ihtiyacım yok bu saatten sonra. Hakim savcılar yüksek kurulunun atama döneminde yandaş medyanın devamlı iddianame savcıları ile köksel Şengün ismini yan yana telaffuz etmeleri oldukça manidardır. Biz sizi hiçbir zaman iddia makamı ile özdeştirmedik. Besleme basın sizi koruma altına alıyor gibi davranarak gerçekte sizi taraf göstererek güçsüzleştirmiştir. Sizlerin en büyük koruma kalkanınız yüce türk adaletinin adil bir yargı mensubu olmanızdan kaynaklanır. Besleme basının sahiplenmesi yerine bu güne kadar meslek hayatınızda edindiğiniz haklı takdir ve saygın hukukçu kimliğinizi bu günden sonra da buradaki sanıkların gönlünde de devam ettirebilmenizdir zira huzurunuzda bu gün için sanık olarak bulunanlar o besleme basının borazancılarından çok daha onurlu ve saygın insanlardır. Çünkü o satılık basının kalemşorlarının çoğu servetlerinin yalan olduğunu gayet iyi bildikleri paravan senaryolar üzerine gerçek destanlar yazabilmelerine borçludurlar. Gel zaman git zaman git zaman iyi gazeteci kendisini içinde yaşadığı ve yaşattığı yalanlara öyle bir kaptırır ki bir oyuncu olmaktan çıkıp senaristlik mertebesine bile yükseltilebilir. Uluslar arası saygın konferanslara davet edilir haber kanallarınca bilirkişi statüsüne alınır. Kitaplarının çok satması sağlanır ve saire vesaire. Bu gün ülkemizde örnekleri oldukça çok sorgulama kabiliyetinden yoksun beyinlere, kapalı devre kahramanlar sunmak için karlı bir iştir. Basının kapitalist bir sistemde özgürlüğünü hukuktan çok sermayeye borçlu olması doğaldır. Bunun için de başkalarının hukukunu da yok saymaları çok doğaldır. Basının gerçekten özgür kalabilmesi için ilk koşul gazetecilerin işsiz kalma korkularından kurtulabilmeleridir. Ayrıca kanındaki vicdanındaki asli cevheri de çok önemlidir. Zira işsiz kalma korkusu olmayan gazeteciler daima kariyerini korkuları üzerine kuranlardan daha özgür olacaktır. Medyanın kar aracı olarak değil de bir toplumsal algı mekanizması olarak en büyük başarıları işte bu özgürlük eşiğinin geçilmesi ile mümkün olmuştur. Siyasi skandalları devasa yolsuzlukları derin devletlerin tehlikeli icraatlarını da açığa çıkaran toplumun algısını bilinmesi istenmeyen gerçeklere kadar genişleten yine medyadır. Başka bir deyişle medya kendisini uyku ilacı olarak kullananlardan bağımsız kalabildiğinde en kıymetli uyandırma servisidir. Yeter ki doğru ellerde değil tüm harici çıkar arayan ellerden bağımsız olabilsin. İnşallah bu özlem bir gün gerçek olur o zaman herkes tutsaklıktan kurtulduğu gibi özgür iradeleri ile de mesleklerini icra edebilirler. Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücü ile gece gündüz çalışan bir dünyada kendin olarak kalabilmek dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı artık hiç bitmez der comis. Hele hele hainler tertipçiler ile savaşmak düğün bayramdır bize, beni sabır ile dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.”