Duruşmaya kısa bir ara verildi,
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Sanık Kemal Kerinçsiz beyanlarına devamla; Sayın başkanım değerli heyet son bir konum kaldı kısaca kesmek istiyorum değerli başkanım maalesef mahkeme alenilik ilkesini yasaya uygun şekilde bugüne kadar uygulamamış ve başarılı olduğun da zannetmiyorum. CMK 47 ve 125 madde kapsamında gizli belge olmadığını bizzat kabul ettiği şema dâhil bu konuda MİT'in Genelkurmaya başbakan ve savcılığa yazdığı belgelerin hiçbiri açıklanmamış sanıklara verilmemiştir. Savcıların soruşturma aşamasında emanete gizli belge olarak tevdii ettiği belgelerin en azından CMK 125 madde çerçevesinde sanıklara ulaştırılması zorunludur kural açıktır ama bugüne kadar bu kuralın işletilerek bize özetlenerek sizlerin okuduğu sanıklara verilmesinde sakınca olmayacak olan hiçbir belge özetlenerek verilmemiştir. Kovuşturmada gizlilik kural, alenilik istisna haline gelmiştir. Biz bu kuralı bu kovuşturmada tersine çevirdik. Yargılama adil olmaktan çıkmış baskıcı rejimlere mahsus yasada olmayan sanık haklarına riayet edilmeyen bir hale gelmiştir. Gizli tanık 9 birçok defa ifadesinin tamamının sanıklara verilmesinin istenmesine rağmen mahkeme sadece çok küçük kısmını vermiş bilahare buna bir ekleme yapmış ancak ısrarlı taleplere rağmen tamamını vermekten imtina etmiştir. 10.02.2009 tarihli celsede sanıklara ifadenin tümünün verilmesi istenmiş, mahkeme yargılanan sanıklarla ilgili olduğunu gördüğü tutanağın 126 ve 138 sayfalarını vermiş diğer kısımların verilmesini 11 sayılı ara kararı ile reddetmiştir. 12.05.2009 tarihli celsede tarafımdan yine aynı mahiyette talepte bulunularak ifade tutanaklarının tamamının istenmesine karşılık yine reddine karar verilmiş ve 24 g sayılı ara kararında; aynen şu ifade kullanılmıştır. Gizli tanık 9 ile ilgili olarak bu konuda daha önce talep kısmen kabul edilerek dava konusu suçlarla ilgili olan kısımlar tevdii edildiğinden bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verilmiştir. Mahkemeye 02.06.2009 tarihli celsede tanıkların ifadelerinin bölünmesinin doğru olmadığını, ifadelerinin sanıklar tarafından bir bütünsellik içerisinde değerlendirilerek tertip olarak alınan ifadelerin tamamının incelenmesi sonucu ortaya çıkabileceğini beyan etmemize karşılık sayın mahkeme 10 sayılı ara kararında; aynen şu ifadeyi kullanmıştır. Gizli tanık 9'un beyanları ile ilgili dosyamız sanıklarını alakadar eden tüm bölümlerinin talep halinde isteyene verildiği anlaşıldığından diğer bölümler ile ilgili sanıklara yönelik herhangi bir açıklama ve suçlamada getirilmediğinden bu bölümlerinde verilmesi yönünden vaki talebin bu aşamada reddine denilmiştir. En son olarak ta söz aldığım 04.08.2009 tarihli celsede 62, sayfasında şu şekilde beyanda bulunmuştum. Karşılıklı bir diyalog gelişmişti değerli başkanım aynen şöyle ifade etmişim değerli başkanım gizli tanık 9’u burada dinleyeceksiniz. Ama biz ifadesinin tamamını alamadık. Hala bize vermiş olduğunuz ifade 138 sayfadan yaklaşık 50-55 sayfalık ifadesini aldık. Oysa burada dinlenecek ki, sizin bunu vermeyişinizin sebebi savcılığın 5.11.2008 tarihindeki yazısı. Orada diyor ki efendim aynen savcının son paragrafı anlatımları: ekte sunulmuş olup diğer anlatımları halen görülmekte bulunan 2008/1756 soruşturma çerçevesinde olduğundan ekte gönderilmiştir. 2008/1756 sayılı soruşturma dosyası davaya dönüştü. Davaya dönüşen iddianamesi yazılan, davası açılan artık aleniyet kazanır. Bu anlamda aleniyet kazanmış, kazanması gereken bir belgenin hala burada dinlenecek ki gizli tanık 9’un ifadelerinin bizlere, sanık müdafilerine verilmemesi aleniyet kuralını ve adil yargılamayı ortadan kaldırır demişim sizde demişsiniz ki kaç diyor. Ben demişim ki Efendim 2008/1756 siz demişsiniz ki o daha dönüşmedi onun dönüşenin bir daha dönüşmüş. Başka bir numaraya dönüşmüş. Gidiyor başka numaralara diyor ya ona göre bu sefer ben demişim ki efendim dönüşebilir doğrudur efendim ama şu var ki o zaman o takdirde ilânihaye bizim bu sorgu tutanağına ulaşmamız mümkün olmaz. Onlar o numarayı yazdıysa bizim kabul etmemiz gerekir mi? siz demişsiniz ki önemli olan bu ancak o sizden alman yani size verilmeyen bölümle sizin hiçbir alakanız yok zaten bir alaka olsa her halükarda onun yazılar falan demişsiniz bende demişim ki sayın başkanım ifadeler bir bütünlük içerisinde değerlendirilir. Yani siz bir parçasını alır değerlendirirseniz bütününü göremediğinizden bazı hatalara düşebilirsiniz. Yani kişinin başka yerde yaptığı hataları değerlendirmek konumundasınız. O bapta biz bütününe bakmak zorundayız. Gerçekten de bizim burada çapraz sorgusunda gerçeğin ortaya çıkması açısından bu tutanakların bizim elimize geçmesinde bir sakınca olduğunu zannetmiyorum. Bir gizlilik kuralının da ihlal edileceğini sanmıyorum. O anlamda da sizlerin müsamahakâr davranacağına inanıyorum demişim değerli başkanım bu talebime karşılık mahkeme olumlu bir cevap vermemiş sayın başkanın düşüncesinin eski 10.02.2009-12.5.2009, 02.06.2009 tarihli ara kararları doğrultusunda konuşmaların mefhumu muhalifinden anlaşılmıştır. Ancak müdafiim 21.08.2009 tarihinde mahkeme kalemine gittiğinde bu tanığın ifadelerinin 1-9, 13-14, 85-96, 100-101, 106, 110, 122 ve 130.sayfalarının müdafilere verildiğini görmüştür. Hiçbir ara kararı olmadığı halde, Söz konusu verilen ifadeler tarafımdan tetkik edildiğinde 7, 8, 9, 13, 14, 85, 86, 91, 93, 94, 95, 96, 100, 101, 106, 110, 122 ve 130. sayfalarda yargılanmakta olan sanıkların isimlerinin bizzat zikredildiği görülmüştür. Nitekim ifadeye görevli 2 sıfatı ile katılan sayın savcımız veya birde olabilir yanılabilirim tahminim benim Mehmet Ali Pekgüzel'in yönlendirmesi ve bu şahsın ismimi telaffuz etmesini istemesi üzerine, bilgisayar ortamından gösterilen resimler içerisinden kendisi ile bir gün önce ifade tutanaklarında görevli olarak geçen emniyet amiri Mehmet Karabörk'ün savcılık talimatlarına uygun şekilde benim şahsımda bir defa Alparslan Arslan'ın yanında, bir defa dışarıda gördüğünü, gelip gidiyor muydu yanına yazıhanesine şeklindeki yönlendirmenin sonucu gizli tanık 9 Yazıhanesinde bir kere gördüm beyanını alıp çirkin iftiranın yapılmasının rahatlığı içerisine girmiştir. Kaldı ki az önceki talebimdeki atılım buradan çıkıyor ortaya bu tanığın 21.8.2009 tarihinde elimize geçen ifadesinin 135. sayfasında görevlinin Alparslan Arslan’ın bürosuna gidiyor musun sorusuna verdiği cevap hayır hiç gitmedim gittiğim olmamıştır. Hiç gitmedim ben buraya diyebilmiştir şimdi bir yandan bir önceki sayfalarda beni bir defa Alparslan Arslan’ın bürosunda gördüğünü iddia eden tanık 135. sayfasında bu sanıklarla ve bizlerle alakalı olamayan bir sayfada o büroya kesinlikle kendisinin gitmediğini ifade ederek bir noktada önceki sayfada açıkça yalan attığını ortaya çıkarmıştır ama benim bu yalanı görebilmem için işte o tanığın bütün ifade tutanaklarının tarafıma ulaşması gerekirdi. O yüzden ben geçen celsede sizden talepte bulunmuştum dedim ki olayı bütünsellik içerisinde değerlendirin yoksa bunu da vermemiş olsaydınız ben bu kişinin o beyanını görmeyecek böylelikle şüpheli konumunda kalabilecektim. Gizli tanığın bu beyanı 21.08.2009 tarihinde öğrenilmiştir. Elbette ki bu beyanın bir hukuki kıymeti yoktur kanaatimce tanığın tüm bu beyanlarının yanı sıra şahsım hakkında ki bu gelişigüzel ve çamur atmak amacı ile alınan ifadesi tali ve inandırıcı delillerle desteklenmediği müddetçe dikkate alınması mümkün değildir. Nitekim şahsımın yargı mensuplarını şehit eden bu tür meczup ile hiçbir zaman karşılaşmadığımı, tanımadığımı, telefonlaşmadığımı, avukat olmasına rağmen adliyelerde dahi rastlamadığımı, derneğimizle bir alakasının olmadığını, derneğimizin hiçbir etkinliğine katılmadığını, çevresinden hiç kimse ile tanışmadığımı, ne benim numaramın nede onun numarasının bende olmadığını, savcı Nihat Taşkın'ın sorgum sırasında sorusuna 78 nolu celsenin 47.sayfasında beyanda bulunmuştum. Sayın Nihat Taşkın'ı siz Alparslan Arslan, Osman Yıldırım'ı tanıyor musunuz? Veya Büyük Hukukçular Birliğinde birlikte olduğunuz avukat arkadaşlarınızdan herhangi birinin kendilerini tanıdığına dair bir bilgi edindiniz mi? Sizin bizzat organize ettiğiniz veya sizinde katıldığınız herhangi bir programa katıldıklarını gördünüz mü? Sorusunu da hayretle karşılamıştım. Çünkü bu kişinin ismini o olay tarihine kadar kati olarak duymadım ha sayın savcım diyor ki sizin beraber olduğunuz veya tanıdığınız bir avukat arkadaş onu tanıyabilir mi? bunu benim bilmem mümkün değil yani böyle bir sualin tevci edilmesi de doğru değil çünkü bu kişi o olay anına kadar bilinmediğinden zaten bu kişinin tanınıp tanınmaması da bir önem arz etmeyecektir. Ne zaman ki olay olur ondan sonra bu kişinin bir takım kişiler tarafından tanınıp tanınmadığının araştırılması hususiyet arz edecektir. Ama ben kesinlikle ve kati olarak o zaman da verdiğim cevabı aynen tekrar ediyorum bu kişide ne benim büroma gelmiştir.ne ben onun bürosuna gitmişimdir. Ne ismini tanırım ne çevresini bilirim kati suretle zaten bir telefonlaşmamızda yoktur. hani bir avukat çevresindir İstanbul’da yaklaşık 25 bin avukat var insanlar birbirini adliyelerde de görebilir. Ama bu zatı asla ve asla kati suretle de görmedim böyle bir yalan sadece ve sadece üzülüyorum çünkü sayın savcılarımızın bu tür sualleri sorarken biraz bakıp insanlara çamur atmak yerine gerçeğin ortaya çıkması ve insanların mağdur edilmemesi açısından da bir hukuki hükümlülüğü ve vicdani hükümlülüğü var Ceza muhakemeleri kanunun 160. maddesi açık siz aynı zamanda şüphelinin de haklarını koruyacaksınız sürekli olarak onun aleyhine delil üretme değil lehine olan delilleri de toplayacaksınız ama tuzak sorular sorarak veya tertip tanıklarla bu yola giderseniz sadece insanları mağdur etmekten başka bir işe yaramazsınız ve nitekim kendileri de inanmamış olsalar gerekir ki iddianameye de koymamışlar ancak Alparslan Arslan’a sormuşlar siz Kemal Kerinçsiz’i tanır mısınız? Büyük hukukçular birliğiyle herhangi bir ilişkiniz var mı diye o kişi net olarak söylemiş ben kendisini tanımam sadece basında bilirim büyük hukukçular birliğinde hiçbir ilgi ve alakam olmamıştır diye kaldı ki yapmış olduğumuz bütün etkinlikler yaklaşık benim iştirak ettiğim veya bizzat tanzim ettiğim 30’a yakın etkinlikte bütün burda bir kısmını izledik sizlerde izlemişsinizdir o fotoğraf karelerinde resimlerde asla bu kişi yer almamıştır yer alması da mümkün değildir. Çünkü bu kişiler ne beni tanır ne de ben kendilerini tanırım. Fikirlerimiz de son derece farklıdır. Laik yapımdan hiçbir zaman taviz vermemişimdir. Milliyetçilik çizgimde Atatürk'ün yorumladığı yoldadır. Milliyetçi Hareket Partisi içerisindeki çalışmalarımda her zaman Türk Milletinin tek liderinin asla Atatürk'ten başkası olamayacağını ifade etmişimdir. Osman Yıldırım ismini de bu dava dolayısıyla duydum. Nitekim Alparslan Arslan'a, Osman Yıldırım'ın bu iftira dolu beyanlarından sonra 13.03.2008 tarihli ifadesinde, Mehmet Ali Pekgüzel şahsımı tanıyıp tanımadığı Konusunda sorduğu soruya karşılık; Kemal Kerinçsiz'i tanımam. Basından tanıyorum. Büyük Hukukçular Birliği üyesi değilim demiştir. Nitekim bu beyan üzerine savcılarda Osman Yıldırım'ı zorlayarak aldıkları beyanın ciddiyetine kendileri de inanmadıklarından iddianamede kullanma gereğini duymamışlardır. Yine aynı davada yargılanan Avukat olması dolayısıyla Avukat Süleyman Esen'e şahsımı tanıyıp tanımadığı sorulmuş bu kişide beni tanımadığını ifade etmiştir. Yalnız işin ilginç tarafı değerli başkanım Süleyman Esen'in avukat kartları vardır. Herkese dağıtırsınız Süleyman Esen’de benim bir avukat kartım çıkmış bu avukat kartı sebebiyle sorulmuş siz avukat Kemal Kerinçsiz’i tanıyor musunuz diye Süleyman Esen’e oda tanımadığını ifade etmiş tabi bir avukat kartının muhtelif kişilerde ve avukatlarda olması son derece tabidir. Bu kartın o kişide olması mutlaka benimle tanıştığının bir göstergesi de değildir. Yalnız burada ilgi çekici nokta şudur 2006 yılında sorulan bir sualdir bu ve avukat kartları ki bende binlerce vardır. Bir kutu içerisinde avukatlardan almış olduğum binlerce kart vardır. Bütün bunların arasında 2006 yılında benimle ilgili hiçbir soruşturma olmadığı halde bu kartların arasında avukat Kemal Kerinçsiz’in kartını çıkarılıp da sorulması ben son derece manidar buluyorum sadece bu cümleyi kullanmak istiyorum değerli başkanım 2006 yılında hiçbir soruşturma yok hakkımda acaba 2002 yılından sonra yapılan “
Mahkeme Başkanı " bazen de öyle kelimeler kullanın yani “
Sanık Kemal Kerinçsiz “ peki efendim doğru söylüyorsunuz bunu 2002 yılından sonra sürdürülen tertibin ileri dönemlerinde katılan bir takım insanlara bu soruşturmaya dahil edilmesi amacıyla yapılan bir acaba bir tertip mi diye düşünüyorum değerli başkanım Süleyman Esen’i ben hiç tanımamaktayım görmüşlüğüm ve tanışmışlığım da yoktur çevresini de pek tanımak Ankara’daki dosyaya gelen telefon kayıtlarında da o davada avukat olup ta sanı olara yargılanan kişilerle bir telefon görüşmem çıkmamıştır çıkması da mümkün değildir. Ancak burada asıl sorun iftira dahi olsa, savcılarca iddianame tanziminde dikkate alınmamış olsa dahi sanık olarak şahsımın tertip hazırlamaya yönelik söz konusu mevzular ifade sırasında yönlendirme ile söylenen gerçek dışı bu beyanları bilmem ve sorgumda da ifade etmem en tabi hakkımdır. Çünkü bu tutanakta sorgu tarzının nasıl maksatlı bir şekilde savcılarca yönlendirici bir tutumla sürdürüldüğünü mahkeme huzurunda ifade etmememizin, savunma hakkı olarak görülmesi gerekir. Gizli tanık kendisine bilgisayardan gösterilen resimlere bakarak; aynen şöyle diyor efendim bize geç verilen tutanaklarda, Basından Veli Küçük işte Kemal Kerincsiz deyince sorguya iştirak eden savcımız yetinmiyor. Sadece basından mı? Diyor. Savcımız Mehmet Ali Pekgüzel bununla da yetinmiyor ısrarla bir iftira almak için; Kemal'le daha önce bir görüşmüşlüğünüz oldu mu? Sorusuna bu defa gizli tanık Kemal Kerinçsiz'le dışarıda bu Alparslan Arslan'ın yanında gördüm bir defa deyince bununla da yetinmeyen Pekgüzel bir adım daha atıp yönlendirmeye devam ediyor; Gelip gidiyor muydu yanına yazıhanesine sorusuna karşılık, gizli tanık Yazıhanesinde bir kere gördüm diyor. Yönlendirme sonucu alınan ifade ancak bu kadar olur, yalan mutlaka bir yerde patlak verir. Nitekim tanığın ifadesinin birkaç sayfa sonrasında sayfa 135 Alparslan Arslan'ın bürosuna gittin mi sorusuna gitmedim şeklinde cevap vermiştir. Savcı, masum olan insanlara tertip yollarını açmak ve yönlendirmekle hukukçu kimliği ve kişiliğinin boyutunu tartışmasız olarak ortaya koymuştur. Savcı, bu yaptıklarının karşılığını mutlaka hukuken de vicdanen de bulacaktır. Çünkü bu yollara müracaat eden insanların vicdanları asla rahat edemez. Vicdanları ile bir sorunları yoksa mutlaka Türk Yargısı ile eninde sonunda karşılaşacaktır eminim. Mademki kendisine göre aydınlatıcı bu soruları sorduğunu iddia ediyorsun. O zaman neden sormuyorsun sen bu avukat Kemal Kerinçsiz'i nereden tanıyorsun, Gördüğün kişinin avukat Kemal Kerincsiz olduğunu söylüyorsun. Çünkü bir defa gördüğünü ifade ediyor. Daha önce görmediğini beyan etmiş, sor ki nereden tanıdığını o zaman gerçek ortaya çıksın. Kaldı ki nerede görmüş, dışarısı neresi böyle bir cevap alıp ta, üzerine gidip mekân kavramının ortaya çıkmasını neden sağlamıyorsun? Diğer taraftan zaman niye sormuyorsun. Ne zaman gördün demiyorsun. Çünkü zaman ve mekân sorduğunda kişinin çuvallayacağını biliyor. O yüzden tanığı yönlendirerek bürosunda gördün mü olayını getirmiştir. İşte burada zamanı sor ki gerçek ortaya çıksın. Baz istasyonları ortada. Niye zamanı sorarak inceleme gereğini duymuyorsunuz. Nitekim savcı kendi hazırladığı tuzağa düşmüş. 135. sayfasında Alparslan Arslan'ın bürosuna gittin mi sorusuna gizli tanık gitmedim yanıtını almıştır. Savcının burada tanığa büroya gitmedin de Kemal Kerinçsiz'i nasıl gördün diye sorması gerekmez mi? Ancak savcının amacı gerçeği ortaya çıkarmak değil çamur atmaktır. Emin olunuz ki o çamurun bağımsız Türk Yargısına ve ilahi adalete inanan bir insan olarak mutlaka bir gün sizin alnınıza yapışacağından şüphem yoktur. Burada savcıların tutumuna bir hukukçu olarak üzülmemek mümkün değildir. Osman Yıldırım'ın ifade tutanaklarının tarafımıza verilmesi konusunda defalarca talepte bulunmamıza rağmen mahkemece yargılanmakta olan sanıklarla bir ilgisi olmadığı gerekçesi ile taleplerimiz reddedilmiştir. Sayın Pekgüzel Osman Yıldırım'ın ifadelerine iştirak ettiniz. Hatta yönlendirme için yanınıza emniyet amiri Mehmet Karabörk'ü aldınız. Oradaki ifadeleri hangi sayfalarında buradaki sanıkların isminin geçip geçmediğini en iyi siz biliyorsunuz. Verdiğiniz mütalaada neden mahkemeye yardımcı olmuyorsunuz? Katkınız sadece söz konusu ifadedeki beyanların sanıklarla ilgisi olduğunu ve bu sebeple sanıklara verilmesinin yolunu açmak olacaktır. Bilakis bu ifade tutanaklarının verilmemesi için 05.11.2008 tarihli yazınızla da engelleme gayretine giriyorsunuz. Sizin bu yaptığınızın savcılık mesleği ile bir alakası yoktur. Sanıklara duyduğunuz kin ve öç alma duygusu ile yasada savcılara yüklenen görevleri yerine getirmeniz mümkün değildir. Sorguları tamamlanan sanıklar hakkında şüphenin yaşatılması için ifade tutanaklarının sanıklardan saklanarak peyderpey ortaya çıkarılmasının tüm mesuliyeti mahkeme heyetine aittir. Sanık olarak davaya yardımcı olmak amacı ile adil bir yargılama yapılabilmesi için iyi niyetli yaklaşımlarımız mahkemece değerlendirilmemekte, heyetin önyargılı yaklaşımı devam etmektedir. Mahkemenin 10 aydan bu yana sürdürdüğü yargılamada defalarca sanıklarla alakası olmadığını belirtmesine ve bu konudaki taleplerimizi reddetmesine rağmen, bu aşamada verdiği arada sessizce bu tutanakların bir kısmını ortaya çıkarmasının mutlaka bir izahatı olması gerekir. Mahkeme savcılıktan daha titiz davranıp koruduğu gizlilik kuralını uygulayarak demokratik bir devletin mahkemesi olması iddiasından vazgeçmiştir. Bu ülkenin rejiminin aynası mahkemelerde uygulanan aleniliğin ölçüsü ile ortaya çıkar. Sayın heyet bir tanığın ifadesini sanıklara üç taksitte vermiş ancak henüz ifadenin tamamına ulaşmak mümkün olmamıştır. Sayın heyet, tüm sanıklara ifade tutanakları ile sanıklar arasında bir ilginin olmadığını defalarca deklare etmesine karşılık, tam tersine bugüne kadar söylediklerinin aksine ilgili tutanakları ibraz etmesini ancak şu şekilde izah edebilir. Birinci seçenek sanıklarla ilgili olan ifade tutanakları gerçeği yansıtmamaktadır. Çünkü sözlerine ve işlemlerine güvenmek zorunda olduğumuz heyet sanıklara defalarca tutanakların sanıklarla ilgisi olmadığını ifade etmiştir. Sanık olarak mahkemenin ve başkanın sözlerinin doğruluğuna inanamam mümkün değildir. Çünkü mahkeme heyeti asla yalan söylemez ve söylememelidir. Bu durumda 21.08.2009 tarihindeki tutanaklar sahtedir, düzmecedir. Birinci yorumum, ikinci yorumum ifade tutanakları doğrudur. Mahkemenin bugüne kadar bu konudaki beyanları gerçeği yansıtmamaktadır. İfade tutanaklarının incelenerek sanıklarla ilgili kısımların mahkemece saklanacağına asla inanmam mümkün değildir. Olsa olsa ifade tutanakları yeterince incelenmeden ve okunmadan mahkeme başkanına heyet içinden yanlış bilgi aktarılmıştır. Hangi seçenek doğru olursa olsun neticeleri itibarı ile her iki seçenek de vahimdir. Çünkü isterse ifade tutanaklarında sahtecilik olsun, isterse yanlış bilgilendirme oldun bu yapılan yanlışlığın bedelini maalesef sadece sanıklar ödemektedir. Kılı kırk yararak adil davranması ve bütün işlem ve kararları ile şaşmaz bir muhakeme yürütmekle görevli mahkemenin bu ölçüde yanlışlıklar yapmaya hakkı yoktur. İddianamenin kabulü kararında; Sadece iddianameyi teslim aldığı halde iddianame ile eklerini birlikte aldığını iddia eden, Savcılarca sanıklar lehine tek bir delil toplanmamasına rağmen kararında sanıkların lehine de delillerin toplandığını beyan eden, 6-7 günlük süre içinde celbine dahi önem vermediği 444 klasörü okuması imkânsız olduğu halde ekleri okuduğunu ifade eden, İsnat edilen suçlarla, 444 klasörde bulunan delillerin ilişkilendirildiğini delilleri okumadan açıklayan bir mahkemeye sanık olarak daha ne kadar güvenebilirim? Bu mahkemenin beni bağımsız ve tarafsız bir yargı organı sıfatı ile sanığın ve toplumun yararına yalnızca hakikati ortaya koyacağına nasıl inanabilirim? İddianamenin kabulü sürecinde yapılanları, yanlışlık olarak değerlendirmek mümkün değildir. Biran için gerek ifade tutanaklarında gerekse iddianame sürecinde biran için mahkemece yanlışlık yapıldığını farz etsek de, bu ölçüde yanlışlıklara imza atan bir mahkemenin şahsımı adaletli yargılaması mümkün değildir. Bugüne kadar yapılan yargılamada tereddütlerimde ne kadar haklı olduğumu ortaya koymuştur. Yargılama süreci boyunca mahkemenin tutumu soruşturma aşamasında yapılan usulsüzlükleri örtme, ortaya çıkarmama, üzerine gitmeme, idare etme şeklinde zuhur etmiştir. Mahkemenin suya sabuna dokunmayan, maslahatgüzara, edilgen tutumu bağımsızlığını ve tarafsızlığını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır. Yargılamanın başından bu yana sözde Ergenekon tertibinin içinde emniyet müdürlüğünün bünyesinde yapılanmış tarikatçı bir kadronun aktif olarak yer aldığını iddia etmiştim. Bu anlamda İstanbul Emniyet Müdürlüğü bu davada tarafsızlığını yitirmiş, tarikatın içinde cirit attığı, Ergenekon kurgusunun tüm gücü ile arkasında olan bir kurumdur. Bu sebeple soruşturma aşamasında İstanbul Emniyet Müdürlüğü mensuplarının bilirkişilik yaptığı tüm tutanaklar taraflı tutulmuş sonuçları maksatlı olarak sanıklar aleyhine geliştirilmiştir. Bu tutanaklar telefon tapelerin çözümünden tutunda efendim bütün çekim kayıtlarına kadar dahildir. Tamamında tahrifatlar vardır benim yapmış olduğum incelemelerde her incelenen evrakta eklemeler, çıkarmalara ve noksanlıklar olduğu sabittir. Huzurunuza getireceğim, Bir dernek toplantımızda üniversiteye hazırlık kurslarının büyük ölçüde Fethullah örgütünün denetiminde bulunduğu, bu kurslarda tarikat ilkeleri doğrultusunda genç beyinlerin yönlendirildiği, bu sebeple bu konuda yapılacak hukuksal ruhsat iptal çalışmasını, raporu hazırlayan emniyet mensupları bağlı oldukları tarikat aleyhine gelişen düşünceye dahi katlanamayarak şahsımı yazmış oldukları inceleme ve değerlendirme raporunda provokatörlük ve kışkırtıcılık ile suçlayabilecek ölçüde taraflı olduğunu ortaya koymuşlardır. Böyle bir emniyetin soruşturma aşamasında verdiği bilirkişi raporlarına ve çözümlerine asla güvenmek mümkün değildir. Nitekim Gizli tanık 9'un ifade tutanağının çözümünü de Terörle Mücadele ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğü mensupları yapmıştır. Bu çözümün doğruluğuna asla inanmıyorum. Nitekim ifade tutanağının içinde kopukluklar ve atlamaların yanı sıra Osmanım tanımlaması yerine birçok sayfada gizli tanık teriminin değiştirildiğine inanıyorum. Sadece 35.sayfadaki Osmanın tanımlamasını gözden kaçırmışlardır. Bu anlamda Gizli tanık 9'un çözümlemesinin İstanbul Teknik Üniversitesinde veya TRT’de veya tarafsız bir kurumda yeniden yapılmasını talep etmekteyim. Bu çözümleme yapılırken çekim kayıtlarında kesmeler, ilaveler, koparmalar olup olmadığının da incelenmesi zaruridir. Sadece bu gizli tanığın ifadesinde değil, mahkemenin bilirkişi incelemesini zorunlu kılan tüm işlemlerin emniyete yaptırılmaması gerektiği kanaatindeyim. Ceza Muhakemeleri Kanununu 64 maddesi karşısında bu soruşturmanın aktif bir tarafı olan kurumun, bilirkişi isteyen işlemlerde görevlendirilmesi davanın baştan hukukun dışında görülmesini sağlayacaktır. Yukarıda arz ve izah ettiğim üzere mahkemenin 10.02.2009, 12.05.2009, 02.06.2009 ve 04.08.2009 tarihli ara kararları ve beyanları dikkate alındığında, mahkemece 21.08.2009 tarihinde müdafilere dağıtılan 28 sayfalık ifade tutanağına delil olarak dayanmak mümkün değildir. Mahkeme heyeti sanıklar ile ilgili hiçbir ifade tutanağının olmadığını beyan etmesine karşılık sanık sorgularının tamamlanmasından sonra bu tutanakların ortaya çıkarılması sanıklar aleyhine kullanılması ve delil olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından bu ifade tutanaklarının CMK 206.madde kapsamında mutlak reddine karar verilmesi kanaatini taşıyorum. Mahkeme heyetinin söz konusu ibraz edilen 28 sayfa ifade tutanakları hakkında ki beyanları, ifade tutanakları arasında çok açık anlaşılabilir kopukluklar, çekim kayıtları üzerinde yapılan oynamalar, çözümü yapan emniyet mensuplarının soruşturmanın aktif bir tarafı olduğu düşünüldüğünde söz konusu çekim kaydının emniyet dışında tarafsız bir kuruma gönderilerek çekim kayıtlarının yeniden çözümlerinin yapılmasına, kayıtlar üzerinde ayrıca ekleme, koparma, kesme gibi işlemlerin yapılıp yapılmadığı konusunda da rapor alınmasına, Gelecek olan çözüm kaydına göre 21.08.2009 tarihinde mahkemece dağıtılan 28 sayfalık çözümleri a bendi uyarınca yaptığım talepler kabul görmediği takdirde, dağıtılan sayfalarda ismi geçen sanıkların bu beyanlara ilişkin ek sorgularının yapılmasına, Bilirkişi seçimlerinde emniyetin CMK 64.madde çerçevesinde taraf haline gelmesi nedeni ile devre dışı bırakılarak bu kurumun dışında kalan kişi ve kurumların tercih edilmesine, Soruşturma aşamasında ve bugüne kadar 10 aylık kovuşturma sürecinde uyuşmazlığın etkin aktörü olan İstanbul Emniyet Müdürlüğü mensuplarınca verilen soruşturma aşamasındaki tüm raporların geçersiz addedilerek yeniden çözümlerinin yapılmasına karar verilmesini arz etmekteyim teşekkür ediyorum, değerli başkanım “
Sanık Aydın yüksek söz istedi verildi: “ Sayın başkan değerli üyeler saygılar sunarım, önce dünkü vermiş olduğum dilekçe ile ilgili bir hususu kısaca anlatmak istiyorum. benim için hassasiyet taşıyan bir konu olduğu için mesela son zamanlarda görüyoruz dijital verilerin kopyalanması savcının polis ile beraber gittiği mekanlarda el koyduğu dijital verilerin kopyalanarak bir nüshasının sahibinde bırakılması gibi hususlara riayet ve dikkat edilmekte. Nedense aynı dikkat ve riayet bana ait olan CD’lerde gösterilmiyor. İddianame de Giresun da akrabamın evinde ele geçen altı adet CD’nin altısında da gizli bilgilerin olduğu yazılı olmasına rağmen yapılan tespit tutanaklarında bunun sadece bir adet CD’de ve bir adet dosyada yani bir CD’deki bir klasörde olduğu okununca anlaşılıyor. Size defalarca dilekçe ile müracaat ederek bu dilekçe CD’erin şahsımı ilgilendiren özel ticari sosyal bilgiler içerdiğini dava ile ilgisi olan kısmın mahkemece o gizli bilgi denen kısmın mahkemece başka bir CD’ye alınarak diğerlerinin tarafıma iade edilmesini istemiştim. Nitekim zorlukla 3. belki 4. dilekçem neticesinde bu CD’lerin bir iki üç beş ve altı nolusunu verdiniz, 4 nolu CD kayıp. Defalarca mahkemenize müracaatta bulundum, dedim ki savunma imkânımdan hakkı ile yararlanamıyorum, dosyalara vakıf olamıyorum. İçerisinde bulunduğum maddi manevi zorluklar neticesinde okuyamıyorum klasörleri göremiyorum göremediğim zaman müdahil olamıyorum. Bu yüzden sıklıkla mahkemenizden ve ısrarla yazılı olarak klasörleri ve hakkımda herhangi bir delil varsa bunları tarafıma verilmesini istedim. Hala takdir ederseniz ki cezaevindeki bilgisayar ortamından faydalanarak orda çıkabildiğiniz haftada bir iki saat içersinde o 450 klasörün içersine bakıp ta ordan bir tane kağıt bulup aklınızda ne var ne yok bunu öğrenme şansınız hala yok hele avukatınız yoksa avukat tutabilme imkanınız bile elinizden kasten alınıyorsa böyle bir şansınız hiç yok. duruşma başlarken eski salonda tehdit edildiğimi söylemiştim siz de burda konuşulmayacak hiçbir şey yok, her şeyi konuşacaksınız diye bana hatta biraz da fırça atar gibi söylemiştiniz cevap vermiştiniz başkanım. Neticede bana göstermediğiniz hakkı aramda husumet olan sanıklar Mete Yalazangil ve Muzaffer Şenocak a taleplerim üzerine benim mahkemenize verdiğim dilekçeleri azılı olarak kendilerine verdiniz. Benim vermiş olduğum dilekçelerde hatta bir iki tanesinde suç duyurusunda bulunarak mahkemece CMK 250 İle yetkili cum. Savcılığına gönderdiniz içersinde tanıklarımın isimleri de var. Şimdi vermiş olduğum dilekçelerdeki tanıklarımın isimleri aramda husumet ve hasmım olan kişilerin ellerinde var bu kişilerden birisi de tahliye oldu. Dolayısıyla hem kendi adıma hem tanıklarım adına savunmamı yapabilmem imkanım mümkün olduğunca minimize edildi. Burda çok büyük bir haksızlığa uğradığımı düşünüyorum ve ifade ediyorum. Israrla bu dilekçelerden hareketle bu Giresun daki CD leri istemem üzerine burda mizacımı yapı olarak beni tanıyan bu sanıklar bu CD leri kendilerinde de verilmesini talep ederek mahkemenize müracaatta bulundular. Bununla yetinmediler işte burda başka sanıklarla aydın yüksek in telefon numarasını vererek 2000 yılından itibaren ilişkisi var mı yok mu TİB den sorulsun gibi beni tahrik etmek için yani bir şekilde huzurunuzda mahkemede saygısızlık etmek ve ya kendilerine saldırmamı sağlamak için her türlü ellerinden gelen kötülüğü yaptılar bana burda. Ve bunlar hep gözünüzün önünde oldu. Neticede bunları tekraren tekraren TİB den gelen mesela telefon dökümlerinde ben o gün de söylemiştim siz yoktunuz sayın Özese hakimim vardı başkan olarak değil birinci ikinci üçüncü beşinci hatta olacaksa onuncu iddianame de adı geçecek herhangi bir sanık ile benim bir merhabamı, ispat eden herhangi bir kişiye bütün suçlamaları kabul ederek savunma hakkımda feragat ediyorum, yok şimdi olmayanı yaratmak da Allah a mahsus. Nitekim 101. duruşmada sanıyorum Mete Yalazangil tahliye oldu aynı duruşmada sanık Muzaffer Şenocak size bu CD‘erin tarafına verilmesini talep etmiş, iddia makamı da uygun görmüş, siz de verilmesine 5 nolu kararınızla uygun görmüşsünüz, verilmesine karar vermişsiniz Sayın başkanım. Şimdi benim evimde örneğin bir deri montum ele geçse buradaki sanıklardan birisi bunu talep etse ona verecek misiniz efendim. “
Mahkeme Başkanı :´Ara kararını okudun mu?”
Sanık Aydın Yüksek:” Okudum efendim.”
Mahkeme Başkanı:” Ne yazıyordu orda. Oku bakalım ne verildi oraya?”
Sanık Aydın Yüksek:” Ara karar elimde değil o şeyden okuyabildim. Cd den duruşma “
Mahkeme Başkanı :” Verdiniz, verdiniz diyorsun yani yanlış.”
Sanık Aydın Yüksek:” verilmesine karar vermişsiniz efendim, “
Mahkeme Başkanı .” Ne verildi işte orda o ara karada ne var. ne verildi, size ait olan değil. şahsa ait olan verildi. Size ait olan bir şey verilmedi.”
Sanık aydın Yüksek:” kararınızda 5 nolu kararınızda açık yazıyor.”
Mahkeme Başkanı :” hayır efendim size ait olan bir şey verilmedi. Ara kararını okuyun, devam edin.”
Sanık Aydın Yüksek:” Karar yanımda değil efendim bir dahaki duruşmaya inşallah getiririm. Bu kararınızdan dönmenizi istiyorum efendim verildi ise de şahıstan bir şekilde geri alınmasını, 2006 tarihinde hatta 2005 tarihinde hayatıma devam ettiğim sırada Muzaffer Şenocak ve beraberinde olan kişiler ile ilgili bir maceramız oldu macera neticesinde 2006 yılı ortalarında sanıyorum ayrıldık. O tarihten beri kendilerini hiç görmedim o tarihlerde bu Ümraniye olayları falan hiçbir şey yok Ergenekon yok ortada hiçbir şey yok. o tarihte daha önceki ifadelerimde beyan ettiğim gibi teşekkül halinde suç işlemek üzere çete oluşturmak kendilerine devlet görevlisi süsü vermek sahtecilik dolandırıcılık ve tehditten davacı olmak üzerine bir vatandaş olarak haklarının gasp edilmesi sonucu mağdur edilmiş bir insan olarak devletinden yardım istemeye çalışan bir yurttaş olarak elimden gelen bir şeyler yapmaya çalıştım. Cum. Savcılığına müracaat edecektim fakat şahsı asker olarak tanımamız neticesinde önce kurumu ile görüşerek idari soruşturma açılmasını şahsın gerçekten asker olup olmadığının veyahut da devlet görevlisi olup olmadığının araştırılarak eğer burda herhangi bir olumsuz şey varsa bundan kurumun da yıpranacağı ortaya çıkacağından kurumun da yasal müracaatının olacağını değerlendirerek önce bir kurum ile görüşmek istedik. Neticede hiç tanımadığım Mete Yalazangil vasıtası ile Mete Yalazangil e beni yönlendiren diğer insanlar vasıtası ile bir işleme girdik. Ümraniye de bombalar yakalandığında yakalanmadan evvel o CD hazırlanmıştı efendim yani benim tarafımdan hazırlanmıştı ben ne olduğunu size olduğu gibi aktarmıştım zaten. Savcı Zekeriya öz Muzaffer Tekin gözaltına alındığında ele geçen CD de benim cumhuriyet savcılığına yazılı bu dilekçemi gördü. Aynı CD’nin içersinde adım adresim telefonum her şeyim var. ama benim bunlardan tabi hiçbir haberim yok çünkü rızkımın peşindeyim günün yirmi dört saatinin yirmi saatini köpek gibi çalışarak geçiriyorum. Ayın 19 unda Mete 19 u dediği için bende 19 u diyorum bu tarih 20 si imiş, 20 sinde gelen telefon kayıtlarından öğrendim bunu, 20 sinde Mete bana bir telefon etti dedi ki böyle böyle Tekin yakalandı, işte yakalandı ise yakalandı geçmiş olsun hayırdır Ümraniye de bomba yakalandı, bana ne hemşerim dedim. Dedi ki senin CD onun evinde ele geçti. Yav dedim benim CD’nin onun evinde işi ne. Çünkü ben onun ofisinde unutmuştum. Muzaffer Tekin in ofisine gittiğimizde. İşte bunda sizi ikna edemedim efendim. dedik ısrarla siz öğleden sonraki oturuma başlarken gelen avukatlar ismi arasında Saim Tuğrul u aradınız Mete Yalazangil’in avukatıdır kendisi Tekirdağ da beni ziyarete geldi, sayın Tuğrul dedi ki kendisi de burdadır inşallah da yüzüne karşı söylemiş olalım, dedi ki Mete böyle böyle ifade vermiş aslında doğrusunun bu olduğunu bende biliyorum herkes de biliyor. Ama sen dedi düzeltirsen, dedim ben niye düzelteyim, yani Mete doğruyu konuşsun her şey ne ise ortaya çıksın dedim neticede mahkemeye çıkınca mahkeme bununla ilgili bir karar verecek. Ama Mete’nin tahliye olmasını bir türlü içime sindiremiyorum efendim. şimdi sayın başkanım iddianame de, “
Mahkeme Başkanı :” Bilip de anlatmadığın bir konu mu var. “
Sanık Aydın Yüksek:” Bilip de anlatmadığım konunun özeti şu efendim benim hiçbir suçumun olmadığını,”
Mahkeme Başkanı :” Yani Mete konusunda bilip de söylemeye çekindiğin bir konu mu var.“
Sanık Aydın Yüksek:” Yok öyle bir şey söylemiyorum öyle bir ifade etmedim yanlış anlamış olabilir siniz Sayın başkanım yalnız söylemek istediğim şu, ben kendimi biliyorum şimdi bir insan kendini bilebilir, insanın kandıramayacağı iki tane varlık vardır, biri Allah, biri kendisi, başka insanlar herkes herkesi kandırabilir benim bu işlerle bu konu ile bu dava ile bu insanlarla bu olay ile ilgimin olmadığını ben biliyorum bunu Mete nin kendisi de biliyor. Netice de bunu sağır sultan a duyurduk, ikna edebildik sadece bir heyetinizi ikna edemedim bu hususta. İddianame neticesinde çok vahim haksızlıklara uğradım efendim iddianame de onur kırıcı suçlamalar ile karşılaştım bir tanesi varlığından haberim olmayan 7,65 bir tabanca bana isnat edilmişti, Giresun da eniştemin evinde yakalanan bir silah oda kurusıkı dan bozma dört tane de 7,65 fişeği ile beraber. Dört tane de eski tarihi madeni para hiç değilse dedik biz zaten içerdeyiz, yatacağımız kadar yattık huzurda ilk mahkemeye çıktığımızda on yedi ay yattık polislik tecrübesi de var. o insanların bari başına bir iş gelmesin diye kabul etmek zorunda kaldık. Kabul ettim hala da kabul ediyorum. Açık açık da söylüyorum bana ait değil ama kabul ediyorum yani. önce size kendimi anlatabilmem adına bazı konularda kendimi tanıtmam lazım sayın başkanım, eski bir polis olmam nasıl bir etiket oldu ise üzerimde bir türlü bu etiketten kurtulamadım 2000 yılı eylül ayında istifa dilekçemi verdim 21 şubat 2001 günü evrak kayıt numarası yanlış hatırlamıyorsam 1214 olacak iç işleri bakanlığından evrakım işleme sokuldu fakat mehil süresini beklemediğim için emniyetteki işlemlerim kasıtlı olarak bazı idareciler tarafından aksatıldığında müstafi sayıldım. İddianame yi açıyoruz bakıyoruz ki meslekten sahtekarlık neticesi atılmış. İnsaf. Yarın ben bunun belgesini çıktığımda buraya huzurunuza getireceğim. Neyse efendim meslek sonrası ticari işlere atıldık, ticaret yapıyorum çevremin genişliği kişiliğimin insanlar tarafından takdir edilmesi veya sevilmem neticesinde para kazanıyorum. Mesleki birikimlerimden tecrübelerimden etrafımdaki insanlardan da faydalanarak bir işe giriştim efendim. Ufak tefek ihalelere giren firmalar ile beraber ortak işlere kalkıştım. Bu işlerde ciddi denecek paralar kazandım. Çevrem her geçen gün daha genişledi. En son yaptığım iş ve proje daha evvel anlatmıştım yani benim için çok daha hassas olan kendimce benim burda bulunma nedenim olarak gördüğüm bundan kendi adıma emin olduğum konudur. İstanbul pazaryerleri projesi. Bu projeyi içersinde mühendis ve profesörlerinde olduğu kamyon yükü ile para harcayarak oluşturduğum bir proje. O CD’lerin içersinde bunun çizimleri falan var sadece çizimlerin maliyeti 250, 000 USD civarı efendim. Neticede ekip olarak oluşturduğumuz proje ile emek sarf ederek ter dökerek ortaya güzel bir iş çıkardık bu proje İstanbul da çeşitli ilçe belediyelerine sunuldu. Projenin sahibi ve tek yetkili imza sahibi olan kişi de bendim. Halkımıza üstün hizmet ve kaliteyi sunmak sağlık güvenlik temizlik huzur sunmak bir yandan yıllardır devletin bütçesine yük olan kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınabilmesinin ne kadar basit, ne kadar kolaylıkla meydana gelebileceğini ispat ettim. Huzurunuzda duran şu anki gariban Aydın Yüksek olarak. Bazılarına şu anki eksik brifing verme imkanım yok dokümanlarım yok başka arkadaşlar gibi CD’ler hazırlayıp size burda onu slayt gösterisi halinde sunamıyorum. Bazılarına hayal gelebilir ama neticede bu projenin devletimize yıllık minimum KDV girdisi olarak sağlayacağı para 2 milyar dolar, İstanbul da pazaryerlerinde kayıt altına alınamayan kayıt dışı ekonominin tutarı da 17 milyar dolar para bunlar bunlar çok yönlü çok zamanlı bir araştırmanın neticesiydi. Örneğin İstanbul da sizi de ikna etmek için kısa bilgi vereyim örneğin İstanbul da en ucuz ilçede caddelere kurulan seyyar tezgâhların yıllık kiralama bedeli on milyardır. Bu Beşiktaş Bakırköy Yeşilköy veyahutsa Sarıyer gibi yerlere indiği zaman kırk milyara altmış milyara kadar çıkar. Bir tezgâh yani şu masa gibi bir tezgâhtır. Neticede belediyeler bu ihaleleri açtığında her yıl rantiyeciler bu tezgâhlardan ellişer yüzer iki yüzer alır ama tanesini bir milyar a beş yüz milyon a alır, esnaf olarak seyyar satıcı olarak çalışacak zavallı esnafa ada bunu on milyar on beş milyar a yerine göre kırk milyara satar, halk da buradan alacağı domates i yüz liraya alacakken iki milyon a almak zorunda kalır. Belediyelerde bu projelerimiz büyük yankı uyandırınca takdir edersiniz ki İstanbul da rantiyeciler veya bu işlerden para kazananlar saf saf gezmiyorlar haberdar oldular bundan. Benimle randevu alabilmek için bana ulaşabilmek için benim elimden bu işi kapabilmek için para teklif eden tehdit eden aklınıza her türlü yolu deneyen bir sürü insanlarla da karşılaştım. Neticede efendim bir belediyede başlamaya hazırdık bu konu ile ilgili, tam da başlamak üzereydik 2006 yılı içersinde. Tabi bu projenin meydana geleceği bir arsa lazımdı bu arsa yine bir devlet kurumumuza aitti devlet kurumumuza teklifimizi verdik onlar da elinizdeki CD’lerde var. verdiğimiz teklifin neticesinde kamu yararı gözetilerek bize ihalesiz emlak değeri üzerinden arsayı vermeyi hatta ödemede de taksitlendirerek kolaylık sağlamayı resmi yazıları ile taahhüt ettiler ama ne hikmetse aynı arsayı bizden önce isteyen emlak değeri üzerinde daha bir fiyat veren TOKİ benim bu arsayı proje gereği alacağımı haber alır almaz belediye üzerinden emlak değerini yedi trilyondan 13 trilyona çıkarttı ödememiz gereken peşinatı hazırlayabilmemiz için o ara kardeşim gibi yardımcı olduğum tanıdığım, ayrıca inşaat şirketinde çalışan murat Kale isimli arkadaşım vasıtası ile tanıştım zaten Muzaffer Şenocak ile yanındakilerle falan bunlar da Afrika’dan altın getirip bir şekilde yasal mevzuata uygun şekilde bunu değerlendirip para kazanmak üzere çalışıyorlar bende kendilerine arkadaşça abice yardım etmeye çalışıyordum elimden ne gelirse. Zaman geçtikçe bunlar bu işlerini yapmakta hem ticari çevre hem finans açıdan zorluk çekince benim bu işe girmeme ısrarla talepte bulundular bende zaten acil paraya ihtiyacım var arsa alacağız peşinat lazım, ortak almıyorum firmaya ki insanlar ortak olmak istedikleri zaman benim amacım olan hiç kar gütmeden, bakın açık söylüyorum hiç kar gütmeden sadece halkın hizmetine ne sunabilmeyi düşündüğüm buradan gerçekten devletin ve milletin faydalanabileceği amacın dışına çıkılmasına müsaade edemeyeceğimden kabul etmedim. Neticede bu altın getirme işini Afrika dan yapılacak gübre, buradan gönderilecek medikal işine girelim falan dedik. Neticede bu işler aynı daha evvelki ilk ifadelerimde anlattığım gibi sarpa sardı bu hallere geldi, 2006 yılında döndükleri zamandan sonra kendileri ile hiçbir daha görüşemedik o zaman bir arkadaş grubu halinde ortaktır. Aydın hissesine düşen şu kadar zarardır, tamam bu da aydının dır geri kalanı da şudur kardeşim diye bunu da beraberindeki olan şahsa söylediler o dedi ki bir ay içinde ben senin paranı veririm zaman geçti üç ay. Dedi ki sana üç ay üç ay sonra ederim, üç ay üç ay da geçti ödemedi. Aradan bir zaman geçti Afrika’daki şahıs beni arıyor bu zenci olan biza ortak olan güya bize ortak olan işte seni dolandırdılar biz dolandırmadık da şöyle böyle. Bu arada ben İngilizce bilmediğim için çeviride ticari faaliyetlerde bu hususta bana yardımcı olsun diye daha evvel dostluklarım vesilesi ile bu konu ile ilgilendirmek üzere görevlendirdiğim hayati bilir ve Meryem isimli arkadaşım kendisi aslında gürcü vatandaşıdır ama İngilizcesi iyi bir türk insanla da evlenmiş, Türk vatandaşı aynı zamanda işlerimi bunlar götürüyorlardı. Bir gün bu mevzu üzerine tekrar hasbıhal ederken bulamadık neticede benim kendi öz param gitti yani kimse kimseye durup dururken parasını da niye yedin demez yani niye yedirsin ki 118 den kardeşinin telefonunu buldum bursa da kardeşi ile görüştüm. Kardeşi ile aramda geçen konuşmaları onu rencide etmeme için söylemiyorum. Dedi ki kardeşim böyle böyle ama yani geldiği zaman bir söyleyin siz kardeşsizi ulaşırsınız bir şekilde bir araya geldiğinizde hani başına böyle böyle bir iş gelmiş neticede bede zengin bilmem ne ağanın oğlu değil mi, para benim de param elimde olan imkânlarla ödemeye çalışsın abi dedi işte şudur budur sende önce dedi başka insanlar mağdur oluyor. Biz dedi bu konuda karakolluk olduk falan falan iki gün sonra eşi aradı. Eş dedi di dedim ne eşi ya arkadaş nişanlı yani nişanlısı ile ben evimde mi misafir ettim bunu. Kadın istedi ısrarla bana dedi nişanlısının telefonunu verir misin abi iki çocuğum var dedi yani evine uğramıyor. Verdik biraz da hesabıma geldi yani kadın kadını ararsa bu da ortaya çıkar diye. İki gün sonra bana bir mesajlar geldi telefonuma başkanım ne oldu ise o dakikadan sonra oldu. Mesajlarda tehdit hakaret küfür. ben hayatımda böyle şeylere tahammül edemeyen, mizaç olarak tahammül edemeyen birisiyim o gün bunu bulmak için elimden ne gelebilir bir insanın her şeyi yapmayı istedim. Evimde eski eşyaları vardı sade bunun değil diğer zencinin hasan denen hem İngiliz hem Türk vatandaşı olan birisi daha var hem onun, çünkü yenilerini almıştık bunlar Senegal a giderken hatta tutanağın birisinde yazıyor, yöneks valiz diye valizden dört adet bir tanesi de bende. Muzaffer şenocak ta arama yapılan valiz. Neyse efendim disketler elime geçti, yedi sekiz tane veya beş altı tane yani yalan konuşmayım tam olarak hatırlamıyorum laptopum var ama laptopumda disketi takıp kullanabileceğim bakabileceğim imkanım yok bunu bir cd haline çevirdim. Laptopuma baktım işte belgeler falan da var neticede şahsı asker olarak bildiğim için o an bile hala yani hatta kardeşi ile dedi ki kardeşi ya nasıl dedi olur mu dedi ya asker masker olsa bede bilirdim ama eşi ile görüştüğümde eşi bana bir ara dedi sanki böyle söylemişti. Ben dedi özel kuvvetlere girdim diye aynı zaten ifadesinde bunu polise söylemiş. Kelimelerimi seçmeye çalışıyorum efendim, yani insanları da rencide etmemek adına, kendime de yakıştıramıyorum. Arkadaşlarım eski meslektaşım kadir yılmaz ve İbrahim görür dediğim bir iş adamı arkadaşlarım var, Mete’yi eskiden tanırlar. Zeki Yurdakul Çağman huzurda ifade verdi, kadir bir tarih İstanbul gelmişti, İstanbul a geldiğinde bir yerle uğramak için ben kendisine arabamda hani şuraya buraya götürüp Anadolu yakasına geçmiştik bu Yurdakul Çağman’ın ofisine gitmiştik. Soru olarak sordum o duruşmada siz var mıydınız hatırlamıyorum başkanım. Yurdakul un iş yeri yani iş yeri derken bir ofis yazıhane ikinci kat bir yer yani öyle ayakaltı herkesin girdiği alışveriş yapıldığı bir yer değil altı dükkânmış onu da ben görmedim bilmiyorum yani ama bir fırın vardı alt katta. Orada sanıyorum namaz vakti idi ezan okundu ben namazımı kıldım bir iki arkadaş onlar da namazını kıldılar. O arada bunlar görüşme yaptılar yine bir eski meslektaşımız Selami sayan Mete’nin ortağı bu eski istihbarat tan emekli polis memuru, güvenlik işi yapıyorlarmış işte biz güvenlik okulu kuracağız. Burada eğitim vereceğiz falan gibi sohbetler yapılıyor ama ben arkadaşlarım bana hep böyle der sen çok kibirli adamsın insanları beğenmiyorsun kolay kolay konuşmuyorsun diye, bunun ezikliğini çok yaşadım, Mete ye de o gün Allah için yani selamın aleyküm bile demedim yani, çünkü tavırları da pek benlik bir adam değildi Yurdakul a da sordum ofisine geldiğimde Mete Selami Sayar denen polis ile geldi mi geldi. Benim ona merhaba verdiğimi gördün mü, kesinlikle dedi vermedi. İlk görüşmemiz budur. Görüşme olarak. Neticede ben Muzaffer Şenocak’ı hem bulmak hem de şikayet etmek adına kadir ve İbrahim in tavsiyesi ile devlet ilişkileri sıcak askeri ilişkileri sıcak bildiğimiz Mete ‘ye yönlendirildim. Daha evvel de Muzaffer Şenocak bir ifadesin de ifadesinde derken sohbet esnasında 2005 li yıllarda mı 6 yıllarında mı iyi de hatırlayamıyorum şimdi ne söylesem yalan olacak, Muzaffer tekin televizyonda bir şekilde çıktı, gözüktü mü ne oldu ben tanıyorum gibi bir şey söyledi. Benim aklımda da değil yani o an yanımda mesela, kadir de vardı sohbet ederken dedi ki kadir ya dedi Muzaffer Tekin dedi tanıyorum dediğiydi hatırladın mı dedi. On adedi bir sorsak dedi belki bulur falan dedi. Mete’yi aradılar Mete şudur budur özel kuvvetçi ya nerdeyse bunun birliği de kartalda biliyoruz yani çünkü altına araba tahsis ettim. Araba götürüyor getiriyor, kimi zaman kendileri çekiyor gidiyor, öbür arkadaşlar da diyor ya girdiği yerde selamla karşıla karşılayın diyor, ali kutlu hikayesine döndü bir şekilde. Velhasıl Mete’nin ofisine gittik Mete ile öyle sohbet ettik o polis memuru emekli arkadaşımız da var hani meslektaşımız ya sempati duyuyoruz neticede zarar gelmez insin devlet terbiyesi almış, öyle biliyoruz. Nasıl bi adamdır falan gibi bir sohbet geçti ya işte fotoğrafı var göstereyim size, şu renk bir lacivert laptop özese hakimim önündeki gibi bir lacivert laptopa CD yanımdaydı çünkü randevu dediğin Türkiye de beş dakikalık telefonun ucunda olan bir iş yani ordan bir hatırlı bir kişi telefon etse aha şurda işte kurumun yetkilisi kimse seni bekliyor beş dakikada gidersin on dakikada sohbetini anlatırsın derdiniz anlatırsın meramını bu işler böyle olur Türkiye de yani Türkiye’nin gerçeği bu. CD ye koyduk şeyi bilgisayar a koyduk laptopu, o arada Mete telefon ile görüştü, resmimiz var benim işte Şenocak’ın beraberimizdeki insanların da resmi var Şenocak’ın da resmin gösteriyorum şu belki tanıyor musunuz falan işte baktılar Selami falan baktı yani ama o evraklara falan gizli belge denen askeri belgeleri açıp ta göstermiş falan değilim yani. telefon ile konuşurken sonra dan öğrendim Muzaffer bey ile görüşmüş. Hadi dedi çıkıyoruz falan çıktık acele ile o kendi arabası ile ben kendi arabamda o önde ben arkada Kadıköy e gittik arabalardan indik otoparka park ettik arabayı, CD’yi orda unuttum efendim. Sonra gittik Muzaffer Tekin’e zaten şeyi bürosu tam hatırlayamıyorum dediği gibi anlattılar iki bölümden ibaret ama kalabalık gelen giden gerçekten böyle belli emekli düzgün insanlar oldukları yani yüzlerinden de anlaşıldığı gibi saygın insanlar olduğu belli yani şimdi ben insanların hakkında ne deyim, o gün oraya gittiğimde ofiste olanlardan biri mesela sorgusunda sordum Rafet Arslan’a Rafet Arslan mış bunu da emniyette öğrendim bende ordaydım dedi burda hatırlayamadım. Ben Muzaffer Tekin e CD den falan bahsetmedim kendisi de öyle söylüyor şimdi doğru söyleyecek adam niye yalan mı söylesin, bende doğru söylüyorum CD getireceğim de demedim, CD verelim de demedim ama başı kalabalıktı hatta benim için birkaç hem kendisi hem de orda bulunan insanlar hatırlayamıyorum isimlerini bilmiyorum yani. tanımadığım insanlar çünkü sağa sola telefon ettiler dediler ki böyle böyle tanıyor musunuz bu ismi, tanımıyoruz falan filan çıktık. Ben şimdi yeni gördüğüm yeni tanıştığım bir insana en ince detayına kadar ya işte ne zaman randevu alacan ne zaman şunu yapacan, ne zaman bunu yapacan bilmiyorum ki ben oraya yanında götüren Mete vasıtası ile gitmişim. Mete dedi ki iki üç gün içinde biz sana haber veririz falan ayrıldığımız yer Kadıköy o Salıpazarı denen, Salıpazarı kurulan yer o kendi arabası ile kendi yerine gitti ben kendi arabamla Avrupa yakasına geçtim ondan sonra Mete ile benim yan yana gelmişliğim yoktur. Yani iki görüşmem burda huzurunuzda dedi üç defa görüştük. O ifade verirken ben hemen size hemen cezaevinde bana yazmış olduğu mektubu yolladım. Özür diliyor benden işte iki defa sefer görüştük de siz de hatta ısrarla s ordunuz yani spor yapmadığınız zamana mı denk geldi diye yani iki mi üç mü hatırlayamayabilirim böyle çelişkili cevaplar verince. Birinci görüşmemiz görüşme sayılmaz bile selam bile vermedim yani adama merhaba demedim oda bana demedi. O ikinci görüşmemizde kendisinin ofisine gidip telefon numarasını işte İbrahim’den alarak ben ama gitmeden beni ona yönlettiren İbrahim ile kadir var yani, talimat veriyorlar onlara işte diyorlar ki böyle böyle Mete bir kardeşimizin böyle böyle bir sıkıntısı var, yardımcı olur musun olursan gelsin yani boşuna şey yapma sen biraz daha kendi aralarında arkadaşça nasıl görüşüyorlarsa öyle görüşüyorlar. Görüşmem budur. Neticede Muzaffer Tekin in ofisine de gitmiş olduk, çıktık işimizdeyiz, ticaret dünyası bu yaşamaya çalışıyoruz hayatımız zor, bakmakla mükellef olduğumuz insanlar var sorumluluklarımız var dünyanın bin türlü belası var. Ben bu olayı unuttum gitti efendim hatta çok aradım Mete’yi yani benim telefonum zaman zaman diğer arkadaşları da aramıştır. Ki gelen TİB kayıtlarından da belli,hani ne oldu falan filan, bu arada ev değiştirdik eski evimin aylık harcamaları iki milyardan yukardaydı, bütçeyi biraz daha kısmak zorunda kalınca ben daha aşağıya çekmek durumunda kaldım. Bunun neticesinde taşıdığım ev de sanıyorum Muzaffer Tekin in ofisine gittiğimiz tarih belki 30-31 Aralık 2006 veya 1-2-3 Ocak 2007 yani tarihi emin değilim veremiyorum. İnceleyebilsem gelen TİB kayıtlarını böyle yazılı kağıt olarak belki bu tarihi de çıkaracağım o gün kimlerle ne yaptığımı düşünerek. Mete beni arayana kadar benim hiçbir şeyden haberim yok efendim işte polis bizi arıyor niye ya işte böyle böyle CD geçmiş az önce anlattığım gibi. İyi hadi gidelim kardeşim ben polisim İstanbul’daki polisin hepsini tanır yani kaçma şansımız yok terör davası yani terör şube bakıyor bu sakat bi olay yani desen ki başka bir türlü cinayettir minayettir işte asayiş şubenin veya mali şubenin bir olayıdır çok önemsenmez, ama terör yakışık almıyor bize yani şimdi terörü ithamı benim algılama şeklim ile sivil bir vatandaşın algılama şekli arasında uçurumlar var yani bu da gayet doğaldır yani burda sanık arkadaşların arasında bile yani terör suçlusu ithamını aynı derecede algılayabilme imkanımız bile yok zaten. Zaman zaman dile getiriyor işçi partili sanıklar, Hizbullah terör örgütünü Diyarbakır da çevik kuvvet desteğinde polis eğitti, ben kendimi yiyorum burada ölüyorum. Benim arkadaşım öldü. Elimde kucağımda öldü Hizbullah terör örgütü öldürdü. Ama ben bunu hakaret olarak burda dinleyebiliyorum. Gelinen nokta itibarıyla 28 aydır tutukluyum Sayın başkanım, “
Mahkeme Başkanı :” CD nerde kaldı, CD’yi unuttuk kayboldu CD nerde kaldı o CD. Hani o bir yere taktın kayıp orda.”
Sanık Aydın Yüksek:” CD mete de kaldı, yok Mete’nin anlattım,herhalde atladım galiba, mete nin bilgisayarında kaldı o Muzaffer Tekin in ofisine gittiğimiz gün.”
Mahkeme Başkanı “ O yer Mete nin yeri miydi bu İbrahim ile kadir ile gittiğin yer orası mı?”
Sanık Aydın Yüksek:” Mete’nin Selami sayan ile ortak çalıştırdığı Erke güvenlik bilmem ne falan şirketi. Tabi “
Mahkeme Başkanı “ orda kaldı yani.”
Sanık Aydın Yüksek:” tabi orda kaldı yani. tabi bunların daha sonrasını gelişmelerini tutuklandıktan sonra dava sürecinde öğrendik tespit ettik bunların ne olduğunu neyin ne olduğunu da şimdi detaylandıramıyorum delillendiremiyorum yani, yerler gökler şahit ben CD’yi Muzaffer Tekin e ver demedim verildiğinden haberim yok. Bilgim yok iznim yok. Ama şimdi o kadar açık ki sayın savcının yaptığı tahkikat evrakında ayın 19 unda Mete Yalazangil hakkında yakalama tutanağı çıkıyor, 19 unda zaten Muzaffer Tekin ellerinde elinde benim CD im var dilekçem var, ismim var adresim var telefonum var her şeyim var savcı çevirse beni telefonla gel buraya dese gelirim yani. benim hakkımda bir yakalama da çıkmıyor. Neticede Muzaffer bey de söylüyor zaten bir kendisine Muzaffer beyin kendisine soruyor savcı diyor ki aydın yüksek polis dolandırılmış, ama iddianame de de yazıyor ki şifreli olduğundan açılamadı, e şifreli olduğundan açılamadı ise sen nasıl biliyorsun benim dolandırıldığımı da Muzaffer Tekin e soruyorsun bu soruyu, okudun mu ki soruyorsun bu dilekçeyi okumazsan soramazsın. Neyse efendim Mete işte buluşalım buluşalım gel beraber gidelim Mete konuştuk, Mete telefonları kapattı gitti, burda huzurda Muzaffer Tekin ile ilgili konuşurken Muzaffer Tekin demiş ki güya ifadesinde emniyette, Mete Karanlık adamdır üç beş tane telefonu vardır işte bilisinden bulamazsan birisinden burda tepki gösterdiler kendi aralarındaki konuşmalarında da Muzaffer Tekin yanlış anlaşılmıştır gibi bir şey söyledi. Benim hayır efendim yedi sekiz tane numarası vardı bunun tespit edebildiğim yedi tanesini ben verdim. Burda taleplerimde hatırlarsanız telefonum fihristimi ele geçirmek size o kadar müracaatta bulundum. Talepte bulundum. Çünkü dava süreci başladıktan sonra iddianame geldikten sonra iddianame çıkıp mahkeme aşamasına başladıktan sonra insan çok şeylere şahit oluyor bu sefer idraki daha bir değişiyor hele bir de ben adli polistim yani neyin ne olduğunu biliyorum yani ama hiç kötü niyetle bakmadım insanlara. ya dedik bir yanlışlık olmuştur, yani olmaz mahkeme aşamasında bu gider yani ilk defa mahkemeleri gören bir insan da değilim ki iddia makamının görevi iddianamesini yazıp, kimisi iftira der kimisi haksızlık der kimisi yalan der iddianamesini hazırlar mahkemeye gönderir, mahkeme deki hakimler de ona bakar değerlendirir yani daha Türkçe amiyane tabirle şöyleyim savcılık ölüm ister mahkeme grip verir gönderir yani bu şekilde bir uygulama vardır Türkiye de. Yirmi biri günü başıma böyle bir iş gelince tabi ben İbrahim e tepki gösterdim, dedim ki ya bak başımıza böyle bir iş geldi. Mete yüzünden şimdi ulaşamıyorum da telefonuna beraber polise gidecektik. Adam yok. burda söylüyor ki ifadesinde işte ben kendisine ulaşamadım telefonu kapalıydı. Yalan söylüyor, telefon kayıtları ortada. Dedim ki İbrahim Bey bak böle bir şey oldu nasıl yapacağız şimdi, şimdi bu konular biraz önemli efendim buralarda asıl gelmek istediğim konu buydu giriş gelişmeyi geçtik de, insanların zora sokmak istemiyoruz yani bir insanın adı şimdi Ergenekon la geçti mi herifin hayatı bitti adamın hayatı bitti. Ailesi bitti ya ben yaşadım çünkü yaşıyorum da hala yani perişan oluyorsun, isim vermeyeceğim efendim bu konuda zorlamaya çünkü hiç alakası yok adamın onun çok değerli holding sahibi arkadaşlarımdan birinin ofisinde İbrahim ben o holding sahibi arkadaşım oturuyoruz. Dedik ki ya başımıza böyle bir iş geldi nasıl yapacağız şimdi. Türkçesi de tanıdık bir savcı mavcı var polis olarak polise de gitmek istemiyorum çünkü yani Allah polisi polise polis olarak düşürmesin bunu çok iyi biliyorum. Gururuma yediremediğim için mesela bu gözaltına alındığımda uğradığım işkencelerin hiçbirin söylemedim kimseye fiske vurmadılar, bana elektrik verdiler. Neticede verdikleri elektrik neticesi bağırsak zarım yırtıldı cezaevinde fıtık ameliyatı oldum. Bize Muzaffer Tekin ile ilgili bir şey söyle diye, ya tanımıyorum adamı ne şöyleyim. Hayatımda gördüğüm on beş dakika, yani eşkâlini istese veremem ki herifin. “
Mahkeme Başkanı :” Neyse kaldığın yerden devam et.”
Sanık Aydın Yüksek:” Bir arkadaş geldi, nasıl bir beladır falan konuştuk işte ortalık ayağa kalktı devletin gizli güvenlik belgesi falan anlatıyor bana da Kemal Kerinçsiz ‘e baktık televizyonda o akşam baktık Kemal Kerinçsiz avukat, uzayda yaşamıyor neticede İstanbul da fikri olarak da ideal olarak da aynı camianın insanlarıyız yani. Daha önce bir tanışmışlığımız yok ama hemen yanında Kemal Kerinçsiz’in ofisinin yanında sevdiğim bir dostumun sık sık da uğradığım bir dostumun iş yeri var. Kendisi tanır kemal bey i dedim ki onun yanına bir gideyim de tanır herhalde bir görüşelim. Gittik, sen dedi benim selamımı söyle git, ben de dedi bir tapu ya gidiyorum erken biterse gelirim. Zaten kemal beyin ofisinde de ya on dakika ya on beş dakika oturdum. O CD’nin bir kopyası da elimde, savcıya gideceğim ya artık. Kemal beyin ofisinde de konuştuk ya bu olay nedir, başımız nasıl bir işe girdi nasıl bir belaya bulaştık yani, “
Mahkeme Başkanı .” İkinci kopya bu?”
Sanık Aydın Yüksek:” İkinci kopya efendim nasıl belaya bulaştık yani nedir bu iş, ne oldu yani. Bombalar mombalar işte terör örgütleri, devletin gizli bilgileri bilmem MGK’lar havada uçuşuyor yani ben ne sudan çıkmış balık gibi neye uğradığımı şaşırdım yani, hele adamın uğraştığım milyon dolarlık işler ile ilgili resmi işler bunlar resmi makamlarda görülen böyle bir iş ile anılması demek benim bitmem demek zaten seyyar satıcılık yapabilirim artık hiçbir şey yapamam. Nasıl kurtarabilirsin diye insan bir çare arıyor gittik kemal beye ya avukatsın sen bu iş nasıl bir iştir, televizyonda sen onun avukatı olarak gördüm. Böyle böyle, hatta gittiğim arkadaşın selamını da söyledim. Oda dedi ki ya işte senin CD yüzünden tutuklanmış. Şimdi bende şerefli bir insan olarak kendimi böyle birliyorum onurlu bir insanım yani. bombalar ile alakası yokmuş. Yani CD yüzünden tutuklanmış,”
Mahkeme Başkanı :”Ne CD si, “
Sanık Aydın Yüksek:” benim cd ya Muzaffer Tekin’in evinde ele geçen CD. O CD’de benim şimdi. On altı değil mi on altı nolu CD. Şimdi adam emekli bir subay, neticesinde müsebbibi benim olduğum bir cd den dolayı insanın vicdanı el vermiyor. Yani onun da kendine göre bir ailesi eşi çoluğu çocuğu var. Perişan mı olsun dayi giderim dedim polise de savcıya da neyse gereği söylerim yani. Neticede de bunu yaptım. Kemal beyin ofisinden çıktıktan sonra da işlerimi takip etsin diye İbrahim’e mibrahime o arkadaşlarıma alacağımızı borcumuzu güvenebileceğimiz insanlara teslim ettik dedim ki böyle böyle sıkıntı bu yani ne olur ne olmaz yani ilk mahkemeye çıkana kadar üç ay dört ay hesaplarımı bu üzere yapmıştım. Biz polisiye tecrübesi olarak böle biliriz, üç dört ay iddianame sürer, iki ay atsa en fazla altı ay yatarsın ilk mahkemede çıkarsın dedik yani,”
Mahkeme Başkanı .” Tutmadı polisiyen”
Sanık Aydın Yüksek:” Tutmadı on yedi ayda iddianame çıktı başkanım. O iş adamı arkadaşım telefonda birisi ile görüştü, polise de gitmek istemiyorum çünkü poliste çünkü poliste birisi bana incitici bir laf söyleyecek hazmedemeyeceğim teşkilatta kendime göre bir saygınlığım sevenim de var sevmeyenim de var yani. çok sıkıntılar yaşadık.”
Mahkeme Başkanı .” Kemal Kerinçsiz e gittin de ne oldu.”
Sanık Aydın Yüksek:” anlattım efendim olay nedir diye sordum oda dedi ki senin CD ne alakalı dedi
Mahkeme Başkanı .” bitti ayrıldın ordan.”
Sanık Aydın Yüksek:” bu kadar bilgisayarına taktığı o detaylarını anlatmıştım da her şeyin detayına girmiyorum artık bu söylediğimde daha önceki ifadelerimde anlattım CD’yi bilgisayara taktık falan ama kopyalama olmadı bunu kendisi de ifade etti bende ifade ettim. Bir resmi görevliler geldi resmi dediğim sivil insanlar tabi bu gelen arkadaşlar MİT çi, anlattık durum böyle böyle böyle böyle başıma böyle böyle bir iş geldi. Sebep kim, Muzaffer Şenocak dedik yurt dışında da olsa bize yirmi dört saat vakit tanı yirmi dört saat vakitte biz bu adamı yurt dışında da olsa getirip yakalayacağız eğer eğer Muzaffer Şenocak yakalanmasa benim size kendimi ifade edebilme şansım yok hiç yok. ne diyeceğim iks Muzaffer Şenocak diye biri adam nerde yurt dışında nasıl izah edeceğim kendimi size. Bunu nerden aldım. Savcı da polis te her yerde söylüyor ki aldığı yeri burda da kabul etmiyor yani. neticesinde 21 inde Muzaffer Şenocak yakalandı aynı gün ben adliyeye gittim nöbetçi savcımız Selim Benli Atay daha önce de ifade ettim. Kendisi adliye dışında idi, karakol adliye karakolu personele kardaş telefon etti savcım gelecek misiniz, bir arkadaş ifade vermek için bekliyor, yarın gelsin dedi, yarın gelelim dedik çıktık, sabah tekrar sekiz de geldik, Zekeriya Öz savcım ile görüşmek üzere adliye binasının içersinde beklerken polis beni aldı ve yakalama tutanağı yaptılar. Yani buna adliye den size hem polisin içersinden hem de adliye personelinin içerisinden bunu on tane şahit gösteririm en az. Savcı Zekeriya öz, sayın savcımız bizi sevk ederken 10. Ağır Ceza Mahkemesi hakimine nöbetçi hakimliğine şey demiş aydın yüksek suç, devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgi temin etmek, silahlı terör örgütüne yardım etmek. Üyelik iddiası bile yok belge elimde efendim. Bilemiyorum yok ziya bey idi hakim. Daha sonra ben TCK’nun 327. Maddesinden tutuklu olduğumu eski salonda size ifade ederken 327 den tutuklandık efendim yani bunun da şartları belli temin etmek gerekir, temin etmek için de belli bir amaç için bir çaba sarf etmen gerekir ne bileyim çalman gerekir para vermen gerekir, satın alman gerekir, bir emek sarf etmen gerekir, tesadüfi olarak mağduru olduğum bir konuda ele geçen bir devletin gizli belgesi de olsa çok çok gizli önemli bir belgesi de olsa bundan ben müsebbip tutulamam yani. Bir de suçun olması için bir kasıt unsuru olması lazım yani suç işlemek için bir niyetinin olması lazım benim böyle bir niyetim de yok ki. Niye çekineyim ki niye güvenmeyeyim ki kendi adaletime gavurun mahkemesinde, gavurun adliyesinde, gavurun polisinde savcında değiliz ki kendi milletimin mahkemesi, kendi milletimin devleti yani ben kendi milletimin mahkemesine güvenmezsem, inanmazsam nereye inanabilirim e beni siz korumazsanız, savcı korumazsa, benim polisim beni korumazsa, benim askerim beni korumazsa beni kim koruyacak Yunanistan’dan mı yardım isteyeyim sayın Nihat Savcım duruşmada tuttu şimdi bende tepki verdim insanım yani terör örgütü üyeliğinden tutuklanmasına tekrar talep etti siz yine reddettiniz. Şahsım adına burada benimle aynı düşünceyi taşıyan bedeller ödemiş, açılar yaşamış insanlar var terör örgütü üyeliğiyle suçlanmak kadar adinin adisi, alçağın alçağı bir suçlama olamaz bunu benim kabul edebilme olasılığım yok nitekim 19 tane duruşma esnasında 4 tane de duruşmalar harici öncesi tahliye verdiniz 23 tane hepsi terör örgütü üyeliğinden tutuklu efendim benim tahliye olabilmem için yani hakkımı alabilmem için terör örgütünden tutuklanmam mı lazım Türk Ceza kanunu 327 Genelkurmay yazıyor size cevap olarak ya bunlar işte iç mevzuata göre gizli olarak sınıflandırılmış ya suç unsuru değil disiplin mevzuatıdır bunun kanundaki bizim adımızdaki yani bizim dilimizdeki karşılığı disiplin mevzuatından insan 28 ay tutuklu olur mu? Geçen sohbet ediyoruz yani acı bir olay ama arkadaşın biri soruyor ya çoluk çocuk var mı var işte kaç tane bir tane oğlum var e kaç yaşında 13 yaşında iki dakika geçti ya ne 13 yaşı 16 yaşına girdi oğlum haberim yok ya sigaraya başlamış 16 yaşında ben buradayım “
Mahkeme Başkanı " Giresun’daki valiz kimin o CD’lerin bulunduğu valiz”
Sanık Aydın Yüksek “ efendim Bahçelievler’e taşındım tam Ataköy üst geçidin karşı tarafından yani lojmanlar değil karşı tarafında Mahmutbey caddesi üzerine taşındım Başakşehir’den daha ucuz olduğu için kısıyoruz yani harcamalarımızı CD’ler midiler her şeyim evdeydi efendim her şey evdeydi polis geldi evde arama yaptı arama neticesi CD’leri aldı kendi yanlarında Laptop vardı bu CD’lerin hepsini Laptop’ta incelediler tek tek incelediler ama neticede ya polis çocukları da zora düşüreceğiz yani belki görmediler, belki gözlerinden kaçtı ama o çantanın o şekilde Giresun’a gitmesi ya benim 3 aydır tutukluyum ben tutukluyken evim boşaltıldı sayın başkanım ben Tekirdağ’daydım”
Mahkeme Başkanı " polisler mi yolladı yani Giresun’a polisler mi yolladı çantayı”
Sanık Aydın Yüksek “ Polisler yolladı demiycem efendim “
Mahkeme Başkanı " kim yolladı”
Sanık Aydın Yüksek “ bilmiyorum bundan da tespit edemiyorum bilmiyorum”
Mahkeme Başkanı " o adresi kim biliyor”
Sanık Aydın Yüksek “ şimdi ihbar tutanağında yazıyor ki isimsiz kimliği tespit edilemeyen bir numaradan bir erkek numarası 155’i aramış pardon 155’i de değil direk TEM şubenin numarasını arıyor yani mümkün mü? Anında bütün şeceresini çıkarırlar ne kadar gizli numara olursa olsun polisi arayan bir insanın numarasının belli olmama şansı yok bunu ben biliyorum hani başka bir çobana anlatırlarda o inanırda ben inanmam diyor ki tutanakta Aydın Yüksek’in diyor kardeşi var diyor polis Vatan’da Fatih’te çalışıyor kardeşimi alıyorlar hanımıyla soruşturma borada çalışan polis memuru kardeşimi alıyorlar hanımıyla iki çocuğuyla beraber işte yeğeni diyor Kültür kolejinde çalışıyor yeğenimi alıyorlar, diğer yeğene diyor şurdaki ismi diyor şu tam olarak hatırlayamıyorum da”
Mahkeme Başkanı " yani sen adresinin kimliği belirsiz birisi geliyor postayı oraya yolluyorlar öyle mi?
Sanık Aydın Yüksek “ şimdi ben size onu söyleyeyim efendim ihbarın yapıldığı “
Mahkeme Başkanı " niçin oraya niye yolluyorlar onu”
Sanık Aydın Yüksek “ beni bitirmek lazım, beni ortadan kaldırmak lazım “
Mahkeme Başkanı " orda kim var ortadan kaldıracak kim var orada Giresun’da”
Sanık Aydın Yüksek” orda hiç kimse yok ya gariban bir ablam var”
Mahkeme Başkanı " sokağa mı bıraktılar valizi”
Sanık Aydın Yüksek “ Ama aileme saldırı olduğu zaman benim bütün maneviyatımı çökertiyorsun sadece o değil ki sadece o değil ki şimdi o kısmı da anlatayım efendim iyi hatırlattınız benim hiç aklıma gelmemişti. Mete tutuklandı Tekirdağ ceza evine geldi. Beraber kaldığım insanla kalmak istemediğini yönetime dilekçe ile bildirdi. Benimle kalmak istediğini bildirmiş kaldık bir hafta on gün idare birden bizi ayırdı beni Fikret Emek ve Gazi Güder’in koğuşuna verdi Mete’yi de Oktay Yıldırımla Mehmet Demirtaş’ın koğuşuna verdi. İhbarın yapıldığı tarih Mete ile bizim ayrıldığımızdan on gün sonra. Mete’nin bu ara sık sık avukatı geliyor. Mete’ye ben anlatmıştım. Ya, dedim böyle böyle ne var ne yok falan filan Mete gelir gelmez bana şeyi soruyor mesela cezaevine geldi koğuştayız yani ilk geldi ben odama aldım onu ya, aydın disketler nerde? O gün çok salakça yani çok safça yani hiç düşünememişim. Mete bana disket soruyor ya, Mete disketin ne olduğunu nerden bilecek ki, disketten Mete’nin haberi yok ki, Arife tarif gerekmez artık lafın tamamı her halde başka birine söylenir sayın başkanım yani ama Mete ile ilgili dedik ki, dilekçe verdik makamınıza mitten sorun bu adam mit midir değil midir mitin haber elamanı mıdır kaynağı mıdır hayır diye cevap gelmiş anladığım kadarıyla beklemiyordum da zaten mitin de bu adam bizim haber kaynağımızdır diye yazmasını beklemiyorum. Ama şimdi devletimin kurumu olan mit bu adam senin haber kaynağı olabilir. Ben bunu biliyorum ispatlarıyla ilerde koyacağım da önünüze ama ben de senin vatandaşınım yani, bedavadan yere beni mahvetme sen benim için varsın yani devletin kurumu devletin bireyi için var.
Mahkeme Başkanı :” Mete’nin elinde disket var senden niye disket istiyor”
Sanık Aydın Yüksek: “ disket yok efendim disketleri soruyor bana, disketlerden CD oluşturdum ben. “
Mahkeme Başkanı :” iyi oluşturdun işte tamamı da “
Sanık Aydın Yüksek :” CD onda disketleri soruyor bana niye soruyorsun ki, “
Mahkeme Başkanı :” ne fark eder ki, yani disketlerden CD oluşturdun CD’den disket oluşturdun ne olur elinde yok mu bunun “
Sanık Aydın Yüksek :” var ama efendim şimdi “
Mahkeme Başkanı :” var peki ne yani nüshalarını mı istiyor kopyalarını mı istiyor “
Sanık Aydın Yüksek :” asıllarını istiyor disketleri istiyor disketler nerde bütün mevzu bu, ne var ki zaten elinizde her şey söylemişsiniz aleyhimizde ne suçlama yapılacaksa yapmışsınız. Ama benim bugün burada Mete ile ilgili söylemek isteyip de söyleyemediğiniz bir şey var mı diye soruyorsun ya başkanım şimdi söyleyeyim altını dolduramayacağım niye gelen gidenim yok cezaevi kayıtları elinizde tutuklandığım günden beri tek telefon görüşmesi yapmadım. 4 defa eşim Tekirdağ cezaevine geldi”
Mahkeme Başkanı :” cezaevi kayıtları mahkemenin elinde olmaz. “
Sanık Aydın Yüksek :” isteyin bakın efendim “
Mahkeme Başkanı :”kim seni ziyaret ediyor kim ediyor mahkemeyi ilgilendirmez. “
Sanık Aydın Yüksek .” mektuplara kadar her şey bilindiği için ben öyle inandığım için söyleyim benim kanaatim deyim efendim yani. 4 defa eşim ziyaretime geldi 4’ünde de döndüğünde kapkaç yapıldı. O günden bu güne tek ziyaretçimde yok. Dilekçe vermiş size iyi hatırlattınız Mete kimlik tespiti sırasında Aydın dedi ki avukatım il dışında gelmedi de falan filan size yalan söylüyor. Ben size yalan söylemişim. Bu konuda vekalet verdiği avukatta yok diye dilekçe veriyor. Var efendim var Bayrampaşa cezaevinde verdim noter aracılığıyla vekaleti, vekaleti verdiğim avukat Erkut Şahin aynı zamanda davanın tutuksuz sanıklarından Semih Tufan Gülaltay’ın avukatı. Ben Erkut’u, semihi burada tanıdım Erkut’u daha önceden sivilden tanırım Tokat savcılığı yapmış bir arkadaş olduğu için yanına gidip gelen şahin amca diye sevdiğim ihtiyar tonton 80 yaşlarında bir abi tarafından tanırım. Erkut ilk sorgum yapılır yapılmaz yani hep öyle bekliyorduk beni bırakırsınız tahliye edersiniz çünkü her şey ortada benim bir şeyle alakam olmadığı için “
Mahkeme Başkanı :” yanıldınız “
Sanık Aydın Yüksek :” çok yanıldık ya, artık ben de kendimi suçlu istiyordum ama suçlarımı da söyleyeceğim yani. Tahliye olamadık efendim kaldık bauda 28 ay oldu. Hem semihin hem benim avukatlığımı aynı anda yürütmesi imkânsız olduğundan kabul etmedik avukatı ve size ben barodan avukat tayini için bir dilekçe yazdım. Mete telefonla ilgili işte Zekeriya Öztürk Muzaffer Tekin, Yurdakul Çağman benim telefonumu veriyor 2000 yılından beri telefon kayıtlarımızı gösteriyor. Maksat hep buydu. Aydın Yüksekle ilgili kafanızda bir soru işareti oluşturmak. Siz acaba diye düşündükçe benim tahliyemi öteleyecektiniz. Ve nitekim istediği oldu. Ötelediniz. İster inanın ister inanmayın bana karşı zulmettiniz sayın başkanım. Zulmettiniz çünkü benim bu işin hiçbir tarafın da alakam irtibatım ilişkim olmadığı gibi günahım kastım haberim bile yok. “
Mahkeme Başkanı :” bitti mi ?”
Sanık Aydın Yüksek :” bitmedi efendim. Şimdi bir diğer konu sayın başkanım Ali Yiğit ifade verirken ben mesleki alışkanlıktan olsa gerek dili sürçtü veya samimi ihtiyar Allah tarafından oldu bir hatasını yakaladım. Soru sormak istedim siz bana dediniz ki kızarak sana ne seni ilgilendiriyor mu sen karışma efendim dedim yani soru sormak istiyorum önemli bir soru dedim. Israrla isteyince söz verdiniz. Çünkü çocuk dedi ki ifadesinde yani hakikaten beni ilgilendirmiyor belki ama yani söylüyor diyor ki işte çatıya babam tahta almaya çıktı aşağı indi geldi dedi ki çatıdaki bombalar kimin beraber çatıya çıktık bir sandık vardı sandık telli mühürlüydü mührü kopardık ya, ağzıyla söylüyor işte yani. Baban mührü beraber çıktığınızda kopardıysa önceden çıktığında o sandığın içinde bomba olduğunu nasıl bilebilir ya, bu en tecrübesiz polisin anında yakalaması gereken bir şey. Bunu sadece yani adalete de katkımız olsun niyetiyle başka bir niyetim yoktu ben bunu söylerken. Neticede davanın içine girdik baktık çıkamıyoruz hani bir suçu suçluyu veya adalet yerini bulsun diye kendimi parçalıyorum elime geçen belgelerle dosyalarla bakabildiğim CD’den ne geliyorsa elimden onu yapmaya çalışıyorum. Tuncay Güneyle ilgili evraklara bakıyoruz Tuncay Güney deniyor ki o zaman işkence görmemiş Mehmet Eymür’ün adamı yemek yiyerek çay içerek ifadesini vermiş gitmiş daha sonra Tuncay Güneyle ilgili ben mahkemenize ben birkaç dilekçe verdim. Haşıloğlu hakimim beni kaleme çağırdı. Dedi ki sen Tuncay Güney ifadesi alınırken orada mı görevliydin sorgusunu sen mi yaptın. Hayır, kayıp olan 6 tane CD var 5’i Tuncay Güneyin biri Ümit Oğuztan’ın 6 CD. Nitekim ilk bakışta görüntüler ortaya çıktıktan sonra bir bakıyorsun Ümit Oğuztan dada aynı gömlek Tuncay Güneyde de aynı gömlek. Yaka durumlarına bir bakıyorsun yani hep mesleki şeyler kalıntılar içimizdeki, dedik ki ya bunlar aynı gömlekle bile ifade vermişler kamera görüntülerini görüyorsunuz iki farklı açı demek ki sadece bir çekimde 12 kaset vardı. Emniyetteki yürürlüğü de bilmek lazım biraz adli polis olduğum için bu işi de çok iyi biliyorum. Bu kaybolan ele geçemeyen gönderilemeyen bulunamayan orijinal şeylerle ilgili VHS kaset videokasetlerle ilgili şimdi sorguyu yapan istihbarat şube organize şubede yapıldı deniyor. Organize şubede yapılan her bir çekim aslı adli makama gider bir sureti kendisinde kalır bir surette daire başkanlığına gider usul böyledir. Konuyla ilgili istihbarat şubede çalıştığına göre bir tane istihbarat şubede bir tanede istihbarat şube daire başkanlığında Ankara’da çekimi de foto film yapacak. Etti 6. suret bir tane de Adil Serdar Saçan kendi arşivine koymuş. Hâlbuki böyle hakkı yetkisi yok. E konu ciddi içerikli bir konu polisin hangi polis olursa olsun mite de göndermesi lazım 7 tane 7x12 96 tane kaset yok ortada. Şimdi bununla ilgili dolmuş şoförünü kandır da polis yani beni kandırma bu 96 kaset nerde 84 nerde bu kasetler yani illaki var birilerinde. Yurt dışı çıkış kayıtlarını istedim Tuncay Güneyin size cevap yazdılar dediler ki 4 haftalık kayıt tutuyoruz üstü yok. İyi de 2001 de HSBC bombalandı Şenocak bombalandı İngiliz Konsolosluğu bombalandı polis olarak çıktınız televizyonlara dediniz ki geriye dönük 15 yıllık kayıtları tek tek inceledik nasıl incelediniz 2001 yılında 15 yılık kayıtlar hava alanından bu yıl o kayıtlar haftaya düştü birden. İkinci bir defa ısrar ettik bu sefer 1 aylık süreyle tutuyoruz diyor yani. Sonra bir gün tekrar Sedat hakim diyor ki başkan bey konuşmanı istiyor konuşmasa tahliye olamaz çıkamaz. İyide başkanım ne konuşayım yani tahliye olmam için ne konuşmam lazım. Ne söyleyim yani. Eğer benim aklıma gelmeyip de benim anlamadığım şu yani, bir saniye doğu bey,”
Mahkeme Başkanı :” açık söyle ne söylüyor
Sanık Aydın Yüksek :” Sedat hâkimim söylüyor “
Mahkeme Başkanı :” ne dedi sana ne söyledi sana “
Sanık Aydın Yüksek :” başkan konuşmanı istiyor konuşmazsa çıkamaz iyi dedim ne söyleyim yani. Şimdi ben size soruyorum başkanım ne söyleyim. Salonda oluyor bu eski salında. Söylemeyi unuttuğum bir şey mi var dilimin sürçtüğü bir şey mi var eksik söylemeyi söylediğim veyahut da sizin tatmin olmadığınız bilip de söylemeyi düşünme, ne bileyim söyleyemediğim aklınızda bir soru işareti varsa belki ben düşünemiyorum belki aptal olan benim sayın başkanım sorun söyleyim. Yani ben aklıma gelen her şeyi söylüyorum. Adalet yerini bulsun diye elimden gelen her şeyi yapıyorum. Yani bir insan ne kadar fedakârlık yapabilir hepsini yaptım. Ama benden bir Osmanım yaratamazsınız. Benim DNA’m müsait değil. Doğu beyi bildim bileli işçi partilidir günahım kadar sevmem. Nitekim burada çıkıp da kontur gerilla Hizbullah eğittiler falan ettiler filan ettiler aklımı yitiriyorum ama İsviçre’de İsviçre’ydi galiba ermeni soykırımı yoktur gibi bir eylem yaptı falan. Adam ruhumu okşadı. Cezaevinden kendisine mektup yazdım tebrik ederim sizi diye. Evet ermeni soykırımı yoktur sonuna kadar da arkasındayım. Şimdi ben doğu beyle örgütdaş mı oldum. Şimdi bir adamın kötü tarafını da söyleyebilirim yüzüne iyi tarafını da söyleyebilirim. Ama asla arkasından dolanıp kahpelik şerefsizlik yapamam. Hayatımda yapmadım. Ama sayın başkanım benim de bir dayanma gücüm var. Bir merdiven düşünün sayın başkanım kimileri üst katta kimileri zaten altta en alt katta deprem oluyor merdiven yıkılıyor aşağı düşüyor her kes alt katta ben merdivenin en üstündeydim şimdi aşağıdayım. Ve aşağıda olan insanlarla beraberim. Aşağıdakinin bir kaybı yok ki ben kaybettim. Ama niye yahu ne yaptım. Deki ulan oğlum işte bunu yapmışsın suçlusun biz böyle inanıyoruz. Başsa baş cansa can vermeyen şerefsiz ya, ama yapmadım bu söylemler bu ithamlar bu iddialar bırakın bu sanıklar benim kalemim değil. Benim hayatım değil benim tarzım değil. Bu insanlarla benim hiçbir şekilde bir araya gelme şansım burada tanıdığım iki üç kişi hariç asla mümkün değil. Ama yani beni beraber yargılıyorsunuz. Ya, tahliye ettiniz beni bugün ya, bizim köyün insanı neki en iyi siz bilirsiniz yani Karadenizlisiniz Trabzonlusunuz başkanım yabancı değilsiniz ya, hepsi tamam da ya, senin Doğu Perinçek’le ne işin vardı diyecek anam bana adam şimdi. O Apoyla görüşüyordu. E bizim köyün mezarlığının yarısı şehit ben hangi yüzle köye gideceğim. Ne yapayım başkanım ben şimdi nasıl savunabileyim kendimi. İmkanım yok. Evrak istiyorum alamıyorum. Ne bileyim kanuni haklarımdan faydalanmak istiyorum yapamıyorum. Diyorum ki sadece ve sadece ticari işlerimi elimden almak isteyen bir avuç rantiyeci beni bu işlerin içine soktu. Burada da kiralık ve satılık insanlar kullandı. Benim gafletimden aptallığımdan yararlandı. Ya, bilim adamları bile %5-10 yanılıyor efendim 70 milyonda 4 yanılmışım. 4 tane yanlış insana selam vermişim ya, bilim adamlarından bile daha üstün”
Mahkeme Başkanı :” toparlar mısın toparlayın “
Sanık Aydın Yüksek : “ sayın başkanım eskiden beri ümit ederek bekliyorum ki hala da beklemeye devam edeceğim belki heyet olarak sizin zamanınızda olacak belki gideceksiniz başka heyet olacak o heyetteki hakimler hakim olduklarını ve adalet için burada olduklarını hatırlayacaklar diye ümit etmeye inatla devam edeceğim. Çünkü benim devlet ve millet anlayışımda devletime ve milletime olan inancım bunu gerektiriyor. Belki geç olur belki güç olur. Belki duygu sömürüsü değil ailemden bir çok insanda kaybettim. Daha kaybedecek var mı onu da takdiri ilahi bilir yani kaderimse çekerim. Bir gün adaletin yerine gelmesini burada sabırla bekliyorum efendim size inanıyorum ve güveniyorum. Israrla inanıyorum bu konudan beraatımı talep ediyorum saygılar sunarım. “
Sanık Süleyman Esen söz istedi verildi :” sayın başkanım sayın üyeler daha önce dosyada mevcut olan ifadelerimin hepsini aynen tekrar ederim. Ben cumhuriyet gazetesi saldırısını ve Danıştay saldırısını kınadığımı da huzurlarınızda bir kez daha ifade ederim. Olaylardan 45 gün sonra Alpaslan Arslan isimli şahsın yalan ifadeleriyle dosyaya dahil edildim. Ben Süleyman Esen Alpaslan Arslan’a bomba vermedim. Danıştay saldırısında ve cumhuriyet gazetesi saldırısından da haberim yoktu. Hayatım boyunca hiçbir yasa dışı örgüte üye olmadım ve hiçbir yasa dışı faaliyette de bulunmadım. Ben Alpaslan Arslan dışında burada bulunan şahıslardan hiç birisini de tanımıyorum. Sayın başkanım sayın üyeler 38 aydan beri işlemediğim suçlardan dolayı haksız olarak tutukluyum sayın mahkemeden tahliye mi ve beraatımı talep ediyorum. “
Sanık Osman Yıldırım söz istedi verildi :” öncelikle yüce mahkemenizin heyetine ve iddia makamına saygılarımı arz ediyorum. Ben Muzaffer Tekin’in Deniz Baykal’ın Doğan medyasının saygı Öztürk’ün bunların sürekli dile getirdiği Osman Yıldırım suçtan kaçıyor suçtan kaçmak için bir takım konuşmalar yapıyor. Bunlara cevap vermek istiyorum. Ve şunu da belirteyim ben gizli tanıkta değilim tanıkta değilim açık tanıkta değilim. Ben vatanımı milletimi devletimi seviyorum. Cumhuriyetimizi cumhuriyetimizin temel ilkelerini ulus devletimizin üniter yapısını mevcut anayasal düzenimizi savunuyorum. Benim anlayışım budur. Ben 1982 de bir kan davası nedeniyle 12 cinayetle “
Mahkeme Başkanı :” Osman suçlaman hakkındaki suçlama ağır bir suçlama avukatınız da yok. Avukatınızın olduğu ortamda onları dinleyeceğim. Şimdi tahliye konusunda bir beyanın bir talebim bir şeyin varsa onları alayım yoksa öze, öze girme dinlemem özü. “
Sanık Osman Yıldırım : “ hayır hayır sadece özetleyeceğim savunma yapmayacağım. Sadece özetleyeceğim “
Mahkeme Başkanı :” taleplerini, taleplerin bir şeyin varsa onları söyle “
Sanık Osman Yıldırım : “ taleplerim var. Şimdi özetle rica ediyorum beş dakika sürmez. 10 dakika müsaadenizi istiyorum. Hakkımdaki karalamalara cevap vermek için. 82 tarihinde “
Mahkeme Başkanı :” Osman olaylara girme olaylara girdiğinde savunman hazır olması gerekir. O şekilde dinlemek durumundayız seni. “
Sanık Osman Yıldırım : “ hayır hayır bununla ilgili şu karalamalarla ilgili ben cevap vermek istiyorum. Burada dile getirildi. “
Mahkeme Başkanı :” şuradaki şuradaki konuşmalarla ilgili mi “?
Sanık Osman Yıldırım : “evet burada dile getirildi buna cevap vermek istiyorum”
Mahkeme Başkanı :” peki, peki “
Sanık Oktay Yıldırım : “ o tarihte işlenen 12 cinayete ben katıldım yaşım küçük olduğu nedeniyle yargılanmadım hüküm giymedim. 83 tarihinde Ankara’ya geldim. Ankara’da 83 tarihinden 89 tarihine kadar yüzlerce suç işledim. Ve hiç birisinin bedelini ödemedim. 89 tarihinde bir cinayet işledim yakalandım 4 yıl ceza yattım 93 tarihinde tahliye oldum. 93 tarihten buraya dikkat edelim 93 tarihinde tahliye oldum 94 tarihine kadar hiçbir suç işlemedim. 94 tarihinde bir mafya liderine suikast düzenlediğim için yakalandım Bayrampaşa cezaevine girdim. Cezaevinde de gündüz cezaevindeydim gece çıkıp dışarıda yine suç işliyordum. Yüzlerce suç işledim. Şimdi Deniz Baykal ve diğerleri Doğan medyası benim namusuma ve şerefime dil uzatıyorlar. Ben 94 tarihinde Eyüp 1 ağır ceza Mahkemesinde yargılanırken bir mahkeme heyeti bir suçumu gizleyip bir suçtan dolayı bana ceza verebilir mi, 94 tarihinde cinayet işliyorum yargılanıyorum Eyüp 1 Ağır ceza Mahkemesinde başka bir suçum varsa bu mahkeme bu yargı Türk yargısı beni yargılardı cezalandırırdı benim suçumu gizlemezdi. Gizlemişse mahkeme yargı suç işlemiştir. Yargının suç işleyebileceğine inanmıyorum. Beni karalayarak namusuma şerefime dil uzatarak vatana olan ihanetini gizleyemezler hiç kimse ben bu vatanı savunuyorum bu vatanı. Ben sadece ve sadece cumhuriyet gazetesi olaylarını ben yaptırdım “
Mahkeme Başkanı :”savunmaya girme, savunmaya girme dinleyeceğiz dinleyeceğiz onları onlara girme onlara girme onu detaylı bir şekilde dinleyeceğiz seni onlara girme”
Sanık Osman Yıldırım: hayır girmiyorum, hayır girmiyorum savunma değil taleptir. Müsaadenizle, cumhuriyet gazetesi olaylarını ben yaptırdım pişmanda değilim. Ben bu bir işti bana geldi ben de kabul etmek durumunda kaldım. Cumhuriyet gazetesini bombalattırdım bu gençlere bombalattırdım. Bundan dolayı da pişman değilim ancak bu yaptırdığım bombalama eylemleri pis koktuğu için ben bu pis kokunun nedenini öğrenmeye çalıştım. Bunun nedenini öğrenmeden 17 Mayıs 2006 tarihinde tarife günü saat 14’de 02 de uykudan kalktım her insan gibi televizyona baktım. Baktım televizyonda bizim derviş ibadeti devlete saldırmış. Derviş ibadeti Danıştay suikastını gerçekleştirmiş. Yani saat 2 de sıfır 2 de tüm dünya insanlarından sonra bu olayı öğreniyorum. İddianamede diyor ki Osman yıldırım azmettirmiş yardım etmiş. “
Mahkeme Başkanı :” şimdi bakın gene girdik oraya, oraya girme oraya girme artık oraya girme artık. Bir talebin varsa alayım oturtacağım seni yoksa. Oturtacağım seni talebin varsa alacağım onu “
Sanık Osman Yıldırım : “ bitiyor bitiyor müsaadenizle. Ben “
Mahkeme Başkanı :” avukatını getirelim o zaman konuş istediğin gibi konuş “
Sanık Osman Yıldırım: şimdi talebimi şöyleyim şimdi ben Danıştay suikastının sahte faili olmak istemediğim için otomatik cezaya bağlandı. İki tane şartlı tahliyem geri alındı. Ankara’da bir kelimeden dolayı 4 yıl ceza aldım. Otomatik cezaya bağlandım. 20 yıl önce işlediğim cinayetten dolayı 94 de işlediğim cinayetten dolayı şartlı tahliyem geri alındı. Sadece ve sadece Türkiye cumhuriyet devletine yapılmış bir saldırının sahte faili olmak istemiyorum. Hangi şerefsiz hangi şerefsizler bu suikastı yaptırmışlarsa gelecekler yüce mahkemenize yüce mahkemenizin bağımsızlığı dünya tarafından bilinmektedir. Gelecekler diyecekler ki bizim yaptırdığımız bu suikastı Osman Yıldırımın üstlenmesini istiyoruz. Yani sizde bana şunu söylemenizi istiyorum. Osman yıldırım biz Türkiye cumhuriyeti devleti adına bu devlete yapılmış saldırıyı üstlenmeni istiyoruz devletin için bu fedakârlığı yap ben bu suikastın sahte faali olmamakla Türkiye cumhuriyeti devletine ve Müslüman Türk toplumuna hayatımı ortaya koyarak fedakârlık yaptığımı düşünüyorum. Eğer yaptığım bu fedakârlık yanlış algılanıyorsa o zaman bu suikastın sahte faili olarak bu devletime fedakârlık yapmak istiyorum. Bunu kabul ediyorum. Yeter ki, benim muhatabım kim”
Mahkeme Başkanı :” dilekçenizi verin dinleyeceğiz sizi “
Sanık Osman Yıldırım :” muhatabım kimse muhatabım gelsin desin benim suçumu üstlen üslenelim. “
Mahkeme Başkanı :” öğreneceğiz onları “
Sanık Osman Yıldırım:” 500’ü aşkın suç işledim devletim isterse hepsini bütün suçlarımdan dolayı yargılanmak istiyorum ben. Ama şerefsizler benim namusuma şerefime dil uzatmasınlar onları onların akıbetini dünya dahi hayal edemez akıbetlerini”
Mahkeme Başkanı :” tamam, tamam, tamam, tamam kapa otur “
Sanık Erhan Timuroğlu söz istedi verildi: “ sayın başkan savunma yapabilir miyim “?
Mahkeme Başkanı :” savunma yapamazsın talebin varsa talebin avukatın yok çünkü “
Sanık Erhan Timuroğlu:” iyi tamam, talebim yok, şu uzun saçlı parlak çocuk haddini aşıyor haddini bildirin şu ilerde diyeceklerim bu kadar”
Sanık Nusret Senem söz istedi verildi: sayın başkan sayın yargıçlar öncelikle şu bir noktayı aydınlatmak gerektiği kanısındayım onu ifade edeceğim. Sanıklardan aydın Yüksek demin hakim Sayın Haşıloğlu ile ilgili kendisine konuşman lazım çağırıp özel olarak beyanda bulunduğunu söyledi ne konuşacağım diye de infialle heyetinize anlattı. Benzer bir durumu daha önce gene bu kürsüden sanık Abdullah Arapoğlu anlattı. Yine Sayın Haşıloğlu tarafından çağrılıp bazı kişilerle ilgili beyanda bulunması gerektiğini söylemiş hatta sanıklardan doç. Ümit Sayın’ında benzer bir durumda olduğunu burada çeşitli sanıklar söylediler. Şimdi sayın başkanım hiçbir üye duruşma harici sanıkları çağırıp sanıklara konuşman lazım itirafta bulunman lazım gibi şeyler söyleyemez öneremez. Bu büyük bir skandaldır bu yargılama açısından sayın Haşıloğlu açısından da büyük bir güvensizlik unsurudur. Bu bir değil iki değil kaç defa oldu. Sayın Haşıloğlu bu konuyu açıklaması lazım. Ondan bir açıklama bekliyoruz. Bunu nasıl izah edeceklerini herkesin öğrenmek hakkıdır. Bunu söyleyerek talebime geçiyorum. Sayın başkanım gözlem altında tutulduğum sırada emniyetteyken henüz daha ifademe de başvurulmamışken zira avukat olmam nedeniyle sadece savcılıkta ifademin alınması mümkün olduğundan ifademde alınmamıştı. 27-08 mart 2008 günleri gazetelerde büromdaki avukatlık büromdaki bilgisayar kütüklerini yakarken yakalandığım manşetleri atıldı. Bunu muayene için adli tıpa götürülürken gazete büfelerinden manşetlerden kendimde görüp ve büyük bir üzüntüye kapılmıştım. Bu haberlere göre ben işçi partisinde yapılan aramada elde edildiği ileri sürülen Yargıtay krokisiyle ilgili bilgileri yok etmeyle itham ediliyordum. Bu belgeleri kendi bilgisayarımda sözde bilgisayarımdayken o kütükleri de yakarak bu belgeleri bu delilleri yok ederken kıs kıvrak yakalanmışım. Haberin polis kaynaklı olduğu bütün gazetelerde, sonra gazeteleri tutuklandıktan sonra gördüm bütün gazetelerde polis kaynaklı olduğunu gördüm gazeteleri okudum. Haber polis kaynaklı. Soruşturmada görevli emniyet mensuplarının avukatlık büromu arayan emniyet mensuplarının ve onları yönlendiren savcılığın bilgisi dahilinde tutuklanmam için bir kamuoyu yaratma kampanyasının yürütüldüğü böylece açıkça ortaya çıktı. AKP yandaşı basın tarikat televizyonları internet siteleri bu işin gönüllü savunuculuğunu yaptılar. Günlerce, Ankara barosu başkanı sayın Vedat Ahsen Coşar 28 mart 2008 tarihli bir açıklama ile gazetelere avukat Nusret Senem’in avukatlık bürosunda bulunmadığını aramada bilgisayar kütüklerinin yakılması gibi bir tespitin yapılmadığını bu haberlerin bütünüyle yalan olduğunu açıkladı. Hiçbir gazetede hiçbir televizyonda yer almadı. Milliyet gazetesinde ufacık bir haber olarak çıktı. Daha sonra basın konseyine avukatlarım vasıtasıyla başvurdum bu haberleri manşet yapan zaman gazetesi bugün gazetesi, akşam gazetesi, Yenişafak gazetesi, taraf gazetesi, star gazetesi gibi gazetelerin kınanmasına karar verdi basın konseyi haberlerinin yalan olması nedeniyle. Bu belgeleri bu kınama kararlarını ve Ankara barosu başkanının açıklamalarını 23 Şubat 2008 tarihli celsede Heyetinize sunmuştum sorgum sırasında bunun da sunmuştum. Sayın başkanım hakkımda yapılan bu karalama kampanyası sadece şahsımla ilgili değil. Genel sekreter olduğum işçi partisini de hedef alan bir psikolojik savaş kampanyasıdır. Haberlerde bu da açıkça görünüyor. Neden böyle bir kampanya ile yüz yüze kaldık. Ben 29 Ocak 2008 günü emniyet içerisindeki yasa dışı bir tarikat yapılanmasına ilişkin 57 kişilik üst düzey emniyet yetkililerinde oluşan bir listeyi Ankara cumhuriyet başsavcılığına takdim ettim. Bu liste, bu liste CD’ler içerisinde partimizde bulunduğu iddia edilen 4 CD içerisinde de çeşitli yerlere serpiştirilerek konmuş daha sonra gerek bu liste konusunda gerekse hakkımdaki yaktı iddiası konusunda davalar açıldı. Şimdi o davalarla ilgili verilmiş kararları heyetinize takdim edeceğim nasıl bir psikolojik savaş yürütüldüğünü nasıl bir karalama kampanyası yürütüldüğünü hem görmek bakımından hem de yargı kararlarıyla bu yalanların tescil edilmiş olduğunu heyetinize sunmak bakımından bu kararları takdim edeceğim sizlere. Akşam gazetesi sayın başkanım 25 Mart 2008 tarihinde yapılan arama sırasında hard diski yakmadan kıskıvrak yakalandı manşetiyle çıkmıştı. 27 Mart 2008 tarihinde bu gazete ile ilgili açtığımız tazminat davası sonuçlandı İstanbul 6. hukuk mahkemesinin 23.12.2008 gün 2008/162 esas 2008/333 karar sayılı ilamından kısa bir pasaj okuyorum ve kararı heyetinize takdim edeceğim. Olayımızda davacı avukat olup aynı zamanda işçi partisi genel sekreterliği görevinde bulunmaktadır. Davalı gazetede hard diski yakmadan kıskıvrak yakalandı başlığı öncelikle gerçek değildir. Davacı bürosuna yapılan baskında bürosunda değildir. yani başlık hem davacının baskın anında bürosunda olmaması hem de bürosunda olmadığından hard diski yakmaya çalışma eylemini yapamayacağından dolayı iki kez gerçeğe aykırıdır. İki kez gerçeğe aykırıdır. Haberin ilgi çekmesi amacıyla dikkat çekici başlık kullanılması ancak başlığın gerçek olması halinde basın özgürlüğü kavramı çerçevesinde değerlendirilebilir. Böylece davacının kişilik hakları davalıların hukuka aykırı eylemleri nedeniyle haksız bir şekilde tecavüze uğramıştır. Evet, bu gerekçeyle 5 bin TL tazminata mahkûm edildi akşam gazetesi. Zaman gazetesi sayın başkanım, yine 27 Mart 2008 günü yaptığı yayında işçi partisi bilgisayar hard diskini yakmaya çalışmış işçi partisi kurum bu başlık altında Ergenekon soruşturması kapsamında önceki gün gözaltına alınan işçi partisi genel sekreteri Nusret Senem avukatlık bürosunda yapılan aramada bilgisayar hard diskini yaktığı ortaya çıktı. Bunu manşetinden verdi bu gazete iç sayfaları geniş olarak sundu. Bununla ilgili de tazminat davası açtık İstanbul 8. asliye hukuk mahkemesi 2009/32 2009/115 sayılı kararıyla bu gazetenin gerçek dışı haber yapması nedeniyle bu gazeteyi mahkum etti. Gerekçeden yine kısa bir bölüm okuyorum önemli olduğu için. Davaya konu yayında yer alan işçi partisi bilgisayar hard diskini yakmaya çalışmış ifadesinin davacı parti başkanlığını hedef aldığı halkın gözünde yasa dışı işlerle uğraşan ve bunlara ilişkin delilleri ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerde bulunan bir kurum imajı yaratıldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği anlaşıldığından eylem ve olayın özelliği tarafların sosyal ve ekonomik durumları borç kanununun ilgili hükümleri nazara alınarak işçi partisi için 5 bin davacı avukat Nusret Senem için de 5 bin TL manevi tazminata hükmedilmesine şeklinde karar verdi sayın başkanım, bugün gazetesi, taraf gazetesi için de yine aynı şekilde aynı haberleri yayınlamış olmaları nedeniyle tazminat davalarına hükmedildi onların da kararlarını ekli olarak dilekçeme ekli olarak şimdi takdim ediyorum en son yeni şafak gazetesi bu yeni şafak gazetesi de 28 Mart 2008 tarihinde hard disk yaktığım iddiasıyla haber yaptı olayı gazetede manşet olarak verdiler. Bu gazeteyle ilgili karardan İstanbul 7. asliye hukuk mahkemesinin 30 Haziran 2009 tarihli kararından kısa bir pasaj okumak istiyorum. Bunun da bir özelliği olduğu için. 28.03.2008 tarihli nüshasının 11. sayfasında ise davalı Abdullah Yıldırım tarafından polis el koymadan hard diski yaktı mı başlıklı haberin yer aldığı haberde yazıldığı şekilde 6 bilgisayarın imha edilmeye çalışıldığına birinin hard diskinin yakıldığına ilişkin arama tutanağının da her hangi bir beyan ve ifade bulunmadığı gibi haberin ve yazılanların gerçeğe uygun olmadığı arama sırasında savcı davacı avukatın bürosunda olmadığı bu nedenle gazetede belirtilen haberde yazılı olduğu şekilde bilgisayarları ve hard diski yakmaya veya imha etmeye çalışması da mümkün olamayacağından haber gerçeğe uygun olmadığı gibi yapılan bu haber ve yazı bütün olarak değerlendirildiğinde davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu anlaşıldığından. Yine aynı şekilde 5 bin TL tazminata hükmedildi bu kararla. Sayın başkanım psikolojik savaşın boyutlarını göstermesi bakımında bu kararları özetleme ihtiyacı duydum. Yalanın, yalanın bile bile polis tarafından nasıl servis edildiğini nasıl insanların şerefiyle haysiyetiyle kişiliğiyle siyasi geleceğiyle oynanmaya çalışıldığını bu dava özelinde onlarca belki örneği var. Bunlar kararla kesinleşmiş olanlar olduğu için bunları bu dosyaya tarihi belgeler olarak sunmakta fayda görürüm. Hakkımızdaki karalamalar iftiralar bunlardan ibaret değildir sayın başkanım, yüzlercesi oldu bunların kanıtlarını sundum heyetinize, hakkımızdaki iddialarla ilgili bütün delilleri heyetinize sunduk 10 ayı geçkin süredir bu dava sürüyor sayın başkanım ben bazen bunu bütün samimiyetimle söylüyorum bir meslektaşınız olarak bir hukukçu olarak söylüyorum zaman zaman orta çağda mı yaşıyoruz. Türkiye nerelere geldi diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ceza hukukunun en temel kuralı nedir en temel kuralı iddia eden iddiasını ispat eder. Müddeyi iddiasını ispatla mükelleftir. Oysa müddeyi 10,5 buçuk aydır bir tane iddiasını ispat eden delil sundu mu heyetinize burada şu kadar insanız bütün Türkiye bizi izliyor şu iddia makamının iddianamede ileri sürdüğü iddiaları ispat eden bir tane delil koyduğunu gördünüz mü, hiç birimiz görmedik tam aksi herkes kendi hakkındaki iddiayı çürütmekle ilgili deliller sunuyor belgeler sunuyor biz işçi partililer olarak bütün iddiaları çürüten deliller mahkeme kararları sunduk heyetinize, yani hakikaten orta çağın cadı davalarında olduğu gibi hissetmemek elinde değil insanın kendimizi başka neyle ispat edeceğiz kararlar sunuyoruz iddianın yalan olduğunu gösteren her türlü kanıtı heyetinizin önüne getiriyoruz ama hala tutukluyuz 18 ayımızı doldurduk bugün burada 18 ay bir siyasi parti yöneticisinin 18 ay hiçbir delil olmadan bütün iddiaların aksini artık kararlarla ispat etmek gibi bir zorunluluk içerisinde bırakıldığı bir davaya ben hukuki bir yargılama diyemiyorum maalesef diyemiyorum, diyemiyorum bunu elbette ki tarih bir gün bunun adını koyacak bunun adını koyacak umarım o tarih sizi sizi hayırla yad eder. Bizleri de haksız diye itham eder umarım böyle olur. Ama hiç öyle olacağı gibi gözükmüyor. Bunu açık olarak söyleyim. Bunu bir infial olarak da söylüyorum kendi açımdan 29 Ocak günü ben “
Mahkeme Başkanı :” Nusret bey sürecek epeyce “
Sanık Nusret Senem : “ biraz sürecek çok fazla değil, çok fazla değil sayın başkanım”
Mahkeme Başkanı :”Ramazandır oruçlu olan var ezanda okundu zannediyorum iftar edecek insanlar olabilir “
Sanık Nusret Senem: bir yarım saat kadar sürer tahmin ediyorum. “
Dostları ilə paylaş: |