Av. Vural Ergül “ efendim o kadar çok şey gözden kaçıyor ki ne kadar iyi niyetli olursanız olun bu insanın artık bir insanın hacminin çok üstünde efendim MİT’in cevabı da yazıdaydı yazıda atlanabiliyor artık hiç birimiz burada dikkatimizi, muhakeme yeteneğimizi muhafaza edemiyoruz efendim o yüzden zaten burada ben kanunsuz cezaya dönüşmüş tutukluluk hallerinin devam ettiğine inanıyorum eğer ki sayın mahkemeniz herhangi bir dosyaya layıkıyla dikkat gösterebilmiş olsaydı adım gibi eminim burda bir tek sanık tutuklu kalmazdı ama zaten kanunsuz cezaya dönüşmüş bu tutukluluğu devam ettirmek için yargılama faaliyetini fiilen ortadan kaldırmak için özenle peydahlandı böyle 500 klasör, 1000 klasör evrak 2500 – 3000 sayfa iddianame yoksa görmedik mi efendim utansınlar savcılar defaatle söylüyorum sanığın penisine kadar yazmışlar böyle bir iddianame böyle bir yargılama olur mu? Ama bakın işte gördünüz mü onlar neye yarıyormuş buraya yarıyor işte buraya yarıyor ki biz im en tabi yargılamaya ilişkin haklarımızı daha ifade etmemize rağmen sayın mahkemeniz bunun karşılığını veremiyor vermesine de imkan yok efendim her şey ortada. Sizin biyolojik, biyolojik, entelektüel kapasitenizin çok çok üzerinde yalnızca sizin değil efendim bu salonu dolduran bu kadar kalabalığın bile toplan enerjisinden kapasitesinden çok çok öte böyle bir yargılıma olmaz zaten efendim aslına bakarsanız yeri gelmişken bunu söyleyeyim burada en başında biz hataya düştük en başında biz iddianamenin orası öyle, burası böyle deyip kendimizi paralarken hataya düştük 442 klasör evrak 250 bin sayfa, 2500 sayfa iddianame birincisi, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü yolda böyle bir yargılama olur mu? bizde buraya geldik cübbelerimizi aldık savunma yerine aldık savunma yerine aldı böyle bir yargılama olmaz efendim biz burada tuzağa düştük tuzağa düştük resmen çünkü burada bir yargılama var izlemini doğuruyoruz buradaki varlıklarımızla ama hiçbir şeye yaramıyor bakın müvekkilim Sevgi Erenerol için yalnızca benim içim değil diğer arkadaşlarımın da kendi müvekkilleri için defaatle ifade ettikleri tahliye gerekçelerini, tahliye dayanaklarına bakın birde dosyanın içerisindeki hukuki değerlendirmelere, hukuki dayanaklara bakın daha ne söyleyelim efendim söyleyecek bir sözde kalmadı ama mahkemeniz ne kadar iyi niyetli olursa olsun ne kadar gayretli olursa olsun bizim tahliye ye ilişkin taleplerimizle dosya içeriğini bir arada değerlendirip bir sonuca varmakta güçleniyor adata bundan giderek de uzaklaşıyor çünkü bakın dördüncü iddianamede geliyor şimdi efendim burada tahliyeye ilişkin beyanımı da tamamlayıp bitireyim daha sonra farklı bir kapsamda yine uzunca bir açıklamada bulunacağım ama şu haliyle hem günün geç saatine vardık hem arkadaşlarımızın arasında oruçlular var hem sizde ziyadesiyle yoruldunuz ama bakın efendim ben müvekkilim Sevgi Erenerol’un tahliyesi için bir avukatın bütün gayretiyle dosyada çalışıp dile getirebileceği beyanları eksiksiz dile getirdim müvekkilimde kendisine ilişkin hukuki değerlendirmelere, kanıtlara ilişkin tek tek açıklamalarda bulundu hukuken yapılması gereken ne varsa yaptım müvekkilimde kendi adına bunu yaptı sözün bittiği yere geldik bundan sonra ben müvekkilimin tahliyesi için ne yapabilirim hiçbir şey yapamıyorum efendim neden yapamıyorum çünkü heyetinizde anlaşılmayan bir kuvvetli suç şüphesi var şimdi bu kuvvetli suç şüphesinin ortadan kaldırılmasına imkan sağlayacak herhangi bir gelişme yada beklenti söz konusu mu efendim değil peki ne olabilir efendim müvekkilim tahliyesini gerektirebilecek yalnızca yalnızca yattığı tutuklu kaldığı sürenin dikkate alınması durumunda suçun Vasfı vesairesi deyip bir tahliye verebilirsiniz buda akla ister istemez müvekkilimin gıyabında bir mahkumiyet kararı verildiği ve ona göre de takvimin geçmesinin beklendiği sonucu getiriyor. O çerçevede ben müvekkilimin geçtiğimiz celsede tahliyesine ilişkin talepte bulunurken müvekkilime ilişkin hukuki değerlendirmenin, iddiaların, müvekkilimin savunmasının ve benim tahliye taleplerimin yeniden gözden geçirilmesini talep etmiştim efendim mahkemenizin buna imkân bulamadığından adım gibi eminim bulamadınız da çünkü herkes aynı şekilde kendi hukuki durumunu heyetinizce layıkıyla değerlendirilmesini talep ediyor. Ama mahkemeniz hangi birine yetişsin efendim daha ikinci üçüncü iddianamedekiler var, dörttekiler var bu kadar insanın sayın mahkemenizden bir biri ardına yağdırdığı talepler sizin karşılık verebileceğiniz ölçünün çok çok ötesine geçtiler mahkemenizin en esaslı hatası da bütün bu iddianameleri adil yargılama hakkına fiilen daha en başından imkan tanımayacak şekilde kurgulanmış olmasına rağmen kabul etmekle oldu efendim mahkemeniz o noktada ciddi bir hataya düştü eğer bu iddianameleri bu tertibin belgeleri olan o iftira nameleri eğer mahkemeniz yerleşik hukuk tahammülleri yasalar ve iddianame yazım teknikleri çerçevesinde değerlendirip kabul etmek yerine reddetmek olsaydı varsın müvekkillerimiz daha uzunca seneler savcıların elinde kalsaydılar. Ama hiç olmazsa bu tertip bu noktaya gelmezdi efendim dolayısıyla bir anlamı yok efendim hatta bugünde karar veremeyebilirsiniz yine yoğunluğunuz nedeniyle yine saatin ilerlemiş olması nedeniyle heyetiniz bugün bir talepleri kararı bağlamak yerine bunu daha sonra değerlendirmek üzere karar verecek muhtemelen öyle olacaktır. Ben heyetinizi anlayışla karşılıyorum çünkü bende ayakta durabilecek derecede güçlü değilim sizi hayda hayda anlıyorum ama tekrar söylüyorum benim müvekkilimin yada burada kanunsuz cezaya dönüşmüş bu tutukluluk halinin de esaretlerini devam ettiren bu kadar yurtseverin, Kemalist’in, aydın’ın, Atatürkçünün ne kabahati vardır. Efendim tarih önünde hepimiz sorumlu olacağız bunu ben daha öncede defaatlede söyledim yeniden hatırlatıyorum tarih önünde tıpkı sizlerde bundan önce yargılanan birçok yargı mensubu gibi sorumlu olacaksınız bu sorumluluğunuzu salonda birçok arkadaşımız hatırlattı ben yeniden hatırlatıyorum müvekkilimin de tahliyesini talep ediyorum efendim”
Sanık Ergün Poyraz müdafi Av. Mustafa Hüseyin Buzoğlu söz istedi verildi; Bu yargılamanın başlangıcında bütün sanıklar ve bizler iddianameye kabul kararınızla birlikte gerçi bugün geldiğimiz noktada inceleme olanaklarınızda ciddi sıkıntılar olduğu ortaya çıkıyor ama yargılamayla birlikte adaleti bekledik çünkü vatandaşlık bağıyla bağlı olan yurttaşların devletten vermiş oldukları vazifelerden bir tanesi kendilerinin işlemiş oldukları bir suçla ilgili devletin kendisi adına kendisini yargılama yetkisini devreder aynı zaman kendisine karşı bir suç işlendiği takdirde vatandaşlık bağıyla bağlı olduğu devlet kendisi adına biraz önceki ifade ettiğiniz burası onun yeri değil’i gerçekleştirmek adına siz bir görev ifa ediyorsunuz fakat pozitif kuralların bu derece kötüye kullanıldığı yargılama süreci tahmin ediyorum dünya yargı tarihinde mevcut değildir. çıkan meslektaşlarımızın ciddi bir zorluğu var çünkü artık biraz önceki meslektaşımın ifade ettiği bundan önceki zabıtlar incelendiğinde diğer meslektaşlarımızın da vurguladıkları gibi hakikaten bugün itibariyle sözün bittiği bir noktadayız her bir meslektaşımızın dışarıda konuştuğu tek bir şey var sayın heyete biz daha ne anlatacağız ki adaletin gerçekleşmesine kendilerine nasıl katkıda bulunacağız çünkü biz avukat olarak yapmamız gereken tek bir husus var sizlerin gözden kaçırdığı veya göremediğiniz, veya eksik bulduğunuz bizim kendi müvekkillerimiz veya diğer sanıklarla ilgili bir dosyanın bütünüyle ilgili size nasıl yardımcı olabiliriz diye bakıyoruz fakat burada önemli olan diğer bir unsuru unutuyoruz hukuk dediğimiz pozitif kurallar ancak yasa koyucunun veya tarihsel bir birikimle meydana gelen kuralların normların siyasallaşmaması halinde söz konusu olabilir. Ancak o zaman adalete ulaşabiliriz biz bu yargılamada adaletten gittikçe uzaklaşmamızda biraz sonra ifade etmeye çalışacağım heyetinizin cesurca bir karar vermemesinden dolayı evet uzaklaşıyoruz ama bu üçlü saç ayağında kuvvetler dengesinde eğer iddia makamı soruşturmayı kasıtlı bir şekilde ucu açık bir şekilde kendi elinde tutuyorsa, sizin önünüze klasörler binlerce sayfayı bir yere koyuyorsa ve bütün bunların gerçekleşme gerekçesinin saik ininde bugün itibariyle siyasallaşmış bir emniyet birimi veya hizbi veya tertibi tarafından gerçekleştirdiği söz konusu ediliyorsa ve hiç kimse bunu artık yadırgamıyor, kanıksanan bir olgu haline gelmişse bizim bu solanda ciddi bir şekilde adaletin gerçekleşmesini beklemekte ciddi bir endişemiz var bunu ortadan kaldırabilecek tek bir şey sizin heyetiniz iki dudağı arasından çıkacak buradaki yurtseverlerle ilgili verebileceğiniz bir tahliye kararı eğer böyle bir tahliye kararı vermediğiniz takdirde bir önceki duruşmada söz aldığımda geldiğini ifade ettiğiniz üçüncü iddianame olduğu gibi zaman gazetesinde yazdığına göre dördün mensuplarını görüyoruz kimlerin olduğunu yazılmadıklarından beşincinin de iddia makamı tarafından hazırlandığını görüyoruz bazı gizli tanık üçüncü iddianamenin ekindeki gizli tanık veya ifadelerden bugün itibariyle mevcut açılım diye ifade edilip silahlı propagandanın silahlı unsurunu ortadan kaldırmadan bir şeyleri açmaya çalışanların, karşı çıkanlara yönelik siyasal bir yeni bir soruşturmaya o yönde yön vereceklerini görüyoruz iddia makamının ve aynı zamanda da orada isimleri geçenlerle ilgili yeni soruşturmalar yapılacağını görüyoruz nedir bu soruşturmaların özün seneler önce 99’da yeni yapılandığı bildirilen 96 itibarıyla yeniden kendisine en üst düzeyde bu örgütün varlığını ifade eden ve bir takım danışma kurullarının falan da bu örgütle irtibatlandırılıp önümüzdeki günlerde yeni operasyon gerçekleşecek bunu sizlerde basında izliyorsunuz, bizlerde basından izliyoruz ve bugüne kadar gelen unsur yeni halkalarla, yeni soruşturmalarla sizin burada adaleti tecelli ettirmeniz engellenecektir. Bunu engellemek için tek bir yapabileceğiniz unsur bir an önce buradaki yurtseverleri tahliye etmenizdir. Siz tahliye etmediğiniz takdirde bu soruşturma bu şekilde aynen olmaya devam edecektir çünkü soruşturma ve kovuşturma maalesef artık siyasallaşmıştır. Nerden görüyoruz siyasallaştığını çünkü dikkat edin bugün Türkiye’nin gündeminde ne var ise hepsi buradaki kovuşturmayla doğrudan irtibatlıdır. Eğer mevcut siyasal iktidarın kendisine karşı gördüğü bir grup veya bir aydın veya bir yazar varsa muhakkak bu soruşturmayla bir şekilde ilintilendirilmektedir. Çok somut olarak kendi müvekkilim bazında ifade ediyorum 22 Temmuz 2007 seçimlerinden önce bizzat Can Dündar’ın köşe yazısına göre o gün itibariyle asla böyle bir görevi olmamasına rağmen kendisinin bu konuda hiçbir bilgisi olmaması gereken Abdullah Gül bu soruşturmaya dikkat edin bu soruşturma çok genişleyecek demiştir. Bakın 12 Haziran 2007 itibariyle buradaki görüntülerle birlikte eğer Ergenekon söz konusuysa savcısını da, hakimini de diye sinkaflı küfürler eden emniyet mensuplarının ötesinde iradenin çok önceden planlandığını görüyoruz. Günlerce saatlerce burada size yüz küsürlerce bir duruşmada yapılmış olsa 2001 Mart’ından çok daha önce tertibin oluşturulduğunu görüyoruz fakat eğer bugünkü Cumhurbaşkanı Temmuz 2007 itibariyle bu soruşturma çok daha genişleyecek diye ifade ediyorsa ve ertesinde de yazar olmaktan başka kendisinin hiçbir suç atfedilecek hiçbir şeyi olmayan benim müvekkilim 22 Temmuz seçimlerinin hemen ertesinde 27 Temmuz’da gözaltına alınıp bugün itibariyle hala huzurunuzda 25 Kasım’da kendisi dönüp savcıya ifade ettiği gibi Allah rızası için bana suçladığının konuyla ilgili bir soru sorun noktasından bir adım bile ilerleyememiş ise ciddi endişelerimiz fakat bunu önleyecek olan sizlersiniz. Ve bunu oy birliğiyle yapmak zorunda da değilsiniz bütün ara kararlarınız ve kararlarınız oy birliğiyle çıktı oy birliğiyle yapmak zorunda değilsiniz diye düşünüyorum benim müvekkilimle ilgili 27 Temmuz’dan itibaren kendisine istinat edilen suçlamalar gizli belge edinmek ve terör örgütü üyesi olmak terör örgütü üyesi olmakla ilgili birinci iddianamede somut olarak ortaya konulan istinat, iddia kendisinin yazmış olduğu kitapların darbeye zemin oluşturmak üzere kaos ortamı yaratılması için ileri sürülüyor. Böyle bir pozitif bir kuralda, böyle bir darbeye zemin oluşturmak için kaos ortamı yaratmak için bir yazar eğer bir kitap kaleme almış ise olması gereken husus o kitapta ismi geçenlerin kendisiyle ilgili cezai ve hukuki şikayet ve dava açmaları gerekir. Davaya konu edilen Musa’nın çocukları, Musa’nın gülü, Musa’nın mucahiti, Musa’nın AKP’si ile ilgili ve diğer kitaplar çok fazla iddianamede irdelenmiyor fakat asıl unsur olarak mevcut siyasi iktidara karşı iddia makamı bunları gördüğü için bu kitapları ortaya koyuyor fakat çok ilginçtir. 30 Temmuz 2007 tarihinde savcı Zekeriya Öz müvekkilimi hiç şahsan tanımadığını fakat kendisinin kitabı rafta arkada kütüphanesinde bulunuyordu 15 gün öncesi itibariyle de iddianameyi hazırlamak üzereyken kendisine böyle bir bilgi geldiğini ifade etti. Bu bilginin doğru olmadığını, bunun gerçekdışı bir beyan olduğunu 17 Temmuz itibariyle gözaltına alınan İsmail Yıldız’da benim müvekkilimin isminin sorulmasında görüyoruz fakat 8-9 Temmuz itibariyle Abdullah Gül bu açıklamayı yaptığı için soruşturmanın ne tarafa doğru genişletildiğini buradan ortaya çıkartmak mümkün neden 26 Temmuz yani Ergün Poyraz’ın 27 Temmuz’da gözaltına alınmasından bir gün önce hakkında kendisi hakkında 198’e göre yakalama emri vermeden önce sayın savcı adresini bilmiyor benim müvekkilimin adresini bilmiyor en ufak kendisi hakkında bir telefon tapesi yok, telefon görüşmesiyle ilgili bir bilgi yok adresini bilmediğini bir kimse hakkında Abdullah Gül’ün soruşturmanın genişletileceğini ifade ettiği Ergün Poyraz 27 Temmuz’da alındı. 27 Temmuz’dan sonra siz 20 Ekim’li birlikte devam ettiğiniz yargılamaya 25 Kasım’da kendisine sorulan sorularla ilgili somut hiçbir şey yok bugün itibariyle de hiçbir şey yok fakat tekrar soruyorum eğer bu kitaplar darbeye zemin hazırlamak için kaos ortamı için yaratılmış ise bunun muhatabı olduğu iddia edilen Recep Tayyip Erdoğan bir tek bir şikayet dilekçesi vermedi sadece yapmış olduğu açmış olduğu bir tazminat davası hale devam etmekte hukuk davası Abdullah Gül bununla ilgili kendisiyle ilgili olduğunu söylüyor iddia makamına göre adresine bilmeyen iddia makamına göre Musa’nın gülü kitabıyla Ergün Poyraz’ın darbeye zaman hazırlamak üzere kaos ortamı için bu kitabı yazdığı örgüt tarafından yazdırıldığı söyleniyor. Abdullah Gül bu kitapla ilgili cezai hiçbir şikayette bulunmadı sadece tazminat davası açtı ve açılan tazminat davasında Ankara 6. Asliye hukuk mahkemesi henüz daha gerekçeli kararını yazmadı ve tazminat isteminin reddine karar verdi. Fakat burada önemli vurgulanması gereken husus savcının sorgulamadığı bu kitapta Ergün Poyraz tarafından Abdullah Gül ile ilgili iddia edilen yaklaşık oradaki hukuk hakimliğinin tespit ettiği 16-17 tane Abdullah Gül ile ilgili ifadeyi onlarla ilgili hiçbir şikayeti, hiçbir davası, hiçbir tekzibi olmadığı bizzat zapta geçen beyanla oldu önemli olan konu burada iddia makamının aleyhe olan delillerle birlikte şüpheliyle ilgili lehe olan delilleri de toplaması ve bunları sorgulaması gerekirken maalesef savcı maddi gerçekliği araştırmak gerekirken buna araştırmadı fakat hukuk hakiminin araştırması neticesinde tazminat istemi reddedildi. Bu kitaplarla ilgili açılan diğer üç davada ise Fatih 2. Asliye Ceza Mahkemesi beraat kararı verdi, Eyüp ve Üsküdar’da henüz daha tazminat davaları devam ediyor peki ben şimdi soruyorum benim müvekkilimle ilgili şuanda kendisinin tutukluluğuna gerekçe olarak düşündüğümüz katalog suçlar içerisine sokulan örgüt üyeliğinden dolayı açılmış bir dava yoksa başka ve bunlarla ilgili bizzat hükümet veya siyasi iktidar tarafından yapılan bir şikayet yoksa peki nasıl darbeye zemin hazırlamak için kaos ortamı yaratmak için oluşturulduğu iddia edilebilir. Veya bugün itibariyle sayın heyetinizde 2 seneden fazla geçen bir süre içerisinde bir yazarın kaleminin elinden alınmasının ötesinde nasıl bir kuvvetli suç şüphesi vardır ki; Ergün Poyraz hala tutuklu olmaya devam etmektedir. 25 Kasım’da ben size Şişli’deki hakimle ilgili müfettişlerin yapmış oldukları soruşturma ifade ettiğimde zül addederim diye ifade ettiniz bakınız bakın bugün gelinen noktada yargı mensupları Ergenekon soruşturmasının içerisine dahil edilmiş durumda adalet bakanlığı bunu açıklıyor sizin en üst düzey mensubu olduğunuz kurumun en üst düzeydeki seçkin insanlarının bulundukları hakimler ve savcılar yüksek kurulunda bile bu dosyadan dolayı, bu kovuşturmadan dolayı, bu soruşturmadan dolayı nasıl bir ciddi bir sıkıntıların olduğu gizlilik kararından dolayı o seçkin üyeler aktaramadıkları için siyasi iktidarı nasıl bu savcıların arkasına aldıkları hemen hemen tüm açıklığıyla kamuoyuna yansıdı fakat tüm bunların nedeni biraz önceki meslektaşımın söylediklerine ben katılamıyorum yani siz dosyaların ağırlığından, vaktinizin olmamasından, fiziksel, psikolojik veya kültürel yetersizlik gibi bir şeyin arkasına sığınmamız mümkün değil biz burada adaleti arıyoruz adaletin gerçekleşmesine, adaletin tecelli etmesine katkıda bulunmaya çalışıyoruz eğer bir takım endişelerle veya zül addettiklerinizle, eğer biz adaleti tecelli ettiremezsek o zaman mevcut pozitif kuralların mevcudiyetini ortadan kaldırırız biraz önce bir sanığın ifade ettiği noktaya doğru toplumu oraya götürmeye başlarız çünkü adaleti eğer siz kürsüde tecelli ettiremezseniz o zaman herkes kendi adaletini tecelli ettirmeye çalışacak fakat tekrar söylüyorum benim müvekkilimle ilgili adaletinizin ne zaman tecelli ettireceksiniz, ne zaman somut bir şeklide kendisine dönüp te suçlamalarla ilgili istinat edilen konularla ilgili somut ne zaman soru soracaksınız evet 191, 206 gittikçe delillerin değerlendirilmesi aşamasında bizlerde bazı taleplerde bulunacağız sizlerde değerlendireceksiniz fakat siz 2010 yılının önümüzdeki sene bu zamanlarda siz hala daha delilerin değerlendirilmesi aşamasına geçemeyeceksiniz sayın başkanım geçemeyeceksiniz. Üçüncü iddianamenin altına imzalarını atmamakla sorumluluktan kurtulduklarını düşünen sayın savcıların ve beraber hareket ettikleri ekibin yeni soruşturmaları, yeni ucu açık soruşturmalarla birlikte siz bir sene sonra dahi siz delillerin değerlendirilmesi aşamasına geçemeyeceksiniz daha şuanda ikinci ve üçüncü iddianame söz konusu dördüncü iddianame geliyor siz ne zaman adalete tecelli ettirebileceksiniz sorusuna somut bir yanıt veremiyorum o zaman yapılması gereken husus sizin cesur bir şekilde buradaki yurtseverlerle ilgili cesur bir karar vermeniz benim sizden tek bir talebim var cesur ve cesaretli olmanızı talep ediyorum saygılar efendim”
Sanık Mehmet Fikri Karadağ müdafi Av. Nevzat Çetin söz istedi verildi; Bugüne kadar mahkemenize verdiğimiz yazılı ve sözlü müteaddit savunmalarda Kuvvai Milliye 1919 derneğinin bu dava ile hiçbir ilgisinin olmadığını belirtmiş, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının dernek hakkındaki soruşturmaları sonucunda takipsizlik kararı verildiğini dernek toplantılarındaki konuşmalarda geçen sözlerin Avrupa insan hakları sözleşmesinde de yerini bulan ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirten birikişi raporlarında da bunların suç oluşturmayacağının belirtildiğini söyleyerek müvekkilim ve derneğin bu davadan tefrik edilmesini ve tahliyesini istemiş idik. Bu taleplerimiz mahkemeniz tarafından hiç dikkate alınmadan ve hatta okunmadan karara bağlanmıştır. Yani Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığının takipsizlik kararlarına mesnet olan deliller ve belgeler incelenmeden bir çırpıda gerekçe dahi gösterilmeden bu haklı taleplerimiz reddedilmiştir. Hâlbuki bu çok haklı taleplerimiz kabul edilerek davanın tefriki yapılmış olsaydı çok hacimli olan bu dava bir hayli hafifleyecek, rahatlayacak sizlerde okuyamadan yürüttüğünüz bu davada delilleri okuma imkanı bulacak bir kısım insanlarda haksız olarak hapishanelerde çürümeye mahkum kalmayacaktı. Anayasamızın yargı başlığı altındaki hükümlerinin 138 maddesi hakimler görevlerinde bağımsızdırlar anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler şeklindedir. Mahkemenizde görülen bu davada bu hükme açıkça aykırı hareket edildiğini görmekteyiz bu zamana kadar yaptığımız tüm tahliye talepleri CMK 100/3 gereği reddedildi ancak tarafımıza tutuklama sebebi olarak gerekli hiçbir kuvvetli şüphe unsuru gösterilmemiş, matbu evrak misali taleplerimiz reddedilmiştir. Taleplerimizin reddi bir mahkeme hükmü olmakla beraber ne anayasaya, ne kanuna, nede hukuka uygundur. Anayasanın 141. maddesi bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır hükmünü koymaktadır. Bu durum CMK madde 101/2 de de açıkça düzenlenmiştir ki tutuklanmaya dair kararlarda hukuki ve fiili nedenler, gerekçeleri ile gösterilir ancak red kararları tarafımıza gerekçeli olarak bildirilmemiş, her defasında matbu kelimelerle gerekçesiz red ile karşı karşıya kalmış bulunuyoruz. Siz sadece kararınızın hukuki nitelemesini yapmaktasınız, hukuki fiili herhangi bir gerekçe yok bu tutumunuz ile açıkça anayasanın 138/1 düzenlemesine aykırı davranmaktasınız. Tutuklama nedenleri hepinizin bildiğin gibi CMK madde 100 de açık olarak düzenlenmiştir. Burada müvekkilimin tutuklu olarak yargılanmasına dayanak gösterilen CMK 100/3 yine hepimizin bildiği gibi kuvvetli şüphe unsurunu aramaktadır. Burada anılan kuvvetli şüphe kişiyi mahkumiyete götürecek derecede bir şüphedir, sayın mahkeme siz bu şüpheyi hangi delilden veya delilerden ortaya çıkarabiliyorsunuz. Yine müvekkilime müvekkilimde isnat edilen suçların düşüncesi bile olmadığından siz bu mahkemede ancak düşünceyi yargılıyor olabilirsiniz. Hangi suça dair tamamlanmış hazırlık hareketi vardır. Hangi suç en azından teşebbüs aşamasına gelmiştir. Sayın mahkeme siz burada ancak telefon dinlemelerine takılmış birkaç düşünceyi yargılamaya çalışıyorsunuz. Bu görüşmelerde dahi suç unsuru yoktur. Yorum ve kurgulamalar ile suç isnadına konu olmuşlardır. Kuvvetli şüphe unsuru mahkumiyete götürebilecek kadar ağır olan bir şüpheyi içerir burada isnat edilen suçlar deliller ışığında aydınlatılarak şüphe giderildiğinde ve sanığın mesnet suçları işlediği açıkça ifade edildiğinde de mahkumiyet kararı kurulabilir. Siz hangi delillerle burada ki şüphenin varlığından bahsediyorsunuz. Hangi delillere dayanarak CMK madde 100/3 e göre tutuklama kararı veriyorsunuz. Telefon dinlemeleri mi tanık ifadesi mi, fiziki takip mi, belli değil. Telefon dinlemesi CMK madde 135/1 gereği başka suretle delil elde etme imkanı bulunmaması şartına bağlanmıştır ve telefon kayıtları tek başına delil olarak kullanılamayacağı Yargıtay kararlarında da görülmektedir. Sanık tanık, gizli tanık, ne olduğu belli olmayan Türkiye tarihinde bir ilk olarak karşımıza çıkan ve ifadelerinde de istikrar bulunmayan birinin tanıklığı mı kuvvetli şüphe oluşturuyor. Tanık Osman Yıldırım’ın ifadelerinde istikrar yok. Bu durumda bu tanığın ifadeleri dikkate bile alınamaz. Çünkü ifadelerin çelişkili olması o delilin şüpheli olduğunu gösterir. Ve şüpheli bir delil varlığında sanığın lehine karar verilir, şüpheden sanık yararların bu ceza yargılamasını genel ilkelerindendir. Sayın mahkeme hakimlerin karar verme usulünü anayasa açıkça düzenlemiştir. Buna göre bir anayasa iki kanun üç, hukuk. Bu normlara uygunluk şartı yerine getirildikten sonra vicdani kanaat muacenesinde karar verilebilir. Siz anayasa kanun ve hukuk bu normları atlayarak doğrudan vicdani kanaate göre hüküm vermektesiniz. Gerekçe yok, isnatlar tutarsız. CMK 170/4 e göre kanuna uygun delillerle ilişkilendirilmeden ilişkilendirilerek açıklanmadan ve hukuk ilkeleri göz ardı edilerek muhakeme yapılmakta ve karar verilmektedir. Aynı suçlar isnat edilen kemal Alemdaroğlu, ilhan Selçuk, tutuksuz yargılanırken, Mehmet Fikri Karadağ’ın tutuklu yargılanması hangi gerekçe ile açıklanabilecektir. Dr. Raporu diyorsanız bizim de tam teşekküllü devlet hastanesinden alınmış raporumuz vardı ve mahkemenize bunu ibraz ettik. Hiç dikkate bile alınmadı. TCK madde 3/2 eşitlik ilkesinden bahsetmektedir. Bu durumda eşitlik nerede. Bu durumda kanun ve hukuk ilkesi göz ardı edilerek doğrudan vicdani kanaat ile hüküm kurulduğunu düşünmekteyiz. Bu eşitlik ilkesi hukukun temel ilkelerindendir. Vicdani kanaat hukukun temel ilkeleri göz ardı edilerek kullanılamaz. Anayasa açıkça bunu düzenlemiştir. Kuvvai Milliye 1919 derneğine iddia edilen bu örgütün yan kuruluşu olarak müvekkilim Mehmet Fikri Karadağ’ı da iddia edilen örgütün kurucusu ve yöneticisi olarak değerlendirmektesiniz. Bu iki değerlendirme dahi tenakuz içermektedir. Hangi örgütün kurucusu ve yöneticisi iddia edildiği üzere yan kuruluşu olan bir derneğin başında bulunur. Lobi başlıklı belgeye göre örgüt en yüksek seviyede gizlilik ilkesine göre çalışmış olması lazım gelirken kurucu ve yönetici olmakla itham edilen müvekkilimin kendisini deşifre etmesi başlı başına iddianamenin ve muhakemenin çelişkilerini ortaya koymaktadır. Sanıklardan Ankara Kuvvai Milliye başkanı Bekir Öztürk, diğer sanıklarla ilgili derneklerin ortak eylemlerine katılmış, internet sitesinde faaliyetleri ile ilgili her türlü yazışmayı yapmış iddia makamına ve mahkemenizin anlayışına göre suç olan bize göre ise uç olmayan yasal haklarını kullanmış, her türlü eylem ve duyurularda bulunmuş olmasına rağmen tahliye edilerek tutuksuz yargılanmakta iken diğer sanıklarla hiçbir ortak eylemi bulunmayan hatta onların çoğunu hiç tanımayan birçoğu ile de hapishanede tanışan müvekkilim Mehmet Fikri Karadağ 19 aydır tutuklu yargılanmaktadır. Bu durum hangi sanık açısından tutukluluk için gerekli şüpheyi taşımaktadır. Anlamak mümkün değildir. müvekkilim hangi eylemi tahliye edilen Ankara Kuvvai Milliye derneği başkanı Bekir Öztürk’den daha fazla ağırdır. Müvekkilim asker olduğu için mi bu ayrımcılık yapılıyor. Başta ABD ve hükümet çevrelerinin askere karşı yoğun alerji duydukları ve bunu tırmandırmaya çalıştıkları bir ortamda bu sorularımız önem kazanmaktadır. Müvekkilim ile ilgili kuvvetli şüphenin kaynağı hukuka uygun olmayan tenakuz ve saçmalıklarla dolu bu iddianame ve yandaş medya yayınlarıdır, mahkemeniz maalesef hukuka aykırı olarak hazırlanan fakat delillerle ilişkilendirilmeyen bu iddianameyi reddetmek yerine kabul ederek en büyük hukuki hatayı yapmıştır. Dava hatalar üzerinden devam etmektedir. Bu iddianame için Yargıtay onursal savcısı Sami Selçuk bir garabet örneği diyerek iddianameyi yerden yere vurmuştur. Dosyada mevcut 20 Ocak 2008 tarihli terörle mücadele şube müdürlüğünün yaklaşık bir yıllık bir sürede sıkı bir takip ve inceleme sonucu hazırlamış bulunduğu istihbarat raporu incelendiğinde görülecektir ki Kuvvai Milliye 1919 derneğini perde arkasından kuran kişi recep Tayyip Erdoğan’ın bacanağı Nuri Vardarbaşı olup dernek milliyetçe ve ulusalcı söylemlerle CHP’ni ve zayıflamakta olan MHP’nin oylarını bölmek ve bu durundan AKP’nin faydalanmasını sağlamak amacı ile kurulmuş veya kurdurulmuştur, yani bu ifadeler, terörle mücadele şubesinin raporundan alınmış. Bacanak Nuri Vardarbaşı’nın ve sık sık MHP gecelerine katılan Mehmet Fikri Karadağ’ın talimatları nereden aldıkları böylece resmi bir rapor ile ortaya çıkmaktadır. Nuri Vardarbaşı Kuvvai Milliye derneği Genel başkanı Mehmet Fikri Karadağ‘ın sağ kolu olarak görülse de bazı talimatları kendisi vermektedir. Derneğin tüm resmi işlemlerinde devreye girmektedir. Bacanak Nuri Vardarbaşı’nın en önemli özelliği başbakanın bacanağı olmasıdır. Derneğe üzerinde Türkiye büyük millet meclisi amblemi olan 06 plakalı araç ile gelip gitmektedir. Kuvvai Milliye dernek merkezinin milli emlak idaresi bölge müdürlüğünden ihale ile kiralanması esasında bölge müdürüne karış bacanak karşı nüfuzunu kullanarak ihaleye başka kimseleri sokmamış, ihale yapılmış gibi binayı dernek merkezi olarak kiralamıştır. Bu sözler rapordan alınmaktadır. İhale yapılmadan önce binada işgalci durumunda olan dernek milli emlak bölge müdürlüğünün şikâyeti üzerine Kadıköy kaymakamlığı emirleri ile boşaltılmış istenmiş, ancak bacanak Nuri Vardanbaşı devreye girerek İstanbul valisi ile yapmış olduğu temas sonucu ismi bizce bilinemeyen vali muavini tarafından Kadıköy kaymakamına telefon açılarak boşaltma işlemi hemen durdurulmuştur. İlerleyen zamanlarda Kadıköy kaymakamı dernek binasında bacanak Nuri Vardarbaşı’nı ziyaret etmiş ve dostluklarını ilerletmişlerdir. Yaklaşık iki ay önce de Kadıköy kaymakamı Rize iline vali olarak atanmıştır. Dernek başkanı olarak görülen Mehmet Fikri Karadağ dernek faaliyete başladıktan sonra Nuri Vardarbaşı’nın talimatları sonucu İstanbul MHP il başkanlığının düzenlediği bazı gecelerde boy göstermeye başlamıştır. Bu ifadeler yukarıdaki aynen terörle mücadele şube müdürlüğünün dosyanızda buluna istihbarat raporundan alınmıştır. Bu durumda derneği kurduran ve perde arkasından idare eden iddia edilen örgüt olmayıp bacanak Nuri Vardarbaşı’dır hal böyle olunca tutuklanarak yargılanması gerekenler de Nuri Vardarbaşı ve derneğin faaliyetlerinden menfaat edenler olmalıdır bu durumda müvekkilim Mehmet Fikri Karadağ iddia edilen örgüt tarafından değil, bizzat ıskata teşebbüs ile isnat edildiği AKP hükümeti ve partisi lehine çalışmış olmakta değil midir. Bu raporu doğru kabul ettiğimizde en azından Kuvvai Milliye 1919 derneğini yan kuruluş olarak kullandığı iddia edilen örgütün bir numarası bu tezgâhtan menfaat sağlayan iktidar partisidir, iki numarası ise Nuri Vardarbaşı’dır. Ekte sunduğumuz bu raporun doğru olmadığı kabul edildiğinde ise dernek ve müvekkilim hakkında tutulan tüm raporları yapılan tüm istihbaratları şüpheye düşürmektedir ki bunun neticesinde şüpheden sanık yararların ilkesi gereğince müvekkilimin tahliyesi ve beraatı gerekmektedir. Yine sayın mahkeme burada da anayasanın madde 135 i ihlal ederek hukukun temel ilkesini göz ardı etmiş ve vicdani kanaatlerine göre karar vermiştir. Bu raporu hiç dikkate almamıştır. Okumamıştır bile. İddianamenin 40. sayfasında Kuvvai Milliye derneğinin alternatif bir ordu kurmak üzere halkın iyi niyetini suiistimal ederek para topladıkları ve bu paraların örgütün illegal faaliyetlerinde kullandıkları tespit edilmiştir denmektedir fakat kimden ne zaman nerede ne kadar para toplandığına dair bir tek açıklama makbuz veya belge ibraz edilmemiştir. Su bulandırılmıştır fakat bu iddia CMK ya göre delillendirilmemiştir. Ama bu iddianamenin maksadı hasıl olmuş, mahkeme delilleri iyice okuyacak zamanı bulamadığı için bu ithamları doğru kabul ederek her tahliye talibimizde olduğu gibi hiçbir ciddi gerekçe göstermeden 100/3 deyip tutukluğu sürdürmüştür. Halbuki mahkeme dosyayı iyice okuyup inceleyebilseydi derneğin parasızlıktan altı telefonunun kapandığını, su faturası ödenmediğin için su saatlerinin mühürlendiğini, yine müvekkilimin aynı dönemde üç ayrı bankadan taksitli ferdi kredi çektiğine dair banka yazılarının dosyaya konduğunu görüp bu iddianın asılsızlığını tespit edebilirdi. Müvekkilimin adını hiç duymadığı ancak emniyette ifadesi alınırken öğrendiği bir örgütün üst düzey yetkilisi olduğu kurucu ve yöneticisi olduğu birinci iddianame de ileri sürülürken, ikinci iddianame de. Bu iddiadan vazgeçilerek sivil toplum örgütleri ile üst derce arasında irtibatı sağlayan kişidir. Denmek suretiyle gene hiçbir belgeye dayanmayan isnatlarda bulunulmuştur. Bu ifadede bir garabet örneği olan iddianame nin tutarsızlığını ortaya koyan bir başka misaldir. İddianame de çokça ileri sürülen şeylerden birisi de, sanıkların birlikteliğini ispat etmek bakımından iler sürülen telefon konuşmalarıdır, bu konuşmaların hemen her sanık için kimin kiminle kaç defa konuştuğu listeler halinde verilmiştir. Bu listelere baktığımızda müvekkilimin üst düzey yöneticilerinden hiçbirisi ile telefon konuşması yaptığı tespit edilememiştir. Konuşmalar ancak dernek içinde derneğe sempati duyan vatandaşlar ile müvekkilim arasındaki konuşmalardır. Yani müvekkilim devre arkadaşı olan Muzaffer Tekin dışında Kemal Alemdaroğlu, ilhan Selçuk, Doğu Perinçek, Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol, veya diğer iddianamelerde adı geçen generallerin hiçbiri veya diğer sivil şahıslarla telefon görüşmesi yapmamış ve yaptığı da tespit edilmemiştir. Bu durum bile müvekkilimin diğer sanıklarla herhangi bir birlikteliğinin ve dayanışmasının olmadığını açıkça göstermektedir. Tanık Osman Yıldırım Ataşehir deki toplantıda Fikri Karadağ’da vardı şeklindeki ifadesinin gerçek olmadığı, telefon konuşmalarının tespiti sonucu müvekkilimin o toplantı saatinde ayvalıkta olduğu anlaşılmıştır. Buda dosyanızda vardır. Zaten mahkemenizin tanık koruma programından istifade etmek isteyen Osman Yıldırım gibi ifadeleri değişen çelişkili olan bir kişinin ahlaki yapısı da mahkemenizin bilgisi dahilinde olup bunun ifadesine değer verilmeyeceğinden eminiz. Müvekkilimin teşebbüs ettiği cebir şiddet ve silah kullandığı veya kullandırdığı ve gerçekleştirdiği hiçbir kanunsuz eylemi olmadığı gibi verilmiş bir talimatı da yoktur. ABD’nin talimatı ile açılmış bulunan bu dava ile ne olmuştur. Mevcut iddianame ve delillerle değil değil kuvvetli şüphe yeterli bir şüphenin bile olmadığı bu davada yirmi ayını dolduran sanıklar haksız tutuklamalar ve tahliye taleplerinin ciddi ve tutarlı olmayan gerekçelerle aileler perişan olmuş, insanlar işyerlerini kapatmak zorunda kalmış bazıları iflas etmiş. Boşanmalar nedeni ile aileler dağılmış, üniversiteyi kazanan bazı sanıklar kayıtlarını yaptıramayarak tahsil hayatları sönmüş, bazı sanıkların yargılama masraflarını karşılayabilmek için ev araba ve eşyalarını satmak zorunda kalmışlardır. Sanıklar mahkemenizin tutuklamaya ilişkin kararları ile felaket üzerine felaket yaşamışlardır. Toplumda herkes telefonlarının dinlendiğinden bahisle acaba beni de mi tutuklarlar diyerek korku içinde yaşamaya başlamışlardır. Bir korku imparatorluğu kurulmuştur. O hale gelmiştir ki değil suç işlemek, mahkemenizin tutumu dolayısıyla ve verdiği tahliye taleplerine red kararları ile yalnız telefon konuşması ile insanların aylarca hapishanelerde yatırıldığı anlayışı toplumda yer etmiştir. bu toplumsal ve sosyal felakette mahkemenizin hiç mi sorumluluğu yoktur. Duruşmalar başlamadan önce, mahkeme başkanının Köksal Şengün olduğunu öğrenen sanıklar ve avukatları mazinizdeki vermiş bulunduğunuz dürüst kararlar nedeni ile çok sevinmişler. Fakat davanın başlamasından sonra da oy birliği ile verdiğiniz kararlar karşısında hayal kırıklığına uğramışlardır. Çünkü dava açılıncaya kadar yapılan haksızlık ve zulümlerin duruşma ile birlikte sona ereceğine inanan müvekkiller ister istemez bağımsız ve tarafsız bir yargı önünde olmadığını hissetmişlerdir. Mahkemeniz bu tutumunu devam ettirmeye çok kararlı görünürken bir tek şeyi unutmuştur. Eski roma da ünlü yargıç ve hatip olan çiçero, roma imparatorluğunda yargılanırken idam edileceğini anlamış, ve hakimlere hitaben şöyle demiştir. Onurlu hakimler burada vereceğiniz karar yalnız benim hayatımla ilgili olmayacaktır, Roma’nın ve hepimizin adalete olan güvenini yeniden sağlayacaktır. Kararınızı vermeden önce bir şeyi hatırlatmak istiyorum. Ey hakimler her biriniz kendinize sorun, bu vereceğiniz idam kararından kim kazançlı çıkacaktır, Latince ismi ile, cui bono demiştir, ben de mahkemenize soruyorum bu davada bu insanların memleketin bu güzide evlatlarının vatansever insanların Cumhuriyeti savunan insanların hapishanelerde aylarca tutuklu kalmasından kimler memnun. Bu tutukluluk hallerinin devamından hangi ülkelerin kazançlı çıktığını hiç düşündünüz mü. İki dudağınızın arasında olan tahliye taleplerinin reddedilmesi Kürt açılımı adı altında altıdaki ülkemizin bölünme çalışmaları bu davadaki tutuklama kararlarından kaynaklanmıyor mu. Bu durumun devamı halinde ülkemiz kazançlı çıkabilir mi. bu dava bu nedenle vereceğiniz kararlarda bu kararın basit bir karar olmadığını ülkemizin akıbeti ile de ilgili olduğunu düşünerek lütfen düşmanlarımızı sevindiren dostlarımızı üze kararlar verilmemesini talep etmekteyiz. Netice olarak yukarda arz ettiğimiz gibi Kuvvai Milliye 1919 derneğinin iddia olunan örgüt ile alakası olmadığından mahkemenizin Kuvvai Milliye 1919 ile ilgili davayı bu davadan ayırmasını merak etmeyin başka mahkemeler de en az sizin kadar adil olabilirler yani başka mahkemelerde tahliye olacak diye bir ümidimiz yok ama bu dava ile ilgisi olmadığı için bu davanın ayrılmasını istiyoruz. Sizin çok yorulduğunuzu görüyoruz. Kuvvai Milliye derneğinin bu davadan ayrılması ile en az on beş sanığın bu davadan ayrılıp bir başka mahkemeye gideceğini ve sizin yükünüzün hafifleyeceğini düşünüyoruz. Terörle mücadele şubesinin hazırladığı raporu eğer resmi makamlarca hazırlanmış doğru bir rapor olarak kabul ettiğiniz takdirde dernek mensuplarının iddia olunan örgütle açıkça ilgileri bulunmadığı görüleceğinden derhal tahliye edilmeleri gerekmektedir. Yada yukarda belirtildiği gibi bir yıl süre içinde takibe alınmış olan örgüt ile ilgili terörle mücadele şube müdürlüğünün hazırladığı bu rapor eğer doğru kabul ediliyorsa tüm deliler açısından bir şüphe ortaya çıkacağından bu sefer şüpheden sanık yararların ilkesi gereğince müvekkilimin yattığı 19 aylık süre de göz önüne alınarak müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum, saygılarımla:”