Sanık Emin Gürses müdafii Av. Mehmet Taşdelen söz istedi, verildi: “ Sayın başkanım savunmalarımızda arz etmiştik, yaparken savunmamızı ancak ben müvekkilim hakkında dosyaya girmiş, delillerden kısaca ana başlıklar halinde bir kez daha bahsetmek istiyorum. İbrahim yılmaz isimli diyanet işleri başkanlığı müfettişini milli güvenlik akademisi Ankara 2001 yılında mezhepler tarikatlar ve cemaatler adında bir muhtemel konferansı dersi olmuş, bunu kitapçık haline getirmişler, yine bu İbrahim yılmaz isimli diyanet işleri başkanlığı müfettişinin irtica nedir irtica ile mücadele stratejisi nasıl olmalıdır diye yine bir konferansı veya dersi olmuş, bunu kitapçık haline getirmişler. Bu müvekkilimin evinde bulunuyormuş, suç delili diye bunu almışlar bu klasörlere kopyalayıp koymuşlar. İddianame de bir satır geçmiyor sayın başkanım. Buradan herhangi bir şey diyanet işleri biliyorsunuz Türkiye cumhuriyetinin bir kurumu onun müfettişi milli güvenlik akademisinde bir konferans veriyor, bu metin suç delili olarak bu dosyaya müvekkilimin aleyhine girmiştir. Bilindi delil budur. Müvekkilimin aleyhline yine dosyaya giren ikinci delil devlet yapısını konu alan bir makaledir, büyük ölçüde İngilizcedir, buda devlet yapısı akademik bir çalışma buda suç delili olarak dosya girmiştir. Yine vatan gazetesinde yayınlanan bir ropörtajı vardır, Hrant Dink öldürüldükten sonra vatan gazetesinden bir muhabir bir gazeteci kendisi ile Hrant Dink in öldürülmesi üzerine bir röportaj yapmıştır bu iki gün süre ile yayınlanmıştır. Özetle müvekkilim bu röportajında Hrant Dink in Türkiye ye faydalı bir insan olduğunu Türkiye nin ermeni konusunda Türkiye nin tezlerini savunduğunu, öldürülmesinin son derece yanlış olduğunu anlatmıştır. Bu röportajda aleyhe olarak dosyaya konmuştur. Bu röportajda sağlamak istediği amacın da Veli Küçük ü korumak, olduğuna dair iddianame de ifadeler yer almıştır. Ancak Hrant Dink davasında Veli Küçük ile ilgili herhangi bir takip soruşturma yapılmamıştır. Yine müvekkilimin bir internet sitesinde yayınlanan bir röportajı bu dosyaya şey olarak suç delili olarak girmiştir. Bu röportajında da herhangi bir suç delili yoktur. Sayın başkanım, işçi partisi aramalarında 2003 yılında Ankara da TESİŞ sendikasının düzenlediği bir konferansta müvekkil im bir kısım panelistler ile beraber konuşmacı olarak katılmış, orda konuşma yapmıştır. Konuşmada birçok konuya temas etmiş, kurtuluş savaşından bahsetmiş, PKK teröründen bahsetmiş, terörün çok azdığından bahsetmiş, birçok konudan bahsederken konuşmanı bir yerinden işte terörün büyük şehirlere doğru kayabileceği kapımıza kadar dayanabileceği noktasında Allah göstermesin ama gerekirse silaha müracaat edin silah alın ruhsatlı silah anlamına gelebilecek bir tek cümle söylemiş, bu cümleden hareketle halkı birbirine karşı silahlı isyana isyana silahlı kıtara teşvik etmek yorumu ile iddianame ye beyanlar ifadeler geçirilmiştir. Bunların tamamında suç unsuru yoktur. Yine bunları değerlendiren savunmamda bahsettim değerlendirme inceleme grubu, beş kişilik polis arkadaş bu delilleri değerlendirmiş, bunların hiçbirinde suç unsuru olmadığını ortaya koymuştur. Mesela müvekkilimden cenaze fotoğrafları çıkmıştır, kardeşinin cenazesine Sevgi Erenerol gelmiştir. Bir kişi daha Veli Küçük zannedersem gelmiştir. Bir iki kişi gelmiş koca örgütten. Yani tabiri caiz ise koca örgüt bu kadar büyük bir örgüt var ama bu örgütten iki kişi gitmiş büyük vefasızlık örneği göstermişler. Sayın başkanım yani kardeşinin cenazesine iki kişi gelmiş onların fotoğraflarını suç delili diye koymuşlar. Buradaki devletin yapısına yapısını konu alan akademik çalışma olduğu belirtilmiş vatan gazetesinde yayınlanan röportajdan alıntılar yapılmıştır. Bunların dışında iki kere 137. klasörde ve 437. klasörde iki kez müvekkil ime ait tapeler iki kez dosyaya eklenmiştir. Bu tapelerden de anlaşılan dikkatle bakıldığında bu tapeler okunduğunda müvekkilim ilk kez bu konu ile ilgili Erol Mütercimler, Veli Küçük, Sevgi Erenerol Kemal Kerinçsiz falan birlikte göz altına alındığında Erol Mütercimler sabah 11 e doğru kendisini aramış işte Veli Küçük falan alındı. Erol Mütercimler biliyorsunuz televizyoncu, haberci. Merak ederek sormuş ondan sonra o da çeşitli kimseleri aramış ya bunlar niye gözaltına alındı diye sormuş. Suçları ne diye sormuş. Bunlar ne yapıyorlardı diye sormuş, bende o kilisedeki toplantılara gidiyordum benim bilmediğim bir şey mi çeviriyorlar acaba diye kendi konuştuğu insanlara sormuş. Merak ederek sormuş bu konuşmalardan anlaşılan müvekkilimin bir örgüt faaliyetinde bir örgütten haberi olmadığıdır. Sayın başkanım, bu deliller ile müvekkilim örgüte üyelik ve halkı hükümete karış silahlı isyana teşvik etmek suçlamaları ile iddianame de suçlanmıştır. Bu suçlamaların haksız olduğunu düşünüyoruz. Savunmamızda uzun uzun anlattık bir kez daha tekrar etmek istemiyorum. Vakit çok ilerledi. Şimdi sayın başkanım, ben Osman Yıldırım’ın Ankara 12 Asliye Ceza Mahkemesine bir dilekçe yazdığını mektup yazdığını ve orada müvekkilimi suçlayan ifadelere yer verdiğinden bahisle bu dilekçesini dosyamıza celp edilmesini istemiştim. Ve bu dilekçe dosyamıza celp edilmiş, şimdi Osman Yıldırım ı da tahsis etmek düzeltmek bilgilerinin yanlış olduğunu, kendisine de burda hazır burdayken ifade etmek bakımından Osman Yıldırım’ın dilekçesinden müvekkilim ile ilgili kısımları okuyarak dosyadaki tapelerde var olan şekli ile bir kez daha açıklamak istiyorum çünkü Osman Yıldırım 31 Ocak 2007 veya 30 Ocak taydı, 13 Şubat’tan önceki duruşma iki hafta önce hemen o duruşma sırasında benim müvekkil im Aykut metin şükre ye ve Süleyman Esen e diyor ki avukatlarınız bana gelsin. Ben sizi kurtarırım danışmam gereken şeyler var, benim müvekkil im annesini arıyor. Diyor ki anne Mehmet abi ye söyle Osman Yıldırım bizi kurtaracak, hem Süleyman esen hem bana söyledi, avukatlarınız gelsin dedi, ceza almak istemiyor tabiatıyla. Ne zaman Aykut Metin Şükre nin annesi bana geldi, 12 Şubat ın akşamı geldi, sayın başkanım, bir arkadaşım ile yemek yiyordum bir restoranda aradı, dedim abla gel konuşalım. Dedim ki ben bu saatten sonra Osman Yıldırım la gidip görüşemem yani ne soracak ne diyecek onun ne diyeceğini bilemiyorum iki nasıl kurtaracak, biz ikrar etmişiz. Yani biz suçumuzu ikrar etmişiz. Silah ile ilgili meseleyi açık açık anlatmışız. Bize ne diyebilir bizi nalsı kurtaracak bende merak ettim hakkaten dedim ki ceza alırsak gider konuşurum ama beraat edersek buradan Ankara ya kadar gidemem, zaten gerek de yok Osman Yıldırım kendi bilir ne diyeceğini, ben duruşması 13 Şubat ta mahkeme Ankara adliyesine gittiğimde Mehmet Ener Süleyman Esen in avukatı Mehmet Ener e dedim ki Osman Yıldırım böyle bir haber göndermiş, ne söyleyecek senin görüşme imkânın oldu mu ben kendisine dedim ki ne söyleyeceksen yazılı söyle biz kardeşim evet Osman Yıldırım anlatacak, ben Osman Yıldırım olduğunu nerden çıkarıyorum. Aynı sabah Alparslan Arslan’ın babası idris Arslan arıyor diyor ki tutuklu sanıklardan biri konuşacakmış, Mehmet bey haberiniz var mı ben de dedim ki haberim yok bilmiyorum. Niye beni arıyor Alparslan Arslan avukatını azletmiş, sorabileceği kimse yok. merak ediyor bir baba olarak ne konuşulacak. Çünkü bizim duruşmalardan önce idris arslan ile atışmalarımız oluyordu. Bana diyordu ki sürekli Mehmet bey bu işi ulusalcılara bağlıyorsun sen sen yanlış yapıyorsun benim oğlum başörtüsü için yaptı bu işi. Ben dedim ki ben inanmıyorum ben de tanıyorum senin kadar benim inanasım gelmiyor. Nihayetinde dün kendisi burada açıklama yaptı dedi ki Ergenekoncular olabilir arkasında. Sayın başkanım gazetelerde haberler çıktı ne zaman çıktı, emin Gürses gözaltına alındı biz ifadesine gittik, polis ifadesi savcılık ifadesi aradan üç gün sonra taraf gazetesinden beni aradılar. Bizim ifademiz ellerinde idi. Siz şöyle demişsiniz böyle demişsiniz, gibi sorular sordular işte o haberler neticesinde Osman Yıldırım gazeteleri okuyor, M.T’yi aradı, idris Arslan M.T’yi aradı. Aykut Metin Şükre’nin annesi M.T’yi aradı, M T kim olabilir diyor Osman Yıldırım Muzaffer Tekin hayır Mehmet Taşdelen beni aradı. O tarihte altı aydan beri tutuklu yedi aydan beri tutuklu araması mümkün değil Muzaffer Tekin’in. Bizim ne konuştuğumuz da burda tapelerde var. Bir suç unsuru falan da yok biz merak ediyoruz Osman Yıldırım ne diyecek acaba. Eğer bombalar ile ilgili bir şey diyecek Süleyman Esen i kurtaracaksa Süleyman Esen benim on yıllık arkadaşım ben ondan memnun olurum. 13 Şubatta ta ne diyecek diye bekledim duruşma salonunda konuşsun diye konuşmadı. Ne zaman konuşup konuşmayacağına kendisi karar verir. Ben karar veremem. Ben ona herhangi bir şey de salık veremem. Kendi takdiridir ne zaman ne söylemek istediği, ama bir avukat olarak bana danışsa ben ona farklı şeyler tavsiye ederdim. Çünkü Ankara ya gittiklerinde Alparslan Arslan ile tartışıyorlar, vazgeçiyorlar, gidip otele yatıyorlar. Dediği gibi iki de çıkıyorlar dosyada sabit ama sanki Alparslan Arslan Danıştay’a saldırısını gerçekleştirdiğinde Osman Yıldırım Erhan Timuroğlu İsmail sağır Danıştay binasının önünde imiş gibi ceza aldılar. Şimdi bu adlıları cezayı kendilerine hak görmüyorlar. Çıkış yolu arıyor ve her yere yazılar yazıyor. Şimdi burda Osman Yıldırım a kızıyoruz. Osman Yıldırım hak etmediği bir ceza almış ve bakın neler diyor, Alparslan Arslan ile birlikte Danıştay suikastında aktif rol alan Aykut un Aykut a iki kere diyor ki ben seni kurtaracağım, Alparslan, Süleyman ile Aykut un ne suçu var söyle bunlara mahkemeye doğrusunu söyle buradan gitsinler diyor. bunu orda bulunan diğer bütün sanıklar şahitler. Adliyenin binasında aşağıda bunları söyleyen Osman Yıldırım. Şimdi diyor ki gazetelerde okuyor ya, aktif Aykut un Aykut şükre cezaevinde annesini telefonla arıyor ve acele Muzaffer Tekin’i ara, Osman Yıldırım konuşacak önlem alsın diyor. ve Aykut Mete Şükre’nin annesi de Muzaffer Tekin i arıyor durumu izah diyor. Muzaffer Tekin’de emin Gürses i telefonla arıyor ve hocam diyor şimdi Aykut Metin Şükre’nin annesi beni aradı, Osman Yıldırım konuşacakmış diyor. Emin Gürses de diyor Ankara ya gidelim Osman Yıldırım konuşmadan Danıştay dosyasını kapatalım. Diyor. İstanbul emniyet müdürlüğünde bu ikilinin konuşmaları dinliyor, bu ikilinin telefon konuşmalarını maddi delil olarak Ergenekon iddianamesinde yer alıyor şimdi yapılan yayınların ben burda birkaç kere ifade ettim. Bu yayınlar sakıncalı oluyor yanlış olmuştur bu yalan haberler gerçek dışı haberler yanlış oluyor dediğimde siz önemi yok demiştiniz ama bakın işte böyle bir yanlış anlama yanlış öğrenme sebebi ile böle bir ifadeler geliyor bunu siz müvekkilime çıkarıyorsunuz önüne koyuyorsunuz sizin hakkınızda böyle şeyler söyleniyor bunlar gerçek dışı. Aykut metin Şükre’ni annesi beni aramıştır. Osman Yıldırım’ın talebi ile ilgili aramıştır. Osman Yıldırım beni yanına çağırmıştır Danışmak istiyorum demiştir. Ben gidememişimdir ayrı bir şey. Bunların hepsi gerçek dışı, yine akabinde Alparslan Arslan cezaevinde babası idris Arslan a emin Gürses e mesaj gönder Osman Yıldırım konuşacak susturun diyor yani infaz edin diyor diye yazıyor. Osman Yıldırım. İdris Arslan Osman Yıldırım konuşacağını kimden öğreniyor taraf gazetesinin muhabirinden öğreniyor sayın başkanım, taraf gazetesinin muhabiri arıyor diyor ki Ataşehir de 20 Nisan da toplantı olmuş, böyle böyle Osman Yıldırım ın bu şekilde beyanda bulanacağını ifade vereceğini taraf gazetesine kim söylüyor. 8 Şubatta Şamil Tayyar yazıyor. Şamil Tayyar yazıyor, Star gazetesindeki köşesinde diyor ki tutuklu sanıklardan biri konuşacak, Osman Yıldırım’ın konuşacağını cezaevinden star gazetesinin muhabiri yazarı nerden öğreniyor. 13 Şubat ta Taraf Manşetten çıkıyor. Ve Osman Yıldırım ın konuşacağını biliyor. Ben 13 Şubat günü öğreniyorum ne diyeceğini. Tesadüfen Osman Yıldırım’ı niye susturmaya çalışalım. Osman Yıldırım konuşsun ne biliyorsa konuşsun. Ha ben Osman Yıldırım’ın Danıştay duruşmalarında da orda bir örgüt çete olmadığını, bir örgüt olmadığını ifade ettim. Katılmadıkları halde savcı ceza talep ediyor dedim. Neticede bakın sayın başkanım bir niyet okuyalım. Sayın savcılarımızın yaptığını ben de yapayım. Şimdi Osman Yıldırım kendini kurtarmak için elbette ki cezadan kurtarmak için en tabi hakkı bir takım gayretler gösterecek. Ceza almamaya çalışacak bir takım girişimleri oluyor. Ne zaman ki Osman Yıldırım’ın bu girişimleri bir şekilde dışarıya yansıyor, İstanbul cumhuriyet başsavcılığı Ergenekon soruşturması dosyasından 500 sayfa 1 klasörü Ankara gönderiyor, sekiz ay bekledikten sonra. Bu klasör geldikten sonra Osman Yıldırım bir müebbet 45 yıl ceza alıyor. 13 şubatta, aldı mı siz o zaman Osman Yıldırım ceza alsın diye bu klasörü gönderdiniz, Osman Yıldırım ceza aldı, ceza aldıktan sonra da sizin istediğiniz gibi yirmi nisan da konuştu dersem doğru mu söylerim hani maddi delilim ben haksızlık yapmış olmaz mıyım. Böyle niyet okuyarak, iddianame düzenlenmez. İddianame niyet okuyarak düzenlenmiştir, ve yanlış okumuşlardır niyetleri, sayın başkanım, Osman Yıldırım’ın buna benzer beyanlarının sebebini kendisi daha iyi biliyordun ben onla ilgili de niyet okuyup hiç kimseyi incitmek haksız yere itham etmek istemiyorum. Ama Osman Yıldırım 13 Şubat ta konuşmadı, konuşmasını bekliyorduk. Ben Süleyman için esen için konuşmasını bekliyordum. En azından benim arkadaşım ceza aldığında ben çok üzüldüm. Aynı salondaydım. Yani nasıl bir yüzünün ne ifade aldığını ben gördüm bir taraftan Aykut için beraat ettiği için sevinirken Osman için ee Süleyman için üzüldüm, Osman Yıldırım ın konuşmasını ben kimi suçla Muzaffer Tekin’i hayatımda hiç görmemiş tanımamışım, Veli Küçük’ü hiç görme, Veli Küçük’ü Muzaffer Tekin’i suçlasa bana ne beni ne ilgilendirir. Benim bir arkadaşım kurtulacaktı orda eğer doğru söylüyorsa ama eğer iftira atarak benim arkadaşımın bir başkalarının iftiralara atarak kurtulmasını da ben istemem doğru bir şey değil. Sadece Süleyman da sadece atfı cürüm ile Alparslan Arslan’ın yalan söyledim demesine rağmen sonradan ceza almıştır. Sadece Alparslan Arslan’ın beyanlarına dayanarak. Bu yargılama mıdır, bu hak mıdır? Bunlar yanlış işlerdir. Neticede bakın Danıştay saldırısı Osman Yıldırım ayrıca başarılı da olmuştur neticede muhtemelen onanıp geçecekti Türkiye kamuoyu öyle bir kurban istiyor diye onanacaktı, işte bir müebbet kırk beş yıl ceza, omuzlarına yüklenecekti, belki bu yargılama sonunda ikrar ettiği suçu ile alakalı ceza alacak Danıştay dan ceza almayacaklar belki de. Sayın başkanım, bu dilekçede gazete haberlerine dayanarak Osman Yıldırım bir dilekçe yazmıştır. 12 Asliye Ceza Mahkemesine, bunun buraya getirilmesini ben talep ettim. Ve burda yazanlar doğru değildir. Doğru olmadığının delili de bizim dosyalarımızda vardır. Müvekkilimin suçlanmasını gerektirecek başka hiçbir şey yok. bir kez daha önce de söyledim yani iki insan telefonda konuşurken hava atar, yalan söyler, palavra söyler, doğru söyler, yanlış söyler, şaka yapar. Telefon konuşmalarına dayanarak ki orda da hakikaten bir şey yok ben okuyorum okuyorum merak ediyor ne gelirse meraktan gelirmiş başına. Bunları niye aldılar. Örgüt mensubu olsa örgütten aldıklarını bilir. Niye aldılar diye soruyor. Beni alırlarsa işte havaya uçuracaklar bunun doğru olmadığı belli, bunun doğru olmadığı belli, sayın başkanım fazlaca uzatmak istemiyorum. Zaten niyetli bir günün sonunda yorgun düştük. Ben müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum. Heyetinize saygılar sunuyorum.”
Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Necip Yenişan söz istedi, verildi: “ ben kısaca üç hususta beyanda bulunacağım, birinci husus müvekkilim hakkında dosyada tanık olarak dinlenmiş Talip Doğan karlıbel in gerçek dışı vermiş olduğu ifadelere ilişkin olarak müvekkil imin alman MDP partisi genel başkanı Yunter deceher den mali yardım aldığı, iletişim kurduğu, internet ortamında yazıştığına ilişkin olarak yalan haber yapan star gazetesi Yazı işleri müdürü hakkında yapmış olduğumuz şikayet sonucunda Bakırköy 2 Asliye Ceza mahkemesinin 2008/550 Esas sayılı dosyası ile dava açılmıştır. Buna ilişkin olarak dava dosyasını sayın mahkemeye sunacağız. Davanın başından itibaren müvekkilim hakkında gerek huzurda ki sanıklar gerekse soruşturmada yürüyen şüphelilerle hiçbir şeklide bir para alışverişi mevcut olmamıştır. Gelen banka kayıtlarından da savunmalar doğrulanmıştır. Bunun dışında yurt dışından gerek üye olduğu üç dernek gerekse kendi şahsi hesaplarına kati suretle yardım da gelmemiştir. Böyle bir yardım düşüncesi siyasi fikirlerine de ters düştüğünden olası bile değildir. Mahkemece bu konuda da gerekli araştırma yapılmış, bu güne kadar hiçbir kurum vakıf siyasi parti, dernek yada resmi kurumlardan bir tek kuruş alındığına ilişkin bir cevap da gelmemiştir. Mahkeme bu konuda hassasiyet göstermiş 13.06.2009 tarihli celsede ara karar oluşturup alman güvenlik makamlarından sorulmasını da talep etmiştir. bu konuda yapılacak her türlü yazışmanı sonucu avukat Kemal Kerinçsiz’in yurt içinden yada yurt dışından hiçbir kişi ve kuruluştan tek kuruş yardım aldığına ilişkin bir belgeni gelmesinin mümkün olmadığıdır. Nitekim bu konuda haber yapan tanık Doğan Karlıbel’in tanıklığından sonra star gazetesinin 12 /06/2008 tarihinde yayınlanmış ve bu habere karşı derhal cezaevinden yapmış olduğumuz şikayet dilekçesi ile haberi yapan kişi hakkında Bakırköy 2 asliye ceza mahkemesinin 2008/507 esas sayılı dava dosyasından dava ikame edilmiştir. Söz konusu yaptığımız şikayet ve açılan dava bu konuda gösterdiğimiz titizliği ve haklılığı bir kez daha ortaya koymaktadır. Söz konusu dava dosyasını fotokopisi beyanlarımızı da müvekkilimin imzası ile sunuyoruz. İkinci husus, müvekkilim hakkında 2005 2006 ve 2007 ve diğer sanıklarla birlikte, sanki bu tarihten itibaren sosyal etkinliklerde bulundukları bu tarihteki yapılan etkinlikler konu yapılmıştır. Sanki bu yıllardan önce hiçbir etkinliğe katılmamış, düşüncesini hakim olduğu görülmemiştir. Bu şekilde mahkemede bir kanaat oluştuğu ortaya konulmuştur. Bunun ilişkin olarak da bir beyanda bulunmak istiyoruz. Sevgi Erenerol bölümünde 971 ve 972 sayfalarında bu sanık ile alakalı olarak 2003 yılından itibaren yer alan etkinlikler tek tek belirtilmiş, belirtildiği halde mahkemece bu hususta inceleme yapılmamıştır yeteri katar. Mahkeme heyeti sanki buradaki bir kısım sanıklar 2005.2006.2007 yıllarında kurdukları derneklerle etkinlikler yapmış, bu tarihlerden önce hiçbir etkinliğe katılmamış sosyal ve siyasal faaliyetlerde bulunmamışlar şeklinde bir yaklaşımı olduğu görülmüştür. Bu düşüncenin doğru olmadığı, olmadığı ortadadır bunla ilgili olarak büyük hukukçular birliğinin kuruluşundan önce müvekkilim 1997 yılında büyük hukukçular birliğinin ilk oluşum gerçekleşmiş 2002 yılında hukukçular birliği kurulmuş ve bu 1997 yılından önce de çeşitli siyasi partide bir siyasi partide siyasi etkinliklerde de bulunmuş. Düzenlemeler ile bulunmuştur. Bunlara ilişkin olarak mahkemeye çeşitli ifadelerde bulunmuştur. Buna ilişkin bilgi ve belgeleri mahkemenize sunmuş bulunmaktayız. Nitekim Sevgi Erenerol’a ait bölümde 972. sayfanı 6. bendinde yer alan etkinlik e söz konusu 2002 yılında kurulan dernek iştira etmiş olup yani hukukçular birliği iştirak etmiş olup müvekkil im o faaliyete iştirak etmemiştir. Söz konusu etkinlikten önce Sevgi Erenerol’un katıldığı bir çok faaliyetten bahsedilmiş olup bu etkinliklerin de hangi amaçlarla yapıldığı, kimlerin katıldığı, 2911 sayılı yasaya muhalefetin gerçekleşip gerçekleşmediği, yada başka bir suç işlenip işlenmediği hususları da önem kazanmaktadır. Şunu bir kez daha ifade etmek istiyoruz ki Sevgi Erenerol‘u aynen sorgu ve savunmalarında bahsettiği gibi tanımış, bu tarih de 2005 yılının 9. ayıdır. Telefon bilgileri ve müvekkilime yazmış olduğu davetiye önceki tarihli hiçbir etkinlikte bir arada fotoğraflarının olmayışı bu beyanı da doğrulamaktadır. Bu sebeple Sevgi Erenerol’u bu tarihten önce katıldığı etkinliklerde kesinlikle müvekkilim tanımamış ve görmemiştir. Bundan dolayı mahkemenin olayı daha iyi kavrayabilmesi ve savunmaların teyidi babında iddianamenin 971. sayfasında geçen 30.08.203 tarihinde eski tüyap önünde yapılan etkinliğin 08.02.2004 tarihinde rauf Denktaş a destek için yapılan basın açıklamasının, 24.04.2004 tarihinde kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde yapılacak referandum için Ankara abdi ipekçi parkında yapılan basın açıklamasının, 28.12.2004 tarihinde internetajans.com sitesi sahibi Vedat Yenerer in düzenlediği yılın kuvvacıları ödül törenine ilişkin etkinliğin 05.05.2005 tarihinde şişli Kıbrıs kültür derneğinde yapılan kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine sahip çıkalım isimli basın açıklamalarının 02.07.2005 tarihinde Türkiye sivil toplum kuruluşları birliği organizesinde düzenlenen Beşiktaş Yıldız camii önünde yapılan basın açıklamasının emniyet müdürlüğüne yazılarak tüm cerayim evraklarının düzenlenen tutanaklarının kayıt yapılmış ise söz konusu kayıtların, etkinliğin yapılış amaçlarının fotoğraflarının, sunulan basın açıklama metinlerinin, işlenmiş suç var ise suçlarla ilgili yapılan tüm işlemlerin açılmış soruşturmaların celbine karar verilmesini isteyen bir dilekçe yazdık, bunların mahkeme tarafından celbini talep ediyoruz. üçüncü husus müvekkilim yaklaşık 19 aydır tutuklu bulunuyor olmasıdır, burda yaklaşık bu davaya diğer iddianameler ile birlikte 300 e yakın sanık vardır, bu yapılan 104. duruşmada ben değil 300 kişilik bir örgüt, 3 kişilik bir örgüt dahi çıkarabileceğinizi düşünmüyorum görmedim çünkü. Taraf sanıklar arasında hiçbir şekilde bağlantı yoktur. her Türk vatandaşının kendisinin üzerine düşen yükümlülüklerini yerine getirmesi babında yapmış olduğu anayasal haklardan insan haklarından kaynaklanan faaliyetler bir suç olarak gösterilmiş ve bu şekilde toplum nezdinde insanların itibarı ile oynandığı gibi toplum üzerinde de psikolojik bir baskı yapılmaya çalışılmıştır ama evrende hiçbir boşta hiçbir şey boşluk olarak kalamaz. Mutlaka bunun yeri farklı şekillerde doldurulacaktır. Yani bu kişilerin yerine de başka insanlar çıkıp onların yaptıkları faaliyetleri yerine getireceklerdir. Bunlar her insanın yapması gereken şeylerdir. Yanlış gördüğünüz bir şeye karşı mücadele etmeniz gerekir, ülkemizin daha iyi olması için her Türk Vatandaşı bireysel olarak faaliyetlerde bulunması gerektiği gibi etkinliği sağlayabilmek amacı ile toplu olarak da faaliyette bulunur. İnsanların dernek kurması düşüncelerini açıklaması bu konuda mücadele vermeleri hiçbir şekilde kanun ve anayasa çerçevesi içersinde yapılan faaliyetler suç olarak kabul edilmemelidir. Müvekkilimin yapmış olduğu tüm faaliyetler kanun çerçevesinde yapılmış olan faaliyetlerdir. Bu hususu yapılan yargılama aşamasında müvekkilim gayet detaylı bir şeklide açıklamıştır. Bunun hakkında daha fazla bir şey söylemek istemiyorum yalnız bu son dönemde son haftalarda kürt açılımı ile ilgili olarak bir açılım başlatıldı ve bu açılım sonucunda açılım sonucunda olduğu söylenen Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına PKK dan kaçarak gelen 9 tane teröristin başvurduğunu, teslim olduğu haberleri vardı dün ve bu 9 kişinin ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldığını söylediler tabi bu arada kuzey ırak da da PKK ya karşı, kuzey ırakta diyorum, İran da PKK ya karşı çok geniş bir operasyon başlatıldı. Otuz a yakın terörist PKK teröristi öldürüldü. Haberleri de geçmişti. Tabi bu teröristler İran’dan kaçıp Türkiye ye mi sığındılar bunu da zaman gösterecek ama eğer bir PKK teröristi gelip silahını bırakıp devlete sığınıyorsa cum. Başsavcılığına sığınıyorsa ve ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyorsa buradaki insanların bu kadar süre tutuklu kalmasını gerektirecek sebebin ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyorum. Bundan dolayı müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum.”
Sanık Ümit Oğuztan Müdafii Av. Alper Yarımbıyık söz istedi verildi :” sayın başkan sayın heyet müvekkilim 19 ayı yaklaşık 19 aya yakın bir süredir tutuklu bulunmaktadır. Kendisine isnat edilen suç terör örgütüne üye olmaktır. Ancak dosyaya baktığımızda beşeri bir ilişkiyi ifade etmesi gereken bir terör örgütüne üye olmak suçunun hiçbir unsuru ve delilinin bulunmadığını görüyoruz dosyada. Hiçbir kişiyle hiçbir şekilde irtibatı telefon olsun veya herhangi bir toplantı olsun görüşmediğini görüyoruz. Bu şartlar altında tespit edilemeyen ispat edilemeyen bir örgüte müvekkilim üye olmaktan dolayı 19 aya yakın bir süredir tutuklu olarak yargılanmaktadır. İddianamede delil olarak gösterilen tek şey mahkemeden kendisine iade edilen disketlerden bir takım belgeler çıktığı iddiasıdır. Bu disketlerin el konulmasının da yasaya aykırı bir şekilde gerçekleştiğini yasa ve anayasa hükümleri karşısında bunun bir kanıt da oluşturamayacağını daha önceki dilekçelerimizde de ifade ettik. Açıkça bu şartlar altında hakkında hiçbir somut kanıt ve geçerli delil bulunmayan müvekkilimin 19 aydan beri tutuklu kalması ağır bir şekilde mağduriyetine neden olmuştur. Müvekkilimin tutukluluk durumunun yeniden gözden geçirilerek tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum efendim. “
Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Tolga Akalın söz istedi verildi :” sayın başkanım savunma hukukun gücüne yaslanır. Gelişen yargılama süreci bize gücün hukukunu tanıttı. Dolayısıyla biz hukuk adına zulümle yaşamayı da bu süreç içerisinde mahkeme yargılama faaliyetleri açısından değil ama kapalı bir yargılamanın dış dünyada oluşturduğu kanaatler itibari ile ve bazı alınan kararlar itibari ile öğrenmiş bulunuyoruz. Dolayısıyla gücün hukukunun bir anlamda geçerli olduğu bir yeniden dönüştürme süreci içerisinde yargılama bazı yönleri itibariyle de kararı belirli mahfiller itham sistemiyle çok daha önceden verilmiş bir yargılamada suni belki de gereksiz bir ameliyenin tarafı haline geliyoruz avukatlar olarak. Bu konuyla ilgili ızdırabımızı daha öncede sizinle paylaşmıştık heyetimizle paylaşmıştık. Hukuk adına zulümle yaşamak ve hukuksal zulümle ilgili tespitlerle bulunmakla ilgili bugün iki tane yeni konumuz var efendim. Aslında biri bir önceki celsedeki konunun devamı bir tanesi de yeni bir konu. Daha önceki celselerde hazırlık ifadelerinin iddianameyi hazırlayanlar tarafından dönüştürülerek anlam ve zemin kaydırılması yapılmak suretiyle iddianameye derc edildiğini böylece sanal örgüte iddianame üzerinde bir gerçeklik oluşturma gayretleri olduğunu ifade etmiştik. Hatta sizde bununla ilgili Kemal beyin bu konuyla ilgili birkaç örneği verdikten sonra bunları yazılı hale getirin öyle değerlendirelim demiştiniz. Birinci değerlendirmemiz bu konuyla ilgili sayın başkanım, sayın savcılar Ergenekon soruşturmasında müracaat ettikleri hukuk dışılıkta kanaatimizce bir sınır tanımamışlardır. İktidarın sağladığını düşündüğümüz yasal koruma altında da yasaları fütursuzca çiğnemişlerdir. Soruşturma boyunca delilleri gizlemişler değiştirmişler tanıklarla hukukun kabul edemeyeceği ve meslek ahlakına uymayan ilişkilere girmişler, deliller üzerinde tahrifat yapmışlar, olmayan bir örgütü emniyet ve bazı hakimlerin desteğiyle masa başında yaratmayı da başarmışlardır efendim. Sanıkların emniyet ve savcılık ifadeleri üzerinde değişiklikler yaparak iddianameye geçirilmesi ve sanıkların aleyhine kullanılması Türk yargı tarihinde bu güne kadar görülmemiş hiçbir hukukçuya yakışmayan çirkin ve gayri ahlaki davranış biçimi olarak bu davada ortaya çıkmıştır. Birazdan tespitini yaptığımız tahrifatlar 2455 sayfalık iddianamede okuyabildiğimiz bir kısım sanıkların emniyet ve savcılık ifadeleriyle iddianameye savcıların geçirdiği metinlerin karşılaştırması sonucu ortaya çıkarılmıştır. İddianamenin boyutu savcılık ve emniyet ifadelerinin hacmi dikkate alındığında yapılma ihtimali yüksek olan tahrifatların tümünün çıkarılması bir sanık müdafi olarak tüm imkânlarımızın ötesindedir efendim. İddianamenin diğer bölümlerinde emniyet ve savcılık ifadelerinin aksine yer alan beyanların ortaya çıkarılması konusunu mahkemenin takdirine bırakmakla aşağıda isimlerini zikrettiğimiz sanıkların bölümlerinde yapılan yasa dışı tahrifatları mahkemenin dikkatine sunmaktayız. Bu konuyla ilgili birinci sanık Atilla Aksu efendim, Atilla Aksu emniyet ifadesinin 3. sayfasının 3. paragrafında Kemal Kerinçsiz’i 10 yıldır tanıdığını ifade etmiştir iddianamede 4 yıldır tanıdığı ifade edilmiştir. 10 yıldır tanıdığı yazılmamıştır. Sebep, çünkü savcılık iddiasına uygun süre 4 yıldır iddianame olayları kapsamında. Emniyet ifadesinin 3. sayfasının 3. paragrafında başka Muzaffer Tekinlerle ilgili dolandırıcılık ve hırsızlık suçundan her hangi bir dosyanın bulunup bulunmadığını Kemal Kerinçsiz’in kendisine sorduğunu belirtmiştir Atilla Aksu bu husus iddianamenin 2036. sayfasına Muzaffer Tekinle ilgili her hangi bir dosyanın bulunup bulunmadığını sorduğu şeklinde tahrifat yapılarak yazılmıştır. Bir ifadenin değiştirilmesiyle bir hukuksal çalışmanın varlığı unutturulmak istenmiş adeta bir örgütsel bağ kurulmaya çalışılmış, her hangi bir dosyadan bahsedilmesi de bu yönüyle maksatlıdır. Hukukçu kimliğine haiz bir kişi bu tür ayak oyunlarına tenezzül etmemelidir elbette efendim. Emniyet ifadesinde konunun aydınlanması için dosyadan bahsedilirken iddianamede belgeden bahsedilmiştir. Böylelikle bir ceza dosyası savcılar tarafından belge haline getirilmiş konunun aydınlanması bölümü de atlatılmıştır. Emniyet ifadesinde çaycı asım Demire zarf içerisinde verdiğini söylemiş iddianamede arşivden aldığı kararları zarf içinde verdiği şeklinde değiştirilmiştir. Ortada arşiv yokken arşivi devreye sokmuş kararlardan bahsedilmezken çoğul anlamda kararlar ilave edilmiştir. Emniyet ifadesinin 4. sayfasında Atilla Aksu kendisine verdiğim belgeler hatırladığım kadarıyla bilgi üniversitesi ve Boğaziçi üniversitesinde görev yapan profesörlerin ermeni ve Kürt konferansıyla ilgili belgeler olabilir demiş olmasına rağmen iddianamenin 2037. sayfasına bu konu bilgi üniversitesi ve Boğaziçi üniversitesinde görev yapan profesörlerin ermeni konferansıyla ilgili gizli belgeleri Kemal Kerinçsiz’e vermek üzere Asim Demire verdiği şeklinde değiştirilmiştir. Ortada gizli belge olmadığı halde savcılarca gizli belge ibaresi eklenmiş asım demir yok iken Asım Demire verdiği belirtilmiş, olabilir sözcüğü yerine verdiği şeklinde kesin fiil kullanılmış. Sayın savcılara sormak lazım bir hukukçu bunu nasıl yapar. Emniyet ifadesinin 5. sayfasında bu evraklar içerisinde Ogün Samast’ın ismi geçiyor demesine karşın Atilla Aksu iddianamede, Ogün Samast’ın da adresinin bulunduğu belgeleri de Kemal Kerinçsiz’e verilmek üzere Asım Demire verdiğini ifade ettiği yazılmıştır. Evrakların içinde Ogün Samast’ın ismi geçtiği belirtilirken savcılar Ogün Samast’ın adresini ortaya koymuşlar isim ile adres sözcüğünü değiş tokuş yapmışlar yine Kemal Kerinçsiz’e verilmek üzere Asım Demire verilmesi cümlesi ilave edilmiştir. Emniyet ifadesinin 6. sayfasında avukat Kemal Kerinçsiz’in benden yukarı da isimleri geçen şahıslar hakkında kararları istedi bende bu kararlardan çıkararak asım Demire zarf içerisinde verdim derken, iddianame 2037’ye bu husus Kemal Kerinçsiz’in kendisinden Abdullah Unukıtan, Ali Ülker, Murat Ülker, Şenol Çelik, Metin Çivci ve Türk intikam tugayının mektup gönderdiği bazı şahıslara ait dosyaları istediği şekline dönüşmüştür. İsimler eklenmiş kararlar dava dosyaları şeklinde değiştirilmiştir. Adaleti yanıltmak savcıların görevleri arasında var da savunma olarak bir biz mi bilmiyoruz efendim. Emniyet ifadesinin 6. sayfasında kiraz Biçicinin hakkında dolandırıcılıkla ilgili hakkında Elazığ davasının bulunduğunu tespit ettim. Abdullah Unakıtan’ın tekel davasıyla ilgili ihaleye fesat karıştırmakla ilgili dava açılmıştı. Bunlarla ilgili evraklar bulunduğunu söyledim. Kemal Kerinçsiz’le birini göndererek aldıracağını söyledi derken Atilla Aksu, bu durum 2037. sayfaya Kiraz Biçici ve Abdullah Unakıtan hakkında Tekel davasıyla ilgili ihaleye fesat karıştırmak suçundan dava açılmasıyla ilgili evrakları Kemal Kerinçsiz’e verdiğini kiptaş’la ilgili evrakları kendisine gönderdiği şeklinde değiştirilmiştir. İsmi geçen kişilerle ilgili evrakların bulunduğunu birini göndererek aldıracağı konusu Kemal Kerinçsize verildiği ve gönderildiği şeklinde değiştirilerek tahrifat yapılmıştır. Aldıracağını söylemekle verildi yada gönderildi ifadesi aynımıdır. Savcılar emniyet ifadelerini değiştirerek iddianameye aktarma yetinmemişler kendi yazdırdıkları ifadelerin üzerinde oynamaktan ve tahrifat yapmaktan çekinmemişlerdir efendim. Savcılık ifadesinin 2. sayfasında ben böyle bir gizli belgeyi hatırlamıyorum yerine iddianamenin 2037. sayfasında gizli belgelerin ne olduğunu hatırlayamadı şeklinde değiştirmişler gizli belge bir de gizli belgeler olarak çoğaltılmıştır. Murat Özkan’ın emniyet ifadesinin 5. sayfasında bunun üzerine avukat Kemal bey de Ali Yiğit’in tekrar ifade vermek isteyip istemediğini sordu yerine savcılar iddianamede bunun üzerine avukat Kemal beyin de Ali Yiğit’e tekrar ifade vermesi gerektiğini söyledi şeklinde değiştirilmiştir. İfade vermek isteyip istemediğini sormak çok farklı tekrar ifade vermesi gerektiğini söylemek çok farklıdır. İlkinde takdiri tamamen karşı tarafa bıraktığınızı ifade edersiniz ikincisinde bir telkin ve yönlendirme söz konusudur. Adeta bir emrivakilik vardır. İhsan Göktaş’ın ifadelerinde de bazı konular var efendim emniyet ifadesinin 20. sayfasında İhsan Göktaş, sonrasında Kemal Kerinçsiz beni boşanma konusuyla ilgili Cevat Çalık’a yönlendirdi ifadesini kullanmış sayın savcılar bunu iddianameye sonrasında Kemal Kerinçsiz’in boşanma davasıyla ilgili olarak yardımcı olması için Cevat Çalık’a yönlendirdi şeklinde değiştirmişlerdir. İfadesinde yardımcı olması için cümlesi yokken savcılar bu cümleyi yerleştirerek Kemal Kerinçsiz’in bu olaya bir avukat olarak yaklaşmadığını güya sözde örgüt bağını dikkate alarak yardımcı olma niyetiyle hareket ettiği intibahını yaratmak istemişlerdir. Emniyet ifadesinde Kemal Kerinçsiz’i tanıdığına ilişkin sanığa bir soru sorulmamıştır. Sevgi Erenerol bahsinde ismi geçmiştir. İddianamede gözaltına alınan şahıslardan Kemal Kerinçsiz’i tanıdığını diğer şahısları tanımadığını beyan etmiştir şeklinde olmayan bir beyan varmış şeklinde yazılmıştır. Sanıklardan Muammer Karabulutun emniyet ifadesinin 5. sayfasında Kemal Kerinçsiz bana Bekir Öztürk isimli şahıstan bahsetmişti. Bekir Öztürk’ün bir haber sitesi olduğunu ve bu siteyi kapatmak üzere olduğunu söyleyerek bu siteye yazılarımın yayınlanabileceğini söyledi derken iddianamede söyleyerek bu siteye yazı yollamasını istediği şeklinde değiştirilmiştir. Yazılarının yayınlanabileceğini söylemek farklı yazı yollamasını istemek farklıdır. Birinci şıkta sadece bir öneri vardır ikinci şıkta emir vardır. Savcılar kasıtlı sanal örgüt yaratmak amacıyla ifadeleri değiştirmekten çekinmemişlerdir bu yönde de. Emniyet ifadesinin 5. sayfasında Muammer Karabulut sanırım Kemal Kerinçsiz bu şahsı tanıyordu derken iddianamede muhtemelen Kemal Kerinçsiz’de bu şahsı tanıdığı şeklinde değiştirilerek tanıma konusu daha güçlü kelimelerle kuvvetlendirilmiştir. Satılmış Balkaş’ın emniyet ifadesinde ben 2004 yılında üniversiteye hazırlanırken okuduğum kitaplardan Atatürk ilke ve inkılap tarihi kitabında okudum ve Kuvvai Milliye hareketi fikri bende oluşmaya başladı demiş. Savcılar bunu iddianameye Atatürk ilke ve inkılap tarihi derslerinde Kuvvai Milliye derneğini tanıdığını ve kendisinde Kuvvai Milliye fikrinin geliştiği şeklinde değiştirmiştir. Bir kişide Kuvvai Milliye hareketi fikrinin oluşması farklıdır Kuvvai Milliye derneğini tanıdığını söylemek farklıdır. Bu kişinin ifadesinde açıkça tahrifat yapılarak Kuvvai Milliye derneğiyle ilgi kurulmaya çalışılmıştır. Sayın savcılar masum bir insanın haksız yere ceza alması umarım ki sizleri de memnun edecek değildir. Yine emniyet ifadesinin 3. sayfasında, bu yazmış olduğum paşaların ismini basından öğrendim diyor satılmış Balkaş, iddianamede ise bu mesajda adı geçen paşaların isimlerini internette öğrendim şeklinde değiştiriliyor. Basından öğrenme yerine internetin tercih edilmesi sözde örgüt üyelerinin internet yoluyla bir birleriyle haberleşmesi fikrine destek olmak. Kişinin olayı basından öğrenmesi suçun önünü kapatacaktır. Sayın savcılarımız bun müsaade etmemişlerdir. Çizdikleri tablonun bozulmasına elbette ki izin vermeyeceklerdir. Bunun için ifade değiştirmek ifadeler üzerinde oynamak çok önemli bir konu değildir. Nasılsa savcılar için hayali Ergenekon çatısı kurmak için tüm hukuk dışı yollara müracaat etmek serbest hale gelmiştir. Saltmış Balkaş avukat Kemal Kerinçsiz bu mesajıma cevap vermedi derken, savcılar iddianamede Kemal Kerinçsiz’in kendisinin gönderdiği mesajlara karşılık vermediği şeklinde değiştirmiştir. Çünkü o mesaja cevap vermediğimiz anlaşılırsa tepki göstermemiz nedeniyle vermediğimiz şeklinde bir yorum ortaya çıkabilir yargılamada. Ancak hiçbir mesaja cevap vermiyorsak bu mesaja özel bir tepki göstermediğimiz düşünülecektir sizin tarafınızdan bu fiilden ötürü ancak şu söylenebilir, insanın en kutsal ve en kuvvetli duygularından bir tanesi utanma duygusudur. Bunu kaldırdığımız insan bir et yığınına dönüşür. Satılmış Balkaş emniyet ifadesinin 3. sayfasında bu konular bizi aşıyor diyerek telefonu kapattı demiş, iddianamede bu husus kendisini aşan konular olduğunu beyan ederek telefonu kapattığı şeklinde değiştirilmiştir. Nüanslar ince efendim. ilk ifadede Kemal Kerinçsiz’in bu konulara ilgi duymadığı anlatılırken ikinci ifade sanki bu konularla Kemal Kerinçsiz’in ilgili ama sözde örgüt içinde bulunduğu hiyerarşisi itibariyle yetkisinin dahilinde olmaması nedeniyle konuşmak istemediği intibağı yaratılmıştır. Emniyet ifadesinin 3. sayfasında cevabını alamadığım mesajımla alakalı olarak bizzat kendisini telefonla arayarak sözlü olarak mesajın içeriğini sordum demiş Satılmış Balkaş, iddianameye bu husus bunun üzerine bahse konu mesaj hakkındaki Kemal Kerinçsiz isimli şahsın cep telefonunu aradığını ve mesajın içeriği hakkında soru sorduğu şeklinde değiştirilmiştir. Emniyet ifadesinde Kemal Kerinçsiz’in mesaja bir tepki olarak cevap vermediği belirtilirken, iddianamede tepki duyduğu hususunun ortadan kaldırılması için cevabını alamadığım sözcükleri silinmiş mesajdaki konu ile Kemal Kerinçsiz’in bir ilgisi olduğu düşüncesi yaratılmak istenmiştir. Bu yapılan hukuk dışılıkların sözde Ergenekon tertibinin altında imzası olan savcılara yakışan bir tavır olduğuna inanıyorum. Aksi olsa zaten ortada bir dava mümkün olmazdı. Emniyet ifadesinin 3. sayfasında bu konular telefonda konuşulmaz derken iddianameye bu husus bu gibi konuların telefonda konuşulamayacağı şeklinde değiştirilerek bu gibi konuların zaten konuşulduğunu ancak sadece telefonda konuşulamayacağı fikri yerleştirilmek istenmiştir. Sanıklardan emin Gürses’in emniyet ifadesinin 5. sayfasında ancak herkese açık olan programlara birkaç kez katıldım derken Emin Gürses, iddianameye bu husus ancak herkese açık olan programlara da katıldığını şeklinde değiştirilmiştir. Sanık ifadesinde kilisede yapılan programların herkese açık olduğunu ve bu programlara da kendisinin birkaç kez katıldığını ifade ederken iddianame savcıları herkese açık olan programların dışında toplantılarda olduğu, sanığın hem herkese açık hem de kapalı olan toplantılara katıldığı şeklinde ifade değişikliği yoluna “da” ekini eklemek suretiyle gitmişlerdir. Emniyet ifadesinin 5. sayfasında gizli olarak bahsettiğim toplantıyı yukarıda size anlatmıştım derken iddianamede bu gizli olarak bahsettiğim toplantının Mustafa Cemiloğlu’nun katıldığı toplantı olduğu şeklinde değiştirilmiştir. Sanık telefonda gizli olarak bahsettiği toplantının aslında gizli olmadığını anlattığı şeklinde olduğunu belirtirken iddianamede Mustafa Cemiloğlu’nun katıldığı toplantının gizli toplantı olduğu sanığın iradesinin aksine tescil edilmiş bulunmaktadır. Bu tahrifatlardan ve şark kurnazlıklarından bir tanesini askeri darbenin savcılar yapmamıştır. Ancak sivil bir hukuk darbesi olarak nitelendirilebilecek sürecin savcıları yaptıkları hukuk dışılık ile adeta bir tarih yazmaktadırlar. Savcıların emniyet ifadelerinde yaptıkları tahrifatlar bir yere kadar anlaşılabilir kendi yazdıklarındaki tahrifatı anlamak ta gerçekten savunma olarak güçlük çekmekteyiz. Bir insan nasıl olurda kendi yazdığı yazı üzerinde ve aldığı ifade üzerinde tahrifat yapabilir. Kuvvetle muhtemel Türk hukuk tarihinde büyük gaf ve kasıtlı hareketler istikbalde bu senin yaptığını Ergenekon savcıları bile yapmaz özdeyişine konu olacaktır. Savcılık ifadesinin 1 ve 2. sayfasında Emin Gürses’in toplantıdan sonra birkaç sefer kilisenin bahçesinde kokteyl vermişti oraya da katıldım demiş. Savcılar bunu şahsın kilisenin bahçesinde verdiği kokteyllere katıldığı şeklinde değiştirmiştir. Sanık Sevgi Erenerol’un kilisesinin bahçesinde birkaç defa kokteyl düzenlendiğini ifade ederken iddianamede birkaç defa sözcüğü kalkarak sınırsız sayıda çoğullar ekleri getirilmek suretiyle birçok toplantı yapıldı izlenimi yaratılmak istenmiştir. Sanıklardan Muzaffer Tekinin savcılık ifadesinin 3. sayfasında, 2004 yılında Ankara da vatansever güç birliği hareketi isimli bir oluşumun İstanbul şubesi için görüşmelerde bulunduk demiş Muzaffer Tekin bu iddianameye, iş yerinde ele geçirilen devletin yeniden yapılanması belgesini 2004 yılında Ankara da vatansever kuvvetler güç birliği hareketi isimli oluşumun İstanbul şubesi için görüşmelerde bulunduğunu şeklinde değiştirilerek sokulmuştur. Sanığın bu cümlesindeki ifadesinde devletin yeniden yapılanmasından bahsedilmemiştir. Bu cümleye siz nasıl ekleme yaparak bu belgeyle Ankara’daki toplantı hakkında bağ kurmaya çalışırsınız. Savcılar öyle bir tahrifat yapmıştır ki, devletin yeniden yapılanma belgesinin Ankara’daki görüşmelerde açıldığı ve konuştuğu şeklinde iddianameye bir anlam vermiştir. Yapılan değişiklik emniyet ifadesinde değil bizzat savcının kendisinin aldığı ifadede yapılmıştır. Bu eğer yaptığınız bu çirkin davranış ile devletin yeniden yapılanması belgesini Ankara’da tartışma ortamına taşırsanız ortaya son derece farklı bir tabloda doğal olarak çıkacaktır. Savcıların yaptıkları bu tahrifat en az diğerleri kadar vahimdir. Belgeler ve toplantılar arasında masa başında ikili ilişkiler kurulmakta ve sözde örgüt elleri ve aldıkları ifadelerden yaptıkları çıkarmalar ve eklemeler ile oluşturmaya çalışmaktadırlar. Böyle bir soruşturmanın adilliğinden bahsetmek elbette ki mümkün değildir. sayın mahkeme heyeti bu kadar tahrifatın yapıldığı tertip dolu iddianameyi kabul ederek ciddi yargılama yapmakta ve masum insanların yıllardır cezaevinde kalmasına bu yönü itibariyle destek olmaktadır. Bu salonda bu şartlar altında hukukun adaletin insan ve sanık haklarının adil yargılamanın olduğunu savunmak pek mümkün değildir. Mahkeme 2 perdeli dramın ikinci perdesini sergilemektedir. İlk perdenin adı soruşturma savcılar bu perdeyi başarıyla oynatıp oyunu 2. perdeye aktarmışlardır. Sanıklar birinci perdede olduğu gibi ikinci perdede de seyirci olarak izlemektedirler. Muzaffer Tekinin savcılık ifadesinin 3. sayfasında bana oluşumun başında Hasan Kundakçı paşanın onursal başkan olduğunu söyledi ifadesini kullanmıştır Muzaffer Tekin bu iddianameye, oluşumun başında hasan Kundakçı paşanın onursal başkanı olduğunu daha sonra bu oluşumdan koptuğunu şeklinde değiştirilmiştir. Muzaffer Tekin ifadesinde hasan Kundakçının oluşumun başında olduğunu ifade etmiyor bu bilginin kendisine başkasından geldiğini söylüyor ancak savcı bunu Muzaffer Tekinin kendi kati bilgisi olarak iddianameye derc ediyor. Savcılık ifadesinin yine 3. sayfasında o dönem ben bir çok insanla tanıştım Hüseyin Görüm, İbrahim Özcan, Kuddusi Okkır isimli şahıslarla da bu aşamada tanıştım demiştir Muzaffer Tekin, bu iddianameye bu amaçla bir çok kişiyle tanıştığını Hüseyin Görüm İbrahim Özcan Kuddusi Okkır isimli şahıslarla bu amaçla tanışıp birlikte Türkiye’nin çeşitli yerlerine gittikleri şeklinde değiştirilmiştir. Savcılar o dönem sözcüğüne yer vermeyerek olmayan bir amaç ihtas emişler ve Muzaffer Tekinin de hayali yaratılan bu amaç doğrultusunda bu kişilerle tanıştığı yazılmıştır. Savcılar tahrifatta hızını alamamışlar Muzaffer Tekinin bu aşamada tanıştığı cümlesi yerine bu amaçla tanışıp Türkiye’nin çeşitli yerlerine gittiklerini şeklinde ilaveler yapmaktan da imtina etmemişlerdir. Savcıların yaptığı eylem suç ihtas etmektir. Muzaffer Tekin ile örgütlü bir çalışma içerisinde olduğunu ispat etmek için her türlü hileye tahrifata ve eklemeye müracaat etmişlerdir. Mahkememizin de savcıların işlediği bu suçlar karşısında seyirci olmaması gerektiği kanaatindeyiz. Fikri Karadağ’ın emniyet ifadesinin 4. sayfasında Kemal Kerinçsiz’i basından tanıdım ve Türk Ortodoks Patrikhanesinde katıldığım programlarda da birkaç defa gördüm ifadesi vardır. Bu iddianameye, Kemal Kerinçsiz’de patrikhanenin düzenlediği programlarda tanıdığını şeklinde değiştirmiştir. Sanık Kemal Kerinçsiz’i gördüğünü ancak tanımadığını ifade etmiştir. Ancak savcıların kurgusuna göre Fikri Karadağ’ı mutlaka tanımamız gerektiğinden gördüm sözcüğü iddianamede tanıdım fiiline dönüştürülmek suretiyle derc edilmiştir. Meslek hayatımızın hiçbir döneminde hiçbir ceza davasında savcıların bu kadar ince ritüelle sanıkların emniyet yada savcılık ifadelerinde tahrifatlar yaparak iddianame düzenlediklerini duymuş yada görmüş değiliz. Bırakın ince ritüeli herhangi bir kaba ritüelle’de benzerini tespit etmiş değiliz. Yukarıda belirttiğimiz savcıların ifadelerindeki maksatlı tahrifat ve değişiklikleri bu dava için esasen bir hukuk skandalıdır. Olmayan bir örgütü yaratmak için müracaat edilmeyen hileli bir yol kanaatimizce kalmamıştır. Savcıların bu kadar net bir şekilde ifade edilebilecek tahrifatları karşısında mahkemenin suskun kalması asla tasvip edilemez. Çünkü savcıların bu eylemleri sonucu kanaatimizce birçok suç işlenmiştir. Öncelikle ilk işlenen suç TCK’nun 381 maddede yer alan suç delillerini yok etme gizleme ve değiştirme suçudur. Bu suç kamu görevlisi tarafından işlendiği takdirde 281/2 madde uygulanacaktır. İkinci olarak işledikleri suç TCL 271. maddede düzenlenen suç uydurma suçudur. 3. işlenen suç TCK’nun 267. maddedeki iftira suçudur. Yapılan tahrifatlarla sanıklar hakkında tutuklama kararı verildiğinden 4. fıkranın da tatbiki gerekmektedir. 4. işlenen suç ise TCK’nun 257. maddede düzenlenen görevi kötüye kullanılması suçudur. Savcılar bu işi tek başlarına değil birlikte aldıkları kararlarla bir örgüt hiyerarşisinde örgüt disiplini ve kararlılığıyla işlediklerinden polisi savcısı ve bir kısım bürokratıyla örgütlü çete oluşturmaktan ayrıca TCK’nun 220. maddeden ötürü de yargılanmalıdırlar. Mahkemenin bu güne kadar savcıların işledikleri tüm suçları görmezden geldiği hukukun dışına çıkmış savcıları himaye ettiği, adalet bakanının sağladığı idari koruma kalkanının yargısal anlamda da mahkemenin oluşturulduğu izlenimi bizde oluşmuştur efendim. Emniyet ve savcılık ifade tutanaklarındaki ifadeler üzerinde tahrifat yapılarak iddianameye geçirilmesi ciddi bir suçtur. Bu suç karşısında mahkemenin sessiz kalması işlenmiş olan suça zımnen muvafakat vermek anlamına gelir kanaatindeyiz. Bu sebeplerle öncelikle naip hakim tayin edilip iddia ettiğim tahrifat değişikliklerin gerektiğinde bilirkişiden yardım almak suretiyle tayin ve tespitine bu ciddi suçların adalet bakanlığı müfettişlerince soruşturulması için dilekçemin gereğinin takdir ve ifası için adalet bakanlığına gönderilmesine, iddianame de yer alan maksatlı değişikliklerin düzeltilmesi için iddianamenin savcılığa tevdiine, yapılan tüm bu tahrifatların sorgu ve savunma aşamalarında ve ayrıca tahliye taleplerinde dikkate alınmasını önemle arz ediyoruz efendim. 2. husus sayın başkanım, geçen celsede avukat Kemal Kerinçsiz’le ilgili verilmiş olan telefon dinlemesiyle ilgili kararın altındaki katibe imzasının sıhhatiyle ilgili derin tereddütler oluştuğunu hatta ilgili katibenin imzası olmadığını kararın bu yönü itibariyle bizde uyanan izlenim itibari ile sonradan ihtas edilmiş bir karar olduğuna ilişkin kanaatimizi paylaşmıştık ve mahkeme bununla ilgili, ilgili belgeleri inceleme noktasında bir ara karar tesis etmişti. Bu kararla ilgili bir değerlendirme yapacağız yine bu kararla ilgili başka bir talepte bulunacağız efendim. Malumunuz olduğu üzere 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 836 tetkik takip nolu ve 2023 soruşturma dosyasından avukat Kemal Kerinçsiz hakkında iletişim dinlenmesine ilişkin karar dilekçemizin konusu karar. Kararı ben yine eke koydum efendim. söz konusu karar içerik itibariyle hukuk dışı olduğu gibi şekli anlamda da normal prosedür içinde verildiğine dair ciddi şüphelerimiz bulunmaktadır bu kararla ilgili efendim. Mahkemenin bir üyesinin Ergenekon tertibinin soruşturma sürecinde son derece fazlaca değişik iş kararına imza atmış olması yapmış olduğu tüm işlemlerde hukuka aykırılıklar bulunması ve sanıkların aleyhine tesis edilmesi hükümler tesis etmesi mahkeme başkanı ve diğer üyenin 10 aylık yargılama sürecinde tüm kararlarının üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu’yla birlikte ittifakken verilmesi yaklaşık iki yıllık süreye rağmen AKP muhalifi hiçbir araç suçu olmayan sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin şüphesi olgusunun varlığı kabul edilerek hukuka aykırı bir şekilde tutukluluk süresinin uzatılması kovuşturmanın siyasal iktidarın ve savcıların gölgesinde yürütülmesi karşısında mahkeme heyetine de güvenimiz ağırlıklı olarak erozyona uğramıştır. Bu ülkeye hiç bir dava için harcamadığı milyon dolarlarla inşa edilen bu mahkeme salonunda yargılamanın yapılması dahi kanaatimizce devam ettirilen kirli psikolojik savaşın bir parçasıdır. Tertibi hazırlayanların kamuoyunu yönlendirmeye ve etkilemeye yönelik bir manevrasıdır. Heyetin bir bütün olarak toplumsal ve tarihsel sorumluluğu yanında yanı sıra her bir hakimin bireysel sorumlulukları da er veya geç önüne gelecektir ve bu kaçınılmazdır. Ülkenin tüm geleceğini karartma noktasında son iki yıldan bu yana üniter, laik devletin yapısını dönüşme maksadıyla sistemli ve örgütlü bir şekilde uygulanan tertibi bozması gereken mahkeme heyeti maalesef bu tertibin bu güne kadar tesis ettiği ara kararlar ile zınnen parçası ve yargı alanında uygulayıcısı konumuna gelmiştir. Mahkeme heyetine karşı içine düştüğümüz güven erozyonunu yukarıda beyan ettiğimiz 25.10.2007 tarihli karar dahi tek başına teyit edebilmektedir efendim şöyle ki, avukat Kemal Kerinçsiz hakkında İstanbul 13. Ağır ceza mahkemesinin üyesi Sedat Sami Haşıloğlu’nun verdiği iletişimin dinlenmesine ilişkin 25.12.2007 tarihli karar her nedense delillerimiz arasına konmamıştır. Talebimiz üzere dosyaya üst yazı olmaksızın sunulduğu anlaşılmaktadır. Kararın üst tarafında el yazısıyla büyük D harfiyle 26.10.2008 tarihi atılarak imzalanmıştır. İmza çıplak gözle tetkik edildiğinde sayın başkana ait olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu konuda sayın başkanın teyidi de anlaşılır. Ancak şu var ki bugüne kadar sanıkların taleplerine üzerine dosyalara konmayan birçok delil kovuşturma sürecince savcılar tarafından peyderpey ortaya çıkarılması ve mahkemenin de bu usul dışı sürece seyirci kalarak yasalardaki hiçbir hükmü ve müeyyideyi tatbik etmemesi göstermelik savunma hakkını bile zedelemekte, kovuşturmaya olmayan güveni ortadan kaldırmaktadır. Söz konusu karar gerek içerik gerekse şeklen kural dışı tanzim edildiğinden saklanmış delil olarak dosyaya kasten konulmamıştır kanaatindeyiz. Kaldı ki, karar savcılıkça ibraz edilmemiş mahkemenin karar kartonundan alınarak dosyaya ilsak edilmiştir. Buradan sormak durumundayız bu karar neden iddianamedeki delillerimiz arasında yoktur. İddia ve yargılama makamının bu konuda elbette ki bir cevap vermesi gerekir. 2- kararın teknik takip nosu 836 şeklinde kalemle el yazısıyla yazılmıştır. Kararın tüm bölümleri bilgisayar çıktısı olarak tanzim edilmişken sadece teknik takip numarasının el yazısıyla yazılmasının gerekçesi pratik ihtiyaçtan kaynaklandığı mazeretine sığınılamaz. Çünkü bu gerekçeler birçok su istimali de beraberinde getirmektedir. Değişik iş defterleri yönetmelik hükümleri uyarınca savunma makamı tarafından olarak tarafımızdan incelenmesi mümkün olmadığından değişik iş defterlerinin önümüze hemen her fırsatta ve çoğu zaman usul dışı olarak çıkarılan ve uygulanan gizlilik uyarınca denetimimiz dışında kalmaktadır. Bu anlamda siyasi iktidarın bu davadan ötürü savcısı ve hakimiyle adeta bir ahtapotun kolları gibi sarmış olduğu adliyeye her türlü yasaya aykırılığın cirit attığı keyfi kararların verildiği, tamamen hukuk devleti ilkelerinin dışına taşındığı devletin anayasal sistemine düşman güç odaklarının kadrolaştığı ve arka bahçesi haline getirildiği yargının saygınlığının ve ağırlıklı yok edildiği bir kurum içerisinde işlem ve kararların tereddütlerin oluşmasına yol açmakta bu tür düzenlenmiş kararların sıhhatine dahi kuşkuyla bakmamıza sebebiyet vermektedir. Yasal mevzuat ne olursa olsun savunma denetimine tabi olmayan bir kararın teknik takip numarasını el yazısıyla sonradan yazamazsınız. Hangi gerekçeyle yazarsanız yazın masum sebepler olsa dahi hukuk devletinde kişilerin Saikleri önemli değildir. Asıl olan kurallara uymaktır. Takip numarası el yazısıyla yazılmış bir karar sonradan tanzim edildiği iddiasını da beraberinde getirecektir. Bu sebeple bu kararı öncelikle bu yönü itibariyle de kabul etmek mümkün değildir. Nitekim dosyada bulunan iletişimin dinlenmesine ilişkin birçok karara el yazısıyla teknik takip numarası verilmiştir. Bazılarında ise bilgisayar çıktısı olarak yer almaktadır. Bir yargı makamı olarak biz nasılsa devletin bizden hiç kimse hesap soramaz zihniyetiyle hareket edilmesi mümkün değildir. 3- karara baktığımızda iletişimin dinlenmesini isteyen birim olarak İstanbul emniyet müdürlüğü terörle mücadele şube müdürlüğünün ismi geçmekte hemen bir alt satırda da dinleme isteyen birim yazısının tarih ve sayı olarak 24.10.2007 ve 15780 sayılı yazısından bahsedilmektedir. Maalesef bu yazıda dosyamız delilleri arasında bulunmamaktadır. Direk bu yazıyı istemeyelim diye sayın başkanım o zaman belki sonradan tamamlarlar düşüncesiyle hem terörle mücadele şube müdürlüğüne hem organize şube müdürlüğüne mahkememiz vasıtasıyla müzekkere yazdırdık ve soruşturma savcılığıyla tüm bağlantılı dosyalarla birlikte yazışmaların kronolojik olarak tarafımıza mahkememize gönderilmesini tarafınızdan talep ettik sizde bunun üzerine ilgili müzekkereyi yazdınız ve biri 4 klasör bir 6 klasör olmak üzere 10 klasör evrak geldi. O 10 klasör evrakın tamamını tek tek tetkik ettik. 15780 nolu yazı o 10 klasör içerisinde yok efendim. karar 26010,2008 tarihinde dosyaya sunulurken emniyetin yazısı neden sunulmamaktadır. Eğer emniyetin yazısı hakimliğe sunulmuşsa bu yazının hakimlik kararı ekinde mutlaka saklanması gerekir. Emniyetin bu yazısının mahkemede olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda hakim emniyet yazısı olmaksızın bir karar vermiştir ki, bu son derece vahimdir ve bunun kasıtlı olmadığını düşünmek mümkün değildir bu durumda. Kovuşturmanın başından itibaren 10 aylık süreçte talepte bulunmamıza rağmen söz konusu emniyet yazısını getirme başarısını da henüz sağlamış değiliz efendim. Yukarıda bentte beyan ettiğimiz üzere mahkemeden iletişimin dinlenmesi konusunda talepte bulunan makamın terörle mücadele şube müdürlüğü olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum başlı başına hukuk skandaladır. Kararın içeriğinden savcılığın mahkemeden bu konuda bir talepte bulunmadığı mahkemenin emniyet müdürlüğünün talebi üzerine karar verdiği anlaşılmaktadır. Her halde savcılığın muhabere defterinde bu konuyla ilgili bir boşluk yoktu ki emniyet üzerinden bir talepte bulunuldu efendim. Yoksa normal şartlarda kolluğun mahkemeden dinlenme talebinde bulunması olağan uygulamaların ötesinde bir şeydir. Bu ancak şöyle mümkün olabilir, daha önce Ankara 11. Ağır ceza Mahkemesinin vermiş olduğu ülke geneline yayın önleme dinlemeler olarak adlandırılan dinlemeler bir dönem sonra sanki yasal dinlemeymiş gibi yargılama makamlarının önlerine sunulmak istenirse ve savcılığın o tarihteki muhabere defterinde bununla ilgili bir talep bulabilmek mümkün değilse yani dinlemelerin konusunu oluşturan sanık başbakanla olan husumetinden dolayı bu davaya sonradan monte edilmek noktasında bir adli baskının neticesinde bir soruşturma faaliyeti yürütülmüşse o zaman savcılık dinleme kararını mahkemeden talep etmez çünkü muhabere defterleri doludur ancak emniyet böyle bir talepte bulunabilir efendim, öncelikle bu emniyet talebi üzerine verilen karar kapsamında konuşuyoruz efendim öncelikle CMK 135. maddeye göre hakimlikten talepte bulunacak makam mutlak suretle emniyet değil savcılıktır bir an için savcılık talebi bilahare çıkarılsa dahi bu talebin müracaat tarihinde yapıldığına dair çekincelerimizin olması da son derece tabidir. İddia ve yargı makamına güvenini kaybetmiş olmanın ötesinde kararın içeriğinde bahsedilmeyen bir savcılık talebinin varlığından bahsedilemez. Siz kararda emniyet müdürünün yazısını talep eden birim olarak belirteceksiniz sonra da itirazımız üzerine savcılık talebini çıkartacaksınız böyle bir olasılıkta inandırıcı olmaktan uzaktır elbette ki. Kaldı ki ekte örnek olarak sunduğumuz tüm kararlarda savcılık talepleri iletişimin dinlenmesini isteyen birim olarak geçmesine karşılık sadece avukat Kemal Kerinçsiz’in kararında bir yanlışlık yapıldığı savunması da asla makbul ve geçerli mazeret teşkil etmez. Keza 14,2,2007 tarihli 26434 sayılı resmi gazetede yayınlanan ceza muhakemesi kanununda görülen telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin dinlenmesi gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme tedbirlerinin uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin 5. maddesinde bu tedbire savcının talebi üzerine hakimlikçe yada gecikmesinde sakınca bulunan hallerde hakim onayına sunulmak kaydıyla cumhuriyet savcılarınca karar verileceği açıkça hükme bağlanmıştır. Savcının dışında emniyet birimleri kati suretle mahkemeden CMK 135. maddede belirtilen usulü tedbirleri alması talebinde bulunamaz. CMK 251/1 maddede bu husus 250. madde kapsamına giren suçlarda soruşturma hakimler ve savcılar yüksek kurulunca bu suçların soruşturması ve kovuşturmasında görevlendirilen cumhuriyet savcılarınca bizzat yapılır hükmünü savcılar tarafından bu soruşturmada tamamen rafa kaldırıldığı gibi mahkemenin de uygulamasını unuttuğu yasada adeta yok kabul edilen hükümler arasında olmuştur. 10 boyunca tüm soruşturmanın emniyet tarafından yapıldığını iddianamenin dahi emniyetçe tanzim edildiğini emniyet raporlarının hiçbir şekilde değişikliğe uğratılmadan katkı yapılmadan olduğu gibi yanlışlıklarla iddianameye aktarıldığı bu soruşturmada savcıların emniyet ile hakimler ve mahkeme arasında bir aracı olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bu iddialarımız soyut iddialar olmaktan öte tamamen emniyetçe hazırlanmış rapor bilirkişi incelemeleri inceleme tutanakları ve yapılan yazılı yorumlara dayanmaktadır. Emniyetin tüm bu belgeleri iddianamede aynen kabul görmüştür. Bunu ortaya çıkarmak için uzun boylu araştırmaya ihtiyaç yoktur. Sanıkların delil ve hukuki durumlarının değerlendirilmesi bölümleri polis yazımlarından ibarettir. Telefon tapeleri emniyetçe yorumlanmış iddianameye olduğu gibi aktarılmıştır. Avukat Kemal Kerinçsiz’in bir delilinde Fethullah örgütü sıfatlandırmasıyla ilgili yaptığı eleştiri üzerine yorum yapan polis memuru Kemal Kerinçsiz’i provokasyon yapmakla suçlamış ve bu suçlama bil iddianameye noktası noktasına konmuştur. Buradan elbette ki sayın savcılara sormak gerekir sizin bu soruşturmada göreviniz nedir hangi hukuksal bilgilerinizi ve çalışmalarınızı iddianameye yansıttınız, sizin eseriniz olan nadide cümlelere rastlamak son derece zor olduğunu gördük bu iddianame içerisinde elbette ki sayın savcıların da hakkını yememek gerekir Kemal Kerinçsiz’in evinde yapılan aramada güya iddiaya göre AKP iktidarı için kabirlerini kazıyorlar cümlesini kullandığına ilişkin müşahadelerini iddianameye geçirmekten tutanak tutmaksızın iddianameye geçirmekten imtina ederek bu konuşmaya şahit olduğunu belirtmişlerdir. İddianamenin en azından bu bölümünün sayın savcılığının olduğu aşikardır aslında sayın savcıların görevinizin o dönemin dış işleri bakanı bugünün cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül şimdi bu soruşturma için savcı bulmaya çalışıyoruz demek suretiyle mi sınırları belirlendi. Ancak savcılar verilen görevlere kendilerini öyle kaptırmışlardı ki, bu defa yasaların verdiği tüm görevleri ihmal etmişlerdir. Savcılar CMK 251/1 madde kapsamında tüm görevlerini emniyete naklederek yasayı açıkça ihlal etmişlerdir. Görevlerini kötüye kullanmışlardır. Bu soruşturma sürecinde emniyetin yapmış olduğu tüm soruşturma işlemleri sonucu elde edilen deliller belgeler raporlar inceleme tutanakları yorumlar hukuka aykırı delil konumunda olup mahkemece CMK 206.madde kapsamında yargılama sırasında dikkate alınmaması gerekir. Ancak mahkeme bu konudaki taleplerimizi de göz ardı etmiş kendilerini hakem değil hakim oldukları noktasında bir irade ortaya koymamışlardır. Sayın heyetten bu konuda somut bir karar beklemekteyiz. Savcıların 251/1 maddesine aykırı olarak bizzat soruşturmasını yürütmediği işlemlerin CMK 206. madde kapsamında hukuka aykırı delil kabul edilmesini ve yargılamada dikkate alınmamasını talep etmekteyiz. Mahkeme bu talebi hükümle değerlendireceğim diyerek hemen çoğu talepte yaptığı gibi edilgen talep kullanarak sorumluluktan kaçmamalıdır. Aksi halde bu tutum yargılamayı savcının denetimi altına sokarak hukukun dışına itmeye devam edecektir. Sanıklar olarak savcısı Recep tayip Erdoğan olan bir mahkemeden iddia ve yargı makamlarının bütünleştiği bu süreçte boşu boşuna adalet ve hukukun tecellisini beklemeleri bu umudun Kaf dağının ötesine geçtiğini gösterir. Buradan sayın üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu’na da sormaktayız. Verdiğiniz 25.10.2007 tarihli kararın müstenidatı savcının yazısı mıdır savcının talebi var ise neden kararın içeriğinde geçirmediniz sadece emniyetin yazısından bahsettiniz savcılık talebi yok ise nasıl olur da CMK 135. madde ve yönetmeliğin 5. maddesi uyarınca sadece emniyetin yazısı üzerine karar verirsiniz. Duruşmaların sonunda sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesi devam ediyor diyerek tutukluluk hallerinin devamına ilişkin gerekçesiz kararlarınızı takdir benimdir diyerek belki savuna bilirsiniz ancak 25.10.2007 tarihli ve diğer usulü tedbirlere ilişkin verdiğiniz hiçbir kararı ne teknik hukuk kurallarına ne de hukukçu vicdanlarına karşı savunmanız asla mümkün değildir. 25,10,2007 tarihli hakimlik kararı bu yargı sürecinin nasıl işlediği konusunda da emsalsiz bir örnektir. Emniyet lüzumsuz gördüğü savcıları devreden çıkartarak doğrudan hakimlikten talepte bulunma cüretini göstermiş hakimde bulunduğu makam ve kutsal görevi bir kenara iterek hukuk dışı karara imza atabilmiştir. Kararın muhteviyatından henüz ortada olmayan 10. ayına girdiğimiz yargılama sürecinde suçlandığımız delilin toplandığı mahkeme kararına müstenidat olan emniyet yazısının ekinde mahkemeye hangi belgelerin sunularak karar talebinde bulunduğu belli değildir. Ancak kararın içeriğinden emniyetin hiçbir belge sunmadığı mahkemenin de hiçbir belge aramaksızın bu kararı verdiği anlaşılmaktadır. Oysa CMK 135. madde bu kararın verilebilmesi için iki şart ön görmüştür. Bir tanesi suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığıdır sayın hakime buradan sormak isteriz size emniyetin yazısı dışında suç işlediğine ilişkin kuvvetli şüphe oluşturacak nasıl bir belge sunuldu ki bu kararı verdiniz. Acaba başbakana karşı açılmış 3 kuruşluk tazminat davaları ile açık sanık ve açık tanık Ali Yiğit’in kurgusal komedisinin itlafının hemen sonrasına rastlayan 24.10.2007 tarihinde bu kararın verilmesi savunma olarak bizce manidar karşılanırsa hoş olmayan bir ifade mi olacaktır. Aslında burada mahkeme heyetinin bir üyesi olarak sayın hakimin bu soruya muhatap olmaması gerekirdi. Burada iddia makamının iddialarının doğruluğunu araştıracağımız yerde şu anda verilen kararları savunmak durumunda genel olarak kalmaktadırlar. O yüzden davanın başında soruşturma aşamasında sanıkların aleyhine tek birini dahi reddetmeden yüzlerce tutuklama ve usulü tedbir kararlarının savcılık ve emniyet talepleri doğrultusunda verilmesinin sizleri taraf durumuna soktuğunu yargılama süresince verdiğiniz bu haksız kararları savunma durumunda kalacağınızı böyle bir psikoloji içerisinde adaletli ve vicdana uygun bir karar veremeyeceğinizi belirterek sayın üyenin davadan çekilmesini çok önceden talep etmiştik kanaatimizce sayın üyenin bazı sanıklara duyduğu hasımlık ve iddiaya duyduğu duygusal yakınlık çekilme yönünde vereceği bir kararın önünde engel olmuştur elbette ki bu durum bir yandan size olan güvensizliği en üst aşamaya getirdiği gibi mahkemeye olan itimat’ı da sarsarak sanıklardaki adalet duygusunun yitirilmesine yol açmıştır sayın başkanım, üye hakim Sedat Sami Haşıloğlu ile sanıklar arasındaki güven duygusunun gittikçe kaybolduğunun farkında değil misiniz sizin bu duruma seyirci kalmanız sanıklardaki adil yargılanma beklentisini tamamen ortadan kaldırmaktadır. Sanıklar soruşturmanın başından itibaren kendisini baştan mahkum etmiş ve kovuşturma boyunca da tutumuyla kafasındaki ön yargıları ortaya çıkarmaktan çekinmemiş hakimin kendisini adaletli olarak yargılayabileceğine nasıl güvenirler. Hakimlerde olması gereken tarafsızlık ve adil olma duygularının yok olduğu yerde yargılamadan bahsedebilmek mümkün müdür. Size sürecin başından ifade etmiştik gelin empati yapıp kendinizi siyasallaşmış ve kurbanları seçilmiş bu davada sanık yerine koyarak kürsüyü algılamaya çalışınız. Dava başlarken iddia makamında bulunan CMK 160 ve 170. maddelerdeki tüm yükümlülüklerinden arınmış adeta infaz savcısı statüsünü benimsemiş iki savcının bulunduğu heyette de Kemal Kerinçsiz’in sanıklara ve verdiği hakimlik kararıyla baştan mahkum etmiş bir yargı mensubunun bulunduğu savunma olarak 5 yargı mensubundan 3’ünün adeta sizi yok etmek için her şey yapabilecek bir ortamda olduğunu hissettiğiniz bir yargılamanın nasıl bir talihsizlik olduğunu ifade etmiştik geniş geniş. Maalesef mahkeme heyeti bu haklı itirazımızı göz ardı ederek boşa çıkardığı gibi yargı görevinin tarafsızlığını dahi korumadığı mekanik bir işlev gibi görüp sanıkların adil yargılanma beklentilerini boşa çıkarmaktadır. Bir sanık için en zor olan şey kendinsin suçlu olduğu konusunun kanıtlanmasının bir kenara bırakılarak öncelikle yargılamayı yapacak hakimlerden en azından birisinin tarafsızlığının tartışıldığı ve şüphe duyulduğu sürecin uzaması nedeniyle bu şüphenin heyete de sirayet etmesi yargısal sürecin yaşanması ve ön plana çıkması hususudur. Sanıkların iddia edilen suçların yargılanmasından ziyade yargıçların tarafsızlığının tartışıldığı bir kovuşturma sürecinin hiçbir aşamasından adil bir sonuç beklenemez. Sayın hakimin iletişimin dinlenmesine ilişkin kararı vermeden ikinci olarak arayacağı husus başka surette delil etme imkanının bulunmamış olmasıdır. Bu unsurun ve suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe oluştuğunun kararına mücerret olarak yazılması yeterli değildir. Savcının olayda emniyetin talebine ek olarak sunduğu delillerden iki sonuca vardıktan sonra tedbir kararını vermesi gerekirdi. Ancak karardan ve delil dosyamızdan bu konuda yargıca tek bir delil dahi sunulmadığı anlaşılmaktadır. Karar ezberci bir anlayışla verilmiştir. Yargıçtaki ön yargı savunulması mümkün olmayan hukuk dışı bir kararın verilmesine yol açmıştır. Sayın başkanım emniyetin bütün yazışmalarını tetkik ettiğimizde bir başka hususu daha gördük Kemal Kerinçsiz’le ilgili velev bu dinleme kararının verildiği tarih velev ta, gözaltına alındığı 22 Ocak 2008 tarihine kadar ki, süreç içerisinde emniyet içinde dışında hiçbir yerde Kemal Kerinçsiz isminin geçildiği bir yazışma belgesi dahi yoktur. Kemal Kerinçsiz’le ilgili ilk yazışma belgesi sayın savcılık tarafından emniyete gözaltına alınmasıyla ilgili yazılan talimatta Kemal Kerinçsiz ismi geçmektedir. Elbette sayın üyeden bu kararı verirken talebe bağlı olarak hangi delillerin olduğunu sormak hakkımız olduğu gibi eğer sunulmuş ise kararında neden bu delilleri tartışıp sonuca varmadığı hususunda sorgulanması gereken ciddi bir eksiklik olarak görmekteyiz. 25,10,2007 tarihli hakimlik kararında tek doğru olan Kemal Kerinçsiz’in adın ve soyadının eksiksiz olarak hep yazılmış olmasıdır. Söz konusu dinlenmesi talep edilen telefon Kemal Kerinçsiz’in adına kayıtlı değildir. o zaman sayın yargıca şunu sormak gerekir siz şüpheliler adına kayıtlı olmayan telefonu nasıl dinlersiniz öncelikle çözümlenmesi gereken husus budur emniyetin talebinin ekinde telefon kaydının kimin adına olduğunu konusunda mutlaka bir tespite yer verilmesi gerekmektedir. Kararda açıkça Kemal Kerinçsiz’in adına kayıtlı denilerek gerçek dışı bir tespite yer verilmiştir. Eğer siz CMK 135. maddeyi özümseyerek tarafsız ve bağımsız özenli kurallara riayet eden bir hakim sıfatıyla uygulamazsanız emniyetin her talebini yeterince incelemeden kabul ederseniz hukuk dışı talepleri dahi kimliğinizle inceler hakim gözlüğünüzü bir kenara atarsanız varacağınız sonuç bu olur. Sayın hakim bu telefonun Kemal Kerinçsiz’in adına kayıtlı olmadığı halde kayıtlı olduğu kanaatine nasıl vardınız Telekom’un bir yazısı mı vardı yoksa ortada olmayan emniyet yazısında belirtildiği için mi karar aynen geçtiniz. İşte bir hakim cüppesinin verdiği sorumluluğu bir kenara iterek emniyetten gelen bilgiyi sorgulamadan hukuk kurallarını tam objektiflik içerisinde ve titizlikle uygulamadığı takdirde emniyetin maksatlı oyunlarına her zaman alet edilerek hatalı sonuçlara varmak mümkündür. 0532 214 33 54 nolu telefon Kemal Kerinçsiz adına kayıtlı değildir. 533 294 91 90 numaralı telefon ayrı bir numara olmayıp ilk numaraya bağlı ve yönlendirilmiş iş hattı olduğundan başkası adına kayıtlı numaranın dinlenmesi yasaya aykırı olup sorguda tapeler hakkındaki beyanlarımız yapılan usulsüzlüğü ortadan kaldırmaz. Emniyetin talep yazısını henüz inceleme imkânına sahip olmadığımızdan taleple karar arasında bir uyum olmadığı konusundaki beyanlarımızı saklı tutmakla birlikte kararın üst kesiminde tedbirin türü ve kapsamı izah edilirken iletişimin dinlenmesi çerçevesinde 4 tedbirden bahsedilmiş karar bölümünde ise 3 tedbire karar verilmiştir. Karar bölümünde iletişimin tespitine karar verilmemiştir. Karar verilen tedbirler telefonun dinlenmesi kayda alınması ve teknik izleme kararıdır. Yargıç talepte olmasına rağmen iletişimin tespitini karara yazmayı unutmuş mudur yoksa iletişimin tespitini reddetmiştir karardan anlaşılamamaktadır. Ancak reddedilmiş olsaydı gerçekte bir cümleyle bahsedilmesi gerektiğini düşündüğümüzde yukarıda yazılıp kararın hüküm bölümünde geçmemesini özensizlik ve dikkatsizlik olarak değerlendirmekteyiz. “
Mahkeme Başkanı :” avukat bey her halde uzun sürecek sözünüzü kesmeyim”
Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii av Tolga Akalın: bitti efendim bitti bitti efendim bitiyor”
Mahkeme Başkanı :” bitiyor mu ara vereceğiz çünkü “
Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii av Tolga Akalın : “ bitti efendim. Yine kararın hüküm bölümünde teknik izleme kararı verildiği halde bu kararın CMK 135 ve 137. maddelerine göre verildiğinden bahsetmiştik. Oysa teknik izleme kararı CMK 140. maddede düzenlenmiştir. CMK 135 ve 137. maddelerinde teknik izleme tedbirine yer verilmemiştir. Kaldı ki 140. maddeye göre teknik izleme kararı en fazla 4 haftalık süre için verilir. Oysa karar da tedbir 3 ay için verilmiştir efendim. Teknik izlemeden kasıt sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ise bu tedbire teknik izleme denmez CMK 135. maddede teknik izleme yoktur CMK 140. maddede düzenlenen tedbiri 135. madde içine de taşıyamazsınız. Yasal terimleri doğru kullanmak zorundasınız. 135’te olmayan teknik izlemeyi karar taşırsanız 140. maddedeki tedbirle karıştırırsınız. Yine 135/3 madde kararı da şüphelinin kimliği yazılmasından bahsetmiştir. Kimlik sadece ad ve soy isimde değildir efendim. Bitiriyorum nihayetini okuyorum. Kararda tarafımıza yüklenen suç örgüt kurmaktır. Oysa Ergenekon örgütünün kuruluşu iddianamenin 46. sayfasında 1952’lere kadar götürülmüştür. Avukat Kemal Kerinçsiz’in o tarihte henüz doğmamıştır. Yargıç yönetici dese bir ihtimal sürekli örgütte değişebilir eskiler ölür yerine yenileri seçilebilir. Ancak yargıç yönetici tabirini değil örgüt kurucusu deyimini kullanmıştır. Bilahare iddianamede sözde örgüt üyesi olduğumuza karar kılınmış suçlama 314/2 maddeden yapılmıştır. Kemal Kerinçsiz tutuklama müzekkeresinde ve kararda örgüt kuruculuğundan tutuklanmıştır. Öncelikle bu durum suç vasfında çok önemli bir değişiklik yarattığından mahkemece tahliye sebebi olarak değerlendirilmemesi de doğru olmamıştır. 2. soruşturmayı yürütenlerin ve her talebi emniyetten geldiği gibi karara bağlayan hâkimlerin ciddiyetten ne kadar yoksun oldukları da ortaya çıkmaktadır. Sözü edile örgütün üyesiyle kurucusunu bir birine karıştıracak ölçüde nitelendirmede hataya düşüyorsanız sözde örgütün kuruculuğunu yöneticiliğini ve üyeliğini tombala misali sanıklara dağıttığınız düşünülür. Yargılama boyunca bu ciddiyetsizliği görmeyen hayali bir örgütü 102 aydır yargılayan mahkemenin drama dönüşmüş bu sürecin hukuksuzluk içerisinde devam etmesinin de önemli bir mesuliyet içerisinde olduğu da inkâr edilemez bir gerçektir. Zücaciyeci dükkânının kapılarını sayın savcılar açmıştır ancak dükkân içindeki tahrifatı sayın mahkeme yapmakta ve yapmaya devam etmektedir. Tarafsızlığın adaletsizliğe seyirci kalmakla sağlanamayacağı da unutulmamalıdır efendim bu sebeple İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinin 836 teknik takip nolu 2023 soruşturma sayılı kararının aslının ve var ise emniyet müdürlüğü yazısının mahkeme kaleminden celbine emniyet müdürlüğü yazısı yok ise kararın müdürlük yazısı olmadan verildiği anlaşıldığından kararı veren hâkimden emniyet müdürlüğü yazısı olmadan kararın verilip verilmediğinin emniyet müdürlüğü yazısının akıbetinin sorulmasına, iddianame ekindeki klasörlerde 25.10.2007 tarihli kararın ekinde bulunmayan 24.10.2007 tarih 15780 sayılı yazının aslının emniyet müdürlüğünden bu yazının emniyetteki gönderilen yazı listesinde olmadığının hatırlatılmasına aynı yazının savcılık makamında olup olmadığının sorulmasına ve celbine yine İstanbul 13 Ağır Ceza Mahkemesinin 25.10.2007 tarihli kararı talep eden savcılık yazısı olup olmadığının mahkeme kaleminden araştırılmasına ve savcılıktan sorulmasına karar verilmesini önemle arz ediyoruz efendim. “
Dostları ilə paylaş: |