Sanık Erkut Ersoy söz istedi verildi; Sayın başkanım ben bu tertiple ilgili olarak birkaç ekleme yapmak istiyorum. Şuana kadar tertiple ilgili birçok konuya değinildi bende şimdi bu tertiple ilgili olarak bu tertibi uygulayanların, bu kadronun elektronik gözetim ağı yani bir brather veyahutta dinlemeyle ilgili kısımlarına biraz değinmek istiyorum nasıl illegal dinleme yapıyorlar gerçi sayın başkanımda biraz önce ifade ettiler taraf gazetesinde Bülent orakoğlu eski istihbarat daira başkanının illegal dilmeme yaptığını, Taraf gazetesinde yazdığını söyledi işte Fenerbahçe orduevinin karşısına bir takım gemiler getirmek suretiyle dinlemeler yapıldığı falan söyleniyor. İşte ben bu konuya biraz ekleme yapmak istiyorum çokta kısa tutacağım fazla uzun sürmeyecek öncelikle şunu söyleyeyim 12 Mayıs ve huzurunuzda 22 Mayıs tarihlerini sayın savcılık makamının hakkımdaki iddialarına yanıt verdim ayrıntılı olarak devletin resmi kurumlarına yani MİT, emniyet ve Genelkurmay başkanlığına internette ve mail grubu üyelerimden gelen çeşitli suç konularındaki duyum ve tespitlerimi hem sözlü hem de mail yoluyla ilettiğimi dile getirmiştim. Ayrıca bu beyanımı İstanbul ve düzce emniyet müdürlüğü yetkilileriyle bu kapsamda yaptığım telefon görüşmeleriyle ile de ispatladım, yine ayrıca el konulan bilgisayarım hard diski içerisinde bulunan gelen giden ihbarlar adlı klasörün içerisinde yer alan ve tüm resmi kurum yetkililerine yazılmış ve çeşitli suç konularına intiba eten bildirimleri, yazışmaları da incelemenizi talep etmiştim sayın başkanlığınızdan, heyetinizden ancak emniyet yetkilileri kendilerine paramı, zamanım ve enerjimi harcayarak bir Türk milliyetçisi olarak ve karşılıksız olarak yani herhangi bir menfaat gütmeden yardımcı olduğum halde maalesef üzülerek belirtiyorum ki beni de bu Ergenekon tertibi içerisine dahil ettiler. Sayın başkanım şimdi size elimden geldiğince gözlemlerime dayanarak ve yüksek müsaadelerinizle kurulan bu tertip hakkında bazı gözlemlerimi, analizlerimi arz etmek istiyorum. Sayın başkanım ve sayın heyet üyeleri AKP hükümeti iktidara geldiğinde çok hızlı bir şekilde kadrolaştırma gerçekleşti bu kadronun tamamı iddialara göre Fethullahçı cemaatinde yetişmiş ve tamamen bu cemaate biat eden ve cemaate göbekten bağlı alt rütbede ve üst rütbeden oluşan polislerden oluşuyordu. Bu kadrolara çok hızlı bir şekilde emniyet genel müdürlüğünün en önemli şubelerini kontrolünü alarak kendi yandaşlarını bu şubelere taşıyarak ulusalcı ve laik olanları da bu şubelerden göndermek suretiyle pasif görevlere atadılar daha sonra bu şubelere bu tertipte kullanmak amacıyla ileri teknoloji, nano teknoloji, lazer ve mikro dalga bulunan hassas dinleme ve izleme cihazları ihtiva eden ve elde edilen verileri istenilen koordinattan dünyadaki herhangi bir yere o veri kaybı sıfır veri kaybı ve şifreli olarak gönderme yeteneği olan uydu destekli mobil hassas donanım araçları satın aldılar. hatta sayın heyetimizden sayın başkanımızdan ben mahkemenin ilk zamanlarında İsrail’den bir firmadan emniyetin 8 tane araç aldığını, bunun çeşitli basın yayın organlarında dile getirildiğini, ve bu iddialar üzerine bunu araştırılması için ilgili kuruma ve resmi olarak yazı yazılmasını talep etmiştim ancak sayın başkanlığınız bunu uygun görmedi herhalde kabul etmediler. Bende tekrar buradan yenilemek istiyorum böyle bir iddia varsa bunun ilgili kuruma sorulmasını ve bunu açığa çıkmasını talep ediyorum. Bunun yanı sıra telefon dinleme aparatları ve bak tabir edilen dinleme böcekleri gibi çeşitli dinleme ve izleme araçları alarak kendilerine hedef olarak gördükleri çeşitli ulusalcı ve vatansever kişi ve grupları bazı Atatürkçü düşünceyi yaymaya çalışan ve laik sistemi savunan Sivil Toplum örgütlerini ve bunların yetkililerini önce hiçbir mahkeme kararı olmadan dinlediler ve izlediler yani usulsüz ve yasadışı olarak delil topladılar. Daha sonra buradan alınan bilgilerle resmi görevlilere bu tertibin oluşması amacıyla ve hayali senaryoya baz olması amacıyla bu illegal ve usulsüz toplanan delilleri verdiler. Sayın başkanım burada sırası gelmişken önemle bahsetmeyi yarar görüyorum hatırlarsanız iktidar yanlısı bazı gazete ve televizyonlarda bazı komutanlarımızın eşlerinin de içinde bulunduğu bir grubun internette youtube atlı sitede yayınlanan ve ortam dinlemesi yoluyla alındığı anlaşılan çeşitli yasadışı dinlemelerinde bu kadro tarafından yapıldığını düşündürecek haklı sebeplerimiz vardır. Uyguladıkları yöntem şu şekildedir. Öncelikle hedefledikler tespit ettikleri ulusalcı ve laik kişi ve gruplar veya Ergenekon iddianamesinde adı geçen kişiler hassas dinleme ile telefon dinlemesiyle hiçbir mahkeme kararı olmadan önce kayıt altına alınıyor. 7X24 saat izlenen bu şahıslardan alınan yanı illegal ve usulsüz olarak toplanan bu bilgiler yine kendi yandaşı resmi işlemi başlatacak görevlilere veriliyor daha sonrada resmi soruşturma amacıyla resmi mahkeme kararı alarak elde edilene delillerle birlikte meşrulaştırılıyor. Yani illegal toplanan delil legal alınmış gibi işlem yapılarak mahkemeye bu yöntemle yönlendirmeye çalışıyorlar tabi bunu yaparken zayıf delilleri güçlendirmek maksadıyla kerameti kendinden menkul ve tanıklığı su götürecek şaibeli bir takım sabıkalı şahıslara da kendi yazdıkları ifadeleri okutturulup imzalattırılarak bu zayıf ve illegal toplanan delillerle dolu dosyaya hukuki anlamda güç kazandırıyorlar. Tabi aynı zamanda sanıkların lehine olan delillerde göz ardı edilerek sanıklar hakkındaki kuvvetli şüphe ve etkin konum etkisi de attırıl maktadadır. Yine aynı şekilde sanıkların evinde yada işyerinde bulunduğu iddia edilen ancak kimin koyduğu yada koydurduğu belli olmayan bir takım delil olduğu iddia edilen CD ve dokümanlarda yine bu kapsamda değerlendirilmelidir. Örnek vermek gerekirse, bilgisayarım hard diskinde bulunan gelen giden ihbarlar adli klasörün içerisinde tümü devletin resmi istihbarat ve güvenlik kurumlarının yetkilerine yazılmış çeşitli suç konularını kapsayan yazışmalar olduğu ve sayın savcılık makamının iddiasının aksine benim Ergenekon sanıklarına değil devletin resmi kurumlarına istihbarat sağladığımı ispatlayan bir delil olduğu halde maalesef hard disk inceleme tutanağında bu klasörümdeki ihbar bildirimleri yer almamaktadır. Yine aynı şekilde sürekli irtibatta olduğum ve ihbar bildirimi yaptığım İstanbul emniyeti bilişim suçları büro amiri baş komiser Dinçer Ay aynı şubede görevli komiser Fatma Hanım ve polis memuru Mesut beyin makam ve cep telefonları kendi cep telefonumda kayıtlı olduğu halde maalesef telefon inceleme tutanağında gösterilmemiştir. Ama ne yapılmak istenmektedir bunun yerine beni de bu tertibe dahil edebilmek için ömrü hayatımda 10 kez telefonla görüştüğüm Sayın Fikri Karadağ ile örgütsel irtibat iddiasına güçlendirmek amacıyla iddianamenin bir sayfasına 154 kez başka bir sayfasında ise 23 kez görüştüğüm belirtilmiştir. Hâlbuki yüce mahkemeye arz ettiğim cep telefonum operatörüm olan Vodefone kayıtlarında sadece 10 kez ve toplamda 7 dakika 45 saniye görüştüğüm net olarak görülmektedir. Anladığım kadarıyla bu kadro delil gizleyerek ve usulsüz delil yaratarak yüce mahkemeyi de bu tertibin bir parçası yapmayı amaçlamıştır. Bu nedenle yüce mahkemeden bu tertibe karşı dikkatli olmalarını arz ediyorum, bir Türk milliyetçisi olarak ve duyarlı bir vatandaş olarak suçların aydınlatılması amacıyla sorumluluk alıp elimi taşın altına koydum hiçbir menfaat ve teşekkür yada takdir beklemediğim halde 17 ayda tutukluyum benim ülkeme ne gibi hizmetlerde bulunduğumun bir göstergesi de yine el konulan bilgisayarım hard diski içerisinde bulunan kampanyalar adlı klasörün içerisinde bulunan çalışmalardır. Yüce mahkemeden bu klasörümü içindeki yazışmaların dijital ortamda bir kopyasının tarafıma verilmesini talep ediyor ayrıca bu klasörü incelemelerini arz ediyorum sayın başkanım ben bir dönem MİT’in benden talebi üzerine edindiğim bilgileri MİT’in İstanbul bölge müdürlüğüne iletmekteydim ancak bu grup yani bu tertibi düzenleyen grup benim evde olmadığım bir zamanda evime gizlice girerek bilgisayarımda bulunan bazı ihbar ve kişisel dokümanlarımı ve MİT’in İstanbul bölge müdürlüğünün telefonlarının bulunduğu ajandamı izinsiz olarak aldılar. yüce mahkeme dilerse Maltepe’deki evimin eski sabit telefonu olan 0216 441 81 95 nolu hattımın görüşme dökümlerini ilgili kurumlardan talep ederse MİT’in İstanbul bölge müdürleriyle yaptığım görüşmeleri saptayabilir. Bu grubun yaptığı elektro manyetik hassas takibi artınca o dönem İstanbul, Beşiktaş’taki MİT İstanbul bölge müdürlüğüne, yıldıza giderek yazılı şikâyette bulundum ve araştırılmasını talep ettim ancak herhangi bir işlem yapılmayınca bende kendi olanaklarımla bu elektro manyetik hassas nano teknolojiyle yapılan hassa takip konusunda araştırmalar yapmaya başladım, bilgi topladım. Benim gibi bu elektro manyetik hassas takibe uğrayan mağdurlarla yüz yüze görüşüp ileride resmi kurumların soruşturmalarına temel olması için bu mağdurların ifadelerini, izinlerini alarak videoya kaydettim. Daha sonra resmi soruşturma başlatılması için tüm elde ettiğim verileri ve bulguları yani bunlar doküman ve videolar hem Dinçer baş komisere, hem de Ankara Yeni mahalledeki MİT merkezine altına imzamı ve adımı ve telefon numaramı yazarak kuryeyle gönderdim ancak bana herhangi bir dönüşü olmadığı gibi birde beni bu tertibe dahil ettiler. Sayın başkanım gerek yurt içerisinde, gerekse yurt dışında bu elektro manyetik hassas takibin mağduru olan yüzlerce insanlar vardır. Hatta Amerika’da bu mağdurlara tıbbı ve hukuki yardım yapan Sivil Toplum örgütü bile mevcuttur. Hepsi mağdurun ifadelerinin olduğu videolar dahil olmak üzere el konulan bilgisayarımda bulunmakta olduğu halde maalesef bunlarda hard disk inceleme tutanağında yer almamaktadır. Ben elinden geldiğince ulaşabildiğim kurbanlara tıbbı ve hukuki destek alabilmesi için yardımcı oldum buna ilişkin telefon görüşmelerim ve ses dosyalarım 3 Mart’taki sorgulanmam sonrası yüce mahkemeye ilettiğim DVD içerisinde yer almaktadır. Bu konuşmalarım gerek iddianamede gerekse iddianameye girmeyen ses dosyalarında mevcuttur. Bu kayıtları yüce mahkemenin dinlemesini ve aynı zamanda lehime delil olarak yüce mahkemeye arz etmek için yazılı tape edilmiş halinin mahkeme kaleminden tarafıma verilmesini saygılarımla arz ediyorum toplam 47 adet kayıtın tamamı elektro manyetik hassas takip mağdurlarıyla yapılan ve bu tertibi yapanlar tarafından yapıldığı net olarak görülebilecek görüşmeler toplan 47 kayıt bunları dinlerseniz bu tertibin içerisinde kimler olduğu konusunu az çok size bir fikir verebilir diye düşünüyorum. Sayın başkanım şimdi yüksek müsaadelerinizle bu mağdurların isim ve telefon numaralarını arz edeceğim ve sizden de bu kişiler ile görüşmenizi talep edeceğim böylece sizde umarım iktidar partinin desteğiyle bu cemaatin resmi kurumlara sızmış işbirlikçileri ve yandaş medyasıyla ulusalcı ve vatansever kişilerinde nasıl bir tertip düzenlendiğini daha iyi anlayacaksınız emekli Yarbay Fehmi Ülsever Askeri hâkim 0532 549 13 21- 0232 483 30 30 Selçuk Hakan Korkmaz Mühendis 0537 569 10 72- 0246 227 54 97 Zuhal hanım 0546 513 86 58- 0286 213 1377 Çağlar İnan 0533 762 05 47 Hasan Şengün 0542 625 58 80 – 0212 212 25 69 bunlar kayda geçsin diye zabıtlara geçsin diye söylüyorum sayın başkanım birde Linet hanım var Profesör Yeditepe üniversitesinde bilgi işlem kürsüsünde alberitma dersi veriyor telefonu üniversiteden alınabilir bütün bu söylediklerim aynı zamanda delil klasörlerinde de mevcut yer alıyor 99 delil klasörünün 270 ve 271. sayfalarında yer alıyor oradan da görebilirsiniz. sayın başkanım bu kadro o kadar kültürsüz ki ve aleni hareket ediyor ki; Vatan caddesindeki sadece 20 dakika süren sorgulanmam esnasında beni hassas takibe aldıklarını kendi ağızlarıyla itiraf ettiler sorgu sırasında odada 4 kişiydik ve kamera sesli ve görüntülü kayıt alıyordu, aralarından uzun kıvırcık saçlı olanı ki sanıyorum en rütbeli polis oydu bana hitaben aynan şu ifadeleri kullandı yüce heyetten çok özür diliyorum dışkının gramajını bile biliyoruz farkındayız gibisinden bir cümle kullandı yani sorgu kasetini silmedilerse yüce mahkeme bu kasetini talep edip izleyebilir. Kendileri ağızlarıyla itiraf ediyorlar bu sorgu kasetini hassas dinlemeyi, ben o zaman merak etmiştim diğer sanıkları 10 saat 16 saat sorguladıkları halde beni neden sadece 20 dakika sorguladılar diye ama sonradan anladım bu sorgu ekibi de beni 2001 yılından bu yana hassas dinleme ve elektro manyetik hassa takip uygulayan kadro içerisindeydi 2001 yılından bu yana zaten herhangi bir mahkeme kararına gerek duymadan illegal yasadışı olarak hassas izleme yaptıkları için detaylı sorguya gerek duymamışlardı bu nedenle sadece sohbet edip ayrıldılar. Sayın başkanım bu yeni bir teknoloji elektro manyetik hassas dinleme teknolojisi ilk çıkış yeri Amerika Ulasal güvenlik ajansı, ENS’dir ve Türkiye dahil birçok ülkede gizli dinleme istasyonları ve yerli işbirlikçileriyle illegal dinleme ve takip yaparlar buna Türkiye’de dahildir. Tüm dünyada dışarıdan bakıldığında normal bir şirket veya fabrika görüntüsünde kendilerine meraklı gözlerden gizlerler ve herkesi fişler ve izlerler. Herhalde ben bu konuda çok derine indiğim için 17 aydır tutukluyum ben kendi imkânlarım ile yerli ve yabancı mail gruplarını ve yüzlerce web sitesini takip ederek 6 GB genişliğinden bir veri arşivi oluşturdum. Türkiye ve yabancı ülkelerdeki yabancı mağdurlarla görüştüm bu konudaki video ve dokümanları inceledim yüce mahkemeden bu bilgiler diğerlerinde olduğu ancak bu hard disk inceleme tutanağında bunlarda gizlenmiştir. Eğer hard diskim içerisinde bulunan zihin kontrolü adlı klasör ve hassas takip ile ilgili bilgiler emniyetin hazırladığı hard disk inceleme tutanağında belirtilmediği için ben kanaatimce bunun kasıtlı olarak hard disk inceleme tutanağına bu klasörlerin belirtilmediğini düşünüyorum bu nedenle yüce mahkemeden bu klasörleri içindeki belge doküman ve videoların savunma dosyama koyulmak üzere dijital bir kopyasını talep ediyorum, sayın başkanım size bazı belgeler getirdim bu belgeleri arz edeceğim birazdan benim analizlerime göre tüm bu olup bitenlerden anladığım kadarıyla bu tertibi kuranları hazırladıkları şemada bir istihbarat sorumlusu gerekiyordu ve benim burada bulunan hiçbir sanıktan talimat almadan kendi çabalarım ile yaptığım araştırmalardan dolayı beni bu role uygun görerek bu tertibi ortak ettiler. Hatta hakkımdaki kuvvetli şüphe zanlını arttırmak için tecavüz, cinayet, gasp gibi suçlardan halen 1 Nolu Kandıra F tipi cezaevinde kalmakta olan Durmuş Anuç adlı şaibeli birinin yalan olduğu çok belli olan hakkımdaki beyanlarını bile iddiaları araştırma gereği duymadan ifadelerini delil klasörlerine koydular hatırlarsanız bu şahıs rahmetli Necip Haplemitoğlu suikastını planlamak için benim ve Muzaffer Tekin beyin içinde bulunduğu bazı kişilerin 13, 14, 15, 16, 17 ve 18 Aralık 2002 tarihinde İbrahim Aydın Türker adlı şahsın İzmir’de bulunan ofisinin alt katında toplandığımızı beyan etmişti. Bunun üzerine ben yüce mahkemeden 2000-2006 arası cep telefonu kayıtlarımın Vodefone operatöründen yazı ile talep edilmesini arz etmiştim gelen dökümlere göre sayın başkanım ben sözü edilen tarihlerde İstanbul’daydım buyurun kanıtları arz ediyorum size sayın başkan buradan da görebileceğiniz gibi 14 Aralık’ta 19,23’de, 19,40’da ve 19,53’te görüşme yapmışım Maltepe’de İstanbul Maltepe, 15 Aralıkta toplan 3 görüşme yapmışım birisi 17,42, birisi 17,45 birisi 22,47 istanbul Maltepe “
Mahkeme Başkanı " kiminle”
Sanık Erkut Ersoy “ 0544 317 60 21 ile “
Mahkeme Başkanı " kim o Durmuş Anuç’ün mü?”
Sanık Erkut Ersoy “hayır arkadaşlarımla görüşmüşüm o tarihte yani çünkü benim bu şahsın ifadesine göre bu tarihlerde ben İzmir’de imişim? Fakat alınan baz istasyonu kayıtlarına göre gördüğünüz gibi Maltepe, İstanbul Maltepe görünüyor yani o tarihte 14, 15, 16, 17 ve 18 Aralık’ta İzmir’de değil de Maltepe İstanbul’dayım onu ispatlamaya çalıyorum bu kayıtlar burda gördüğünüz gibi ben tekrar bahsetmeyeceğim detayına girmeyeceğim arz ediyorum fakat sanıyorum bu tertibi yapan kadro beni de bu tertibe dahil etmek istediği için herhalde o kadar istekli ki bu bilgiyi de es geçmişler. Yine aynı kadro hakkımda şaibe yaratmak amacıyla sabah gazetesini ankesörlü bir telefondan arayarak tahminlerime göre 9 Temmuz 2008 tarihinde Amerikan İstanbul başkonsolosluğuna saldıran terörist grubunun lideri olduğu söylenen Erkan Kargın adlı şahsa saldırı talimatına bizzat benim izinsiz iğne bile sokulamayan Türkiye’nin en güvenlikli cezaevi olan Kandıra 1 nolu F tipi cezaevindeki odamdan cep telefonu ile verdiğimi söylediler akabinde yapılan arama neticesinde ise odam hiçbir suç unsuruna rastlanmadığı için kovuşturmaya gerek bile duyulmadı buyurun bunu da arz ediyorum buda kovuşturmaya gerek olmadığına dair karar sayın başkanım son olarak elektro manyetik hassas dinleme çok yeni bir teknoloji siz belki tabi konunun telefon dinlemesinde kaldığınız için bu telefon dinlemesinden çok daha ileri bir teknoloji şunu da belirtmekte yarar görüyorum teknoloji heran ilerliyor ben bir bilgi işlemci olarak çok yakından takip ediyorum dünyada en iyi teknoloji kullananlar ve ilk kullananlar güvenlik kurumlarıdır. Yani bütün dünyada bu böyledir. Hatta güvenlik ve istihbarat kurumları normal piyasada kullanılan teknolojinin 15 sene 20 sene ilerisindeki teknolojiyi kullanırlar yani ilk önce onlar test ederler, kullanırlar daha sonra piyasaya sanayi olarak dönüşü olur. O yüzden bu hassas dinleme uygulamasını yapanlar zihin okuyamıyorlar tabi öyle bir iddia kesinlikle yok yani onu şuanda hiçbir teknoloji yapamıyor bu hassas dinleme yani belli bir merkezden ister mobil araçta, ister sabit bir yerden belli bir merkezdeki bir odayı, bir evi, bir işyerini o içerde ne oldu bittiği konusunda konuşmaları her türlü sesi alabilecek bir teknoloji işte mikro dalga var içerisinde bu hassas takip araçlarının kızılötesi kameralar çok hassas kameralar var vesaire yani bu tertibi uygulayan kadronun aynı zamanda böyle bir teknolojiye sahip olduğunu da ben burada belirtmekte fayda buluyorum, bunların hiçbir mahkeme kararı olmadan bu tür teknolojiyi kullanması herhalde kanun önünde ciddi bir ceza gerektiriyor diye düşünüyorum o yüzden bunu da burada belirtmekte fayda gördüm beni dinlediğiniz için sayın başkanım çok teşekkür ederim çok kısa bir şey daha söyleyeceğim bu Lobi belgesi diyorlar Ergenekon’un lobi belgesi Milli İstihbarat Teşkilatının daha önce herhalde bu görmüştünüz Alaihbar.org ve ulusalihanet.org sitelerinde bu lobi belgesinin yayınlandığı söylenmişti fakat MİT’in yazısına göre bu takibe alınmamış eğer alınsaydı belki o sitelerde o lobi belgesi ortaya çıkacaktı. Aynı zamanda MİT’in gene bir yazısı var Necip Haplemitoğlu cinayetiyle hiçbir Ergenekon sanığının irtibatı yoktur. Şeklinde bir yazısı var onu da size arz etmekte yarar görüyorum diğer bu hassas dinlemeyle ilgili belgeleri sayın başkanım onları da arz ediyorum sabırla dinlediğiniz içinde teşekkür ediyorum”
Mahkeme Başkanı " dur gitme madem bu konuları açtın Durmuş Anuç ile nedir senin problemin “
Sanık Erkut Ersoy” sayın başkanım ben 3 Mart’taki sorgulanmamda da arz etmiştim benim kendisiyle hiçbir problemim yok “
Mahkeme Başkanı " onu biraz daha detaylı anlatın bakalım orda çok fazla detaya girmedin de”
Sanık Erkut Ersoy “ 3 Martta gerçi detaya girmiştim eğer hatırlarsanız onu bir daha isterseniz bahsedeyim şöyle bahsedeyim şimdi ben Kandıra F tipi cezaevine gönderildim sayın başkanım herhalde yanılmıyorsam 1 Şubat’ta 2008 tarihinde Kandıra F tipi cezaevine gönderildim Kartal’dan gönderildik Kandıra F tipi cezaevine orda 3 kişi kalıyorduk biz Hüseyin Gazi Oğuz bey ben ve birde bir cinayetten bir arkadaş kalıyorduk daha sonra ben tek odada kalmak istediğimi belirttim dilekçeyle cezaevine beni C3 55 nolu odaya götürdüler orda yan yana 3 tane tek oda vardı 3 tane yan yana tek odadan oluşuyordu o bölüm zaten F tipi cezaevlerine tek odalar yan yana 3 tane odadan oluşur. 3 kişi kalırlar orda bir adasında ben kalıyordum, bir odasında Aydın diye bir arkadaş cinayetten Sakarya’da bir Kocaeli li bir arkadaş kalıyordu orta koğuşta disiplin cezası uygulayanları geçici olarak koyuyorlardı yani toplam 2 kişi kalıyorduk biz orda hemen yanımızda da bu Durmuş Anuç’ün adlı şahıs kalmaktaymış ben onu sonradan öğrendim orda biz Aydın’la volta atarken bahçede bu Durmuş Anuç’ün adlı şahıs Aydın’la konuşmaya başladı işte Aydın’ı duvarın kenarına çağırdı çünkü 2 tane koğuşun arasında bir beton blok var yani 3 tane tek oda öbür tarafta gene 3 tane tek oda var onları ayıran 8 metrelik bir betan blok var duvar kenarına çağırdı Aydın’la görüşmeye başladı işte ondan sonra beni sormuş Aydın bana seslendi seni soruyor dedi bende gittim buyurun dedim işte ben dedi Ergenekoncuyum dedi tanıyorum dedi çoğunu dedi işte Kemal beyi tanıyorum dedi, Sami Hoştan’ı tanıyorum falan dedi işte bende dedi anlattı kendisini milliyetçi bir insanım falan filan biraz bahsetti kendisinden bende tabi kendisinin yüzünü görmedim sadece sesini işittim. Tabi cezaevine yeni gelmişiz ben kendisinin anlattıklarını samimi buldum yani herhangi bir arkasında bir şey aramadım daha sonra işte aramızda gazete okuduğum gazeteyi atıyordum ben onların koğuşuna, onlarda bana okudukları gazeteyi atıyorlardı “
Mahkeme Başkanı " duvarın iki yasında mı konuyorsunuz”
Sanık Erkut Ersoy “tabi tabi zaten şimdi F tipi cezaevlerinde cezaevi bilir yani bu pet şişe içerisinde”
Mahkeme Başkanı " Sen bu şahısla orda mı görüştün?
Sanık Erkut Ersoy “ tabi tabi orda gördüm efendim hiç yüzünü görmedim sadece sesini duydum sonra bir gün bana dedi ki sen dedi kimlerle sohbete çıkıyorsun dedi bana sohbete çıktığın kişileri yaz dedi gönder dedi işte bende kendisini 61 yaşında olduğunu söyledi bana ben tabi sesini işittiğim için sesi baya yaşlı geliyor inandık tabi bizde neyse”
Mahkeme Başkanı " niye bu kadar bilgisayarların her şeyden ustasın yani nasıl adamı nasıl tanımıyorsun nedir, ne oldu”
Sanık Erkut Ersoy “efendim yüzünü görmedim ki beton arkasından konuşuyorum”
Mahkeme Başkanı " bilmediğin adamla niçin o kadar samimi oluyorsun ki evveliyatını anlatıyorsun, arkadaşlarını anlatıyorsun, ortaklarını anlatıyorsun “
Sanık Erkut Ersoy “yok ben arkadaşlarımı anlatmadım efendim sadece bana söyledi dedik ki ben dedi sizle sohbet grubuna çıkmak istiyorum sizler kimle sohbet grubuna çıkıyorsun dedi o zaman biz daha sohbet grubuna çıkmamıştık zaten efendim yani çıkmak üzereydik baya bir zaman geçtikten sonra sohbete çıktık bende küçük bir not yazdım işte bu arkadaşlar var ondan sonra bu notu”
Mahkeme Başkanı " kim onlar yazdığın notta”
Sanık Erkut Ersoy “bizim o Kandıra’da kalan grup yani Kemal Kerinçsiz, Sami bey Sami Hoştan, Veli Küçük bey, Hüseyin Gazi bey yani Kandıra’da kalan grup Hayrettin Ertekin işte bu arkadaşlarla biz aynı sohbet grubuna çıkıyorduk ben pet şişeyle bunu gönderdim o notu yazdım çünkü bana kendisini o şekilde tanıttığı için bende herhangi bir şey aramadım onda daha sonra bu gitmiş savcılığa talepte bulunmuş ben ifade vermek istiyorum bu konuyla ilgili olarak diye sayın Zekeriya Öz bey çağırmış ifade için demiş ki işte bu Necip Haplemitoğlu cinayetini planlamasını biz 13, 14, 15, 16, 17, 18 Aralık 2002 tarihinde İbrahim Aydın Türker adlı bir şahsın yazıhanesinin alt katında İzmir’de planladık bu planlamayı yarken işte Muzaffer Tekin, İbrahim Aydın Türker’i, Erkut Ersoy ondan sonra Sami Hoştan’ın bir adamı birkaç isim işte İbrahim Çiftçi galiba yanlış hatırlamıyorsam onun bir adamı veya kendisimi tam bilmiyorum belki de oğludur ya birkaç kişinin bu planlamada İzmir’de bu ofisin alt katında olduğunu beyan etmiş bu sayın savcıya onun üzene tabi ben bundan tesadüfen haberim oldu aynı benim daha sonra başka bir odaya geçtim ben “
Mahkeme Başkanı " tesadüfen derken”
Sanık Erkut Ersoy “yani bu olaydan sonra bu ifadesinden sonra “
Mahkeme Başkanı " bu gayet kolay haberdar olunmaz yani bu tarz beyanlarda bulunanlar gizli kapaklı giderler yani habersiz giderler nasıl haberin oldu”
Sanık Erkut Ersoy “2008 yılında oluyor Kandıra’da oluyor yani benim bu kağıdı attıktan sonra notu attıktan sonra beni ordan aldılar başka bir koğuşa götürdüler beni A13 1 nolu”
Mahkeme Başkanı " yakalandı mı kâğıdın”
Sanık Erkut Ersoy “hayır yakalanmadı bu kâğıdı almış daha sonra benim haberim olmadan savcıdan talepte bulunmuş ben ifade vermek istiyorum diye ondan sonra işte bu ifadeyi az evvel söylemiş olduğum ifadeyi vermiş sayın savcıya işte 13, 14, 15 falan diye bu tarihlerde bunlarda vardır diye tesadüfen ben A13 1’de kalırken onun sohbet grubuna çıkan yani bu şahsın sohbet grubuna çıkan birisini getirdiler benim yanıma bayram diye bir arkadaş geldi ya dedi bak dedi işte bu Durmuş Anüç’ün dedi senin hakkında ifade verdi ya dedim beni tanımıyor ki nasıl ifade verdi ben şaka zannettim ciddiye almadım aradan belli bir zaman geçti Taraf gazetesini bir açtım efendim Taraf gazetesinde boylu boyunca bu adam işte beni tehdit etti yok bilmen ne falan filan diye bir sürü yalan beyanda bulunmuş işte benim o planlama içerisinde benimde bulunduğumu, Sami Hoştan’ın bir adamının, Muzaffer Tekin’in falan bulunduğunu şey yapmış ben tabi bunu görünce beynimden vurulmuşa döndüm hemen cezaevi savcısıyla görüşmek için dilekçe yazdım daha sonrada bana infazdan cevap geldi adli tatil olduğu için daha sonra görüşeceksiniz dedi ve konu o şekilde kaldı. Ondan sonra işte ben bu sizden bu talepte bulundum bu tarihlere ait baz istasyonları kayıtlarını, telefon kayıtlarını yani gördüğünüz gibi işte olay bu “
Mahkeme Başkanı " Hiç İzmir’e gittiniz mi?”
Sanık Erkut Ersoy “çok eskiden 99’da gittim efendim EGS bankta çalışırken 99’da gittim onun dışında 99’dan sonra İzmir’e hiç gitmedim doğrudur. “
Mahkeme Başkanı " birde burada e posta çıkmış özel büro senin siten özel büro siten değil mi?
Sanık Erkut Ersoy “doğrudur efendim”
Mahkeme Başkanı " İslami yumruk örgütü kim”
Sanık Erkut Ersoy “valla efendim öyle bir örgüt ben hiç duymadım nerden çıktığını da bilmiyorum”
Mahkeme Başkanı " e senin bilgisayarında bir tarafa çekilmiş”
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim benim bilgisayar hiç öyle bir doğru değil benden çıkmadı o efendim”
Mahkeme Başkanı " e katliniz vacip olduğuna dair fetva alınmıştır şeklinde”
Sanık Erkut Ersoy “yok öyle bir şey yok onu kim yazmış efendim kim diyor böyle bir iddiayı kim söylüyor”
Mahkeme Başkanı " bilmiyorum işte www.özelbüro.com “
Sanık Erkut Ersoy “yok benim sitemde öyle bir kesinlikle doğru değil, kesinlikle böyle bir iddia tamamen “
Mahkeme Başkanı " çıkmamış mı böyle “
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim hayır “
Mahkeme Başkanı "fesat ve ihanetten vazgeçmediğiniz takdirde emri hak vaki olacaktır şeklinde devam eden bir e mail”
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim tamamen iftira yalan”
Mahkeme Başkanı " iftira mı bu”
Sanık Erkut Ersoy “ tabi iftira efendim kim diyorsa iftira atıyor “
Mahkeme Başkanı " böyle bir şeyiniz yok”
Sanık Erkut Ersoy “ yok efendim kesinlikle “
Mahkeme Başkanı " peki bir e mail çekseniz mesela özel büro altında özel büro diye yazabilirsiniz yoksa sizin çektiğiniz e mail öbür tarafa muhatabına sizin şeyinizle mi gider sen iyi bilgisayar biliyorsun ya”
Sanık Erkut Ersoy “ efendim şimdi şöyle söyleyeyim ben size e posta adresi istediğiniz şekilde alabilirsiniz e posta adresi almak için herhangi bir kimlik bilgisi falan gerekmiyor internete girdiğiniz zaman iki dakika içerisinde istediğiniz portaldan e posta adresi alabilirsiniz”
Mahkeme Başkanı " yani o zaman sizin bu e posta adresinizi başkaları da kullanabilir mi?”
Sanık Erkut Ersoy “tabi tabi mutlaka”
Mahkeme Başkanı " kullanıyor mu böyle bir şikayet geldi mi hiç”
Sanık Erkut Ersoy “valla benim kulağıma gelen olmadı ama yani benim kötülüğümü düşünen insanlar olabilir, normaldir. Belki böyle bir sapık ruha sahip bir insan göndermiş olabilir efendim”
Mahkeme Başkanı " peki başka söyleyeceğin bir şey var mı?”
Sanık Erkut Ersoy “yok efendim teşekkür ederim”
Sanık Emin Gürses söz istedi verildi; sayın başkan sayın yargıçlar bir mektup geldi elime geçti herhalde birkaç gün evvel size gelmiş Osman Yıldırım yazmış bu mektubu 12. Asliye Ceza Mahkemesi başkanlığı diye yazmış Türkçesi de yok herhalde ama metnin içeriği biri yazdırmış belli,”
Mahkeme Başkanı " mahkemeye geldiğini zaten mahkeme burada açıkladı oradan o mahkemeden geldiğini”
Sanık Emin Gürses “başkanım ben bu işleri bilmem ben her şeyi size bırakmışım ben şimdi ben eskiden Osmanlıdan kalma kadılarla konuşurdum bana derlerde ki Emin torunum biz öyle millete bakmayız biz adamı anlarız gözünden ona göre karar veririz bende bakıyorum hakim ve heyeti gözümüze bakacak anlayacak bu işleri onun için bunları bunu bana Kemal bey getirdi böyle adın geçiyor diye şimdi bende merak ediyordum ki ya bu mahkemeye heyeti benden kuvvetli şüphe duyuyor, ya bir aynaya bakıyorum Köksal beyi uşaklar anlatıyor diyorlar ki çocukluğundan beri biliriz adamı gözünden tanır. E Mehmet Ali beyi biliyorum iyi bir müslümandır. Benden kuşku duyduklarına göre bende bir sorun var hemde kuvvetli kuşku kuvvetli şüphe Allah Allah diyordum meğer şimdi anlıyorum ki sizin elinizde mektuplar var benim haberim yok başka şeylerde varda benim haberim olmuyor yani bir Müslüman çıkıp verirse benim haberim oluyor”
Mahkeme Başkanı " bizim elimizde ne varsa o dosyanın içerisindedir. Hepsi o dosyanın içerisindedir.”
Sanık Emin Gürses ” başkanım ben mahkemeleri bilmem”
Mahkeme Başkanı " e bilmek durumundasınız”
Sanık Emin Gürses ” ben şimdi bana dediniz ki savunma yap savunma yaptım benim işim bitti. Ben gerisini bilmem ama şeyler geliyor şimdi acaba diyorum”
Mahkeme Başkanı " neyse öğrendiniz öğrendiniz ne diyor orda”
Sanık Emin Gürses ” bir okuyayım ben anlamadım da belki siz anlarsınız 2006 Temmuz ayı başı Ergenekon sanığı ve halen içerde olan Emir Gürses medyadan bilmem ne 80 yaşında tam okunmuyor ve ölmek üzere olan bakıma muhtaç tanımadığım şeyh Salih Kunter tanımıyormuş Şeyh Salih Kunter’i isimli telafuz ederek Alparslan Arslan’ı azmettiren kişi budur diyerek çünkü avukatım burada anlattı size biliyorsunuz Alparslan Arslan’ın avukatlığından okuldan tanıdığını hukuk fakültesinden Şeyh Salih’in Alparslan Arslan’ın Danıştay baskınından 6-7 ay önce Şeyh Salih’ e gitmeye başladığını, bana da söylediler bende televizyon programında dedim ki bu şeyh Salih diye bir yer var Maslak’ta bununda yanında iki tane istihbarat polisi var onlara sorun bu Alparslan Arslan’ı buradan yönlendirdiler e bunu herkese söyledim ben televizyonda söyledim şimdi durup dururken aradan 1.5 sene geçmiş yani bunu söyleyeli 2.5 sene oldu da bu şimdi diyor ki Emir Gürses talimat gereği bu kişi kullanılarak iddianame dini örgüt varmış çerçevesi hazırlanmış ve Danıştay suikastı fiilen katılmış tabi anlaşılmıyor ama herhalde burada demek istiyor ki Emin Gürses bu işi yaptırdı. Çünkü arkada bir yer daha var orda şöyle diyor. Muzaffer Tekin’de Emin Güsses’i telefonla arıyor ben Muzaffer Tekin ile hayatta hiç telefonla konuşmuş değilim belli ki buna birisi söylüyor. Hocam diyor şimdi Aykut Mete Şükrü’nün neyse annesi beni aradı Osman Yıldırım konuşacakmış diyor emin Gürses’de diyor Ankara ya gidelim Osman Yıldırım konuşmadan Danıştay dosyasını kapatalım selam ün kavlen ben hiç konuşmuş değilim Muzaffer Tekin ile size söyledim ben Muzaffer Tekin’i tanımadan televizyonda Kıbrıs’tan bana söylenenler üzerine televizyonda konuşma yaptım ben sizi da tanımıyorum bu mahkemeye gelmeden evvelde sizin hakkınızda bana söylenenleri söylüyordum, Mehmet Ali bey beni tanımaz ben onu tanırım onu da söylüyordum diğer Müslümanlardan farklıdır diye ama şimdi burada bilmem Müslümanlığı azaldı mı azaldı mı biraz şüphem var şimdi ama e şimdi bu mektuplar geliyor başkanım tabi siz bunları görünce bu mektup şimdi niye geldi. Ben size ne dedim çağırıyorlar Ümit Sayın’ı ya Emin Gürses’i biraz daha süründürelim ben ne yapmış Zekeriya’ya ben Zekeriya’ya demişim ki 5 tane sahte yalandan şahit buldu beni Türkiye Cumhuriyetinde bir Cumhuriyet savcısı evime polis göndermez beni arar. Mümkün değildir. 30 tane tüfekli polis evime göndermez bir Cumhuriyet savcısı bunu yapmaz, Amerikan savcısı yapar ona alınmış e Mehmet Ali bey niye alınmadı oda ordaydı bu beni ilgilendirmez dedi. Şimdi hemde diyor ki ben MİT’ten MİT’e bakarım diyor e şimdi burada sayın işçi partisi genel başkanın Perinçek sayın Perinçek ne dedi Hizbullah’ı MİT kullanmış e Şamil Tayyar diyor ki PKK’yı da MİT kurdurdu e şimdi bu MİT memleketin başına bela mı olmuş nerde bir pislik varsa memleketin başına bela etmiş şimdi temizlemeye çalışıyoruz e şimdi Zekeriya beyde bundan bilgi alıp da çünkü sizin önünüze gelecek dosyaya göre karar vereceksiniz ben şimdi bunu burda öğrendim ben mahkeme derken eskiden şimdi Türkiye’deki mahkemeler Amerikan mahkemelerine dönmeye başladı, İngiltere de mahkemeye gidersin hakime bir şey dersin hakim sana inanır. E şimdi biz kimseye inandıramıyoruz e şimdi ben bende bekliyorum ki mahkeme karar verecek 5 ay oldu savunmamı yapalı ama böyle arkadan her gün bir mektup geliyor bu mektupla ilginç Ümit Sayın”
Mahkeme Başkanı " ne kadar kaldınız İngiltere’de”
Sanık Emin Gürses ” 10 kusür sene “
Mahkeme Başkanı " o arada hiç gelmediniz Türkiye ye herhalde”
Sanık Emin Gürses ” ilk 6 sene hiç gelmedim ben yazlar çalışıp para biriktirip “
Mahkeme Başkanı " buyurun dinliyoruz “
Sanık Emin Gürses ” e şimdi Ümit Sayın’ı çağırıyorlar Ümit sayın’ı sıkıştırıyorlar çocuk hasta oldu burada sıkıştırıyor bunu yani seni bırakırız işte ya bu arada bu mektupta bu arada geliyor ilginç bir şey yani bu adam beni tanımaz, benim adım neye benziyor biliyor musunuz? Edirne cezaevinde biri benim telefonumu yazıyor diyor ki bu telefonu arayacaktım 1 milyon dolar gelecekti bana İlhan Selçuk’u öldürmek için “
Mahkeme Başkanı " efendim bu mektup çok önceden gelen dosya içeriğinde var idi ancak okunaklı olmadığı için ikinci kez istendi o çok önceden gelen posta içerisinde Asliye Ceza mahkemesinin dosyanın içerisinde vardı “
Sanık Emin Gürses ” ha o zaman bu Salih kunter ile ilgili ama şimdi bunları mahkemeniz böyle şeylere çok önem veriyor mu? Bu adamı çağırıp bir şeyler diyor mu? Yani bu emir Gürses hakkatten bu işi kapatıyor muydu diye soruyor mu? Yani böyle şeyleri ciddiye mi alıyorsunuz aklıma geldi başkanım çünkü bunları söyleyeyim olur ki siz bilmezsiniz emniyette öğrencilerim var biliyorsunuz sohbet ediyoruz o sohbetlerimizde sonra Zekeriya ya verdiler demek ki emniyette öğrenci möğrenci bakmayacaksınız bir tane mektup geldi. Sabaha doğru 3-3,5 bir faks geldi Emin Gürses Genelkurmay psikolojik hareket taburunun baş danışmanı harekat taburu, psikolojik tabur olur mu bilmiyorum komutanlar var burada psikolojinin taburunu ben ilk duydum şimdi oradaki emniyetteki çocuklarda hocam diyorlar sen Genelkurmay işlerini idarede ediyorsun. Yav dedim nedir o baktım altında albay bilmem kim e bana niye soruyorsunuz bu albayı arayın sorun bu Bulgaristan’dan diyor şey yapılmış e şimdi ben hangisiyle uğraşayım bu memleketin dibi mibi yok mu? Bir sahibi yok mu? Bu adam ben bu adamı tanımam bilmem kimi satmış, bilmem neyi etmiş e böyle başka mektuplar mı var bilmiyoruz ki; yani ben 5 aydır burada savunma yaptıktan sonra dedim herhalde Mahkeme heyetini rahatsız etmeyelim, mahkeme heyeti 5 ay savunma yaptık herhalde bir şeyler bakıyordur. Demek sizin kafanızda kuşkular buradan geliyor şiddetli kuvvetli şüphe duyuyorum yav diyorum Allah Allah aynaya bakıyorum e bunlar benden kuvvetli şüphe duyuyorsa bunların ikisini de tanıyorum önemli bir şey hata mı var emniyette soruyorum yav uşaklar ben bir yere bir yanlış bir şey mi yaptım. Bir düşün hocam bir düşün yav düşünüyorum düşünüyorum bağlam yaylalarına giderim, Üsküdar’a sarhoş imam var tekkesine giderim, üniversiteye giderim Allah Allah ben nereye gittim başka meğer sevgi’nin kiliseye şey var köfte yemeye gidiyoruz onu söyleyemiyorlar bana bizim öğrencilerim e şimdi böyle bir şey varsa bana söyleyin bende bileyim yani ben şikâyetçi değilim çok güzel konuşmalar yapıyor burada avukat bey ben şikayetçi değilim ama yani dışarıda öğrencilerim bile şüphelenmeye başladılar. Ya sınav yapılacak birde şu okuluma yazı yazın sayın başkanım rica ediyorum bana iki de bir o asistana not hazırla sınavlar için soru hazırla demesinler bu devlet beni hapse atmışsa devlet orda hoca bulsun oraya İngilizce soru hazırlayamıyorlarmış e bana ne ben kendim İngiltere’de bulaşık yıkadım okudum, çalıştım okudum böyle mektuplar varsa rica ediyorum varsa bir şey ben yani bileyim bu nedir kuvvetli şüphe birde bu şeyden geliyorsa kuvvetli şüpheniz dezenformasyon yapıyorum diyor ya iddia makamı Hrant Dink konusunda Hrant Dink konusunda ben 3 ay evvel Hrant Dink öldürüleceğini bildirdiğimizi söyledim ama şimdi öğreniyoruz ki istihbarat daire başkanı Hrant’ın öldürülmesinden 7 ay evvel daire başkanı oldu demek ki 5 ay evvel olayı biliyordu olayı biliyordu yani bu ihbar bunlara gelmiş, jandarmada 10 ay evvel biliyormuş e şimdi e o zaman onları tutuklansınlar beni niye burada tutuyorlar bunu niye söylüyorum biliyor musunuz? Ben burada mahkemeye gelince ben dedim ki ya mahkeme benim bildiğim mahkeme İngiltere’de ben mahkemeler gittim araba park edildiği zaman bile başka bir arkadaşım park etti deyince mahkeme başkanı bana dedi ki tamam hemen ona bir yazı yazın park parasını ondan alın demiyor ki bu yalan söylüyor falan diye aklımdan geçmiyor mahkeme başkanının ama burada ben şimdi anladım ki ya biz ikna etmemiz lazım e şimdi Hrant Dink konusunda dezenformasyon yapıyorum diyor iddia makamı bunu benden iyi bilen bir Müslüman yok memlekette ama savcılar diyorlarsa biz iyi biliyoruz bir bilirkişi rica ediyorum benim vatan gazetesindeki iki günlük röportajımı siyaset bilimcileri gelsinler incelesinler dezenformasyon var mı diye ama suçluyu bulurlarsa istihbarat daire başkanı çıkarsa içinden ona da soracaklar o zaman birde Atatürk’ün Gazi Mustafa Kemal diye reisi cumhur diye imza attığı 1925 tamimi var onu ben 2003 yılında biliyorsunuz bir konferansta söyledim şiddetli ifa edecekler diye buda şiddete çağrı olarak not düşülmüş bunun için de inkılap tarihi derslerinden, devrim tarihi derslerinden hocalar bir incelesinler 1925’de Mustafa Kemal’in tamimi suç unsuru taşıyor mu diye ne yapayım Allah verdi yorum e ben diyorum Köksal bey e böyle bir adamdır. E şimdi Haşıloğlu’nu sordum okulda arkadaşlarına e şimdi ben o zaman sizde bir kusur yoksa bu kâğıtlarda bir kusur var. Bu kusurları bana söyleyin bende ne yapacağımı bileyim çünkü böyle yenilir yutulur değil adam ben Muzaffer Tekin ile konuşmuşum, Ankara ya gidelim dava, burda avukatım Mehmet Taşdelen size anlattı. Ne dedi bunlar yanımda büyümüştür. Ülkü ocakları başkanıyken bunlar yanımdaydı son 6-7 aydır şu adrese gitti, o adresten yönlendirildi bunları anlattı burada e şimdi Mehmet Taşdelen’in adının yerine benim adımı kullanmış Mehmet Taşdelen burada anlattı size savcı beyde teşekkür etti çok iyi aydınlandık dedi. E ben şimdi ne yapayım uyurken hep aklıma geliyor yav kuvvetli şüphe ben çok önemli bir şey yapmış olmam lazım eğer bu dezenformasyon kuvvetli şüphe oluşturuyorsa bilirkişiye sorun, şiddetle ifa ediniz görevinizi diye Mustafa Kemal’in söylediği tamim yazdığı tamim şüphe oluşturuyorsa bilirkişiye sorun. Amerikan büyükelçiliği İsrail büyükelçiliği de bombalanır beni bombalarlarsa size anlattım onu niye olduğunu e onu da bilirkişiye sorun, veyahutta Ankara emniyetine sorun deyin ki Emir Gürses 1,5 yıldır hapistedir. Bunu söyleyeli de 2,5 yıl olmuştur. Ben onu daha önceden de söyledim yeni söylemiyorum. Bana biri bombalı saldırı yaparsa bunun merkezi İsrail ve Amerikan büyükelçiliğidir. Çünkü tehdidi oradan alıyorum tehdidi kimlerin yaptığını burda avukatım söyledi isim söylemedi ama kimlerin olduğunu söyledi, devletin üst kademesinde kimin olduğunu söyledi e sorun emniyete biri bombalamış mı Amerikan büyükelçiliğini ama ben söyleyeyim size İsrail büyükelçiliği, Amerikan büyükelçiliği değil başbakanlığa bir şey olursa üzülürüm. Yani böyle bir şeyler varsa sayın başkanım yani dosyalar mosyalar benim şeylere baktığım yok benim odamda dersimi çalışıyorum bu dosyalar bende yok ben savunmamı yapınca benim işim bitti diye düşündüm ama her gün bir şey gelecekse, Zekeriya beyde Emir Gürsen’in Emin hocanın burnu biraz daha sürtsün öyle televizyonlarda bağırıp çağırmaya benzemez bu iş diyorsa şimdi Zekeriya bey bana kızmış bende ona dedim bana diyor ki çıkarken beni Şemdinli savcılarının durumuna düşürürler mi? e dedim sen işin başından o duruma düşmüşsün sen kendin kabul ettin onu aklına takmışsın demek sen yanlış bir iş yapıyorsun, e ben ne yapayım şimdi Şemdinli savcısının durumuna düşeceksin e burada eski başkan söyledi kimsenin dokunulmazlığı yok yani bu cezaevi, hapishane ben cezaevine girmedim hayatta ama hapishanede yatıyorum doğrudur. cezaevinde suçlu adam yatar ama Zekeriya bey şimdi beni sevmiyor diye emniyette beni sevmeyen biri uzun saçlı, küpeli biri var İlhan abi diyor ki çok iyi biri, çağdaş bir polis küpe ile, uzun saçla çağdaş olunmaz ama beni sevmiyorlar diye ben ne yapayım benden şüphe duyuyorsunuz ama valilik toplantı yapıyor, emniyetten istihbarat şefi, MİT’ten istihbarat şefi, valilikten vali yardımcısı diyorlar ki Emin Gürses teröre karşı koruma altındadır. Yazı buraya geliyor silahımı da evime gönderiyorlar silahımı da kendileri verdiler ben silah almadım onlar kendileri verdiler. Zorla verdiler silahı da e şimdi ben terör örgütü üyesiyim ama valilik beni korumaya almış, buranın müdürleri de 3 kişi birden yardımcılarıyla geldiler çok önemli bir belgedir diyorlar bunu Ümit bey odasına geçerken biz sana verelim ya nedir bu önemli belge ben zaten burada bir ara konuştular imam Hüseyin dedi. Emin hocaya koruma arıyorduk diye sordum ben kaç yılıydı 2004 yılı dedi 2004 yılında benim koruma 2003 yılından beri benim polis korumam var yakın korumam var. E şimdi ben ne yapayım bilmiyorum ki bana dediler ki avukat lala değil tipini beğenmezlerse kalırsın dediler valla aynaya baktım öyle bir kötü bakışımda yok ama böyle mektuplar beni üzer yani şimdi buna demişler ki telefon konuşmalarında maddi delil olarak Ergenekon iddianamesinde yer almıştır diyor. Bunu kendi yazamaz bakın Osman Yıldırım beni tanımaz çünkü ben televizyonlara işte ben diyelim ki 7-8 senedir çıkıyorum o zaman hapisteymiş bu adam adam diyor ki Ergenekon iddianamesini nerden görmüş bu adam doğru düzgün cümle kuramamış buna biri bunu söylemiş işte Mehmet Taşdelen derse anlarım Mehmet Taşdelen çünkü davaya bakan avukat orda Aykut’mu? Erkut mu? Öyle bir adam var onun avukatı zaten beraat eden, tahliye olan şimdi Mehmet Taşdelen bunu anlattı. Savcı bey teşekkür etti. Çok aydınlatıcı oldu diye e ben zaten televizyonlarda bu şeyh Salih’in oraya gidiyor bu oraya gittikten sonra gazete çıkan bir kupürü buna vermişler bakın bunlar din düşmanı deyip Danıştay’daki görevlilerin resimlerini buna veren ordaki ekip e orda da iki tane istihbarattan polis var e şimdi biz bunları nasıl baş edeceğiz bunu size bırakıyorum başkanım ben ne yapayım ben bundan sonra şimdi 400 tane klasör uğraşamam onla dersim, mersim var, benim benim işim bu siz varsa bir mektup falan benim aleyhimde kim ne demiş se bak Edirne’den ne yazmış adam adımı bilmiyor şu telefondan talimat alacağım, ilhan Selçuk’u öldüreceğim, 1 milyon dolar alacağım demiş adam ona aracı olana tahliye istediler. E ben kızmıyorum kimseye sayın başkanım bir şey dediğim yok ama İngiliz hükümeti İra ile ben terör konusunda bir araştırma yapıyordum ira ile görüştüm o zaman yasaktı bana Emay Siks dedi ki bak dedi bunun suçu 5 yıl hapistir çok riskli çünkü o zaman çünkü her gün bomba atılıyor her tarafa ama dedi siz dedi üniversitede akademik çalışma yapıyorsun sizi biz hapse atamayız 10 yıllığına bu ülkeye terk edeceksiniz dediler ben o kitabı bitirdim yayınlandı şimdi serbest şimdi o Şinfein lideri Celi Adımsla ben görüştüm diye suçlu oldum ama Celi Adamıs Londra’ya gidiyor Tendavus sisktler başbakanlıkta kahvaltı yapıyor dünya böyle yarın bir gün Apo’yu görürsünüz Güneydoğu valisi olabilir yani çünkü Cumhurbaşkanını görüyorsunuz bitiriyorum sayın başkanım Cumhurbaşkanı Hasan Cemal’ı karayılan’a gönderiyor Cumhurbaşkanı gönderdi öyle artık yazdı onu sayın başkanım şu bilgiler bunlar böyle öyle zamana geliyor ki kuşku yaratmak için yani ağır cezaları da arkadaşlarımızdan duyuyorduk biz aman ağır cezaya düşme çünkü ağır cezaya düşünce 5-6 sene sonra akıllarına gelirsin derlerdi e şimdi bu size kalmış tabi böyle şeyler olduğu zaman bize bir deyin yani görürseniz ben bakmıyorum böyle şeylere, ben savunmamı yapmışım, işimi bitirmişim ama bunları bana sorun deyin ki yav sen adam Edirne’den yazmış bilmem ne çok teşekkür ederim o dosyayı istediniz çünkü o çocuk tekrar ona aracı olan rica etmiş yeni bir benim telefonumu veren pişmanlık duymuş birde harp akademilerine sorduğunuz iyi oldu yav bu harp akademilerine ders vermek bu kadar kötü bir şeymiş daha bundan sonra harp akademilerine değil askeri birliklerin kapısından geçmem niye geçeceğim, Genelkurmay başkanı orgeneralini teslim ediyor sağa baktın, sola baktın teğmenini teslim ediyor Amerika’dan alıyor öyle şey mi olur bu ülke batıyor başkanım aman aracı olmayın ülke batıyor yani savcılar şimdi bunu süsleyebilirler Osmanlının son dönemi gibi bir hali var bunun kimin ne yaptığı belli değil ama her şey sizin elinizde teşekkür ederim başkanım”
Sanık Hikmet Çiçek söz istedi verildi; Kısa bir açıklama ve tahliye talebinde bulunacağım açıklamamı da savunmamın bir eki olarak kabul etmenizi talep ediyorum savunmam sırasında ben bu konuya hiç değinmemiştim ama sayın rektörü İstanbul üniversitesi eski rektörü sayın Alemdaroğlu’na çapraz sorgu sırasında sayın savcılar ısrarla 27 Mayıs devrimi hakkındaki fikirlerini sordular 27 Mayıs bir devrim mi? bir darbe mi? ısrarla bu davayla ilgisinin ne olduğunu o zaman anlamadığım sorular sordular. 27 Mayıs önümüzdeki yıl 50. yılını kutlayacağız 27 Mayıs’ın ve bir milletin Türk milletinin ordusuyla, gençliğiyle, gayri meşru, meşruiyetini yitirmiş bir iktidardan hesap sormasıdır. 27 Mayıs bir büyük devrimdir. Türkiye tarihinin önemli devrimci atılımlarından ta 1908’lerden Jön Türklerden başlayıp, Mustafa Kemal’le kurtuluş savaşıyla, Cumhuriyet devrimiyle devam eden o büyük tarihimizin önemli dönüm noktalarından birisidir. Ne darbesi sayın başkan ne darbe ısrarla savcılar 27 Mayıs’ın bir darbe olduğunu savunuyorlar ifade ediyorlar. O 27 Mayıs’ta zamanın Genelkurmay başkanı, kuvvet komutanları, demokrat parti yöneticileriyle birlikte yassı adada yargılandılar. Genelkurmay başkanını yargıladı 27 Mayıs, 27 Mayıs’ta 236 general bir gecede bir gecede emekli edildi. Türk silahlı kuvvetlerinde 256 general vardı 20 general kaldı 236 general bir gecede devrin iktidarına boyun eğdikleri için bir gecede emekle idildiler. Bizim tarihimizde Emin Su hareketi diye Emin emekle inkılâp subayları diye geçer bu sadece generaller değil 4 bin yakına yakın albay, 3 bine yakın yarbay yüzlerce binbaşı emekli edildi sayın savcıların darbe dünyada böyle bir askeri darbe var mı ki kendisiyle de böyle bir hesaplaşa bilen tabi burada saygıyla, sevgiyle ve rahmetle anıyorum 27 Mayıs devriminin büyük önderlerinden Suphi Karaman kurmay albaydı o zamanlar milli birlik komitesi üyesi tabi senatör ve partimizin genel başkan yardımcısı oldu sonradan bu büyük tavsiye hareketinde de en başta rol alan subaylardan biriydi bugün Türkiye’nin başına neredeyse 50 yıldır musallat olan işte şu yaşadığımız, içinde bulunduğumuz Ergenekon tertibinin, tezgahının da başında bulunan gladyoyla Türkiye tarihindeki tek hesaplaşma 27 Mayıs’ta oldu özel harp dairesindeki Amerikancı unsurları Türkiye tarihinde tek tavsiye eden hareket 27 Mayıs hareketidir. 27 Mayıs bizim tarihimizde 20 yıl boyunca 1980’e kadar anayasaya ve özgürlük bayramı olarak devletin resmi, milli bayramı olarak kullandı savcılar bunu bilmiyorlar mı da darbe darbe deyip duruyorlar o 27 Mayıs’ı bayram olmaktan çıkaran 12 Eylül’ün Amerikancı, faşistlik diktatörlüğü oldu, Kenan Evren rejimi çıkardı 27 Mayıs bayramı olmaktan ve gene Türkiye tarihindeki en özgürlükçü anayasa 61 anayasasını getirende 27 Mayıs’ta daha bugünlerde gazetelerde okuyoruz AKP iktidarı kıdem tazminatını kaldırmaya çalışıyor. Kıdem tazminatı işçiler için nasıl sizlerin, devlet memurlarının emekli ikramiyesi bir vazgeçilmez demokratik haksa kıdem tazminatı da işçilerin hakkıdır. E bugün işte kıdem tazminatı toplu, iş sözleşmesi, grev hakkı, sendikaların en özgürlükçü yasaların getiren 27 Mayıs oldu bu yasaların başında gene rahmetle andığım Profesör Doktor Cahit Talas vardı iş ve çalışma hukukunda bir numaralı otoriteydi. Cahit Talas’da bizim partimizin değerli bir üyesi olarak vefat etti. Dolayısıyla 27 Mayıs konusunda sayın savcıların tarihimizi daha iyi değerlendirmeleri gerekir 27 Mayıs’a bu tür karamaların gölge düşüreceğini zannetmiyorum Sayın Haşıloğlu birkaç sanığa sorgusunda sordu NATO’da çalıştın mı diye işte Türkiye’nin NATO’ya girmesi için asker gönderdiği, Türkiye’nin birlerce kilometre uzağına Mehmetçikleri gönderdiği, Kore’den askerlerimizi çekende 27 Mayıs oldu Cezayir kurtuluş savaşı, Menderes iktidarın birleşmiş milletlerde bütün oylamalarda Fransa aleyhine oy kullanırken o milli kurtuluşçuları ceplerinde Mustafa kemal Atatürk’ün resmini taşıyan Cezayir’in milli kurtuluşçularına destek verende gene 27 Mayıs rejimi oldu. Yani biz bu büyük tarihimizden bir zamanların Avrupa birliğinin kötü ünlü temsilcisi Karen Fok’un dediği gibi Türklerin diyor bu tarihiyle nasıl hesaplaşacağız bu tarihten Türkleri nasıl kurtaracağız Türkleri bu tarihin hakkından nasıl geleceğiz, bu tarihin hakkından ne karen foklar gelir ne Zekeriya Öz’ler gelir bu tarih bizim onurlu, şerefli tarihimizdir. İşte 27 Mayıs’ta o tarihin şerefli sayfalarından biridir. Sayın Başkan hatırlatıyor “
Mahkeme Başkanı " suflörlük yapıyor, size siz biliyorsunuz zaten “
Sanık Hikmet Çiçek “ önemli bir şey sayın başkan Türkiye tarihinin gerçekten bir kara lekesi olan 6-7 eylül olayları Türk vatandaşı gayrı Müslim yurttaşlarımıza çektirilen o provokasyon o revayı hesabını soranda yassı adada gene 27 Mayıs oldu sayın başkan 15 aydır tutukluyum bilmiyorum hatırlıyor musunuz? Benim Nusret Senem’in, Hayati Özcan’ın tutuklama gerekçesi devletin gizli belgelerini hile yoluyla temin etmek tutuklamamızda o yazıyor devletin gizli belgelerini temin etmek nedir bu gizli belgeler işte birinci iddianamede sayfalarca yazılan, gazetelerde, televizyonlarda aylarca yalan iftira kampanyasına uğradığımız işçi partisi genel merkezinde bulunduğu iddia edilen ancak tutanaklarda ne seri numarası, ne bir şey yer almayan 4 CD devletin gizli belgeleri dedikleri tutanaklarda olmayan 4 tane CD geçen duruşmada sayın avukatlarımızdan biri hatırlattı ya ikinci iddianamede biz bu CD’lerden dolayı suç istinat etmiyoruz diyor sayın savcılar sayın avukat konuşurken siz not aldı sayfa 101 ile 105 arasında şimdi 15 aydır yatıyoruz yattığımız CD’lerden dolayı savcılar biz bu sefer bunlardan dolayı bir suç istinat etmiyoruz diyorlar bunun dışında bende bulanan belgeler işçi partisinin yasal faaliyetlerine ilgilendiren ve bu duruşmanın, bu davanın asla konusu olmaması gereken belgeler ile gene savunmamda izah ettiğim çeşitli kitaplarımda kullandığım belgeler durum bundan ibaret sayın başkanım tahliyemi talep ediyorum arz ederim “
Sanık Kemal Kerinçsiz söz istedi verildi; sayın başkanım burada Hikmet Çiçek 27 Mayıs’ı anlatırken Sayın Pekgüzel’e baktım sürekli not almaya başladı tabi zannediyorum bir sanık darbe konusunda böyle sözüm ona övücü sözler söylemeye başlayınca tabi duruşma salonunda en güzel delil toplamak “
Mahkeme Başkanı " hemen tersine yorumlamayın “
Sanık Kemal Kerinçsiz “ efendim aksini savunmak pek mümkün olmuyor tabi ama ben şöyle açıklama yapmak istiyorum”
Mahkeme Başkanı " Hepimiz bir şeyler öğrenmek durumundayız yaşımız ne olursa olsun“
Sanık Kemal Kerinçsiz” inşallah öyle olur efendim ama şu bir gerçek ki 27 Mayıs milletin iradesiyle yapılmıştır ki sayın hocamız darbe ile ihtilal arasındaki farkları çok güzel net olarak birkaç konuşmasında koymuştur. 27 Mayıs darbe değildir. Milletin iradesine yönelik bir ihtilal olarak değerlendirmek gerekir ki Sayın Hikmet Çiçek’te zannediyorum ben tercüman olmak istemiyorum ama darbe övücülüğü değil doğrudan doğruya milletin iradesini övmüştür. Sayın başkanım 02.06.2009 tarihli celsenin 17 nolu ara kararında ordu göreve pankartının açılmış olduğu mitinge ilişkin Ankara cumhuriyet başsavcılığından ve Ankara valiliğinden söz konusu belge ve soruşturma evraklarını istediniz oysa söz konusu belgeleri daha önce benim mütadit defalar talepte bulunmuştum bu konuda evraklardan kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin eski tarihli takipsizlik kararı geldi o takipsizlik kararı da mitingi düzenleyenler hakkındaydı daha sonra biz yeniden bir yazışma yaptık ve zannediyorum henüz beraat kararı gelmedi ama ben beraat karadı sundum mahkemeden gelen öğrenciler hakkında verilen beraat kararında yani dosyamızda hem bu konuda bu 2003 tarihinde yapılan mitingle alakalı olarak takipsizlik kararı mevcuttur, hem de beraat kararı mevcuttur. Ancak İstanbul üniversitesine bildirim yapılıp, yapılmadığı hususunda bilgi yoktur onu ara kararınızda var onu bildireyim dedim. İkinci olarak yine 02.06.2009 tarihli celsemizde ara kararda B nolu ara kararında benim evimden zaten yapılan çekimler gelmiştir başkanım o konuda beyanda bulundum yeniden evimden yapılan çekimlerin celbini istediniz sadece iş yerinden yapılan çekimlerin celbiyle savcılık ile emniyet arasında yapılan yazışmalar ve bu arada söz konusu çekimleri efendim şeyleri kayıtların tercüme ederek yani dökümleri açıklamaların celp etmesi gerekirdi. Onu da bildireyim dedim değerli başkanım bunun ötesinde 06.03.2009 tarihli celsenin 3 c nolu ara kararında şöyle bir ara karar vermiştiniz, Sanık Kemal Kerinçsiz'in 06.03.2009 havale tarihli dilekçesinin bu aşamada kısmen kabulü ile İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Emanet Memurluğuna müzekkere yazılarak bu dosya kapsamında zapt olunan ve iddianamede örgütsel belge olarak anılan tüm belgelerin getirtilmesine denmiştir. Ancak bilahare bu belgelerin gelip gelmediği konusunda mahkemece bir açıklama yapılmadı bu kadar uzun sürmemesi icap eder diye düşünüyorum çünkü savcının emanetinden mahkeme kalamine gelecek olan belgeler eğer bu belgeler gelmişse sayın başkanım bu belgelerin asıllarının tarafıma inceletme imkanının verilmesini ve ayrıca söz konusu fotokopilerin tarafıma teslimini arz ediyorum yani incelemeyi özellikle gözlerimle yapmak istiyorum belgelerde bu konuda çok tereddütlü açıklamalar var Sayın Zeynep Küçük sayın Veli Küçük’te bulunan belgelerin asıl belgeler olmadığını söylemişti oysa iddianamede belgelerin orijinalinin Veli Küçük’ten çıktığı söylenmişti bu konuda tereddüt hasıl oldu bu probleminde çözümlenmesi lazım o bakımdan ben beş duyumla o belgelerin incelemesini özellikle tarafıma böyle bir imkanın verilmesini arz ediyorum. Sayın başkanım mahkeme yine 07.04.2009 tarihli müzekkeresinde başsavcılıktan iddianame ekindeki tüm klasörlerin basılmak sureti ile dava sanıklarının incelemesine sunulmasını karar verilmişti ve Savcılıkta 12.05.2009 tarihli yazı cevabında tamamen Ceza Muhakemeleri Kanununun hükümlerini bir kenara atarak hukuk devletinin savcısı olduğunu maalesef ı unutmuştur. O cevabında çünkü Ceza Muhakemeleri kanunun 206, 207 ve 208 maddelerinde düzenlenen delillerin ortaya konması hususu aynı zamanda söz konusu delillerin ortaya konması hususu aynı zamanda söz konusu delillerin sanıkların ıttılaına da yani sanıklara verilmesini de öngörürü o onun içindedir. Yani delillerin iddia makamının delillerin ortaya konması söz konusu delillerin sanığa da teslimini gerektirir. Maalesef bu hükümler bu şekilde yorumlanmamıştır. Bir hukuk devletinde sanık hangi delillerle suçlandığını bilmek ve savunmasını da ona göre yapmak zorundadır. Uygulamanın yanlışlığı ki sayın savcı uygulamadan bahsetmektedir. Uygulamanın yanlışlığı bu davada da aynı yanlışlığı devam ettirileceği anlamına gelmez. Sanıkların iddiaya ilişkin delillerin kendilerine tebliğini istemelerinden savcı korkar vaziyettedir. Asıl bu tavır ürkütücüdür diyor ki savcı aman diyor bu uygulamaya giderseniz diğer sanıklarda bu şekilde talepte bulunur diye bir ürküntü içerisindedir. Aslında ürküntü verici tavır bir hukuk devletinde savcının sanıklara delilere kavuşması konusundaki taleplerin önünü kesme gayretleridir. Bu yalla, Cezaevinde bulunan bir sanık 200 bini aşkın delilin fotokopisini nasıl temin edebilecektir? Çünkü diyor ki uygulamamızda diyor sanık ve sanık avukatları, müdafiler dosyadan fotokopi alabilir diyor bu şartlar altında bizim konumumuzu düşünmeden, bilmeden böyle bir müzekkere yazması doğru değildir. Sanıkların birçoğunun buna maddi imkânı olmadığı gibi, iddia delillerine sanıkların mali imkânlarına göre kavuşma şansını kabul etmek yargıda nasıl bir zihniyetin de yaşadığını maalesef ortaya koymaktadır. Savcı Selim Berna Altay Avrupa insan hakları sözleşmesinin, Anayasanın, CMK'nun getirdiği adil yargılanma ve kutsal savunma hakkını bir kenara iterek Beşiktaş Adliyesindeki uygulamadan bahsedebilmektedir. Bu ülkede farklı farklı adliyelerde acaba farklı mahkemelerde farklı hukuk kurallarımı uygulanıyor? Savcıların Beşiktaş Adliyesini şahsi çiftlikleri gibi görme anlayışını mutlaka terk etmeleri gerekir. Bir sanığın iddia delillerine kavuşmasını istemekten daha doğal hiçbir şey yoktur. Bir takım evrakın 50 bin TL. Tuttuğunu ifade ederek Sayıştay'ın kendisinden bu miktarın hesabını sorabileceğini ifade ediyor. Buraya gelinceye kadar müzekkereye cevap veren savcının öncelikle bu milletin vergilerinden harcanan şu masraf kalemlerini araştırmasını özellikle arz ediyorum birincisi soruşturma dosyasının ilk savcısı Zekeriya Öz'e tahsis edilen zırhlı Mercedes’i ile kendisine eşine ve çocuklarının hizmetine verilen koruma sayısının ve korumaların kullandığı araçların yarattığı maliyet nedir? Aylık maliyet miktarı, Diğer soruşturma savcılarına tahsis edilen vasıtalar ve korumaların aylık maliyet tutarı nedir? Başbakanlık gizli ödeneğinden başta savcılar, emniyet ve diğer tüm kamu personeline soruşturmanın başından itibaren ödemeler yapılmış mıdır? Yapılan ödeme miktarları nelerdir? Şua andaki duruşma salonunun tanzim edilmesine ne kadar harcanmıştır? Bu harcamalar hangi ödenekten karşılanmıştır? Masum insanların hukuk cinayeti ile her gün katledildikleri gerçekte bir arena olan yeni olacak olan duruşma salonu için ne kadar harcanmıştır? Daha ne kadar harcanacaktı? Hangi ödenekten karşılanmaktadır. Savcı Berna Altay'm sanıkların savunmaları için harcanacak 50.000.-TL basım masrafı yerine yukarıdaki kalemleri ortaya çıkartıp, önce Sayıştay'a sonra bu paranın sahibi olan millete hesap vermesi gerekir. Sanıkların tamamının kendisine kitap halinde bastırılan takımdan talep etme ihtimali dikkate alınarak bu yolun açılmasından korkmaktadır. Bir savcı için bu yazı asla verilmemesi gereken bir cevaptır. Maalesef ülkemizde gelinen noktada bir hukuk adamının delillerin sanıklar tarafından talep edilmesinden çekindiğini açıkça ifade ettiği garip bir ortam yaşanmaktadır. Bu ortam yeşil darbenin yargıya ne ölçüde hâkim olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya çıkarmaktadır. Savcı ismini ve numarasını belirtmeksizin cezaevi yönetmelik ve genelgelerin buna imkân vermeyebileceğini üstü kapalı ifade etmektedir. Bir cezaevi kütüphanesine basılı bir delil klasörünün kabulüne engel olan bir düzenleme olabilir mi? Var ise bunun numara ve tarihini niye vermiyorsun? Bilmediğin bir düzenlemeyi mahkeme önüne neden engel olarak çıkarmaya çalışıyorsun? Merak etmeyin Sayıştay'ın sizden 50.000.-TL'nin hesabından önce bu soruşturmada yapılan tüm haksızlıkların, kanunsuzlukların, yasa dışılıkların, ortaçağ uygulamalarının, işlenen hukuk cinayetlerinin, yargılanan tüm masum insanlara yaptığınız zulüm ve işkencenin, insan haklarına aykırı tüm uygulamaların hesabı maskaraya çevrilen düzmece yeşil darbe hukukuna göre değil, milletin gerçek hukuku önünde mutlaka er veya geç görülecektir. Mahkemenin bu yargılamada, iktidara tabi olmuş Beşiktaş Adliyesi hukukunu değil, artık Türk Milletinin hukukunu ve evrensel hukuk normlarını uygulamasını bekliyoruz. Üzülerek ifade etmeliyim ki 1948 yılından itibaren kabul edilen tüm uluslar arası insan hakları sözleşmeleri ve kuralları, 1982 tarihli anayasanın ikinci kısmında yer alan 12 ve 74.maddelerinde yer alan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına uygulanan temel haklar ve ödevlere ilişkin hükümleri, CMK'nun iğdiş edilen sanık haklarına ilişkin kuralları maalesef henüz bu duruşma salonunda tatmin edici bir şekilde uygulanamamıştır. Hukuk bu soruşturmada zulme ve işkenceye aracı kılınmıştır. En son olarak sığındığımız hukuku lütfen bize karşı silah olarak kullanmaya son veriniz. 17 aydır tutuklu olduğum sanıkların sorgularının tamamlandığı bir aşamada mahkeme ve savcılık arasında henüz delillerin sanıklara teslim edilip edilmeyeceği konusunda gerçekten endişe verici tartışma yaşanmaktadır. Sayın yargıçlar ve savcılar siz masum bir insanın hürriyetinin bedelinin hesabını yapabilir misiniz? Bir masumun hürriyetinin bedelini hesaplayacak bir makine, yazacak kalem ve yazılacak kâğıt henüz icat edilmemiştir. Ancak 12.05.2009 tarihli yazıyı talihsiz bir şekilde imzalayan savcıya buradan şunu söylemek istiyorum şahsımın ve buradaki diğer sanıkların özgürlüklerinin bedeli ne 50.000.-TL ne de tahsis edilen harcamalarla asla ölçülemez. Zihninde ve vicdanında özgür olmayan özgürlüğün kıymetini ve anlamını da idrak edemez. Bu dava ile ilgili onlarca kişiye milyonlarca lira harcayarak makam otoları, korumalar, spor salonlarında duruşma salonları sağlayan devlet bu masum sanıkların kutsal savunma hakkı için 50.000.-TL tahsisat bulamıyorsa, benim buradan teklifim sanık ailelerinin kendi aralarında toplayacağı para ile bu gideri karşılamasıdır. Eğer özgürlüğümün karşılığında şahsi ikbal arayanlar bu durumdan utanmayacaklarsa, değerli başkanım Ergenekon üçüncü olarak gündeme getirmek istediğim Ergenekon soruşturması için başbakanlık gizli ödeneğinden savcılara ve emniyete aktarılan kaynağın başbakanlıktan ve Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasını arz ediyorum 12.06.2007 Tarihinden itibaren başlatılan sözde Ergenekon soruşturması için yapılan masrafların hangi miktara ulaştığı, bu masrafların hangi ödeneklerden karşılandığı hususu, bu soruşturmanın arkasında kimin ve kimlerin olduğu gerçeğini de bir ölçüde ortaya çıkaracaktır. Sanıkların delillerine kavuşabilmesi ve savunma haklarını adil bir biçimde kullanabilmesi için 50.000.-TL. Ödenek bulunamazken, 5 ay içinde inşa edilen çok amaçlı duruşma salonunun, Savcılara sağlanan en yeni model makam arabalarının ve korumaların hangi ödenekten karşılandığı hususu tüm kamuoyunca merak konusudur. Banka hesaplarımı didik didik edenler, herhangi bir yerden mali yardım alıp almadığımızı haklı olarak yabancı devlet istihbarat örgütlerine kadar soranlar bu soruşturmada yapılan tüm harcamaların maliyetini ve kaynağını şeffaflık içerisinde milletin önüne getirebilmelidir. Bu dava için yapılan tüm harcamaların büyük ölçüde başbakanlık gizli ödeneğinden karşılandığı inkâr edilemez bir gerçektir. Başbakanlığın gizli ödeneğinin son üç yıl başlangıç yani öngörülen ve yılsonu gerçekleşme miktarlarını verdiğimizde bu iddiamızın da ne ölçüde gerçekçi bir temele oturduğu anlaşılacaktır. Şu 3 yılı sunmak istiyorum değerli başkanım Yıl 2006 Başlangıçta öngörülen ödenek miktarı 27 trilyon yılsonu gerçekleşin harcama miktarı 249 trilyon, 2007 yılı başlangıçta konulan ödenek miktarı 31 trilyon harcanan ödenek miktarı yılsonu 290 trilyon, 2008 yılı Başlangıç ödenek miktarı 30 trilyon harcanan ve gerçekleşen ödenek mitrarı 316 trilyon son yıl süreç içerisinde ki sözde Ergenekon soruşturmasında bu süreç içerisinde ön gördüğümüzde, Başbakanlık ödeneği için başlangıçta ayrılan gizli ödenek miktarı 88 trilyon iken, üç yılın sonunda harcanan ödenen miktarı 855 trilyon olmuştur. Öngörülen miktardan 10 kat daha fazlam; harcama gerçekleşmiştir. Bu bilgiler ışığında mahkemeden aşağıdaki soruların aydınlanması için Cumhuriyet Savcılığına ve Başbakanlığa müzekkere yazılmasını arz etmekteyim. Başsavcılık bu soruşturma için Başbakanlığa gizli ödeneğin kullanılması için müracaat etmiş midir? Başbakanlık gizli ödenekten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına ve İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yaptığı ödeme miktarı nedir? Var ise, Bugüne kadar bu soruşturma ve davada yapılan tüm harcamaların kalem kalem miktarı nedir? Yapılan harcamalar hangi ödeneklerden karşılanmıştır? Soruşturma savcılarına tahsis edilen makam arabaları ve korumalara harcanan miktar nedir? Kaç vasıta ve koruma tahsis edilmiştir? Gerek halen yargılandığımız duruşma salonuna gerekse inşa edilen salona harcanan miktar ne kadardır ve hangi ödenekten karşılanmıştır? Savcıların eşlerine ve çocuklarına makam aracı ya da koruma tahsis edilmiş midir? Büyük Hukukçular Birliğinde haftada bir iki saatlik temizlik işini yapan Asım Demir'in peşine düşenlerin, önce yukarıdaki hususları aydınlatma ve kamuoyunu bilgilendirmesi boyunlarının borcudur. Değerli başkanım dördüncü olarak üzerinde hassasiyetle duruğum ancak mahkemenin bu konuda bir türlü araştırma istemediği konulardan bir tanesi huzurdaki sanıkların NATO ile ilgili bir görev alıp almadıklarının MİT'den sorulması konudur. İddianamede sözde örgütün oluşumu ve kuruluşu 46.sayfada anlatılmış ancak bu konu maalesef mahkemece üzerine gidilmemiş ve yeterince de sorgulanmamıştır. Oysa bir örgütün olup olmadığının belirlenebilmesi için öncelikle nasıl, ne zaman, kimler tarafından, nerede ve niçin kurulduğunun saptanması zaruridir. Bir ağacın kökü yok ise dalının olması mümkün değildir. Maalesef ağacın kökü ile uğraşmak kimsenin işine gelmemektedir. İddia makamı tertibine uygun olarak belirlediği 1999 öncesini sadece masallaştırmakta ancak deşilmesini istememektedir. Çünkü kuruluş ve oluşumu ispat edilemeyen bir örgütün varlığını kabul etmek mümkün müdür? Akarsuyun kaynağını bulmadığınız ve sadece bir kolu ile yetindiğiniz takdirde o akarsu hakkında gerçek bir bilgiye sahip olamazsınız. Eğer var ise, Bu sebeple mahkemenin, iddia makamının geliştirdiği kuruluş ve oluşum aşamasının üzerine dikkatlice ve gereken önemi vererek eğilmesi, bu konudaki verileri gerçekçi bir şekilde değerlendirmesi zaruridir. Yargılamada 96 celse geçmiş olmasına rağmen sözde örgütün kuruluş ve oluşumu konusunda mahkemenin edindiği bilgi nedir? Ve nerededir. Bu konuda hangi delillere ulaşmıştır? Yeterince bir kanaat oluşturabilmiş midir? Bu hususların ciddi bir şekilde sorgulanması gerekir. Mahkeme yargıçlarının bu konuda sanıklara sorduğu tek bir soru olmadığı gibi, iddia makamının ek klasörlerde bu konuda ibraz ettiği ciddi bir delil de yoktur. Kuruluşu olmayanın gelişimi ve sonu da olmaz. Bunlar pozitif bilimin kabul ettiği bilimsel fikir ve tespitlerdir. Bu konuda iddianamedeki anlatım sayfa 46-48 arasındaki sadece 2,5 sayfadır. Bu sayfaların mahkemece defalarca okunması, tahlil edilmesi ve buradaki iddiaların iddia makamı tarafından delillendirilmesinin istenmesi zaruridir. Aksi halde mahkemenin bırakınız mutlak gerçeğe varmasını, ucundan dahi yakalaması mümkün olmayacaktır. Sayın mahkeme heyetinin öncelikle her şeyi bir kenara bırakıp, iddia makamını bu sözde örgütün kuruluş ve oluşumuna ilişkin iddianamedeki inandırıcılıktan uzak anlatımlarını ciddi ve gerçekçi bir şekilde delillendirmesini istemeli, bu konudaki elindeki tüm bilgi, belge, bulgu, emare, iz ve delillerin ibrazını bir ara karar tesis ederek savcılıktan celbini istemelidir. 2455 sayfalık bir iddianamede sözde devasa örgütün kuruluş ve oluşumuna sadece 2,5 sayfa ayrılması mahkeme için son derece anlamlı değil midir? Bu durum mahkemeye örgütün kuruluş ve oluşumu konusunda bir tereddüt ve kuşkunun doğmasına yol açmadığını söylemek mümkün müdür? Oluşum ve kuruluşa ayrılan 2,5 sayfada savcıların anlatımlarına göre şu tespitlere varmak mümkündür; Sayfa 46 Paragraf 1 'e göre; 1999 yılı öncesinde örgüt askeri bir yapıya sahiptir. 1999 yılında kendisini reorganize etmiş kısmi bir sivil açılım sağlamıştır. Ancak sözde örgüte hâkim olan unsur yine askeri unsurlardır. Bu anlatıma göre 1999 yılından önce tek bir belge yoktur. Bu tarihte örgüt yazılı döneme geçmiştir. 99 tarihinden önce örgütte şifahilik ve sözlülük hâkimdir. Tek bir örgüt belgesi bulunmamaktadır. Bu tespitlere göre, Bu güne kadar alt rütbeli muvazzaf subaylardan sadece 25 ya da 30 şüpheli veya sanık dosya kapsamına alınmıştır. Savcıların iddia ettiği gibi devasa bir örgüt için bu miktarda ve nitelikte muvazzaf asker örgüt yapısını ortaya çıkarmaya yeterli midir? Elbette ki değildir. Savcılara göre çok önemli sayıda ve nitelikte muvazzaf örgüt üyesi asker halen ordu içerisinde göreve devam etmektedir. Bu durumda bu kişilerin isimleri tespit edilmiş midir? Edilmişse neden işlem yapılmamaktadır. Genelkurmay böyle bir örgütün varlığını ordu içinde kabul etmediğine göre savcı ile Genelkurmay arasında bir çelişki yok mudur? Bu noktada savcılar haklı ise, böyle bir örgüt var ise, bu örgütü gizleyen Genelkurmayın sözde Ergenekon örgütünü kendi bünyesinde bilerek ve isteyerek barındırdığı sonucuna varılmıyor mu? O zaman bu operasyonun orduya karşı yapıldığına ilişkin iddialarımıza, savcıların itirazının samimi olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Çünkü sözde örgütün varlığı konusunda iddia makamı ile Genelkurmay arasında uzlaşmaz bir çelişki mevcuttur. Askerlerden kurulu 1999 öncesinde belki 30 veya 40 yıllık bir sözde örgüte ait tek bir yazılı dokümanın olmaması sizce mantıklı mıdır? Örgüt hukukuna ve davranış biçimine uygun mudur? 30 veya 40 Yıllık örgütte lider ve kurucular hayatta mıdır? Bir değişiklik var mıdır? 1999 Yılı öncesine ait ortaya bir örgüt şeması konmaksızın, örgütün varlığını savunmak ne kadar inandırıcıdır? Bu sorulara ciddi bir şekilde cevap verilmesi gerekir. Yine sayfa 46 Paragraf 2've göre; Ergenekon örgütünün kuruluşundan bu yana derin devlet ile anıldığı birçok kanlı eylemleri gerçekleştirildiğinden bahsedilmiştir. Sormak gerekir Bu kanlı eylemler hangileridir? Kimler işlemiştir? Tek tek dökülmesi gerekmiyor mu? Bir hukukçu CMK 170.maddeye göre delillendirip, ispat etmediği ortaya koyamadığın konuda suç isnadı yapması da mümkün değildir. Ama bunu masal haline, dedikodu şeklinde iddianamede de yer veremez. İddianame politik çirkin tezgâhların kurulduğu bir belge değildir. Ciddi bir hukuk belgesidir. Ancak savcılar iddianameyi kirli bir iftira nameye, dönüştürmüşlerdir. Sayfa 46 Paragraf 3'e göre; Savcıların çeşitli kaynaklardan edinilen bilgilere göre NATO'nun komünizmle mücadele için kurdukları örgütler zaman içerisinde amaçlarının dışına çıktıkları bir kısım kişi ve zümrelerin kendi amaç ve ideolojilerini gerçekleştirmek için kullandıkları terör örgütüne dönüştükleri iddia edilmiştir. Bu tespite göre; Savcıların bahsettiği çeşitli kaynaklar nelerdir? Neden bu kaynakları ve bilgileri dosyaya koymamışlardır? Mahkeme talebimize rağmen bu belge ve bilgilerin ibrazını savcılıktan neden istememektedir? Komünizmle mücadele eden dernekler ve örgütler, bu örgütlerin hangi illerde ve kimler tarafından kurulduğu bellidir. MİT'e yazılması halinde bu derneklerin tüm şeceresi üyeleri ve yöneticileri tamamı birlikte ortaya çıkarılacaktır. Savcılık bu konuda neden tek bir belgeyi iddianamenin ekine koymamıştır? Neden bu konuda MİT'e müracaat etmemiştir? Diyelim ki savcılık maksatlı olarak sözde örgütün kuruluş ve oluşumunun üzerine şal örtmek istemektedir. Peki, mahkeme neden aynı tutuma girmektedir? Mahkeme üyesi her sanığa NATO ile ilişkin var mı diye soru yöneltmekte, ancak ülkenin güvenliği ile ilgili kuruma bu konudaki bilgileri sormamaktadır. Buyurun sorun huzurunuzdaki sanıklardan her hangi birinin NATO ile geçmişte ve hali hazırda her hangi bir düzeyde ilişkisi ya da görevi var mıdır? Israrla mahkemeden bu konuda talepte bulunuyorum. Mahkeme 12.05.2009 tarihli celsenin 24/c nolu ara kararında, daha önceki NATO'ya yazılması talebimizi gelinen aşama dikkate alınarak reddetmiştir. Ancak talebim bu defa MİT'e yazılmasına ilişkindir. Onu dışişleri bakanlığı aracılığıyla veya doğrudan olması konusundaki takdiri elbette ki mahkeme olmakla beraber o talebimiz reddedilmişti. Mademki mahkeme üyesinin bu konuda kafası karışık olması nedeni ile sanıklara soru yöneltmektedir, mademki savcılar bu sözde örgütün oluşumunu ve kuruluşunu NATO'ya dayandırmaktadır. Bu durumda sanıkların NATO ile ilişkilerin belirlenmesinde zaruret bulunmaktadır. Mahkemeden bu konuda MİT'e müzekkere yazılmasını ve ayrıca savcıya göre NATO tarafından kurulan tüm komünizmle mücadele dernek ve örgütlerin kurucu ve üyelerinin ve bu derneklerin akıbetlerinin, yönetimlerinin el değiştirip değiştirmediğinin, finansmanının kimler tarafından sağlandığının, bugüne kadar varlıklarını ne şekilde sürdürdüklerinin, hukuksal ve eylemsel faaliyetlerinin neler olduklarının kapsamlı bir şekilde sorularak bu örgütlerle ilgili belgelerinde gönderilmesini istemelidir. Bu husus aydınlığa çıkmadan sözde örgütün varlığı konusunda sağlıklı bir karar verilmesi elbette ki mümkün olmayacaktır yine sayfa 46, Paragraf 4'e göre; Savcılar, sözde Ergenekon örgütünün uzun yıllardır sürdürdüğü faaliyetlerle ülkeyi terör ve mafya cennetine dönüştürdüğünü, Bir mafya liderinin yaptığı eylem ve açıklamalarla hükümetlerin düşürüldüğünü, Gerçekleştirilen eylemlerle ciddi kaosların yaşandığını, Faili meçhul cinayetler işlendiğini iddia etmiştir. Bu tespite göre; Örgütün ülkeyi terör ve mafya cennetine dönüştürdüğü faaliyetler nelerdir? Bunların hiçbiri yoktur. Hangi mafya lideri, hangi hükümeti hangi sözü ile devirmiştir. Bu mafya lideri şu anda yargılanmakta mıdır? Sağ mıdır? Sanık değilse neden dava kapsamına alınmamıştır İsmi mahkemeden neden saklanmıştır? Hangi eylemlerle ciddi kaos yaratılmıştır? Sözde örgüt tarafından işlenen faili meçhul cinayetler hangisidir? Kimler tarafından işlenmiştir? Bu sorulara yeterli ve tatminkar cevaplar alınmadığı müddetçe bu iddianamenin ve yargılamanın hukuki ciddiyetinden bahsetmek asla mümkün olamayacaktır. Mahkemenin, savcılardan bu konudaki isnat ve dayanaklarını açıklamalarını isteme hakkı vardır. Bunu kullanması zaruridir. Mutlaka yukarıdaki konularda tavzih istemeli, iddialarının hangi delillerle ilişkilendirildiği sorulmalıd, Aksi halde yargılama körler, sağırlar diyaloguna dönüşmek durumunda kalacaktır. Sayın heyet bu konuda pasif ve edilgen tutumunuzu devam ettirdiğiniz takdirde mahkemeye oynatılmak istenen Karagöz oyununun sadece bir seyircisi konumuna düşecektir. Sizlere cambaza bak oyununu oynattıklarının mutlaka eminim ki farkındasınız. Sayfa 47 paragraf 5'e göre; Savcılar sözde örgütün gerçekleştirdikleri bunca eyleme rağmen gizlilik, hücre yapılanması, kamu kurumlarında yapılanma sayesinde deşifre edilmesinin daima engellendiğini iddia etmiştir. Bu tespite göre; Yıllarca deşifre edilmemiş devasa bir örgütü ahlaki çöküntü içinde bulunan bir savcının çökerttiğine nasıl inanacağız. Sayın heyet bu sizlere inandırıcı geliyor mu? Oradan buradan toplanmış insanların hücre yapılanması içerisinde olduğuna sizler samimi bir şekilde inanıyor musunuz? Ne oldu da 30-40 yıldır ismi bile geçmeyen örgüt 2007 yılında çözülmüştür. Yargılanan sanıkların niteliklerine bakıldığında iddianamede yapılan tanımlama ve tespitlere asla uyum göstermemektedir. Nasıl olurda böyle bir örgütün üyeleri şehrin İstanbul’un 32 ilçesinden elle konmuş gibi, tüm delilleri ile hiçbir direnişle arılaşmadan toplanabilmektedir. Savcıların iddia ettiği örgüt yapısı ile üyelerin yakalanmaları ve delillere el konulması birbiri ile bağdaşır gibi değildir. Sayfa 47 Paragraf 6'va göre; Savcılar Susurluk'ta meydana gelen kaza nedeni ile kanlı örgütün kapısının aralandığından belirtmişlerdir bu tespite göre; Susurluk sanıklarının tamamı, sözde örgütün üyesi olması gerekir. Oysa Susurluk anıklarından Sami Hoştan ve İbrahim Şahin'in dışındaki onlarca sanık bu örgütün üyesi olarak gösterilmemiş ve huzurunuza sanık olarak getirilmemiştir. Susurluk dosyasına iddianame ekinde delil olarak dahi dayanılmamıştır. Bırakınız dava dosyasını mahkemenin kararı bile eklerde yoktur. O zaman yukarıdaki tespitin ciddiyetine nasıl inanacağız? Bu iddianameyi ciddi bir şekilde sorgulamayan kovuşturma süreci, sanıkların zulüm sürecini sadece meşrulaştırmaktan başka bir işe de yaramayacaktır. Değerli başkanım sunumum bitti ancak iki konu var burada iki tahliye konusunda beyanda bulunmak istiyorum maalesef başbakan bu davanın sadece savcısı olmamıştır. Yürüyen kovuşturma ve soruşturma sürecinde tahliyelere de müdahale ederek adeta hakimlik sıfatını ve cübbesini giyme gayretine de girmiştir. Soruşturma aşamasında tutuklama ve tahliye konusunda etkin kişilik faktörü maalesef rol oynamaya devam etmiştir. Sayın üye hakimimiz bizleri tutuklarken etkin kişiliği de unsurlardan biri olarak göstermiştir. Ancak yine kısa bir süre sonra Sinan Aygün’de müdafiimin açıkladığı gibi mahkemenizce verilen bir kararla etkin kişilik sebebiyle bu sefer tahliye edilmiştir. Yani ekin kişilik bir yandan tutuklama sebebi olarak öngörülmekte, öbür taraftan ve kararınızda tahliye sebebi olarak öngörülmektedir. Tabi bu durum bizleri yargılama sürecinde büyük şüphe ve tereddütlerin doğmasına yol açmaktadır. Bu konuda ben sadece iki olayda iki soru olarak mahkemenizin önüne getirmek istiyorum birinci şüphe uyandıran olay Yalçın Küçük’ün oğlunun kayınpederi Profesör Doktor Ergün Özburun’dur. Bu bilinen bir gerçektir acaba Sayın Özburun Recep Tayyip Erdoğan’ın Yalçın Küçük’ün tahliyesi konusunda özel bir ricası olmuş mudur? Bir soru olarak kafamızda vardır. İkincisi de yine sessiz sedasız tahliyesi gerçekleşen Diyarbakır Dicle üniversitesi öğretim üyesi Abdurrahim Doğru’nun siyasi Kürtçülük faaliyetleri konusunda AKP içerisinde radikal kesimi temsil eden Diyarbakır milletvekili İhsan Arslan’ın etkisi ne olmuştur tahliyesi konusunda gerçekten bu da bizim kafamızda bir soru işareti olarak kalmaktadır. Teşekkür ediyorum değerli başkanım”
Dostları ilə paylaş: |