13. AĞIr ceza mahkemesi ( cmk 250 maddesi İle yetkiLİ ) duruşma tutanağI



Yüklə 0,61 Mb.
səhifə6/7
tarix18.05.2018
ölçüsü0,61 Mb.
#50691
1   2   3   4   5   6   7
Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Sanık beyanlarının alındığı sırada Baro gözlemcisi Av. Ömer Yasa ile bir kısım sanıklar müdafileri Av. Dilek Helvacı ile Av. Şükrü Bek’inde geldikleri görülmekle, huzurdaki yerlerine alındı.



Sanıklar Cengiz Köylü, Mustafa Levent Göktaş, Mustafa Koç, Tuncer Kılınç ve Hüseyin Buzoğlu müdafii Av. Hasan Gürbüz söz istedi verildi:”Sayın Başkan Sayın üyeler, gerçi müvekkilim Cengiz Köylü biraz önce belgelerle izah etti, onları tekrar etmeyeceğim. Müvekkil Cengiz Köylü’nün suçlandığı karargâh evleri suçlamasına ilişkin soruşturmanın başlamasından bugüne kadar aleyhte tek bir delil dahi toplanmamıştır. MİT’ten gelen ihbar üzerine gönderilen şemanın dışında da hiçbir delil yoktur, ama kovuşturma başladıktan sonra sayın mahkemenizin çeşitli yerlere yazdığı yazılarla müvekkil lehine pek çok delil toplanmıştır ve isnat edilen suçun sabit olmadığı ortaya çıkmıştır. Bu noktadan sonra müvekkilin aleyhine her hangi bir delil ortaya çıkması da mümkün değildir sorulacak her şey sorulmuştur, delillerin karartılması ihtimali de yoktur. Müvekkil muvazzaf subaydır. Kaçma ihtimali de yoktur, suç vasfının değişmesi hatta beraat etmesi kuvvetle muhtemeldir, bu bakımdan Cengiz Köylü müvekkilimin tahliyesini talep ediyorum. Diğer müvekkil Mustafa Levent Göktaş’ın da aleyhinde 51 Nolu DVD’den başka hiçbir delil yoktur. 51 Nolu DVD’nin nasıl elde edildiğine ilişkin buradaki hukuka aykırılıklara ilişkin tekrar etmeyeceğim bunlar defalarca gündeme getirildi. Yalnız malum aliniz son bir inceleme yapıldı DVD ile ilgili emniyet daha önce de sayın mahkemenizin yazısı üzerine imaj alınmamıştır, diye cevap verdiği halde bilahare bir kopya ortaya çıktı. Her nedense emniyetin bu 51 Nolu DVD ile ilgili bir sıkıntısı var orijinalinin nasıl çatlatıldığı belli değil, hem imajını almadık diyorlar, hem de bir kopya var diyorlar, bütün bunlar zaten baştan itibaren hukuka aykırı olan bu DVD olayını iyice şüpheli hale getirmiştir. DVD’nin dışında da başka delil yoktur toplanmayan delilde kalmamıştır, müvekkil emekli subaydır, avukattır, kaçması ihtimali delilleri karartma ihtimali yoktur, bu bakımdan Mustafa Levent Göktaş’ın da tahliyesine karar verilmesine saygıyla talep ve arz ederim.”

Sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Köksal Bayraktar söz istedi verildi:” Sayın başkanım ve değerli heyet üyeleri, bugünkü tarih itibariyle 15 sayfadan ibaret tahliye talebimizi içeren dilekçemizi takdim ettik yüksek makamınıza bunu aynen tekrarlıyorum, ancak önemi itibariyle bazı noktaları vurgulamak istiyorum. Şimdi sayın başkanım 5 Nisan 2010 tarihinde sayın heyetinizin de kararı ile müvekkilin ile ilgili olarak telekomünikasyon yolu ile görüntülü bir şekilde ifadesi alındı, daha sonra sorgusu yapıldı, daha sonra çapraz sorguya tabi tutuldu ve bu sorgu ve çapraz sorguda müvekkilim tam 185 soruya muhatap oldu bunların içinde diyalog grubuyla bağlantısı var mı yok mu Cumhuriyet saygı mitingleriyle bağlantısı var mı yok mu bir takım siyasetçilerle ilişkisi var mı yok mu bunları dilekçemiz de sayı itibariyle belirttik. Önemi yok bugünkü konuşmamım bunlarla çok büyük bir önemi ve bağlantısı yok ama önemi şu 185 sorudan 31’i gerek iddia makamının gerekse sayın heyetinizin sormuş olduğu 31 soru doğrudan doğruya Bülent Ecevit’in ölümündün 5 yıl önceki hastalığı, rahatsızlığı, hastaneye yatışı, ve hastaneye çıkışıyla ilgili, yani sorulardan altı da biri Bülent Ecevit ile ilgili şimdi Bülent Ecevit ile ilgili bu sorulara karşı biz sürekli olarak gerek 5 Nisan 2010 tarihli duruşmadan önce gerekse daha sonraki duruşma da biz devamlı olarak dedik ki bir kere Bülent Ecevit’i tedavi eden heyet içinde Mehmet Haberal yok. Ve bu heyetin içinde o tarihlerde saydık 9 Profesör ve birde Doçent var. Dolayısıyla Mehmet Haberal Bey’in bunlarla bu tedavi süreciyle ilgisi yok doğrudan doğruya müdavi hekim olarak ilgisi yok ayrıca gene şunu ileri sürdük müvekkilimiz bir cerrahtır, daha çok batımla ilgili cerrahtır karın boşluğu ile ilgili bir cerrahtır, böbreklerle ilgili bir cerrahtır karaciğer ile ilgili bir cerrahtır. Bülent Bey’in rahatsızlığı kaburga kemiklerinden biri veya ikisi kırıldığı ve büyük bir halsizlik içinde olduğun için müvekkilimle ilgili yoktur dedik. Ayrıca Bülent Ecevit’in rahatsızlığından sonra Rahşan Hanımla beraber yazmış olduğu bir teşekkür yazısını sunduk. Bülent Ecevit’in gene bir yalanlama yazısını yani böyle böyle dedikodular var ama katiyen biz gayet iyi bir tedaviye tabi tutulduk şeklinde yazısını sunduk ve gene biz dedik ki savunma olarak Bülent Ecevit bu olaydan sonra 4 defa kanal B’ye gitmiş, ve çeşitli oturumlara katılmış konuşmalara katılmış bunlara rağmen, bütün savunmanın ileri sürdüğü 5 ayrı hususu rağmen Sayın iddia makamı müvekkilimizin çapraz sorguya tabi tutulduğu oturumda dedi ki Rahşan Ecevit tanık olarak gelsin dinlensin, ve gene heyetinizin iki üyesi ya da heyetinizin aldığı bir kararla Bülent Ecevit’in tedavisi doğru mudur değil midir ölümündün 6 yıl geçmiş bununla ilgili adli tıptan rapor alınsın denildi, şimdi Sayın Başkanım ve Değerli Üyeler, bu süre içerisinde biz şöyle bir çalışma yaptık; şu anda piyasada 7. baskısı satılmakta olan Rıdvan Akar ve Can Dündar’ın bir kitabı var, Karaoğlan ve kitabın arkasında ve kitap çok kolay okunan yeni moda kitaplardan biri çünkü içindeki puntolar çok yüksek büyük puntolarla yazılmış arkasında bir de görüntüye önem vermek için DVD konulmuş ve bu DVD’yi gene yüksek huzurunuzda ve salonda seyrettirmek yerine DVD hazırlanırken yapılan televizyon programında ya da televizyondaki çalışmalar sırasında Rahşan Ecevit’i doğrudan doğruya görüntüleyen sorulara cevap veren ve daha sonra da Bülent Ecevit’in sesini ortaya koyan sadece 5 dakika süren bir fragmanı bir kesiği, bir DVD haline getirdik ve huzurunuzda onu takdim ediyoruz. Şu anda müsaade buyursanız bu DVD’yi seyredelim ve gerçekten daha sonra bunun tutanakları da var, gerçekten bu olayda doğrudan doğruya rahatsızlanan doğrudan doğruya tedaviye tabi tutulan Bülent Ecevit’in ve yanında bulunan Rahşan Ecevit’in gerçekten yanlış bir tedaviye tabi tutulup tutulmadığını görelim Sayın Başkanım, ondan sonra ben konuşmama devam edeceğim, çok teşekkür ederim.”

Salonda görüntülü ses kaydı izlettirildi.



Sanık Mehmet Haberal müdafii Av. Köksal Bayraktar:”Sayın Başkanım gördüğünüz ve duyduğunuz gibi bu konuşmada bu karşılıklı konuşmada ki tamamen birebir olay kahramanlarının ağzından çıkan kelimelerle cümlelerle aksettirilmiştir, bu konuşmanın bir yerindeki hemen başlangıcında Bülent Ecevit açıkça hastaneden bir şikayetim yok diyor. Rahşan Ecevit ise üç ayrı yerde Ecevit’e orada yanlış tedavi yapmadılar diyor, uygulamadılar falan değil çok samimi bir şekilde yapmadılar, tedavi yanlış bir tedavi yapılmadığını söylüyorlar, ayrıca hastanede tedavisinin neden daha uzun sürmediğini neden 2. defa hastaneye gitmediğini de Ecevit son cümlelerde diyor ki gittiğim zaman gazeteciler sürekli olarak orda hareketlerde bulunuyorlar, onların baskısı altında kalıyorum bu nedenle gitmedim diyor. Dolayısıyla gerek iddia makamının 5 Nisan tarihli oturumda, duruşmada gerek iddia makamının gerekse heyetiniz üyelerinin bu tedavi biçimiyle ilgili üzerinde ısrarla durduğu 31 soruyu açıklayıcı nitelikte özetle açıklayıcı nitelikte bir konuşmadır, dolayısıyla bunun sonucunda öncelikle yüksek heyetinizden şu talebimiz var şimdi heyetiniz adli tıp kurumuna sormayı ve yapılan tedavinin uygun olup olmadığını tespit etmeyi kararlaştırdı. Şimdi zaman alacak 5 Nisandan bugüne bir ay geçti kaç ay daha geçecek belli değil, ilk ağızdan doğrudan doğruya dinleme bu tekrar tekrar dinleyebilirsiniz, kitabı da size takdim edebiliriz dolayısıyla Sayın Başkanım ve Değerli Üyeler adli tıpa yönelen bu sorudan sayın heyetinizin rücu etmesini ve bu kararı geri almasını saygı ile arz ve talep ediyoruz. İkinci noktada şudur efendim şimdi bundan önce yüksek heyetinizde siz Değerli Başkanımızın muhalefet şerhiyle müvekkilim hakkında verilmiş, bir karar var bu karada deniyor ki biraz ceza muhakemesi kanununu yada hukukunu irdeleyerek ortaya koyacağım deniliyor ki efendim hep bu cümle kullanılıyor sanık hakkında Mehmet Haberal hakkında ya da diğer sanıklar hakkında kuvvetli suç şüphesinin ortadan kalkmaması, delillerin toplanmamış olması, diğer sanıkların ifadesi alınmamış olunması, şimdi kuvvetli suç şüphesi suç ile delillerin karşılıklı konumundan ortaya çıkan, bir durumdur yani bir isnat edilen suç olacak bir de buna karşı bir takım deliller kanıtlar olacak. Sayın başkanım ve değerli üyeler; burada iddianame bizimle ilgili yazılan suçlarla bugüne kadar önümüze getirilen deliller tamamen birbirinden farklı yani iddianamenin maddelerine göre bambaşka kanıtların ortaya getirilmesi lazım, bambaşka delillerin ortaya getirilmesi lazım, bunu devamlı olarak söyledim ama suç isnadı ile siz dosyadaki delilleri karşı karşıya bıraktığınızda hayır kuvvetli suç şüphesinden söz etmeniz uygun değildir, ceza muhakemesi hukukuna göre uygun değildir. Çünkü yargıç vicdanına göre hareket eder ona göre çok önemli takdir yetkisi vardır, ama bu takdir yetkisini delillere ve kanıtlara dayanarak yapar, şimdi eğer deliller çok zayıfsa eğer delil yoksa bizim olayımızda bizimle ilgili olarak delil yok ve ama suç alabildiğinde kuvvetli ise hayır bizim bu delillerle bu suçu işlememiz mümkün değil dolayısıyla şüphe duyulması da mümkün değil öncelikle bunu arz ediyorum. 2. hususta şu lütfen delillerin toplanmamış olmasını bir çeşit dil pelesengi haline getirmeyelim Sayın Başkanım ve değerli üyeler şimdi biz hepimiz hukuk kuralları içinde hareket etmek zorundayız ceza muhakemesi kanunun 170. maddesi var iddia makamı delilleri toplar soruşturmayı yapar sonra dosyayı, sonra dosyaları, klasörlerinizi, klasörleri kovuşturma aşaması için yargılama makamına takdim eder. 170. madde de böylece soruşturma biter, şimdi davalarda soruşturma safhası vardır, kovuşturma safhası vardır, eğer siz, eğer biz kovuşturmanın içerisine soruşturmayı sokarsak, iddia ile yargılama birbirine girer doğru değil bu, yani delillerin toplanmamış olması. Bu dava açılalı iki buçuk yıl oluyor. Eğer bir dava ki iki buçuk yıl sonra delillerin toplanmadığından söz ediliyorsa hayır o dava da delil yok demektir ve bundan sonra toplanamaz, ceza muhakemesi kanununun 170. maddesi buna engeldir, dolayısıyla Sayın Başkanım ve Değerli Üyeler, şunu arz etmek istiyorum tahliyeyi uygun görmeyen kanaat bence bunu savunma olarak arz etmek istiyorum tahliyeyi uygun görmeyen kanaat ki huzurunuzda maalesef çoğunluk oyudur bu, ceza muhakemesi kanununun ilkelerine tam tamına uymadan hareket etmektedir bunu savunma olarak söylemek durumundayız dolayısıyla şunları arz ediyorum gene buna bağlı olarak müvekkilim 13 aydır tutukludur. Dünya çapındaki bir operatörü giderek söndürmeye lütfen çalışılmasın yüzlerce ve binlerce hasta bundan zarar görüyor, yüzlerce ve binlerce insan üniversite de hastanede rektör ya da üniversite profesörünün her gün onlarca nakil yapan, nakil yapmaya çalışan bir insanın hayatı söndürülüyor bu doğru değil, yani şunu önemle vurgulamak istiyorum, eğer eğer benim bizim müvekkilimiz ki pek çok örnek var gerçekten bu suçu işlemişse gerçekten bu suçu işlediğine deliller varsa hayır benim onun ünlü cerrah olarak olduğundan bahsetmeme hakkım yok böyle bir hakkım yok benim ama eğer o suçu işlememişse suç delili yoksa şüpheleri yoksa bu insanın tutuklu kalmasının bir sebebi yok tutuklamaya da bakalım kuvvetli suç şüphesinden bahsedilir ne olur tutuklamaya baktığımız zamanda blok bir takım sebepleri o şekilde standart bir şekilde ortaya koymayalım ve dolayısıyla bu suç bunun içerisine giriyor dolayısıyla tutuklanmasına gerekir ya da devam etmesi gerekir şeklinde bir düşünce doğru değildir Sayın Başkanım ve Değerli Üyeler, bu nedenle yüksek huzurunuzda ileri sürdüğümüz 2. talebimiz odur ki müvekkilimizi diğer adli tıp raporunun gelmesini beklemeden ya da ondan rücu ederek tahliye kararı verilmesini saygıyla bilvekale arz ve talep ederim.”

Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu söz istedi verildi.” Sayın Başkan Sayın Üyeler, Sayın başkanım sizin mazeretiniz nedeniyle katılmadığınız 16.04.2010 tarihli oturumda Sayın üyenin savunma görevini üstlenmem nedeniyle sözlü beyanlarım esnasında ifade ettiği birkaç hususu değinmek istiyorum. Biz savunmanın asli, yargının asli unsurlarıyız, biz savunmayız savunmanın olmadığı hiçbir yerde yargılama yoktur. Sayın üye mahkemenin yıpratılmaması gerektiğini devamla da bizim yargılanma haricindeki unsurlara karşı parantez içinde söyleyeyim şov belki aynı kelimeyi kullanmamış olabilir şov yapmamızı olgunlukla karşılayacaklarını dile getirdi. Biz yargılanmanın ilk aşamasından bu yana hiçbir şeklide mahkemeyi yıpratmak gayreti içinde yada davranışı içinde bulunmadık. Şov yapmak ise hiç aklımızın ucundan bile geçmedi, sadece yargılamanın unsurlarına belki bir feryat içinde derdimizi anlatmaya çalıştık. Mahkemenin yıpratılması konusunda o gün değinemedim, bizim hassasiyetle savunmasını üstlendiğim sanığında defalarca belirttiği gibi 20 Temmuz 2009 tarihli oturumda, ilk oturma hatırlarsanız, 4. üyenin ne olduğunu söylemiştim, sormuştum. Sayın başkanım sizde ceza muhakemeleri yasası 188. maddesi kapsamında yedek üye olduğunu belirtmiştiniz. Kanunda ve kanunun gerekçesinde yedek üyenin neler yapması gerektiği açıkça belirtilir. Yedek üye yargılama esnasında olası devam eden bir duruşmada bitmeyecek bir oturumda bitmeyecek yargılamalar esnasında olası bir üye eksikliğini mahkeme heyetinde bir kişinin eksikliğini giderebilmek için yargılamayı sürekli olarak takip eden, aynen gerekçesindeki ifadesini de söyleyen kanunun gerekçesini dikkatle dinleyen kişidir. Huzurdaki heyetin yedek üyesi Sayın Çalmuk bugün yargılamada bilmediğimiz bir mazereti nedeniyle olmayabilir ama yargılamaların tüm aşamasında, yargılamanın tüm aşamasında en ufak bir konuda Sayın heyet yedek üyeyi naip hakim olarak atadı. Benim şahsi kanaatim olmakla birlikte ulaşabildiğim bilimsel veriler doğrultusunda naip hakimin karar verecek heyet içinde bir kişi olması gerekir. Devamla biz sizin talepleriniz doğrultusunda 7 Eylül 2009 tarihinde.”

Mahkeme başkanı:” Avukat bey bir nokta koyar mısınız? Bir açıklama getireyim de yanlış anlaşılmalara meydan vermesin.”

Sanık Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu:”Tabi.”

Mahkeme Başkanı:"Siz o gün yapılan açıklama da yedek üyelik bizde yok bu mahkemede yasada yok yedek üyelik, o da aynı bizim üye arkadaşlar gibi üyedir.”

Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu:” Sayın başkanım ceza muhakemeleri kanununun 188.”

Mahkeme başkanı:”Size izah edilen konu bu şekildedir yani yedek üye kelimesi falan kullanmam yani buna.”

Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu:” Hayır yedek üye anlamında yorumladım. Ceza muhakemeleri kanunu 188. madde. Bu heyetin dördüncü kişisini.”

Mahkeme başkanı:”Yani üye arkadaşlarım aynı statüde, eski yasamızda yedek üye vardı, eski yasamızda DGM yasasında.”

Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu:” Sayın başkanım tekrar bir tartışmaya neden olmak istemiyorum ama buradaki bütün meslektaşlarımın da bildiği gibi bunun tek yeri var ceza muhakemeleri yasasında 188. maddenin 3. fıkrasındaki hükümdür, başka bir yerde yok böyle birisi yok 3 kişi çıkarsınız. 4. kişi yedek üyedir, tek oturumda bitmeyecek, gerekçesinde de açıkça belirtildiği üzere tek oturumda bitmeyecek yargılamalarda, yargılamaların uzun süreceği düşünülerek sizlerde insansınız mazeretiniz olur, izniniz olur, özel işiniz olur bunları devam etmesi için sürekli de yargılamayı takip etsin ki yeni gelecek üye nedeniyle hani bütün evraklar yeni heyet oluşturulduğunda her şey yeniden incelenmesine neden olmaması için gecikmemek için böyle bir uygun yol buldunuz diye ben yorumladım, bununda kanunda başka bir yeri yok kanunda 4. kişinin. Eğer varsa benim hukukçu büyüğüm olarak lütfen bana söyleyin.”



Mahkeme başkanı:”Estagfirullah.”

Sanık Tuncay Özkan müdafii Av. Ahmet Çörtoğlu:”Biz böyle yorumladık. Naip üye, Tuncay Özkan birçok yerde dedi ki naip üye işte geliyor bir şey gösteriyor şunu gösteriyor bunu gösteriyor, filan diye, naip üyeden beklenen görev sizin verdiğiniz görev 17.9, 14.9 pardon 07.09.2009 tarihinde talebimiz doğrultusunda 19.09.2009 tarihinde Sayın mahkeme ara kararı ile yasak bilgileri temin etme ve devletin güvenliğine ilişkin belgelere suçlandığımız belgeler ile ilgili naip üyeyi atadı bu üyenin bunları incelemesini incelemeden sonra bu belgeleri bize savunmamızdan önce verilmesini söyledi 25.12.2009 tarihinde savunmamızı bitirdik, ha bu arada 24.11 ve 19.11 tarihlerinde de bunu istedik siz de 24.11 de tekrar bu kararı verdiniz, biz 25.12 de savunmamızı bitirdik bu belgeler yoktu, bu belgelere ilişkin yapacağımız yeni çıkacak duruma ilişkin, savunma hakkımızı da saklı tutarak savunmamıza devam ettik, savunmamıza devam ettik, ama şu yanlış anlaşılmasın biz bu belgelerle ilgili her hangi bir savunma zafiyeti içinde değiliz bu belgelerin tek tek iddianameye yansıyanların gerek sorguda, gerekse sorguyu takip eden savunman beyanlarında ve yazılı olarak her aşamada her belge ile ilgili açıklamada bulunduk, ama ben şunu özetle söylemek istiyorum. Bunun yanı sıra 03.03.2010 tarihinde çuvallarla getirdiği naip üyenin çuvallarla getirdiği sürekli olarak çevreye gösterdiği bir takım ajandalarla ilişkin bu ajandaları da istedik ya ne gösteriyorsunuz ne inceliyorsunuz o ajandaları da bize verin aynı kararı sayın mahkeme 12.03.2010 tarihinde verdi 12.03.2010 tarihinde verdiği sayın mahkemenin karar şöyleydi; Biz bu konuya ilişkin süre kısıtlılığından olsa gerek bilahare karar verilmek üzere gitti 15.03.2010 tarihinde değişik iş karar esas alarak bir karar verdiniz. Bu karar bize ne tefhim edildi ne tebliğ edildi. Uygulama da bir de şöyle bir şeyiniz var burada benim hukukçu hocalarım var onlar daha iyi bilirler. Devam eden yargılama da mahkemenin verdiği herhangi bir karar vekil aracılığıyla da temsil edilen sanığa mı yapılır, yoksa vekile mi yapılır? Bu mahkeme de cezaevinde yatan sanıklara mahkemenin ara kararları avukata tebliğ yada tefhim edilmeksizin sanıklara gönderiliyor bu bence kesinlikle bir ceza usul hukuku hatası, dosyaları inceledim bunları çıkarttım. Onun içinde ısrarla talep ediyoruz lütfen savunmamızda iddianamede belirtilen belgelerin birer örneklerinin bize verilmesine ilişkin ara kararlarınızın yerinize getirilmesi konusunda atadığınız naip üyeyi hukuk kuralları içinde uyarın. Bu bizim savunma hakkımızın kısıtlanması anlamına geliyor. Tuncay’a da bir sözüm var beyanları sırasında dedi ki avukatlarımızı korkutuyorsunuz ben Tanrıdan da kuldan da korkmam ne kula haksızlık yaptım, ne de kul hakkı yedim. Kula Tanrıya korkanlar, kula haksızlık edenlerdir. Celse arasında mahkeme kaleminde Tuncay’a ait K19 isminde isimlendirilmiş klasörleri inceledim 25.12.2010 tarihli duruşma 2009 tarihli savunmadan sonra tam 9 tane salıverilme istemli çokta kapsamlı dilekçe vermişiz, dilekçelerin hepsi Sayın Başkanım hepsi ütüleri bile bozulmamış şeklinde dosyada duruyorlar. Yani bende çok açıkça söyleyeyim şöyle bir kanaat oluştu, bizim yazılı olarak verdiğimiz beyanlar okunmuyor ama eğer bir dijital usul varsa Sayın heyetten ve Sayın sizden de Sayın başkanım özür dilerim, ama bende bu kanaat oluştu. Avrupa insan hakları mahkemesinin adil yargılanmayla ilişkin her kararında yargılanma makamının özellikle de karar makamının sanığa ve savunmaya adil yargılandıkları intibaını da uyandırma zorunluluğu vardır. Bu yargılama da ben bu intibadan uzağım dilekçelerimizin okunmadığını düşünüyorum, sözlerimizin cevaplandırılmadığını düşünüyorum, bir cümle ederek konuşmamı sonlandıracağım, çok açık bir şekilde tutukluluğun devamındaki kaçma şüphesi, delillerin karartma şüphesi ile ilişkin genel gerekçeler vermeniz uluslar arası hukuk normlarına uygun değil. Sanığın neden dolayı kaçacağının neden dolayı delilleri karartacağının neden dolayı adil yargılamayı etkileyeceğinin ve bunları açıkça belirtmeniz lazım, salt kuvvetli suç şüphesi diyerek sanığın çok uzun süren tutukluluğunu devam ettiremezsiniz. Sanık 20 aydır tutukludur Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana 8 buçuk milyon vatandaşı 20 aydan az yaşamıştır, Türk milletinde vatandaş 8 buçuk milyon vatandaş yani sanığın tutukluluk süresi 8 buçuk milyon vatandaştan daha uzundur, lütfen bir yakınınızın kendisini anlatamadığı neyle suçlandığını bilmeden 20 ay sizlerden uzak olduğunu düşünün, bu sanığın kaçma ihtimali yoktur. Sanık Türkiye’de kalıp siyaset yapmak istemektedir, iradesini çok açık bir şekilde ortaya koymuş bir siyasal partinin genel başkanı olmuştur. Tüm açıkladığım nedenlerle bugüne kadar ki yazılı tüm beyanlarımızın da göz önüne bulundurarak sanığın evveliyatta bir hakkın olmadığı takdirde ceza muhakemeleri kanunun 109 kapsamında salıverilmesini talep ediyorum.”

Sanık Muzaffer Öztürk müdafii Av. Kıyasettin Azaklı söz istedi verildi:”Sayın başkanım Sayın üyeler, Muzaffer Öztürk’ün sorgusundan sonraki şubat ayının başında yapılmıştı sorgusu Muzaffer Öztürk ile ilgili ihbar metninin ses kaydı görüntü kaydı istendi bir defa olumsuz cevap geldi yani ses kaydının olmadığına görüntü kaydının olmadığına dair olumsuz cevap geldi. Sayın heyet tekrar sorma ihtiyacı duydu ve ses kaydının neden bulunmadığı konusunda açıklama istedi bu hususa bu soruya da cevap geldi ilgili yerden. Gelen cevabi yazıda ihbar telefonla yapıldı. İhbar esnasında kullanılan telefonla ses alma, donanımı yoktu ve bu sebeple de ses kaydı alınamadı, dolayısıyla Sayın heyetin bu konudaki bilmiyorum tereddütleri neyse bundan sonra da beklenecek başka bir şey kalmamış gibi geliyor bize. Öte yandan ses kaydı yok ama tutanak var tabi. Tutanağın ihbar kayıt numarası 204 ihbarın konusu Arif Doğan Sadettin Sekban şeklinde, ihbarın içeriğinde Arif Doğan’a ait suç eşyasının varlığı söyleniyor. Muzaffer Öztürk’ün bu suç eşyasını bilerek sakladığına dair ihbar da her hangi bir şey yok, bu metin içerisinde öte yandan Muzaffer Öztürk’ün iddianamedeki tutuklanma sebebi bu eşyaları burada bulunduruyorsun elinde bir kira sözleşmesi yok eğer bir kira sözleşmesi olsa idi o tarihte sanki Muzaffer Öztürk hakkında değil tutuklama dava dahi açılmayacaktı. Şimdi biz dava esnasında Sayın mahkeme aracılığıyla Arif Doğan’dan Muzaffer Öztürk’e kira ödemeleri yapılıp yapılmadığı hususunda dosyaya çok ciddi yani banka resmi banka ziraat bankası eliyle belgeler sunduk. Elden de değil bankalar aracılığıyla belgeler sunduk, Sayın heyet acaba Muzaffer Öztürk ile Arif Doğan arasındaki kira ilişkisini bu belgelere rağmen sabit görmüyor mu? Şayet Muzaffer Öztürk’ün tutukluluk halinin devamına karar veriliyor iddia makamının tutukluluk halinin kaldırılmasını istemesine rağmen tutuklu halinin devamına karar veriliyor şayet bu kira akdi, konusundaki belgeler yeterli görülmemiştir kira akdi yoktur, gibi düşünülüyorsa tutukluluğun devamı yönünde bir karar oluşturulurken bizi inandırıcı bir şey de konulsun bu kararın içerisinde, sonuç olarak Sayın başkanım Sayın üyeler, Muzaffer Öztürk gerçektende, gerçektende bugün kendisi de söyledi, bir kaza sebebiyle burada tutuklu olarak bulunuyor 23 aydır. Tamamen, tamamen bilmediği içerisinde ne olduğu bilmediği kapalı sandıklar içerisinde tamamen dostça bir ilişki kira ilişkisi herkesin yapabileceği bir şey bu sebepten de burada uzun bir süredir tutuklu bulunmaktadır, mağduriyetini söylemeye gerek yok burada iddia makamının tahliye istediği duruşmada tutuklu halinin devamına karar verildi burada baygınlık geçirdi, bir sonraki duruşmada eşi baygınlık geçirdi. Biz derin üzüntüler yaşıyoruz ailesi ve kendisi yani bu örgüt Ergenekon örgütünün, işte Türk Ceza Kanunu’nun 313-14 Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, Türkiye Cumhuriyeti parlamentosunu ortadan kaldırmaya yönelik suç isnadı karşısında ne ailesinin ne de kendisinin bu hükümete Türkiye Cumhuriyeti parlamentosuna muhalif bir durumu da yok. Yani böyle bir karşı olur parti ailesinin partide üyesi var seçilmiş üyesi var bu tutuklama gerçekten ve gerçekten haksızdır, Muzaffer Öztürk’ün bihakkın tahliyesini talep ediyorum saygılarımı sunuyorum. “

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Celal Ülgen söz istedi verildi:” Sayın başkan, değerli üyeler, sayın iddia makamı, öncelikle. Pardon, önce müvekkillerimden Tuncay Özkan yaptığı taleplerinde bildirdiği taleplerinde bir meslektaşımızın savunma sırasında, savunma sırası gelmişken tutuklanmasının avukatlar üzerinde olumsuz etki yaratacağını ve korku yaratacağını belirtti, aslında haklı olmakla birlikte kendisine hak vermediğim bir konuyu burada söylemek zorundayım, evet Yusuf Erikel meslektaşımız savunma sırası gelmişken ve yaklaşık 7 sanığın arka arkaya savunmasını yapacak iken kötü bir zamanlamayla tutuklandı burada sorulması gereken soru şu Yusuf Erikel tutuklanması gerekiyor idiyse neden önce tutuklanmadı ve müvekkillerinin sorgu sırasına kadar bir avukat bulmaları ve savunmayı hazırlamaları neden sağlanmadı bu olanak neden verilmedi. Eğer o kadar önemli değil bu kadar beklenmiş ise neden meslektaşımızın tutuklanması savunmalarının bitmesine kadar beklenemedi bu iki soru sanırım yalnız biz savunmanların açmazı değil Sayın mahkememizin de mahkemenizin de bir açmazı olması gerekir, bu sadece ve sadece bizleri olumsuz etkilemedi aynı zamanda Türkiye’nin yurtdışındaki prestijini de çok olumsuz etkiledi hangi demokratik ülkede savunma sırası gelmişken bir avukat tutuklanabilir bu son derece acı ve incitici bir durumdu, haklı olduğu konu Tuncay Özkan’ın müvekkilimizin bu haksız olduğu konuya gelince avukatlar korkmaz hele barolar tarihsel refleksleriyle hiçbir zaman korkmadıkları ve korkmayacaklarını da göstermişlerdir. Biz de korkmayız 12 Martlarda da korkmadık, 12 Eylüllerde de korkmadık bugünde korkmuyoruz. Ama bir korku imparatorluğu Türkiye’de egemen bu korku imparatorluğunun kurulmasında en günahsız ve dahli en az olan ise siyasi iktidardır, belki bu söylediğim kimi sanıklar ve meslektaşlarım için tuhaf gelecektir ama evet doğrudur, Türkiye’deki korku imparatorluğunun kurulmasında en az katkısı olan siyasi iktidardır. Burada en büyük katkı bir defa bu korku imparatorluğunun sınırlarını kendi düşüncelerinde kendi beyinlerinde kendi kafalarında yaratan aydınlar, hakimler, avukatlar, savcılar ve bütün ulusumuzdur. Korkan her gün ölür korkmayan bir defa ölür. Korkuya karşı tavır aldığınız zaman korkunun üstüne yürüdüğünüz zaman, korku imparatorluğu falan olmadığını göreceksiniz gerçekten Türkiye’de kimse korku imparatorluğu kuramaz. Korku imparatorluğu varmış gibi bir şayia çıkararak, bu şayianın altında kalan aydınlar bunun günahından kurtulamazlar, bu sessizlik bu kimsesizlik, bu sahipsizlik bu yüzdendir ben en azından kendi adıma korkmuyorum ve korkmayacağım. Bu davada çok sanık var bu davanın sanık sayısı çok fazla ama tanık, kanıtlarına baktığınız zaman ülkemizdeki yargılamalar içerisinde tanık sayısı en az olan bir dava. Bu kadar çok olay var bu kadar çok iddia var, ama bunları anlatacak bu suçu sübuta erdirmesini sağlayacak tanık sayısını elle tutmak istediğiniz, dokunmak istediğiniz, göz göze gelmek istediğiniz insan unsurunu tanık göremiyorsunuz. Ama gizli tanık bulabiliyorsunuz, ama ihbarcı bulabiliyorsunuz birde bu davalarda her nedense dijital kanıtlar çok ön plana çıkmış, herkesin bir CD’si var herkesin bir öyküsü var gibi herkesin bir CD’si var herkesin bir flash belleği var, herkesin bilgisayar kaydı var, kanıtlar bunlar bu neden bu da şuradan kaynaklanıyor çünkü bilgisayar ülkemize yeni girdi, ülkemize yeni girdi adliyelerimize yargıçlarımıza savcılarımıza çok daha yeni yeni girdi. Bilgisayar terimlerini bir çoğumuz henüz yeterince bilmiyoruz, bilgisayar terimlerini bilmeyince karşınızdaki bilgisayar terimleriyle, bilgisayar kurallarıyla konuşan insanların dediklerini de anlayamıyoruz, işte bunları bilenler, işte bunları çok iyi algılayanlar bilmeyenler üzerinde bir kanıt furyası yarattılar. Ceza muhakemeleri yasamız 134. madde düzenlendiği zaman 1. fıkra da bilgisayar ve kütüklerinde arama düzenlendi yani nasıl bir evi ararken polis eve gidiyor, evi arıyor ama evi sırtına alarak merkeze götürmüyor. Polis kolluk bir arabayı ararken arabayı arıyor, sonra eve gidiyor merkeze dönüyor ama arabayı götürmüyor ama nedense bizdeki bilgisayarlarda, bilgisayarlarda aramayı düzenleyen 134/1 yani bu 134/1 bilgisayarının kurulduğu yerde arama yapacaksın diyen maddeye rağmen bilgisayarlar hep polis merkezlerine götürülüyor ve kanıtlar sonra geliyor. 51 Nolu DVD’ler geliyor, 51 Nolu DVD’ler kırılıyor, bir başkasının 51 Nolu CD’si çıkıyor, 51 Nolu CD’ si kayboluyor. Poyrazköy denen bir davada bir başka olay gerçekleşiyor, bir de parantez açarak söylüyorum eğer siz bu davalardan sadece birisinde savunma görevi yapıyorsanız olayın bütününü kavrayamıyorsunuz siz sadece mozaiğin bir parçasındasınız, ama olaya biraz daha yukardan baktığınız zaman görüyorsunuz ki kafes, poyrazköy, balyoz, Ergenekon bir, Ergenekon iki, üçüncü iddianame, dördüncü iddianame, yani ne oldu bu ülkede ne oldu birden bire aniden, bütün silahlı kuvvetler mensubu darbeci kesiliverdi. Bütün aydınlar, bütün polisler, bütün askerler, birdenbire Ergenekon örgütü üyesi oldu, burada bir tuhaflık yok mu, yok mu? Bu konuyu niçin kendi kendimize düşünmüyoruz. Yani hiç hırsızda günah yok mu Türkiye’nin fotoğrafı değiştiriliyor, Türkiye’de birçok kurum ve kuruluş çağ dışına itiliyor. Burada bizim sorumluluğuz yok mu? Nerede Mustafa Kemal’in aydınlık düşüncesi nerede Mustafa Kemal’in Türkiye’si bunu yavaş yavaş sorgulamak zorundayız, gün bugündür, artık bugün sorgulamak zorundayız yoksa vakit geç çok geç olacak. Hasan Atilla Uğur’dan söz etmek istiyorum, Hasan Atilla Uğur kahraman bir subay onun savunmasını aldığım için kendimi çok mutlu hissediyorum, ama son günlerde büyük rahatsızlıklar geçiriyor, bir hastaneye sevk işlemi oldu hastaneye gittik birlikte meslektaşlarım genç meslektaşlarımla birlikte ve orada sorumluları da gördük kendilerinden korkuyor sorumlular. Doktorlar korkuyor, doktorluk yeminlerini unutmuşlar, müvekkilimiz kaldığı cezaevi koğuşunda baygınlık geçiriyor, epilepsi hastası. Onun hastanede kalması ve tedavi görmesi lazım, kalp hastası, tansiyon hastası ama birde koruma kararı var yani uzun süre devlet ona demiş ki sen kendi ismini kullanmayacaksın şu ismi kullanacaksın çünkü sen kendini korumak zorundasın demiş ve onu ayrıca bir koruma kararı çıkartmış, korumalar vermiş, müvekkilimizde ona uygun davranmaya başlamış, telefonları kısa kısa konuşmaya başlamış nerde olduğunu söylememeye başlamış nereye gittiği söylememeye başlamış ama Sayın iddia makamı bütün bu önlemlerini müvekkilimizin korunması için gerekli olan önlemleri, iddianameye sanki gizli bir örgütün parçasıymış gibi taşıyor. Durup düşünüyorum bana soruyor neyim var benim diye. Yanıt veremiyorum Hasan Atilla Uğur’un nesi var niçin tutuklu en çok içlendiği konu artık şey oldu mahkememizde alışılır oldu ikiye bir diye bir eşik var ah diyor bir ikiye bir eşiğini aşabilsem diyor. Hiç değilse mutlu olacağım ama ben inanıyorum ki Hasan Atilla Uğur’un tutuklu kalması için hiçbir neden yok. Tutukluluk ayrı bir konu eğer sonuçta suçlu çıkacaksa eğer sonuçta mahkum olmasını gerektirecekse, onu kolay bulacaksınız, hatta siz bulmayacaksınız kendisi gelecek, müvekkilimiz burada muvazzaf asker olduğu dönemde emir komuta zinciri içerisindeki dönemde üstlerinden aldığı emirlerini yerine getirdiği için burada yargılanıyor, ama hiç sesini çıkaramıyor, ama hiçbir şey söylemiyor. Bütün bunlarda biraz önce de söyledim fazla diğer arkadaşların zamanını almamak için de söylüyorum, bütün bunlarda hedef aslında Poyrazköy’deki olduğu gibi Levent Bektaş mı? Balyoz soruşturmasında olduğu gibi Çetin Doğan mı? Süha Tanyeri mi? Engin Alan paşa mı? Mustafa Levent Göktaş mı? Hayır, hedef onlar değil onlar sadece ve sadece hedefin küçük birer parçaları. Aslında hedef Türk Silahlı Kuvvetleri, bunu bilmeyen var mı bunu bilmeyen kaldı mı? Bakın yeni mahkemenize açılmış olan yeni davada bir şikayet dilekçesi. 30 Ekimde mahkemeye, savcılığa veriliyor ve Sayın başsavcı vekili Zekeriya Öz’e gideceği verileceği yer diye havale ediyor, 10 kişi diye işaretlenmiş ama 12 başvurucu var, şikayette bulunanlar var bakın şüphelilerin bir numaralısını okuyorum size İlker Başbuğ genelkurmay başkanı, neden? Peki, İlker Başbuğ ile ilgili yapılmış olan bu şikayete ilişkin herhangi bir eylem ve işlem Sayın iddia makamları yaptıysa çok son derece saygılıyım. Ama yapmadıysa bu başvuru neden ek klasörlere giriyor, alıştırma mı yapılıyor? İkinci sırada Dursun Çiçek, Üçüncü sırada Hasan Iğsız birinci ordu komutanı. Ve bunun onuncu sırası da ve onuncu sırasında da ucu açık ve diyor soruşturma sırasında Sayın savcılarla, savcılarca tespit edilecek diğer şüpheliler yani hepimiz yani hepiniz, bunun sonu nereye gidecek Sayın mahkememiz, Sayın heyetimiz bu konuda bir karar vermek zorunda ben İstanbul Beşiktaş’taki 12. ağır ceza mahkemesinde de bir yargılamaya katıldım. Salon olarak fiziki olanaklar olarak ve avukatlara tanınan sanıklara tanınan savunma özgürlüğü, ve savunma hakkı olarak Sayın mahkemeniz en az 20 kat 30 kat daha üstündür. Ama Sayın heyetten bu tutuklama konusunda ülkeyi rahatlatacak ülkeyi normalleştirecek, CMK, ceza muhakemesi hukuku sınırlarına çekilmelerini istiyorum, ceza muhakemesi yasasını savunmalarını istiyorum, CMK’nın 100. maddesini tam ve gerçek uygulamalarını istiyorum müvekkillerimin tahliyesine karar verilmesini istiyorum.”

Sanık Mustafa Balbay ve Erol Manisa müdafii Av. Mehmet İpek söz istedi verildi:” Ben öncelikle müvekkilim Mustafa Balbay’ın konuşmasında bahsettiği bir hususa kısaca değinmek istiyorum Sayın heyet; savunmasında Silivri’nin buranın bir savunma kampı haline geldiğini belirtti. Bu benim hukuk fakültesi yıllarında, öğrenim gördüğüm yıllarda ceza hukuku derslerinde öğrendiğim yargı birliği ve tabi hakim ilkesi kavramını düşünmeme neden oldu. Gerçekten de tabi hakim ilkesi doğal olarak istisnai ya da olağanüstü mahkemeler kurma yasağını da içeriyor. Sanıklarda böyle bir kanı oluşmuşsa yani Sayın mahkemenin olağanüstü ve istisnai bir mahkeme intibaı uyanmışsa ve bizde bu konuda diğer mahkemelerden farklı bir yargılama yapıldığı intibaını hisseder duruma gelirsek bu yargılamanın adil yargılama ilkeleri açısından doğru yürütülmediği intibaını uyandırır bizde, olağanüstü mahkeme kurulmadan da tabi hakim bunun istisnai bir mahkeme kurulmadan da tabi hakim ilkesinin çiğnenebileceğini belirtmek istiyorum. Tabii hakim ilkesi bireyler bakımından farklı usuller uygulanmasının engellemesini de kapsar bana göre. Sayın mahkemeniz verdiği kararlarla gerçekten olağanüstü bir yargılama yapılıp yapılmadığını çünkü burada sırf sanıklar değil ben şahsen kendi adıma da 22 yıllık avukatım, diğer ceza mahkemelerinde girdiğim yargılamadan farklı bir yargılama yapıldığını buraya her gelişimde hissediyorum. Yani buraya yalnızca farklı bir kampusa gelmek Tuncay Özkan’ın da belirttiği gibi bir cezaevi kampusuna girip duruşmaları izlemek bile başlı başına bende farklı bir intiba uyandırıyor. Sayın mahkemenizin kararlarıyla bu hususu bu intibaı ortadan kaldıracağına inanıyorum. Şimdi yargılamanın geldiği aşamada müvekkilimiz 14 ayı geçen bir süredir tutuklu, sorgusunun üzerinden de 5 ay geçti, yargılamanın bu aşamasına kadar yaptığımız bütün savunmalarımızda tüm dilekçelerimizde, sözlü beyanlarımızda müvekkilimizin tutukluluk halinin ceza muhakemesi kanunundaki şartları taşımadığını defalarca ifade ettik. Ve yine müvekkilimizin tutukluluk halinin kanuna ve hukuka aykırı olduğunu anayasanın 90. maddesi gereğince Türk iç hukukunun bir parçası haline gelen Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin ilgili hükümleri ve Avrupa insan hakları Mahkemesi kararları ışığında Sayın mahkememize sunduğumuz dilekçelerde izah etmeye çalıştık. İddianameye baktığımızda müvekkilimiz hakkında hiçbir somut belirleme tespit edemedik biz, kaldığı ki delil olarak ileri sürülen bir kısım dijital verilerinde hukuka aykırı yöntemlerle elde edildiğini bilimsel raporlarla Sayın mahkemenize sunduk. Buna itibar edilmedi şu ana kadar ve müvekkilimiz hakkındaki kuvvetli suç şüphesinin bundan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Biraz önce de bahsettiğim gibi Avrupa insan hakları sözleşmesi artık iç hukukumuzun bir parçası olduğuna göre Sayın heyetinizde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili maddeleri gereğince yargılama da bu hususları dikkate almasını talep etmiştik. Sözleşme tutuklanmanın kişinin makul bir sürede yargılanmasını ya da serbest bırakılmasını öngörüyor. Hepimizin bildiği gibi Sayın heyetiniz bizden de çok iyi bildiği gibi yargılama tutuksuz yapılmalıdır, tutuklu yapılacaksa tutukluluk makul süreyi geçmemelidir diyor sözleşme. Bütün bunlar kağıtta ve sözleşmede kalıyor ama uygulamaya baktığımız zaman Sayın mahkemenin uygulamasına tutuklamanın şartları konusunda çok soyut gerekçelerle tamamen basma kalıp bir takım ifadelerle bizim taleplerimiz reddediliyor, tutukluluk için her şeyden önce bireyin suçlu olduğuna ilişkin makul bir kuşkunun bulunması gerekiyor kuvvetli suç şüphesi diyor Sayın mahkeme bunu tarif ederken yalnız biz daha önceki dilekçelerimizde de ve sözlü savunmalarımızda da bu hususu Sayın mahkemenize defaatle arz ettik, Sayın mahkemeniz bu hususu bizden de çok iyi biliyor, biz diyoruz ki müvekkilimiz hakkında makul bir şüphenin bulunmadığı kanaatindeyiz bir an için Sayın mahkemenizin bu şüphenin bulunduğu kanaati hasıl olmuş olsa bile biraz önce Sayın hocamın da belirttiği gibi bu bir ön koşul. Bunun yanında müvekkilimizin kaçma tehlikesinin bulunması, kanıtları karartma olasılığı, tanıklar üzerinde baskı yapılması riski ve aynı suçun yenilenme riskinin bulunup bulunmadığını kararlarında açıklamasını talep ediyoruz. Hiçbir somut delile dayandırılmadan müvekkilimizin tutukluluk hali devam ediyor. Bizim Sayın mahkemenizden, Sayın başkanın bulunduğu duruşmalarda müvekkilimize ilişkin verdiği muhalefet şerhlerinde ayrık görüşte, ayrık görüşünde gerçekten de Avrupa insan hakları sözleşmesinin aradığı bu koşulları gerekçelendirerek belirtiyor, kaçma ihtimallerinin bulunmadığını, delillerin karartma ihtimalinin bulunmadığını, bunları tek tek sayıyor, bizim öncelikli talebimiz müvekkilimizin tutukluluk halinin artık bir ön cezaya dönüştüğünü ve tutukluluk halinin ortadan kaldırılmasını birinci husus olarak arz ve talep ediyoruz, Sayın üyeler bu konuda farklı düşünüyor iseler bu bahsettiğim hususları kaçma tehlikesini, kanıtları karartma olasılığını, tanıklar üzerinden baskı yapması ihtimalini, somut unsurlara dayandırarak kararlarında açıklamasını arz ve talep ediyoruz Sayın mahkemenizden efendim.”

Sanıklar Hatice Bahtiyar, Erol Mütercimler, İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin ve Durmuş Ali Özoğlu müdafii Av. Cavit Subaşı:” Sayın Başkan bilgisayar kullanacağımdan oturarak konuşmak istiyorum. Öncelikle Sayın meslektaşımız Celal Ülgen’in de dediği gibi birlikte savunma yaptığımız meslektaşımızı Yusuf Erikel’in tutuklanması karşısında bu savunmamı kendisine ithaf ediyorum. Şimdi yalnız burada bu meslektaşım için birkaç açıklama yapmak istiyorum Sayın Tuncay Özkan yüzünün kağıt gibi bembeyaz olduğunu söyledi, cezaevinde tabi bilmediği bir şey vardı. Yusuf Erikel burada savunmalara gelirken ciddi bir orta kulak ameliyatı geçirdi, ve o durumda savunma yapıyordu ve şu anda da bu hastalığı devam etmektedir. Ve hatta kendisinin ilaçlarını temin edemediğinden önceki gün yani tabi öyle bir şey olmadı kavga dövüş tabir edilir tarzda cezaevi idaresi ile görüşerek ilaçlarını dışarıdan verebildik, öncelikle bunu bir kere arz etmek istiyorum kendisi dirayetli bir vaziyette başına geleceğini bildiğini ve bunun karşısında da hiçbir korkusunun ve çekincesinin olmadığını kendisi iletti. Herkese de selamlarını iletti. Savunma hakkını yapan avukatlar maalesef özellikle bu davada birer birer yer değiştiriyorlar zaten ortadaki setin de seviyesi açıktır bir bacak mesafesi öteki tarafa geçiyorsunuz, bu açıdan da bizim her hangi bir korkumuz yoktur. Bu eğer bir göz dağı idiyse. Bu gözdağı bütün meslektaşlarım açısından yerine bulmuştur diyorum, yani gözdağı olamamıştır bulmuştur şeyi bu. Yusuf Erikel için en kısa zamanda burada layık olduğu yerde cezaevi köşesinde değil, bu diğer sanıklarında cezaevi köşesine layık olduğu anlamına gelmesin çünkü öyle bir hale geldik ki her lafımızı düzelterek açıklamak yanında parantez apostrof açmak durumunda kalıyoruz layık olduğu yere yani savunma sıralarına dönmelerini, dönmesini en kısa zamanda temenni ediyorum, kendisine geçmiş olsun diyorum. Şimdi biraz önce yine hayatımın ilk azlini aldım tabi siz diyeceksiniz ki bu durumda savunma yapamaz hayır daha tefhim veya tebliğ edilmedi onun için şey yapıp bende azli kabul edeceğim. Bu bir bıkkınlık bizde de var müvekkillerimizde haydi haydi var. Kendisine hiçbir faydamız olmuyor, sadece gelip burada moral veriyoruz, giderken kös kös gidiyoruz onların da morali bozuluyor bizimde bozuluyor. Meşhur bir CD’miz vardı bizim şu 20.000 silah ha bu arada bu Yusuf Erikel’e de sorulmuş. Bu 20.000 silahı tabi zabıtlarda yok, 20.000 silah Yusuf Erikel’e de sorulmuş. Çok zor değildi 5 aydır yaklaşık nerdeyse biz bu CD’nin sadece o konuşma kısmının tarafımıza verilmesini istiyorduk, fakat bu bize verilmedi, Hatta 16.04.2010 tarihli celsede ben bunu yine seslendirince, O zaman Başkan olan Sayın Özese ve diğer bütün heyet Avukat bey müvekkilinizin böyle bir talebi olmadığı için veremiyoruz size dediler. Ne dedim yani, vermeyin mi dedi? Hayır yani dilekçesi olmadığı için vermiyoruz e dedim aleni oldu şeylere koydunuz delil klasörlerine koydunuz ve biz iddia ediyoruz ki burada silah lafı geçmiyor o zaman dediler ki müvekkilinize söyleyin hemen bir dilekçe yaz bizde bunun size verilmesini sağlayalım 10 dakika dilekçeyi ulaştırdım 25 dakikada reddettiler. Bunun sebebini de bilmiyorum çokta önemsemiyorum artık. Netice olarak müvekkilim yaklaşık olarak 20 küsur bin konuşmanın içinden bu meşhur 20 bin silahı buldu şey yapabilir miyiz onu başlatabilir miyiz lütfen.”

Salonda telefon ses kaydı dinlettirildi.

Sanıklar Hatice Bahtiyar, Erol Mütercimler, İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin ve Durmuş Ali Özoğlu müdafi Av. Cavit Subaşı:”Tekrar bir o kısmı baştan başlatalım diğeri devamını dinletmeyeceğim zaten, sadece o kısmı.”

Salonda Telefon ses kaydı dinlettirildi.

Sanıklar Hatice Bahtiyar, Erol Mütercimler, İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin ve Durmuş Ali Özoğlu müdafi Av. Cavit Subaşı:”Yok yok biraz daha geriye bir çek adamın çeki var evet.”

Salonda Telefon ses kaydı dinlettirildi.



Sanıklar Hatice Bahtiyar, Erol Mütercimler, İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin ve Durmuş Ali Özoğlu müdafi Av. Cavit Subaşı:”Tamam teşekkür ederim o CD’yi heyete verebilirsiniz. Şimdi konuşmalarda gülerek espriler yaparak silah siparişi yapılıyor, böyle bir şey var mı, şunun yanlış anlaşılması mümkün mü? Ve bunu delil klasörlerinin içinde 86 nolu klasörde sayfa 117’de kocaman punto harflerle ve siyah harflerle yazarak 20 bin silah diye yazmana kime ne faydası var? Bunu bize aylardır vermemenin kime ne faydası var? Bu kadar mahkemeyi tenzih ediyorum, vicdanlar bu kadar mühürlendi mi? Ben bu tapenin çözümünü yapan memurlar hakkında çünkü 20 bin silah ciddi bir şey, bu davada her şeyi bırakıp 20 bin silahın üzerine gidilmesi gerekirdi 20 bin silah bir ordu demek. Tekrar tekrar bunun dinlenilmesi gerekirdi gerek iddia makamı tarafında gerek çözümleyenle tarafından gerek sorgusunu yapan hakimler tarafından herkes işte herkes tarafından onun tekrar tekrar incelenmesi gerekirdi ben bu konuyu artık daha fazla uzatmayıp vicdanlara bırakıyorum CD’yi de size teslim ediyorum çünkü o kadar binlerce şeyin içinde bulmanız mümkün değildi bu üç tane kamu görevlisi hakkında diyeceksiniz yine duruşmada işlenmemiştir, hayır bu artık adaleti yanıltmaktır, bu kasıttır, bu başka neyse artık bu suçun adı o suçtur bu kişiler hakkında artık lütfen suç duyurusunda bulununuz. Bize muhtariyet filan vermeyiniz zaten bulunacağız ama bu sizin mahkemenizin vakarıdır karşısında sen benimle bu şekilde dalga geçemezsin burada bunu şu şekilde yazıyorsan bunun neticesine katlanırsın demek lazım. Çünkü aynı şey biliyorsunuz İbrahim Şahin ve Yarbay Dönmez hakkındaki evraklarda da hata yapmışız diye geldi zaten ona da biraz sonra değineceğim. Ve bizim 41. celsede yine müvekkilimizin çapraz sorgusu sırasında sayfa 17’de Sayın Başkan Hasan Hüseyin Özese ısrarla bu 20 bin silahı sordu. Biz dedik ki çok basit ne olur yani bu CD sizde var inceleyin bakın lütfen bize vermiyorsunuz bari bakın, hayır orada bir buçuk sayfa tartışma var yani tabi ki medeni bir şekli kavga gürültü değil. Ama bu CD o zamanda alamadık. Netice olarak burada onları göster, müvekkilimiz neyle suçlandığını bilmemektedir haklı olarak da artık ben onun kararını saygıyla karşılıyorum çünkü ben kendisine avukat olarak hiçbir şey veremiyorum bir başka avukatın verebileceğini düşünmüyorum onun için azil kararını saygıyla karşılıyor ve kabul ediyorum ancak burada şu hususu da belirtmek istiyorum. CMK 150 bölü 3 müvekkilim hakkında zorunlu müdafii öngörmektedir ben zabıtlara geçmesi açısından söylüyorum bunu. Müvekkilimin müdafisi sadece onun ifade vermesi benzeri şeyler yapmasında geçerli değildir, her an aleyhinde bir şeyler çıkabilmektedir bunlara karşı müdafiinin bir hukuksal yardımından faydalanmak zorundadır. Bu durum karşısında kendisi hakkında yapılacak hiçbir işlemi bundan sonra müdafisi olmadan kanuna uygun olacağını düşünmüyorum. Beraber çalıştığımız meslektaşım Sayın Şule Gökyay Ağazade’de zabıtlara geçmesi açısından başkanım müsaadenizle hemen kısaca bu azli kabul ettiğini beyan edecek sonra yine söze ben devam edeceğim müsaade ediyor musunuz efendim?”

Mahkeme Başkanı:" Tabi buyurun.”



Bir kısım sanıklar müdafii Av. Şule Gökyay Ağazade söz istedi verildi:" Müvekkilimiz Durmuş Ali Özoğlu söz alarak tarafımı azletmiştir. Kendi kararını saygıyla karşılayarak kabul ediyorum vekillik görevim bu davada kendisi için sona ermiştir. Teşekkürler.”

Sanıklar Hatice Bahtiyar, Erol Mütercimler, İbrahim Şahin, Yaşar Oğuz Şahin ve Durmuş Ali Özoğlu müdafi Av. Cavit Subaşı:”Diğer müdafii zaten tutuklu CMK gereğince artık savunmasını yapamayacaktır bundan sonrası bir şey diyemem. Şimdi yine aynı şekilde Durmuş Ali Özoğlu’nun bu şeyde bıkkınlığında bir başka sebep daha var biliyorsunuz kendisi hakkında dört adet suç duyurusunda bulundunuz bir tane de inzibati ceza verdiniz kendisine fakat ben 1. celsede bakın burada ki bilgim yoksa çünkü bunları edinmem çok kolay değil 1. iddianamede Danıştay katili Alparslan Arslan’ın mahkemede defalarca taşkın hareketler küfürler yapmasına rağmen kendisi hakkında suç duyurusunda bulunulmadığını bana diğer şeylerde 5-6 kişiye sordum bulunulmadı dendi ben bilmiyorum siz daha iyi biliyorsunuz onu da takdirlerinize sunuyorum ve devam ediyorum efendim. Diğer müvekkilim İbrahim Şahin bu zaten tam bir muamma oldu artık İbrahim Şahin hakkında sizin yokluğunuzda yine 16.04.2010 tarihinde çok büyük uğraşlarımız sonucunda şu meşhur raporu alabildik en sonunda fakat rapor yine tahmin ettiğimiz gibi benimde duruşmalarda beyan ettiğim gibi hiçbir şeye dokunulmaz bir şekilde geldi. Neye yarayacağını bilmiyorum sizde muhtemelen bilmiyorsunuz. Diğer adli tıp kurumundan alınan raporlarda 3. ihtisas dairesinden 2002 yılından alınan raporda 399/1 gereğince kalan cezasının infazının tehirini fakat şifa bulunduğunda şifa bulduysa infazına karar veriliyor. Yine adlı tıp kurumunun 27 Haziran 2003 tarihli ve 4082 sayılı raporunda 4. ihtisas dairesi şifası tıbben beklenemeyecek mahiyet ve derecede olan Demans tespit edilmiştir diyor. Şimdi bize hukuk fakültesinde öğretilen ve başka yerlerde de tabi başka üniversitelerinde öğretilen devlette devamlılığın esas olduğu makamların kaldığı kişilerin geçici olduğu yani aynı dördüncü ihtisas dairesi 2003 yılında şifası tıbben mümkün olmayan Demans hastalığından muzdarip İbrahim Şahin’i şimdi nasıl bir şey vermiş rapor yazmış, sizlerde altını çizmişsiniz yani çünkü önemli kısmı. Adli tahkikat dosyasının tetkikinde mezkur suçları işlediği sırada fiilin hukuki anlam ve sonuçların idrak etme ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak boyuttaki bu adli arızanın etkisi altında olduğu anlaşıldığı. Şimdi İbrahim Şahin neyle suçlanıyor? terör örgütü yöneticiliği. Terör örgütü yöneticiliği, üyesi olmak tetikçisi olmak filan değil yöneticiliği silahlı terör örgütü. Peki, kendisini yönetemeyecek bir kimse nasıl terör örgütünü yönetiyor, neyi yönetiyor? Bunu burada izahtan vareste ceza ehliyeti tam değildir kaçtır yüzde bir midir, yüzde 99 buçuk mudur veya yüzde 99 nokta 9 mudur nedir? Bunların hiçbirisinin açıklaması yok ve biz biliyorsunuz malumunuz olduğu üzere İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine 16.04.2010 tarihli celsede bu rapordan bahsedilmeyerek tahliye kararımızın reddine dayalı verilen karara bütün raporlar bugüne kadar olan raporları ekleyerek itirazda bulunduk. Yine aynı şekilde Sayın Mahkemenize de bu rapor muvacehesinde tutukluluğunun kaldırılması için talepte bulunduk, fakat bu talebimize bu güne kadar olumlu yada olumsuz hiçbir yanıt verilmedi. Yine aynı şekilde İbrahim Şahin hakkında imza ve yazı incelemesinin ne durumda olduğunu öğrenmek istedik fakat kalemden aldığımız cevap bunlara Naip Hakim Hüsnü Çalmuk’un baktığı ve şu anda bu konuda bilgi veremeyecekleri. Yine Sayın meslektaşım Şule Gökyay Ağazade kalemde Hüsnü Bey ile görüşmek istemiş, fakat kabul edemem, şu anda çok meşgulüm demiş. Ben böyle bir usul bilmiyorum, adlı tıpa ne zaman yazılmış, nasıl yazılmış ne yazılmış ben bunu öğrenmek istiyorum bu benim en doğal hakkım çünkü tenkidini isteyeceğim iki ay oldu tenkit yazısının yazılıp yazılmadığını da bilmiyorum. Tamam, gizlilik kararı konuluyor, gizlilik kararı konulduğu zaman savcılıklarda hiçbir iş yapamıyoruz mahkemede de mi yapamayacağız? Bunu da takdirlerinize sunuyorum yani ne diyebileceğimi bilmiyorum bir şey de diyemiyorum işin Türkçe’si. Ve devamla diyorum ki Yaşar Oğuz Şahin; Yaşar kusura bakma sana ne savunma yapacağımı inan ki bilmiyorum. Suçunun ne olduğunu bilmiyorum ki savunayım. Yani bu konuda lütfen beni affet. Yaşar Oğuz Şahin’in bence tek suçu İbrahim Şahin’in yeğeni olmasıdır başkaca bir suç olduğunu düşünmüyorum tutuklu sanıklarımın tahliyesini talep ediyorum teşekkür ediyorum efendim.”

Sanık Hüdayi Ünlüer müdafi Av. Osman Topçu söz istedi verildi:"Müvekkilim Hüdayi Ünlüer 11.1.2009 tarihinden bu yana yaklaşık 16 aydır tutukludur. Hakkında suç işlemek için kurulan örgüte üye olmak suçundan üçüncü iddianameyle kamu davası açılmış ve bu iddianamede 47. sırada savunmasını verecek. Taleplerin dinlenmesine ayrılan her Cuma günü benzer cümleler ile müvekkilimin tahliyesini talep ettim. Bu taleplerimiz devamlı olarak reddedildi. 19.3.2009 tarihinde yapılan duruşmada Sayın Mahkeme Başkanı tarafından da müvekkilin tahliye edilmesi gerektiği yönünden karşı oy verilmesine rağmen tutuklu hali halen devam etmektedir. Müvekkilin üzerine atılı suçu işlemediğini işlediğine dair dosyada en küçük delil bulunmadığını ileride kuvvetli ihtimalde beraat edeceğini müvekkil ile ilgili dosyada tüm delillerin toplandığını bu nedenle bu aşamadan sonra müvekkilin delilleri etkileme değiştirme şansının olmadığını kaçma şüphesinin bulunmadığını Sayın Üyelere bir türlü anlatamadık. Burada yargılanan sanıklardan İbrahim Şahin’in belli bir süre içerisinde yanından geçen bir şekilde kendisiyle herhangi bir şekilde yerde oturan telefon ile görüşen kısaca ne sebeple olursa olsun tanışan herkes bu dosyada terör örgütü üyesi olarak itham edilmiştir. Müvekkilimde bunlardan bir tanesidir. Müvekkilim İbrahim Şahin ile ne zaman tanıştığın, nasıl tanıştığını aralarındaki irtibatın boyutlarını defalarca gerek yazılı ve gerek sözlü olarak mahkemenize izah etmeye çalıştı. Söz konusu şahıs ile müvekkil arasındaki irtibatın hiçbir şekilde herhangi bir suç unsuru içermediğini, dosyada üzerine atılı suçu işlediğine dair en ufak bir delil bulunmadığını defalarca anlattık. Yukarıda da belirttiğimiz gibi ileride kuvvetle ihtimalle beraat edecek muhtemel olan müvekkilim maddi ve manevi mağduriyetinin daha fazla uzamaması için tahliyesini karar verilmesini saygılarımla ar ediyorum.”



Sanık Mustafa Özbek müdafi Av. Mehmet Eren Turan söz istedi verildi:”Sayın Başkan bugünün tarihiyle havale dilekçemizle yazılı olarak tahliye taleplerimizi sunduk. Öncelikle o dilekçelerimizi tekrar ediyorum. Sayın Başkanım, müvekkilim 22 Ocak 2009 tarihinde tutuklanmıştır. Müvekkilimle ilgili isnat olunan suç tutuklandıktan sonra düzenlenen iddianameye göre örgüt üyesi olmak, devletin gizli bilgilerini bulundurmak ve kişisel bilgileri kaydetmektir. Ancak çok enteresan bir şekilde bu suçlamalara ilişkin hiçbir delil benim müvekkilimden elde edilmemiştir. Buradaki tüm savunmalar arasında belki de müvekkilime has olan yegane hususta budur. Şöyle ki efendim Sayın Mustafa Balbay’dan elde edilen dijital verilerde müvekkilimin sendikanın 8 trilyonunun yüzde 40’ı ile bir şirkete ortak olabileceğini beyan etmiş. Sayın savcılık bu beyan üzerinden hareketle BDDK’ya bir rapor düzenletmiştir. Düzenlenen bu raporda herhangi bir şekilde sendikanın hiçbir parasının kayıt dışı bir şekilde harcanmadığı tespit edilmiştir. Bunun dışında kişisel verilerin izinsiz kaydı yada devlete ait gizli kalması gereken belgelerin hiçbiri müvekkilimin hakimiyet alanı sayılabilecek ne iş yerinden ne ev adreslerinden ele geçmemiştir. ART haber ajansından ele geçen belgeler müvekkilden ele geçmiş sayılmıştır ki iddianamede bu husus açıkça belirtilmiştir zaten. Ancak her ne kadar ART haber ajansı müvekkilime ait olmasa da iddianamenin değimiyle buradan ele geçen belgelerin müvekkilden ele geçmesi gerektiği iddia olunmuştur. Çünkü bu ajansın sahibi müvekkilimin oğludur, müvekkilimde sendika başkanıdır dolayısıyla bu belgeler müvekkilden ele geçmese de müvekkilden ele geçmiş gibi işlem görmelidir. Bu ibareler bana ait değildir Sayın Başkanım iddianamede aynen bu şekilde geçmiştir. Bu iddianın herhalde hukuki bir tarafı olmadığı açıkça ortadadır ben bu durumu uzun uzun izah etmeye gerek olduğu düşüncesinde değilim. Bunun dışında müvekkilimin ART ile olan ilişkisi Cumhuriyeti gazetesiyle olan ilişkisi bir örgüt ilişkisi olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Sanki ART televizyonu ROJ TV’dir, sanki Cumhuriyet gazetesi bir terör örgütünün yayın organı gibi bir muameleye maruz kalmıştır. ART televizyonunun örgütün faaliyetleri doğrultusunda müvekkilim tarafından kurulduğu kullanıldığı iddia edilmiştir ancak ART’nin ne gibi bir yayını terör örgütünün amacı doğrultusunda gerçekleşmiştir yada nasıl bir bu yayınları engelleyecek nasıl bir işlem yapılmıştır herhangi bir şekilde bu konulara hiçbir açıklık getirilmemiştir. Yine Sayın Balbay ile müvekkilimin arasındaki ilişki çok açıkça telefon konuşmalarına yansımıştır. Sayın Balbay müvekkilime danışmanlık hizmeti vermektedir sendikasına daha doğrusu ve bu tamamen şeffaf bir şekilde banka hesapları üzerinden yapılan ödemeler ile sağlanmıştır. Yine Cumhuriyet gazetesinin strateji eki sendika tarafından desteklenmek suretiyle maddi anlamda, sendika için yayınlar yapmıştır. Bu yayınların bir kısmı zaten Sayın Mahkemenize ibraz edildi. Bu yayınlar ile ilgili hiçbir şekilde hiçbir makamın yaptığı ne bir toplatma işleme ne bir suç duyurusu da bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu yayınlarında herhalde hukuka uygun olduğunun kabulü gerekmektedir Sayın Mahkeme ve Savcılar tarafından. Bunun dışında bizim özellikle şöyle bir iddiamız var Sayın Başkanım, müvekkilimle ilgili iddianamede müvekkilimin hiçbir irtibatı olmayan bir takım şahısların telefon konuşmaları müvekkilim aleyhine delil olarak sunulmuştur. Bu konuşmalar vasıtasıyla ART’nin müvekkilime ait olduğu ispatlanmaya çalışılmıştır yada müvekkilim hakkında örgütsel irtibatlardan bahsedilmeye çalışılmıştır. Ancak şu ortaya çıkmıştır ki mesela Cumhuriyet gazetesinin okunmaması için gene bir kısım sanıklar tarafından kampanya başlatılmak istenmektedir. Halbuki, Cumhuriyet gazetesi bu örgütün yayın organıydı. Yada müvekkilimin bir takım siyasi çalışmalar içinde olduğundan bahsedilmiştir ve bu nedenle müvekkilim yine bir kısım sanıklar tarafından eleştirilmiştir. Ancak hiçbir yerinde bu konuşmaların herhangi bir darbe planı, terör örgütü, bu örgüte destek olmak bağlamında bir eyleminden bahsedilmemiştir. Dolayısıyla sözlerimin başında şunu söylemiştim, Finans aktarımına ilişkin BDDK raporu tarafından düzenlenen raporun en büyük dayanağı Mehmet Ali Özaltın isimli şahsın ifadeleridir efendim. Mehmet Ali Özaltın Türk Metal sendikasının eski yöneticilerindendir ve sendikanın şikayetiyle bugün ağır ceza mahkemesinde Manisa ağır ceza mahkemesinde yargılanmaktadır. Sendikayla müvekkilimle, müvekkilimle ve sendikayla arasında husumet olduğu zaten sabittir. Bir BDDK raporu murakıp tarafından hazırlanmış bir raporun tanık beyanına dayanamayacağı çok açıktır. Bunun dışında da BDDK raporunda para ödemesi yapılan hiçbir sanık ne bu iddianamede ne diğer iddianamelerde ne de devam eden soruşturmalarda sanık değildir. Eğer bu ödemeler vasıtasıyla bir para aktarımı söz konusu olduysa doğal olarak bu aktarımın yapıldığı insanların da bu iddianamede sanık olması gerekirdi diye düşünüyoruz. Gelinen bu aşamada daha önceden söylenmemiş bir sözü söylemek çok mümkün değil çünkü toplanan delil yok efendim bu saatten sonra toplanacak delil de yok müvekkilimle ilgili. Ne iddia makamının ne de sayın mahkemenizin müvekkilin hukuki durumunu ilgilendirecek bir delil araştırması içinde olmadığı da zaten tutanaklarla sabit. Dolayısıyla müvekkilim tarafından karartılması söz konusu olacak bir delil de bulunmamaktadır. İddianamede müvekkil için müvekkile isnat olunan suçlar için öngörülen ceza miktarları düşünüldüğünde eğer müvekkilimin hukuki durumu özür dilerim efendim eğer örgüt yöneticisi olmakla suçlanan bir takım sanıkların hukuki durumu CMK 100 kapsamında tutuklamayı gerektirmiyorsa benim müvekkilimin de hiçbir şekilde gerektirmediği düşüncesindeyim en azından tüm sanıkların hukuk önünde eşit olduğunu düşünürsek bu itibarla tahliyesine karar verilmesini talep ediyoruz efendim.”

Sanık Ali Oktay Şahbaz müdafii Av. Şükrü Bek söz istedi verildi:”Sayın Saşkan, Sayın üyeler müvekkilim Ali Oktay Şahbaz aşağı yukarı herhalde tahmin ediyorum 17 ayı buldu veya 16 ay civarında oldu tutuklanalı. Kendisi tahmin ettiğim kadarıyla aşağı yukarı tutukluların içinde en son tutuklananlardan yani aşağı yukarı 17, 18, 20, 24 aylık tutuklular var burada. Genel olarak baktığımızda artık sanıkların ve müdafilerin her ne söylerlerse söylesinler. Her ne kadar savunma yaparlarsa yapsınlar pek kale alınmadıkları savunmalarının dikkatlice irdelenmediği ve sayın mahkemenin CMK 100’deki sebepleri biraz değişik yorumlayarak toplanacak delil olmadığı halde kaçma şüphesi olmadığı halde soyut yorumlarla tutukluluğun devamına dair ikiye bir de olsa karar verdiğini ve bu sebepten dolayı artık müvekkilleri için yapacak bir şey kalmadığı veya sanıkların artık sandalyeleri çoğu kez boş bıraktığı hatta sanık yakınları izleyicilerin bile eskisi gibi davaya rağbet etmedikleri çünkü bekledikleri beklentilerinin gerçekleşmeyeceği ve hukukun en azından tutukluluğun devamı yönündeki taleplerinin pek mahkeme tarafından rağbet görmediği düşüncesi tahmin ediyorum salonda hakim olmaya başladı. Şimdi CMK 100’ün gayet iyi şekilde ne şekilde uygulanması gerektiğini sayın Köksal hocam, Celal bey veya Cavit bey açıkça ifade ettiler. Burada ben şunu düşünüyorum hakikatten şu anda dava başladıktan sonra bi 24 ayı bulmaya başladı toplanacak bir delil kalmadı. Özellikle bazı sanıkların aleyhinde olan deliller birkaç telefon görüşmesi benim müvekkilim de dahil. İbrahim Şahin S1 listesi iddiasıyla tutuklanan sanıklardan hemen hemen bütün subay ve astsubayların aleyhindeki tek delil birkaç tane telefon görüşmesi bir de listede isminin geçmesi. Listeyle müvekkilin hiçbir ilgisi yok. Zaten liste mahkemenin delil listesinin içinde ve artık karartması mümkün değil. Olayla ilgili bir şahit yok. Sayın iddia makamı da bu konuda bir şahit deliline dayanmamış. Bunun dışında karartılacak bir delil yok. Toplanacak bir delil yok. Bundan önceki serbest bırakılan askerler gibi subaylar gibi müvekkilim de serbest bırakıldığında tahmin ediyorum 48 saat içinde birliğine teslim olmak zorunda. Şu anda aklımdan geçenleri pek izah edemiyorum ama özellikle müvekkilimle görüştüğümde şunları açıklıkla söyledik. Birkaç gün önce bir karakol saldırısı oldu burada tahmin ediyorum dört şehit verdik ve gazetelerden okuduğumuza göre bu tür yerlerde ki müvekkilim de öyle bir yerde görev yapıyor. Aşağı yukarı üç ayda bir erzak gelen türlü sıkıntıların yaşandığı ve gerçekten vatanını sevmedikten sonra askerliği sevmedikten sonra kesinlikle ama kesinlikle bir insanın tahammül edemeyeceği yerler. Müvekkilim buna rağmen o telefon görüşmeleri iyice dinlendiği taktirde yani cımbızla ayıklanarak değil de iddianamedeki gibi dikkatlice bütün olarak okunduğu ve dinlendiği taktirde müvekkilimin oradaki bütün ifadeleri delil olarak gösterilen tutuklanmasına gerekçe olarak gösterilen yerdeki bütün ifadeleri açıklıkla askerliğin devamı atamalar yeni bir oluşum bunların hepsi gene göreviyle ilgili olduğu açıktır. Terörle mücadele eden bir insanın burada terörle suçlanması terör örgütüne üye olarak iddiasıyla suçlanması müvekkilime de ağır gelmeye başlamıştır. Bazı sanıklar artık savunma yaparken sinirlerine hakim olamamaktadırlar, elleri titremektedir. Bunları gördükçe her şeyden önce bir avukat olarak değil de bir vatandaş olarak üzülmeye başladım. İnsanların görev yaparken askerlikten de soğumaya başlaması ben bu vatan için bazı fedakarlıklarda bulundum karşılığı bu mudur diye düşünmeye başlaması her şeyden önce onlar için değil bizim için büyük kayıp olduğunu düşünüyorum. CMK 100 kapsamında toplanacak bir delil olmaması özellikle kaçma şüphesinin bulunmaması delillerin biraz daha dikkatlice irdelendiğinde tutuklanmasını gerektirir hiçbir belge ve bilginin dosyada bulunmaması nazar alınarak ben müvekkilin bihakkın tahliyesini talep ediyorum.”

Sanıklar Taylan Özgür Kırmızı, Muhammed Sarıkaya, Yalçın Küçük müdafii Av. Kazım Yiğit Akalın söz istedi, verildi:”Sayın Başkan, Sayın Üyeler, Efendim müvekkilim Taylan Özgür Kırmızı ülkemizin en cesur en başarılı subaylarından biridir. Burada kendisi içeriğinde hiçbir suç unsuru içermeyen telefon tapelerine dayanılarak 16 aydır tutuklu tutulmaktadır. Aslında bugün sadece bundan bahsedip başka bir hususa değinmek istemiyordum. Ancak bir önceki talep, talep gününde yaşadığım bir olayı anlatmak zorundayım. Bir önceki talebe gelirken müvekkilim, diğer müvekkilim ve sizin tahliye ettiğiniz Muhammed Sarıkaya ile birlikte geldik. Yolda salona gelirken Muhammed Sarıkaya’nın telefonu çaldı. Telefon konuşması sırasında Muhammed’in gözlerinin dolduğunu sesinin titrediğini hissettim, gördüm daha doğrusu. Ve doğal olarak da ne oldu diye sordum. Bana önceki gün Şırnak’ta bir askeri aracın tarandığını anlatan kişinin önceki gün Şırnak da bir askeri aracın tarandığını çatışma bölgesinde hala teröristlerin olması sebebiyle de oraya ancak bir jandarma özel timinin intikal edebileceğini ve intikal ettiğini, bu özel timin yaralı üç askeri çıkardıklarını ve çatışmaya devam ettiklerini bu yaralılardan bir, birinin de bir yüzbaşı olduğunu ve durumunun ağır olduğunu ve kaybedeceklerini düşündüklerini aktardıklarını söyledi. Gerçekten o yaralı yüzbaşı daha sonra hastanede şehit olan Levent Çetinkaya’ymış. Efendim müvekkilim Muhammed Sarıkaya ile görüşen kişi ve bu çatışmaya cesurca dalıp cesurca girip üç yaralıyı çıkaran kişi timin komutanı burada 14 ay tutuklu tuttuğunuz ve daha sonra tahliye ettiğiniz Melih Yüksel’dir. Burada tutuklu tutulan başta müvekkilim Taylan Özgür Kırmızı olmak üzere asker ve özel harekatçı polisleri de tahliye ettiğiniz taktirde bu kimsenin kaderleri teğmen Melih Yüksel’den farklı olmayacak ve terörle mücadeleye devam edeceklerdir. Bugün sadece bu hususa bir kez daha dikkatinizi çekmek istedim. Herhangi bir talebim yoktur saygılarımla.”



Sanık Emcet Olcaytu müdafii Av. Murat Bülent Hattatoğlu söz istedi, verildi:” Öncelikle bir şikayetten bahsedeceğim efendim ve soru sorarak başlayacağım. Mahkeme kalemi mahkemenizin emrinde midir diye soru sorarak başlayacağım. Bugün öğleden hemen sonra kaleme gittim. Ersin galiba değil mi, adı Ersin adlı memura 191 ve 209 sayılı dosyaların eksik zabıtlarını ve 4. iddianame diye anılan davanın iddianamesini ve ek evraklarını almak için girdim. Çubuk belleğimi verdim taktı bilgisayarına pazartesi günü geldiğim zamanda aynı şeyi talep etmiştim. Henüz çıkmadı verebilecek durumda değiliz yarın öbür gün ancak hazır olur dedi, demişti. O günde o davada müvekkiliniz var mı diye sormuştu ben de Mehmet Deniz Yıldırım ve Ufuk Akkaya müdafiiyim ben baştan beri orda demiştim. Yine sordu bugün de bende yine aynı tabi ki aynı yanıtı verdim doğal olarak Mehmet Deniz Yıldırım ve Ufak Akkaya müdafiiyim dedim. Pazartesi günü söylemiştim ya dedim. Efendim, sormak normaldir dedi. E tamam sordunuz bende söylüyorum bakın dedim şeye klasörüne eğer yalan söyleyecek değiliz ya. Efendim, neyse bu çok zaman alır dedi klasöre bakmak bekleyin dedi. Kendisi daha sonra bakacakmış. Nesi zaman alacak elinizin altında işte bakında ona göre şey yapayım ayrılıyım hiç olmazsa kopyalanma başlıyor olsun dedik. Neyse aynı şeyi tekrar etti. Anlam veremediysem de peki e o zaman dedim onu atana kadar onu kopyalayana kadar 191 ile 209’un eksik zabıtlarını pazartesi günü aldığımdan sonrakileri hiç olmazsa ekleyiverin onu zaman (1 kelime anlaşılamadı) karşılık vermedi. Bir daha söyledim zabıtları kopyalamaya başlayın diye, bakacağım dedi vekaletnamenize bakacağım, müvekkillerinize bakacağım demez mi? Bunu dedim 191 ve 209 sayılı dosyalar içinde mi aynı şeyi söylüyorsunuz? Hani onu bilmiyor diyelim belki o yeni dava. Bundan içinde mi aynı şeyi söylüyorsunuz. Evet, ben size bakacağım ısrar etmeyin gidin. Ben iki senedir ne iş yapıyorum. 209 sayılı davada baştan beri müdafii değil miyim? O memur orada yokken de beri burada müdafiiyim. 85 sayılı dosyada sonra 191 ile birleşti. 191 oldu burada. Beni görmüyor mu? Aylardan beri ben buradan evrak almıyor muyum? Bu nasıl bir harekettir? Ayrıca da o benim görevim değil dosyada duruyor benim müvekkilim var mı yok mu dosyada duruyor baksın kalem evrakı kalem memuru kendisi baksın. Ha yalan söylediğim iddiası mı var? Ne acayiplik hangi tavır neyin tavrı nasıl sebep? Verin dedim bana sinirlendim verin dedim bana şeyi flash belleğimi güvenlikli şeyle çıkarın dedim sağa tıklayıp da güvenli çıkarın diye bir komut yok mu? Güvenli çıkarma komutuyla da çıkarmadı çekti çıkardı hırsla. Sonra şimdi baktım kopyalanamayan iki üç tane dosya var. Kopya aktarıyorum ana hard diskime kopyalamıyor. Bozuk sektör yarattıysa bilmiyorum artık bakacağız. Formatlayacak mıyız ne yapacağız. Şimdi kalem memurlarına biz avukatlara zorluk çıkarmaları konusunda bir özel emir mi verilmiştir acaba. Kim vermiştir böyle bir emir verildiyse merak ediyorum. Kalem memurları bu derece cüreti nereden bulmaktadır. Maalesef sizlerden bulmaktadır. Çünkü gereğini yapmıyorsunuz. Bu şekildeki hareketlerin haddini bildirmiyorsunuz. Şimdi her defasında burada bir evrak alırken bu pazartesi nasıl verdi o zaman evrakı başka zamanda nasıl veriyordu. Ben müdafilik sıfatımı ispatla mı mükellefim her defasında? Bir acayip hareket. Şimdi burada zaten defalarca söylüyoruz. Her duruşmada maalesef söylüyoruz talepler artık bıktık zaten aynı şeyleri söylemekten. Yasanın her maddesi ısrarla çiğneniyor ve suç işleniyor burada. Ama hukuk diye bir kavram buradan geçmiyor zaten uzağından bile ama ha birde şimdi bu aşamaya geldik müdafiiler kalemden dosya alırken bile sıkıntı ve eziyet çekecek mi? Böyle bir şey mi olacak? Bir de bu yeni aşama mı yani? Bilemiyorum. Şimdi bakın efendim çok açık belli bu hukuk dışı hem de haddini çok fazla aşan hem de saygısızca olan bu acayip harekete mahkemeniz hemen şimdi dur diyecek mi? Buna karşılık bir şey yapacak mı? Efendim, kalem mahkemenin emrinde midir değil midir? Şimdi yapacağınız işlemle öyle midir değil midir göreceğiz. Şimdi geçiyorum diğer konuya, 25.03.2010 tarihli olup 30.03.2010 tarihinde havalenizi almış bir evrak var. Savcılıktan geliyor. Müvekkilim hakkında. Daha evvelden diyorduk ki, müvekkil hakkında bir yandan da soruşturma yürütülüyor diyorduk. O konuyla ilgili. Burada yazı savcılıktan geliyor ama yazının eki aslında kaynağı şey terörle mücadele şubesi. Bir defa bu yazıda altı sayfa ek var diyor o ek bize verilmedi. Bu zaten müvekkilime verilmiş ben ordan fotokopi aldım. Şeyde de yok, pazartesi aldığım evrak içerisinde henüz yok yani daha taranmadı galiba yeni. Yeni de değil ama herhalde daha taranmamış. Çünkü savcılıktan gelenler klasörü içerisinde onu görmedim. Bu altı sayfa eki bir defa istiyoruz. Bu eklerin verilmesini istiyoruz altı sayfa eki var diyor fakat yok. Yani iki sayfa görüyorsunuz. Bu kadar. Şimdi gelelim sadede müvekkil hakkında bir yandan soruşturma yürütülüp yürütülmediğini sorup duruyoruz ya, kaç defa açıkça bir yanıtta almış değiliz. Yalnız savcı Zekeriya Öz’ün benim dilekçeme verdiği yanıtta soruşturmalar gizlidir diyordu. Dilekçelerimizde de bunu hep konu ettik. Yani bu soruşturmada yürütülen soruşturmalarda müvekkilim hakkında da delil toplandığı onun hakkında da soruşturma yürütüldüğünün ifadesidir. Ha şimdi bir ifade daha burada var. Bu yazıda diyor ki, terörle mücadele şubesi müdürü Yurt Atagün bu yazısının 10.03.2010 tarihli yazısının savcılığa yazdığı yazısının son paragrafında, şahıs ile ilgili bir tespit yapılması halinde düzenlenecek olan tespit tutanakları soruşturma dosyasına takılmak üzere Cumhuriyet başsavcılığınıza ivedilikle gönderilecektir diyor. yani tevilen ikrar etmiş bu da soruşturma yapıyorlar. Bugüne kadar yaptıklarımızı gönderdik diyor soruşturma evrakına diyor. Yeni bir tespit yaparsak onu da göndereceğiz, soruşturma evrakında diyor. Şimdi soruşturma devam ediyor demek ki. Bir yandan kovuşturma var bir yandan soruşturma var. Yine bir şey yapmayacaksınız bunu da biliyorum. Ama ben tabi söylemek mecburiyetindeyim. Burada bir karar vermenizi talep ediyorum ve bunda ısrar ediyorum buna hakkımız var. Kovuşturma aşamasında davası açılmış bir kişi yani bir sanık hakkında bir yandan da soruşturma yapılmaya devam edilmesi sizce meşru mudur? Hele hele bunlardaki evrakta soruşturma gizlidir denilerek mahkemeden ve savunmadan köşe bucak kaçırılıyorsa, gizleniyorsa bu hal sizce yasal mıdır? Haklı mıdır? Usule uygun mudur? Meşru mudur? Buna apaçık bir karar verin. Ya bu paralel soruşturma yürütme işine ki bu Erzurum’da da aynı şey gazetelere yansıdı. Aynı şey yürütülüyor. Savcı çıktı evet yürütüyoruz dedi. Acayipliğin sınırı yok tabi. Yasanın çiğnenmesinin de sınırı yok. Suç işlenmesinin de sınırı yok çünkü suçun hesabını soran olmadığı için. Buna apaçık bir karar verin ya bu işi önleyeceksiniz bu bir yandan kovuşturma bir yandan soruşturma denilen bu garabeti önleyeceksiniz veyahut çıkıp açıkça evet bu yapılabilir meşrudur yasaldır dayanağı da şu maddedir diye göstereceksiniz. Böyle bir karar alacak vereceksiniz. Ben bunu istirham ediyorum. Talebimizde budur saygılar sunuyorum.”

Sanık Emcet Olcaytu söz almadan konuştu, anlaşılamadı.



İddia makamından soruldu.

Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sayın Başkan, sanık ve sanık müdafileri taleplerinin bir kısmına ilişkin iddia makamı mütalaasını bildiriyorum. Sanık Hamza Demir’in, 6.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebi konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, Sanık Ersin Gönenci’nin, 4.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki, A ile işaretli talebinin kabul edilerek, kendisine ait telefon görüşmesi ses kayıtlarının bizzat kendisine verilmesine, B ile işaretli, diğer sanıklardan Fatma Cengiz’den ele geçirildiği ve içerisinde Minas Güler ile Serpil Kocadöli’ye ait bilgilerin bulunduğu iddia edilen 14 nolu CD’nin kendisine verilmesi talebinin, bu dijital veri üzerindeki Mahkeme incelemesi tamamlanmış ve içerisinde suç unsuru bulunmamış olması kaydı ile kabulüne, Sanık Tanju Güvendiren müdafi Sayın Avukat Mustafa Tarık Kale’nin, 3.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin kabul edilip, CMK 250. Maddesiyle Yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazı yazılarak dilekçede belirtilen belgenin Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, Sanık Ahmet Hurşit Tolon müdafi Sayın Avukat İlkay Sezer’in, 3.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebi hakkında önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, Sanık Mehmet Haberal müdafileri Sayın Avukatlar Yasemin Antakyalıoğlu ve Köksal Bayraktar’ın, 3.5.2010, 4.5.2010 ve 7.5.2010 havale tarihli dört ayrı dilekçesindeki taleplerinin kısmen kabul edilerek, duruşma ses kaydı ilgili bölümlerinin dilekçe içeriğine göre kontrol edilip yanlış yazım bulunduğunun tespiti halinde ses kaydına göre düzeltilmesine, sanık ile ilgili telefon görüşmeleri ses kayıtlarının verilmesine, eşya iadesi veya dijital veri ile dokümanların kopyalarının verilmesi talebinin ise bunlar üzerindeki Mahkeme incelemesinin tamamlanmış ve içlerinde suç unsuru bulunmamış olması kaydı ile kabulüne. Sanık Fatma Cengiz’in 3.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin savunma mahiyetinde kabul edilerek karar verilmesine yer olmadığına. Sanık Ufuk Mehmet Büyükçelebi müdafi Sayın Avukat Volga Gökçe’nin 30.4.2010 tarihli dilekçesindeki sanık hakkındaki yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması talebinin, adli kontrol tedbiri konması gerekçelerinde bir değişiklik bulunmadığı ve henüz sanık savunmasının alınmamış olduğu gözetilerek reddine. Sanık Fatih Hilmioğlu müdafi Sayın Avukat Mustafa Tarık Kale’nin 3.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki delil toplama mahiyetli taleplerinin kabul edilerek ilgili yerlere yazı yazılmasına, kendisine elden takip yetkisi verilmesine. Sanık Mahir Akkar’ın 7.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, dilekçesi ekindeki fotokopi belgenin dosyaya eklenilmesine, Sanık Hasan Atilla Uğur’un, 20.4.2010 havale tarihli iki ayrı dilekçesindeki talebi konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, Sanık Kemal Aydın’ın 3.5.2010 havale tarihli iki ayrı dilekçesindeki talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına. Sanık Hasan Ataman Yıldırım’ın 6.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebi konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaalarımızın esas alınmasına. Sanık İlyas Çınar müdafi Sayın Avukat Celal Ülgen’in 3.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki, A ve G ile işaretli, sanıktan elde edildiği belirtilen 51 ve 94 nolu CD asıllarının verilmesi talebinin, bu dijital verinin Mahkemece incelenmiş ve içerisinde suç unsuru bulunmamış olması kaydı ile kabulüne, B, C, D, E, F ve L ile işaretli yerlerinde yazılı evrakların dosyadan çıkartılması ve iadesi talebinin yargılamanın bu aşamasında reddi ile hüküm ile birlikte karara bağlanılmasına, H ile işaretli, sanıktan elde edilerek Adli Emanete aldırılan belgeler üzerinde inceleme yapmasının sağlanması talebinin bu evraklar üzerinde Mahkeme incelemesi yapılmasından sonra karara bağlanılmasına, I ile işaretli talebin kabul edilerek, dilekçe ekindeki belgenin dosyaya eklenilmesine, J ile işaretli talebin kabul edilip Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na yazı yazılarak, dilekçede yazılı telefon numaralarının ayrıntılı HTS döküm raporlarının excel ortamında hazırlanarak CD içerisinde Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, K, M, O ve P ile işaretli taleplerinin kabul edilerek, dilekçede yazılı evrakların kendisine verilmesine. Dilek Bozkaya isimli kişinin 4.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki davaya katılma talebinin, bu kişi hakkında halen derdest bir soruşturma olup olmadığı, var ise mahiyetinin CMK 250. Maddesiyle Yetkili İstanbul Başsavcılığından sorulup cevabı alındıktan sonra karara bağlanılmasına, Sanık Durmuş Ali Özoğlu’nun, müdafileri Sayın Avukatlar Cavit Subaşı ve Şule Gökyay Ağazadeyi azlettiği anlaşılmakla, yüklenilen suçlara tekabül eden kanun maddelerine göre, İstanbul Barosu Başkanlığına yazı yazılarak, sanık için zorunlu müdafi görevlendirilmesinin istenilmesine. Sanık Emcet Olcaytu’nun, 7.5.2010 havale tarihli dilekçesindeki taleplerinin kabul edilerek; 125 nolu klasörün 97–100 sayfalarında bulunan kişisel verilerin kaydı niteliği taşıdığı iddiası ile emanete alınan belge içeriklerinin Naip Hâkim aracılığı ile incelenmesine karar verilmesine, diğer talebine konu belgeler konusunda kalem araştırması yaptırılarak sanığa verilmesine. Sanık Mustafa Dönmez’in 7.5.2010 havale tarihli, 1 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki talebinin kabul edilerek daha önce TÜBİTAK’a gönderilen Zir Vadisi’nde yapılan aramalar ile ilgili görüntüler üzerinde ayrıca ses çözümü yaptırılmasının istenilmesine, 2 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki taleplerinin yargılamaya yenilik katmayacağının anlaşılması karşısında reddine, 3 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki taleplerinin yargılamaya yenilik katmayacağının anlaşılması karşısında reddine, aynı dilekçedeki söz konusu mühimmatlar ile ilgili inceleme talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, 4 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki talebi konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, aynı dilekçedeki keşif talebinin yargılamanın ileriki aşamalarında karara bağlanılmasına, 5 ve 6 rakamı ile işaretlenen dilekçesindeki talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına. Sanık Fahri Süslü’nün 7.5.2010 havale tarihli dilekçesi konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına. Sanık Adil Serdar Saçan’ın, hakkındaki yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması talebinin, adli kontrol tedbiri konması gerekçelerinde bir değişiklik bulunmadığı gözetilerek reddine karar verilmesine. Sayın başkan, duruşmalar sırasında çeşitli suçlar işlendiği gözlenmesine karşılık, iddia makamı olarak bir süredir Mahkemenizden CMK 205 maddesi uyarınca işlem yapılması yönünde talepte bulunulmamasının nedeni konusunda bir açıklamamız olacak. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Duruşma Sırasında İşlenen Suç Hakkında İşlem başlıklı 205 inci maddesinde “Bir kimse, duruşma sırasında bir suç işlerse, mahkeme olayı tespit eder ve bu hususta düzenleyeceği tutanağı yetkili makama gönderir; gerek görürse failin tutuklanmasına da karar verebilir” hükmü getirilmiştir. Yargıtay 4 Ceza Dairesi Başkanı Osman Yaşar’ın 2009 basım yılı tarihli Ceza Muhakemesi Kanunu yorumu kitabında CMK 205 inci maddesinin yorumu olarak özetle “Duruşma sırasında bir suç işlenmesi halinde Mahkeme olayı bir tutanakla saptar. Bundan sonra mahkemenin düzenlediği tutanağı yetkili mercie yani Cumhuriyet savcılığına gönderir. Mahkemenin söz konusu tutanağı tutmaması ya da ulaştırmaması halinde yargıç ya da yargıçların TCK’nun 279 uncu maddesindeki kamu adına kovuşturulan ya da soruşturulan suçu bildirmeme suçu işlemeleri söz konusu olur. Cumhuriyet savcısının ise TCK’nun 257 inci maddesindeki görevi kötüye kullanma ya da görevi savsama suçu işlemiş bulunur. Konuyu daha da somutlaştırarak mahkemeye veya toplu mahkemede üyelerden birine veya Cumhuriyet savcısına saldırı niteliğinde, örneğin etkili eylem veya hakarette bulunulmuş ise, mahkeme olayı bir tutanağa bağlayıp derhal faili tutanakla birlikte Cumhuriyet savcılığına göndermesi gerekir. Duruşma sırasında avukatlar suç işledikleri takdirde haklarında Avukatlık kanununa göre işlem yapılması gerekir” denmektedir. Kanun koyucu, duruşmalar sırasında bir suç işlenmesini, Mahkemeye saygısızlık yapılmasını önlemek istemiştir. Buna karşılık en başta iddia makamındaki Cumhuriyet savcılarına yönelik olmak üzere Türk Ceza Kanunu tanımlamasına göre duruşmalar sırasında Hakaret, Tehdit, İftira, Devletin Kurum Ve Organlarını Aşağılama gibi açıkça suç oluşturabilecek sözler söylenmektedir. Yargılamanın başından itibaren bu konu iddia makamı olarak dile getirilmiştir. Suç oluşturan eylemler asla savunma hakkı sınırlarında kabul edilemez. Savunmayı da güçlendirmeyeceği açık olan bu tutumun, bir engelleme söz konusu olmadığından bazı sanık ve müdafilerince kasıtlı olarak ve ısrarla sürdürüldüğü gözlenmektedir. Şimdiye kadarki Mahkeme uygulaması dikkate alınarak bir süredir Mahkemenin suç duyurusunda bulunulmasına karar vermesi talep edilmemektedir. Ancak duruşma tutanakları tanzim edildiğinde suç oluşturan her bir eylem için Cumhuriyet savcılığı olarak re’sen işlem yapılacağını bildiriyoruz. Sanık Turhan Çömez hakkındaki yakalama emri kararının devamı ile infazının beklenilmesine, Sanık Muzaffer Öztürk’ün önceki duruşmalarda bildirdiğimiz görüşümüzdeki gerekçeler uyarınca adli kontrol altına alınarak tahliyesine, Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun CMK 100/3 üncü maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması hususları gözetilerek, Tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.”

Duruşmaya kısa bir ara verildi.




Yüklə 0,61 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin