13. AĞIr ceza mahkemesi ( cmk 250 maddesi İle yetkiLİ ) duruşma tutanağI


Duruşmaya 13:15’e kadar ara verildi



Yüklə 448,89 Kb.
səhifə3/6
tarix26.07.2018
ölçüsü448,89 Kb.
#59393
1   2   3   4   5   6

Duruşmaya 13:15’e kadar ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu sırada bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Gönül Kerinçsiz, Av. Vural Ergül ve Av. Mehmet Taşdelen’in geldikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.

Daha önce verilen ara kararları uyarınca yazılan yazıların bir kısmına cevap verildiği görüldü.



Bunların okunmasına geçildi.

Mahkeme Başkanı: "19.10.2009 tarihli oturumun 30 nolu ara kararı gereği resen Kara Kuvvetleri Komutanlığına 3. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesine yazılan yazıya ikmalen. 18.3.2011 tarihli 2011/157 değişik iş sayılı kararının 1-B nolu ara kararı gereği, sanık Doğu Perinçek’in talebi üzerine Ankara Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Bu Alparslan Arslan’ın emniyet müdürlüğünde görüntülü ve ses kaydının olup olmadığı ve diğer konularla. Aynı değişik iş sayılı kararın 1-D nolu ara kararı gereği, Sanık Doğu Perinçek’in talebi üzerine yine Ankara Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 21 nolu ara kararı gereği, resen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 3-E nolu ara kararı gereği, Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün talebi üzerine Başbakanlık Hukuk Müşavirliğine yazılan yazıya ikmalen. 3.10.2011 tarihli 2011/673 değişik iş sayılı kararın 16 nolu ara kararı gereği, resen TİB Başkanlığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 15-B nolu ara kararı gereği, resen Avea İletişim Hizmetleri Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 5-B-cc nolu ara kararı gereği, Sanık Özkan talebi, Özkan Kurt’un talebi üzerine Kuzey Deniz Saha Komutanlığı 2. Sınıf Askeri Ceza ve Tutukevi müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 5-A-ee nolu ara kararı gereği Sanık Özkan Kurt’un talebi üzerine, TİB Başkanlığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 1 nolu ara kararı gereği, Sanık Tuncay Hacıbektaşoğlu’nun talebi üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. 30.11.2011 tarihli 2011/765 değişik iş sayılı kararın 26 nolu ara kararı gereği resen, Silivri 5 Nolu Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 17 nolu ara kararı gereği resen İstanbul Kartal Yavuz Selim Devlet Hastanesine yazılan yazıya muameleten. Aynı değişik iş sayılı kararın 26 nolu ara kararları gereği, ara kararı gereği, Silivri 1 Nolu Ceza İnfaz Kurum Müdürlüğüne yazılan, resen yazılan yazıya ikmalen. Yanı değişik iş sayılı kararın 22 nolu ara kararı gereği resen Muğla Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazıya kısmen ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 19 nolu ara kararı gereği, resen Susurluk Asliye Ceza Mahkemesine yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 15 nolu ara kararı gereği resen, Kara Kuvvetleri Komutanlığı 3. Kolordu Özel Tip Askeri Ceza ve Tutukevi Müdürlüğüne yazılan yazıya kısmen ikmalen, Aynı değişik iş sayılı kararın 26 nolu ara kararı gereği, resen Silivri 8 Nolu Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 17 nolu ara kararı gereği resen Acıbadem Hastanesine yazılan yazıya kısmen ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın 16 nolu ara kararı gereği Akbank ve Garanti Bankası Genel Müdürlüklerine yazılan yazıya ikmalen. 15.12.2011 tarihli oturumun 1 nolu ara kararı gereği resen TİB Başkanlığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı değişik iş sayılı kararın, aynı değişik iş sayılı kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. 16.12.2011 tarihli oturumun 8-E nolu ara kararı gereği Sanık Veli Küçük’ün talebi üzerine stratejik güvenlik koruma ve eğitim anonim şirketine yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 20 nolu ara kararı gereği resen Silivri Devlet Hastanesine yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 25 nolu ara kararı gereği resen Silivri Cumhuriyet Başsavcılığına ve CMK 250. Maddesi ile yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazılara ikmalen. Aynı oturumun 23 nolu ara kararı gereği resen Kocaeli 1 Nolu Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 7 nolu ara kararı gereği Sanık Oktay Yıldırım’ın talebi üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 1-A nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’in talebi üzerine TİB Başkanlığına yazılan yazıya kısmen ikmalen. Aynı oturumun 1-A nolu ara kararı gereği Sanık Hayretten Ertekin’in talebi üzerine İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne yazılan yazıya kısmen ikmalen. Aynı oturumun 1-B nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin’in talebi üzerine İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü yazılan yazıya muameleten. Aynı oturumun 12-B-bb nolu ara kararı gereği Sanık Doğu Perinçek’in talebi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi Kanunlar ve Kararlar Başkanlığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun aynı ara kararı gereği yine aynı makama yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 28-B-bb nolu ara kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 18 nolu ara kararı gereği resen TİB Başkanlığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 25 nolu ara kararı gereği resen CMK 250. maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 11-B-aa nolu ara kararı gereği Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün talebi üzerine İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 19 nolu ara kararı gereği resen TİB Başkanlığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 1-A nolu ara kararı gereği Sanık Hayrettin Ertekin talebi üzerine Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığına yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 20 nolu ara kararı gereği CMK 250. maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yazılan yazıya resen yazılan yazıya ikmalen. Aynı oturumun 26 nolu ara kararı gereği resen İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazılan yazıya ikmalen. 24.01.2011 tarihli oturumun oturumda verilen ara karar gereği resen CMK 250. maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına yayın yasağı getirilmesiyle ilgili yazılan yazıya cevap verildiği. Bu konunun gereğinin yapılması için İstanbul Emniyet Müdürlüğüne yazı yazıldığı, CMK 250. maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Sanık Habip Ümit Sayın’a ait iletişim tespit tutanaklarının mahkememize gönderildiği. 18.03.2011 tarihli 2011/157 değişik iş sayılı kararın 18 nolu ara kararı gereği resen CMK 250. maddesiyle yetkili İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine yazılan yazıya ikmalen cevap verildiği görüldü. Buyurun.”

Yine bu sırada bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Burak Bekiroğlu ile Av. Ayşe Tezeller’in geldikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Doğu Perinçek söz istedi verildi: “Şimdi efendim, 2 talebim olacak. Biz tanık Doğan Karlıbel hakkında Almanya’daki avukatlarım Sayın Belgin Kömürcüoğlu ve Sayın Altan Heper eski Balıkesir savcısıdır. Şu anda Almanya’da avukatlık yapıyor. Bu 2 avukatım aracılığıyla Alman resmi makamları katında araştırmalar yaptık. Onun sonuçlarını talebe de bağlayarak size arz ediyorum. Şimdi efendim birincisi, suç duyurusunda bulunma talebi avukat, Tanık Doğan Karlıbel hakkında suç duyurusunda bulunmasını talep ediyorum. Çünkü huzurda bir suç işlenmiştir. Suçta Türk Ceza Kanununun 120. maddesinde düzenlenen hakaret, 267. maddesinde tanımlanan iftira, 271, 72. maddelerinde düzenlenen suç uydurma ve yalan tanıklık suçları ve aynı zamanda düzmece belge ile mahkemeyi yanıltmak. Dilekçelerimi sunuyorum takip etmek kolay olsun diye birini de Savcı Bey’e. Şimdi efendim birincisi siz mahkeme olarak bu Alman National Zeitung’da çıkan haberi resmi olarak getirttiniz ve getirtilen Almanya’dan getirtilen onaylı nüshada Doğan Karlıbel’in iddia ettiği paragrafın bulunmadığını tespit ettiniz. Şimdi, bu çok açık bir sahtekarlık. Yani bir gazeteyi alıyor ve altına bir yapıştırma yapıyor ve bu yapıştırmayla mahkemeyi Türk yargıyı iğfal etmeye çalışıyor. Bu çok açık. Bu 1. madde. İkincisi Doğan Karlıbel’in Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 20.11.2003 tarihli LKA Nider Zaksın başlıklı K. H. K. V. Neuman imzalı sözde o Alman polisine ait yazı. Şey nereye gösteriyoruz gözükmesi için hangi şu tarafa mı? Şöyle mi gösteriyoruz? Şimdi bu yazı zaten dosyamızda bulunmaktadır ve şu bakımdan önemlidir. Almanya’daki avukatlarımız Nider Zaksın’da sözü geçen polis dairesiyle yani Landes Kriminal Ant ile gitmişler, görüşmüşlerdir. Hatta görüştükleri basın sözcüsünün adını da size arz ediyorum. O basın sözcüsü federal Almanya koru… pardon. Aşağı Saksonya Nider Zaksın eyaleti asayiş dairesi basın bürosu başkanı Frank Feyderav, bakın Frank Feyderav benim, bizimkiler uydurma değil. Bunlar doğru çıkacağı için özellikle zapta geçiriyorum. Onun söylediği çok önemli bir şey var. Biz diyor bu LK Nider Zaksın burada görülen logoyu.”



Mahkeme Başkanı: "Tarihini söyler misiniz?”

Sanık Doğu Perinçek: “20.11.2003 tarihli sahte belge. Bu sahte belgedeki logo 2005 yılından sonra kabul edilmiş, benimsenmiştir. 2005 yılından önceki bize ait hiçbir yazışmada böyle bir logo bulunmamaktadır. Biz 2005 yılında logomuzu değiştirdik. Bu sahte belgeyi düzenleyen eline bu 2005’ten sonraki logo geçmiş, onu kalkmış yapıştırmış bu bizim logomuz değildir, diyor. Bu logo 2003 yılında bizim logomuz değildi. Yani bu başlığı biz 2005 yılından sonra kullanıyoruz diyor. Bu Sayın Feyderav’ın bizim arkadaşlarımıza verdiği ve önemli bir katkı. Ayrıca diyor, bizde hiçbir zaman ben de size bunu arz etmiştim K. H. K. diye bir kısaltma kullanılmaz ve bir araştırma yapıyorlar, Alman Polisinin hiçbir eyaletinde V. Neuman veya Willie Neuman diye bir polis çalışmamıştır diyor. Bu isim tamamen hayal mahsulüdür ve uydurmadır diyor. Bunlar diyor, bize uluslararası adli taleple diyor, bildirilirse en kısa zamanda bunların cevabını resmi olarak belirteceğiz. Ama size sözlü olarak bunları bildiriyoruz. Bu belge sahtedir, bu imza sahtedir, bu logo bizim 2005 yılından sonraki logomuzdur, 2003 yılında böyle bir logo yoktur şeklinde bizim avukatlarımıza Feyderav, yani basın sözcüsü bahsi geçen dairenin ve basın sözcüsü bildiriyor. Yine arz etmiştim, Alman Polisinin yazışma kalıplarına uymuyor, onun belgesini de sunmuştum. Alman Polisinin 16 sayfalık bütün yazışma formlarını size arz etmiştim. Bu yazışma formlarına imzalar, logolar ve aynı zamanda makam adları kesinlikle uymamaktır. Bu 1. Belge, 2. belgede aynı bu bu sefer kitaptaki belgesindedir, fakat kitaptaki belgeyi de kendi yalan tanıklığını kuvvetlendirmek için bir kez daha mahkemenize getirmiştir ve burada kitaptaki belgesini de hakiki belge diye huzurda savunmuştur ve size ayrıca sunmuştur. Bu belgenin aynı nedenlerle, gene 2003 yılında o logo kullanılmadığı için, imzası yalan olduğu için altındaki Willie Neuman adlı imza hayali olduğu ve böyle bir bu adla zaten bu ad çok çarpıcıdır. Yani, Almanca bilenler ve Almanya’yı tanıyanlar bilir. Willie Neuman bizde yani Mehmet, Yalçın falan gibi böyle uydurma ilk akla gelen kalıp isimlerden biridir. Onun arz edeyim, böyle bir polisi kendi internetlerine girerek böyle bir polisin Almanya polisinde çalışmadığını belirtmişlerdir. Bu belgede sahtedir. Etti, 2 tane belge sahte. Bir de gazete kağıdı verdi. O da sahte çıktı 3 tane. Dördüncüsü, Sayın Mahkeme gene huzurda hatırlayacaksınız, Almanya’daki Federal Anayasa Koruma Dairesi yani ferfasung şuts dairenin raporlarında Ergenekon’dan bahsedildiğini, hatta Baden Württemberg ve Bayern eyaletleri raporlarında bunun bulunduğunu burada defalarca ifade etti. Baden Württemberg ve Bayern eyaleti raporlarının 2006 yılından 2006, 2007, 2008 2009, 2010 internet sitesinde bulunan bütün raporları size arz ediyorum. Yoğun disk içerisinde yani CD içerisinde yoğun disk içerisinde size arz ediyorum. Kesinlikle, Ergenekon diye bir örgüt hakkında veya Ergenekon spor kulübü hakkında böyle bir rapor bulunmamaktadır ve arama motorlarında arama yoluyla hani ara bul yoluyla bilgisayardan girdiğiniz zaman Ergenekon’u yazıp ara bul diye bastığınız zaman hiçbir şekilde Ergenekon diye bir isme, kayda rastlanmadığını bu raporlarda göreceksiniz. Avukatlarım ferfasung şuts yani anayasayı koruma dairesi basın sözcülüğüyle de yüz yüze görüşmüşlerdir ve onlardan bir e-posta cevap almışlardır. O cevapta, sözcü şunu belirtmektedir. Türkiye’deki bir kuruluş veya etkinliğin zaten görev alanlarına girmediğini, bütün kütüphanelerde raporların bulunabileceğini ve buradan Ergenekon sözcüğünün hiçbir yerde geçmediğinin görülebileceğini. Sözcü resmi bir talepte bulunması halinde, bu gerçekliğin resmi olarak da onaylanabileceklerini belirtiyor. Şimdi buradan 2 talep, bu 4 maddeden yani 4 tane sahte belge size sunuluyor ve sahte beyan var. Bir huzurda, mahkeme önünde işlenmiş bir suç mevcuttur. Talebimde belirttiğim maddelerden suç duyurusunda bulunulmasını, bu konuda karar verilmesini arz ediyorum. 2. talebim gene yazılı olarak sunuyorum. Bu belgelerin aynı zamanda bir kısmı resmi olarak belgelenmiştir, fakat eksik kalan Almanya’daki ilgili dairelerin ve polis teşkilatının belirttiği gibi uluslararası adli yardımlaşma kapsamı içerisinde getirtilip dosyaya konması açısından da ve bizim her söylediğimizin bugüne kadar olduğu gibi nasıl harfi harfine doğru çıktığını görmemiz açısından da talepte bulunuyorum. Verir misiniz lütfen, hem savcılığa, hem mahkememize. Bu taleplerimin de karara bağlanmasını arz ediyorum. Şimdi, 2 tane Sayın Üyemiz katıldı mahkemeye. Bir kere şunu görmemiz lazım, 1 milyondan fazla sayfa var. Binlerce klasör oldu, böyle bir davanın bir yargıç tarafından, 3 yargıç, 5 yargıç tarafından dosyalarının incelenmesi mümkün değildir. Yani, bu bir insanın gücünün ötesinde bir olay. Zaten bu davalar bu şekilde düzenlenmiştir. Yani yargıçlar inceleyemesin, hakikate ulaşamasın, delilleri, kanıtları kontrol edemesin. Yeni gelen yargıçlar eski dosyaya hakim olamasın, burada hiçbir yargıca en ufak bir serzenişte bulunmuyoruz, çünkü bu insan gücünün ve yargıç gücünün ötesinde. Ama ben çok kısa özetleyeceğim. Benimle ilgili bütün ileri sürülen kanıtlar çürütülmüştür. Yani çürütülmüştür derken ben söyledim, çürüttüm değil. Resmi belgelerle, mahkeme kararlarıyla, devletten gelen resmi belgelerle ve itiraz edilemez şeylerle. Mesela denmiştir ki, bunun 10 maddesini de talebe bağlamışızdır, mahkeme karar vermiştir, savcılıktan o 10 madde, 10 gerçekdışı iddia hakkında yazı istemiştir. 4 sayfa savcılıktan yazı gelmiştir ve bu yazıda, o 10 madde ortadan kalkmıştır. Nedir o 10 madde? Şimdi tek tek saymayacağım işte 25 bin silahı Doğu Perinçek Genelkurmay aracılığıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri aracılığıyla Kuzey Irak’a geçirmiş. Bunun gerçekdışı olduğu veya Doğu Perinçek saygılarımla diye Veli Küçük’e yazı yazmış. Hayır, yalan çünkü benim Cumhurbaşkanına yazdığım Ahmet Necdet Sezer’e yazdığım yazı, iddianamede Veli Küçük’e yazılmış yazı olarak da burada getirilmiştir, gösterilmiştir ve savcılıkta yazı yazıp evet doğru biz burada yanlış yaptık, demiştir. Onun ötesinde 10 madde halinde hepsini geri almışlardır ve bunlar temel iddialardır. Bunun dışında da zaten doğru dürüst bir iddia mevcut değildir. Bir kısmı hakkında da şunu söylemişlerdir. Evet haklılar, ama zaten biz bundan dolayı suç yüklemedik. Bu nedenle benim açımdan iddialar ve bu dava çökmüştür, bitmiştir. Bundan sonrası bu davanın özüyle ilgilidir. Onu da kısaca arz etmek istiyorum. Bizim savunmamızın özü şuydu; en baştan itibaren Sayın Özese hatırlayacaktır. Bu Türkiye’ye yönelik bir tertiptir. Bu Ergenekon davası bir dizi tertibin parçasıdır. Bu tertip nedir? Amerika Büyük Ortadoğu Projesi icabı Türkiye bölünecektir, Kemalist devrim tasfiye edilecektir, buna direnen kuvvetler ezilecek, tasfiye edilecek, Türkiye’ye yapılan bu operasyona karşı koyamayacaktır. Bu amaçla tertiplenmiş bir davadır ve Doğu Perinçek’te bu amaçla yürütülen bir tertibin hedefidir, bu davanın anlamı budur. Bizim savunmamızın özü bu. Çünkü bunun dışında bize yönelik bir suç isnadı, efendim bir fiil, bir eylem bunlar söz konusu değil bu da ispatlanmıştır.”

Mahkeme Başkanı: “Şimdi Doğu Bey hatırlatmak istiyorum da, mahkememizi zan altında bırakacak şeyler söylemeyin.”

Sanık Doğu Perinçek: “Efendim bakınız.”

Mahkeme Başkanı: “Biraz önce çalışma sistemimizden bahsettiniz, işte yetişmek mümkün değil falan dediniz.”

Sanık Doğu Perinçek: “Bu benim kanaatim.”

Mahkeme Başkanı: “Mahkememiz hakimleri inceliyorlar, zaten her sanığın konumunu biliyorlar.”

Sanık Doğu Perinçek: “O benim kanaatim efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Durumlarını biliyorlar.”

Sanık Doğu Perinçek: “Ben 1 milyon sayfayı.”

Mahkeme Başkanı: “Yani mahkememizin yetkisini ilgilendiren, mahkememizin iç işini ilgilendiren…”

Sanık Doğu Perinçek: “Efendim niye beni kesiyorsunuz, bunu bir sanığın.”

Mahkeme Başkanı: “Mahkememizi zan altında şeyler bırakabilecek şeyler söylemeyin.”

Sanık Doğu Perinçek: “Efendim bunu bir sanığın söylemesi kadar normal ve savunma kapsamında bir şey olabilir mi? Peki ben uzatmıyorum, sizinle tartışmayacağım.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek: “Siz benimle tartışmak istiyorsunuz.”

Mahkeme Başkanı: “Yani biz burada dosya kapsamında, kanunlar kapsamında yargılama yapıyoruz. Buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek: “Ben sizinle tartışmayacağım.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek: “Efendim ben sizinle tartışmayacağım. Ben bunu söylemeyen bir sanık burada olabilir mi? Milyonlarca sayfalık bir dosya var, neyse söyledim, duyan duydu, duymayan duymayabilir. Şimdi tertip, ben bir tertipten bahsediyorum. Siz tertiplediniz demiyorum. Niye bunu üzerinize alınıyorsunuz? Ben Türkiye’nin yaşadığı ve bu ispatlandı. Şöyle ispatlandı; işte bakın Türk Silahlı Kuvvetleri bugün elini, kolunu oynatamaz hale getirildi.”

Mahkeme Başkanı: “Efendim mahkememiz herhangi bir tertip içerisinde olmaz. Yani amacı aşan şeyler söylüyorsunuz, savunma kapsamını aşan şeyler söylüyorsunuz.”

Sanık Doğu Perinçek: “Efendim. E bunu savun… benim başka savunacak bir şeyim yok.”

Mahkeme Başkanı: “Ben o zaman söylüyorum. Efendim.”

Sanık Doğu Perinçek: “Benim bir suçum yok ki.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek: “Ben başka hangi şeyi savunayım? Bir fiil yok, şunu yaptın, bunu ettin hiçbir şey yok. Hepsini ispatlamışım, başka ne kaldı? Bunu söylemeden nasıl bu Türkiye’nin başına gelen bu felaketi göğüsleyeceğiz. Neyse, şimdi bakın bu ispatlandı. Nasıl ispatlandı? Bugün bütün basın, herkes Türkiye’ye yönelik Ergenekon üzerinden bir tertip kurulduğunu ve bir de yaşadığımız bir olay var, Türkiye bölündü, Türkiye fiilen bölündü, Hakkari bugün ne kadar Türkiye, Siirt ne kadar Türkiye. Evet orda hükümet konağında belki Türk bayrağı dalgalanıyor, ama fiilen hangi duruma geldik, bunu herkes yazıyor ve söylüyor ve bunun şimdi adı konacak, anayasası getirilecek, bölgesel özerklik gelecek, bölünme götürülüyor, Kuzey Irak’la birleştirilecek falan. İşte Ergenekon davası bu, bu amaçlı bunu anlatmaya çalışıyorum ve sizin yurtseverliğinize sesleniyorum, yurtsever, hakimliğinizin ötesinde, yurtseverliğinize ve bakın bugün gelinen noktada televizyonları, gazeteleri görüyoruz, bütün Amerikancı, Avrupacı kuvvetler bir Talat Paşa komitesidir gidiyor. Neden Talat Paşa komitesi hedef? Batının karşısına dikildi, Ermeni soykırım iddiaları, Kıbrıs’a yönelik iddialar vesaire bunu göğüsledi ve biraz sonra Sayın Avukatımda anlatacak, bu iddianamede Talat Paşa komitesine ilişkin o kadar çok suçlama var ki, yurtseverlik suçlanıyor.”

Mahkeme Başkanı: “Süreniz doldu tamamlayın lütfen.”

Sanık Doğu Perinçek: “Sürem doldu, 3 cümle daha ekliyorum. Dünde ispatlanmıştır. Şimdi dün Kıskaç’ı dinledik, Gizli Tanığı. Kıskaç’ın söylediklerinde herhangi bir sanığa yönelen bir cürüm atfı, bir fiil, bir eylem yok. 2 saat burada konuştu ve yazıdan okudu, yazıdan okuduğu çok belliydi. Yani, sözlü olarak tanığın ifade vermesi gerekir o konuda da ihtar yapılmadı, yazıdan okudu, herkes onu dinleyince anlar. Gözükmedi de orda, gözükseydi yazıdan okuduğu anlaşılacaktı. Şimdi bütün 2 sayfasına bakıyoruz. Ne söyledi? Türk Silahlı Kuvvetleri 10 para etmez, rezildir, savaşamaz, edemez, yapamaz, vuramaz, onun karşısında PKK çok daha üstündür, Türk Subayları kötüdür, rezil adamlardır. 2 saat biz burada psikolojik harekât metni dinledik ve ben hakimlerden şunu beklerdim. Burada sen fiiller üzerinde konuş, fiillerle sınırlı konuş. Doğu Perinçek’i suçla, Doğu Perinçek’i suçla, Doğu Perinçek’i suçla, Doğu Perinçek’in bir fiili varsa onu anlat. Ama sen binbaşı kim, yarbay kim, albay bilmem ne, general bilmem neyin, ne kadar kötü adam olduğunu, korkak olduğunu, rezil olduğunu, düşman karşısında kaçtığını, bunların Türkiye’yi savunamayacağını, bir düşman subayına bu görevi verilseydi, bir psikolojik harekât metni hazırla ve tayyarelerden biz bunu Türk Ordusuna atalım ve Türk Ordusunun moralini bozalım diye bir metin yaz denseydi, böyle bir metin yazamazdı ve bu burada dinlendi. Bu da ispatlıyor, bizim savunmamızın özünü. Tahliyemi istiyorum, adalet, vicdan varsa ve yurtseverlik varsa tahliyemi istiyorum. Ha bir ek eki daha arz edeyim.”

Mahkeme Başkanı: “Alalım onu.”

Sanık Doğu Perinçek: “Bu Alman Anayasa Koruma Dairesinin yani ferfasung şutsun Baden Württemberg ve Bayern Eyaletlerinin bütün ferfasung şuts raporlarının toplamıdır, delil olarak arz ediyorum. Bu aynı zamanda resmi kanallardan da getirildiği zaman aynısı gelecektir ve sizde tuşlarına basarak bilgisayarınızın içinde Ergenekon diye bir dosya, ibare, spor kulübü vesaire olmadığını göreceksiniz. Hem tanığın yalan beyanı açısından, hem iddiaların çürüklüğü açısından delil olarak sunuyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Doğu Bey mahkememiz psikolojik harekât yapmaz, vatanseverliğimizden de kimsenin şüphesi olmaması lazım.”

Sanık Doğu Perinçek: “Tabi tabi bizim temennimiz o.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun, buyurun.”

Sanık Hayrettin Ertekin söz almadan konuştu, anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı: “Tamam. Buyurun.”



Sanık Hikmet Çiçek söz istedi verildi: “Sayın Başkan 2 talebim olacak, sonrada beyanıma geçeceğim. 1. talebim efendim, Emniyet Genel Müdürlüğünün her ay düzenli yayınladığı bir bülten var. Bu bültende yasadışı bütün örgütlerin o ay içinde yaptığı eylemler, bu örgütlere ilişkin varsa yayın organlarında çıkan yazılar, bu örgütlerin stratejilerinde bir değişiklik varsa bununla ilgili konular analiz ediliyor. Bu emniyetin, devletin resmi bülteni ve her ay bu bülten Cumhurbaşkanlığına, Milli Güvenlik Kuruluna, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Hükümet Üyelerine gönderiliyor. Yani, Türkiye’nin iç ve dış güvenliğiyle ilgilenen bütün kurumlar bu bültenden yararlanıyor. Ergenekon adı verilen tertibin başladığı 2008 Ocak ayından, 2008 daha önce Ümraniye’de operasyonlar başladı, ama bu soruşturmalara ilk Ergenekon adı Ocak ayında verildiği için 2008 Ocak ayından 2012 Ocak ayına kadar emniyetin bütün bültenlerinin heyetiniz tarafından talep edilmesini ve bu bültenlerin bir örneğinin de tarafıma verilmesini istiyorum. Talep ediyorum. Ben size bu yaklaşık 60 sayı içinde Ergenekon’un adının bile geçmediğini iddia ediyorum. Bunu bunu emniyetin bültenleriyle size ispat edeceğim. Yani bu soruşturmanın başladığından beri geçen süre içinde emniyet hala böyle bir örgütün varlığını, resmi yazılarına yazmıyor. Yazmıyor, ama gene o emniyet içinde yuvalanmış F tipi denilen polisler Ergenekon adı altında soruşturmalarına, kovuşturmalarına, ev basmalarına, sahte flash bellek bilmem ne yerleştirmeye devam ediyorlar. Ben bu bültenlerin getirilmesini talep ediyorum. Efendim 2. talebim şu; daha önce Sayın Perinçek talep etmişti, şimdilik kaydıyla reddedilmişti. Eski MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun’la, Emniyet Genel Müdürlüğü Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un mahkemenizde tanık olarak dinlenmesini talep ediyorum. Davayla ilgisi şu; bu soruşturmanın başladığı tarihlerde, birisi MİT’in en yüksek makamında bulunuyordu, İkincisi de emniyetin en önemli istihbarat dairesinin başkanlığını yapıyordu. Yani bu tanıklara bu örgütün varlığına ilişkin şimdiye kadar ellerinde ne tür bilgi, bulgu vesaire var. O Ergenekon şeması denilen, o acayip ve yarısını bilmediğimiz, üçte ikisini bilmediğimiz şema nasıl yazıldı? Sanıyorum, Sayın Başkan şimdi tanıkların dinlenmesine geçildiği için bu süreçte tanıkları bu talebimizi kabul edersiniz. Sayın Başkan benim tanık diye size sunduğum kişiler, devlet katında bir itibarları olan, mesleklerinin doruğuna çıkmış, devlet bürokrasisinde yükselebilecek yere kadar yükselmiş şahsiyetler. Yani, ben tanık olarak toplum nezdinde ve devlet nezdinde bir itibarı olan insanları size tanık diye sunuyorum. Bir de burada yargılananlara bakın Sayın Başkan. Bir siyasi parti genel başkanı, aynı zamanda bilim adamı, yazdığı kitapların sayısı 40’ı aşmış. Bir general, ömrü terörle mücadelede geçmiş, bir deneyimli general. Gene Güneydoğu’da savaşmış, gazi olmuş subaylar ve astsubaylar, tanınmış hukukçular, yazarlar, gazeteciler, mesleğinde eli ekmek tutan, bir meslek sahibi, koğuş arkadaşım tır şoförü Mehmet Demirtaş, kuyumcu, eli ekmek tutan insanlar, belli mesleği olan insanlar. Bizim karşımıza bir de savcıların ve polislerin tanık diye çıkardığı insanlara bakalım. PKK itirafçısı, Dev Sol itirafçısı, DHKP-C itirafçısı, uyuşturucu taciri, sabıka kaydı burayı aşmış, buraya çıktığında ben gayrimeşruyum diye övünen kaydına bakıyorsunuz, tehdit, adam yaralama, gasp, uyuşturucu vesaire ile yüklü, bunlarda bizim karşımıza tanık diye getiriliyor. Hz. Muhammed’in bir hadisi var; kişi sevdiğiyle beraberdir. Bizim tanıklarımıza bakın, bir de savcıların sevdiği gizli tanıklara bakın. Şimdi, Sayın Başkan, biz gizli tanıkları Kasım ayında dinlemeye başladık. Gizli Tanık 6, Gizli Tanık A, B, Gizli Tanık 17 son olarak 3 günümüzü alan, 3 duruşmayı alan sizlerinde tabi gününüzü alan Poyraz ve Kıskaç’ta kaldık. Savcıların ve polislerin çünkü bu tanıkları siz bulmuyorsunuz, savcılar, polisler işte diyor, tanık bunları dinleyin. Bu kadar zaman içinde Sayın Başkan şu buradaki atılı suçla ilgili bu tanıkları dinleyerek hangi adımı attık? Hangi hakikate bir adım olsun yaklaştık? Yaklaşmamıza da imkan yok ve bakın, önümüzdeki aylar boyunca dinleyeceğimiz Kıskaç’ı saymıyorum. Bir tane Dilovası var, 2 yıl önce Aydınlık Dergisi bu adamın kimliğini yazdı, kişiliğini yazdı, 2 sayfalık haber yaptı. Savcıların Osman’ım diye hitap ettiği Gizli Tanık 9 var, PKK itirafçısı Deniz var. Ben iddianamede Doğu Perinçek’le ilgili PKK’nın 2. lideri yazısı nereden çıktı diye bir düşünüyordum, itirafçı Deniz’i okuyunca anladım ki, o. Gizli Tanık 15 var Veli Küçük’le ilgili konuşacak. Gizli Tanık C var, işte Sami Hoştan’ın bilmem nerede 3 milyon dolar kumar borcu olduğunu anlatacak. Gene bir Gizli Tanık Emek var, Doğu Perinçek’in PKK ile Türkiye’deki sol örgütler arasında amaç birliği sağlamaya çalıştığını anlatacak. Ahmet, Kehribar, Yavuz, Kafkasya, Selçuk, Boyabat, Hisar, Son Tezgah, yani hangi zekayla bulmuş Ayaklanma, Gurbet, İlk Adım ve bunları biz önümüzdeki aylar boyunca sizlerde öyle dinlemek zorunda kalacağız. Sayın Başkan, geçen Kıskaç’ın beyanı başlayınca haklı olarak sanıklardan bir tepki geldi. Sizde bu tepkiye sanırım hak verdiniz, çünkü Kıskaç’ı uyarmak zorunda kaldınız. Bu tanıkların dinlenmesi hususunda ki, kararınızı bir daha gözden geçirmenizi ve eğer dinlenecekse bu tanıkların somut suçla ilgili Ergenekon adı verilen örgütle ilgili, atılı suçla ilgili beyanlarının dışındaki, beyanlarına müdahale etmenizi ve bu sizinde sık sık şikayet ettiğiniz duruşmanın, davanın gereksiz yere uzamasına engel olmanızı arz ve talep eder, tahliyemi talep ediyorum.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, az önce tutuklu kalacağım belgesi tebliğ edildi, 13 tarihi itibariyle, zannediyorum, bugün içinde geçerli bu tutukluluğumuzun devamı. Hayır, yeni tebliğ edildi, tutukluluk halimizin devamı diye.”



Mahkeme Başkanı: “Efendim bugün tekrar gözden geçirilecek.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Peki, teşekkürler. Sayın Başkan, Sayın Heyet beyanlarım mahkemenize sunacağım taleplerle ilişkili, 4 yıldır tutukluyum. Yaklaşık 2008 yılının 12. ayında bilgisayarda mahkemenizin ek delil klasörlerinden elde ettiğim, İstanbul Valiliği Emniyet Müdürlüğünün sağ terörle mücadele büro amirliğine göndermiş olduğu 23.1.2008 tarihli, sayı B051EGM434001404022008/91 sayılı ve tetkik konulu bir yazısında, bütün sanıkların GBT’sine ait bir doküman. Benimle ilgili bölüm aynen şöyle söylüyor; Mehmet Zekeriya Öztürk şahsa ait işte kimlik numaram, numaralı TC kimlik numarasıyla sorgulandığında hakkında işlem yapılacak ibareli kaydın olduğu görülmüş. Ancak, işlemiş olduğu suçundan dolayı ilgili Cumhuriyet başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianameye göre, suç kaydı girilip güncelleme yapılmadığından suçun mahiyeti bilinmemektedir. Tahdit programında İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesinin soruşturma 2007/96 sayısıyla yurtdışına çıkış yasağı bulunduğu görülmekte olup işlemiş olduğu suçtan CMK 250. SMY İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına sevk edildiği düşünülmektedir. Yani, 22 Ocak 2008’de gözaltına alınan beni, yani şahsımın 23.1 bir gün sonraki hakkımdaki GBT raporu bu şekilde düzenlenmiş. Ben 2007 Haziran gözaltına alınmış ve 9. Ağır Ceza Mahkemesinde buradan bahsedildiği gibi hakkımda yurtdışı çıkış yasağı tedbiri uygulanarak serbest bırakılmıştım. Çok ilginç bir belge ve hala devam ediyor. Biz zaman zaman polis devleti şeklinde siyasi alanlarda da, dışarıda da, burada konuşmalarımızda da sanıklar olarak bizde devam ettiriyoruz. Aslında bir polis devleti değil, Türkçe karşılığı yok Costanbulir denilen ordu dışındaki başka bir gücün ordu haline gelmesi durumu bu. Yani polis ordusu, özel güvenlik güçleri ordusu, vesair, bu durum bunu ortaya koyuyor. Bu meyanda taleplerime başlıyorum, hemen hızlıca hepsini okumayacağım çünkü bir talebim var, çok önemli uzun zamanımı alacak. Sayın Başkanım bir talebim şu; mahkemeniz şahsi dosyamı istedi, şahsi dosyamda bana verilmemiş yani görevlerim nedeniyle birlikte olmadığım için tayin olduktan sonrada deprem bölgesinde görev yaptığım için benimle ilgili komutanlıklar tarafından sıraları komutanlıklar tarafından verilen takdir belgeleri ve beraatlar var. Bunlar şahsıma verilmesi gerekirken, verilemediğinden şahsi dosyamda kalmış. Ben bunu kendim isteyebilirdim, ancak spekülatif bir durum söz konusu olabilir, şaibe yaratır, mahkemeniz nezdinde de rahatsız edici bir ortam olabilir, hem de kurum zan altında kalır düşüncesiyle mahkemeniz vasıtasıyla istiyorum zira bu orijinallerin bana verilmesi ve bunun sonrasında da şahsım tarafından hakkımdaki suçlamalara yönelik delil olarak vermek üzere istiyorum. Diğer talebim 2 numaralı talebim, tutuklu kaldığım 4 yıl boyunca cezaevlerindeki haftalık telefon görüşmeleri ve kapalı ziyaret görüşmelerindeki ses kayıtlarının, telefon kayıtlarının istenmesini talep ediyorum. Diğer bir talebim şu, daha doğrusu 5 Nisan düzel… 5.12.2011 tarihli Sayın Savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in dava sanıklarından Boğaç Han Bey’e burada Musa Çakmak isimli sanıkla ilgili, şahsa ait soru sorduğu zaman benimle birlikte gözaltına alındığını belirtmişti, şahıs benimle birlikte gözaltına alınmamıştır. Mahkemenize ulaşan Beykoz 2. Asliye Ceza Mahkemesinin dosyasında bulunan Musa Çakmak’a ait ifade belgesinde şahsın Mahmut Öztürk’le beraber gözaltına alındığı, beni tanımadığı ve Ankara’ya götürülürken bu şahsın burada olmadığını gösteren polis tutanağı ki, şunu eklemek istiyorum. Bu Ankara’ya götürülüş sırasında intikal esnasında Gebze civarında araç değiştirilirken Musa Çakmak terörle mücadele şube polisleriyle birlikte bizim aracımızın olduğu yere gelen bir şahıstı, kendisi vefat etmiş. Yine, 22 Aralık 2006 tarihinde Musa Çakmak’ın da adının geçtiği bir Vatan Gazetesi haberini benim resmimi kullandığından dolayı Vatan Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğüne Tayfun Devecioğlu’na çekmiş olduğum faks haberi düzeltin diye. Bunu da Sayın savcının sorusuna binaen hem kendisinin bilgisi olsun, hem mahkemenizin de savunma kapsamında kabul etmesi amacıyla sunuyorum. Sayın Başkanım ben uzun bir zamandır yargılandığım iddianamenin ek delil klasörlerindeki şahsıma ait dokümanlar ki, dijital verileri verme kararınız varken bunu sonradan iptal ettiniz, Naip Hakim incelemesi devam ediyor diye. Dolayısıyla, o dijital verilerden hala el konulduğu günden beri yasaya aykırı bir şekilde haberdar değilim, ben de bir kopyası yok. Ama ek delil klasörlerinde bana ait olanlarda incelememi bitirdim, birçoğu benim ulusal yayın yapan, günlük yayın yapan önce Vatan Gazetesinde yayınlanan köşe yazılarım, tarih olarak yazdım. Bu tarihli gazetelerin delillerin toplanması kapsamında getirilmesini istiyorum. Ayriyeten de ilgili savcılıktan suç unsuru teşkil eden bir süreç yaşanmış mı, yaşanmamış mı, onun sorulmasını istiyorum. Diğer bir talebim 9. Ek delil klasöründe Sivs Otelin yazısı antentinin olduğu ve resminin olduğu, ambleminin olduğu bir belge var. Tek olarak işaretlenmiş, 164 sayfa olarak. Bir numara daha var 118 ve 116 olarak yuvarlak içerisine alınmış, burada da Sivis Otelde Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezinin düzenlediği emekli Orgeneral Edip Başer ve Amerikalı General Jozef Rastın’a yönelik sorularımın olduğu notlar bulunmaktadır. Bunun görüntüleri var Sayın Başkanım ASAM’da ve mutlaka ilgili kurumlarda da vardır. Ben bu görüntülerin getirilmesini talep ediyorum. Bir diğer talebim, bugün gelen o mu bilmiyorum bakamadım, ama ben yine de talebimi size ileteceğim Başbakanlıktan bir cevap bekleniyordu gelmemişti, konusu suikast konusuydu Başbakana. Gelen yazı o mu, değil mi bilmiyorum. Onun tekrar yazılmasını talep etmiştim. Şimdi Naip Hakim incelemesi bitip bitmediğini bilmiyorum, taleplerimde ilk başta verilmesi diye kabul ettiniz hard disk verdim. Sonradan da Naip Hakim incelemesi devam ettiğinden dijital verilerimi vermediniz. Bu konuda bir bilgilendirme olacak mı, bana verilecek mi şeyler ona göre tekrar bir talepte bulunayım. Şimdi esas talebime geçiyorum. 4 Kasım 2011 tarihinde 3 numaralı yazılı talebimle mahkemenizden Gizli Tanık İlk Adım’ın hakkımdaki suçlamalarıyla ilgili olarak Sabah Gazetesinde çıkan bir haberi vererek bazı taleplerde bulunmuştum, kısmen kabul edildi bu. Kabul edilmeyen kısım, emir komuta zinciri içinde devlet menfaati için öldürme hususunun İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Milli Güvenlik Kurulu, Başbakanlık ve diğer devlet kurumlarından sorulmasına karar verilmesini talep etmiştim. Bu henüz kabul edilmedi tarafınızdan, ama soruşturma olup olmadığı konusunda bir bilgi istenmesi konusundaki talebimi kabul ettiniz, buna da cevap gelmedi. Ancak, bu süreçte hakkımda İlk Adım’la ilgili beyanları doğrultusunda gazeteler fahiş haberler yapıyor. Bunlardan bir tanesi, son dönemde ayın 19’unda başladı hala devam ediyor ve hatta bunu Hrant Dink cinayetiyle birleştirip işleyen gazeteciler var. Devlet terbiyesi ve aile terbiyesi almış bir şahıs olarak, ne bir kurumla çatışmaya girerim, ne de şahıslara şahsi ve aile terbiyemi de bozabilecek konuşmalar, yazışmalar yaparım. Bugüne kadar da yapmadım. Ancak bazı şeylerinde komplo pratiği içerisinde bu davada üzerimize nasıl yönlendirildiği, yöneltildiği ve bunun içerisine nasıl sokulduğumuzu ortaya koyacak delillerim var elimde. Çünkü bir tek mahkemenin, heyetinizin buradaki gizli tanıkları sorgulaması, yeni delillerin istenmesiyle kaim değil bu dava. Dışarıda da el ayak çok fazla ve haddinden fazla müdahale var, alenen müdahale ediliyor. Şimdi buna dayanak sağlayarak esas konuma, talebime geleceğim. Şimdi elimde Abdullah Öcalan’ın yargılandığı ve şu an mahkum olduğu davanın 86. klasörü diriliş tamamlandı, sıra kuruluşta 1995 tarihli basın tarihli Ertuğrul Kürkçü, Ragıp Duran isimli yazarların Abdullah Öcalan’a soru cevap şeklinde hazırlamış olduğu kitap. Ertuğrul Kürkçü soruyor, Abdullah Öcalan bölge analizi yapıyor, devrimci hareketle, İslamcı hareketi kıyaslıyor ve sorulan soru şu, Ertuğrul Kürkçü tarafından; İslamcı hareketin Türkiye’de 12 Eylül sonrasını, sonrası nispi güçlenmesinde bir yandan rejimin şöyle bir çabasının da etkisi var mı? 12 Eylül rejimi her ne kadar büyük Atatürkçülük iddialarını toplumun tepesinde sallandırıp durduysa da, 12 Eylül rejiminin bence Türk ile Kürdü ve 1980 öncesinde birbirine girmiş patronla işçi, zenginle yoksulu bir arada tutabilmesi bakımından Atatürkçülük tek başına yetmezdi. Bir İslami zırh sanki toplumun yeni çimentosu olabilirdi ve bu bakımdan da zaten Washington, Riyad eksenine oturması müthiş bir Suudi etkisini gerek, müthiş bir Suudi etkisini gerek devlet, gerek dinci kesim üzerinde doğurdu diye düşünüyorum buna siz katılıyor musunuz? Bu minvalde soru Abdullah Öcalan hiç bu çerçeveye girmeden cevap vermiş. Şimdi son dönemlerde burada ısrarla isyan ettiğimiz açılım programından sonra Ekim 2009’dan sonraki süreçte ki, yaşanan Güneydoğu, PKK ve bizimle ilişkilendiren KCK konusundaki örgüye değiniyorum, şu an ama öncesinde muhtelif gazetelerde Milliyet Gazetesi çeşitli gazetelerde yayınlanan Amerika Birleşik Devletlerinden demokratik açılım vurgusu başlıklı bir raporu açıklıyorum. Aynen şöyle söylüyor; Türkiye’nin dost, tarafsız Afganistan, Pakistan’da söz sahibi bölgesi sorunlarının çözümünü kolaylaştırıcı İSAF katılımcısı ve karşılıklı donör olarak bu konuda kritik rol oynadığı kaydedildi. Türkiye’nin Afganistan ve Irak’taki yardım çabalarına değinen raporda radikallikle mücadelede emniyet ve diyanet tarafından uygulanan programlardan bahsedildi. Türk Hükümetinin milli birlik ve kardeşlik projesi olarak bilinen demokratik girişimin devamı niteliğinde adımlar attığı, belirtilen raporda Türkiye’nin Kürt dilinin eğitimde ve devlet kurumlarında kullanmasını engelleyen kanunların liberalleştirilmesi ve liber… şiddet içermeyen suçlarda terörle mücadele kanununun uygulanmasının azaltılması ve saldırılara karışmamış PKK’lıların sivil topluma tekrar dönebilmesi için yasal teşvikin yapılması gibi yöntemlerle diye devam ediyor. Şimdi bu Milliyet Gazetesinden. Amerika’ya çok yakın olan Özgür Gündem Gazetesinde de devam ediyor buradan da okumam lazım. 66 bin imam görevlendirildi. Raporun en dikkat çekici bölümü ise Türkiye’nin radikalizm ve aşırı din, şiddet ve mücadelede uyguladığı 2 programdır. Dikkatinizi çekiyorum. Bu programlardan ilkinin ABD’de çetelerle mücadelenin benzeri olan geniş tabanlı toplumu etkilime programı olduğu ifade edildi.”

Mahkeme Başkanı: “Zekeriya Bey, Zekeriya Bey süreniz doldu.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Bir yandan teröristlerle… toplumun.”

Mahkeme Başkanı: “Lütfen toparlayın.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “En hassas, en hassas kesimlerine çalışan polislerin diğer yandan aralarında dini liderlerinde bulunduğu birçok kesimi eğitimler, sosyal projeler ve ailelerle ortak aktiviteleri radikal kesimlerin eleman sağlanmasının önüne geçilmeye çalışıldığı belirtildi. 2. program ise Diyanet İşleri Başkanlığınca uygulanan ve uygulandığı belirtilen ve buna göre Hanefi mezhebinin aşılanmasıyla radikal veya şiddet içerikli İslam mesajlarının önüne geçilmeye çalışılıyor, diye bir rapor. Şimdi buradan devam ediyor ve devamında ortaya şöyle bir tablo çıkmıştı. Aralık 2010 Gülen Cemaatine dokunmayın, kimden; Abdullah Öcalan’dan, Karayılan; Gülen Cemaatine şans verelim, Aralık 2010. Bölücü akımlara karşı irşat ekipleri Kasım 2010. Yalova’da Apo iz… Apo zirvesi Fethullah Gülen Cemaatinin önde gelen isimlerinden Gülerce’yle görüştü yazıyor. İmralı’da Gülen Cemaatinden sıcak mesaj. Şimdi bu minvalde devam eden haberler, TESEV raporuna imza atan, kimin? Cengiz Çandar’ın aynen 17 Ocak 2011 tarihli yazısı da şu mutabakatı Başbakan ve Öcalan imzalayacak. Şu Cengiz Çandar’ın hazırlamış olduğu dağdan iniş PKK nasıl silah bırakır başlıklı Haziran 2011 tarihli TESEV raporu. Şimdi aynen şöyle yazıyor, rapor için görüşülen kişiler listesi. Siyasi parti temsilcilerinden Ömer Çelik, Sezgin Tanrıkulu. Devlet ve hükümet yetkilerinden Abdullah Gül, Sadullah Ergin, Beşir Atalay, Hakan Fidan, Efkan Ala, Murat Özçelik, Aydın Sercan, Cevat Öneş. Şimdi Sayın Hakimim, şu elimdeki dosya yine 67 numaralı Abdullah Öcalan’a ait mahkum olduğu davanın klasöründen. Dizi pusulası 1, 48 sayfalar asrın davası TC’nin suç dosyası başlıklı yazı. Şimdi 1999’da o yüzyıl biterken asrın davası Abdullah Öcalan’dı. Bu yüzyılda asrın davası Ergenekon. Şimdi bakın Cenosi….”

Mahkeme Başkanı: “Mehmet Zekeriya Bey talebinize gelelim okuyorsunuz bazı şeyleri ama süreniz doldu, talebinize gelelim.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Bitiriyorum. Geliyorum bitirmem lazım. Cenosid Holokost Progrom soykırım Nazi, Yahudi soykırımını anlatıyor. Cenosid soykırım İttihat Terakki Ermeni soykırımını anlatıyor. Soykırım Kürdkuji burada yazıyor, bu da Ergenekon Kürt soykırımını anlatmaya yönelik bir program. Şimdi geliyorum talebime. Ocak 2012 tarihli Ekrem Dumanlı hem Hrantçı, hem Ergenekoncu olunabilir mi? İlk Adım’ın benim şahsımın emir vererek 6 kişiyi öldürttüğü Görümlü Köyüne ait konuyu işlemiş ve bu meyanda mahkemenize sunuyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Talebinizi alalım, talebinizi alalım.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Şırnak Baro Başkanı Nuşirvan…”

Mahkeme Başkanı: “Mikrofonu kesmek zorunda kalacağım buyurun.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Şırnak Barosu Başkanı Nuşirvan Elçi ayın 19’undan beri benim Güneydoğu o 6 kişinin ölümünden sorumlu taburun komutanı olduğumu söylüyor. Talebim şu; Şırnak Bar… yani anlatımını geçiyorum, madde olarak söylüyorum. Şırnak Baro Başkanı Nuşirvan Elçi açıklamalarında mahkememizin yasağına rağmen Ergenekon terör örgütü diye beyanat veriyor.”

Mahkeme Başkanı: “Efendim bizi bu tür beyanlar bizi bağlamaz. Yani burada bir yargılama devam ediyor.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Mahkemenizin. Hayır, ben gerçeği söylüyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Tamam.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Yani Akit Gazetesine beyanatta bulunmuş.”

Mahkeme Başkanı: “Tamam.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Mahkemenizin yasağına rağmen. Yasal işlem yapıp yapmamak mahkemenizin takdirinde. Mahkemenizin henüz yargılama konusu olmamasına rağmen Gizli Tanık İlk Adım beyanları doğrultusunda konuşmalar, açıklamalar yapan Şırnak Baro Başkanı Nuşirvan Elçi’nin bu konuda ilgili Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından bilgisi ve görgüsü nedir diye ifadesinin alınarak mahkemenize gönderilmesinin istenmesi, söz konusu yayın organları ekte sunduğum Bugün Gazetesi, Akit Gazetesi ilgili tarihlerdeki yayınların ilgili Cumhuriyet savcılıklardan istenmesi. Silopi Cumhuriyet Savcılığına yazı yazılarak söz konusu iddiaya ilişkin bir soruşturma olup olmadığının hakkımla ilgili sorulması.”

Mahkeme Başkanı: “Tamam.”

Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk: “Son olarak şu talebim Sayın Başkanım bununla ilişkili olarak. Mahkemeniz daha önce 17.7 bir do… düzeltiyorum 17.3.2010 ve 12.1.2011 tarihli gelen cevabi yazılarla Türkiye Büyük Millet Meclisindeki 17.3.87, 77. oturum, 17.7.87 tarihli 100. oturumların kapa… şeylerini kapalı oturum tutanaklarını istemiştim, göndereceğiz demişlerdi, 2 yıl geçti. Yeniden meclisten bunun istenmesini talep istiyorum. Dinlediğiniz için teşekkür, sağolun.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun Bayram Bey.”



Sanık Bayram Demir söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, bugün itibariyle bu dosyadan tam 3 yıldır tutukluyum, Sayın Başkanım, yani bugün itibariyle 3 yıl oldu. Daha önceki savcılık aşamasını da düşündüğümüz zaman bir 9 ayda öyle bir süreç var. Yaklaşık, 4 yıldır hakkımızda bir takip, bir koşuşturma, bir araştırma yapılıyor ve daha önce tutuklu olduğum bir dosyadan da 18 ayda ordan hesapladığımız zaman 4 buçuk yıldır benim hakkımda polis, savcı ve 3 heyet. Yani bir Bakırköy 12 Ağır Ceza, bir İstanbul Beşiktaş’taki 12 Ağır Ceza ve bir de sizin Heyetiniz benim hakkımda her türlü bilgiyi, belgeyi delili istedi ve bu dosyalara da girdi. Sayın Başkanım 4 buçuk yıldır araştırılıyorum. 4 buçuk yılda hakkımda en ufak bir suça karışmış, herhangi bir örgütle irtibatı olmuş, yani şüphe dahi uyandıracak hiçbir şey yok, ama ben 4 buçuk yıldır özgürlüğümden mahrum bırakılıyorum. Yani sebebini bir türlü anlayamadım. Buraya geldik, iddia edilen Ergenekon örgütüyle dosyamız birleştirildi. E gerek buradaki sanıklar dinlendi, gerek biz dinlendik, gerek gizli tanıklar dinlendi. E buradaki insanlarla da hiçbir irtibatımızın olmadığı çok açık seçik ortada. Yani, bunlara baktığım zaman 4 buçuk yıldır niye yattığımı hala ben anlayamadım ve buna bir sebep göstermenizi talep ediyorum. Yani niye yattığıma dair en ufak bir sebep, bir bilgi, bir belge, bir ifade tarafıma bildirmenizi istiyorum. İddianamemize baktığımız zaman Sayın Başkanım, yani Cumhuriyet Gazetesine atılan molotofla ilgili hazırlanan hakkımızda hazırlanan iddianamede bir sebepten bahsedildi, bu işi organize edenin, kişilerin kimler olduğundan bahsedildi. Nerede karar alındığından bahsedildi. Kimin haber verdiğinden bahsedildi falan, iddianamenin hazırlanış şekli bu, tabi ki bir sebep olacak, yapan olacak, bir suç olacak falan filan. E şimdi baktığımız zaman Cumhuriyet Gazetesine atılan molotofun sebebi yok. Yani, daha öncede bunları ifade ettim, ama yine ifade etmek zorunda kalıyorum. Yani Sayın Sedat Peker’in ifadesi ve Sayın İlhan Selçuk’un ifadelerinde Cumhuriyet Gazetesine molotof atılmasını gerektirecek hiçbir sebebin olmadığı iddianame ile tam tezat oluşturuyor. Yani böyle bir sebep yok. İkincisi, olayı yaptığı veya olayı organize ettiği söylenen işte Çaycı Cuma’dan bahsediliyor, ne bileyim silah temin eden insandan bahsediliyor, yani isimleri Sarı Serdar’dan bahsediliyor. Yani işin göbeğinde olan insanlar, organize eden insanlar ve bu insanlar bulunamadı halen. Yani 4 yıldır Cumhuriyet Gazetesine molotof atılmasını organize eden ve olayın bizzat içinde olduğu iddia edilen insanlar piyasada yok ve Bedirhan Şinal’ın ilk ifadesine baktığımız zaman mahalleden tanıdığı, bildiği üzerlerine ifade verdiği insanlar alınıyor, o insanlar hayır siz bu işi yapmamıştırsınız deyip polis tarafından bırakılıyor. Bizden sonra yine Bedirhan Şinal burada geldi yemin ederek gerçekleri açıklayacağım diye ifade verdi ve başka isimler verdi. E sizde mahkeme olarak hayır bunlar yapmamıştır, inanmadınız, o insanlar hakkında da dava açılmadı. Ama bu kadar insan içerisinde belki Bedirhan Şinal’ın verdiği ya da verdirttirildiği dediği o ifadenin içerisinde 50, 60 tane isim geçiyor. Ama bu 50, 60 isim içerisinde ben, Boğaç Kaan, Bora Ballı, Seyhun Zayim kurban olarak sanki seçilmişiz. Kimin yaptığı belli olmayan, nasıl yapıldığı belli olmayan, ne amaçla yapıldığı belli olmayan bir eylemin cezasını, suçunu bizler çekiyoruz Sayın Başkanım. Yani hazırlanan iddianameye baktığımız zaman yani üzerimize atılmış suçların veya da üzerimize atılı iddiaların hiç birinin temel dayanağı yoktur. Hiç birinin dayandığı bir şahit, bir belge, bir delil bir şey yoktur, ama biz üzerimize atılmış bu suçlardan arınmak için her türlü belgeyi, bilgiyi, delili Yüce Mahkemenize sunduk ve taa Bedirhan Şinal ilk ifadesini verdiği zaman bir Sinan Çetin’den bahsediyor. Diyor ki, Bora Ballı bana bunu anlatırken, Sinan Çetin’de ordaydı, yani C27 koğuşundaydı. Ama 3 senedir olayla birlikte saydığımız zaman 4 senedir Sinan Çetin maalesef ne savcılık tarafından, ne polis tarafından, ne de mahkemeler tarafından çağrılıp dinlenmedi Sayın Başkanım. 4 sene oldu ve bunu Bedirhan Şinal gösteriyor şahidi. Üstelik bizim yüzlerce şahit dediğimiz yani C27 koğuşunda kalan hiç isim vermemek şartıyla C27 koğuşunda kalan, C28 koğuşunda kalan bütün insanları ben ve diğer insanlarda şahit olarak gösterdik. Yine bunlar dinlenilmedi, gizli tanıklar dinleniyor, biz bekliyoruz. Yine iddianamede çok açık ve net yani, Boğaç Kaan Murathan’ın C27 koğuşunda kalmadığı, hani devlet evraklarıyla bunlar ispatlandı Sayın Başkanım, hatta bizde değil siz istediniz, 12 Ağır istedi ve bunlar dosyaya geldi, hatta hatta savcı istedi. Ta olay yani savcılık aşamasındayken dosya Sayın Savcının istemesiyle Boğaç Kaan Murathan’ın bizim koğuşumuzda olmadığı taa o savcılık iddianamesinde yani savcılık aşamasında belli ama iddianame hazırlanıyor, yine sanki Boğaç Kaan Murathan’la biz aynı koğuştaymışız gibi o bana, ben Bora’ya, Bora, Bedirhan’a talimat vermiş gibi bir eylem çıkıyor ortaya. Olmayan bir adamla ben nasıl bir eylem planı yapabilirim, Sayın Başkanım? Böyle bir şey mümkün mü? Yani üzerimize atılı suçları biz sizlere, Yüce Heyetinize nasıl ifade edeceğiz, daha neyle anlatacağız? Varsa anlatamadığımız bir şey ya da istenilen bir delil, elinizde yetki var Sayın Başkanım, isteyin getirttirin, biz yargılanmaktan korkmuyoruz, yargılanılsın tabi ki bu suçu kim işlemişse, bunu kim organize etmişse, kim gidip oraya bu molotofu atmışsa e tabi ki bulunup yargılanmalı ve cezası da neyse onu çekmeli. Ama bir başkasının işlediği suçun veya da bir başkasının ne emelle, ne amaçla, ne niyetle işlettirdiği bir suçun kurbanı niye biz oluyoruz Sayın Başkanım? 3 yıl oldu, 3 yıldır niye yattığımızın farkında varamadık hala. Yani ispatlayamadığımız bir şeyde yok, ne istediyseniz geldi, halada isteyin ben istiyorum bulunsun, ortaya çıksın bize bu kötülüğü, bu şeyi yapan kimse çıksın bizde onu bilelim. Yani kim yapıp da bizim üstümüze bıraktı. Ama Sayın Başkanım, yani bugün baktığınız zaman özel yetkili mahkeme dediğimiz mahkemelerin sayısı belli. Yani burada görev yapan sizlerin sayısı da belli, yani şu dosyayı elinize aldığınız zaman ben inanıyorum, yani buna baktığınız zaman bunun nasıl hazırlandığını, kimin hazırladığını, ne amaçla hazırlandığını ve buradaki insanların bu işin içinde olmadığını bizlerden daha iyi anlayacak pozisyondasınız. Ki ben buna inanıyorum yani. Ama Sayın Başkanım yani devlet tarafından böyle bir zulüm görmek, devlet tarafından özgürlüğümüzden mahrum bırakılmakta devletini, milletini, vatanını seven bir insan olarak zoruma gidiyor. Artık, bunun yani 4 yılda eğer bu suçlu bulunamadıysa suç benim mi Sayın Başkanım? Suç buradaki insanların mı? 4 yıl geçmiş aradan. Yapan belli, yapanın verdiği ifadeler belli, burada gelip yemin ederek itiraf ediyorum dedi. O belli. E burada bizim suçumuz ne? Başka insanlar var yani düşündüğüm zaman bu insanlar niye yokta sadece biz sadece Bayram Demir, Boğaç Kaan Murathan, Bora Ballı, Seyhun Zayim. Bizim dışımızda belki de 20 tane daha, 30 tane daha isim var, ama maalesef polis veya savcılık veya heyetler hayır onlar yapmamıştır. Siz. Ama niye biz? Bunun sebebini ben öğrenmek istiyorum, Sayın Başkanım. Yani bir de dediğim gibi yani daha bu işi yapmadığımıza dair size kendimizi nasıl ifade edeceğiz vallahi ben daha onu bulamıyorum, anlatamıyorum. Ama mutlaka da bu işi kim yapmışsa bunu ben de mutlaka öğrenmek istiyorum. Sadece Yüce Heyetiniz değil yani bende mutlaka öğrenmek istiyorum. Yani bizi bu kadar mağdur eden, bu oyunu kuran, bu oyunu tezgahlayan kimse emelinin, hedefinin ne olduğunu bende öğrenmek istiyorum. Ama benim artık tutuksuz yargılanmamı istiyorum, yani işlemediğim bir suçu hatta öncede söyledim aklıma dahi gelmemiş bir suçun cezasını ben yatıyorum. Benimle birlikte diğer insanlarda yatıyor. Sayın Başkanım, benim söyleyeceklerim bu kadar, ben tahliyemi talep ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”



Sanık Bora Ballı söz istedi verildi: “Saygıdeğer Başkanım, Saygıdeğer Hakimler şahsınızı ve makamınızı saygıyla selamlarım. Sayın Başkanım, dün buraya bir gizli tanık geldi, Gizli Tanık Poyraz ben bu tanığın beyanlarıyla ilgili herhangi bir beyanda bulunmayacağım, yalan olduğu ortadadır ancak huzurunuza çıktığım ilk günden bu yana ispatlayamadığım hiçbir doğruyu dile getirmedim huzurunuzda. Yani, ben kendi suçsuzluğumu ispatlamaya çalışırken delillendirebildiğim, belgelendirebildiğim hususları dile getirdim, suçsuzluğumu kanıtlayan. Bu sebeple bazı taleplerde bulundum, Başkanım yazılı olarak arz edeceğim. O taleplerimi eğer kabul buyurursanız efendim benim bu gizli tanığın hakkımdaki beyanlarının gerçekdışı olduğu kanıtlanmış olacak. Saygıdeğer Başkanım, az önce huzurda ifade veren aynı dosya sanığı Sayın Bayram Demir’in de söylediği gibi hatırı sayılır bir süredir tutuklu bulunmaktayız Sayın Başkanım gerek bu dosya sebebiyle gerekse de önceki dosyamız sebebiyle. Birçok suçlamalar oldu Başkanım hepsine biz cevap verdiğimi, verdiğimize inanıyorum. Gerek huzurdaki diğer aynı dosya sanıkları, hepsi kendi suçsuzluklarını huzurunuzda ispatladıklarına inanıyorum. En çok vurgu yaptığımız delillerden biri Sayın Başkanım bizim huzurdaki Sanık Sayın Boğaç Kaan Murathan’la aynı koğuşta yatmadığımız. Bu gerçek yani biz Boğaç Kaan Murathan’la 12 Ağır Ceza Mahkemesine götürülürken ringte karşılaştık ilk defa. Seyhun Zayim ilk defa organize şubede karşılaşmış, Bayram Demir ve ben ringte karşılaşmışız. Tutuklu olarak huzurunuzda bulunan ya da bulunmayan sanıklardan Boğaç Kaan Murathan’ı en son gören Bedirhan Şinal benden 1 saat sonra gördü, o da 12 Ağır Ceza Mahkemesinin duruşmasında gördü Sayın Başkanım. Birçok kurgu var Sayın Başkanım Bedirhan Şinal’ın önceki beyanlarında, huzurunuzda reddettiği beyanlarda birçok kurgu var. Takdir edersiniz ki Başkanım kurgu mantığa muhtaç yani daha doğru bir ifadeyle kurgu mantıklı olmalı, ancak mantıktan eser yok Başkanım bu kurguda. İşte aynı koğuşta yatmadığımız insanla aynı koğuşta yatıyoruz. Cezaevinde olmayan koğuşlarda yatıyoruz. Şahıs bizim suçumuzu üstlenmiş, benim veyahut Seyhun Zayim’in suçunu üstlenmişti ondan yatmış. Biz şahsı aramışız, aramadığımız belgeli, bizim cezamızı yatmadığı belgeli mahkeme kararı var Başkanım arz etmiştik daha önce takdirinize sunmuştuk. Bunun gibi birçok delil var, Sayın Başkanım. Ancak ne Bedirhan Şinal’ın beyanlarında, ne Sayın tahkikat savcısının çalışmalarında, ne Sayın iddia makamının taleplerinde geçmeyen bir husus Bayrampaşa Cezaevinde bir ortak alan bulunduğu hususu, Yüce Mahkeme bu konuyla ilgili ilgili mercilere yazı yazdı Başkanım, bilgi istedi, ortak alanın ne şekilde kullandığıyla ilgili. Efendim ben isterdim ki keşke bize de sorulsaydı, huzurunuzda ifade vermekteyken bizde bu konudaki bilgimizi arz etseydik Yüce Mahkemeye. Kısaca şunu söylemek istiyorum efendim Bayrampaşa Cezaevindeki ortak alan müessesi şu an bulunduğumuz cezaevindeki yahut yeni yapılmış cezaevindeki ortak alan sistemlerinden çok farklıydı efendim. Bayrampaşa Cezaevi çok eski bir cezaevi, cezaevinin en yeni kalmış, en az yıpranmış bölümü spor salonu. Çünkü kalabalık bir cezaevi olduğu için Sayın Başkanım hiçbir tutuklu çok nadir görülen turnuvalar haricinde voleybol turnuvaları haricinde ortak alana çıkarılmaz. Aynı şekilde Başkanım ibadethane var, buna da ancak bayram namazlarında ve Cuma namazlarında, o da çok kısıtlı yani kapasitesi az olduğu için Sayın Başkanım çok kısıtlı mahkum çıkarılmakta. Bir de konser salonu var, Sayın Başkanım. Çok nadiren cezaevinin yönetiminin düzenlediği sosyal etkinliklere mahkumlar orda çıkmakta. Ancak Saygıdeğer Başkanım cevap geldiğinde de ilgili mercie yazılan cevap Yüce Mahkemeye geldiğinde de görülecektir ki, bu ortak alanlara da Başkanım bir nizam çerçevesinde çıkılamakta, hiçbir koğuştan çıkan tutuklu ya da hükümlü diğer koğuştaki tutuklu ya da hükümlüyle irtibata geçememekte. Bizim az önce arz etmiştim Başkanım, devamlı üstünde durduğumuz huzurdaki sanık Boğaç Kaan Murathan’la aynı koğuşta yatmadığımız hususunu zannediyorum biz o kadar çok dile getirdik ki efendim sanki az önce kurgu olduğunu arz ettiğim bu Bedirhan Şinal’ın önceki beyanlarında o muhtaç olduğu mantık sadece bizim Boğaç Kaan Murathan’la aynı koğuşta yatmış olmamız, bütün bu kurgusal anlamda, mantıktan eser dahi bulunamayacak bütün kurguyu kurtarır oluyor. Yani biz Boğaç Kaan Murathan’la aynı koğuşta yatmış olsak, aynı koridorda karşılaşmış olsak, aynı ortak alanda temas etmiş olsak, sanki efendim bütün bu eylemi bizim yaptığımız ihtimali kuvvet kazanıyor. Böyle bir hususta yok. Ben kendisine sordum Saygıdeğer Başkanım kendisi Boğaç Kaan Murathan 2 buçuk ay yatmış Bayrampaşa Cezaevinde. Ortak alana hiç çıkmamış Sayın Başkanım. Ben 1 yıl yattım Sayın Başkanım 2 kere ibadethaneye çıkabildim, biri bayram namazı, biri Cuma namazı için. 1 kere de konser salonuna çıkabildim Başkanım 1 yıl içerisinde. Seyhun Zayim’de aynı şekilde Sayın Başkanım Bayram Demir’de aynı şekilde yani devamlı ortak alana çıkmak gibi bir husus zaten söz konusu değil. Daha arz etmiş olduğumuz bir ton, bir sürü hususlar var, Sayın Başkanım. Bunları ben tekrar tekrar getirmek istemiyorum huzurunuzda, vaktinizi de tasarruflu kullanmanız bakımından Sayın Başkanım. Ben gerek arz edeceğim, dilekçemde gerekse de daha önceki savunmalarımda hep vicdan vurgusu yaptım Sayın Başkanım. Vicdanda her zaman kişiye doğru kararlar verdirmeyebilir, bana doğru kararlar verdirmeyebilir, verdirmemiştedir de. Huzurdaki diğer sanıklar olabilir, izleyiciler olabilir, herkesin vicdani zaman zaman insana yanlış kararlar verdirebilir Sayın Başkanım. Ancak sizlerin vicdanı ben herhangi birinin vicdanıyla denk tutamıyorum, Sayın Başkanım. Sizler çünkü Saygıdeğer hukukçularsınız. İncelediğiniz dosyalar var, bize sorulan sorulardan anladığım kadarıyla son derece titizlikle incelenmiş dosyalar, delilleri gördünüz Sayın Başkanım. Ben bu sebepten dolayı Sayın Başkanım vicdanınıza sesleniyorum, tahliyemi talep ediyorum teşekkürler.”

Sanık Aykut Metin Şükre söz istedi verildi: “Değerli Başkanım, Değerli Üyeler, Değerli Savcım tutuklanma sebebimle alakalı bir iki şey söylemek istiyorum. Delilleri karartma ve kaçma ihtimalinden 12.12.2011 tarihinde tutuklandık. Ben 2006 yılında Ankara Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevli memur arkadaşlarca tutuklandığımda bildiğim her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattım. Benimle beraber gözaltına alınan Süleyman Esen ve Salih Kurter üçümüz gözaltına alındık. Her şeyi bana tek tek sordular ve ben her şeyi en ince, en ufak ayrıntısına kadar 4 gün boyunca anlattım efendim. Anlattıklarımdan sebep, daha adli makamlara çıkmadan Kenan Özay gözaltına alındı benim verdiğim ifadeler doğrultusunda ve Selçuk Özkan’ın da aranması çıktı efendim. Benim mahkeme safhalarında ve bugüne kadar söylediklerimin haricinde herhangi bir şey yoktur efendim. Burada ayın 12’sinde, ayın 9’unda işte Kenan Özay, Selçuk Özkan’a da sorulan sorular, benim verdiğim ifadeler doğrultusunda sorulmuştur efendim. Benim söylediklerimi de onlar destekler ve doğru olduğunu ispatlar niteliktedir, efendim. Ben 2008 yılında Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesinin karar duruşmasında 20 ay tutuklu kaldıktan sonra beraat ettim efendim ve beraatım sonunda İstanbul’da yaşamımı sürdürmeye, hayatımı devam ettirdim, evlendim, çocuğum var, çalışıyorum, kaçma ihtimalimde yok. 2009 yılından Ramazan ayından beri siz beni buraya çağırıyorsunuz ve her çağırdınız da ben kendim her duruşmaya geliyorum. Kaçma ihtimalim yoktur, delilleri karartma ihtimalim yoktur, deliller zaten benim söylediklerimdir efendim. Böyle bir niyetim olsaydı Ankara’da hiçbir şey söylemez, Alparslan yalan söylüyor derdim ve bugüne kadarda aynı şeyi devam ettirirdim, ama ben mahkemelere, adalete sığınıp gerçekleri söyleyip yardımcı olduğuma inanıyorum efendim. Bununla alakalı da uygulayacağınız bütün adli şeyleri kabul ederek tahliyemi talep ediyorum efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Sanıklardan başka konuşmak isteyen var mı? Buyurun.”

Sanık Sedat Peker: “(4, 5 kelime anlaşılmadı).”

Mahkeme Başkanı: “Peki bir ara verelim.”

Saattin 15:02 olduğu görüldü.



Yüklə 448,89 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin