13. AĞIr ceza mahkemesi ( cmk 250 maddesi İle yetkiLİ ) duruşma tutanağI



Yüklə 448,89 Kb.
səhifə4/6
tarix26.07.2018
ölçüsü448,89 Kb.
#59393
1   2   3   4   5   6

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu sırada bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Nursafa Pandar, Av. Yusuf Utku Tekayak ve Av. Mehmet Nuri Aytekin’in geldikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.

Sanık Bayram Demir müdafiinin mazeret dilekçesi gönderildiği görüldü.

Ayrıca müvekkilinin tahliyesini istediği anlaşıldı.

Mahkeme Başkanı: “Buyurun Seyhun Bey.”

Sanık Seyhun Zayim söz istedi verildi: “Saygıdeğer Başkanım sizi ve Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Efendim, 40 aydır tutuklu bulunmaktayız, bu dosyayla alakalı 40 aydır tutuklu bulunmaktayız Saygıdeğer Başkanım. Daha önceki tutuklu bulunduğumuz sürede 20 ay, bununla beraber 60 yapıyor. İddianame kapsamındaki delillere bakıldığı takdirde bizim suçsuzluğumuzun sizin tarafınızdan da görüldüğüne inanıyorum. Buradaki diğer Cumhuriyet Gazetesi dosyasıyla alakalı talepte bulunan kişilerin beyanlarına da katılıyorum. Yani fazlada söyleyecek bir şeyim yok. 40 ay oldu Saygıdeğer Başkanım, normalde de 60 aya vardı yani 5. sene bitti, 6. seneye girdik. Biz olay tarihinde cezaevindeyiz. İddianame kapsamında Boğaç lakaplı Emre isimli bir şahıstan bahsediliyor, böyle bir şahıs yok. Ayriyeten Bedirhan Şinal’ın vermiş olduğu ifadeler, insanlar, tarihler, saatler, telefonların HTS inceleme raporları bunların hepsi bizim suçsuzluğumuzu ispat ediyor. Bu noktada fazlaca vaktinizi almak istemiyorum, Saygıdeğer Başkanım. Çok uzun bir süre oldu artık yani psikolojimiz her şeyimiz bozulmaya başladı. 5. sene bitti, 6. seneye girdik. Yüce Mahkemenizden tutuklu bulunduğumuz süre göz önünde bulundurarak tahliyemi talep ediyorum. Teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı: “Tamam. Fikret Bey buyurun.”



Sanık Fikret Emek söz istedi verildi: “Sayın Başkanım, Sayın Mahkeme Heyeti mahkemenize sunduğum 28.07.2011 tarihli dilekçeme istinaden Zafer Sancak isimli şahısın gönderdiği ihbar mektubunun bir sureti tarafıma verilmiştir. Mektupta, Mustafa Levent Göktaş’ın devre arkadaşı olduğu ve bir dönem aynı birlikte görev yaptığı belirtilen Zafer Sancak isimli şahsı kesinlikle tanımıyorum. Mektupta şahsımla ilgili anlatılan konuların bir bölümünü izah edeceğim, diğer konulardan da ilerleyen zamanlarda Sayın Heyetinize arz edeceğim. Mektubun 4. sayfasında teslim olan bir teröristin Silopi kuzeyindeki Derebaşı Köyü yakınında bir grup teröristin bulunduğu bilgisi vermesi üzerine, bölgede icra edilen operasyonda Kerimali kayalıklarına çıkarken Levent ile Fikret Emek’in karargahları ana gruptan koparak yanlış bir patikaya sapmış ve terörist oldukları şüphesiyle MAK personeli tarafından ateş altına alınmıştır. Bunun sonucunda Fikret Emek ve Ercan isimli bir teğmen yaralanmıştır, denmektedir. Maalesef istemediğim halde gerçeklerin ortaya çıkması açısından bazı operasyonlardan bahsetmek zorunda kaldığımdan dolayı da üzgünüm. 1991, 93 yılları arasında Güneydoğu Anadolu bölgesinde komando bölük komutanlığı yaptıktan sonra tayinim Özel Kuvvetler Komutanlığına çıktığından dolayı 1993 Ağustosunda yeni birliğime katıldım. 2. Özel Kuvvet Alayında 1 yıl tim komutanlığını görevime müteakip 1 Ağustos 1994 tarihinde 3. Alay, 3. Tabur karargahına atandım. Tabur komutanımın 3 yıllığına yurtdışına tayini çıkması üzerine, 17 Ağustos 1994’te tabur komutanı vekili olarak atandım. Diğer birliklerde olduğu gibi Özel Kuvvetler Komutanlığında tabur komutanlığı görevi de binbaşı, yarbay rütbesinde olan subaylara verilir. Oysa ben 17 Ağustos 1994’te kıdemli üsteğmendim. Göreve başladıktan sonraki 30 Ağustos’ta da yüzbaşı oldum. Üst komutanlıklarımdan tarafımdan küçük rütbemde bu göreve layık görülerek onurlandırıldım. Komando bölük komutanlığım dönemimde olduğu gibi Özel Kuvvetler Komutanlığında da sapık ideolojiyle vatan toprağımızı bölmek, parçalamak üzere kurulmuş günümüzde de aynı özelliği sürdüren ve her türlü melanetliğin, kötülüğün adresi olan bölücü terör örgütüne karşı yürütülen kutsal mücadelede görevimi her zaman en iyi şekilde yapmaya gayret ettim. Başta OHAL olmak üzere, bölgeleri olmak üzere görev yaptıktan sonra Ocak 1995 başında taburumla birlikte Silopi bölgesine geldim. Bu bölgede yapılan operasyonlara katıldım. 1995 Mart ayında Irak’ın Kuzeyine yapılan büyük çaplı Çelik Harekâtında gece Habur Sınırı Kapısından geçecek olan mekanize tank ve motorlu tüm birliklerden oluşan konvoyun en önde öncü görevi benim taburuma verilmişti. Harekât öncesi istihbarat kaynaklarından elde edilen bilgilere göre bölücü terör örgütü mensuplarınca Zaho şehri ve civarındaki bölgelerde harekâtı sekteye uğratmak gayesiyle konvoyun ilerleme istikametlerinde yol, köprü ve menfezlerde patlayıcı madde ve mayınlarda kullanacakları, yol güzergahlarında bulunan kamyon ve tırları yakarak yolları kapatıp konvoya saldırı düzenleyecekleri bildirilmişti. Bu nedenle sınır kapısını geçtikten sonra kritik bölgelerde timler bırakarak konvoyun emniyetli geçmesini sağlamak ve olası çatışmalarda duruma derhal müdahale etmek gayesiyle emrime zırhlı araçlar ile 2 adet tank ile teröristlerin yakması muhtemel araçları yol güzergahlarından kaldırmak gayesiyle de bir adet dozer bıçaklı tank verilmişti. Konvoyun Zaho şehri çevresi içerisinden geçiş güzergahında çok miktarda kritik bölge olduğundan bazı nokta, kavşak ve köprülerin emniyeti de o dönem Binbaşı olan Mustafa Levent Göktaş’ın komutanı olduğu MAK timleri tarafından harekât öncesi bir zamanda Irak’ın Kuzeyine sızarak alınacağı planlanmıştı. Ben Mustafa Levent Göktaş’ın ismini önceden duymuştum. Ancak, farklı bölgelerde operasyonlarda bulunduğumuzdan ve harekât öncesi safhada da Irak’ın Kuzeyinde keşif faaliyetlerinde bulunduğundan karşılaşamamıştım. Bu harekâtta bana verilen görevlerden bir tanesi de gece harekâta başlama emri verildiğinde, bariyerlerle kapalı olan sınır kapısının karşı tarafta bulunan görevliler ile konuşularak açılması, açılmadığı takdirde zorla girme yetkisi verilmişti. Gece harekâta başlama emri verildiğinde, sınır kapısındaki bariyerlerin bulunduğu bölgeye gittim. Karşı taraftaki görevliler kendilerine emir verilmediğinden bariyerleri kaldırmayacaklarını söylemeleri üzerine zorla girme planımı uygulayacağımı telsiz ile sektör komutanıma bildirdim ve emrimdeki birliklere önceden planladığım zorla girme için hazırlıklara başlama emrini verdim. Dozer bıçaklı tank konvoydan çıkıp bariyerlere doğru yaklaşırken mahiyetimde bulunan tank topları, makineli tüfekler ve diğer silahlar belirlenen hedeflere doğru yönelmişti. Karşı tarafta bir bölük kadar kuvvette panik başlamış, sağa sola koşturarak mevzilenmeye çalışıyorlardı, ortalık çok gergindi. Bu sırada, Irak’ın içerisinden sivil bir araç hızla gelerek karşı tarafın sorumlularının olduğu bölgede durdu. İçinden silahlı 4, 5 kişi indi ve yetkililerle konuşmaya başladılar. Akabinde karşı taraf bizlere durun işareti yaparak bariyerleri kaldırarak yolu açtılar. Yol açıldığından ben birliğimi tekrar ilerleme düzenine aldırdım. Durumu sektör komutanıma bildirerek sınır kapısından konvoyla geçişe başladık. Konvoy ilerlerken araçla gelen şahısların yanına geldiğimde MAK personeli olduklarını ve başlarındaki kişinin de Binbaşı Levent Göktaş olduğunu, bana kendisini tanıttığında anladım. Ancak harekâtın suretle devam ederek sabaha kadar bölücü terör örgütünün bulundukları belirlenen hedeflerde olmamız gerektiğinden dolayı konuşamadık, selamlaşıp ayrıldık. Harekât esnasında da ayrı sorumluluk bölgelerinde bulunduğumuzdan dolayı da karşılaşamadık. Mustafa Levent Göktaş’ı ben bu harekâtta birliği ile birlikte sınır kapısında bir çatışma yaşanmasının engellenmesinde, konvoyun Zaho ve çevresinden geçişi esnasında kendisine verilen kritik bölgelerde aldığı sıkı güvenlik tedbirleriyle teröristlerin bir saldırı yapmalarının engellenmesinde, teröristlerin kamp bölgelerinde çembere alınmasında ve etkisiz hale getirilmesinde devletimiz ve milletimiz adına büyük yararlar sağlamış, kahraman bir subay olarak tanıdım. Bu harekâtın yaklaşık 10, 15. günü civarı ortalık sakinleştiğinde Cudi Dağı Derebaşı bölgesinde yoğun terörist grubu bulunduğu duyumu alınmıştı. Bu grubu etkisiz hale getirmek maksadıyla özel kuvvet unsurlarının geçici olarak Irak’ın kuzeyinden çekip Cudi Dağı bölgesine görevlendirdik. Her ne kadar Mustafa Levent Göktaş ifadelerinde, şahsımı ilk defa Cudi Dağındaki operasyon esnasında tanıdığını belirtse de, gerçek anlattığım şeklindedir. Belki kendisi konvoyun öncü birliğinin komutanının benim olduğumu hatırlayamamış olabilir. Ancak operasyonu planlama safhasında Mustafa Levent Göktaş ile esas o zaman tanıştık ve operasyona birlikte katıldık. Teröristlere görüntü vermemek için gece harekâtı planlandı, akşam hava karardıktan sonra uzun bir yaya intikalle, uzun bir yaya intikalle saat 01:30, 2, 02 civarı Derebaşı bölgesine yaklaşmıştık. Önceden belirlediğimiz hedef toparlanma noktasında molamızı verdik. Mustafa Levent Göktaş ve ben yanımızda birkaç rütbeliyle keşif gayesiyle birliklerin önüne geçerek tertipleneceğimiz tepeye doğru ilerledik. Tepeye yaklaştığımızda aniden teröristler tarafından 15, 20 metre mesafeden üzerimize yoğun ateş açılarak pusuya düşürüldük. Açılan ilk ateş esnasında ben göğsümden 2 mermi ile vurulmuşum ve yere düşmüşüm, o anı hatırlamıyorum. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, bana ilk müdahaleyi Levent Albayım ve sağlıkçı astsubay arkadaşım yaparlarken kendime geldim. Vurulduğumu ve durumumun kritik olduğunu o zaman anladım. Benimle birlikte bir teğmen daha vurulmuştu. Arkadaşlarımız bizi çatışma mahallinden daha emniyetli bir bölgeye bizi taşıdılar. Bir müddet sonra gelen helikopter ile Şırnak’taki askeriye hastaneye götürüldük ve ameliyata alındık. Daha sonraki zamanlarda çatışma esnasında Mustafa Levent Göktaş’ın da bir merminin sıyırması ile bacağından yaralandığını, ama çatışmaya devam ettiğini, bana ilk müdahaleyi Levent Göktaş’ın yaptığını ve sonrasında sağlıkçı astsubay geldiğini, tepeci bir grup terörist tarafından ateş altına alındığımızı ve grubun bir kısmının da bertaraf edildiğini, sabah civarı da büyük grupla yoğun çatışma yaşandığını duydum. Ayrıca ameliyatıma giren doktorlar tarafından hastaneye getirildiğimde durumumun çok kritik olduğundan, çok kan kaybettiğimden ve mermilerin 9 parçaya ayrıldığından, birçok organımı parçaladığından müdahalede çok zorlandıklarını anlattılar. Birkaç dakikalık bir gecikme olsaydı, hayatımın son bulacağı anlatıldı. Benim hayatımı bağışlayan Yüce Allah’tır, buna vesile olanlar önce Mustafa Levent Göktaş olmak üzere birlikteki arkadaşlarım, helikopter pilotları, hastanede ameliyat yapan doktor ve sağlık ekibiyle, taze kan veren 9 kan ve can kardeşlerim olan tüm kahraman silah arkadaşlarımdır. Allah hepsinden razı olsun. Benim hepsine karşı bir can, bir vefa borcum vardır. Ayrıca dava kapsamındaki dosyalarda bulunan Genelkurmaydan gönderilen olayla ilgili tutanak ve raporlarda da teröristlerce girilen çalışmada yararlandığım yazmaktadır. Hal böyleyken yargılandığımız davayla bir ilgisi bulunmadığı halde asker kökenli ve özel kuvvetlerinde görev yaptığı belirtilen bu mektubu yazan şahıs neden böyle yapmaktadır? Dünkü gizli tanıkta olduğu gibi bu şahısta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Özel Kuvvetlerinin ve birlik ve subaylarını karalamakla, onurları ile oynamakla eline ne geçmektedir? Hangi fikir ve düşüncede olduğu ve nasıl bir art niyet taşıdığını Sayın Heyetinizin takdirlerine sunuyorum, arz ederim.”

Sanık Sedat Peker söz istedi verildi: “Saygıdeğer Başkanım, Saygıdeğer Üyeler, Saygıdeğer Savcım, efendim öncelikle şu arzımla beyanıma başlamak istiyorum. Omuriliğimden daha önce olmuş olduğum ameliyattan dolayı duruşmalara devamlı surette geldiğimde bu rapor başarısız bir ameliyat geçirdiğime dair olan rapor cezaevi sağlık dosyamın içerisinde de mevcuttur. Mahkemeye sürekli şekilde geldiğimde ve oturmak zorunda kaldığım için çok ağrılar çekmekteyim ve bunun haricinde de psikolojiyle ilgili de ilaçlar kullandığım için bayağı bir sıkıntı yaşamaktayım. Bu arzımı efendim siz teşekkür ederim, şahsımla ilgili ifadeler geçtiğinde kendimi ifade edebilmem adına buraya gelmemi talimatını veriyorsunuz, hassasiyetiniz için teşekkür ederim. Ancak ben seneler önce duruşma daha ilk başladığı zamanlarda da arzımı yaparken 3, 4 sene önce benim aleyhimde de, lehimde de ne karar verirseniz, razı olacağımı söylemiştim. Sadece isteğimin mahkemeye, duruşmalara katılmak olmadığını, benimle ilgili bir beyan olursa eğer ki siz takdir ederseniz o doğru yöndedir, tanığın veya sanığın söylediği benim aleyhimde oldu. Siz doğru kabul ederseniz, o yönde aleyhimde ceza veriniz efendim. Eğer uygun görürseniz duruşmalara bu suretle efendim katılmak istemediğimi tekrardan arz ediyorum.”



Mahkeme Başkanı: “Deliller daha sonra değerlendirilecek, tanık beyanları şu aşamada herhangi bir şey yok. Tamam buyurun.”

Sanık Sedat Peker: “Efendim Gizli Tanık Poyraz diye bir beyefendi çıkıp burada çeşitli beyanlarda bulunmuştu. Ben avukat birkaç arkadaşın söylediklerinden sonra tanıklarda veya sanıkların beyninde bir istifham oluştuğunu gözlemleyebildim. En azından kendimin de üzerinde oluştu. Kanunen böyle bir hakkım var mı onu bilmiyorum. Ancak eğer kanunen böyle bir hakkım varsa saç testinden geriye dönük şahsın uyuşturucu kullanıp kullanmadığı yönünde bir test yapılabildiği bilinmektedir efendim. Ancak kandan yapılırsa bu test 3 günü kapsadığı için 72 saatte vücuttan çıktığından tespit edilememektedir. Ama saç telinden yapıldığında 10 senelik geriye dönüş bir insanın ne kadar uyuşturucu kullandığını gösterebilmektedir. Sanıkların kafasında oluşan bu ihtişamın, bu yanlış yorumlamanın, bu şüphenin giderilmesi için eğer kanunen böyle bir hakkımız varsa mahkemenizden bir de bu arzım vardır efendim. Bu testin yapılmasını istiyorum. Saygıdeğer Başkanım, savcılık makamını Sayın savcılık makamını tenzih ederek söylüyorum bir de geçmişte benim yaşamış olduğum ve yapmış olduğum şikayetlerle bazı polis amirlerinin, müdürlerinin ve şeflerinin mahkeme kararıyla suçlu bulunduğu bir şey var. Daha öncede 4, 5 ayrı suçtan gıyabi tutuklaması olan bir kişiyi şikayetçi olarak, müşteki olarak aleyhimde ifadesini polis aldırmıştır, almıştır, GBT’sine bakmadan Daha sonra bu şahsın suç örgütü kurmak, silahlı gasp ve bunun gibi ayrı ayrı adliyelerden 4, 5 tane gıyabi tutuklaması olduğu ortaya çıkmıştır. Yani aleyhimde ifade vermesi için geçmiş dönem Kelebek dosyası kapsamındaki almış olduğum tek şikayetin müştekisinin bu şekilde oluşturulduğu anlaşılmıştır. Yine böyle bir hakkım olduğunu bilmiyorum, ancak eğer böyle bir hakkım varsa Saygıdeğer Mahkemenizden böyle bir isteğimin olduğu burada Gizli Tanık Poyraz olarak ifade veren kişinin herhangi bir mahkemece aranıp aramasının olmadığı, gıyabi tutuklanmasının veya kesilmiş cezasının olup olmadığını mahkemenizce verilecek bir emirle araştırılmasını efendim arz ediyorum. Saygıdeğer Başkanım, yine gizli tanık ifadesinde dikkat ederseniz, normal ifadesini vermiş, benim burada her seferinde dile getirmiş olduğum eskiden organize şube yetkilisi olan Serdal Akça isimli kişinin ismini vererek kendisini korur mahiyette sözde ben kendisinin kötülenmesini istemişim mahiyetinde beyanlarda bulunmuştur. Ben bununda çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca da benim kendisine bu şekilde ulaşıp, bu şekilde ifade vermesini iddia ettiği mektup ortada olmamakla birlikte zaten ben bu şahsı nereden tanırım diyor, daha geçenlerde de bu şahıs gazetedeydi. İstanbul 1 Ağır Cezadan 2 sene, 7 ay işkence yapmaktan gene bir ceza almış, gene gazetedeydi. Yani bu kişi bilinen bir kişidir. Gizli Tanığın, Serdal Akça isimli yetkiliyi korur mahiyette söylemiş olduğu şeyi de mahkemenizin takdirine bırakıyorum efendim. Saygıdeğer Başkanım, bir de gizli tanığın konuşma biçiminden, tavırlarından ve tarzlarından bazı şeyleri kendisinin planlayamayacağını, yanlış anlama olmasın asla küçümsemek için söylemiyorum, ancak yaşam biçiminden dolayı bu kadar ince düşünüp ifadelerinde bazı ince nüansları geçiremeyeceğini düşünüyorum. Mesela ifadesinin bir yerinde demiştir ki, Fatih Altaylı’ya altın tespihi de Sedat Peker vermiştir. Oysaki bu ülkede olan herkes bilir ki, ben gençliğimin ilk yıllarından beri Fatih Altaylı tarafından aleyhimde mutlaka ya yönetici olduğu gazetede ya köşesinde benimle ilgili çok ama çok olumsuz yazılar yazılır. Sırf bu şekilde son zamanlarda çok sessiz bir hayat yaşayıp normal cezaevinde koğuşunda odamdan bile çıkmadığım için sessiz bir hayat yaşayıp gündemden uzak olduğumdan gizli tanığa bunun özellikle söylettirildiğini, Fatih Altaylı’nın şahsımla ilgili tekrardan düşmanca hislerinin ortaya çıkıp depreşip yeni yazılar yazılması için bunun tuzak bir öğreti olduğunu düşünüyorum. Buna bazı kişiler tarafından bunun söylettirildiğini düşünüyorum, Saygıdeğer Başkanım bunu da mahkemenize arz ederim. Saygıdeğer Başkanım, bir de genel olarak söylemek istediğim bazı şeyler var, vaktinizi fazla almayacağım 3 gündür aleyhimde birçok şey söylense de ben çok kısa bir süre içerisinde huzurunuzdan ayrılmak için elimden gelen gayreti yapacağım. Saygıdeğer Başkanım, bizim burada yargılanmış olduğumuz terör örgütü amaç olarak ihtilale zemin hazırlamak, ihtilal gerçekleştikten sonrada dindar, inançlı kesime yönelik bu ihtilalin olması yönünde kamuoyunda bir algı var ve bu şekilde kabul ediyor. Bir ihtilal yapılacak, bu ihtilale zemin hazırlanması için bu yönde bir örgüt kurulmuş, kamuoyundaki algıda ve şey tahkikatlarda bu yönde bazı tahkikatlar ilerliyor. Bununla ilgili mesela Ergenekon davaları, Poyrazköy diye geçen davalar, internet andıcı, Balyoz gibi türev birbirlerine yakın davalar açılmıştır. Saygıdeğer Başkanım, Balyoz davasında mesela geçen belgeleri okuduğumuz zaman, incelediğimiz zaman orda Balvanis diye bir tane Eskişehir’deki Çiftliğe Seyit Fevzettin Erol Hocaya ait olan çiftliğe bir üst rütbeli general tarafından çalışmalar yapılması ve bu çalışmaların operasyon yönünde gerekirse de saldırı amaçlı yapılması okuduğumuz, basına yansıyan belgelerden, bilgilerden anlaşılmaktadır. Eğer doğruysa tabi bunlar iddia aşamasında yargılanmaktadır. Şimdi efendim benimde genel olarak bu türevde bir yapının üyesi olduğum söyleniyor. Müsaade ederseniz böyle bir şeyin olamayacağını, birkaç anlatımla maddi delille arz etmek isterim. Saygıdeğer Başkanım 1980 senesinin sonlarında Cennet Mekan Seyit Raşit Muhammed Erol Hocamızın Adıyaman’dan Ankara Pursaklar’a geldiğine daha orda ki külliye inşaatı başlamadan hayır duasını almak için ziyaret etmiştik, tövbe almıştık. Tabi ki ben hayatımda çeşitli günahlara meyil etmiş bir insanım, onu da söyleyeyim ben çok iyi, çok temiz böyle çok mülayim filan ben böyle bir insan değilim. Dini inançları olmakla birlikte zafiyetler göstermiş, hatalar yapmış böyle de bir insanım. Kendi konumumu da bu şekilde belirttikten sonra anlatıyım ki, herhangi bir yanlış anlamaya da mahal vermeyelim. Benim 1988’de yani 17 yaşındayken ziyaret ettiğim bu mübarek Cennet Mekan Eskişehir’deki Balvanis Çiftliğinin sahibi Seyit Fevzettin Erol Hocanın babası olur. Ayrıca cezaevine girmeden önce makama oturan Şeyh Raşit Muhammed Erol Hocamızın vefatından sonra kardeşi Seyit Abdülbaki Erol Hocamızı da ziyaret edip hayır duasını almıştım. Takriben cezaevine girmeden 6 ay önce. Tekrardan cezaevine girmeden 15 gün kadar önce Balvanis Çiftliğinin sahibi Seyit Fevzettin Erol Hocamızın hem duasını almak, hem ziyaret etmek için yanına gitmiştim, bunu detaylı anlatmamın sebebi şu. Efendim, çocuk yaşımdan beri hürmet ettiğim, çocuk yaşımdan beri saygı gösterdiğim, çocuk yaşından beri sohbetlerine katılmaktan onur duyduğum bu aileye karşı yapılacak bir iddia edilen yapının ve bu yapının içerisinde bir parçası olabilmemin ben böyle bir yapı var demiyorum efendim, mahkemeler tarafından verilecek karar ve Yargıtay tarafından verilecek kararla belirlenecektir. İddia edilen böyle bir yapının mana aleminde bakıldığında, benim üyesi olabilmem ne akla, ne mantığa ait değildir. Böyle bir düşünce içerisinde olsam çocukluğumdan beri kendilerini ziyaret edip, kendilerine karşı saygı ve hürmette bulunmayacağımı arz etmek isterim. Saygıdeğer Başkanım, daha öncede söylemiştim; huzurda bulunan sanıkların birçoğu ayrı ayrı Dünya görüşüne sahip insanlar. Yani burada söylenen bir şey bir kişi tarafından bu şekilde algılanmayıp sanki bütün sanıkların ortak fikriymiş gibi algılanıyor. Mesela bir sanık bir konuşma yapıyor, kamuoyuna da bu şekilde yansıyor, psikolojik olarak da sanki blok olarak böyle bir düşünce varmış gibi geçiyor. Mesela hayata bakış açılarından dolayı bazı sanık arkadaşlar dini cemaatlerle veya bu cemaatlerin hizmetleriyle ilgili olumsuz düşünceleri olabiliyor, bunları beyan edebiliyor. Ancak şahsımın ve burada bulunan başkaca başka bazı sanık arkadaşlarımızın bu yönde bir düşüncesi yoktur. Bunu söylememin sebebi davamızla ilgili olmasa da sadece şerh olarak düşmektir. Yani böyle bir yanlış anlama devamlı insanların beyninde oluşuyor, bunu tekrar etmek istiyorum. Burada bulunan sanıklar Dünyaya farklı pencerelerden bakan, farklı dünyalardan yaklaşan insanlardır. Saygıdeğer Başkanım vaktim varsa, bir konuya daha değinmek istiyorum, vaktim yoksa.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun toparlayın buyurun.”

Sanık Sedat Peker: “Tamam. Saygıdeğer Başkanım gene üyesi olduğum davayla ilgili bir şey arz etmek isterim. Davanın diğer yönetici olduğu iddia edilen Tuncay Özkan isimli bir sanık var, davanın diğer 2. Ergenekon davası olarak zannediyorum geçiyor. Mesela benim üyesi olduğum iddia edilen davanın kendisi yönetici olarak geçmekte. Efendim, bunu herkes bilir ki, daha öncede arz etmiştim 1995 senesinden sonra Dünyanın gelişimine hayatın yaşamın gerçeklerine baktığımızda, her şeyin değiştiğini görebilecek kadar zeki olduğumu ve bundan sonra hayata karşı duruşumu bu şekilde belirlediğimi arz etmiştim. Okuduğum kitaplardan tutun, yaşam biçimime kadar çok dikkat ediyordum ve bu konuda ciddi anlamda başarılar elde ettiğimi zannediyorum. 1990’lı yılların sonlarında mesela gazetelerde veya 2000’li daha olmamıştı gazetelerde şahsımla ilgili bir konu geçtiğinde işadamı Sedat Peker, işadamı Sedat Peker diye geçen kısa bir dönem var ve hiçbir suçla ilgim yok, hiçbir olayla ilgim yok, daha sonra gazetelerde birden yazılar çıkmaya başladı, ilk Tuncay Özkan ve büyük bir grubun başındaydı o zaman. Tuncay Özkan’ın kendi köşesinde peş peşe yazdığı yazılar; sen nasıl işadamı olursun, işte sen, geçmişin şöyle böyle deyip sonrada grubunda yazılan yazılar neticesinde polisler tarafından o zaman tabi hükümet üzerinde de çok yüksek bir etkisi var. Polisler tarafından tekrar operasyonlar yapılıp sahip olduğum şirketlerin faturaları alınıp, fatura kestiğimiz firmaların sahipleri gözaltına alınmıştır, adamlar biz bu şirketle iş yapıyoruz, reklam şirketi ama biz Sedat Peker’in olduğunu bilmiyoruz demişlerdir ve doğrudur. Ama müşteriler gözaltına alınırsa bir daha sizinle iş yaparlar mı ve işlerimin bozulmasını, iflas etmemi sağlayan bir kişi olmuştur kendisi. Şimdi o kişi benim üyesi olduğum iddia edilen örgütün yöneticisi. Acaba Dünya bütün Dünya ters dönse, her şeyin yerinden oynasa ben kendisinin yönetici olduğu değil, örgüt hiçbir şeyin içerisinde yer almam. Hayatın olağan akışına aykırı olduğunu düşünüyorum. Saygıdeğer Başkanım, vaktinizi fazla almamak için ben Gizli Tanık Poyraz’ın ifadelerine girmek istemiyorum zaten oralara girersek çok fazla manada bir netice alamayacağımızı zannediyorum. Çünkü huzurda anlatımlarımla gizli tanığın anlattığı şeyleri çürütebildiğime inanıyorum. Arzım bundan ibarettir. Teşekkür ederim efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Sanıklardan başka beyanda bulunacak yok. Avukatlardan başlayalım. Buyurun.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey söz istedi verildi:“Sayın Başkan, Değerli Üyeler, şimdi 4 yıldır müvekkilim tutuklu, müvekkillerim tutuklu 1560 gün olmak üzere. Bir önce lütfen, lütfen bir 1560 günün ne ifade ettiğini hepimiz bir düşünelim. 4 yıl, davada neredeyse 4 yıla yaklaştı. Şimdi tabi 2 Değerli Yeni Yargıcımız da dahil oldular siz müvekkilim söylediğinde hemen alınıyorsunuz. Yani insan fiziken, fiilen, aklan emek olarak ben düşünüyorum, Sayın 2 yargıcımı, şimdi. O milyonlarca sayfayı nasıl okusunlar mümkün mü? Mesela bugün karar verecekler, bugün tahliye talepleri konusunda karar verecekler. Nasıl verirler?”

Mahkeme Başkanı: “Efendim şimdi teknoloji, teknoloji gelişti bilgisayar, bilgisayarlar arama motorları var, çok kolay bulanabiliyor.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Lütfen, lütfen Sayın Yargıcım, Sayın Başkanım lütfen, lütfen münazara yapmadığımız için ben söyleyeyim siz değerlendirin.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun, buyurun.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Yani siz cevap vermediğinizde bir şey olmuyor.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Ben tamamlamış olayım. Şimdi efendim bunu maddeden imkansız olduğunu gördüğüm için işi basitleştirmek istiyorum ben. Basitleştirelim içinden çıkalım. Neden? Bu davanın bir temel özelliği var. Bu davayı olabildiğince karmaşık hala getirmek akılları karıştırmak deyim yerindeyse aşure yapmak, Danıştay bitmiş, kesinleşmiş, Danıştay davasını getirip buraya atmak. Şimdi o yine bu tertibi tezgahlayan, kurgulayan merkez tarafından katledilen Hrant Dink’in davasını da buraya yapıştırma çabası var. Yok, Cumhuriyet, yo şu, yok bu, yok bu bunun tek bir sebebi var. Siz Değerli Yargıçlarım bu işin altından kalkma imkanınızı ortadan kaldırmaktır. O yüzden benim tavsiyem, önerim, gelin birlikte yapacağız bunu, bunu birlikte yapacağız, gelin basitleştirelim şu işi.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılmadı

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Nasıl efendim?”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun devam edin.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Bunu basit… bakın efendim özür dilerim ben burada yargıçlarımı, meslektaşlarımı hiç farkımız yok, ayrılmaz parçasıyız, incitmek, üzmek için demiyorum. Gelin çözelim bu işi. Sizin vicdanınızın da, sizin aklınızda sizin hukuk bilginizde bir an önce şu davadan kurtulmak istediğinizden eminim ben. İşin Türkiye’ye karşı kasıt olduğu çok tartışmasız olan bu dava bırakalım o yanını, bir meslek yürüten insanında bu işten kurtulmak istememesi de düşünülemez zaten. Çekilecek bir çile değil. Basitleştirelim nedir? İddianame istediği kadar 2500 sayfa olsun, gelin o 2500 sayfayı da 2 buçuk sayfaya indirelim, müvekkillerim açısından. Sayın Doğu Perinçek hakkındaki iddialar, Sayın Hikmet Çiçek hakkındaki iddialar. Neydi bu iddianamenin temel dayanağı? Bir anımsayalım hatırlıyor muyuz? Herkese soruyorum, bir Tuncay Güney vardı. Nerede Tuncay Güney? Hatırlıyor musunuz Tuncay Güney’in mülhakatını? Bu davanın ana örgüsü, ana kurgusu her şeyin, her şeyi oydu, en muteber delil, en büyük delil, Tuncay Öz… şey Güney, Tuncay Güney’in yasadışı mülhakatı ve siz Sayın Başkan sizinde dahil olduğunuz heyetimiz o Tuncay Güney’in yasadışı mülhakatını kimsenin imzasının taşımayan, hiçbir resmi koşulda olmamış olan mülhakatı izleyince sizlerde şok oldunuz ve suç duyurusunda bulundunuz, o mülhakatı yapan sözde emniyet görevlileri hakkında. Ne yaptınız? Tuncay Güney’in mülhakatını Heyet olarak oybirliğiyle aldınız çöpe attınız, Ergenekon davası…”

Mahkeme Başkanı: “Efendim çöpe atılmış bir şey yok dosyada duruyor bunlar daha sonra değerlendirilecek.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Efendim o benim deyimim:”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Hukuken çöpe attınız. Neden?”

Mahkeme Başkanı: “Yani bizim yerimize empati kurup da.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Şimdi Türkiye’de hiçbir.”

Mahkeme Başkanı: “Bizim düşünmediklerimizi veya düşündüklerimizi o şekilde söylemeniz yani.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Efendim ne olur ya ama yapmayın bakın tartışmıyoruz ki şimdi.”

Mahkeme Başkanı: “Uygun olmuyor o açıdan söyledim.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Hayır ben bakın ben davayı müzakere etmek istiyorum sizinle. Siz benimle münazara yapmak istiyorsunuz, yapmayalım bunu.”

Mahkeme Başkanı: “Efendim bizim adımıza konuşuyorsunuz, çöpe attınız diyorsunuz, atılmış bir şey yok.”

Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı: “Doğu Bey Lütfen. Ya çöpe attınız diyorsunuz, çöpe atılmış bir şey yok. Yani bizim yapmadığımız şeyleri söylüyorsunuz.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Sayın Yargıcım, Sayın Yargıcım.”

Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: “Siz (1 kelime anlaşılmadı) sözüne karışamazsınız, Başkan olun.”

Mahkeme Başkanı: “Lütfen efendim, lütfen size söz vermiyorum, oturun oturduğunuz yerde. Lütfen.”

Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu: “(1 kelime anlaşılmadı) sözüne karış….”

Mahkeme Başkanı: “Lütfen.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Oturun oturduğunuz yere gibi deyimleri kullanmaya hakkınız yok Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Bizi, bizi avukatınızın bizi şaibe altında bırakmaya hakkı yok.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Kimseyi şaibe altında bırakmıyorum, yarası olan gocunacak Sayın Yargıç bir dakika.”

Mahkeme Başkanı: “Bizim adımıza konuşma hakkı yok.”

Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu anlaşılmadı.

Mahkeme Başkanı: “Lütfen, lütfen söz vermiyorum oturun, konuşmayın.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Benim 16 celse görevimi yapmamı engellediğiniz gibi şu an 15 dakikamı engelliyorsunuz. Birazdan bana…”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun buyurun o sürenizi, o sürenizi.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Ama bölmeyin beni, beni bölmeyin”

Mahkeme Başkanı: “Efendim o sürenizi ilave ederiz, ancak savunma kapsamında kalın. Buyurun.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “E savunma yapıyorum ya.”

Mahkeme Başkanı: “Bu savunma değil efendim. Mahkememizi şaibe altında bırakıyorsunuz, zan altında bırakıyorsunuz.”

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Siz mi karar vereceksiniz ya?”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek söz almadan konuştu, anlaşılmadı.

Sanıklar Doğu Perinçek ve Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey: “Çok kutluyorum sizi, kutluyorum sizi.”


Yüklə 448,89 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin