13. AĞIr ceza mahkemesi ( cmk 250 maddesi İle yetkiLİ )


Sanık Mete Yalazangil müdafii Av. Saim Tuğrul



Yüklə 425,04 Kb.
səhifə5/6
tarix02.08.2018
ölçüsü425,04 Kb.
#66113
1   2   3   4   5   6

Sanık Mete Yalazangil müdafii Av. Saim Tuğrul: “ Bu Cd ile ilgili olarak çelişik değişik beyanlar oldu sayın başkanım, değerli üyeler ve Muzaffer Tekin’in evi ve işyerinde yapılan aramada da sanırım 20’ye yakın Cd alındı, bu Cd’nin gerçekten bu dosya kapsamındaki mevcut deliller ve belgeler çerçevesinde müvekkilim tarafından verilen Cd olup olmadığı kesin değil, başka bir Cd olma ihtimali en az o kadar ihtimale sahiptir yani başka bir Cd olabilir, o Cd olabilecek bunu vurgulamak istiyorum, ikincisi bu Cd’nin veriliş şekline Selam Sayar ve Uğur Taşpınar tanık olmuşlardır, yazılı dilekçemde onların tanık olarak dinlenmesini talep ettim, fakat demin sözlü savunmada bunu söylemeyi es geçtim onu belirtmek istiyorum, dinlenmesi talep ediyoruz halen. Rafet Aslan’ın ben böyle bir Cd almadım şeklindeki beyanı ise şöyle bir hususu söylemek istiyorum, bu şüphelidir, sanık olmuştur,şüpheli ve sanıkların ifadesini alırken sanık olmaktan veya korkmaktan ki bu Cd’ye dokunan yanıyor tabiri caizse , belki almadım diye savunma çerçevesinde söylediğini düşünüyorum veya yanlış hatırlamış olabilir ve nitekim aldıysam da koymuşumdur şeklinde beyan etmiştir, bir de ben Mete Yalazangil’i iki yıldır tanıyorum, 2006 yılı başında tanıdım,kendisini Mete Hoca olarak tanıdım ve bana vekalet çıkarana kadar da soyadını Yalazangil olduğunu bilmiyordum, en az 15 kere görüşmemize rağmen çünkü benim büromla Mete Yalazangil’in bürosu arası 50-100 metre aynı Hasanpaşa’da ,Yalazangil olduğunu bende vekalette öğrendim, teşekkür ederim,dedi.

Tutuksuz sanık Rafet Aslan ve tutuklu sanık Muzaffer Tekin müdafii Av. Engin Çelik Kadıgil:Müvekkilim Rafet Aslan verdiği ifadelerde sürekli bu Cd olayını hatırlamadığını söyledi, koymuş olabilirim, koymamış olabilirim diye yani hatırlamadım yoksa yok diye bir şey demiyorum efendim, bizde huzurdaydık sorguda bulunmuştuk, şimdi Mete hoca’ya bağışlayın Mete hoca dedikleri için bende Mete hoca dedim, sayın Mete Yalazangil burada saatlerden beri ifade veriyor ancak ifadesinde iddianamenin yolunu izlediği aynı şeyleri defalarca anlattığı için benim kafam gerçekten karıştı, çünkü aynı şeyi tekrar tekrar anlattı ve almam gereken bir sorunun cevabını alamadım efendim o da şu, şimdi kendi ifadesinde iddianamede geçen olaylara göre sayın tutuksuz sanıklardan Gülaltay’ın yanına gitmesi için müvekkilimin iddianameye göre kendisine talimat verdiği söyleniyor, kendisi bana hiç kimse talimat veremez dedi ancak oraya gitti mi gitmedi mi ben onu anlayamadım efendim,dedi.

Mahkeme Başkanı: “ Nereye efendim”

Tutuksuz sanık Rafet Aslan ve tutuklu sanık Muzaffer Tekin müdafii Av. Engin Çelik Kadıgil: yani o ziyarete kimse talimat veremez dedi ama müvekkilimle konuştuktan sonra ziyaret etmiş mi etmemiş mi onu anlayamadım,dedi.

Mahkeme Başkanı “ Yozgat cezaevine mi?”

Tutuksuz sanık Rafet Aslan ve tutuklu sanık Muzaffer Tekin müdafii Av. Engin Çelik Kadıgil:Yozgat cezaevine gitti mi gitmedi mi efendim,dedi.

Sanık Mete Yalazangil : “Sayın başkanım, o görüşmeden yaklaşık bir hafta on gün maksimum 15 gün önce ben o ziyarete gittim, sayın iddia makamı savcımız Mehmet Ali Pekgüzel bey de aynı şekilde Muzaffer Tekin’in talimat verdiği söylenen hukuki değerlendirmelerindeki, bir hafta on beş gün evvel gittim”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Şimdi Aydın Yüksek size geldiği zaman polis memuru olduğunu biliyordunuz”

Sanık Mete Yalazangil “ Polis memurluğundan ayrıldığını biliyordum”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Ayrıldığını biliyordunuz”

Sanık Mete Yalazangil: “Doğrudur efendim”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Peki kendisinin dolandırıldığını anlattı size, nasıl dolandırıldığını biliyor muydunuz?”

Sanık Mete Yalazangil : “Bu Afrika’daki Muzaffer Şenocak’la ilgili alışverişleri sırasında kendisinin elden biletler aldığı, uçak biletleri hatta benim elimde mevcut diyordu”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Evet yani onu anlattı”

Sanık Mete Yalazangil : “Evet, onları anlattı ayrıca elden para verdiğini , bunlarında hiçbir bilgi, belge olmadığını onun için savcılığa gidip direk şikayet edemediğini beyan etmişti”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Peki kendisinin 150 bin YTL. Dolandırıldığını söylemiş öyle mi?”

Sanık Mete Yalazangil : “Doğrudur efendim”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “ “Peki bu parayı nereden buldunuz, yani nereden kaynaklandı bu kadar , daha doğrusu polis memuru olarak bu kadar parayı nereden biriktirdin, nasıl aranızda böyle bir anlaşmazlık oldu diye (söylediniz mi)”

Sanık Mete Yalazangil: “ Kendisinin söylediği bana beyanı, Küçükçekmece’de bütün genelde İstanbul pazarcılık sektörünün PKK’nın elinde olduğu açık ve net söylüyorum, kendilerinin de böyle bir proje hazırladığı Küçükçekmece’de, Belediyeye sunduğu kendisinin ifadesi, bir 50 Milyon dolarlık Pazar projesi geliştirdiğini, bu proje ile ilgili de kendisinin ayrıca Florya veya Yeşilköy oralarda ifadesinde de var bir şirketin bana cezaevinde de söyledi bunu genel müdürü ve sahibi,ortağı olduğunu , bende ticaret odasında böyle bir kaydın var mı ilk defa o zaman sormamışım, ama bir soru sordum ben ona sen polislikten ayrıldın Muzaffer Şenocak özel kuvvetlerde Binbaşı diyorsun, bu şahısla ne alışverişin olabilir diye ilk gün sordum ben,kendisi de bu şahsın Afrika’da iş yaptığını, jandarmayla ilgili özel kuvvetlerle ilgili görevlerde bulunduğunu hatta Abdullah Gül’ün referans mektupları yazdığı öyle gittiği gibi ifadelerde bulundu ama bende kendisine burada sizin yüce heyetinizde bir soru sorun ticaret odasına kaydı var mı ne iş yapar, böyle bir geliri de var mıdır sorulmasını talep ediyorum efendim”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Ben şunu sormak istiyorum,150 bin YTL. Dolandırılmış olması size normal geliyor mu?”

Sanık Mete Yalazangil : “Normal değil efendim, normal değil”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Siz Aydın Yüksek’le Muzaffer Tekin’in bürosuna gittiniz , tanıştırdınız”

Sanık Mete Yalazangil “ Doğrudur efendim”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Daha sonra Cd’yi size getirdi Aydın Yüksek öyle mi?”

Sanık Mete Yalazangil :” Doğrudur, şimdi ben bir saptama yapayım burada iddianamede de var , orada Aydın Yüksek’e soru soruluyor ,götürdün mü Cd’yi, götürdüm, Aynı gün mü, Evet aynı gün diyor.Benimde burada ben size göstereceğim bana da aynı şekilde Aynı gün mü, aynı gün, bir tuzak soru o polis tarafından soruluyor. Geçen gün sayın başkanım Ayşe Asuman Özdemir’i burada sorgularken onun ifadelerinde de Aynı gün mü , sayın başkanım okurken , herkesin böyle sorularında bir tuzak soru var. Aynı gün değil Cd’yi, aynı gün gittik, geldiği gün aynı gün gittik tanıştık, Cd’yi bana daha sonraki aylarda Mart-Nisan aylarında getirdi, götürdüm, Mayıs ayında da gidip Muzaffer Tekin’e sordum almadığını beyan ettiler”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Cd sizde ne kadar kaldı?”

Sanık Mete Yalazangil: “Sabah öğlene doğru aldım, öğleden sonra eve giderken geçerken uğradım ve bıraktım, Muzaffer Tekin yoktu, Rafet Aslan’a bıraktım”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Aydın Yüksek’e herhangi bir borç para verdiniz mi herhangi bir şey?”

Sanık Mete Yalazangil : “ Ben mi, hayır efendim kesinlikle öyle bir para alışverişimiz olmadı, bir tek işte kendinin mağdur olduğunu cezaevinde beyan etti, mektupları vardır,yardımcı olduk kendi ekonomik durumumuzda”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “ Evet, cezaevinde borç para verdiniz diyorsunuz?”

Sanık Mete Yalazangil: “ Evet cezaevinde bir 45 gün iki odada kaldık sonra ayrıldık o tekli koğuşa gitti, bende tekli koğuşa gittim”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Sizin güvenlik şirketiniz var heralde”

Sanık Mete Yalazangil: “ Benim yok efendim, ben ortak değilim, yaklaşık 93 yılından beri ek iş olarak yapıyorum partime olarak , ben 23 Mayıs 2007 tarihinde kurulan Sayka güvenlikte ticaret odasından görülebilir ,kaydedin, lütfen bakın, ben ticaret odasında resmi statülü şirket müdürü aynı zamanda da genel koordinatör olarak maaşlı ve artı primle çalışıyorum, birbuçuk milyar maaşım var artı pirimim var ayrıca da Romanya’da bir şirketim var”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese: “Bu güvenlik şirketinizdeki tabancalar , tamamı ruhsatlı mıdır?”

Sanık Mete Yalazangil: “ Efendim, 5188 sayılı özel güvenlik kanununda 8. ve 9. maddelerini açarsanız, güvenlik şirketlerinde hiçbir şekilde ateşli silah ve 6136 ‘ya tabi hiçbir silah , mühimmat bulundurulamaz yasaktır, görev yaptığınız şirketlerle sözleşmelerden sonra İl valiliği özel güvenlik koordinasyon kurulu tarafından o şirketler tarafından alınır, onlara zimmetlenir, göreve giden güvenlik görevlilerine verilir, görev sonrası güvenlik yapılan şirkete zimmetli olarak, defteri vardır özel valilik kayıtlı oraya kaydedilir, fakat bizim, ben orada yine bir bilgi vereyim bizim Sayka güvenlik aynı zamanda eğitim kurumudur, eğitim kurulu olan eğitim veren 5188 sayılı güvenlik şirketlerinin eğitimde kullanılmak amaçlı veya atışlarda kullanılmak amaçlı da Valilikten ek izin alınarak Emniyet Genel Müdürlüğüne bildirilerek ateşli silah alınıp o tip teknik olaylarda kullanılabiliyor, ama bizim şuanda var mı bilmiyorum, aldığımız zaman şirketi böyle bir şey söz konusu değildi”

Mahkeme Üye hakimi Hasan Hüseyin Özese : “Fikret Emek’i tanıyor musunuz?”

Sanık Mete Yalazangil : “ Kesinlikle , şu anda tanıyorum, deminde beyanımda söyledim, cezaevinde sosyal faaliyet adı altında kütüphaneye veya ortak alan tabir edilen yere ve spor sahasına kapalı salona çıktığımız dönemde ben Oktay Yıldırım ve Mehmet Demirtaş’la beraber”

Mahkeme Başkanı “ Cezaevinde ( mi ) tanıdınız?”

Sanık Mete Yalazangil : “ Evet , orada tanıdığımı da demin beyan ettim ifadelerimde”

Mahkeme Başkanı “ Oturabilirsiniz”

Sanık Mete Yalazangil: “Teşekkür ederim”

Sorgulama sırasında sanık Oğuz Alpaslan Abdulkadir’in rahatsızlığı sebebiyle salondan ayrıldığı, tutuksuz sanık Güler Kömürcü’nün geldiği , bir kısım sanıklar müdafileri Av. Murat Bülent Hattatoğlu, Av.Özbay Demirel, Av.Yusuf Çolak, Av.Selin Deviren Tahtabiçen, Av.Ramazan Zeybek, Av.Yıldırım Çavuşovalı ve Av.Hanefi Altaş’ın da geldikleri görülmekle huzurdaki yerlerine alındı,

Yine sorgu ve savunma sırasında bir kısım sanık ve müdafilerinin bugün havale tarihli dilekçeleriyle bazı talep ve bayanlarda bulundukları görüldü,

Sanık Muzaffer Şenocak söz istedi,verildi:Az önce konusu geçti bilgi kirliliğine mahal vermemek için bu konunun açıklanmasını istedim ben,Evet yurtdışında yaptığım projelerden dolayı o zamanın Dışişleri Bakanı olan Abdullah Gül tarafından e-mail ile teşekkür ve projelerimim desteklediklerine dair yazıyı Emniyet’de görevliler tarafından görülmüştür, bu konu Zekeriya Öz tarafından da bana sorulmuştur, bunun burada açıklama gereği duydum, yani herhangi bir kurumun zedelenmesini istemediğim için,dedi.

Sanık Muzaffer Tekin söz istedi,verildi:Sayın başkanım değerli üyeler, bu Cd konusunda en çok mutazarrır olanlardan biri olduğum için açıklık getirmek istiyorum, şimdi ben bu Cd poliste bana gösterildiği zaman kesinlikle hatırlamadığımı arz ettim, dedim ki Ankara’ya giden Danıştay hadisesindeki eşyaların arasında geri gelmiş olabilir, daha sonra Cd’yi görebilir miyim dedim, getirdiler, baktım, Pembe bir kapak, üzerinde işaret yok, çünkü Ankara’ya gidenlerin hepsi numaralanmıştı,doğrudur dedim, bu Cd benim evimde bulundu ama nasıl geldiğini hatırlamıyorum. Daha sonra arz ettiğim savcımızın bir hatırlatması üzerine o Cd’nin kimin tarafından getirilebileceğini açıkladım. Şimdi ben burada iddia makamımız ve sayın heyetten daha çok maalesef aynı safta bulunduğumuz avukatlarla mücadele etmek zorunda kaldım. Şimdi önce bir Cumhuriyetten taarruz geldi kendimce ben karşı taarruzu yaptım, şimdi burada sayın avukat diyor ki 20 Cd alınmış diyor onlardan biri olabilir öyle anladım yanlış anlamadıysam, yani başka bir şey bu Cd,Mete’nin değil, Halbuki verilen ifadelerde diyorlar ki içindeki bilgileri Aydın Yüksek kabul ediyor, Muzaffer Şenocak kabul ediyor, Fikret Emek kabul ediyor zaten bu Cd gizli olsaydı sayın başkanım azami alacağım ceza da buydu, içinde değil bide şimdi yeni bir cephe açılmasın diye bunu arz etmek mecburiyetinde kaldım arz ederim,dedi.

Sanık Ergün Poyraz söz istedi,verildi: Efendim Mit Müsteşarlığına bazı soruların sorulmasını talep ediyorum ,Bir, Bu davanın savcısı olduğunu iddia eden Tayip Erdoğan’ın 1980 yılı öncesinden bu yana sürekli yanında olan ve beynimin yarısı diye tanımladığı bir dönem PKK’ya militan kazandıran HADEP’in de Genel Başkan yardımcılığını yapan gerek Belediye başkanlığı döneminde gerekse Başbakanlığı döneminde yine Tayip Erdoğan’ın danışmanlığında bulunan şuanda Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen Bugün gazetesinde yazı yazan Mehmet Metiner’in Mit’in İran masası veya diğer birimleriyle bir ilişkisi var mıdır,dedi.

Mahkeme Başkanı “ Konu ne onu açar mısınız”

Sanık Ergün Poyraz:Efendim devam ediyorum, sorularıma devam ediyorum”

Mahkeme Başkanı : “ Hayır soru değil konuyu açın, ne için istiyorsunuz sebep nedir”

Sanık Ergün Poyraz: “Bu davanın efendim aydınlanması için”

Mahkeme Başkanı: “Başka nedir yani konu ne, bunlarla ilgili bağlantısını söyleyin bana, yani şunu iste bunu istemekle değil direk olarak nedenini bana söyleyin ona göre”

Sanık Ergün Poyraz: “Tuncay Güney’le olan bağlantısını efendim”

Mahkeme Başkanı: “ Tuncay Güney’le Mehmet Metiner’in bağlantısı mı”

Sanık Ergün Poyraz:Tuncay Güney ile aynı masada yani İran masasında veya başka birimlerde beraber çalışmışlar mıdır, ikinci sorum efendim, Türkiye’nin eyaletlere bölünmesini isteyen AKP milletvekili İhsan Aslan ile Mehmet Metiner, Mazlumder’de birlikte çalışmışlar mıdır, Mazlumder’in Mit ve başka bir istihbarat örgütü ile ilişkisi var mıdır, yine Mehmet Metiner Mit veya başka bir istihbarat örgütü ile bağlantılı mıdır, Mehmet Metiner’in Mehmet Eymür ile ilişkisinin olup olmadığının da tekrar sorulması, beş,Mehmet Eymür’ün sağ kolu ve Cem Ersever öldürülmeden evvel kayıp arşivi teslim alan Cemal Alpaslan Ertuğ’a Eymür tarafından Mit kimliği ve kırkbeş kalibrelik Kolt marka yeşil ruhsatlı silah verilip verilmediğinin sorulması,dedi.

Mahkeme Başkanı: “ O nedir , açıklaması var mı ?”

Sanık Ergün Poyraz: Var efendim,ben on altı tane kitap yazdım mutlaka bir açıklaması vardır. Altı, Öldürülen Cem Ersever’in arşivini elinde tutan Cemal Alpaslan Ertuğ’un söz konusu arşivinin Mit’e teslim edilip edilmediğinin sorulması, Mesut Barzani’nin şirketlerinin görünen ortağı AKP’li Mahmut Arslan’ın Europiantobocco ve Bakliyat firmalarının yöneticisi olarak Cemal Alpaslan Ertuğ’un çalışıp çalışmadığının Mit tarafından cevaplandırılması, Lübnan’lı ermeni olan Nazar Hamla Abdo ile Mesut Barzani’nin Nasri şirketler topluluğunun faaliyetlerini Kuzey Irak’da Cemal Alpaslan Ertuğ’un Barzani’nin diğer ortağı AKP’li Mahmut Aslan ile yürütüp yürütülmediğinin sorulması ,dokuz,Cemal Alpaslan Ertuğ’un Yalova Topcular iskelesi bitişiğinde mülkiyeti Fethullah Gülen’e yakınlığı ile bilinen İhsan Kalkavan’a ait olan benzin istasyonu ve limandan 1994-1998 yılları arasında bazı PKK’lılar ve bir itirafçı ile birlikte akaryakıt kaçakçılığı yapıp yapmadığının sorulması, Şişli Hadep ilçe binasının Diyabet hastanesinin karşısındaki ilçe binasını Cemal Alpaslan Ertuğ tarafından kiralanıp tefriş edildiği yolunda ve Hadep ilçe binasının üst katının Cemal Alpaslan Ertuğ’un bürosu olarak kullanılıp-kullanılmadığının sorulması, Tansu Çiller tarafından Turizm Bakanı yapılan Bahattin Yücel tarafından da Cemal Alpaslan Ertuğ tarafından Herts Rent a car adlı şirketinin ortağı olup olmadığının sorulması, on iki Mehmet Eymür’ün sağ kolu olan Cemal Alpaslan Ertuğ tarafından Kadıköy’de Yeditepe hukuk bürosunun kiralanarak tefriş edildiği ve avukat Alpaslan Aslan’ın burada işe başlatıldığı yolunda Mit’de istihbarı bilginin olup olmadığının sorulması, Ümraniye’deki evden çıktığı iddia edilen el bombalarının General Habil Küçük’ün döneminde Hasdal Kışlasından çıkarıldığı yönünde iktidar yanlısı gazetelere savcı Zekeriya Öz tarafından haber servis edilmiştir, Habil Küçük’e ait olan Taksim Sıraselviler caddesindeki güvenlik şirketinin Cemal Alpaslan Ertuğ tarafından kurularak tefriş edilip edilmediğinin sorulması, on dört, Cemal Alpaslan Ertuğ Danıştay saldırısında Cem Ersever’in öldürülmesine kadar adı geçen bir Mit görevlisi olduğu halde, Ergenekon raporunda adının neden geçmediğinin sorulması, on beş Cemal Alpaslan Ertuğ tarafından 1997 yılında Tuncay Güney’in Mit İstanbul Bölge Başkan yardımcı Erkal Erdem ve bölge başkanı Galip Tuğcu’ya teslim edilip edilmediğinin sorulması sanıyorum yeter efendim,dedi.

Mahkeme Başkanı : “ Açıklamanız nerede?”

Sanık Ergün Poyraz : “ İşte efendim, Tuncay Güney, Cemal Alpaslan Ertuğ, Alpaslan Aslan ve Mehmet Metiner”

Mahkeme Başkanı: “ Yani romanlarda böyle mi?”

Sanık Ergün Poyraz: “ Hayır efendim belgeli, hepsi Mit’in elemanı ve hepsi de Mehmet Eymür’e yakın”

Mahkeme Başkanı: “ Ne için bunları istiyorsunuz onu açıklayın, bunlar nedir açıklama istediğiniz sonuca varmak istediğini şey mi yani bunla neyi açıklamaya”

Sanık Ergün Poyraz: “ Bunların dördünün Mehmet Eymür’le direk ilintili olduğunu söyledim efendim, eğer Mit’den bunlar sorulursa Mehmet Eymür’le direk ilintili olduğunun belgeleri de gelecektir, bu roman değil, belgelerinin getirilmesi için bir taleptir efendim”

Mahkeme Başkanı: “ Belgelerin getirilmesi bu dosyamıza ne katacak onu söyleyin, onu açıklayın yani taleplerin bir nedeni olur, ben şu talepleri şundan dolayı istiyorum diyeceksiniz, ona göre istenip istenmeyeceklerine karar verilecek bir açıklık getireceksiniz, şunu iste, bunu getir, bunu götür olmaz bu bana açıklama yapacaksınız”

Sanık Ergün Poyraz: “ Efendim, Tuncay Güney bu davanın temelini oluşturan iftiranameleri atan şahıs , dolayısıyla Tuncay Güney’in çevresinde olan isimler Cemal Alpaslan Ertuğ ve Mehmet Eymür, Mehmet Metiner ki Mehmet Metiner’le beraber çalıştıklarını yine burada açıkladım, bu isimler hep beraber çalışıyorlar bunların hepsi aynı zamanda bu davanın çakma savcısı olduğunu iddia eden Tayip Erdoğan’ın da en yakınındaki isimler ve bu davanın ben iftiraname olduğunu hatta karşı devrim iftiranamesi olduğunu özellikle vurguladım, bu davayı kurgulayan , komplo haline çeviren insanlara iftira atan bu isimler ve bu isimlerle ilgili bilgilerde Mit ‘de var ve bunlar getirildiği zaman zaten her şey çözülecektir,dedi.

Mahkeme Başkanı: “ Anlaşıldı isteğiniz”



Sanık Muammer Karabulut söz istedi,verildi: Sayın mahkeme heyeti, bilindiği üzere mahkemenize 20 Kasım 2008 tarihinde sunmuş olduğum yazılı talebimi anlaşılır kılmak için 21 Kasım Cuma günü söz alarak yeniden değerlendirilmesini istedim, o gün mahkemede isteklerimin Ergenekon kovuşturmasının arka planı ile varlığını çözecek nitelikte olduğunu belirtmiştim,bunun üzerine Başkanlığınız ara karar arasında talebimi tekrar sordu, tabi ki bu durum salonun da dikkatini çekti, o gün işaret ettiğim husus iddia makamının özensizce imal ettiği Ergenekon örgütü ve onun dayandığı belge aslında İçişleri Bakanlığı tarafından İsviçre’deki Türklere ait kara paraları geri getirmek üzere hazırlanmış bir çalışma raporuydu. Sayın mahkeme heyeti, kovuşturmadaki en güçlü kuvvetli şüphe sanıkların Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu iddiasıdır, bunun kanıtı da Tuncay Güney’de elde edilen Ergenekon analiz, yeniden yapılanma , yönetim ve geliştirme projesi , İstanbul 29 Ekim 1999 belgesidir, zaten Emniyet ve savcılıkta yapılan sorguların temelinde bu belgeye dayandırılmıştır, şimdi iddianame gibi çok dağıldığımız bu kovuşturmada davanın özüne dönüp adı geçen metnin Türkiye’nin ekonomisini yeniden yapılandırmak üzere hazırlanmış ve bu kapsamda yurtdışındaki Türklere ait kara paraları geri getirme yöntemini içeren bir raporun adıysa ne olacak, tüm sanıklar üzerindeki kuvvetli şüphe dağılacak ve dava düşecektir sanırım bunda hemfikiriz. onun için altı aydır bildiğim ama kovuşturma sırasında tüm yönleriyle elde ettiğim açık belgeleri mahkemenize sunarak davayı sonlandırmanızı talep edeceğim. Sayın mahkeme heyeti, o çok varlığı bilinen birinci Ergenekon adı Nato ile anılan bir yapılanmada geçtiğinden ve dava konumuz olmadığından dolayı üzerinde durmayacağım. Bugün karşımıza çıkan ikinci Ergenekon ise, 1998-2001 tarihleri arasında bozulan Türkiye ekonomisine karşı özellikle kara para ile mücadele kapsamında ekonomiyi yeniden yapılandırmak amacıyla hazırlanan bir raporunun adıdır, bu raporun amacı gereği birinci Ergenekon ile hiçbir alakası yoktur. Devletin bu eylem planında hedeflediği komünistler değil, komünizmle oyalanan Türkiye’den İsviçre bankalarına transfer olan kara paranın tespit edilip geri getirilmesidir. Bu operasyon için hazırlanan rapora da, Ergenekon ismi verilmiştir. Davanın esasından iddianamede olduğu gibi uzaklaştığımız için belki de biran söylediklerim şaka gelebilir. Ama anlattıklarımın gerçek olduğunu belgeleriyle sunduğumda derin bir uykudan uyanacaksınız. Şimdi o operasyonun yapıldığı o günlere giderek Devletin kara paraya neden savaş açtığını öğrenelim. O günlerde operasyon kapsamında telaffuz edilen miktar 100 Milyar dolardır, eğer söz konusu miktarı ve operasyonu anlaşılır kılmak gerekirse Türkiye’nin 1923-2002 tarihlerini kapsayan 80 yıllık toplam cari açığı olan 57 Milyar dolar ile kıyaslayın derim. Yine o dönemdeki Ergenekon raporu doğrultusunda başlatılacak olan operasyona ilişkin Aksiyon dergisi yazarlarından Faruk Mercan’a bilgi veren dönemin İçişleri bakanı Sadettin Tantan, şu açıklamayı yapar, Cumhuriyet kurulduğundan bu yana 80 yıldır Türkiye çalışıyor, ama borçtan kurtulmuyor, iç ve dış borç 310 Milyar dolar,310 milyar doları da bu paranın kazancı olarak üzerine koyun bu çalınmış para bir de içeride yatırıma gitti gibi gözüken ama gitmeyen para vardır, bütün bunlar Türkiye’nin 80 yıldaki kazancına tekamül edebilir, demek ki Türkiye’de 1 Trilyon para kayıp,1 Trilyon dolar para kayıp. Evet işte bu nedenlerle bir terör örgütünün kullanamayacağı çok gizli damgalı adına Ergenekon denilen raporu Cumhuriyetin kuruluş tarihi olan 29 Ekim 1999 yılında hazır edilir ve Ekonomideki kara parayı tasfiye etmek üzere plan uygulanır, ABD Türkiye’nin tehlikeli işlerle uğraştığının farkındadır, bilen bilir ABD tarafında Türk mali piyasaların denetim ve kontrol altına alınması, DSP,Anap ve MHP koalisyonunda olur, ne ise plan doğrultusunda sıra operasyonun en riskli ve en gizli aşaması olan Türk ekonomisinin kayıplarını İsviçre bankalarından geri getirme yöntemine gelir, fakat Türkiye’nin operasyon kapsamında uyuşturucu ve kara para ile bunların transferleri konusunda işbirliği yaptığı FBI,Uluslararası finans riskinin yanı sıra dokunulan adreste ABD ve onun Türkiye’deki güçlü para sahipleri , siyasetçi ve üst düzey bürokratlarını görür ve mali piyasaları disiplin altına almak üzere ABD’den getirilen Kemal Derviş 3 Mart 2001 tarihinde Bakan olur, Türkiye mali piyasaları düzeltmenin ancak yurtdışına giden kara paraları geri getirmek olarak görürken ateşle oynadığının da farkındadır. Tesadüf ya Derviş, Bakan olmadan bir gün yani 2 Mart öncede 2,8 Şubat 2000 tarihinde başlayan operasyonla bir ihbar sonucu Tuncay Güney Taksimde buluştuğu Asayiş şube müdürlüğü ekipleri tarafından yakalanarak gözaltına alınır. 1,Ergenekon raporu ele geçirilir, 2,proje rafa kaldırılır, 3,Ergenekon raporu doğrultusunda görev alan bilgisayar korsanları dağıtılır. Ben ise Devletin iradesinde ve gözetiminde hazırlanan ekonomik amaçlı Ergenekon raporu ile bu gelişme ve bağlantıları nasıl değerlendirdiğime gelince, Kandıra cezaevi kütüphanesinden Mayıs 2008 tarihinde edindiğim Mafya İmparatorluğu isimli 2004 yılı baskılı kitap ilk adımım oldu, kitapta Ergenekon, analiz,yeniden yapılandırma, yönetim ve geliştirme projesi,İstanbul 29 Ekim 1999 adını taşıyan bir rapor ve bu raporla da Ergenekon adı verilen oluşumun yapması gereken işlerden biri yurtdışından kaynak aktarımı olarak yazılmıştı, ilk kez İstanbul TEM’deki sorgumda duyduğum Ergenekon belgesi bu sefer karşımda Yurtdışından para getirmek üzere hazırlanmış bir rapor olarak duruyordu ve aradan iki ay geçtikten sonra soruşturma sırasında Ergenekon yayınlarını aralıksız sürdüren Taraf gazetesi Ergenekon Temel belgesi başlıklı haberi yedi yıl önce Taha Kıvanç adıyla Fehmi Koru’nun 30 Nisan ve 1 Mayıs 2001 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde yazdığı yazılar olduğunu da 18 Temmuz 2008 tarihli Milliyet gazetesi sayesinde öğrendim, haberdeki bilgilerle mafya imparatorluğu isimli kitaptan okuduklarım birbiriyle örtüşüyordu, onun için savunmamın en önemli bölümünü sınırlı olarak edindiğim Ergenekon belgesi üzerine kurmaya çalıştım, İddianamenin 14 Ağustos 2008 tarihinde elime geçmesiyle de ilk işim 29 Ekim 1999 tarihli Ergenekon belgesi ile edindiğim bilgileri karşılaştırmak oldu, belge aynıydı, ama iddianamedeki belge ile anlatılmak istenenle kitap arasında çok büyük fark vardı, acaba hangisi doğruydu, açıkçası sınırlı olanaklarım dahilinde buna yanıt vermem çok zor oldu. Kitapta ise öne çıkan iki isim vardı, savunmamda bu iki ismi tanık olarak mahkemeden talep ederim dedim, o iki isim dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan ve Üst düzey emniyet görevlisi Emin Aslan’dı, kovuşturmanın başlaması ve iddianamenin okunmasının ardından başlayan savunmalar ile mahkemeden istenilen talepleri dinledikçe bu davanın bitmemek üzere kurulduğunu gördüm. İşin garip yanı ortada bir terör örgütü ve örgütün Tuncay Güney ‘den elde edilen, bir de 29 Ekim 1999 tarihli adı Ergenekon olan bir belgesi vardı, hepsi buydu, bütün kurgu Ergenekon belgesinin üzerine kurulmuştu. Bu şartlar altında o belgenin varlığı çözüldüğünde ortada ne soruşturma ne de kovuşturma kalırdı. Bu belgeye en fazla yaklaşan da bendim, daha doğrusu samanlıktan kaybedilen iğne elime batmıştı. Duruşmanın ilerleyen günlerinde ise sayın Perinçek’de gördüğüm 30 Nisan -1 Mayıs 2001 tarihli Fehmi Koru tarafından yazılan makalelerin birer fotokopisini aldım, daha önce bilgi sahibi olduğum Fehmi Koru’nun makalesinin tamamını okudum, iddianamedeki Ergenekon kurgusunun boyutlarını da görmüştüm, resmen ortada eli silahlı bir terör örgütü değil, bilgisayar korsanları kullanılarak Türkiye’nin paralarını getirmek için hazırlanmış bir rapor vardı, eğer Fehmi Koru’nun 2001 yılında iki gün üst üste yazdığı yazı çok dikkatli okunursa ama çok dikkatli okunursa özellikle kaynağı ve ne demek istediği çok iyi anlaşılıyordu , Fehmi Koru’nun 30 Nisan 2001 tarihli Hayaller Gerçek Galiba başlıklı yazısının girişinde önce Cüneyt Ülsever’in kurduğu hayal dikkatimi çekti diyor, bu nedenle ve Koru’nun ne demek istediğini daha iyi anlamak için Cüneyt Ülsever’in o yazısını okumak gerekiyordu, Ülsever’in o günkü yazısını buluyoruz ,yazı başlığı Yolsuzluk Ekonomisi, Kara Para ve Bilgisayar Korsanları, Ülsever’in yazısı gerçekten yolsuzluk ekonomisinin üzerine gitmek için hazırlığı tamamlanmış Ergenekon raporundaki eylem planından bahsediyordu, Ülsever edindiği bilgiye göre devrede şu herkese kök söktüren hacker’ler yani bilgisayar korsanları ekibi var, İsviçre’deki tüm bankaların hesaplarına girilmiş burası çok önemli, Türkiye İsviçre’deki tüm bankalarına hesaplarına girmiş ve hangi Türk siyasinin hangi bankada kaç milyon doları var, ödemeyi kime yapmış artık hepsi biliniyordu, Türkiye’de nasıl bir kıyamet kopar, Türkiye nasıl da temizlenir, kaç siyasi kalp krizi geçirir diye yazıyordu. fakat Ülsever’in yazısında Ergenekon’un “E”’si yoktu, Fehmi Koru Ergenekon adını bu operasyonla nasıl yan yana getirmişti, onu da aynı gün yazısı yine çok dikkatlice okunduğunda anlaşılıyordu, yazısının kaynağı Zaman Gazetesi yazarı Faruk Mercan’dı. Koru’nun Faruk Mercan’ın katıldığı yolsuzluklar ve Organize suçlar ile ilgili toplantıdan aktardıkları Koru’nun kendi ifadesiyle bütün ampulleri yakmasına vesile olmuştu. Koru o gün için Faruk Mercan’dan edindiği bilgileri, sadece bir öneri olarak algıladığından fazla önemsememiş ama Ülsever’e okuyunca galiba hayata geçirilmiş diyerek yazısına biraz şaşkınlık katıyor. Hayata geçtiğini düşündüğümüz ise, Kara Para operasyonudur. Burada Fehmi Koru 30 Nisan 2001 tarihli yazısında Faruk Mercan’ın Ankara İstihbarat mensupları ile bir profesör iki Hollandalı’nın katıldığını söylediği bir güvenlik toplantısında bulunduğunu ve Ankara’dan toplantıya katılan üst düzeydeki bir isim diye tanıtmayı uygun bulduğu kişi Yurtdışına kaçırılmış paralarla ilgili isim bazında çalışma yapıldı, eksik olabilir ama böyle bir liste var demiş. O toplantıda parantez içinde 26 yazılı,Fehmi Koru burada 26 Nisan tarihiyle sanki Cüneyt Ülsever ile Faruk Mercan’ın yazısının aynı günlerde yazılmış gibi algılatıyor veya okuyan öyle anlıyor, o yanılgıya düştüğünüzde tüm yazılanları bugünkü Ergenekon soruşturması ile çözmek konusunda yetersiz kalıyorsunuz, o zaman Ülsever ‘de olduğu gibi Faruk Mercan’ın da yazıları da mutlaka okunmalıydı, gerçi Hakan Türk’ün Kasım 2004’de yayınladığı kitabında yapılan aynı alıntıdan dolayı üst düzey yetkilinin Emin Aslan olduğunu eksik bilgiye rağmen biliyordum. Bunun üzerine Faruk Mercan’ın yasal yolla kara para aklıyorlar başlıklı 5 Mayıs 2003 tarihli Aksiyon dergisinin 439. sayısı ile 4 Ekim 2004 tarihli 513. sayısında yayınlanan Heklemekten başka çare yok yazılarını elde ettim, bu arada Aksiyon dergisinin attığı başlığa istinaden söylüyorum, Ergenekon raporuna taraf olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Mercan 5 Mayıs 2003 tarihli yazısında Galatasaray Üniversitesinde 2000 yılı Nisan ayında yapılan Kara Paranın aklanması konferansında elde ettiği bilgileri aktarıyordu. Demek ki Fehmi Koru’nun bahsettiği toplantı Galatasaray Üniversitesinde yapılmış ve Koru’nun fazla önemsemediği yani 29 Ekim 1999 tarihli Ergenekon raporu yayınlandıktan 6 ay sonra piyasa sürülmüş oluyordu. Koru’da Ülsever’in kara para operasyonu konusunda yazısı ile bir yıl önce Faruk Mercan’dan elde ettiği bilgi ve belgeleri hatırlıyordu, böylelikle Mit’e bir 3 Temmuz 2002 tarihinde posta yoluyla gelen Devletin ekonomik açılım projesini Faruk Mercan Nisan 2000’de elde ediyordu ki mahkemenize Mit tarafından ulaştırılan bilgide de Mit, bunun bazı çevreler ki o resmi çevreler olarak bunu rahatlıkla algılayabiliriz, hazırlandığını söylüyor, işte o belge yani Mit’in bahsetmiş olduğu belge bu belge. Ergenekon raporunu hazırlayan biriminde yine Faruk Mercan’ın etrafındaki en yetkin Devlet yetkilisi olan kişi Emin Aslan’dan dolayı Organize suçlar ve Kaçakçılık dairesi başkanlığıydı, ama Faruk Mercan’ın 5 Mayıs 2003 tarihli yazısında Cüneyt Ülsever’de olduğu gibi, Ergenekon’un “E” si yok fakat ne hikmetse Faruk Mercan 17 ay sonraki Aksiyon’un 513. sayısındaki bir haberinde, Fehmi Koru’nun 2001 yılında yazdığı iki yazı ile Kandıra Cezaevinde okuduğum Mafya İmparatorluğu isimli kitaptaki tüm bilgilerin önceden belirttiğim gibi kaynağı Faruk Mercan’dır. Hatta Hakan Türk resmen Faruk Mercan’ın 4 Ekim 2004 tarihli yazısını kopyalayıp kaynak göstermeden kitabına aynen yapıştırmış. Böyle olunca da zannediyorsunuz ki yazar kendi araştırmış, benzer bir hatayı yazısında tarih ve isim vermeyen Fehmi Koru’da yapmış. Her şeyden önemlisi Faruk Mercan’ın 4 Ekim 2004 tarihli yazısında aradığımız,dedi.

Mahkeme Başkanı: “Sözünü kesmek istemiyorum, konuya girin, ne istiyorsanız onu bana anlatın, sorgu yapmıyoruz şu anda, bir talebiniz var ise onu alalım bakınız, yani ben çok kısa bitireceğinizi düşündüğüm için dinledim, sizi yalnız siz böyle aldınız gidiyorsunuz ona müsaade edemem”

Sanık Muammer Karabulut: “ Sayın başkanım, bugüne kadar biliyorsunuz taleplerimi mahkemenizin zamanını almamak için hep yazılı olarak verdim”

Mahkeme Başkanı: “ Yine verin”

Sanık Muammer Karabulut: “ Ve bunun mutlaka burada okunması”

Mahkeme Başkanı “Talebinizi verin bana”

Sanık Muammer Karabulut: “ Davanın özünü oluşturan bir konu”

Mahkeme Başkanı: “ Lütfen verin, o zaman özünü okuyalım, şu anda okutamam daha lütfen”

Sanık Muammer Karabulut: “Yarım mı kesmemi istiyorsunuz efendim”

Mahkeme Başkanı: “ Lütfen verin alayım, mahkeme hepsini alsın verin buyurun, savunmanızda istediğiniz kadar okuyabilirsiniz”

Sanık Muammer Karabulut: “ Efendim savunmamda bundan bahsetmeyeceğimi heyetinize de söyledim, açıklayabileceğimi söylediler”

Mahkeme Başkanı: “Ondan da bahsedin”

Sanık Muammer Karabulut : Bende artık açıklıyorum, yani bu bilgi artık bu zulmü durdurmak içindir”

Mahkeme Başkanı: “Verin bize o zaman”

Sanık Muammer Karabulut: “ Yani burada bir sürü şeyler dinliyoruz bugüne kadar, ilk defa bu konunun özüyle ilgili bir konu var”

Mahkeme Başkanı: “Verin bize o zaman, sözünüzü kesmek zorunda kalacağım”

Sanık Muammer Karabulut: “ Peki efendim sonunu bahsedeyim o zaman”

Mahkeme Başkanı: “ Sonunu bağlayın o zaman”

Sanık Muammer Karabulut: “ Yazılı olarak da vereceğim”

Mahkeme Başkanı: “ Verin bize yazılı olarak”

Sanık Muammer Karabulut: “ Son paragrafı da söyleyeyim efendim. Sanırım bu aşamadan sonra temelsiz olan bu dava usul ve esas tartışmalarının da bir kenara bırakarak daha fazla uzatılmadan ne olduğu ile ne amaçla var edilen iddialar karşısında sanık ve müdafii avukatlarında gayretleriyle Başkanlığınız adil yargılamanın gereği kovuşturmayı bir an önce sonuçlandırmasını , Devleti yönetenler masum vatandaşları sabun yaparak elini yıkamamalıdır diyerek arz ve talep ediyorum”dedi.


Yüklə 425,04 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin