13. AĞIr ceza mahkemesi ( tmk 10 maddesi İle yetkiLİ ) duruşma tutanağI



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə2/7
tarix28.08.2018
ölçüsü0,75 Mb.
#75274
1   2   3   4   5   6   7

Duruşmaya kısa bir ara verildi.

Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.

Bu sırada bir kısım sanıklar müdafilerden Av. İlkay Sezer, Av. Mahir Işıkay ve Av. Hikmet Fırat Aslan ve Av. Hasan Fehmi Demir’in geldikleri görüldü,

Huzurdaki yerlerine alındı.

Tanık Hüseyin Oğuz daha önce tespit edilin yemini ve kimliği tahtında huzur alındı.



Mahkeme Başkanı: "Buyurun sizi dinliyoruz, anlatmadıklarınız varsa onları alalım.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Sayın Başkanım, değerli konular ben az önceki sunumumda da ifade etmiştim, yaşadıklarımı tanık olduklarımı anlatıyorum, kimseye şer atmadığımı da ifade etmiştim. Şimdi olayları çözerken biliyorsunuz bir aracın tekerleği patladığında tersten başa doğru başlanır, ben rahmetli Cem Ersever olayından başlayacağım. O yıllarda Ankara İl Jandarma Alay Komutanı Ali Öz idi ve İstihbarat Şube Müdürü H. Kenan Yılmaz’dı. Niçin anlatıyorum? Bakın geçen birilerinin ifadesi beni bağlamıyor, ben bildiklerimi konuşuyorum. Bu Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir subayıydı işkenceyle öldürüldü. Kimler tarafından? Mahmut Yıldırım ve Alaettin Kanat. Polis bunu ne yaptı? Ankara Emniyeti aldı, sorguladı neticede mahkemeye çıktı mı? Hayır. Niçin anlatıyorum? Ve Cem Ersever’in o telefonu mobil telefonu Sayın Başkanım uzun müddet Mahmut Yıldırım’da, Mahmut Yıldırım’ı da Türkiye’de ilk açıklayan benim gerçek kimliğiyle Susurluk Komisyonunda. Onu neden anlatıyorum? Cem Ersever olayı aydınlatılmış olsa idi, daha doğrusu o yıllardaki Jandarma görevini yapsaydı belki bir Hrant Dink ölmeyecekti. Neden anlatıyorum? Çünkü Ali Öz malumunuz Trabzon Alay Komutanıydı ve eğer ki JİTEM bu olayın aydınlatılmasına çaba sarf etseydi ya da Jandarma Genel Komutanlığı bu bizim personelimiz basına açıklamalar yaptı ama onu kabahatiyle, sevabıyla, günahıyla biz bunun faillerini ortaya çıkarırız demiş olsa idi o yıllardaki deminde arz ettiğim gibi Ali Öz ve H. Kenan, Hasan Kenan Yılmaz kendisini Kars Digor’dan tanıyorum üsteğmenliğinden. Ali Öz’le de Uşak’ta beraber çalışmıştım o da beni çok iyi tanır bende kendisini tanırım yani tanışıklığımız oradan başlıyor ve bu olaydan sonra bu olaydan sonra İsveç’ten bir mektup onu şundan anlatıyorum detayına giriyorum. Muş Cumhuriyet Başsavcılığına geliyor. Muş Cumhuriyet Başsavcılığı da benim bulunduğum yere talimatla ifademin alınmasını istiyordu. Bende Cumhuriyet Başsavcılığına talepleri üzerine ifade vermeye gittim. İfade vermeye gittiğimde Sayın Başkanım Mahmut Yıldırım’ın kendi aralarında konuştuğu sözcük şu; ben Tunceli Dağında operasyonda düştüm, bu nedenle kemiklerim kırıldı ve orada yalan söylediğini biliyorum. Çünkü Cem Ersever olayında kendisi bizzat olayın içinde olan itirafçı Alaettin Kanat’la beraber ve ondan sonrada evine JİTEM’de rütbelilerin gelip ziyaret ettiğini bizzat kendi zaten onun da ifadesi var ve İsveç’ten gelen Mehmet Yazıcıoğlu’nun kardeşi bir mektup göndermişti. Mehmet Yazıcıoğlu da Bingöl Solhan’da Yazıcıoğlu Petrollerinin sahibi olan bir insan ve şu anda korucu başı bildiğim kadarıyla. Yeşil’in de o bölgedeki infazlarda sağ kolu olan bir insan. Yine Mahmut Yıldırım’ın hep gizlendi hep yaşıyor yaşamıyor, ben yaşadığını siz Sayın Heyet’in huzurunda ve bu salonda bulunanların huzurunda tekrarlıyorum. Çünkü sadece resmini çekemedim ben emekli olduktan sonra da sürekli olarak kamuoyunda onun çok yakın takibinde olan bir insanım çünkü onun kanalıyla JİTEM kanalıyla bana sürekli olarak tehdit geldiğini bu nedenle de ev telefonumu Sayın Başkanım ve Facebook adresimi kapattım, sadece mevcut cep telefonumla görüşüyorum. Oradan eğer ki Cem Ersever olayı çözülmüş olsaydı olaylar birbirine zincirleme olduğu için onu anlatıyorum. Belki rahmetli Eşref Bitlis olayı da çözülecekti çünkü o C4’ü getiren insanlardan bir tanesi Cem Ersever ve bu sizin Yüce Mahkemenizin dosyalarında vardır tahmin ediyorum Arif Doğan’da yakalananlardan bir kısmı o Cem Ersever’in rahmetlinin malzemeleri olduğunu biliyorum. Süreç o karanlık yıllardaki sürecin aktörleri burada mı diyeceksiniz Sayın Başkanım, burada sadece gözaltında ben suçlamak istemiyorum bilgi sahibi olduğuna inandığım Veli Küçük var ama diğerleri hepsi dışarıda. Yani o icraatın içerisinde olanlar tetiği çekenler ya da bir başka diyişle olayın içinde olanlar hepsi dışarıda. Bunu neden söylüyorum? Kimse yanlış anlamasın ben uzun müddet Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yapmış onur duyduğum bir kuruluş bir teşkilatın yara almasını hiçbir zaman istemedim ben kendim yara aldım ama kuruluşa yer aldırmadım. Üzüldüğüm bir anımı anlatacağım zamanı almayayım. Kazım Çillioğlu’nun oğlu Gökhan Çillioğlu ısrarla bahsediyorum bana demişti ki abi ne olursun 2010 yılında saat gece Ekim ayıydı saat gece 2:00’de buluştuğumuzda biz bu kurumu yara almaması için mücadele etmemiz lazım benim babam birileri tarafından öldürüldü ama o şekilde mücadele edersek var mısın varım ben dosyayı inceledim kendim ve o orada yanlışlıkları görmüştüm olayın çözülmesini istemiştim. Uzatmak istemiyorum yani konuşurken birileri beni Türk Silahlı Kuvvetlerinin düşmanı falan değerlendirmesin ya da bu ülkenin bir haini olarak değerlendirmesin. Ben bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için terör örgütünün içine girmiş bir insan olarak konuşuyorum. Bedenimi kaybettim ama bu ülkenin bölünmez bütünlüğünü kaybetmedim her zaman için saygı duyduğum ana temalar var ezan, bayrak, vatan bunların hiçbirisinden vazgeçmedim.”

Mahkeme Başkanı: “Siz.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Nerelerde görev yaptınız, hangi tarihte başladınız?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ben kronolojik olarak söyleyeyim 30 Ağustos 77 tarihinde mezun olduğumda 77–81 Diyarbakır, ilçelerini açık şey yapmama gerek yok detayına girmeme gerek var mı Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “İyi olur yani görev yaptığınız yerleri birimleri söylerseniz daha iyi aydınlı olur.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “2 yıl 2 yıl Kulp’ta kaldım, 2 yıl Ergani’de kaldım. 81–83 Bursa Jandarma Asayiş Komando Bölüğünde kaldım. Akabinde 83–86 yıllarında Kars İl Jandarma Komutanlığında 1 yıl merkez Jandarma Asayiş Komando Takım Komutanlığı yaptım. Daha sonra açılan bir kursta araştırma sorgulama kursuna gittim 84 yılından sonra sivil çalışmaya başladım. İl jandarma komutanlığının sorgu kısım amiri olarak. Kurs gördüğüm için 86–93 yılları arasında Uşak İl Jandarma Alay Komutanlığı sorgu kısım amiri. Daha sonra 96 yılında, 93-96’da Malatya’da 96 yılında da Hakkari İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürü olarak atanmıştım. Diyeceksiniz ki astsubay nasıl olur? Çünkü subay yoktu olmadığı için bende kıdemli başçavuş olduğumdan vekaleten atanmıştım. Subay olanlar bunu bilir diye hatırlıyorum bilmeyenler içinde söylemiş olayım. Ondan sonraki yıllarda bölgede bir terör olgusu vardı işte kamuoyunda da bilindiği gibi Yüksekova denen bir çeteyi ortaya çıkarmıştım. Ondan sonra 30 Ekim 96 tarihinde Elazığ İl Jandarma Komutanlığına atandım, bu bir sürgündü tabi benim için çünkü çok onurlu çok sevdiğim Jandarma Astsubaylığından terörle mücadelede çalışıyordum Arıcak İlçe Jandarma Komutanlığı bir onbaşının görevine atanmıştım. Ondan sonra tabi orada infaz edileceğimi bildiğim için biliyordum çünkü o tür şeyler almıştım. Duran Fırat vardı Korkut Eken’in beraber çalıştığı bir astsubay orduevinde ondan bizzat kendisinden tehdit almıştım. Bunu eşimle paylaşmıştım daha sonra İl Jandarmaya Elazığ İl Jandarma Merkez Bölük Komutanlığına atandım. Susurluk ve Diyarbakır 4 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinde ifade verdiğimden sonra 8. Kolordu Komutanlığı beni PKK’lı olarak dosya açmıştı efendim bu da beni çok üzmüştü çünkü ben uzun müddet terörle mücadelede çalıştım. Üstelikte bu ülkeyi çok seviyorum birden terör örgütü mensubu olmuştum ve burada mahkemenin huzuruna çıktığım zaman tutuklanıp cezaevinde infaz olacağımı biliyordum. Diyarbakır Barosu Avukatlardan ve çok sevdiğim abim Yaşar Altürk geldiğinde serbest yani bırakılmıştım. Daha sonra Van Askeri Mahkemesinden 7 ay 10 gün ceza aldım Askeri Mahkemeden. Çünkü ceza şundan aldım, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli iken Susurluk’ta ifade vermiştim ve o ifadem basına yansımıştı. Oysaki silahlı kuvvetler mensubu görevdeyken açıklama yapamaz ben bunu biliyordum ama can güvenliğim yoktu. Çünkü çeteler ağır basıyordu bende o sistemi bildiğim için infaz sistemini bildiğim için konuşmak mecburiyetinde kalmıştım bu konuda da Jandarma Genel Komutanlığı Adli Müşavirliğine ifade vermiştim 21 sayfa. Kendilerinden de terör örgütünde DHKP-C ve PKK’nın ölüm listesinde olduğumu söylemiştim çünkü Türkiye’de ilk olarak örgüt içi hesaplaşmayı Tunceli Bölgesinde bizzat ben olay yerinde kameraya alıp basına vermiştim. Bu kasetlerim de benim Tunceli Jandarma Bölge Komutanlığında vardı. Böyle bir süreçten sonra efendim ben.”

Mahkeme Başkanı: “96 yılında Elazığ’da görev yaptınız daha sonra nerelerde görev yaptınız?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ondan sonra zorunlu olarak emekli olmak mecburiyetinde kaldım çünkü çok baskı alıyordum askeri kanattan baskı alıyordum her türlü baskı alıyordum. Çarşıya çıkmam dahi kontrollüydü, görüştüğüm kişiler dahi kontrollüydü. İfade verdiğimden sonra çok olaylar aydınlanır bekliyordum ben Susurluk sürecinde. Ama öyle olmadı maalesef Sayın Kutlu Savaş’ın bir raporuna endekslendi kaldı bana da orada çok sorular sorulmuştu hatta orada ifade ettiğim rahmetli Turgut Özal’ın soruşturmasını yürüten Kartal Demirağ’ın saldırdığında Uğur Tonik Cumhuriyet Başsavcısıyla karşılaşmıştım. Onun eşiyle görüşmüştüm Ayla Hanımla dün gibi hatırlıyorum telefonunu söylememe gerek yok belki kapatmamıştır. Kendisi ağlıyordu bana telefonda diyordu ki, oğlum Uğur Amcanın niçin verdin demişti, Ayla Abla özür dilerim neden onu söylediniz. Beni ve kızımı bu çeteler kaçırdı demişti yani bu derin yapıdan bahsediyorum benim bir türlü o ifademi kamuoyundan ve Susurluk Komisyonundan çekmemi istemişti ama artık iş işten geçmişti çünkü bu ifadeler her tarafa yayılmıştı. Daha sonra sizler de biliyorsunuz Sayın Başkanım Uğur Tonik Turgut Özal soruşturmasıyla ilgili ifade verdiğini biliyorum takip ediyorum. Böyle bir zorlu süreçten sonra ben 30 Eylül 97 tarihinde emekli olmuştum. Ha Susurluk sürecinde Susurluk’ta yalnız karşılaştığım çok değer verdiğim bir gazeteci vardı ondan bahsetmem gerekiyor izin verirseniz. Tuncay Özkan’dan bahsediyorum çünkü ben orada salonda beklerken kendisinde de 2 klasör vardı ilk sefer orada karşılaşmıştım kendisiyle avukatımda vardı hatta o soruşturmayı yürüten Savcı Bey’imiz de vardı. Ben orada karşılaşmıştım Tuncay Bey’le güzel bir dosya vardı kendisinde hatta ben ilk sefer bir komisyona girdiğim için çekinmememi korkmamamı söylemişti bana Tuncay Özkan hiç unutmuyorum onu. Daha sonra ben yine görüştüm Tuncay Özkan’la şunu görüştüm tehdit aldığım zaman İstanbul’a geldiğimde benim yanımda annesiyle görüştüm hiç unutmuyorum onu çünkü o da tehdit alıyordu annesi ağlıyordu tele… Ben görüştüm annesiyle annesi sağsa bilmiyorum yani yalanma şansı olmaz görüştüğümde avukatımda vardı yanımda. Niçin diyorsunuz Tuncay Özkan’ı? Şundan diyorum böyle yanımıza o yıllarda ifade verip de Susurluk’ta ifade verenlerin bir kısmını ben daha sonra burada gördüğüm zaman şaşırıyorum yani Tuncay Özkan’ın Veli Küçük’le bir alakası nasıl olur diyorum yani. Çünkü ben Veli Küçük’ten tehdit alıyordum ama Tuncay Özkan’ın farklı şeylerini bilemem yani onu bana sorarlarsa da ben bilmiyorum onu ama ben Tuncay Özkan’ı böyle tanıyorum o şekilde tanışmıştık avukatımla beraberdik. Burada başka salondakilerin de tanıdığım insan basından tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “JİTEM hakkındaki bilgileri nereden elde ettiniz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ben zaten o teşkilatın içerisinde bir personeliyim Sayın Başkanım bunu yani bir başka bir itirafçı değilim ben itiraf yani.”

Mahkeme Başkanı: “Birinden mi duydunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır efendim birinden duymadım bizzat o teşkilattayım ben yani JİTEM’i zaten tanıyorum biliyorum JİTEM’de çalışanları tanıyorum mesela bahsettiğim astsubay benim devrem okul arkadaşım oradaki subayların çoğuyla beraber çalıştım ben daha önceden JİTEM’li olmadan önce.”

Mahkeme Başkanı: “Peki JİTEM’in teşkilatı nasıldır yani nereye bağlıdır kaç birim vardır, kaç Tim vardır?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Şimdi JİTEM.”

Sanık Hüseyin Yanç söz almadan konuştu: “Sayın Başkanım isimleri de versin.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “İsimlerini de vereceğim izninizle notlarımda var.”

Mahkeme Başkanı: “Bakın konuşanı çıkaracağım lütfen kesintiye uğratmayalım soru hakkınız var, yazılı soru sorarsınız sonra lütfen.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet Sayın Başkanım o soruya yanıt olarak hem JİTEM’in vereceğim hem de PKK’nın şeylerini vereceğim merak etmesin hiç kimse. Sayın Başkanım Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde İstihbarat Daire Başkanlığına bağlı olarak başlıyorum JİTEM’in açılımlarını 1, JİTEM Grup Komutanlığı Ankara Aydınlık Evlerdeydi. A’sına geliyorum JİTEM Grup Komutanlığı Diyarbakır buna bağlı Timlerden bahsediyorum Diyarbakır JİTEM Tim Komutanlığı, 2, Batman JİTEM Tim Komutanlığı. 3, Mardin JİTEM Tim Komutanlığı. 4, Elazığ JİTEM Tim Komutanlığı. 5, Van JİTEM Tim Komutanlığı. 6. Silopi JİTEM Tim Komutanlığı. 7, Hakkari JİTEM Komutanlığı, bu Tim komutanlığında görevli tüm personellerin harcamaları ve faaliyetleri bakımından Diyarbakır Grup Komutanlığına karşı sorumludurlar evet direkt JİTEM Grup Komutanlığına bağlı Timler var. Bunları sırasıyla söylüyorum 1, İstanbul JİTEM Tim Komutanlığı. 2, Ankara JİTEM Tim Komutanlığı. 3, Mersin JİTEM TİM Komutanlığı. 4, Samsun JİTEM TİM Komutanlığı. 5, Sivas JİTEM Tim Komutanlığı. 6. Erzurum JİTEM Tim Komutanlığı. 7, İzmir JİTEM Tim Komutanlığı ve 8. Antalya JİTEM Tim komutanlığı. Adı altında rahmetli Hulusi Sayın Paşamızın tarafından 1989 yılında bildiğim kadarıyla kurulduğunu biliyorum. Evet, Sayın Başkanım dinliyorum sizi.”

Mahkeme Başkanı: “Kimler çalışmış kimler görev almış onları biliyor musunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Şimdi zaman zaman atamalar olduğu için ben kimlerin hangi yıllarda ne şekilde çalışmadığım için ama kimlerin JİTEM’de görev aldığını bir kısmını söyleyebilirim. Çünkü malum Doğu Güneydoğudaki timlerle görev yapanlar 2 yıl bilemediniz 3 yıl en fazla kalıyordu daha sonra bunlar değişik illere atanıyorlardı diye biliyorum.’

Mahkeme Başkanı: “Bazı isimleri sayacağım onlardan tanıdığınız var mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Dinliyorum efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Bu belge sanık Arif Doğan’ın adli emanetinde bulunan bir belge Arif Doğan’dan ele geçirildiği iddia ediliyor başlık şu şekilde; Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Grup Komutanlığına atanan subaylar diye yazıyor.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Veli Küçük Jandarma İstihbarat Grup Komutanı Ankara tanıdığınızı söylediniz. Fuat Pekçetinöz yine aynı Ankara Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı yardımcısı Fuat Pekçetinöz tanıyor musunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Tanımıyorum onu tanımıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Hüseyin Kara.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Onu duydum.”

Mahkeme Başkanı: “Tanıştınız mı, görüştünüz mü?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır.”

Mahkeme Başkanı: “Naim Kurt.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Naim Kurt’u biliyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Tanıştınız mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Nasıl tanıştınız, nasıl görüştünüz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Albaylığımda sadece resmi olarak tanıyorum. Emrinde çalışmadım yani albay olarak biliyorum Naim Kurt’u nerede çalıştığını faaliyetleri hakkında bilgi sahibi değilim.”

Mahkeme Başkanı: “Peki Can Naim Kurt’un jandarma JİTEM’de görev aldığını biliyor musunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok isim olarak biliyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Cem Ersever’den bahsettiniz.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Cem Ersever’i iyi tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Avni Gültekin İstanbul 10. 10 nolu istihbarat tim komutanı.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Tanımıyorum onu ben.”

Mahkeme Başkanı: “Ahmet Özgül.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Onu da tanımıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Ramazan Çakmak.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır tanımıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Nurettin Ata.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Onu tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Şırnak 2 nolu istihbarat tim komutanı.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet onu tanıyorum şundan tanıyorum onun yeğeni vardı jandarma astsubayı birde Malatya’da görev yaptığım sıralarda kendisiyle orada dayısı vardı devletin yanında olan oradan daha iyi tanıyorum onu. Ailesini tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Ali Yıldız Ankara 3 nolu istihbarat tim komutanı.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Sadece ismini biliyorum tanımıyorum. JİTEM’de olduğunu duymuştum.”

Mahkeme Başkanı: “Abdülkerim Kırca Batman 6 nolu istihbarat tim komutanı.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet onu biliyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Tanışmışlığınız görüşmüşlüğünüz var mıdır?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır, hayır.”

Mahkeme Başkanı: “Murat Kırkkaya.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır tanımıyorum onu efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Cahit Şen.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Duydum sadece.”

Mahkeme Başkanı: “Mehmet Yürür.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Onu da duydum, duydum.”

Mahkeme Başkanı: “Ne şekilde duydunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “JİTEM’de olduğunu duydum. JİTEM’de çalışanın. Bir kısmını duyuyordum onlar hava atıyordu çünkü JİTEM’deyiz falan diye o şekilde biliyorum onu da.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Van 7 nolu istihbarat tim komutan vekili olarak geçiyor.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “O kadarını bilmiyorum efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Salih Çelik Açıkel.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok.”

Mahkeme Başkanı: “Mustafa Işık.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Onu da duymadım.”

Mahkeme Başkanı: “Bedri Dursun.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır.”

Mahkeme Başkanı: “Rıfat Kara.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok. Ama bunlar gerçek ismi mi acaba bir kısmı gerçek ismi de onlar gerçek ismi mi acaba.”

Mahkeme Başkanı: “Evet, evet gerçek ismi. Hayati Arslan.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır duymadım.”

Mahkeme Başkanı: “Sinan Yaşar.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Onu duydum.”

Mahkeme Başkanı: “Ne şekilde duydunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “JİTEM’de çalıştığımı duydum ama onun derin faaliyetlerini bir tek bu Van’da bir şey vardı bizim sivil giyinip bu basına da çok yansımıştı o esnada onun önderliğinde olmuş diye bizim askerlerimiz PKK kıyafetinde Ağrı Taşlıçay bölgesine gittiğinde o şekilde bir hatırlıyorum tam olarak bilgi sahibi değilim yine ama.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Yine aynı emanette elde edilen bir belge var. Birinci tim isimlerini sayayım siz tanıdıklarınızı söyleyin. Ramazan Çakmak, Bedri Dursun, Ahmet Karlı, Murat Doğan.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hatırlamıyorum hiçbirisini.”

Mahkeme Başkanı: “2. tim, Nurettin Ata, Rıfat Kara, Mustafa Çakır, Muharrem Demirci.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Nurettin Ata’yı biliyorum. Nurettin Ata’yı biliyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. 3. tim. Ali Yıldız, Tevfik Aydoğdu Aydoğan Altık Ahmet Kulaksızoğlu. Menderes Süleyman Turna.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ahmet Kulaksızoğlu’nu tanıyorum. Aydoğan’ı tanıyorum 75’li astsubay Ahmet Kulaksızoğlu da benim hemşerim oradan tanıyorum. 76’lı astsubay birisi.”

Mahkeme Başkanı: “Haklarında bildiğiniz bir şey var mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır bilmiyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet 4.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Okuldan, okuldan tanıyorum çünkü.”

Mahkeme Başkanı: “Evet 4. isim Murat Kırkaya tim komutanı Mehmet Yücel Astsubay Hanif Şendil astsubay.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hanif Şendil’i tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Nereden tanıyorsunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Sınıf arkadaşım.”

Mahkeme Başkanı: “Bu JİTEM’de görev aldığından haberiniz var mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır bilmiyordum ilk sefer biliyorum bilmiyordum.”

Mahkeme Başkanı: “Bilmiyorsunuz. 5. tim Ahmet Özgür tim komutanı Cahit Şen üsteğmen, Şaban Bayram.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Şaban Bayram’ı iyi tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Halit Uyar, Zeki Özal.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Şaban Bayram’ı iyi tanıyorum çünkü şöyle tanıyorum ben onu bu az önce de arz ettiğim gibi Mehmet Kılıç’ın Cem Ersever’le kaçırılıp KDP’den Kuzey Irak’a götürüp KDP’den 100 bin dolar aldıklarını biliyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ve bu Sivas’ta görevli iken Madımak olayı olayından dolayı da biliyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “O Madımak olayında soru soran olacak belki ama sormadan söyleyeyim orada sivil jandarmaydı. Ben de Malatya İl Jandarmadayken o Sivas’ta görevliydi.”

Mahkeme Başkanı: “Evet 6. tim Abdülkerim Kırca, Mustafa Işık, Mehmet Ağca Yılmaz Aktan, Mehmet Çakır.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Mehmet Ağca’yı biliyorum tanıyorum ama JİTEM’de olduğunu bilmiyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Kırca’yı da tanıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Hakkında ne biliyorsunuz Mehmet Ağca hakkında?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hiçbir şey bilmiyorum Sayın Başkanım şimdi şöyle JİTEM’deki zaten atamalar özel yapılıyor bunlar. Yani biz JİTEM’in kenarından dahi geçemezdik.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “O şekilde ben söyleyeyim size çünkü onlar kendi tespit ediyorlardı. Kendi ideolojileri doğrultusunda JİTEM’e eleman alıyorlar.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Subay astsubayda da seçmeler öyleydi yani.”

Mahkeme Başkanı: “Evet 7. tim olarak geçen Mehmet Yürür, Salih Açıkel, Sadık Kuzey, Zeki Çakır, Hüseyin Mut.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok tanıdığım yok bunlardan.”

Mahkeme Başkanı: “8. tim olarak geçen Ayhan Baykoca Zekeriya Baykoca, Bülent Tokgöz.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok.”

Mahkeme Başkanı: “9. tim olarak geçen Cem Ersever, Hayati Arslan, Mehmet Akça, Ahmet Bakırtaş.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Mehmet Akça’yı biliyorum sadece orada. Cem Ersever.”

Mahkeme Başkanı: “Nasıl biliyorsunuz nereden tanıyorsunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ben okuldan tanıyorum yani meslekten tanıyorum. Bizim teşkilatımız ufaktı bir zamanlar biz 250 kişi mezun olmuştuk.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Bütün sınıfları tanırdık.”

Mahkeme Başkanı: “10. tim Avni Gültekin Sinan Yaşar, Celal Sevinç.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Sinan Yaşar’ı biliyorum. Uzun müddet JİTEM’de çalıştığını biliyorum ama nerelerde çalıştığını bilmiyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet bunların JİTEM’de görev aldıklarını biliyor musunuz bilmiyor musunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok bilmiyorum Sayın Başkanım yani afaki olmasın sizleri de yanlış yöne sevk ettirmeyim.”

Mahkeme Başkanı: “Hayati Arslan’ı tanıyor musunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır.”

Mahkeme Başkanı: “Kazım Çillioğlu olayı hakkında.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet.”

Mahkeme Başkanı: “Bildiklerinizi anlatır mısınız?”



Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet efendim anlatayım Kazım Çillioğlu rahmetliyi ben çok iyi tanıyordum Malatya İl Jandarma Komutanlığında görevli iken Malatya’ya geliyordu kendisi o bölgede infazlar çoktu yani faili meçhuller çoktu. Terör olayları vardı hatta ben şöyle arz etmek istiyorum. Terör örgütlerinin 30 Mart 93 tarihinde devrimci dayanışma adı altında birleştiklerini ilk, ilk olarak o zamanlar ifade de ben kanıtlamıştım çünkü Kazım Çillioğlu olayını anlatmadan önce bu çok önemli diye anlatıyorum PKK o yıllarda bölgeye hakimiyet kuramıyordu alan açılımı terör örgütünün deyimiyle arz etmek istiyorum yapamıyordu bu nedenle devrimci dayanışma adı altında o bölgedeki diğer terör örgütüyle de birleşmesi gerekiyordu 30 Mart 93 tarihinde böyle bir anlaşmayla birleştiler o yıllarda Laz Nihat TİKKO’nun başındaydı anlattığım yıl 30 Mart 93 tarihinde PKK’nın başında da Şemdin Sakık vardı Parmaksız Zeki olarak. Onlar o anlaşmadan sonra tamamen ana amaçları zaten kışı geçirmekti ve militan transferiydi Karadeniz açılımıydı ve eylemlerde güç birliği olmasıydı. PKK bir ana örgüt diğerleri de bir fason örgüt olarak eylemlere katılacaktı ancak eylem PKK adına olacaktı öyle bir anlaşmaları olmuştu. Bu tabi benim sorguda aldığım Sinan Kokul kod Seydi Arı’nın 65 sayfalık almış olduğum ifadesinde de vardı. Ben onu bizzat olay yerine Tunceli’ye gittiğimde de bunun bu anlaşmaya karşı çıkanların 2 erkek bir bayanın infaz edilişinde olay yerinde incelemiş olarak konuşuyorum. Bu Hozat Taşkırek mezrasına giderkendi ve o yıllardan sonra 93 yılından sonra malum malumunuz çok karışık bir Doğu Güneydoğu’da olay vardı. Kazım Çillioğlu’yla oğlu da Diyarbakır’dan Tunceli’ye tayin olmuştu. Tunceli’ye tayin olduğu zaman şu anda Jandarma Genel Komutanlığında olan Mehmet Çörten o zamanlar kurmay binbaşıydı hatırladığım kadarıyla Kazım Çillioğlu da uzun müddet Doğu Güney Doğu’da görev yapmış ve Eşref Bitlis’in ekibinden olan bir Türk Silahlı Kuvvetlerinin şehit olan bir subayıdır. Hatta Eşref Bitlis uçağına Diyarbakır’a gideceği zaman onu da götürecekti iyi biliyorum çünkü ben onu oğluyla da konuştum. Basında çıkanlar benim için pek önemli değil ben olayın çözülmesinde katkı sunduğum için arz etmek istiyorum. O gün annesinin hastalanmasından dolayı uçağa binmemişti eğer o gün binseydi o da rahmetli Eşref Bitlis’le beraber şehit olacaktı. Şimdi Kazım Çillioğlu olayında bölgede bir herkesin kamuoyunda Yeşil bildiği bir kişi var. Bir de Bazo kod dedikleri Yusuf Geyik var bunlar kendilerinin yanında o yıllarda Mesut Mehmetoğlu var bu PKK itirafçısı üçlü bir ekip bunlar. Yapmış olduğu işler gerçi kamuoyunda çok biliniyor ama 92 yılından beri o bölgede faili meçhul olayları bizzat bu bahsettiğim üçlü yapıyor. Tabi ki Kazım Çillioğlu o bölgeye gittiği zaman namuslu dürüst bir kişilik olarak ben onu biliyorum Allah rahmet eylesin ve öyle de kalsın. O bu tür olayların faili meçhul olayların zarar verdiğini olayların perde arkasının çözülmesini istediği için karşı çıkıyor. O yıllarda da orada bölge komutanı İsmail Kuru Tuğgeneral kendisi hatta kendisi de baskı yapıyor Kazım Çillioğlu’na. Çünkü olayların o faili meçhuller İsmail Kuru tarafından bizzat biliniyor çünkü Yeşil devamlı gelip gidiyor Tunceli Alayına. Oradaki JİTEM’le devamlı irtibatlı. Bazo kod dediğim Yusuf Geyik’te zaten devamlı gelip giden bir insan. Mesut Mehmetoğlu’nu da ara sıra katıyorlardı. O şu anda Mersin’de biliyorum şu anda. Bu tür bir yapıyı çözmek için üzerine gittiğinden dolayı kendisinin işkenceyle öldürüldüğünü duyum almıştım ben sadece o yıllarda. Ama duyum benim için yetmiyordu istihbaratta bir abi a, b, c, d şeklinde 4 tane a, b, c şeyi vardır. Ben onu kullanmak istemiyordum. Birebir orayı ikinci bir sefer gittiğimde devre arkadaşım vardı benim Bedri Özpolat onunla görüştüğümde devre sen bu işe girme boyunu aşar demişti bana. Neden dedim çünkü dedi bunun arkasında farklı şeyler var. Açmak istemedi o da korktu çünkü demek ki ya tanıktı ya da olayın bilgi sahibiydi diye düşündüm ben. Bu bahsettiğim 95 yılındaki bir konuşmamızdı. O, o yıllarda orada görevliydi. Ben daha sonra tabi ki emekli oldum ama kurumdan emekli olmadım yani normalde kurumdan da emekli oldum ama maaşımı oradan alıyorum ülkemi çok seviyorum. Hep dedim ki niçin Kazım Çillioğlu’nu biliyorsam bir şeyler yapabiliyorsam bunun aydınlanmasını istedim ve olayın gerçek tanıklarını buldum. İzin verirseniz açıklamayım onları Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun ne biliyorsanız anlatın.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yani açıklamayım çünkü onlar çok yardımcı oldular bu olayın aydınlatılmasında ben üstlendim. Onların anlatımlarıyla sizlere şu anda konuştuğum gibi Malatya Cumhuriyet Başsavcılığına kendi gücümle gittim ifade verdim daha sonra bununla ilgili kamuoyu oluşsun diye basına çıktım konuştum TRT’de konuştum Büyük Takip’te yine tanıklar bulmuştum ve netice itibariyle fethi kabir yapıldı. Benim aynen bahsettiğim gibi kitaba yazmıştım 2 kaburga kemiği kırılıp kürek kemiğinden de mermi izi olduğunu maalesef anlatırken bile yani böyle sıkıntı çekiyorum anlatırken. Çünkü bu bizim bir albayımız bir itirafçılar tarafından hüzün yani hazin bir hadise diye anlatmak da istemiyorum aslında netice olarak olay ortaya çıktı aydınlandı ama ne oldu ben ve oğlu Tuncel şey Düzce il Jandarma Komutanlığı tarafından oğlu uyuşturucu kaçakçısı olarak dinlendi. Ben de keza öyle dinlendim. Dinlendiğimi bildiğim halde gene açık konuştum. En sonunda Cumhuriyet Savcılığına dedim ki beni dinleyenler kimse iyi veya kötü sizler takdir verin şikayetçi olacağım dedim dilekçe verdim. Oğluyla konuştuğumda konuşamadı benimle en son herhalde bir 5 gün önce konuşmuştum hal hatır sormuştum. O da sadece yapanlara gıyabi tevkif çıktığını söylemişti. Bu şekilde Kazım Çillioğlu olayı.”

Mahkeme Başkanı: “Bu dinlenmenizle ilgili hakkınızda veya ilgililer hakkında dava açıldı mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır efendim ben Savcılığa verdim dilekçe çünkü ev telefonumdan tehdit alıyordum. Facebook’ta da tehdit almıştım. Ev telefonumdan Savcılık tespit etmişti doğru yanlış bilmiyorum bir ankesörden tehdit aldığımı tam adres verememişti ben de bu nedenle Cumhuriyet Savcılığına dilekçe verdim telefonumun kimler tarafından dinlediğinin ispatlanması için cevap almadım daha.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Bahtiyar Aydın olayıyla ilgili olarak bildikleriniz var mı?”



Tanık Hüseyin Oğuz: “Ben Yüksekova çetesinde ortaya çıkan altı buçuk sayfalık bir ifade vardı. Avar kod Karhan Bilgiç o aldığım tarihi 20 Eylül 96, 6 saat, saat akşamüzeriydi herhalde 19’da çünkü akşam ezanı okunmuştu ifadesini aldığımda. O özellikle onu anlatmak istiyorum. Orada demişti ki itirafçı Eşref Bitlis ve Bahtiyar Aydın’ı biz öldürdük ve ben bunu önbilgi olarak hemen altı buçuk sayfa olarak 10 parmak daktilo bildiğim için yazmıştım ve yanımdaki arkadaşlarıma da imzalattım. Oysaki yani benimle beraber 3 kişiye daha imzalattım. Direkt olarak orada tabur komutanımız olan çok değerli Türk Silahlı Kuvvetlerin Subayı Hami Çakır’dan bahsediyorum ve onur duyuyorum böyle bir Türk Silahlı Kuvvetlerinin subayı olduğu için. Öyle olmasını istiyorum Türk Silahlı Kuvvetlerinin subaylarının. Onun yanına gittim Sayın Başkanım o ifadenin devamını üzerine gidelim dedi yalnız mesaj çekildi mesaj çekilince müthiş bir kaos ortamı oldu. Baskılar başladı askeri kanattan bir baskı gelmeye başladı. Yani mesaj çekilirken isterseniz arz edeyim bir il jandarmadan il jandarma komutanlığı mesaj çekerken bir İçişleri Bakanlığına çeker Jandarma Genel Komutanlığına çeker bir de olayın vahametine göre Genelkurmay Başkanlığına çeker. Bu olay çok önemli bir olaydı çünkü öyle bir çeteydi ki karşı tarafta PKK itirafçısı var. Bu PKK’nın gümrükçüleri var. Dağdaki bir militan var asker var polis var vatandaş var hepsi beraber bir rant peşindeler. Adam öldürmeler, gasp, uyuşturucu kaçakçıları ve böyle bir olayın soruşturmasında size itirafçı bu ifade de bulunuyor ve ben de bu olayın üzerine gidilmesi gerekir diye düşünmüştüm fakat netice itibariyle ne oldu? Netice itibariyle şu oldu. Orada silah kaçakçılığı ortaya çıkmıştı Kurmay Albay vardı Hamdi Poyraz benim hakkımda tazminat davası açtı halen devam ediyor benim için pek önemli değil. O kendisi daha önceden Diyarbakır’a giderken oradaki itirafçıları da götürdüğünü hatta Salih Kaya isminde ilk olarak size ismini veriyorum korucu görünümünde orada sistem çok farklı Sayın Başkanım isterseniz şu Kahraman Bilgiç’in birkaç tane kimliğinden bahsedeyim de daha şey olur. Kahraman Bilgiç normalde bir PKK’nın tabur komutanı Çukurca ve Yüksekova bölgesi bölge Şemdinli bölgesinde. O teslim olduktan sonra normalde yasal prosedür olarak mahkemeye çıkması lazım mahkemenin olurundan sonra itirafçı konumuna gelmesi lazım öyle bir prosedür uygulanmamış. Kendisinde uzman çavuş kimliği vardı aynı zamanda korucu kimliği vardı ve tugayda o zamanki kurmay albayın oğluyla beraber kayak yapan bir itirafçıydı. Bir de oraya genç yeni atanmış bayan öğretmenlerin kendisini uzman çavuş olarak tanıtıp sarkıntılık yapan bir kişiydi. Benim belleğimde böyle bir kişiyle karşılaşmıştım. Bunun sorgusundan sonra toplantı yapıldı Sayın Başkanım Albay Ersan Alkan vardı o zamanlar taktik alay komutanı Yarbay Hami Çakır vardı. Başçavuş Aydın Öncül vardı. Teğmen Yalçın Karakut vardı, Astsubay Atilla Ateş vardı hatırlayarak söylüyorum çünkü çok vahim hadiselerdi burada bu ifade değiştirilsin ve bunlar çıkartılsın sadece öteki olay öteki olay da şuydu bunlar fidye karşılığında kaçırdıkları bir Necip Baskın olayı vardı orada kalsın. Ondan sonra ben Diyarbakır 4 nolu DGM’ye ifade verdiğimde olaylar farklı bir yere gelmişti. Oradaki ben Hamdi Poyraz’ın bizzat kendi ifadesi de var zaten kendisi de ifade vermiş Salih Kaya’yla beraber korucu Kemal Ölmez’den Kanas silahını beraber aldıklarını götürdüğünü ve giderken de Kahraman’ın ayrı bir ifadesinde var 1 kilo da eroin götürdüğünü söylüyor. Çok vahim şeyler bunlar bu mahkeme kayıtlarında var zaten ama eğer ki o Sayın Başkanım eğer ki o süreç sağlıklı yürümüş olsaydı Yüksekova çetesinin soruşturması belki Bahtiyar Aydın olayını bana sormayacaktınız şimdi ve 39 tane ölen vatandaşımızı da sormayacaktınız çünkü Lice yakılmıştı.”

Mahkeme Başkanı: “Şimdi Bahtiyar Aydın nasıldı nasıl ne şekilde öldürülmüş nerede öldürülmüş kısaca anlatır mısınız özet olarak?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Şimdi kısaca anlatayım ben size o da inşallah ileriki süreçte çözülecek. Bahtiyar Aydın bölge halkı tarafından çok sevilen bir insan çünkü en ücra mezraya kadar okullara gelip çocuklara defter götüren o şekilde bir çalışması olan bir insan. Ama hiç hesapta olmayan bir operasyonla Lice merkezine çekiliyor ve tek mermiyle arkadan infaz edilen bir generalimiz o kadar biliyorum ben hadiseyi ve burada, burada araştırılması gereken bence tabi yani o operasyon doğru mudur değil midir nasıl bir operasyon olduğu hep öyle kalmıştır.”

Mahkeme Başkanı: “Evet kim nereden ateş etmiş?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Arkadan vurulduğunu biliyorum ben çünkü şöyle arkadan vurulduğunu biliyorum. Daha sonra amcasının oğlu var ben Sayın Başkanım başınızı ağrıtmış olmayayım bende bir hobi araştırmak yani ben kitap bile yazdım yazıyorum zaten şundan ben onu arz edeyim. Onun amcasını Bahtiyar Aydın’ın abisinin oğlu var uzman çavuş görüştüm. Bahtiyar Aydın’ın bir tek eşiyle görüşmedim Giresunlu bilmezseniz söyleyeyim onun bacanağının şeyi var kardeşi var polis bulunduğum yerde kızı evli. Olayları devamlı bu şekilde araştırıyorum ve onlar da ısrarla diyorlar ki benim söylediğim gibi bir başka helikopterden vuruldu söylüyorlar ama ben tek mermiyle vurulduğunu Kanas’la vurulduğunu ısrarla söylüyorum çünkü yanımdaki astsubay ifade verdirmediler verdirseydiler o zamanlar olay aydınlanacaktı.”

Mahkeme Başkanı: “O Kanas silahı bulunmuş mu?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Hayır efendim Kanas silahı mahkemede olması gerekirdi biliyorum ben yani şöyle mahkemede olması gerekir. Yüksekova çetesinde ortaya çıktığında bu ifade Kemal Ölmez’in ifadesinde var. Kurmay Albay Hamdi Poyraz’ın bizzat kendi ifadesi var. Korucudan alıp silahı 7. Kolordu Komutanlığına götürdüğüne dair. 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesindeki dosyada.”

Mahkeme Başkanı: “Evet Rıdvan Özden olayıyla bir bilginiz var mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Şimdi ben Rıdvan Özden olayından onun çözülmesi için Tomris Özden’le kendim görüştüm. İstanbul'da görüştüm tabi bunlar benim teşkilatımın değerli komutanları olduğu için bizzat yanına olayın tanığını götürdüm. İsim vermeme gerek yok o hiç bende kalsın izin verirseniz ve burada mı çözülür ya da Diyarbakır da mı çözülür hukuk danışmanlı hukuk açısından ben danıştım avukatlarla da görüştüm Diyarbakır’da dosyasının olduğunu söylemişlerdi Diyarbakır’a gittim ben. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığıyla görüştüm ve olayı yardımcı olacak arkadaşı da götürdüm kendisinin yanına ifade verdi dosya tekrar raftan indi ve hiç bilmediğim hiç duymadığım JİTEM’i çok duymuştum ama ilk sefer o bölgede kendim gittim Kızıltepe’ye gittim Bıçak Timi diye bir tim duydum. Aklıma gelmez nasıl bir tim? Oysaki JİTEM’in içerisinde ben TİT’i biliyordum ama böyle Bıçak Timi Hançer Timi Nacak Timi diye bir tim duymamıştım. Öyle bir timin faaliyeti olduğunu yani o tür bir tim içerisindeki elemanlar tarafından öldürülmüş olabileceğini öğrenmiştim. O yıllarda da orada zaten görev yapan zannedersem o olayda 2 tane tanık olması lazım dosyada şu anda ama yine benim katkımla oldu. Fethi kabir yapıldı sanıkları hakkında ne işler yapıldı şu andaki süreçte bilemiyorum Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Adil Timurtaş’ı tanır mısınız?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Adil Timurtaş’ı duydum PKK itirafçısı olarak duydum ben onu. Daha sonra JİTEM’de çalıştığını duydum. Diyarbakır’da çalıştığını duydum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Öyle biliyorum ama faaliyetlerini çünkü ben JİTEM’in JİTEM’den yani kendimiz çekiniyorduk. Biz namuslu dürüst diğer personel JİTEM’in bu pisliklerinden çekiniyordu çünkü onların yapmış olduğu o az önce de arz ettiğim gibi o çalışmayı engellemek çok zordu yani.”

Mahkeme Başkanı: “Bu Bıçak Timinden bahsettiniz.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Büyük Bıçak Timi Büyük.”

Mahkeme Başkanı: “Yani kimlerden oluşuyor bu tim ne şekilde kurulmuş ne amaçla kurulmuş?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yani şimdi Sayın Başkanım şimdi biz kendi içe… zaten jandarma teşkilatı en büyük yarayı buradan aldı. JİTEM’in haricinde bu tür Hançer Timi Bıçak Timleri peyda olmuştu. Hançer Timini ben Cem Ersever’in başında olduğunu duymuştum. Yani işte kafa kesip götürüp yani o şekilde duymuştum fakat bu Bıçak Timini hayret diyordum ya nasıl bir şey bu diyordum yani ben 20 yıl jandarma astsubaylığı yaptım hadi JİTEM var ama Bıçak Timi nedene çıktı bölgeye gittim ben. Bölgede Katarlı köyüne gittim Sayın Başkanım oradaki kör kuyunun içine iddia edilen cesetler atıldığını köylülerden öğrendim fotoğrafladım onu ben. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına bizzat kendim verdim. Emekli olduktan sonra 2010’da verdim.”

Mahkeme Başkanı: “Neyi fotoğrafladınız?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “O Katarlı Köyündeki JİTEM’in Bıçak Timi dedikleri bir sorgu yerini vatandaş söylemişti hani söylenti benim için yeterli değildi terk edilmiş bir köy böyle hafif yamaçta bir köy. Köyün içerisinde bir kör kuyu var. Yaşayalar yok. Kuyu gerçekten kapatılmış daha sonra konuştuğumda orada 2 tane ceset çıkmış Savcı daha büyük kaos ortamı yaratılması için burada başka bir şey yok deyip kapatmış orada konuştuklarım bizzat vatandaşla konuştuklarım. Ben istihbarattayken birebir istihbaratı yapıyordum. Oradan sonra yine farklı bir hadiseyle Bıçak Timinin yaptığını öğrendim. Mezarları gördüm 7 tane mezar gördüm köye gidiyorlar arabamız arızalandı diyorlar ve köyün meydanındaki bizim Doğu Güneydoğu vatandaşımız insanlıklıdır yani yardımı sever ben 11 yıl o bölgede kaldım. Hain değildir yani birilerinin değerlendirdiği gibi. Orada itmeye geliyor arabayı affedersiniz sözde ve vatandaşları köyün az dışına çıkarınca 7 tanesini infaz ettiklerini mezarlarını gördüm ha diyeceksiniz ki ondan sonra ne yaptınız? Ondan sonra ne yaptım. Ondan sonra o mağdurlardan olan sağ olan kişiyi buldum İzmir’de buldum Sayın Başkanım kendisinin de bu konuda Cumhuriyet Savcılığına beyanında olması bulunması halinde mağduriyetinin giderilebileceğini söyledim kendisine o da olur mu abi dedi? Olmazsa dedim İzmir polisiyle görüştürdüm ben onu kendisini ve oradan cesaret aldı zannedersem o dosyalar da açıldı. Yani Bıçak Timi söz konusu bu tür eylemlerini ben oraya gittim inceledim gördüm vatandaşla konuştum.”

Mahkeme Başkanı: “Bahsettiğiniz mezarlık neredeydi hangi köydeydi?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Katarlı Köyünde.”

Mahkeme Başkanı: “Hangi il ilçe?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Kızıltepe’nin Katarlı köyü Derik’ten Mardin’e giderken sağ tarafta yolu var. Şu anda gözümün önünde zaten 2010 yılında gitmiştim Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet Arif Doğan'ı tanır mısınız?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Arif Doğan'ın ismini çok duydum ben.”

Mahkeme Başkanı: “Ne şekilde duydunuz?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Şöyle duydum ben ilk duyduğumda Arif Doğan'ı Suriye’de Arif Doğan, Aytekin Özen biri daha vardı hatırlamıyorum ama PKK’nın yurtdışına çekildiği sürede 15 tane Kava militanını Kamışlı bölgesinde infaz ettiklerini duymuştum. Arif Doğan'ı ben oradan biliyorum yani oradan duymuştum bunlar yurtdışında 15 tane Kava militanını öldürdü. Söyleniyordu yani bu çok farklı anlatılıyor yani bir güzel bir şey yapmış gibi oradan duymuştum Arif Doğan'ı ilk olarak da. Daha sonra tabi bu Musa Anter olayında Arif Doğan'ı duymuştum. Arif Doğan bana göre bazı şeyleri yanıltıyor çünkü ben kendisine karşılıklı yayına da katıldım. Terbiyesizlik yapmadım kendisine. Onun söylediklerine göre konuştum ben. O Musa Anter olayında Musa Anter’i iyi tanıdığını söylüyor ama orada yalan söylediğine ben inanıyorum doğru söylemiyor çünkü doğru söylemiş olsaydı Musa Anter belki katledilmeyecekti. O şunu söylemişti bana da söyledi yayında da söyledi. Musa Anter’i çok sevdiğini o konferanslar geldiği zaman kendisinin oturup görüştüğünü söylüyordu. Eğer ki onun söylediği gibi olmuş olsaydı Musa Anter belki de yaşıyor olacaktı yani. Arif Doğan'ı ben öyle çok sinsi olarak biliyorum. Ama şimdi kendisi o kılıfa bürünerek acındırma pozisyonu… bence dik durması lazım ben yaptım demesi lazım veya bu şekilde tarihin o akışında belki o siyasi irade süreci buraya getirmiş onu söylemeleri daha farklı bir ışık saçar diye ileriki süreçte değerlendiriyorum. Çünkü o yıllarda Sayın Başkanım bir siyasi irade vardı o karanlık yıllarda 90’lı yıllarda. Bir listeler dolaşıyordu ortada kimin ne olduğu belli değil. İnfaz listeleri hainlerin listeleri kimin vatansever kimin milliyetçi kimin hain olduğu belli değildi böyle bir süreçten geçiyorduk. İşte Musa Anter de bu tür bir listenin akametine uğradı diye değerlendiriyorum ben. Ama geçenlerde ne oldu ben yine Diyarbakır’daydım bu olayın bizzat tanıklarından ve JİTEM’in kaçırdığı kişilerle görüştüm isim vermeyeceğim Sayın Başkanım isterlerse de verebilirim korktuğu da bir şey yok çocuğun koç gibi delikanlı Ahmet Cüce diye bir çocuk. İsmini merak eden varsa alsın burada da koç gibi gelip konuşacak bir delikanlı böyle yürekli insanlar var. JİTEM’in kendisini nasıl kaçırdığını olayları birebir anlattığını zamanın valisinin kendisine sahip olmadığını ve görüştüğümde onun haricinde o yıllardaki cemiyet başkanı Naci Sapan’la da görüştüm. Diyeceksiniz ki ne işiniz var sizin. Benim hastalığım terörle mücadelede çalıştım. Doğrular ortaya çıksın. Karanlıklar aydınlansın diyorum ve Musa Anter olayındaki o Hamit Yıldırım’ı biz sadece Hamit olarak biliyorduk gerçek adı yalnız onun. İlk sefer JİTEM’de bir gerçek isimle bir kişi yakalandı diğerleri yakalananlar kod adıyla ve mahkemeler de ondan zorlanıyor gerçek kimliğini bulmasında zorla… Hamit Yıldırım Şırnak’ta yakalandı efendim ve bu Musa Anter olayı PKK’yla JİTEM’in ortak bir eylemidir. Türkiye’de ilk sefer uygulanan bir sistemdir.

Mahkeme Başkanı: “Evet ilave edeceğiniz başka bir beyanınız var mı anlatmak istediğiniz anlatmadığınız şu ana kadar.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Biraz yoruldum Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ben yıllarca aydınlanmasını istiyorum ben.”

Mahkeme Başkanı: “Tamam. Şu ifadenizi okuyalım ondan sonra ara verelim.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet okuyun efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Bu 1. dava olarak nitelenen davanın 391. klasörünün 220. sayfasında, dizi 220. sayfasında vermiş olduğunuz bir ifadeniz var.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Gizli Tanık 15 olarak, ifade şöyle.”



Tanığa mahkememizin 2008/209 esas sayılı dava klasörlerinden 391. klasörün dizi 220. sayfasındaki Savcılıkta Gizli Tanık 15 olarak vermiş olduğu ifadesinin 1. paragrafı okundu soruldu.

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet hatta bu olayda ben Sayın Mehmet Elkalkmış’a, Eyüp Tuncay çok çırpınıyordu. Tuncay Özkan buradaysa o da tanıktır, onun yanından da telefon ettim Kanal D’de Yaşar Altürk de sağ, Eyüp Tuncay’a bir türlü çıkış, bu dosya için çözülmesi için yalvarıyordu. Ben nasıl bende diyordum ki ben sana nasıl yardımcı olayım, ben kendim zaten zor durumda kaldım. O seyyar gömlek satıyordu, 2004 yılında rahmetli oldu. Bu ifademe ilaveten Sayın Başkanım ben 2010 yılında, Ekim ayında İstanbul’a geldim. Vatan caddesinde orada, hastanenin orada bir tane PTT kulübesi var, oradan telefon ettim ben Özlem Öztürk’e, görüştüm. Özlem ben buyum dedim, size verdiğim bir dosya vardı dedim, Savcı Zekeriya Bey beni sıkıştırıyor dedim. Aslında Savcı Zekeriya Bey öyle bir şey söylemedi, ben önemli olan o dosyayı alabilir miyim hesabını yaptım. Önce bana dedi ki, abi bir daha haber yapar mıyız? Koç gibi yaparız dedim ben. Benim için pek önemli değil, önemli olan ben o dosyayı alabilir miyim tekrardan. Bir yarım saat sonra görüşebilir miyiz dedi, yarım saat sonra görüştüğümde çok tedirgindi Özlem ve eşi dedi ki, bir daha bizi arama dedi, öyle kapandı. Yani dosya kendisinde, bu dosyada ne vardı Sayın Başkanım, bir gerçek soruşturma vardı, yani Tarık Ümit olduğuna dair bir de manipüle edilmiş bir soruşturma vardı. O arkadaşım bana her ikisini de göndermişti, bir de notu vardı el notu, he diyeceksiniz ki şimdi dinleyenler bana şöyle bir soru da yöneltebilirler. Ya korkmuyordum anlatıyorsun da bu dosyayı niye verdin, tabi verdim. Çünkü o yıllarda çeteler hiç gün yüzüne çıkmamıştı, sürekli tehdit alıyordum, sürekli alıyordum Sayın Başkanım. Ben bu dosyayı evim yoktu, sağlık ocağında çalışan bir eşim vardı, damda sakladım ve ilk etapta bu dosyanın bir an önce Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştırılmasını istedim. Ben bu dosyadan zamanın milletvekillerinin de haberi vardı, hatta Marmaris Cumhuriyet Başsavcılığına kadar intikal ettirilmişti, Savcıya da baskı vardı. Şimdi özür dileyerek söylüyorum, o yıllardaki çeteler Cumhuriyet Savcılarını rahat çalıştırmıyordu ki. Ya roketliyorlardı ya da bir el bombası atıyorlardı. Savcı da hiçbir işlem yapamadı, iyi biliyorum yapamadığını ve dosya o şekilde kaldı. Araştırılırsa 95 yılının, 5 Mart 95 diyorum ben, saatini bilmiyorum. O tarihteki bulunan ceset ya da biz istihbarat şubenin haricinde asayiş şube müdürü olarak görev yapan subay, namuslu dürüstse çıkar der ki böyle böyle, ya ahlaksız falan demek istemiyorum ama var yani öyle bir şey var. Saklanmasın artık bazı gerçekler diyorum, he Tarık Ümit olayı çözülürse ne olacak? Tarık Ümit olayı çözülürse JİTEM’le MİT’in ortak eylemleri ortaya çıkacak, kaçırılan, İstanbul’da da 2 tane İranlı kaçırılmıştı, öldürülmüştü onlar ortaya çıkacak. O JİTEM’e Ahmet Demir olarak Yeşil’in üzerine gelen, İş bankasına gelen o paraların da kaynağı ortaya çıkacak. Onun için çok önemli diyorum Tarık Ümit olayı ve ben her basında çıktığımda Tarık Ümit Ergenekon’un sonundan başına gelecek bir olaydır diyorum, çok önemli diyorum. Çünkü orada derin devlet derin yapı güç birliği yaparak bir eylem meydana getiriyor. Burada hem para var, hem bilgilerin dışarıya sızdırılma olayı var Tarık Ümit’in öldürülmesinde, birileri diyebilir belki kısmetim birde batırdı bilmem ne yaptı Mehmet Ağar’la ama ben o bilgi sahibi değilim basından okuduğumu konuşmuyorum ben, sadece arkadaşımın benle konuştuklarını arz etmeye çalışıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet klasör 391 dizi 220’deki ifadeniz şöyle devam ediyor

Mahkeme Başkanı: “Gizli Tanık 15 olarak, ifade şöyle.”

Tanığa mahkememizin 2008/209 esas sayılı dava klasörlerinden 391. klasörün dizi 220. sayfasındaki Savcılıkta Gizli Tanık 15 olarak vermiş olduğu ifadesinin 2. paragrafı okundu soruldu.

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet efendim ben bu olayın olayı şöyle arz edeyim size izin verirseniz. Ben Veli Küçük’ü hiç tanımıyordum ben onun yanında beraber çalışan emekli oldu şu anda Mersin’de yaşayan Jandarma Astsubayı Mustafa Bayraktar bahsetmişti Veli Küçük’ten. Şimdi Kandıra’dan kaçırılmıştı bunlar doğru 800 bin lira o zamanın parası alındığı onu da Aydın Öztürk söylemişti. Aydın Öztürk şu anda cezaevinden çıkmış olması lazım, 2010’da basit bir suçtan cezaevindeydi. Celal Ateş Malatya Pütürgeli efendim ve Nurettin Güven’le ortak uyuşturucu kaçaklığı yapan bir insan yani büyük bir uyuşturucu kaçakçısı yani ufak bir uyuşturucu kaçakçısı değil. Ancak Hollanda’da öldürülür. Öldürüldüğü zamanda oğlu Mehmet Öztürk’lerden Ali’yi daha sonra öldürdüler Öztürk’lerden birisini öldürüyor Pütürge’de öldürüyor. Bu şekilde Doğan Erşahin de Ateş tarafından bir tanesinin başını kesiyor muhtarın başını kesiyor köyün meydanına getiriyor olay bu şekilde başlıyor o ana hatlarını arz edeyim. Daha sonra bunlar cezaevine ikisi beraber düşüyorlar ve Kandıra’dan 95 yılındaydı işte Kandıra’dan firar ettiklerinde Veli Küçük Kocaeli Alay Komutanı. Bende araştırma sorgulama kısım amiriyim bizim alay komutanımızda Yaşar Ercan’dı. Benim görevim değil aslında bu tür olayları takip etmek çünkü daha şey ağır suçlardı Mustafa Bayraktar gelmişti Pütürge Merkez Karakol Komutanı. Sayın Başkanım biz bunları Malatya Merkezinde ve olabileceği yerlerde aradık, yanıltıcı bir mesaj çekmişti Veli Küçük bize o esnada da Mustafa öğrenmiş Celal Ateş’in İsrail uyruklu bir karısı olduğunu yani Gülbahar Ateş’ten bahsediyorum, Gülbahar Ateş’le bir görüşmemiz olması gerekiyordu uzatıyorum bilmiyorum Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Yo anlatın eksik bir şey kalmasın buyurun.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Gülbahar Ateş’le ben kendim birebir görüştüm o zaman ki, parayla 1600 lira telefon parası ödedik hatta bunu Aydın Öztürk ödedi kedisi ödedi çünkü şimdiki gibi telefon sistemi yoktu santralden ya 9’a açık olacak ya da yazdıracaksınız bu telefon görüşmesinden o yıllarda. Mehmet diye bir şeyden bahsediyordu komiserden yardımcı olur, emniyet çok yardımcı olduğunu söylüyordu ama Jandarmaya gelince her şey tıkanıyor ve o esnada o yıllarda Veli Küçük’ün emrinde iyi tanıdığım okuldan tanıdığım Erdoğan Emelce vardı. Şimdi yaşıyor mu sağ mı onu Veli Küçük’e sormak lazım ne olduysa o daha iyi bilir onu kendisi burada mı bilmiyorum yani avukatı da varsa cevap verebilir. Neden onu söylüyorum ben kendisiyle görüştüm Erdoğan Emelce’yle dedim ki böyle böyle siz adamı kaçırıyorsunuz bir de askerler ellerini bağlıyor bunlar. Bu kadar para alıyorsunuz iki de bir Veli Küçük arıyor aklı sıra fırça kayıyor var mı öyle bir şey dedim ben. Ben dedim bir gün de konuştuğumda dağdan yeni geldim dedim ben kendisine ama biz yakalayamadık Doğan Erşahin’i. Doğan Erşahin Battal Gazi’de Yüzbaşı elbisesiyle bir vatandaşı öldürdü ve yıllar sonra geçen yıl yakalandı 2011 yılında şu anda İstanbul'da cezaevinde olduğunu biliyorum. Siyah bir ciple yakalandı ama Gülbalar Ateş korktuğunu çok iyi biliyorum bilmiyorum Türkiye’de mi. Çünkü ben Türkiye’yi terk edeceğim diyordu ağlıyordu sürekli hatta Mustafa Astsubay biz izine geldiğinde sen dedim git, ben uğrayamam göremem kendisini dedim. Hani nasıl yardımcı olabiliriz kendisi gelse buradaki Savcılara dilekçe verse korkuyordu kadın çünkü. Çünkü uyuşturucu kaçakçılığında Sayın Başkanım arada çatlak sesler veya bir yanlışlık olursa kesinlikle infaz olduğunu biliyordu kadın biz de biliyorduk bunu. O nedenle bilmiyorum yaşıyor mu İsrail’e mi gitti bilemiyorum yani o çok zor durumda kalmıştı Veli Küçük tarafından.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Gülbahar Ateş bu tehdit olayıyla ilgili resmi mercilere başvurdu mu?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok korkuyor nasıl başvursun efendim. Şimdi biz bir tanık olarak geliyoruz ben adalete sığınarak sizlere sığınarak bu ülkeyi sevdiğim için gelip buraya konuşuyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yani birileri demesin ki ya seni ne koruyor. Ben namuslu dürüst olduğum için geliyorum 10 sene de çobancılık yaptım. Yine tehditler alıyoruz dışarıda da kimseye bir laf söylemiyoruz ki yanlışları söylemeye çalışıyoruz. E o kadıncağız sürekli tehdit alıyordu Kocaeli’nden tim gönderiyor. Erdoğan Emelce astsubayı gönderiyordu bir türlü tehdit alıyordu.”

Tanığa mahkememizin 2008/209 esas sayılı dava klasörlerinden 391. klasörün dizi 220. sayfasındaki Savcılıkta Gizli Tanık 15 olarak vermiş olduğu ifadesinin 3. paragrafı okundu soruldu.

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet doğru söyledim.”

Mahkeme Başkanı: “Bu kasetten ne olmuş haberiniz var mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yine yine şunu şöyle ben Sayın Başkanım arz edeyim. O biz mikro kaset diyoruz bunu Sedat bana 98 yılında Ankara Anıttepe’de jandarma misafirhanesinde otururken anlatmıştı. Hatta kendi cep telefonunu verdi. Bana şöyle söylemişti. Yav abi acele ettin. Çünkü ben 1 sene önceyim ondan. E ne oldu dedin. Bende bir sürü bilgi vardı yani Susurluk sürecinde onları da verirdim orada mahkemeye söyleyebilirdin dedi. Ben yoruldum artık dedim Sedat senin bilgin varsa dedim. E ben emekli olunca konuşurum demişti bana o zamanlar. O zamanlar 120 tane çünkü onun emrinde çalışmış bir astsubay Sedat Tatar. Onlardan bahsetmişti bana peki niçin bunları kullanıyor yani istihbaratta mı çalışıyor dedim Veli Küçük alay komutanı. Onun odasında vardı abi dedi koyuyor dedi küçük mikro kasete valiyle görüşecek veya savcıyla görüşecek onların kendisine göre açığını yakalayıp daha sonra onları zor durumda bırakmak için bu şekilde bir sistemi vardı onun dedi. Ben onun 80 tanesini yakalandı biliyorum Sayın Başkanım. 120 tane söylemişti bana çünkü hatta ben sordum ya 119 olmasın 121 olmasın hayır dedi 120 tane böyle basarak söylemişti bana.”

Mahkeme Başkanı: “Bu kasetler ne olmuş bilginiz var mı?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Yok ben 80.”

Mahkeme Başkanı: “Kimde duruyormuş ne yapılmış?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Ben 80 tanesini aramalarda yakalandı diye duydum ama demek ki yanlış biliyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Tanığa ifadesinin altındaki imzası gösterildi.

Mahkeme Başkanı: "Bu imza size mi ait?”

Tanık Hüseyin Oğuz: “Evet benim imzam Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet, tamam.”

Saatin 12:26 olduğu görüldü.


Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin