Sanık Nusret Senem söz istedi verildi :” Sayın başkanım, duruşmalar başlayalı 12 ay oldu. Bizlerin gözaltına alındığımız tarihten bu tarafa da 18 ay geçti. Bir yıllık yargılama süreci boyunca defalarca yapılan tertibi açıklayan belgeler sunduk heyetinize bir kısmı dosyadan bir kısmı mahkemenizin yazdığı tezkerelere gelen cevaplar üzerine çıkan belgelerden oluşuyordu bunlar. Defalarca ben partimizde bulunduğu iddia edilen ama asla partimizde bulunmayan 4 adet CD ile ilgili de; onun İstanbul da emniyet mensupları tarafından hazırlanıp deliller arasına konduğunu gösteren delilleri sundum heyetinize. Bizzat o belgelerin içerisinden çıkan delillerdi bunlar. Bunun üzerine 13 Haziran tarihinde heyetiniz naip hakim tayin etti ve o 4 tane CD’yi inceledi. Gelen bilirkişi raporları da dosyaya girdi. Bizim bahsettiğimiz anlattığımız dışında hiçbir emare ortaya çıkmadı. O CD’lerin partimize ait olduğunu ifade eden tek bir emare ortaya çıkmadı. İstanbul emniyetine Ankara emniyetine yazdınız parmak izi belgeler üzerinde parmak iziyle ilgili bir emare var mı diye o konuda da aynı şekilde hiçbir parmak izinin bize ait olmadığı parmak izlerinin alınmadığı ortaya çıktı. CD’lerin arama tutanaklarında olmadığı kanıtlarıyla gösterildi heyetinize sayın başkanım bütün bu deliller bir yana şahsımla ilgili bir konuyu da arz etmek istiyorum. bu bizim partimizin demin ifade ettiğim gibi bizim partimizin ve parti yöneticisi olan arkadaşların bir tertip sonucu buraya dahil edildiğini kanıtlayan delillerdi demin anlattığım ve sunduklarımız. Bir de şahsımla ilgili bir konuyu bir hukuki noktayı arz etmek istiyorum. Ben gerçi bunu birkaç defa söyledim ama anlaşılmadığı inancını hala taşıyorum. Acaba yeteri kadar anlatamadık mı? Sayın yargıcım ben tutuklandığım gün sayın savcı sevk yazısında benim ceza kanununun 326. maddesinden yani devlete ait gizli bilgi ve belgeleri hile ile elde etmek iddiasıyla tutuklanmamı istedi. Ayrıca ceza kanununun 314/2. maddesinden silahlı terör örgütü olması iddiasıyla tutuklanmamı talep etti ve bir başka şimdi anımsayamadığım bir başka iddia ile yine tutuklanmamızı talep etti ve sevk etti mahkemeye. Sayın sorgumuzu yapan yargıç sadece ceza kanununun 326. maddesinden tutuklanmamıza hükmetmiş. Ve o nedenle biz tutuklandık ben, sayın Hikmet Çiçek ve Hayati Özcan sadece ceza kanununun 326. maddesinden. İddianameyi aldık sayın yargıcım 326. maddeden cezalandırılmam istenmiyor hakkımda böyle bir suç isnadı yok iddianamede bu durumda eğer hukuk varsa, ben 30 yıllık avukatım eğer hukuk varsa yapılması gereken şey savcılığın benim salıverilmemi istemesinden ibarettir. Aynı şekilde Hikmet Çiçek’in de durumu benzer aynı. Bizim ikimizin hemen aynı an salıverilmemiz gerekir. Biz örgüt silahlı terör örgütü isnadıyla tutuklu değiliz böyle bir tutuklama müzekkeresi yok. Sadece açıklanması yasak olan belgeleri bulundurmak iddiasıyla ceza kanunun 334. maddesinden hakkımızda isnat var. O da 326. maddeyi karşılamıyor. Cezası 1 yıl 3 yıl arasında o da tutuklanmayı gerektiren bir suç da değil. Asliye ceza mahkemesinin görevine giren bir suç yani sayın yargıcım ben 18 aydır Hikmet Çiçek 18 aydır hürriyeti tahdit edilmiş insanlarız. Burada hukuk var mı? Burada hukuk var mı? Hukuk yok. Hukuk tatile çıkmış. Onun için sayın yargıcım genel başkanımın o güzel konuşması üzerine başka şeyler söyleyerek ortamı bozmayım tahliyemi talep ediyorum. Saygılar sunarım. “
Sanık Hikmet Çiçek söz istedi verildi :” Sayın başkan, aslında benim söyleyeceğimi sayın Nusret Senem söyledi ben aynı konuları tekrar etmek istemiyorum. Hukuki durumumuz aynı yani biz 326. maddeden tutuklandık bu tutuklandığımızdan 4 ay sonra iddianame tanzim edildiğinde gördük ki bizler bizler hakkında bu maddeyle ilgili ceza talep edilmiyor. Bunun yerine 334. maddeden cezalandırılmamız talep ediliyor. Yani sayın savcılar dahi, durumun sanıkların lehine değişeceğine dair bir belirti gördüler ki bizim tutuklanma nedeni olan maddeden iddianamede talep edilmedi. 2. önemli nokta savcılar bizim terör örgütü üyesi olduğumuz iddiasıyla tutuklanmamızı talep etti. 12. ağır ceza mahkemesinin tutuklama yargıcı bunu da kabul etmedi. Yani biz burada terör örgütü iddiasıyla tutuklu olmayan sayın Nusret Senemle iki sanığız. İddianamede ancak bu talep ediliyor bizim terör örgütü üyesi olma iddiamız talep ediliyor. Ancak gerek iddianamenin tanzimi gerekse ilk duruşmadan bugüne kadar geçen 111. duruşmayı göz önünüze aldığımızda bu süre içinde bizim terör örgütü üyesi olduğumuza ilişkin heyetinizde yeni bir delil aleyhimize bir delil sunulabilmiş değildir. Heyetinizin kuşkusuz ne karar vereceğini bilmem olanaksız ancak bu talebi kabul etmeyeceğinize dair emare gelişme var. Nedir bu gelişme? Terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla tutuklanan bazı sanıkların haklı olarak suç vasfının değişme ihtimalini göz önüne alarak sizin tahliye etmiş olmanız. Yani bizim de bu saatten sonra iddia makamının terör örgütü üyeliği iddiasını mahkemenizin kabul görmeyeceği yönündeki ihtimalin kuvvetli olduğu kanısındayız. Bunlar dışında sayın başkan geriye kala kala artık bizlerin her tahliye talebinde söylemekten yorulduğu işçi partisi genel merkezinde bulunduğu iddia edilen ancak arama tutanaklarında yer almayan o meşhur 4 CD kalıyor. Yani benim ve Nusret Senem’in 334. maddeden cezalandırılmamız talebi de bu olmayan CD’lere dayanıyor. Sayın başkan, o kadar çok tahliye talebinde bu CD’lerden söz ettik ki, artık sizden heyetinizden bırak Hikmet Çiçek şu olmayan tutanakta yer almayan CD’lerde diğer konulardan bahset demenizi beklerim. Çünkü aynı yerde bir yerinden kalkamayan bir araba gibi aynı yerde patinaj yapıyoruz. Bu CD’lerin durumu böyle, özetle sayın başkan 326. maddeden tutuklanmamıza rağmen bu maddeden ceza talep edilmediğini göz önüne alarak ve talep edilen 334’ünde bir asliye cezalık tutuklanmayı gerektirmeyen bir suç olduğunu ve 18 aydır da tutuklu olduğumuzu göz önüne alarak tahliyemi talep ediyorum. Saygılarımla.”
Sanık Mehmet Fikri Karadağ söz istedi verildi :” sayın başkanım, kafanız iyice şişti ama birkaç cümleyle bende durumu arz edeyim. Değerli başkanım 84. sanığı da huzurda dinledik. Tabi sadece buradaki avukatlar sanıklar ve muhterem heyet dinledi. Türk milleti burda konuşulan bizim haklı sesimizi zaten duyamıyor. Size bunu belki 5. seferdir söylüyorum sadece yandaş medya bizim aleyhimizde uygun gördüklerini yazmaya devam etmektedir. 84. sanık olarak şurda İhsan Göktaş’ı dinledik. İhsan Göktaş’ın anlattıklarıyla Kuvai Milliye 1919 derneğinin son sanığı da dinlenmiş oldu. Yarısından çoğunu tahliye ettiniz. Ortalıkta Kuvai Milliye derneğine ve onun üyelerini suçlayacak hiçbir şeyin olmadığı ayan beyan ortada. Takdirlerinize sunuldu, birkaç seferde ben size arz etmiştim. Koskoca Osmanlı imparatorluğunu yıkan Mekke kadılığını bile rüşvetle satan kadılardı. Şeyhülislamlardı bunlar yıktı maalesef. Milleti İngiliz’in, Fransızın mandasına razı edecek kadar aradıkları hiçbir mahkemede hakimde savcıda kadıda adalet bulamayacağına inanmış koskoca imparatorluk halkı gazi Mustafa Kemal olmasaydı kesinlikle onların adaletine sığınacaktı. Bugün bakıyoruz sanki o zaman hipnotize yoktu nano teknoloji yoktu, ben çok merak ediyorum sayın başkanım, sizin makam odalarınızda ne biçim teşkilat var. Buradaki veya Beşiktaş’taki, evlerinizde ne var veya savcı beylerin aynı şekilde. Acaba diyorum başta Zekeriya Öz olmak üzere bu heyet bizim bilmediğimiz bir şekilde bu hipnotize seanslarına mı tabi tutuldu sanki. Bize anlatılan Köksal Şengün’ün şurda sanki yerine başka bir kılıfa girmiş içindeki bütün kudreti gücü hakimliği bildiği elindeki o benim size defalarca söylediğim dünyanın en keskin kılıcı da sanki hepsi elinden alınmış eli ne derler kolu her tarafı budanmış kudretsiz bir heyet var sanki karşımızda ben çok merak ediyorum oraları bir kontrol ettirmenizi diliyorum. Bugün anlatılanlardan çok işkillendim ben şüphelendim acaba boyna önceki arkadaşlarımızın söylediği gibi burda adalet var mı diye soruyorlar. Ben de diyorum ki Türk milletini ve Mehmet Fikri Karadağ’ın beklediği adalet bu değil. Zerre kadar delil yok 84. sanığı dinledik ne muhterem heyetten ne muhterem iddia makamından bir tek soru yok. Bu örgüte ne zaman üye oldun bu örgütün hangi toplantısına katıldın şu örgütün şu tarihte şurda yaptığı toplantıdaki resimlerde şu sen misin? Bu imza sana mı ait en ufak bir soru sorulmadı. Hiç kimseye bir delil isnat edilemiyor. Çok merak ediyorum acaba o hipnoz seanslarından sonra buradaki insanların tamamı suçludur suçludur diye kaç seans yapıldı. Ya da sizin haberiniz olmadan boyna arabanızda giderken şurdaki makam odanızda yatak odanızda evinizde Beşiktaş’taki makam odalarınızda sanki o nano teknolojiyle boyna hipnoz seansları yapılıyormuş gibi geliyor bana, böyle bir endişem var bağışlayın. Bağışlayın adalet olsaydı bana arkadaşımın birisi Kartal’a gittiğim zaman ortaokul arkadaşımın birisi yazmış Fikri abi merak etme adalet mutlaka en kısa zamanda tecelli eder. 21 aydır bekliyorum sayın başkanım. Bana deyin ki senin aleyhinde şu kadar bir şüphem var yada Kuvai Milliye derneğinin bu örgütle bir alakası var böyle bir örgüt var mı yok mu onu hiç kimse anlayamadı. Bu konuda da tek bir soru bile sorulmadı. Allah rızası için Allah size kendini hatırlatmadan siz Allah’ı hatırlayın. Saygılarımla arz ederim. “
Sanık Hüseyin Görüm söz istedi verildi : “Sayın reisim çok kısa hemen bitireceğim vaktinizi almak istemiyorum sabrınıza da çok teşekkür ediyorum. Belki 2. baskı olacak ama insanının bir tek Türkiye’nin değil bütün insanlığın kurtuluşu bu davada. Dünyanın merkezi olan bu topraklarda tek bir çıkış var tek bir çıkış. Belki beni bazı arkadaşlar buradakilerin artık şey yapmıyorum eskiden böyle bana şey bakıyorlardı biraz triple bakıyorlardı ama şimdi görüyorum gelmediğim zaman dahi hepsi selam gönderiyor. Teşekkür ediyorum buradan o arkadaşlara, sizin üstünüzdeki yük o kadar ağır değil sayın reisim. Doğru hakimin yardımcısı da Allah’tır ben baştan beri diyorum ki 13. ağır cezada saltık bir tane adam yok. Kimse yer yüzünde ne kadar altını gümüşü pırlantayı bu adamların önüne koysalar bu adamlar satılık değil. Bazı insanlar bana kızmış olabilir. Hala da kızıyor olabilir hiç umurumda değil. Çünkü sizler bu davayı yönetmekle ki, inanıyorum ben buna yaradan Allah’ımın bir olduğu kadar inanıyorum. Sizde seçilmiş insanlarsınız. Yoksa öyle olmasa bizi yargılayamazsınız. Allah buna müsaade etmez ben böyle inanıyorum. Bir gün Muhammet Resulullah namazgâhında oturuyor, ne gülüyorsun kardeş? Kapıdan da Hz Ali İçeri giriyor. Diyor ki ya, Resulullah hep bu ileriki ümmetten bahsediyorsun kimdir bunlar? Diyor ki ya Ali çok mu merak ettin ben değil diyor bütün sahabe de merak etti. Biliyorsunuz ki, Muhammet Resulullahın sahabelerinin içinde kadını erkeği çoluğu çocuğu hepsi vardır. Namazgâha hepsini topla diyor bütün hepsi toplanıyor namazgâha Muhammet Resulullah başlıyor anlatmaya, öyle bir gün gelecek ki diyor o kadar çok cami o kadar çok kilise o kadar çok havra sinagog olacak ki içleri de hınca hınç insanlarla dolacak. Fakat diyor kalpler diyor bomboş olacak. Güneş hep diyor doğudan doğar. Yaradan diyor Rabbi lalemin Allah’ım şahidimdir ki, o İslamın güneşi bir gün diyor batının tam merkezinden doğacak. O tam merkezi de Silivri’dir. Bu lala bahçelerinden çıkacağız İstanbul’a ilk başta gülüne kavuşturacağız ondan sonra da Kabe’yi fetih edeceğiz. Bu gün arkadaşın bir tanesi bana diyor ki abi benim bir hayalim var, dedim ki hayalin ne kardeşim? İstanbul da bir evim olsun. Dedim ki ya benim de bir hayalim var, dedi ki ne hayalin, dedim ki benim de hayalim Allah’ın evi Kabe bizim olsun. Ben Allah’tan istiyorum. Sizlerin hepiniz seçilmiş insanlarsınız. Bizim buradaki tazyiklerimize üzülmeyin. Bugüne kadar bu hukukla hep hile yaptılar. Sizde şimdi bu hukukla hile yapıyorsunuz hadi diyorsunuz anlatın. Herkes de anlatıyor kafasına göre. Saygılar sunuyorum bir de ricam olacak sayın reisim beni sonuna kadar yatırın ama Mehmet Fikri Karadağ’ı lütfen bırakın teşekkür ederim.”
Mahkeme Başkanı :” O kendisini izah etti. “
Sanık Osman Yıldırım Söz istedi verildi : “ sayın başkan değerli heyet üyeleri tekrar saygılarımı arz ediyorum. Anayasamızın 3. maddesi aynen şöyle diyor; Türkiye cumhuriyeti devletinin resmi dili Türkçe dir. Resmi dili Türkçe dir. Ben şahsınızı tenzih ediyorum. Türkçe anlamayan geri zekâlılar var. Türkçe anlamayan hayvanlar var. 4 yıldır sürekli Türkçe bir dille basının önünde kamuoyunun önünde şunu söylüyorum diyorum ki, Türkiye cumhuriyeti devletine yapılmış bir saldırının sahte faili olmak istemiyorum. Ve ben bu devlete yapılmış bir saldırıyı devletin bizzat kendi tanıklarının kendi beyanlarıyla kanıtlıyorum. Hukuken bu hukukun gereği yapılsın diyorum. Nedense bu Türkçe anlamayan geri zekâlılar bildiklerini okuyor. Bu basın bunun üzerinde durmuyor. Bu basın bu başı kesik kızın davasının üzerinde durduğu gibi durmuş olsaydı bu dava bu ülkenin kaderini ilgilendiriyor. O dava münferit bir dava, evet genç bir kızdır faili bulunsun. Ama ortada Türkiye cumhuriyeti devletinin bir yargıcı var. 50 yılda ancak yetişen bir yargıç, bunun ben bunun sahte faili olmuyorum. Türkçe anlatıyorum gelin beni ikna edin açık söylüyorum bak hep mesaj veriyordum anlamıyorlar. Açık ve net söylüyorum herkesin anlaması için anlamayan hayvanların anlaması için gelin yanıma beni ikna edin bu suikastın faili olayım asıl faili gibi davranayım beni ikna edin iktidarı devirelim. İkna edin bu cumhuriyeti birlikte felakete sürükleyelim. Ama ben sizi ikna edersem hayvanlık yapmayacaksınız. Vatana ihanet etmeyeceksiniz. Adam olacaksınız, ben 25 yıldır cezaevlerindeyim. İşlediğim her suçun arkasındayım. Ve burada da bunu işlediğim suçun arkasında durmak için suçtan kaçmadığımı bakın bu ülkenin kaderini ilgilendiren bir davadır ben şunu söylüyorum başbakan olma krizine girmiş kafası karışık çakal ajan provokatör deniz Baykal ve ekibi, gelecek buraya o ve ekibi gelecek. Aydın Doğan ve ekibi, ulusal medya kendini bana çimdikleten gazete o malum gazetenin mensupları Yarsav buraya gelecekler eğer bu cumhuriyete yapılmış bir saldırı meşru ise bu iktidarı devirmek için bu suikast meşru ise ben meşruiyete yanaşmıyorsam beni hain ilan edin. Eğer meşru değilse ben buna yanaşmıyorsam o zaman çakal Baykal’ı hain ilan edin ve buraya getirin. “
Mahkeme Başkanı :” dikkatli konuşun dikkatli konuşun orda olmayan insana karşı konuşmayın lütfen. “
Sanık Osman Yıldırım :” Ben şahsınıza ben heyetinizden özür diliyorum. Ben onun seviyesine inerek konuşuyorum. Ben hayatım boyunca kimseye saygısızlık yapmıyorum. “
Mahkeme Başkanı :” yapmayın burda da yapmayın “
Sanık Osman Yıldırım :” hayır hayır ben onun seviyesine inerek konuşuyorum”
Mahkeme Başkanı :” hayır hayır burda da yapmayın burda da yapmayın burda da yapmayın. “
Salonda söz almadan konuşmalar oldu. Anlaşılamadı
Sanık Osman Yıldırım :” Müsaade edin, konuşma lan çakal, “
Mahkeme Başkanı :” Hakaret hakaret konuşmayın, hakaret etmeyin, sözünüzü kesmek zorunda kalırım, tamam hakaret etmeyin lütfen lütfen “
Salonda söz almadan sanığa karşı konuşanlar oldu. Anlaşılamadı.
Sanık Osman Yılıdrım :” Kes lan. “
Mahkeme Başkanı :” lütfen lütfen bak gene gene”
Sanık Osman Yıldırım : “ Sayın başkan şunu açık ve net söylüyorum”
Mahkeme Başkanı :” konuşurken konuşurken kimseyi muhatap alıp hakaret hami laflar edemezsiniz burda. Bunu unutmayın “
Sanık Osman Yıldırım : “Herkes konuşurken ben saygıyla dinliyorum.”
Mahkeme Başkanı :” bunu unutmayın siz de saygılı davranacaksınız, size de saygılı davranacaklar. Anladınız mı diyorum“
Sanık Osman Yıldırım:” bakın, anladım anladım. “
Mahkeme Başkanı :” ha, o şekilde konuşun sözünüzü keseceğim yoksa hadi devam edin,”
Sanık Osman Yıldırım :” Anladım anladım kusura bakmayın. “
Mahkeme Başkanı :” Kusura bakarım böyle yaparsanız. “
Sanık Osman Yıldırım :” Kusura bakmayın özür diliyorum ben şahsınızdan diyorum. “
Mahkeme Başkanı :” Şahsıma biraz zor söylersin. “
Sanık Osman Yıldırım :” Sizin şahsınıza demiyorum efendim yüce mahkemenizin heyetinden özür diliyorum ben onun seviyesine inerek konuştuğumu ifade ediyorum. “
Mahkeme Başkanı :” Konuşamazsınız burda o tarz konuşamazsınız.”
Sanık Osman Yıldırım :” Peki o zaman “
Mahkeme Başkanı :” Hangi seviyeye inerseniz inin o tarz konuşamazsınız. “
Sanık Osman Yıldırım :” Peki, o zaman öyle konuşmayım tamam “
Mahkeme Başkanı :” ha, tamam devam edin. “
Sanık Osman Yıldırım : “ Bakın ben suçtan kaçmıyorum. Suçtan kaçtığım için bu kadar suç işledim demiyorum. Marifettir diye bu kadar suç işledim demiyorum. Benim şahsımı kötüleyin diyorum. Buyurun diyorum size fırsat veriyorum bu kadar suç işledim beni cezalandırmanız için mademki, bana düşmanlığınız var bu düşmanlığın sebebini anlayamadım. Şimdi ben soruyorum şimdi Deniz Baykal ve ekibine, Aydın Doğan ve ekibine, Ulusal Medyaya kendini bana çimdikleten malum gazeteye, ve bunları kullanan miladını doldurmuş ve kovulmuş maceraperestlere söylüyorum. Bana bu suikastı teklif ettiniz mi? yok. Şimdi bakın”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu. Anlaşılamadı.
Mahkeme Başkanı :” lütfen lütfen lütfen oturur musunuz lütfen, lütfen oturur musunuz? “
Sanık Osman Yıldırım :” Şimdi herkes diyor ki, herkes diyor ki, ben Türkçe konuşuyorum herkes diyor ki Osman Yıldırım Danıştay suikastının failidir diyor bu kadar suçtan kurtulmak için diyor şöyle böyle konuşuyor diyor. Ben bunlara cevap veriyorum. Ben de diyorum ki bana böyle bir suikast teklif ettiniz mi? hayır. Alpaslan Arslan’a böyle bir suikast teklif edilirken ben orda mıydım? Hayır. Alpaslan Arslan, böyle bir işi vermişsiniz bu suikastı yaparken yanında mıyım? Hayır. Ben buradayım değil mi? burada uyuyorum. Burası ulus selvi oteli uyuyorum. Kızılay neresi? “
Mahkeme Başkanı :” Osman bunları anlatacaksın bunları detaylı bir şekilde anlatacaksın. Bunları dinleyeceğiz “
Sanık Osman Yıldırım :” hayır hayır bunu anlamaları için söylüyorum. “
Mahkeme Başkanı :” Bunları dinleyeceğiz burda çok daha rahat çok daha detaylı bir şekilde anlatacaksın bunları”
Sanık Osman Yıldırım :” Bunu anlamaları için söylüyorum. “
Mahkeme Başkanı :” Bunları dinleyeceğiz bunları ikinci kez anlatmana gerek yok. Dinleyeceğiz, baştan sona kadar tüm yapılan şeyleri açık yüreklilikle anlatacaksın. “
Sanık Oktay Yıldırım : “ O zaman ben şunu söylüyorum. Bu suikast meşru mu sayın başkan, bu suikastı aydınlatmak kim aydınlatmak için mitingi düzenledi? Yarsav sizin sesiniz mi sizin düşmanınız mı? Yarsav neci? Yarsav kimin sesi?”
Mahkeme Başkanı :” Bunların alakası yok şu anda, şu anda bunların alakası yok şu anda. Şurda geleceksin dinleyeceğiz seni. “
Sanık Oktay Yıldırım : “ Benim Üzerime yıkmayın “
Mahkeme Başkanı :” Efendim senin üzerine kimse bir şey yıktığı yok.
Sanık Osman Yıldırım :” Efendim yaptırım uyguluyor üzerime yıktırıyor. Benim üzerime yıktırmayın. Benim yakamı bırakın ben de sizin yakanızı bırakayım. Bu kadar basit ben bugün kanıtlıyor muyum kardeşim yakamı bırakın ben de sizin yakanızı bırakacağım. Benden ne istiyorsunuz?”
Mahkeme Başkanı :” tamam alın tamam oturun, oturun, oturun oturun, “
Sanık Osman Yıldırım :” Hukuktan bahsediyorlar. Bu hukuk mu şimdi
Mahkeme Başkanı :” oturun bitti mi? oturun “
Sanık Osman Yıldırım : “ Siyasi partiyi Baykal’ı kullanıyor Doğan medyasını kullanıyor yaptırım uygulayarak üzerime yıktırıyor yargıdaki bir insanı kullanıyorlar üzerime yıktırıyorlar. “
Mahkeme Başkanı :” bak hala, hala bak hala oturun dedim. Oturun dedim, oturun. tamam bağırma öyle bağırma öyle bağırmayın. Dinlenmesini istiyorsanız dinleteceksiniz sizde dinleyeceksiniz. Tamam “
Sanık Veli Küçük Müdafi Av. Zeynep Küçük söz istedi, verildi:” Efendim, öncelikle bu gün pazartesi günü itibarıyla talep toplamanızdan anladığım kadarı ile bu hafta için veya yarın itibarıyla bir duruşma arası vermeyi planlıyormuşsunuz sonucunu çıkarıyorum ben ona göre sizden talepte bulunacağım öyle mi, bu gün talep topladığınıza göre.”
Mahkeme Başkanı:” Şimdi bizim bütün mahkemenin ilk anda üzerine düştüğü şey malum Danıştay olayı. Onu bir an önce ortaya koymak ister mahkeme ancak işte malum şartlar onu yarın hemen yerine getirme olanağı bulamayacağımızı gösteriyor gelen baronun yazılarından artık yardımcı olursa siz yardımcı olacaksınız artık geçen yaptığınız gibi. Bunu bulabilirsek bu hafta içersinde devam edeceğiz. Ancak yarın değil, yarın yetiştiremeyiz.”
Sanık Veli Küçük Müdafi Av. Zeynep Küçük:” Bu yarın ile ilgili olarak yani yargılamanın kesintisiz ve seri bir şekilde devam etmesi açısından mesela henüz daha ifadesine başvurulmamış sorgusu yapılmamış tutuksuz sanığımız var, Fuat Turgut, onun getirilmesi ve bu aşamada da onun sorgusu ile devam edilmesi gibi bir talebim var benim. Bunun göz önünde bulundurulmasını talep ediyorum. Ara vermek yerine eksiklerimizi bu arada tamamlayalım. Çeşitli sanık ara vermek yerine benim talebim, böyle bir ara vermeksizin seri bir şekilde yargılamaya devam etmemiz.”
Mahkeme Başkanı:” Avukat hanım aklın yolu birdir. Buyrun.”
Sanık Veli Küçük Müdafi Av. Zeynep Küçük :” tamam diğer talebim bu basında siz de takip etmişsinizdir, MASAK’ tan işte BDDK’dan çeşitli yayın organlarında işte çeşitli raporların olduğu mahkeme kalemine sunulduğu hatta bir gazetede de 9 Mart tarihli bir raporun sunulmuş olduğu şeklinde basından bende takip ettim. Manşetler çok çarpıcı idi işte dudak uçurtan servetlerimizden falan bahsediliyor manşetlere göre, biz buna ilişkin tabi bir beyanda bulunarak gerekli açıklamaları yapmak için ben yarım günümü kalemde geçirdim. Ne böyle bir rapora rasladım. Böyle hiçbir şey bulamadım bu konuya ilişkin bir belge bulamadım. Ha MASAK’ ın gönderdiği bir takım banka dökümlerinden kast edilen oysa onlar rapor değil onlarda çok uzun bir çalışmayı gerektirecek benim adıma, sizin mahkemenizde böyle bir çalışma yapılıp bir sonuca varıldı mı varılmadı mı onu da bilmiyorum. Benim talebim, ne ise.”
Mahkeme Başkanı:” Efendim mahkeme yaptığı bütün çalışmaları sizinle beraber yapıyor.”
Sanık Veli Küçük Müdafi Av. Zeynep Küçük.” Tamam o zaman bir rapor yok diye tahmin ediyorum çünkü kalemde yok. Böyle bir rapor oluşturulmuş bir rapor yok, hesap hareketlerini gösteren bir rapor yok. Buna ilişkin beyanda bulunmak için benim elimde şu anda yeterli veri yok. Neyse bu MASAK’tan gelen neyse ben bunu talep ediyorum, kalemden bulunsun yani bunların dayanağı olabilecek bilgilerin tarafıma verilmesini talep ediyorum. Bir diğer hususta bu arada biraz klasörleri tekrar gözden geçirdim delil klasörlerinde mesela 42 nolu klasörde Veli Küçük’ ün yaptığı gizli toplantılar ile ilgili bir takım teknik takipler yapılmış, fotoğraflar çekilmiş, fakat bu teknik takipler yani gizli toplantı olduğu için yapılan polis tarafından yapılan teknik takiplere gerekçe olarak ta yaptıkları telefon görüşmeleri gerekçe olarak gösterilmiş, yani ifadeye göre iki kişi gizli toplantı yapacak, ama bunu telefonla beyan etmişler öyle görünüyor. Bu gizli toplantılar Türk Dünyası Araştırmaları Vakfında yapılmış, iki tane polis takılmış, müvekkilimin ve Fikri Karadağ’ın peşine orada içeri de girmeden bana biraz polisiye komik geldi, içeri de girmeden giriş ve çıkışlarında fotoğraflarını çekmişler sonra da bir rapor yazıp demişler ki, bakın iki örgüt yöneticisi bu gizli toplantıda buluştular. İşte size arabaya binerken ve inerken ki fotoğrafları. Bir arada girmemişler, bir arada çıkmamışlar, içerde ne olup ama bunlar dosyada gizli toplantı delili olarak sunulmuş eklerde. Benim talebim Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’ na yazı yazılarak bunu yazılı olarak vereceğim size talebimi. Vakıf bünyesinde her cumartesi günü gerçekleştirilen toplantıların gizli olup olmadığını, özellikle teknik takiple fotoğraflayarak resmettikleri 10.11.2007 ve 01.12.2007 tarihlerindeki konferansların gizliliğinin olup olmadığını, söz konusu toplantılara ilişkin video veya fotoğraf kayıtlarının vakıf tarafından kayda alınıp alınmadığı, alındı ise bunların celbi, bir de bu toplantılara katılımın ne şekilde sağlandığı, bunlar çünkü her cumartesi yapılan toplantılar ve ben biliyorum ki kamuya açık. Gazetede ilanı olur ve herkes gider. Ne şekilde sağlandığı ve genel olarak bu toplantılarda kaç kişini bulunduğu hususlarının Türk Dünyası Araştırmaları Vakfına yazı yazılarak sorulmasını talep ediyorum. “
Sanık Muzaffer Şenocak müdafii Av. Cengiz Ceylan söz istedi, verildi:”Müvekkilimin ve irtibatlı olduğu iddia edilen sanıkların ifadeleri alınmış, sorguları tamamlanmıştır. Müvekkilim 28 aydır tutuklu bulunmaktadır, bi hakkın tahliyesini talep ediyorum.;”
Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Tolga Akalın söz istedi, verildi:” Öncelikle yeni gelişen duruma göre bir hususu tespit etmekte fayda var, duruşmamız aslında kendi içerisinde eleştirisel yaklaşımlarını da ihtiva edecek biçimde ama belirli bir nezaket içerisinde yaklaşık 120 celsedir cevap ediyordu. Ne yazık ki bu Danıştay birleştirmesi duruşmanın bu nezaket seviyesinde de belirli bir zaviye düşüklüğüne sebebiyet veriyor. Elbette ki nezaket ölçüsü olan bizim gibi hukukçular aynı zamanda insanı bazı reflekslere de sahiptir bu çok doğaldır. Deniz Baykal ile ilgili alçak ona benzer başka bir, çakal ifadesini kullandı sanıklardan Osman Yıldırım, daha sonra müdafii Av. Vural ile ilgili de aynı şeyi kullandı, burada direk ona hitap etmek suretiyle. Hitaplar karıştı siz zaten bana öyle bir şeye cesaret edemezsiniz dediniz. Haklısınız. Fakat bunun tabi çözümü şöyle bir çözümdür, belki hukuka uygun bir çözüm değildir ama eğer Osman yıldırım bu şekilde beyanlarına devam edecekse siz beş dakika müsaade edin biz de cüppeleri çıkaralım insan olalım yani yöntemi buradan da belirleyebiliriz. Müdafaa buradan eksik değil veya zapta geçin tutanak tutun sevkini yapın yani ikisinden biri olsun ki bu işte çünkü nihayetinde müdafilikte bir yere kadar burada keşke burda olsaydı o burdayken daha nitelikli konuşacaktık ifade edecektik meseleyi. Aksi halde bu yargılamanın içerisinden çıkmak mümkün değil, tabi Ankara 11.Ağır Ceza da böyle bir yargılama gördüklerini zannetmiyorum ben. Yani sanık haklarına yargılama içerisindeki konuşma hakkına son derece son yarım saat kararı hariç olmak üzere son derece önem veren.”
Mahkeme Başkanı:” Efendim bir tane de eksik olsun.”
Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Tolga Akalın:” Evet efendim bir uygulaması mahkemenin var ama bunun suiistimal edileceği bir sürece yine mahkememizin müsaade etmemesi gerektiği kanaatindeyiz efendim bunun dışında bir talebimiz iki tane talebimiz biri tahliyeye dönük, biri de bir değer gizli tanıklarla ilgili talebimiz olacak efendim kısaca onları arz edeceğim. Bu Kovuşturma sırasında yürüyen davanın sanığı olarak yargılanan kişinin gizli tanık sıfatı ile Cumhuriyet Savcılığı tarafından gizli tanık ifade tutanaklarının mahkemeye sunulması kanaatimizce 5726 sayılı yasanın 6 ve 10.maddelerine aykırı olduğundan, bu sebeple Kovuşturma süreci devam etmekte olan sanık-gizli tanıkların gizli tanıklığına kimliğin korunması ve diğer tedbirlere mahkemece karar verilmesi gerektiğinden bu kurala riayet edilmeyerek dinlenen gizli tanıkların, tanıklığının CMK 7.maddesi çerçevesinde hükümsüz sayılmasına, Gizli tanık tutanaklarının dosyadan çıkarılmasına, CMK 206.mad. kapsamında hukuka aykırı delil olarak kabul edilmesine ve bu kişilerin gizli tanık sıfatlarının reddine karar verilmesini ifade ediyoruz efendim talep ediyoruz. Bununla ilgili kısa iki tane örnekte vereceğim Suni bir örgüt soruşturmanın ucu açık hale getirilerek soruşturma aşaması kanaatimizce yapay delil üretim merkezi haline getirilmiş, devam ettirilen kovuşturma sürecine gizli tanıklar yolu ile sonu gelmeyecek şekilde delillerin yaratılması yoluna gidilmiştir. Hayali bir örgüt davasının ayakta kalmasının ve sanık haline getirilen şüphelilerin yıllarca tutuklu kalmasının tek yolu, sürekli delil yaratmaya yönelik, onlarca keyfi soruşturma dosyaları açılarak, kovuşturma aşamasına müdahalenin yolunun açık tutulmasından geçmektedir ne yazık ki. Siyasi projenin hukuk yolu ile yürütülmesi yasalar dolanarak ve kanuna karşı hile yoluna müracaat edilerek sağlanmaktadır. Hukukun kirli siyasete alet edildiği oyunu bozucu bir iradeyi maalesef mahkemede bu yönü itibarıyla görememenin üzüntüsünü yaşıyoruz efendim. bu belirttiğimiz güç odaklarının siyasi emellerini hukuk aracılığı ile gerçekleştirdiklerinin en önemli delillerinden bir tanesi gizli tanıkların dinlenme sürecinde 5726 sayılı yasanın tamamen dışına çıkılarak tam bir keyfiliğin yaşanmış olmasıdır bu konuda iki gizli tanığın dinlenmesini örnek olarak göstermek istiyoruz. Birincisi gizli tanık Anadolu'dur. Gizli tanık Anadolu'nun ismi gerek basında gerekse mahkeme huzurunda sanık ve müdafiiler tarafından defalarca zikredilmiş ve kimliği ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu kişinin halen mahkeme huzurunda kovuşturma süreci devam eden sanıklardan Ümit Sayın olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece, diğer sanıklara dağıtılan gizli tanık Anadolu'nun ifade tutanağının tarihi 11.4.2009'dur. Yani bu tarihte bu sanığın mahkemenizde sanık sıfatı ile yargılanması devam etmektedir. Bu durumda olan bir sanığın bir an için gizli tanık sıfatı şartlarına haiz olduğunu düşündüğümüzde dahi müracaat mercii Cumhuriyet Savcılığı olamaz. Kişi mahkeme huzurunda sanık olarak yargılanmakta, yargılandığı suç ve diğer sanıklarla ilgili iddia ettiği bir takım bilgiler konusunda gizli tanıklık yoluna müracaat etmekte ancak bu müracaatı tüm yasalar alt üst edilerek savcılıkça kabul edilmektedir. Bu konuda uygulanacak olan mevzuat 5726 sayılı yasa ve yasanın uygulanmasına yönelik çıkarılan 11.11.2008 tarihli yönetmeliktir. Yasanın gizli tanıkların dinlenmesi konusunda alınacak tedbirler 5.maddede sayılmış, bu tedbirlere karar verecek olan ve makamlarda 6.maddede belirtilmiştir. Yasanın 5.maddesinin (a) bendindeki tedbire göre gizli tanıklık kurumuna müracaat eden tanıklara ilk uygulanan tedbir, tanığın kimlik ve adres bilgilerinin kayda alınarak gizli tutulması ve kendisine yapılacak tebligatlara ilişkin ayrı bir adres tespiti cihetine gidilmesidir. Yasanın 6.maddesinin 1 .fıkrasında; Tanık koruma tedbir kararlarının soruşturma evresinde C.Savcısı tarafından, kovuşturma evresinde C.Savcısı veya tanığın istemi üzerine veya resen mahkemece verilir denmiştir.Ümit Sayın bu mahkemenin sanığıdır. Böyle bir müracaatı mutlak surette ortada kendisinin de yargılandığı bir kovuşturma süreci olduğundan mahkemeye yapması zaruridir. Eğer müracaatı savcılığa yapmışsa, savcılık bu müracaat üzerinde hiçbir işlem yapmaksızın doğrudan mahkemeye göndermesi gizli tanıklık kararının ve tedbirlerinin alınmasını mahkemeye bırakması gerekmektedir. Aksini düşünecek olursak terör örgütleri hakkında aynı anda aynı mahkemelerde ve savcılıklarda onlarca kovuşturma ve soruşturma süreçleri devam ettiğinden, mahkemelerin 6.maddede belirtilen yetkilerini hiçbir zaman kullanma imkânları olmayacak, gizli tanıklıkta tek yetkili mercii savcılık kurumu haline gelecektir. Yasa koyucu böyle bir sonucu asla düşünmemiş ve istememiştir. Kovuşturması devam eden bir sanığın gizli tanıklık müracaatını mahkemenin yerine savcılığa yapması, bu kişinin savcılıkça dinlenmesi 5.maddede belirtilen tedbirlerin savcılıkça alınması çok açık bir yetki tecavüzüdür.5726 Sayılı yasanın uygulanmasına ilişkin çıkarılan 2751 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan yönetmeliğin 8.maddesinde bu konu ile ilgili şu hükme yer verilmiştir. Yönetmeliğin 7.maddesinde sayılan tedbirler bakımından tanık koruma talebi soruşturma evresinde ilgili cumhuriyet başsavcılığı veya kolluğa, kovuşturma evresinde ise mahkemeye yazılı ya da sözlü olarak yapılır. Diğer resmi mercilere yapılan başvurularda değerlendirilmek üzere gecikmeksizin ilgili cumhuriyet Savcılığı veya mahkemeye gönderilir" denmiştir. Bu hükümde buraya kadar iddialarımızı teyit etmiş, gizli tanık koruma talebinin kovuşturma aşamasında mutlaka mahkemeye yapılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Savcılığın düşüncesi benimsendiği takdirde sözde Ergenekon davasında, soruşturma süreci uygulanan siyasi proje uyarınca ilanihaye ucu açık olarak devam ettirileceğinden, onlarca soruşturma dosyası her türlü denetimden uzak olarak açılıp kimin hakkında, hangi olayın soruşturması, hangi dosyadan yürütüldüğü bilinmediğinden kovuşturması devam eden sanığın ucu açık bir soruşturma dosyasından ifadesi alınarak rahatlıkla kanuna karşı hile yoluna gidilecek, yürüyen soruşturmalar bir kılıf olarak kullanılacaktır. Bu durumda sayın mahkemenizin gizli tanıklık konusundaki müracaatın kabulü ve 6.maddede belirtilen yetkileri kullanması tamamen kaldırılmış olduğu fikrinin benimsenmesi yolunu açılacaktır. Yürüyen ucu açık soruşturmalar nedeni ile mahkemenin 5726 sayılı yasanın 5 ve 6.maddesindeki görev ve yetkilerinin kullanılmaz hale geldiğinin savunmak, kanun koyucunun iradesinin iğfali anlamına gelir. Ümit Sayın konusunda mahkeme öyle bir garabeti yaşamıştır ki kendisinin dinlediği sanığı, kovuşturma devam ederken, sanık bir başka sıfatla yeniden dinlenmesini isteyince mahkeme bu defa; Ben seni sanık olarak yargılıyorum ama gizli tanık sıfatı ile dinleyemem, bu konuda yetkili mercii savcılıktır. Savcı seni dinlesin, ifade tutanağını da delil olarak kovuşturma dosyasına ibraz etsin, diyebilmektedir. Böyle bir düşünce tarzının sözde Ergenekon davasında uygulanan hukuku ne hale getirdiğinin takdirini sayın mahkemeye bırakmaktayız.Bu durumda mahkeme gizli tanıklık konusunda savcılık kurumunu, 5726 sayılı yasayı da ihlal ederek daha yetkili olarak kabul etmekte kendi önünde yargıladığı sanığın gizli tanık olarak dinlenmesine ilişkin kararı savcılık makamına bırakmaktadır.Bu anlayış asla kabul edilemez.Yaşadığımız sürecin bu yönü ile tam bir hukuksuzluk denizini arındırdığı da izahtan varestedir. Bir kısım sanıkların yargılaması devam ederken duruşmalarda sayın heyetin huzurunda savcılığa birçok müracaatta bulundukları tüm sanıkların gözü önünde cereyan etmiştir. Bu konuda sanıkların gizli tanıklık müracaatları var ise mahkemenin usul ve yasaya aykırı olarak yürüyen bu süreci biran önce sona erdirmesi, var ise bu konudaki müracaatların savcılık tarafından derhal hiçbir işlem yapılmaksızın mahkemeye intikal ettirilmesini sağlama zarureti bulunmaktadır. Savcılık makamı 3.9.2009 tarihli celsede CMK 206, 207 ve 225.maddeleri yanlış yorumlayarak savcılığın kovuşturma aşamasında dahi sınırsız bir şekilde delil toplama hakkı olduğunu ileri sürerek CMK'nun ruhunu ve özünü iğfal etmiş, mahkemeyi bu konuda yanıltma gayretine girmiştir. Bu konuda birinci sınırlama CMK 225.mad. ile getirilmiştir. Savcılar iddianamede belirtmedikleri fiiller ile ilgili delil toplamaya devam ederek kendilerinin hazırlayıp sınırlarını çizdikleri iddianameyi de kevgire çevirmişler sanıkları hudutsuz fiil ile sorumlu tutma cihetine gitmişlerdir. Suç ile fiili birbirine karıştırmışlar isnat ettikleri suç kapsamına göre her türlü yeni fiili kovuşturma sürecine taşımaya devam etmişler ve etmektedirler. Mahkemenin bu hukuk dışı sürece müdahale etmesi gerekirken, tam tersine iddianamede olmayan fiilleri davaya dâhil etmeye devam etmektedir. Kovuşturma ve soruşturma fiil açısından tam anlamı ile ucu açık hale getirilmiştir. İddianame fiil açısından çerçeve belge olmaktan çıkarılmıştır efendim burası altını bir daha çizerek okumamız gereken bir yer. İddianame fiil açısından çerçeve belge olmaktan çıkarılmıştır. Mahkemenin bu konudaki mesuliyetinin hukuken ağır olduğunun bilincinde olması gerekir. İkinci sınırlama tanık ve bilirkişi incelemesi konusunda getirilmiş olup kovuşturması devam eden davada savcılık tanık dinleyip zaptını mahkemeye sunamayacağı gibi, keşif ve inceleme yapıp rapor ve sonuçlarını da mahkemeye ibraz edemez. İddianamede belirtilen fiil ile ilgili olarak unutup sunamadığı bir delili CMK 207 madde kapsamında sunabileceği gibi, eline geç intikal eden delili de yine bu madde kapsamında sunabilir sadece. Bu anlamda savcılık asla kovuşturması devam eden davanın tanığını dinleyip, gizli tanık dahi olsa ifadesini tutanaklarını delil ola mahkemeye sunamaz. bu konudaki ikinci örek gizli tanık gizli tanık (9) dur. Bizzat savcıların ifade tutanaklarında isim zikretmeleri sonucu bu gizli tanığın kimliği de ortaya çıkmış olup, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin sanığı Osman Yıldırım şuanda birleşen bu dosya nedeni ile yürüyen davamızın da sanık haline gelmiştir. Gizli tanık (9)'un dinlendiği tarih 12.3.2008'dir. Bu kişi hakkında birleşen dosyanın öncesinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 1536 sayılı soruşturma dosyasından yürütülen bir soruşturma olmadığı gibi huzurunuzda dava açılmamasının sebebi olarak iddianamenin 472. sayfasının 1. paragrafında CMK 223/7.mad. gerekçe gösterilerek bu kişiye şüpheli ve bu davada sanık sıfatı verilmemiştir. Dinlendiği tarihte Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/158. sayılı dosyasının sanığı olup, mahkemenin verdiği karardan 28 gün sonraya bu dinleme tekabül etmektedir. Sanık yargılanması devam ederken 24.7.2006 tarihinde etkin pişmanlıktan yararlanmak istediğini beyan ederek 10 başlık halinde belirttiği konularda gizli tanıklık talebinde bulunmuştur. Ankara'da hukuku bu ölçüde siyasallaştırmak ve çirkin projeler kullanmak mümkün olmadığındandır ki, kanaatimiz budur, sanığın bu talepleri ciddiye alınmayarak reddedilmiştir. Gizli tanık elbette ki taleplerine yeni içerikler kazandırarak yargılanmakta olduğu mahkemeye müteaddit defalar müracaat etme imkânına sahiptir. Bu konuda yasa bir sınırlama getirmemiştir. Ancak burada uygulanması gereken en önemli usul kuralı sanığın müracaat tarihine göre ister CMK 58.maddesi ister 5726 sayılı yasanın 6.maddesi uygulansın bu kapsamdaki müracaatı mutlak surette yargılandığı mahkemeye yapmak durumundadır. Davanın karara çıkması kesinleşmediği müddetçe kovuşturma sürecini sonlandırmaz malumunuz olduğu üzere. Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi 13.2.2008 tarihinde karara bağlanmış olsa dahi gizli tanık (9)'un, gizli tanıklık müracaatını mutlak surette mahkemeye yapması ve karar vermesi halinde koruma tedbirlerini de gizli tanıklık programını uygulamaya karar verece, mahkemenin uygulaması zorunludur. Gizli tanık (9)'un verdiği ifadelerde yargılandığı davada işlediği suçların arkasında sadece yargılanan sanıkların değil, bu davanın bir kısım sanıkları olduğunu ileri sürmekte ve yargılandığı davayı sözde aydınlattığı iddiasında bulunmaktadır. Bu taleplerin soruşturma yürüten savcılara değil yargılandığı mahkemeye yapılması ve gizli tanıklık programının da yine sanığı olduğu mahkemece tatbik edilmesi gerekmektedir. Aksi halde karara bağlanmış tüm dosyalar sonradan ortaya çıkarılabilecek gizli tanıklar yolu ile yetkisiz savcılar tarafından istenildiği şekilde hükümsüz hale getirilebilecektir. Bu durum hakkın kötüye kullanımı olup kanuna karşı hile yoluna sapılması anlamına gelir. Savcılar açıkça burada yasayı dolanmışlardır. Gizli tanık (9)'un dinlendiği tarihte 5726 sayılı yasanın henüz yürürlüğe girmemiş olması müracaatın CMK 58.madde kapsamında mahkemeye yapılmasına engel değildir. Ortada bir yetki sapması ve görev tecavüzü vardır. CMK 7.mad. ye göre; Yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında görevli olmayan hâkim veya mahkemece yapılan işlemler hükümsüzdür. Bu hüküm mahkemenin görevli olduğu bir işlemin savcılıkça yapılması halinde kanaatimizce evleviyetle uygulanmak durumundadır. Görevli olmayan hâkimin işlemini kabul etmeyen yasa elbette ki görevli olmayan ve mahkeme yerine işlem yapmış savcının işlemini de hükümsüz sayacaktır. nihai talebimiz şu efendim, Gizli tanık Anadolu'nun gizli tanıklık programına kabulü ile gizli tanık olarak dinlenmesine karar verilmesi, yürüyen soruşturmanın sanığı sıfatı ile 5726 sayılı yasanın yürürlük tarihi dikkate alınarak 5 ve l0.maddeleri ile 27051sayılı Resmi gazetede yayınlanan Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Mahkemelerce Alınacak Tanık Koruma Tedbirlerine ilişkin Esas ve Usuller Hakkındaki Yönetmeliğin 8.maddesine göre mahkemeye yapılması ve mahkemece karara bağlanması gerektiğinden, CMK 7.madde çerçevesinde gizli tanık ifadesinin hükümsüz sayılmasına bu konuda görevsiz savcılığa yapılan müracaatın ve işlem dosyasının savcılıktan celp edilerek mahkemece değerlendirilmesine, Gizli tanık (9)'un müracaatı sanığı olduğu ve kovuşturma süreci devam eden Ankara 11 .Ağır Ceza Mahkemesine yapılması ve bu mahkemece değerlendirilmesi gerektiğinden, tanığın dinlenmesi sırasında sözde Ergenekon savcılarının kendilerine yapılan bu müracaatı Ankara 11 .Ağır Ceza Mahkemesine göndermeleri yasal zorunluluk iken, soruşturma kapsamında değerlendirmeleri dinlenme tarihine göre CMK 58.maddesine aykırı olduğundan, CMK 7.madde çerçevesinde bu tanık ifadelerinin hükümsüz sayılarak, müracaatın birleşen dosya nedeni ile mahkemenizce değerlendirilmesine, Her iki gizli tanığın beyanları kanuna aykırı delil kapsamında değerlendirilerek reddine dosyadan çıkartılmasına ve yargılama sürecinde dikkate alınmamasına, Kovuşturma kapsamında bulunan sanıklar arasında gizli tanıklık için müracaat edenler var ise bu kişilerin müracaatlarının hiçbir işlem yapılmaksızın mahkemeye tevdiinin istenmesine ve taleplerin mahkemece değerlendirilmesine karar verilmesini talep ediyoruz efendim. Diğer konum da tahliyeye yönelik birkaç cümle olacak izninizle, vakit hudutta bir sıkıntımız yok herhalde. Son günlerde okuduğum en iyi söz bizler için kaos olanın bir başkaları için kozmik alem olabileceğine ilişkindi bunun sözünü yazarı Hantingtın diye bir adam bu medeniyetler çatışması tezini de ifade eden kişi. Ben yargılamanın başında yoku ispat mükellefiyeti altında kalırsanız niçin sorusunu sorarsanız demiştim. Aslında bizim için kaos gibi gözüken şeylerin bir başka yerde kozmik bir alem olduğunu, ve bir sıralı oyun ve hesaplar silsilesi içersinde devam ederek oynandığını da bu güne kadarki yargılama tecrübemiz içersinde gördük. O gün yoku ispat mükellefiyeti altında kalmanın sıkıntısını biz kendi içimizde yaşarken gelişen yargılama sürecinde yokluğun içersinde belki yok olarak yoku ispat mükellefiyeti altından tüm sanıklar ve müdafileri başarılı bir çalışma ile bence çıktılar. Bu gün ne olduğuna ilişkin bir sorudan önce niçin burada tutukluluk hallerini devam ettiği veya tutuksuz olarak insanların yargılandığına ilişkin bir ön karat oluşturabilecek bunu çok ötesinde belirli somut delillerle de bunların velev tarih karşısında velev istikbalde kurulacak mahkemeler karşısında ispat edecek hale geldik. Şimdi sayın mahkememiz bundan sonraki süreçle ilgili aslında şöyle bir sıkıntı yükü daha gıyaben savunmaya yüklüyor o yükte şu, niçin olduğunu anladığımız bu süreç ile ilgili ne olduğunu da delillendirip ispatlandırabildik. Şimdi bu ikinci süreç birincisine göre çok daha sıkıntılı bir süreç sayın başkanım, sebebi şu, burda kimin hangi kamyon altında kalacağı, kime tırın çarpacağının belli olmayacağı ikinci bir merhaledir. bunun ön süreci Hrant Dink davasında yaşandı, Hrant dink davası ilk başladığında ordaki bütün müdafii o davanın Ergenekon ile irtibatlı bir dava olduğunu söylerken ve düşünürken ve bu konuda ilişkin basına beyanatlarda bulunurken yargılama seyri bir derinleşti ve Hrant dink’in en önemli avukatlarından biri müdafilikten çekildi ve belirli basın yayın organlarına tehdit aldığını söyledi. Çünkü orada Trabzon’daki dönemde az önce ifade edilen taltif ve takdir ile yükseltilen insanların görev yaptığı en azından ihmallerinin çok yoğun olduğu ortaya çıktı. O yargılama devam ediyor, bu gün artık bu dava ile birleşmesi avukatların dahi gündeminden kalktı orada dolaylı faillerin kimler olduğu bir araştırma konusu. Aynı noktaya vardık biz yargılama içerisinde ulusalcılığı aşırı sağ faaliyet olarak nitelendiren bir proje çalışmasının bir tezin bir dokümanın olup olmadığını sorduğumuzda bize yok dedikler akabinde posta vasıtası ile kemal beyin bürosuna yada kargo vasıtası ile bir belge geldi. Ve bu ulusalcılık brifingi olarak nitelendirilen belge idi neydi bu, yetmiş iki sayfalık İçişleri Bakanına hitaben yazılmış içinde terör örgütleri diye bir bölüm olan ve orada da ulusalcılığı aşırı sağ faaliyet olarak gösteren bir brifingdi. Biz bu belge onlara mı aittir diye mahkememizden yeniden talep ettiğimizde mahkememiz bu konu ile ilgili talebimizi reddetti. Daha önce sordu, ama bu belgeyi ek yaparak onlara ait olmadığına ilişkin talebimizi reddetti. Bu bence önemli kritik eşiklerden biri idi. Reddedilen talepler açısından efendim, ikincisi geçen birbirine bağlantılı konudur. Tuncay Özkan’ın beyanına talebine istinaden basına yansıdığı kadarı ile iki ve birleşen üçüncü iddianamelerde siz 2000 yılları ile 2009 yılları arasında Genelkurmay başkanlığı bünyesinde bir darbe icra teşebbüsü olarak nitelendirilebilecek bir davranışlar silsilesinin olup olmadığının veya tespit edilip edilmediği konusunda bir müzekkere yazmışsınız sayın başkan. Bu çok önemli ve iyi bir müzekkeredir fakat kanaatimizce tarihleri itibarıyla eksik bir müzekkeredir. Ben savunmam esnasında burda size açıkça ifade etmiştim sayın savcılara da sormuştum bu ülkede bırakınız darbe icra başlangıcı olarak olup olmadığını veya tasavvur mu olup olmadığını bu yargılama ile netleşecek bir süreci 1997 yılında postmodern bir darbe yapıldı. Bu darbe ile bir hükümet düştü. Bu hükümetin düşme sebebinde o post modern olarak nitelendirilen darbenin icracılarının hiçbiri sanık sıfatını dahi sahip değiller demiştim. Ve olamazlar dedikten sonra biz üç ay sonra içlerinden bir tanesi alındı bu gün halen sanık mı tanık mı belli değil. 4. iddianame kapsamında orgeneral Çevik Bir, olamayacaklarının sebebini de şu şekilde açıklamıştık, çünkü küresel kuvvet diyalektik kurgu yapar. 97 28 şubat sürecinin diyalektik kurgunun Natocu kanadında olan asker kanadında olanla bir operasyonunu yaptıranlar karşı kanatta da bir iktidar yolu açtılar. Her iki merkezi de tek noktadan kontrol ediyorlar demiştik. Bu gün Türkiye de bir darbe soruşturması bir darbe kovuşturması yapıyoruz, hala ne yazık ki 1997’nin 28 şubatını içine alabilecek bir darbe soruşturması veya müzekkeresi yazamıyoruz. 1998-99 da bunları hep burda söyledim, general Çevik Bir Türkiye Amerika ya güvenlik hizmeti üreten bir ülke olmalıdır diyor dedim. Aynı yıl sayın Başbakan cezaevinden çıktıktan sonra görüştüğü general budur dedik. Bunlar bizim ifadelerimiz değil ortalama tarihi gerçeklikler ama darbe soruşturmasında bu günün gittiği ismi sürece iliştirilen personele baktığımızda bunları çok ayrıntılı anlattım burda, 92-2007 arası Türk Amerikan çatışmasını ırak’ın kuzeyinde başlayan bu çatışma alanını hep bu çatışma alanında daha Milli unsurları ön plana çıkaran değişen dünyadaki tek taraflı tek kutuplu dünyadan geçişteki çok kutuplu dünyada Türkiye’nin bir kutup başı ülke olabilmesi ile ilgili kendine ait veya kurumuna ait projeler üreten insanların olduğu, ha bunların içerisinde sosyolojik analizden, zihinsel olarak bu ülke gerçeklerini tanımaktan uzak, merkezi politik bürokratik seçkin tiplerin de olduğunu, bu tiplerin sosyolojiden uzak milletin muhafazakar değerlerinden uzak tavırlarının birileri tarafından acıta edildiğini de anlattım. Şimdi çok önemli bir talebimiz şu ki efendim, bu 2000 ve 2009 yılları arasında bir darbe icra başlangıcı olarak nitelendirilebilecek hareketler olup olmadığı ile ilişkin sorunun 1995 2009 arası olarak genişleterek bir daha mahkememiz tarafından sorulmasını çok önemli olduğunu düşünüyorum. 97 28şubat ve post modern darbe denen süreç hepimizin bilincinde açık olarak var hepimizin gözü önünde var ama bunun herhangi bir yerinde herhangi bir şekilde bu soruşturmanın içerisinde yok. Efendim önemine binaen söylüyorum o dönemin başbakanı Necmettin Erbakan. Necmettin Erbakan Tevfik Diker bu sürece karşı olan insan. Milli gazetede tam sayfa beyanda bulundu dedi ki beyanında 97 28 şubatını yapanların Amerikalılarla ve NATO ile o kadar açık dirsek temasında olduklarını birinci ağızdan öğrenmiş olduğumdan dolayı o dönemde size karşı çıkmış olan ben sizden özür diliyorum dedi. Şimdi bu örnekten şurayla geliyorum, biz burda yargılamanın niçin yapıldığını anladık, savunma olarak. Ama siz bize olayın ne olduğunu da yüklüyorsanız bu dediğim gibi tehlikeli bir yoldur, bu yolda o zaman müzekkerelerimizin sonuçlarını alalım. Yani Rumsfeld mektubunu biz başbakanlıktan istediğimiz zaman siz bunun dava ile ilgisi yoktur demeyin sayın başkanım bize. Dava ile birebir ilgisi vardır çünkü Ergenekon davası 4 Temmuz 2003 yılında bu son hali ile Süleymaniye de askerin başına çuval geçirilmesi ile başlamıştır. O zaman 15’ inde yazılan Rumsfeld mektubunu 18. inde hürriyet gazetesinde içeriği bildirilen savunma bakanının başbakan a yazdığı ve başbakan ın da karışlığında ne notası müzik notası mı vereceğiz dediği o mektupta. Bu operasyonun yani çuval operasyonunun tamamen hükümete karşı olmadığı, Genelkurmay başkanına karşı olmadığı, Genelkurmay içersinde bir grup söz dinlemez subaya karşı olduğu ifade ediliyor yani şimdi niçinden ziyade neyin olduğunu ispatlamak içinde müdafaaya düşüyorsa masumiyetini ortaya koyabilmek açsından o zaman bu müzekkere taleplerimiz konusunda bu geniş açıklamaları da burada yapmak da herkes açısından belirli bir noktadan sonra belirli sıkıntılar oluşturabilecek niteliktedir ama savunma bu konuda son derece cesurdur. Sadece cesaretimizin akamete uğratılması için bu müzekkere taleplerimize destek verin. Bu niçin sorusunun ötesinde ne olduğunu da ortaya koymak konusunda biz de daha azimle çalışalım efendim, şimdi bu bizim için kaos olan bir başkaları için kozmik alem olan süreç artık bizim için de müdafaa olarak kozmik alem haline geldi. Bu çalışmayı daha da gayretli yapabilmek için tahliyeyi, bir tipik sanık hakkı olmanın ötesinde bir maddi gerçekliği ortaya çıkarabilecek cesaretle sürecin ve olayların üzerine gidebilmek için avukat Kemal Kerinçsiz açısından bir zaruret olarak görüyor, bu sebeple yüce takdirinize sunuyorum. “
Sanık Sevgi Erenerol müdafii Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül söz istedi, verildi:” Sayın Başkanım, meslektaşım Tolga’ nın az önce Osmanım Yıldırım’a ilişkin beyanlarına aynı ile katılıyorum. Kendisi burada olmadığı için de kısaca bu hususa değinmek istiyorum. Ergenekon tertibi olarak şekillenen bu süreçte hükümetin bütün muhaliflerine karşı bu dava üzerinden saldırdığını daha önce bu salonda ben dahil birçok sanık ve müdafii defaatle ifade etmiştik. Anımsarsanız sizin şu bir türlü açıklamadığınız ama bizce de malum olduğunu ısrarla dile getirdiğimiz örgüt şemasında da Deniz Baykal’ ın dahi örgüt şemasında Ergenekon mensubu olarak gösterildiğine ilişkin iddialarımız daha sonra Taraf Gazetesi’nde ve yine bu operasyonun Psikolojik Harp boyutunu şekillendiren yandaş medyada da ifade olunmuştu. Şimdi bu çerçevede bu tertibin en büyük üç kahramanından biri olan Tuncay Güney üzerinden vakti ile TRT de hükümetin karşısındaki ana muhalefet partisine yapılan saldırılar bu kere de bu davanın Danıştay davasının Tuncay Güney’ i olan Osman Yıldırım’ın ağzından sayın mahkemenizde yapılıyor. Nihayetinde yarın hep birlikte tanık olacağız, osmanın bu beyanları üzerinden zaman Gazetesi ve Taraf Gazetesi ve bu operasyonun psikolojik harp boyutunu şekillendiren İslamcı amerikancı yayın organları Osmanım’ ın çalışması suretiyle bu vermiş olduğunuz uzun arada kendisine çalıştırılan o beyanları üzerinden CHP’ ye saldıracak, muhalefete saldıracak bu sebeple ben sayın mahkemenizden özellikle talep dahi olmayan bir beyanı da içermeyen bu tarz dezenformatif manipülatif beyanlara hiçbir suretle izin vermemesi gereken bir noktada gerekli hassasiyeti göstermesini talep ediyorum efendim. Efendim onun dışında bir kısım taleplerim var, taleplerimden biri efendim, biliyorsunuz Ergenekon terör örgütü iddiasını bir türlü bitirememiş hala soruşturmakta olan savcılık 4. iddianamede de Ergenekon örgütünün varlığına ilişkin soruşturmasını devam ettiriyor. Geçtiğimiz günlerde Şamil Tayyar bir gazetedeki beyanında Ergenekon terör örgütünün kendisine kalemini bırakması için güya 1 milyon dolar rüşvet teklif ettiğini söyledi bir gazeteci aracılığı ile şimdi savcıların ısrarla cansiperane çalışıp süper bir savcılık sergiledikleri bu süreçte bulamadıkları Ergenekon terör örgütü Şamil Tayyar’a ulaşmış. Şimdi savcılığın ben inanmıyorum ki bu Ergenekon örgütünün kendisine rüşvet verdiği iddiasını ciddiye alıp da şamil i çağırıp sorduklarını hiç düşünmüyorum. Çünkü şamil de nihayetinde savcılar da aynı zihniyetin mensupları dolayısıyla Şamil’ e hiçbir surette zarar gelsin halel gelsin itemeyeceklerdir o yüzden ben sayın mahkemenizden talepte bulunuyorum. Şamil Tayyar’ dan soralım, bu Ergenekon terör örgütü adına kendisine 1 milyon dolar bu rüşvet teklif eden gazeteci kimdir, bu şahıs sözü edilen örgütün hangi yetkilisi ile ne surette temasta bulunmuştur. Bu bilgilere eğer şamil Tayyar’dan öğrenecek olursak o çerçevede henüz kanıtlanamayan varlığına ilişkin hiçbir surette en ufak bir tereddüt dahi ortaya konulamayan bu güya örgütün hiç olmazsa tereddütsüz tartışmasız bir iki ismine ulaşmak mümkün olur bu çerçevede Şamil Tayyar eğer bu nokta bir açıklamada bulunmaktan kaçınacak olurda gazetecinin haber kaynağını saklama hakkından bahsedecek olursa o durumda da Şamil Tayyar hakkında sayın mahkemenizce yürütülmekte olan soruşturmayı etkilemeden suç tasniinden adli mercileri iğfalden suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyorum efendim gizli tanıklara ilişkin taleplerim olacak, Tolga’ nın taleplerine aynı ile katılıyorum ancak burada Tolga’nın anlatımlarının dışında kalan bir iki gizli tanığa ilişkin beyanlarım var bunlardan birisi efendim Kıskaç, kıskaç bilindiği üzere birleştirilen ikinci üçüncü iddianamenin yargılamasında beyanları ile aralarında bizim davamızın sanıklarının da olduğu bir takım şahıslar hakkında bir takım iddialar bulunmuş bir şahsiyet bu şahsiyetin ikinci üçüncü iddianamede yargılanmakta olan bir sanığın boşandığı eski eşinin şimdiki kocası olması hasebi ile bu sanıklara yada diğer davada yargılanmakta olan şimdiki eşinin eski kocası olan sanığa da tarafsız bağımsız nesnel objektif yansız yaklaşımlarda bulunup bulunamayacağı hususunun bir Naip hakim marifeti ile tespitini talep ediyorum efendim. Aynı şekilde yine bir naip hakim suretiyle dosyada gizli tanık olarak yer alan Gizli tanıkların kaçının halen terör örgütü PKK mensubu olarak cezasını çekmekte olduğunun belirlenmesini cezasını çekmekte olan bu PKK terör örgütü mensubu gizli tanıkların kaçının gizli tanık sonrasında cezalarını çekmekte oldukları cezaevlerini değiştirildiğini, ve ayrıca bu PKK hükümlüsü olan gizli tanıkların gizli tanıklıklarının bir örgütsel eylem olarak mı değerlendirilmesinin mümkün olacağını, yoksa hakikaten aralarında kendileri ile mücadeleye koyulmuş bunca kahraman askerimizin de yer aldığı sanıklara karşı hiçbir suretle tarafsız bağımsız yansız beyanda bulunup bulunamayacağı bu suretle de tanıklığına mahkemece itibar edilip edilemeyeceği hususuna ilişkin yine bir naip hakim marifeti ile tespitte bulunulmasını talep ediyorum. Efendim son olarak tahliyeye ilişkin kısa bir beyanda bulunmak istiyorum ama birinci yılını doldurmaya çok az kalmış bu yargılama sürecinde bu güne kadar müvekkillerimiz için ısrarla dile getirdiğimiz tekraren tekraren telaffuz ettiğimiz tahliye taleplerine rağmen sayın mahkemenizden hiçbir suretle tahliyeye ilişkin sayın mahkemenizin tahliyede gözettiği hususlara ilişkin bir fikir dahi edinebilme imkanımız olmadı. Efendim niçin Aydın Yüksek’ i yada niçin Adnan Akfırat’ ı yada niçin Vedat Yenerer’i tahliye ettiğinizi ama buradaki aynı konumdaki sanıkları tahliye etmediğinizi biz anlayabilmiş değiliz. Bunu bana müvekkilim Sevgi Erenerol da, annesi de, yakınları da soruyorlar ben de bunu kendimden daha iyi hukuk bilgisine sahip olduğuna inandığım meslektaşlarıma üstatlarıma sizler gibi kürsüde olan hakim savcı tanıdıklarıma soruyorum, hiç kimse ama hiç kimse bu konuda bir yanıt veremiyor, efendim geçtiğimiz günlerde Amerika da, bir sihirbaz canlı yayın sırasında loto çekilişinden hemen önce lotoda kazanacak ikramiyeleri bilmeyi başardı. Acaba biz o sihirbaza bu mahkemede tahliye sırasını kime geldiğini sorsak bilebilir mi. Bilemez efendim çünkü siz de bilmiyorsunuz ben sayın mahkemenizin burada tahliye için hangi kıstası esas aldığını hangi sanığı niye ne zaman tahliye ettiğini anlayabilmiş değilim, anlatabiliyor da değilim. Siz de bunu izah etmiyorsunuz bize. Efendim bakın Sevgi Erenerol’ u nihayetinde tahliye edeceksiniz er yada geç tahliye edeceksiniz ama tahliye ettiğiniz gün itibarıyla lütfen bana bu gün ve hatta Sevgi Erenerol için ilk tahliye talep ettiğim gündeki tahliye talebime de niçin karşılık vermediğinizi niçin bu sanığın o gün bu gün yada yarın değil de tahliye edeceğiniz gün tahliye ettiğinizin cevabını vermelisiniz efendim. Çünkü hakikaten tahliyeye ilişkin sayın mahkemenizde şekillenen uygulama tıpkı Başbakan’ ın açılıma ilişkin hazmettire hazmettire benzetmesinde olduğu gibi hazmettire hazmettire tahliye uygulamasına dönüşmüş durumda. Her uzun aradan sonra aradan geçen bir aydan sonra sayın mahkemeniz kamuoyunun ve bu salondaki sanıkların öfkesini dizginlemek dindirmek için birkaç tahliyeye gidiyor, muhtemelen bu ay itibarıyla da bir tahliye olacak. İnşallah en çok ihtiyacı olana öncelikle de küçük çocukları olan sanıklara bu tahliye söz konusu olur ama şimdi Gönül bana kızacak efendim, sakın ola ki üstadımız Kemal Kerinçsiz’ i en sona değin tahliye etmeyin efendim çünkü gördüğümüz kadarı ile Kemal’ den hepimizin sayın mahkemeniz de dahil olmak üzere usule ilişkin öğreneceği çok şey var efendim. O yüzden özellikle de kemalin anlatımları sonrasında mahkemenizdeki hukuka aykırılık her geçen gün biraz daha fazla batar oldu. Hukuka olan inancımıza. O yüzden efendim sayın mahkemenizden artık tahliye talebinde bulunmayı da anlamlı görmüyorum. Nihayetinde hukuken kendimize çaresiz olarak görüyoruz. “
Mahkeme Başkanı:” Toparlar mısınız.”
Sanık Sevgi Erenerol müdafii Av. Vural Ergül:” Bitti efendim.”
Sanık Ümit Oğuztan müdafii Av. Alper Yarımbıyık söz istedi, verildi: Sayın başkan sayın heyet müvekkilim 20 ayı bulan bir süreç içerisinde tutuklu olarak yargılanmasına devam edilmektedir. Müvekkilime isnat edilen suç terör örgütü üyeliğidir sayın heyetin de şüphesiz çok iyi bildiği gibi müvekkilimin ilgilendiren bölümde iddianame de hiçbir iletişim tutanağı yoktur yani hiç kimse ile hiçbir şekilde hiçbir görüşmesi bir mesajlaşması bir araya gelmesi yoktur. Kaldı ki ortada ispat edilmiş kanıtlanmış bir örgüt de yoktur. Böylesine hiç konuşmadan görüşmeden bir örgüte nasıl üye olunur. Biz bunu kendimize de izah edemiyoruz. Soranlara da izah edemiyoruz. Onun ötesinde müvekkilime mahkemeden iade edilen disketlerden bir takım belgeler çıktığı iddiası vardır. Bu iddiada müvekkilim ilk gözaltına alınıp serbest kaldıktan sonra dokuz gün sonra ortaya konmuş bir iddiadır. İnanıyoruz ki bunu müvekkilimin tahliyesinden rahatsız olan çevreler tarafından etki altın alınarak polisçe oluşturulmuş bir kanıttır. Başka bir şey aklımıza gelmiyor, başka türlü de izah etmekte zorlanıyoruz. Müvekkilimin savunması alınmış, deliller toplanmış, ve herhangi bir şekilde delillere etki etmekte söz konusu değildir. Çok ciddi ölçüde mağdur olmuştur. Tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum, saygılar sunuyorum.”
Sanık Kemal Kerinçsiz müdafii Av. Gönül Kerinçsiz söz istedi, verildi:” Efendim ben söz almayacaktım, çünkü biliyorum tahliye etmek için müvekkilimi benim talebime ihtiyacınız yok, bu konuda sizden yardım rica ediyorum neye ihtiyacınız olduğunu bilmek istiyorum. Bilmediğim nokta bu. İstediğiniz bütün delilleri getiriyorum. Ne gerekiyorsa söyleyin onu da yapalım. Bunu bilemiyorum bu konuda yardım rica ediyorum heyetinizden.”
Sanık Doğu Perinçek ve diğer İşçi Partili sanıklar müdafii Av. Mehmet Cengiz söz istedi, verildi:” Danıştay sanıklarının sorgularına bir türlü başlayamadık. Bu problemde sayın mahkemenizin de dahili olduğu kanısındayım. biz elimizden geleni yapmaya çalıştık. Önümüzdeki süreçte yine keza eğer bir imkanımız olursa elimizden geleni yapmaya çalışacağız ancak sizin bu konuda verdiğiniz ara kararında Danıştay saldırıları ile ilgili olarak yargılanan sanıklar ile ana dosyada yargılanan sanıklar arasında menfaat çatışması bulunduğundan diyorsunuz. Ara kararınız bu. İstanbul Baro Başkanlığına yazılan yazı bu gün kalemden aldım. Bu menfaat çatışmasını daha önceki yazılarınızda belirttikten maada bu son yazınızda Danıştay sanıklarına her birine ayrı ayrı avukat tayini talebinde bulunuyorsunuz, bu da ciddi bir sıkıntı yaratacaktır bu bir. Kanımız odur ki, sizin 150. maddeye göre ceza muhakemesi kanunu 150. maddesine göre zorunlu müdafilik konusundaki saptamanız tabi ki doğru. Bu konuda bir müdafii talep edilmesi de gerekiyor buna da katılıyoruz. Ancak müdafiinin görevlendirilmesi yetkisi tümü ile adli müzaheret bürosuna yada ilgili baro başkanına aittir. Müdafiinin görevini yerine getirmediğinde yapılacak işlem, müdafiinin görevinden yasaklanmasından ibarettir ve sadece tayin edilmiş müdafiinin görevini yapmasının yasaklanması CMK 151. maddesinde mahkemenizin yetkisine bırakılmıştır. 150. maddeyi de aynen aktarmak gerekirse, görevlendirilen müdafii duruşmada hazır bulunmaz. Bakın tahdiden sayıyor, duruşmada hazır bulunmaz, veya vakitsiz olarak duruşmadan çekilir veya görevini yerine getirmekten kaçınırsa hakim veya mahkeme derhal bir başka müdafii görevlendirmesi için gerekli işlemi yapar ve baro başkanlığına yazı yazar diyor. Şimdi böyle bu olaylardan hiçbirisi yaşanmış değil yani müdafii hazır bulunmamış değil, vakitsiz olarak duruşmadan çekilmiş değil, görevini yerine getirmekten kaçınmış değil, atanan üç müdafii. Peki bu atanan üç müdafiinin ana dava sanıkları ile Danıştay sanıkları arasında menfaat çelişkisi olup olmadığı noktasından görevinin yapılmasına mahkemeniz tarafından engel olunması mümkün müdür, kanımızca bu da mümkün değildir. Dikkatinize arz ediyorum avukatın vekaletten çekilmesi başlıklı avukatlık yasasının 41. maddesinde aynen, kaçınılma sebebi yani yararları birbirine uygun olan ve birden fazla şüpheli veya sanığın savunmasının aynı müdafiiye verilebileceği gibi yararları ters düşenlerinde aynı kişi tarafından temsil edilmesinin mümkün olmaması gibi bir mazeretin takdir etme yetkisi Baro bu avukatı tayin eden makama aittir. Dikkatinizi çekiyorum avukatlık yasasının 41. maddesi aynen şöyle demektedir. Kaçırılma sebebin veya haklı özrün takdiri avukatı tayin eden makama aittir. O daha önce tayin edilen üç avukat meslektaşımızı kim tayin etmiştir, İstanbul barosu tayin etmiştir. Öyle ise böyle bir meşru mazeret olup olmadığını İstanbul barosu başkanlığı yada adli müzaheret bürosu takdir edecektir, sizin yapacağınız ve yapabileceğiniz sadece böyle bir hususa dikkat çekmektir, bu hususu takdir edecek olan İstanbul barosu yönetme kuruludur, adli müzaheret bürosudur, görevlendirmeyi hangi makam yaptı ise o makama aittir. Dolayısıyla burada avukatlık yasasının ve ceza usul yasasının bu ara kararınız ve özellikle yazdığınız müzekkere ile ihlal edildiği kanısındayız. Bu sözünü ettiğim konudaki ara kararınızdan rücu etmenizi talep ediyorum. Bu avukatlık kanununun özellikle 41. maddesi tekrar incelenerek rücu edilmesini talep ediyorum ve böylece muvakkaten birleştirildiğine inandığımız bu Danıştay dosyasının bir an evvel usuli işlemlerinin tamamlanılıp tefrik edilmesinin sağlanmasını arz ediyorum. Saygılarımla. Var olan üç avukat ile yargılamayı sürdürelim, rücu ederek efendim, en pratik yolu budur.“
Mahkeme Başkanı:” Efendim Danıştay davası içerisinde birde birbiri ile kavgalı olan iki kişiye aynı avukat tayin olmuş, “
Sanık Doğu Perinçek ve diğer işçi Partili sanıklar müdafii Av. Mehmet Cengiz:” Efendim bakınız sizin ara kararınız bir avukata insar etmiyor, görevlendirilen üç avukatın üçü de mahkemeniz tarafından reddediliyor ve yazdığınız yazıda her sanık için ayrı bir avukat istiyorsunuz. Yazı önümde yazıyı okuyorum ben. Ayrı ayrı müdafiiler tayin edilmesi diyorsunuz ve sizin bu menfaat çelişkisi dediğiniz bir meslektaşımız ile ilgili değil, tayin edilen üç meslektaşımız için de aynı mülahaza ile geri çeviriyorsunuz. O bakımdan kararınızın tekrar incelenerek bu karardan rücü edilmesini hassaten talep ediyorum.”
Sanık Nusret Senem ve Hikmet Çiçek müdafilerinden Av. Murat Bülent Hattatoğlu:”Müsaade ederseniz burada ekrandan yazdığım notları özet halinde kısaca arz edeceğim ondan sonra devam edeceğim sözlü olarak bir takım şeyler söyleyeceğim. Şimdi efendim zaten müvekkilimiz bir kısım izahatta bulundu, defalarca dilekçelerimizi veriyoruz, kendisi de direk savunmalarında beyan etti. Biz de dilekçelerimizde bizzat o dilekçeleri veren bendim. 24 Şubat 2009 tarihli dilekçemizde arz ettik burada efendim bakınız 5. maddesinde dedik ki müvekkilimin de arz ettiği gibi pdf sayfası 24 te tevkif müzekkeresi. 326ya 1 den tevkif ediliyor ama talepte hem silahlı terör örgütüne üye olma var, hem devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme var, amacı dışında kullanma hile ile alma çalma var, hem 335 var hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetmek var. Bunlardan iki tanesini reddediyor mahkeme, 326/1 den tutuklama kararı veriyor. Bu demektir ki diğer itham maddelerini varit görmüyor o aşamada bunlardan sonra bu isnatlardan tutuklu olduğunu, bu ithamlardan tutuklu olduğunu söylemek mümkün değil şimdi geçelim, bu maddede 3713 sayılı kanunun madde 3 ü de terör suçu olarak sayılan suçlardan değil.CMK madde 100/3 teki suçlardan dolayı dolayısıyla zaten nitekim tutuklama kararında bakıyoruz CMK madde 100/3 ten değil, 100/1 ve 100/2-a dan verilmiştir. Yani kaçma şüphesinin varlığı ile. Bu kaçma şüphesi noktasına tekrar geleceğim, böyle bir şeyin olmadığını zaten iddianame de söylüyor. Aynı zamanda müvekkil aleyhinde her ne kadar iddianame de yer verilmiş ise de örgüt suçlaması diye bir şeyin varit olmadığını ispat eden başka mahkeme kararları da var. Bakınız 17.06.2008 tarihinde Tekirdağ da tutuklu bulunan sanıkların görüşme tutanakları istenmiş, bu istemde İstanbul Ağır Ceza 9. mahkemesinin 2008/742 teknik takip sayısı ile 17.06.2008 de verilen karara dayanıyor kararın gerekçesine dikkat çekiyorum. Aynen okuyorum, sanıkların birbirleri arasındaki irtibatların öğrenilmesi ve örgütsel ilişkiyi ortaya çıkarabilmek için. Diyor. Sanıkların birbirleri arasındaki irtibatın öğrenilmesi ve örgütsel ilişkiyi ortaya çıkarabilmek için ne yapmak lazımmış, tutuklu sanıkların görüşmelerinin kayıtlarının incelenmesi lazımmış demek ki sanıkların birbiri arasındaki irtibatlar ve örgütsel ilişkinin bunlar tutuklandığı sırada var olmadığı örgüt üyeliği için vs için delil var olmadığı mahkeme kararı ile sabit. Kendisi bunu kabul ediyor mahkeme tutuklarken delil yok tutuklananlar hakkında cezaevinde araştırma yapılıyor. Önce asalım sonra yargılarız. Şimdi kaçma şüphesinden de bahsedeyim o dilekçemde bahsetmiştik. İddianamenin 1996. sayfasının word sayfasının 1996 daki paragrafının başında soruşturma kapsamına yani müvekkiller için söylüyor, soruşturma kapsamına kendilerinin de dahil edileceklerini tahmin edip bekledikleri diyor, iddianame ye göre müvekkil soruşturmaya kendisinin de dahil edileceğini tahmin etmiş öyle iddia ediyorlar. Tahmin etmiş ne yapmış beklemiş. O zaman demek ki kaçma şüphesi yokmuş. İddianame bunu kendisi de kabul ediyor. Ha biz tabi ispat ettik herkes biliyor artık bu aşamaya gelinmiş bu paragrafın .bütünü gerçek dışı sanal bir kurgu ama iddianame ye mademki yazmışlardır. İddia makamına göre doğrudur. O halde müvekkilimin kaçma şüphesinin olmadığını iddia makamının kabul ettiğini varsaymak durumundayız o zaman o da doğru, ha yok eğer bu paragrafın gerçek dışı olduğunu biz ispat ettik de herkes de gördü de siz de gördü iseniz bunu kabul etti iseniz o zaman suçlama gerçek dışı kaçma tehlikesi bu sefer bu sebeple yok. Şimdi burda zaten artık tartışacak bir şey bence yok. Burada bu somut delilli belgeli savunmalarımız hep reddediliyor gerekçe yok, şimdi aynı o şey. Klasik herkesin şikayet ettiği, basmakalıp ibare, dosya kapsamı, delil durumu, müsnet suçlama, vasıf ve mahiyeti gereği tutuklamayı gerektirir katalog suçlardan olması bu sihirli cümle tılsımlı efendim CMK’nun 101. maddesi binlerce kez çiğnendi. Anayasanın 38/6 maddesi çiğnendi. Anayasa ihlal edildi yani ciddi suretle ve ediliyor. Peki anayasaya ve yasalara uygulamıyorsunuz anladık o zaman insan hakları sözleşmesine bakalım. İnsan hakları kararları mahkemesinin kararlarının yüzlercesi a- tahliye talepleri reddedilirken her tutuklu için aynı ve basma kalıp ibarelerin kullanılmasını, b- bir tutuklu için verilen aynı tutuklu için verilen bu kabil kararların her keresinde aynı basma kalıp ibareleri içermesini, değişmemesini aradan geçen zamana dosyadaki duruma göre değişmemesini, c- dikkat buyurunuz, sonuçta mahkum edileceği kesin olsa ve hatta mahkum edilmiş olup da cezası Yargıtay dan usulden esastan değil, usulden bozulup tekrar yargılama yapılsa bile sanığın çok açık somut gerekçeler var olup kararda da bu açıklanmadığı halde tutukluluk halinin sürdürülmesi olgusunu, bir de tutuklamaya tutukluluğun devamına tahliye talebinin reddine dair kararlara itirazın aynı mahiyette kararlarla bu bahsettiğimiz gibi gerekçesiz basma kalıp kararlarla, basmakalıp lafını özellikle vurguluyorum çünkü her içtihatta geçiyor, reddinin de itirazın incelenmesi sürecinin göstermelik hale getirmesinin insan hakları Avrupa sözleşmesinin altıncı maddesinin ve beşinci maddesinin 3. ve 4. fıkralarının kesinlikle ihlali olarak karara bağlı. Burada bakınız örneklerde hemen sarılayım zapta geçsin diye. 2002/4461 sayılı dosya var 3 şubat 2009 bunun kararı, bu sene daha. Bu kararda insan hakları Avrupa mahkemesi söz konusu davadaki benzer sorunlar içeren davalarda sıklıkla sıklıkla, insan hakları Avrupa mahkemesi sözleşmesinin 5/3. maddesinin ihlalini tespit etmiştir diyor kararda bu ibare geçiyor, ve kararlarda bu aynı bu kararda bu cümlenin devamında 2002/19735 sayılı dosya Atıcı Türkiye davası. Solmaz Davası bahsettiği, bir tane daha başka bir dava. Efendim Derece ve Türkiye davası, 2001/77845, Taciroğlu Türkiye davası 2002/25324 sayılı kararlar. Bunları zikrediyor. Şimdi efendim, anayasa uygulanmıyor, kanun uygulanmıyor, e peki Türk kanun uygulanmıyorsa dedik insan hakları Avrupa sözleşmesini uygulayın dedik, ha belki o da Türk kanunu çünkü uygulandığı onaylandığı için kanun hükmünde oluyor oda Türk kanunu. Eh onu da belki uygulamayacaksınız o zaman bir istirhamım var hangi kanunu uyguluyorsanız onun metnin bize verin biz ona göre savunma yapalım. Dolayısıyla efendim sözü daha fazla uzatmaya lüzum yok. Daha önceki dilekçelerimizi tekrar ediyoruz, müvekkilime derhal ve derhal tahliye etmenizi talep ediyorum, saygılar sunuyorum.”
Sanık Doğu Perinçek, sanık Nusret Senem ve sanık Hikmet Çiçek müdafii Av. Hasan Basri Özbey söz istedi, verildi:” şimdi efendim gönül isterdi ki size yeni şeyler söyleyelim ama burada söylenmedik söz kalmadı, düşünüyoruz tüm meslektaşlarım tutuklu sanıklar da aynı kaygı ne söylemedik de ne eksik kaldı da hadi bu gün onu söyleyelim de mahkemenin dikkatini ona çekelim, söylenmedik hiçbir söz kalmadı. Ezberledik, karşılıklı ezberledik, onu da bir çok somut örneği ile yaşadık. Şimdi İstanbul 14. ağır Ceza Mahkemesi burası İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi bir de üst numaralı mahkemenin 2009/1079 Değişik iş, 23 eylül 2009 tarihli bir kararı var. bu kararda mahkeme başkanı sayın Erkan Canak 24462 sicilli sanıyorum sizle emsal belki aynı Fakülte de okudunuz meslek yaşanız da büyük ihtimalle aynı diğer iki üye yaşça gençler. Mesleki itibarıyla. Sayın Başkan şöyle bir görüş belirtiyor mahkemenizde bu mahkemede tutuklu bir sanığın tahliye talebine reddine ilişkin kararınıza yönelik yaptıkları itiraza ilişkin. Sanığın suç vasfı örgüt üyeliği olup atılı suçun vasıf ve mahiyeti sevk maddesi sanığın iki yıla yakın süre tutuklulukta kalmış olmakla beraber aynı davada daha ağır iddia ve sevk maddesi ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemi ile yangılanan bir çok sanığın ise tutuksuz yargılanması hakkaniyete ve ceza adaletine ters düşmekle birlikte sanığın iki yıla yakın süredir tutuklu kalması dosyanın geldiği aşamada göz önüne alınarak ileride mağduriyetine sebebiyet verilmemesi açısından bi hakkın tahliyesi görüşündeyim diyor. Şimdi meslektaşım sordu hangi hukuk, cumhuriyet hukuku bunu öngörüyor. Hukuki adil, vicdanlı, vicdani, görevinin gereğini layıkı ile yerine getiren bir karar, görüş. Maalesef diğer iki üye bu vasıflara saydığım niteliklere uygun görüşte değiller tahliyeye itiraz reddedilmiş. Şimdi artık bir karar vermemiz lazım. Biz burada hangi hukuku uygulayacağız. Beşiktaş hukukunu mu uygulayacağız. Yoksa cumhuriyet hukukunu mu uygulayacağız. Ben cumhuriyet hukukunda yetiştim. Cumhuriyet hukukunun mektebinde hukuku öğrendim. Cumhuriyet hukukunun adliyelerinde avukatlık yapıyoruz tüm meslektaşlarımız gibi. Ama burada hangi hukukun uygulandığını samimiyetle polemik yapmak adına söylemiyorum samimiyetle bilemiyoruz. Biliyoruz tespit ediyoruz üzülerek burada Beşiktaş hukuku uygulanıyor. Beşiktaş ayrı bir dükalık mı, ayrı bir cumhuriyet mi, bu açılım politikası içinde acaba oradan da özekliği mi verilecek bunu merakla bekliyoruz şimdi Beşiktaş hukuku ile neler yaşadık bunu bir anımsayalım. Kanunsuz aramalar yapıldı. Haksız göz altılar tutuklamalar yapıldı. Bir psikolojik savaş malzemesi Atatürk Cumhuriyetine Atatürk devrimine Türk ordusuna , İşçi Partisine vatanı milleti savunan yurtseverlere karşı bir psikolojik savaş malzemesinden hiçbir farkı olmayan iddianameler yazıldı. Bu hukuk sayesinde. İddianameler kabul edildi. Bu kadar hukuka aykırılıklar içeren iddianameler incelenmesi bile imkansız sürelerde doğa üstü bir hızla kabul edildi engizisyon yargılaması yapıldı. Halen yapılıyor. Ona göz yumuldu Beşiktaş hukuku buna izin veriyor. Ucu açık soruşturma halen devam ediyor. Halen sürüyor. Ucu açığa engeller çıkınca Türkiye nin yargıçları var Hakimler savcılar yüksek kurulu var, vicdanlı Yargıtay üyeleri var, onlar engelleyince kimine uyuşturucu suçlaması, kimine Arsa spekülasyonu rüşvet suçlaması ile başka adlarda yürütülüyor bu ucu açık soruşturma. Türkiye’ nin namuslu şerefli bir hakim albayı ahlaksızca bir iddia ile hapishanelere atılıyor. Ve bu Ergenekon davasının en temel unsurlarından biri olan karargah evleri soruşturmasını tamda soruşturmayı bitirdiği ve kararını açıklayacağı günün sabahı, bunların hepsi planlı hesaplı kulaklar kabarık her tarafı duyuyor çünkü. Danıştay davası leşi bu salona atıldı. O leşin nasıl yaşandığını burada görüyoruz. Beşiktaş hukuku buna izin verdi. Buna imkan tanıdı. Sözünü ettik, tutuklu cezaevindeki bir sanığın evindeki telefonu onun girişebileceği terör eylemlerini önlemek adına dinlenmesi kararının uzatılmasına sayın hakimimiz karar verdi. Yani ben sayın hakimimizin o iki paragraflık kısacak dilekçesinde aptal yerine konulduğumu düşünüyorum. Hakaret kabul ediyorum kendime. Şimdi önünüze yeniden gelse İstanbul İstihbarat şube terörle mücadele şube sayın Özese’ nin önüne böyle bir taleple gelse yeniden imza atacak mı, atacak demek ki. Atacak neden çünkü o attığının arkasında duruyor. Kutluyorum. Bir kanunsuz işlem yapılmış hiçbir şey yokmuş gibi çekilmeme sebep yok yasal dayanak yok diyor sayın hakimimiz. Teşekkür ediyoruz. Yani ama gözümüz açık aklımız da çalışıyor hukuk bilgimizle bu tavrı değerlendirmeye yeterli. Şimdi iki yolumuz var sayın başkanım, değerli başkanım ya Beşiktaş hukukunu uygulamaya devam edeceğiz. Ya Beşiktaş hukukuna boyun eğeceğiz. Boyun eğmeye devam edeceğiz ve tarihte torunlarımız torunlarınız evlatlarımız bu mahkemenin heyetini Nemrut Mustafa paşa divanı gibi anacak. Yada bu güne kadar geçmişinizde olduğu gibi geçmişinizden hareketle cumhuriyeti hukukunu kararlılıkla uygulayarak gereğini yapacağız. Şimdi Cumhuriyet hukukunu uygulamakta hiçbir zorluk hiçbir tehlike hiçbir tehdit yok. Çok basit. Şuradaki hukuksuzluğu tespit etmek hiçbir şüphenin kalmadığını hepimiz birlikte yaşadık. Bunu tespit etmek ve bunun gereğini yapmak. Yani başta müvekkiller olmak üzere tahliyeye karar vermek peki şimdi sayın 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin değerli başkanının demin okuduğum görüşünden hareketle söylüyorum, sayın Doğu Perinçek, tutuklu, 556 gündür tutuklu, siz 556 dakika bir cezaevinde kaldınız mı sayın başkanım, haksız yere iftira ile, yurdunuza vatanınıza kast edilme pahasına siz hiç hapse atıldınız mı, ben görüşe gittiğimde tahammül edemiyorum orda bir saate içim daralıyor. Bir deneyin lütfen. 556 gündür tutuklu, peki sayın ilhan Selçuk bi hakkın dışarıda. Sayın kemal Alemdaroğlu bi hakkın dışarıda. Sayın Hurşit Tolon bi hakkın dışarıda. kim aynı konumdalar fark nedir, olması gereken yerdeler dışarıdalar, peki Doğu Perinçek’ in ne farkı vardır. Bu adaletsizliği bir açıklamanız lazım bize. Açıklayamazsınız neden Beşiktaş hukukunun kriterlerini uygulamaya devam edersek açıklaması yok. Cumhuriyet hukukunu kriterlerini uygulandığı anda sayın Doğu Perinçek’ de hak ettiği yerde olacak partisinin genel başkanlık makamında oturacak. Peki yine o sayın değerli mahkeme başkanımızın belirttiği hususlardan hareketle sayın Nusret Senem, iki yıla yakın yatan Nusret Senem, olmayan bir CD’ den suçlanan tutanaklarda olmayan siz ifade ettiniz tutanaklarda yok ki dediniz haydi bulun, bakın meydan okuyorum Türk hukuk dünyasına, hangi mahkeme hangi mahkeme gelirse gelsin hepimiz yaşımız belli emekli olacağız, sizin yerinize başka heyetler gelsin. Türkiye nin bütün hakimleri teker teker gelse bu kürsüde otursun ve o CD’lerden dolayı Nusret Senem ve hikmet Çiçek’i mahkum etsin. İmkansız eğer hukuk varsa cumhuriyet hukuku olacaksa, Beşiktaş hukuk ile 556 gün değil 5556 günde yatırabilirsiniz. Ama hukuk varsa yok. Delil yok, yok. Ve ondan dolayı tutuklu. Şimdi efendim gecenin bu saatinde sabrınızı daha fazla zorlamadan bu hukuksuzluğa bu kanunsuzluğa süratle son verilmesini derhal bu akşam, sabrım yok efendim benim. Ben bütün yüreğim ve benliğimle buradaki herkes gibi Atatürk devrimine yürekten bağlı bir insanım. Hukuka yürekten bağlı bir insanım. Canımı veririm onun için, sabrım artık yarın sabaha sabrım yok. İnanıyorum ki biliyorum ki sizler de aynı sabırsızlıkla bu belayı sona erdirmek bu rezalete son vermeyi istiyorsunuz. O zaman isteğinizi yerine getirin. İsteğinizin gereğini yapın lütfen. Saygılar sunuyorum.”
İddia makamından soruldu.
Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sayın başkan, sanık ve sanık müdafilerince ileri sürülen taleplerin bir kısmına ilişkin görüşümüzü ve iddia makamı olarak tahkikatın genişletilmesi taleplerimizi bildiriyorum. Sanık Muzaffer Tekin’in Beykoz ilçesi Çavuşbaşı semtinde Mahmut Öztürk’e ait evde intihara teşebbüs etmesi, Mahmut Öztürk, Mehmet Zekeriya Öztürk ve bir kısım sanıkların suçu ve suçluyu gizleme iddiası olayının Beykoz Cumhuriyet başsavcılığınca yürütülen soruşturmasına dair evrakın incelenip iade edilmek üzere Beykoz Cumhuriyet başsavcılığından istenilmesine, Danıştay saldırısı soruşturması sırasında haklarında bireysel silah ticareti yapmak suçundan düzenlenen soruşturma evrakı ayrılan sanıklar Aykut Metin Şükre, Necat Uysal, Selçuk Özkan, Kenan Özay ve Erkan Ayyıldız isimli kişiler hakkında Üsküdar Ağır Ceza Mahkemesinde görülen dava dosyasının incelenip iade edilmek üzere istenilmesine, Dosya kapsamına göre Danıştay saldırısı sanığı Alparslan Arslan ile olaydan bir gün önce görüşme yaptığı anlaşılan Tarkan Toper isimli kişi hakkında Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesinin 2006/259 esasında görülen dava dosyasının incelenip iade edilmek üzere istenilmesine, Sanık Hayrettin Ertekin’in;dosyadan evrak çıkartılması talebinin bu aşamada reddine, dilekçesinin savunma mahiyetinde dosyaya eklenilmesine, diğer taleplerinin dosyaya yenilik katmayacağı anlaşıldığından reddine, Sanık Fikret Emek’in;Talebinin kabulü ile, suç unsuru bulunan Eskişehir ilindeki Hayriye Mahallesi Dumrul Sokak No.124/5 adresindeki yapılan aramada, kamera çekimi yapılıp yapılmadığının Eskişehir Emniyet Müdürlüğünden sorulmasına, Sanık Oktay Yıldırım’ın;Talebinin kısmen kabul edilerek, incelemesi tamamlanan bilgisayar hafızasının bir kopyasının çıkartılarak kendisine verilmesine, 100.duruşma sonrası duruşma tutanaklarının CD ortamında kendisine verilmesine, adli tıp kurumuna yazılan yazının akıbetinin sorularak bir an önce cevaplandırılmasının istenilmesine, Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün, Talebinin kabulü ile, dosya arasına girmiş ise istediği evrakların kendisine verilmesine, Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün,Gizli tanık kıskaç hakkındaki suç duyurusu talebinin reddine, bizzat ilgili yere suç duyurusunu yapabileceğinin ihtarına, Sanık İbrahim Benli’nin Bir gazete hakkındaki suç duyurusunda bulunulması talebinin reddine, bizzat ilgili yere suç duyurusunu yapabileceğinin ihtarına, bu gazete muhabirinin salona alınmaması talebini karara bağlamanın ise mahkemenin taktir yetkisinde bulunduğuna, Sanık İhsan Göktaş’ın,Yurtdışı çıkış yasağının kaldırılması talebinin, hakkındaki adli kontrol tedbiri konması gerekçelerinde bir değişiklik bulunmadığı gözetilerek reddine, Sanık Veli Küçük müdafii sayın Av. Zeynep Küçük’ün Delil toplama mahiyetindeki talebinin kabulü ile dilekçesinde yazılı hususların Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı ve İstanbul Emniyet Müdürlüğünden sorularak, dayanak belgeleri ile birlikte Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, Sanık Kemal Kerinçsiz müdafi sayın Av. Mehmet Tolga Akalın’ın Talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz görüşümüzün esas alınmasına, Sanık Sevgi Erenerol müdafi sayın Vural Ergül’ün; Talebinin dilekçesine ekli yazıya göre 3.9.2009 tarihli oturumunda alınan 13/C numaralı ara kararı gereğinin yeniden yerine getirilmesine, Diğer tanık dinlenmesine yönelik talebinin kabulü ile açıklamaları uyarınca Şamil Tayyar isimli kişinin tanık olarak dinlenilmek üzere duruşmaya çağrılmasına, yasal dayanağı olmayan ve yargılamaya bir yenilik katmayacağı anlaşılan diğer taleplerinin reddine, Sanık Doğu Perinçek ve bir kısım sanıklar müdafi sayın Av. Mehmet Cengiz’in;Talebi hakkında önceki görüşümüzün esas alınmasına,Sanık Muzaffer Tekin’in,Bu celse Cumhuriyet savcıları hakkındaki, açıkça sövme ifade eden sözleri suç oluşturduğundan, hakkında CMK 205 maddesi uyarınca duruşma tutanakları eklenerek Silivri Cumhuriyet başsavcılığına bildirilerek gereğinin takdir ve ifasının istenilmesine, Sanık Doğu Perinçek’in, Sadece basından takip edildiği kadarı edinilen bilgiye göre, rüşvet ve şantaj karşılığı sahte askerliğe elverişsiz raporu vermek gibi yüz kızartıcı suçları işlediği iddia edilen bir çete kapsamında yürütülen soruşturma ile ilgili olarak, soruşturma işlemlerini yürüten yargı mensuplarını Mahkeme huzurunda hedef alan ve açıkça suç oluşturan sözleri nedeni ile CMK 205 maddesi nedeni ile duruşma tutanağının gereğinin takdir ve ifası için Silivri Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine, Sanık Osman Yıldırım’ın Sövme oluşturan sözleri nedeni ile CMK 205. maddesi gereğince gereğinin takdir ve ifası için duruşma tutanağının Silivri Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine, Sanık Saipir Debzlelvidze,Hakkındaki yakalama emrinin infazının beklenilmesine, Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile savunmaları da alınan diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması,Yüklenen bu suçun CMK 100/3 maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması,Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması,Hususları gözetilerek, tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.’
Duruşmaya kısa bir ara verildi.
Duruşmaya kaldığı yerden devam olundu.
Bir kısım sanıklar ve müdafileri tarafından beyan ve talepleri içeren havaleli dilekçeleri dosyaya konulduğu görüldü.
GEREĞ DÜŞÜNÜLDÜ.
1-Bu dosya ile birleşen (CMK 250. Madde ile Yetkili) Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2009/5 esas sayılı dava dosyası sanıklarından Osman Yıldırım’ a tayin olunan müdafii Av. Ramazan Zeybek, sanıklar Süleyman Esen, Tekin İrşi ve Erhan Timuroğlu’ na tayin olunan Av. Burhanettin Aktül ve sanık Alparslan Arslan’ a tayin olunan müdafii Av. Oğuz Kayıran’ ın duruşma gününün tebliğine aynı dosya sanıklarından Salih Kunter ile İsmail Sağır’ a bir müdafii tayini için İstanbul Baro Başkanlığına yeniden yazı yazılmasına, tayin olunacak müdafiinin mutlaka duruşma hazır edilmesi hususunda gerekli işlemin yapılmasına,
2-Mahkememizin 08.05.2009 tarihli oturumunda müdafii olmaksızın mahkeme tarafından sorguya çekilen sanıklardan Oktay Yıldırım, Mehmet Demirtaş ve Muzaffer Tekin müdafilerinin çapraz sorgu yapılan oturum ile ilgili kendilerine tebliğ edilen tutanak içerikleri doğrultusunda beyanda bulunmalarına,
3-Bu dosya ile birleşen Mahkememizin 2008/246 Esas sayılı dava dosyası sanığı Serhan Bolluk’ un bu dosya ile ilgili sorgu ve savunmasının tespiti için duruşmada hazır edilmesi hususunda yazı yazılmasına, ayrıca müdafii Av. Osman Aydın Şahin’ e duruşma gününün tebliğine,
4-Sanık Fuat Turgut’ un duruşmada hazır edilmesi için yazılmasına, müdafii Av. Doğan Yıldırım’a duruşma gününün tebliğine,
5-Sanık İlhan Selçuk’ un sorgu ve savunmasının tespiti amacı ile halihazırda sağlık durumunun ilgili yerlerden sorulmasına,
6-Bu oturumda yapılan yazılı ve sözlü vaki talepler konusunda gelecek oturumda karar verilmesine,
7-Yakalamalı sanığın yakalanmasının beklenilmesine,
8-Gelmeyen yazı cevaplarının beklenilmesine,
9-Tutuklu sanıkların tutukluluk durumlarının gelecek oturumda değerlendirilmesine,
Bu nedenle duruşmanın 01.10.2009 günü saat 09:30’a bırakılmasına oybirliği ile karar verildi. 28/09/2009
BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KÂTİP 116766
Dostları ilə paylaş: |