Mahkeme Başkanı:” Bu yazı sizin mi? ”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Efendim susun o zaman lütfen.”
Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Dinlerseniz, bu grup ulusla bir grup ve bizden yardım istedi sen Doğan grubundasın, benim doğan grubunda herhangi bir sıkıntım yok. Doğan grubunun da en iyi adamlarından biriyim, Türkiye de Doğan grubunun tahlilini yap. Ben dedim ki ulusal açıdan doğan grubunun tahlilini yapacak olursam, doğan grubu Türkiye ye zararlıdır. Mutlaka alternatifin oluşturulması gerekir. Benim mesleğim benim hayatım yada benimle ilgili bir değerlendirmenin hiçbir önemi yok, doğan grubuna hele o dönemdeki doğan grubuna baktığınız zaman Türkiye ye zararlı. Ben bunu Aydın beye de anlatıyorum dedim. Ama Aydın Bey Amerikalılarla ilişkilerini geliştirdi. Borçlarını erteletmek için. Onu da konuştuk, bana dediler ki, sana bir teklif gelecek sen bu teklifi kabul et. Kimlerden gelecek, Türkiye de öyle bir grup yok ki dedim kendi kendime, yani öyle bir grup yok bana gelse ben memnuniyetle kabul ederim. Ben Türkiye de alternatif bir medya yaratılmasını, o medyanın ulusal duruşunun güçlendirilmesini memnuniyetle desteklerim. Bir hafta sonra gruptan bana bir teklif geldi. Ben bunun üzerine çok rahatsız oldum, yav bunlar batıyor git bat diyorsanız batayım. Ama nereye gideceğim, .bu ulusal bir görevdir. Bu grup batmaz, sen merak etme dendi. Ben onun üzerine girdim, girince tabi diğer komutanlarla görüşme fırsatım oldu. Kimlerle görüştünüz Çukurova grubuna girdikten sonra komutanlarla görüşmeniz oldu mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bir dakika ne olur salon sussun rica ediyorum. Ne olur avukatlarım da karışmasın ne olur. Bir dakika bitsin evet onun için söylüyorum ya. Tamam bir dakika ya arkadaşlar herkes bir sussun. Herkes bir sussun kısa kısa yanıt, bir dakika arkadaşlar bu deli saçması efendim bu metin bakın akıllı değil deli saçması. Ben size diyorum ki şu kadar parayla gittim ya. Sorsanıza bana bir Kanal D de kaç para alıyorsun diye? Nazlıcan için dedim ki patron Nazlıcan okula gidiyor yıllık bir avans ver valla veremeyiz zor durumdayız dedi. Ne demek yani hadi güle güle diyor. Gitti ya Almanya’ya toplantıya Tayyip Erdoğan ile. Adam getirmiş bana ayda 62 bin dolar para. Üç milyon altı yüz bin küsur dolar peşin ödeme. Telif karşılığı. Her bir kuruşunun altı kere incelemeden geçtim, mali incelemeden her bir kuruşun hesabını verdiğim para. Anamın ak sütü gibi helal. Ne yapmışım şimdi burda diyecekmişim aa bana kim ha hı, yapma ya Allah’ını seversen. Deli saçması efendim bu metin.
Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Herkes ulusal bir gruptur desteklenecektir mesajını verdi. Bu mesajı alınca ben burada fark etmişsinizdir ilk günden itibaren bir ulusal duruş ona uygun olarak hemen televizyonu boşalttım. Uygun programları koydum. Gazeteyi boşalttım. Gazetede uygun bir çizgi yarattım ve grubun çizgisi oluştu. Bu arada aynı zamanda Türkiye de medya da olmaz denilen bir şey yaptım. Mehmet Emin’e bu grubun Pazar payını yüzde 25’e yüzde 30 yükseltiriz dedim. Olmaz dedi, ben geldiğimde Akşam Gazetesi 120 bin satıyordu. Şu an 210 bin satıyor. Akşam Gazetesi lümpen bir gazete idi, şimdi AB grubunda ve çok etkili bir gazete haline geldi. Show TV’de Reha Muhtar vardı göndermiştik. Kanal 4. sıraya düşmüştü şu an birinci sırada. Reklam gelirleri 42 milyon dolardı, bu sene 90 milyon dolarla kapatacak.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ya ben reklama bakmadım, reklama Serdar Çaloğlu baktı, başarı serdar Çaloğlu’nun başarısıdır.”
Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Akşam Gazetesinin reklam geliri 7 milyon dolardı, bir sene sonra geldiği yer 19 Milyon dolardır. Şimdi aldığımız noktadan büyük bir fark yarattık. Bütün bu farklara rağmen ve önünü görememesinden kaynaklanan bir problem şudur, beni feda ettiği zaman grubun çizgisini değiştirmek anlamına geliyor. Hemen zaten bir hafta içersinde övgü dolu haberler yapılmayan falan başladı. Zannediyor ki kendisi kurtulur, oysa tam tersi BDDK’dan bu anlaşmayı asla ve asla geçiremez. Geçirdiği zamanda bu fon uyduruk bir fon, yani bu fonun arkasındaki para kaynakla meçhul.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Çok özür dilerim, bir açıklama yapabilir miyim?”
Mahkeme Başkanı:” Hayır efendim, devam edin bitini şeyi,”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Tam yanlışlığını vurgulayacağım.”
Mahkeme Başkanı:”Bir dakika lütfen. buyrun bitirin suali.”
Cumhuriyet savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Benim o gruba anlatmaya çalıştığım şey şu, bakın sizi bu güne kadar taşıyan güçler var, bu güçlerle ittifakımızı güçlendirelim. Ve o güçlerin gücünü kullanarak ayakta kalmayı başarabilirsiniz, eğer bunu yapmazsanız başkalarına teslim olursunuz ama namusunuzu teslim etmeyin dedim. Yani gidin onlarla konuşun onlarla sohbet edin onlara eğilin bükülün ama namusunuzu teslim etmeyin. Çünkü eğer siz namusunuzu teslim ederseniz hain pozisyonuna düşeceksiniz. Hain pozisyonu dahi bir mertebedir. Dikkat edin hainlikten de aşağı noktalar vardır. Zavallı olursunuz dedim. Hain olursanız bir yeriniz olur ama zavallı olursanız hiçbir yeriniz olmaz dedim. Bu açıklık ile anlattım. Bu sözler ile bu kelimelerle anlattım ama adamın tavrı şu böyle duruyor. Ben ben bir şey bir söyleyeyim de buluşsun sizinle diyor. Kafasını kaldırıp da bana bakmıyor. Başkan; cesareti de yok. T. Özkan; nasıl cesareti olabilir ki, ben gelmişim ona bu kadar ekonomik kolaylık sağlamışım, bir sıçrama yaptırmışım, ben onu kendi televizyonum olsa yapsam, yüzde yüz yüzde iki yüz yaparım. Yüzde iki yüz elli yaparım. Başkan; şimdi onun ezikliğini yaşıyor, korkunç bir şekilde. T. Özkan; sorun ben değilim sadece sayın komutanın kendisini aramış olması, yalan söylemiş olması, bakan; onun gelmesi ile komutana ben arz ettim, gelmeniz iyi oldu. Yarın yurt dışına gidiyor komutanımız, bu gün de Cumhurbaşkanlığında bir görüşmeleri var. Yoksa o da sizinle görüşmeyi çok arzu ediyordu. T. Özkan; sağ olsun, çok saygılarımı, selamlarımı iletin lütfen, ben kendisine de gelirim sonra. Şimdi Jandarma genel komutanının kendisini aramış olması bu güne kadar sığındığı yaşamasına neden olan her şeyi bırakması, şimdi beni bırakıyor, bundan önceki dönemde hiçbir yaşama şansı yoktu, ben geldiğimde içeri alınmak üzereydi. Bizim yaptığımız şey şu, biz insanlara dedik ki, biz burada bir kale inşa edeceğiz ve bu kale Türkiye de ulusal duruşun bir kalesi olacak. Ben o kaleyi bir buçuk ayda inşa ettim. Orası tıkır tıkır çalışan bir yer oldu. Tayyip bundan çok korktu. Tayyip’in en büyük korkusu, bunları bana karşı kullanır. Aydın Doğan’ı susturdu. Turgay Ciner’i susturuyor, tehdit ediyor, herkes önünde eğiliyor, eğilmeyen tek yer burası.ben kendisinden bir tek randevu bile talep etmedim. Kendisi hakkında açılan 42 davanın 42’si de benim kalemimden çıkmıştır. Başkan; böyle büyük bir tehlikeyi de kenara atmak istemez, daire başkanı; Milliyet’te iken de cevap ver Tayyip bey falan diye yazılarınız çıkmıştı, T. Özkan; mal varlığı her şeyi ile birlikte ortaya koyduk, çok ta umurumda değil, şimdi ne yaptığı ne yapmadığı. Çünkü ben bunun ne yapacağını umursamam. Önümüzdeki süreçte, ben ne yapacağım ona bakarım. Bunla ilgili süreçle ilgili olarak da Jandarma Komutanımızın devreye girmesi, bu adamın da bu güne kadar aldığı örneğin milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri, emekli olan Tuncer Kılınç’tan aldığı bir destek var. Biz o zaman gittik Tuncer paşa ile bunu çok konuştuk. Gerçi Nuray Başaran size Nuray Başaran’ı da söyleyeyim, ben gruba gelirken benle konuşmalarında dediler ki, iki kişi var Ankara’da birinin adı Nuray Başaran birinin adı İsmail Küçükkaya. Bu ikisi bizim işlerimizi takip eder Ankara’da. Başkan; iş takibi mi yapıyor? T. Özkan; iş takibi yapıyor. D. Başkanı; İsmail Küçükkaya mı bu? Oda mı gazetede? T. Özkan: İsmail Küçükkaya o da gazetede. Başkan; Karamehmet mi dedi? T. Özkan; Bu Karamehmet’in ricası ikisine dokunmayın dedi bana, çünkü sizin ilkelerinize ters düşebilirler dedi, ama bunlar bizim grupla ilgili işlerimizi takip ediyorlar ve benim sırlarıma vakıflar dedi. Bunun üzerine ben tamam dedim. Çünkü her patronun öyle bir adamı vardır. Öyle bir adamı vardır ama gel gör ki kadın bir alçak. O zaman Hüsamettin Özkan ile filan diye bazı şeylerden bahsediyorsunuz. Kulislerde kullanılan bir kadındı, geldiğimin ilk haftası benim onunla bir telefon konuşmam oldu. Bu ara gündeme düştü, bir bakanla ilişkisi diye o Hüsamettin miydi diye başkan soruyor. T. Özkan; Eskisi Hüsamettin şimdi kast edilen bakan.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Olmayan bir şey ile ilgili konuşuyoruz, o insanların özel hayatını burda herkes dinliyor, yarın göreceğiz gazeteleri. Yarın gazeteleri göreceğiz. Olmayan var olmayan bir şey ile ilgili olarak insanların özel hayatlarını yataklarını şunlarını bunlarını döktük buraya. Ve şimdi yarın gazeteleri göreceğiz. Evet buyrun devam edin.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” İfadesini de okudum size orada kendisi de bir takım o dönemde bana iftiralar atmıştı, böyle şeyler doğrudur şeklinde bir beyanı var onun için teyit ettirmeye çalıştım size.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hangi iftirayı atmışım böyle bir şey yok. Böyle bir şey yok. Bu söylediklerinizin hiçbirisiyle ilgisi yok. Bir kapitalizmin adam uluslar arası Türkcell diye bir yer var biliyor musunuz girdiniz mi içeriye. Yabancı dil bilmeyeni sokmuyorlar kapıdan içeriye. Dünyanın üç şirketinden biri Newyork’da kote ulusalcılığın kalesini inşa etmişim yok ya. Adamın alnının çatına vurur yatırırlar yere ne diyorsunuz böyle bir şey olabilir mi kapitalizmde kale inşa neyin kalesini inşa ediyorsunuz. BDDK anlaşması, tahtaya yazdı Mehmet Emin bey çok sevdiklerim az sevdiklerim. Mehmet Emin beye BDDK anlaşmasını zorla ben imzalattım. Neye imzalatmamış. İmzalayacaksınız dedim. Gecenin bir yarısı. Nuray itiraz ediyordu. Çık dışarı dedim çık. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Burada bahsedilen şeyler devam ediyor ben özetleyerek gidiyorum başkan, yani içerideki köstebek bu diyor o şahısla ilgili, T. Özkan, evet bu Kara Kuvvetleri Komutanımızla ilgili bir haber düştü bize İstanbul’dan baktık komutanın bir akrabası yolsuzluk yapmış. Önce 30 Ağustosta Kara Kuvvetleri Komutanı görevden el çektirilecek diye bir şey geldi. Aldım ben haberi çocuklar getirdiler bana çünkü benim bir talimatım vardı. Silahlı kuvvetler MİT ve emniyetle ilgili bütün haberler bana gelecek diye. Çünkü emniyette Fethullahçıları tanımıyorlar onları övüyorlar. MİT’i yıpratmak için çok köklü kampanyaları vardı. MİT müsteşarını göndermek istiyorlardı. Silahlı kuvvetlerin içinde de kendi kafalarına göre bir düzenleme yapmak istiyorlardı. Haber geldi baktım Nuray Başaran asker muhabir çocuk var yazmışlar bir kadınla birlikte. 30 Ağustostan bir hafta on gün önce. Şura toplanmamıştı. Şura da KKK görevden el çektiriliyor. Yahu bu sivil darbeyi kim yapıyor dedim. Direkt Recep Tayyip yapıyor. İki gün sonra bir haber daha Kara Kuvvetleri Komutanı’nın yeğeni yolsuzluğa bulaştı falan diye bir haber. Bunlar yayınlanmadığı gibi Ankara da öyle büyük bir gürültü kopardılar ki herkes bunlar yayınlanmadı engellendi falan dedi. Sonra ben komutanımızla da konuştum bizden böyle bir şey geçmez dedim. Komutan halasının torununun bilmem nesi. Adamın hakkında soruşturma açtıran genel komutan, çünkü Jandarma Genel komutanlığı yaptığı süreçte olmuştu. Bunları çöpe attım. Mehmet Emin’in karşısına çıktım. Ben bu kadını atıyorum dedim baygınlık geçirdi o zaman bu ikisini atıyorum dedim Allah aşkına dokunma ne olur dokunma yalvarıyorum dokunma bu ikisini atıyorum dedim ve bu ikisini attım. Şimdi tekrar işe almış. Daire başkanı bunlar kimdi hatırlıyor musunuz? T. Özkan, biri bayandı hatta beni çağdaş gazeteciler ve sınır tanımayan gazeteciler derneğine şikâyet etti. Daire başkanı hatırlıyor musunuz isimlerini? T. Özkan, hatırlarım birazdan oğlanın adı Mutlu Çölgeçen ben bunu işten atmıştım şimdi işe almış tekrar, kız da beni şikâyet eden adı birazdan aklıma gelir, bu kadın bazı isimleri sayıyorsunuz milletvekili günlük kaçamaklar yapıyor kendini sınıyor. Mehmet Emin işlerini takip ediyor. H.G. isminde bir bayandan bahsediliyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Bakın efendim itiraz ediyorum. İtirazımın nedeni şudur. Benim olduğumu söyleyerek bunları tutanaklara geçirtiyor sayın savcı. Bende diyorum ki bunların hiçbirisinin benimle santim alakası yoktur ve insanların özel hayatlarıyla ilgili bir sürü şey. Bunların hiçbirisinin alakası yok, ilgisi yok. Bunlar gerçek değil. Ve bunları ısrarla okutuluyor burada. Ben de diyorum ki bunları ısrarla okumanın bir anlamı yoktur.”
Mahkeme Başkanı:" Savcı bey nereye varacağız burada. Yani bir lütfen şimdi efendim yani bu başlangıçtan beri bu okuduğunuz yazıyı çıktıyı neyse kabul etmiyor, bana ait değil diyor. Yani bunu okuyup nereye varacağız o zaman bir sorusu varsa bir şeyi varsa bilelim onu yani. Yani onu tekrar kabul edilmeyen bir metni baştan aşağı okumanın bir anlamı bir felsefesi var mı bilmiyorum. lütfen?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şimdi özellikle son kısma gelmek istiyorum. Evet, sorular şimdi şimdi gelir. Hayır şöyle aslında şu an benim. “
Mahkeme Başkanı:" Baştan sanık bana ait değil ben yazmadım etmedim vermedim diyor kabul etmiyor yani. Hiçbir noktasını virgülünü kabul etmiyor. Bana ait olmayan bir belge diyor buna. Bunu niye bu kadar ısrar ediyoruz okumaya. Yani sonucu nereye varacak onu bir şey yapalım ki yani mahkemeyi de aydınlatın lütfen.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Evet, İstanbul tv’ yi almaya yönelik bir çalışmanız oldu mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Soru olarak mı?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Evet.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” İstanbul tv yi almak üzere içine girdim. Kişilerle anlaştım. İçerideki çalışmam sırasında maliyeci yeminli mali müşavir arkadaşım Murat ve Ahmet Bey geldiler bana dediler ki burada naylon fatura var. Biz bunu ihbar etmek zorundayız. Hemen ihbar işleminizi yapın buradan çıkıyoruz dedim ve çıktım. Bu kadar bütün işlem budur. Bu sayın savcım bütün işlem budur.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu görüşmeler yapılırken askeriyeden herhangi bir yardım talebiniz oldu mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Olmadı.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şöyle, başkan, sizin şimdi organik bağınız kesildi mi diye soruyor. T. Özkan, hayır şöyle aslında şu an benim fiilen herhangi bir bağımın kesilmesi söz konusu değil. Herhangi bir şekilde istifa etmiş değilim. Herhangi bir şekilde işten çıkartılmış değilim. Şu anda ben yasal olarak aslında bir hukuki dava süreçle birlikte beni atmalarını sağlayacak bir mekanizmayı çalıştırabilirler. Bu da çok zarar verir ama benim şu düşüncem. Sonuca gelecek olursak bir operasyon başlattığımıza göre bu operasyonun sonucunu almak zorundayız. Olumlu veya olumsuz. Bunun olumlu olması için gerekenleri yapmak gerektiğini düşünüyorum bununla ilgili olarak bu Mehmet Emin’i biraz daha sıkıştırarak oynanırsa bu geri adım atmak zorunda kalacaktır. Geri adım attığında da bunun canına okumak lazım. Çünkü bu buralar kendisine lazım zannediyor. Buraların kendisiyle ilgili bir şeyi yok. Ben şimdi Ali Müfit Gürtuna’nın bir İstanbul televizyonu var biliyor musunuz bilmiyorum, D. Başkanı, yerel mi? T. Özkan, aslında ulusal, dijitürk ve kablolu yayınlarda var 34 diye ve karasal yayın yapmakta.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” O da değil yanlış. O da değil İstanbul yerel bölgesel.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” D başkanı, yeni mi Tuncay bey.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Hangi birini düzelteyim neresinden gireyim nesini.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” T. Özkan, yeni bir televizyon bunaltmış yolsuzlukla elde etmiştir. Nasıl yolsuzlukla elde etmiştir. Bir tarihte demiş şunu al bunu al falan, içine bir milyon dolarlık malzeme koymuş, belediye olarak iki tane müteahhidin üzerine yapmış. Şimdi bunu da içeride yönetemiyorlar televizyon bir işe yaramıyor. Ben bu yerel seçimlerden önce biraz da bu Mehmet Emin’e bulaşmamamın sebeplerinden bir tanesi de bu. Tabi operasyon yürüyor. Operasyonu mutlu sonuçlandırmak gerekiyor ki ben adamla kavga ediyor pozisyonunda olmayayım.”
Mahkeme Başkanı:" Savcı bey biraz önce konuştuk lütfen. Efendim kabul edilmeyen bir metinden soru niye soruyorsunuz ki kabul edilmiyor bu. Baştan aşağıya kabul etmiyorum böyle bir metin bana ait değil diyor.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sorularımı ona göre bu buradaki. Kendisi de biraz önce. Hiç metin değil içindeki yapılan görüşmeler konuşmalar hiç biri mi olmadı?”
Mahkeme Başkanı:" Olmadı diyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hiçbiri olmadı. Delilleyim mi söyleyim mi efendim. Delillendireceğim efendim bir dakika. Bir dakika delillendiriyorum, Ahmet dur. Bir dakika sayın savcım ben bu görüşmeyi 16 Aralıkta mı yaptım öyle mi söylüyorsunuz. İddianız o mudur?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Öyle yazıyor. Ben bir şey ben ne zaman yaptığınızı başınızda durmadım. Burada öyle yazıyor çıkan belge bu.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Tamam ordaymış gibi söylüyorsun ya başımda durmadın ama başımda durmuş gibi duruyorsun. Bende diyorum ki okudum biraz önce Mehmet Emin Karamehmet benden önce mi görüştü benden sonra mı görüştü?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sonra görüştü.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” E önce diye okudun işte.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” 17 Aralık 2003.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Önce diye okudun sayın savcım bak metne dön metinde de öyle 16 Aralık 2003 belgesinde geldi Mehmet Emin Karamehmet konuştu 17 diyor bak iyi oku ben göstereceğim sayın savcım. Yapma Allah aşkına. Bende o belge üzerine onu bekliyorum ama yani bak süreyi kaybediyoruz diye söylüyorum bunları başka bir şey değil. Belgeyi bir daha oku, belgeyi bir daha oku sayın savcım. Burada okuma sayın savcım burada okuma Allah aşkına.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Telefonla görüşülüyor, telefonla görüşülüyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Yok yok yok öyle yok. Hemen şimdi telefonla görüşüyor faks çekti yok. Mehmet Emin ile görüştüler mi 16’sında görüşmediler mi 15’inde. Benden önce mi görüştüler. Benden sonra mı görüştüler. Benden önce görüştüğünü yazıyor o metin. Ondan sonra dönüyorsun diyorsun ki hayır 16 Aralıkta bununla görüştü 17’sinde bununla görüştüler. Bekledim bekledim sonuna kadar bekleyim dedim ama sonunu getirmiyorsun sayın savcım ya. İçinde çelişki mantık hatası zaman hatası hiçbir kavram yok. Söyleyim bak, başka bir şey daha söyleyim. Size yeminle söylüyorum bir Çukurova grubu diye bir uluslararası bir grupta bu söylediklerinizin falan esamesi okunmaz. Esamesi okunmaz. Ben Mehmet Emin Karamehmet beyle ceketimi alıp çıktıktan sonra bir kez olsun görüşmedim taa ki yav Kanaltürk’ü al başkasına gitmesin patron diyene kadar. Ne ben gittim, ne o beni aradı, yok böyle bir temas sıfır temas. Sıfır temas. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu noktada 17 Aralık 2003 tarihinde yapılan görüşmenin çözümü şeklinde ele geçen Mehmet Emin Karamehmet ile yapılan görüşmenin sizinle ilgili olan bölümünü kısaca, kısaca söylüyorum bakınız.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hayır sayın savcım biraz önce dedin ki, sayın savcım biraz önce dedin ki Mehmet Emin orada yazıyor yani senin söylemen oradan okuyorsun orada yazıyor diyor ki Mehmet Emin geldi konuştu, Mehmet Emin’e bunu yapma dedik. Ondan sonra bilmem ne. E yani ondan sonra 17’sinde görüştü diyorsun.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şimdi okuyorum dikkatle dinlerseniz. Başkan.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” 17’sindeki görüşmeden önce görüştüm mü görüşmedim mi. O metin görüştüğümü yazıyor.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Beyanını okuyacağım size, beyanını okuyacağım. Telefonla arandığından bahsediyor Mehmet Emin.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yav Mehmet Emin beyle bir dakika karıştırmayın şimdi bakın sayın başkanım bu belgenin gerçek olup olmadığına dair içindeki bir sürü deli saçmasından vareste bir durum var. Ben belgeyi okuduktan sonra bunu sonunda söylemeyi bekliyordum. Şimdi sonuna geldik söylüyorum. Belgenin içinde diyor ki Mehmet Emin beyle görüşüldü. Ama savcılığın iddiası odur ki Mehmet Emin beyle görüşmeden sonra görüşülmüş. Ama belge diyor ki önce görüştü. Önce görüşüldü Mehmet Emin Karamehmet ile onun üzerine geldi diyor. Ama savcılığın iddiası benle görüştükten sonra geldiği. E bu zaman hatasını nasıl ortadan kaldıracağız. Belge yanlıştır. Bana ait değildir. İçindeki deli saçmalarını da kabul etmiyorum. Ama yani.”
Mahkeme Başkanı:" Bu kadar basit yani.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Peki.”
Mahkeme Başkanı:" Bunca zaman üç kelimeyle yani bir cümleyle hallolacak bir mesele.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” İnanın tekrar ediyorum. Bu şizofrenik kedilere parçalatılmaktan büyük sıkıntı hissediyorum. Bu kadar basit bu olay.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Evet Mehmet Emin Karamehmet ile yapılan bir görüşme var 17 Aralık 2003 tarihinde bu çok önemli yerler vardı esas burada benim dile getirmek istediğim o konuda hepsini kabul etmiyorum deyince Mehmet Emin Karamehmet’in görüşmesinden sizinle ilgili olan bölümü şöyle okuyayım. Başkan diyor ki, komutanımızın size selamı var kendisi yurtdışında. Kendisiyle görüşmemiz esnasında şunları size iletmemizi istedi. Tuncay beyle ilgili bunu Mehmet beyden beklemezdim dedi. Kendisi çok üzüldüler. Bir iki yıllık sıkıntıları paylaşmış sizlere yardımcı olmuş bir insan. Bazı çevrelerden bazı kişilerden size bir takım şeyler gelmiştir. Geldiğini de biliyoruz. Sonuçta bu bir vefadır. Ama bütün bunlara rağmen karşılıklı olarak iyi niyetin göstergesidir. Bu söylediğim konu yerine gelsin. Mehmet Bey beni hiçe saydı bu konuyu kendisine aktar umarım bu konunun telafisini yapar dedi. Karamehmet, ben bu konuyu size şöyle anlatayım. Tuncay beyin bizimle bir kontratı var. Bizimle değil de ayrı bir şirketle. Tuncay beye çok baskılar geldi. Ben öyle baskılara şey yapacak değilim. Başbakan bizim televizyona hiç gelmedi. Çok söyledik ama olmadı beyanat vermiyor. Buna rağmen biz Tuncay beye bir şey yapmadık. Borçlarımız var kısıtlamaya gitmemiz lazım onun maliyeti vergiler dahil 9 milyon dolar bu televizyona geliyor. Bundan önce 7 milyon dolardı. Arkadaşlarla konuşurken bunu biraz indiremez misiniz demişler. O da ben ayrılıyorum demiş. Ben yoktum Cuma günü geldim Türkiye’ye. Ben arkadaşlarla bir konuşayım dedim sonra siz telefon açtınız konuştum. Sonra siz telefon açtınız konuştum. Biz anlaştık ayrılıyoruz ücreti kesmedik program için ücreti devam ediyor. Yerine kimseyi almadık. Ondan sonra ne başbakan ne de bakanlardan teklif gelmedi. Yine söylüyorum yerine de hiç kimse alınmadı. Şeklinde bu görüşme de uzunca devam ediyor kendisi savcılığa çağrılarak 17.02.2009 tarihinde bir ifade veriyor Mehmet Emin Karamehmet klasör 237, sayfa 50, dizi 386 da. Tuncay Özkan 2002-2003 yılları arasında benim yanımda medya grubunun yöneticisi olarak çalıştı. Kendisi daha önce kanal D’deydi ve benim kanalıma transfer oldu. Transfer olduğu dönemde ben kanal D’nin arşivini Show tvye sattığını bilmiyorum. Tuncay Özkan geldikten birkaç gün sonra Nuray Başaran ile arasında bir problem oldu. Ben Tuncay Özkan’a Ankara temsilcimizdir iyi geçinmelerini söyledim. Ankara bürosuna Tuncay Özkan’ın girmesini yasaklamadım. Mehmet Şener Eruygur’u Ankara da ziyarete gittim, hayırlı olsuna gittim bunun dışında gittiğimi hatırlamıyorum. Levent Ersöz ile alakalı yapılan görüşme mülakatının tamamı bana aittir. Bazı bölümlerini hatırlamıyorum uzun zaman geçti ancak kullanılan cümleler itibariyle bana aittir. Bir seferde tahminimce telefonla aradı. Tuncay Özkan’ın tekrar işe alınması konusunda bana ricada bulundu ben reddettim. Görüşme içeriğinde Tuncay Özkan’ın benim tarafımdan sanki işten kovulduğu şeklinde gibi Mehmet Şener Eruygur’un bu işe çok üzüldüğünü o an için tanımadığım istihbarat daire başkanı olan Levent Ersöz söyledi ben de kendisine ben kimseyi işten kovmadım adam kendisi istifa etti ben devletimin yanındayım. Devletin zararına hiçbir iş yapmam dedim şeklinde beyanları var. Bu beyanlara ne diyorsunuz?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Çok güzel şimdi söylüyorum bir, birincisi, Mehmet Emin Karamehmet benimle 16 Aralık 2003 belgesinin içinde yazan her şeyi bu görüşmesinde reddetmiştir. Hepsini öyle olmadığını kendi görüşmesinde size söylemiştir. Hangi siyasi baskıyla, hangi mali baskıyla, ekonomik baskıyla böyle bir karar alındığını söylemiştir. Hepsini söylemiştir orada görüşmenin içinde hepsi var. 16 Aralıktakilerin hepsinin yalan olduğunu söylemiştir. Size yeminle söylüyorum Levent Ersöz’ün bu konudaki görüşmesinden santim haberdar değilim. Bana ne Levent Ersöz ne bir başkası böyle bir en küçük şey söylemedi kimse bana geri döneceksin falan demedi. Ben kendi yolumu çizdim yürüdüm. Söylesin Mehmet Emin bey. Tuncay’ı çağırdım Tuncay bana geldi yok böyle bir şey. E nasıl Ergenekon örgütü birde şimdi örgüt bağına geliyorum şimdi buradan 311 şimdi biz burada insanlığımızı yargıladık. Dedikleri Mehmet Emin beyin bu konuda söyledikleri o belgeyi zaten çürüten şeylerdir.”
Mahkeme Başkanı:" Olmadı dediği, iyi sonunda size aksettirilmediğini söylediniz. “
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hayır efendim hiçbir şey, hiçbir şey bir tek kelime bir tek söz yoktur. “
Mahkeme Başkanı:" Bitti kısa net.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu görüşmenin içerisinde İstanbul tv’nin ele geçirilmesi şeklinde beyanlar var.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yav İstanbul TV’nin ele geçirilmesi ne demek sayın savcım ya?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu bir zımni organizasyon.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ne zımnisi ya.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Yani bir düz kalıp orada var. Ama buradaki en önemli şey şudur.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Kim o ya.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Yandan bir televizyon kanalı tutacaktır. Bunlar televizyon ve medyada çok başarılı olamazlar. Çünkü bunlar görüşlerinden emin olamazlar ama şimdi tabi biraz geliştiriyorlar.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bunu kim söylüyor bu hangi görüşme efendim Mehmet Emin beyin görüşmesi mi?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sizin olduğu iddia edilen görüşmeden okuyorum.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Hangi 16 Aralık belgesi mi okuyorsunuz?”
Mahkeme Başkanı:" Belgeyi okuyorlar.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” 16 Aralık belgesi.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Belge değil o efendim o.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Burada öyle bir durum var ama akşam operasyonunu tamamlayıp tekrar şeye dönebilirsek İstanbul TV’yi ele geçirebilirsek bunların işi biter. Ben size söyleyim. Bunlar medyada çok önemli bir kayba uğrarlar. Diyor nokta nokta koymuş başkan, peki sizinle organik bağlarını kesmemelerinin nedeni ne acaba. Bunu değerlendirdim bir taraftan lanse ediyorlar mesela komutanımıza diyor ki kendisi ayrılmak istiyor, çıkarttıkları haber yada gönderdikleri haber diğer kanallarda kendisi istifa etti ayrıldı şimdi bunlara göre değerlendirecek olursak şeklinde devam ediyor. Ve bunların bir karşılığı var bir şey almadan vermek mümkün değil ki paşam ne yapayım kendisi istifa etti benim istifam yok Pazar günü ben sana döneceğim dedin bana git mi, git mi demek istiyorsunuz dedim evet dedi. Beni sıkıştırma dedi. Tamam o zaman dedim. Ben sana Pazar günü döneceğim dedin dönmedin. Üstünden on gün geçti yani yaptıkları şey öyle ikili oynayarak falan buraların dağılması. Şeklinde bu görüşmenin devamında da güvenliği taşıdılar Adil Serdar Saçan’dan bahsediyorsunuz bu bir hukukçu falandı mesela yaptıkları en son şey bunu bazı dosyaları varmış bir yerde orayı Hizbullah’ın bomba üretim yeri diye basmışlar. Oradaki belgeler almışlar ondan sonra DGM savcısına gidip şikayet etmişler. Şimdi bundan, bunlar şundan çok korkuyorlar. Adil de bir şey var Adil’in elinde bir şey var hakikatten. Var ama onları bir bilgi haline getirmek lazım. Bunların ikinci korktukları şey de diyorlar ki yerel seçime doğru bize kim vurur. Bu Adil’in elinde bir bilgi olduğu konusunda malumatınız var mı?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yok.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Çünkü onlar yerel seçimde oyların yüzde 48’ini alırlarsa o potansiyeli yakalarlarsa dönüp diyecekler ki mesela yüksek askeri şurada ne diyorsun paşam yüzde 48 halk beni istedi ne biçim şartlar sunuyorsunuz bütün şeyleri bunun üzerine kurulu. Adamların istediği şeyde başkanlık sistemi.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” 208 mi diyoruz. Kaç dedik.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Yüzde 48.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yüzde 48 vay be.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yine biraz önce size soru olarak sormuştum. Beyanların devamında bütün bunları şimdi Tuncay Özkan’a derin devlet de, MİT’çi de, asker de, ne dersen de her şeyi söyleyebilirsin. Ben çok azarlamıştım İsmet Berkan’ı dünyanın neresinden psikolojik istihbarat yapmayan devlet var. Bu ne demek MGK’nın tutanağı gizli. Bunu sana veren bu bilgiyi yaymak için sana veriyor. Abdullah Gül’ün yapmak istediği şey bu. Bu depoda ele geçirilen bir çok dokümanların da size ait olmadığını iddia ettiniz. Orada da bir çok milli güvenlik kuruluna ait gizli belgeler görüldü bu konuda ne diyorsunuz?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bu konuda şunu söylüyorum. Bu söylediğiniz şey halamla amcam arasındaki farktır. Birisinin adı halamdır, birisinin adı amcamdır. Bakın sayın savcım bu yaptığınız şey bir insanın bir anlayışın katledilmesinden başka hiçbir şey değildir. Siz depodaki milli güvenlik kurulu belgeleri en yakın tarihlisi 1998 tarihli olan bir belge ve kitapların tamamında kullanılmış bir şeyle gelip 2003 yılında yapılmış bir görüşmenin oradaki metniyle bağlantı kurup bunu Tuncay Özkan’a bağlayarak ne elde edebilirsiniz. Adil Serdar Saçan’ın o tarihte ben deposunun basıldığını falan bilmiyorum. Gazeteler haber de yapmış. Bunu okudum Adil’e de sordum. Senin deponu ne zaman o zaman mı basılmış tarihi nedir diye ben bilmiyorum ama. Gazeteler haber yapmış bunu. Bir sürü şey olmuş ha. Yani bütün bunlardan benim bilgim değil. Benim bunlarla ilgili hiçbir bilgim yok. Ben size başka bir şey söyleyim sayın başkanım şimdi geldik sonuna değil mi biz sonuna geldik mi?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Az bir şey kaldı. Cuma günü Kıbrıs’a gidiyordum Perşembe günü Bülent Ergün bey çağırdı. Bülent Ergün grubun medyadaki adamı. Gittim üslubundan belli. Rahatsız, konuşamıyor. İşte dedi çalışanların dörtte üçü maaşlardan yüzde otuz indirim. Senin maaşından yüzde elli indireceğiz dedi. İyi dedim. Ben maaşsız da çalışırım dert etme bunu kendine dedim. Ya ama grubun her şeyi profesyonel falan dedi. Yani sen şimdi bana git mi demek istiyorsun dedim. Yani evet falan. Giderim dert etme dedim, dedim ki bu adam şöyle bir şey söylüyor 1 Ocakta git falan diye. Ben onunla görüşürüm siz merak etmeyin dedi. Peki dedim ben Kıbrıs’a gittim. Cumartesi öğleden sonra odasına girdim dedim ki ne oldu. Ben sizi Pazar günü mutlaka arayacağım dedi. Dedim ki Mehmet Bey ben parasız çalışırım ekonomik anlamda da hiç sıkıntı olmaz ben her şeyi hallederim dedim. Tam Bülent ile karşılaştık gelsene biraz dedim. Biz seninle bir görüşme yaptık. Gel bir daha hatırlatayım bak adamları atarım paraları indiririm bende parasız çalışırım gel sen şu işe evet de yani olay budur. Ekonomik veya ticari anlaşmazlık diye bir şey yoktur. Olay sadece başbakanın baskısıdır. Bunu da saklamak için ellerinden geleni yapıyor dediğim gibi ben oraya giderim İstanbul TV ile ikisini de birlikte götürürüz. Ben oraya giderim çok başka bir şey olur ve ben ısrarla söylüyorum ki mutlaka oraya dönüş sağlanmalıdır. Çünkü oraya dönüş bu güne kadar kendi yaptığının hayatının bir bedelidir. Oraya dönüp ne yapacağım hiç bir şey yapmayacağım. Programlar devam edecek. Ne zamana kadar devam ederse biz kendi organizasyonumuz ile iki işi de götürene kadar devam edecek. Yerel seçimler öncesinde çok önemli. Ondan sonra yapılanmada zaten siyaset kendine gelecek. Diye burada bazı partilerden bahsediliyor. AKP kendi içerisinde üç dörde bölünmek zorunda. Erkan Mumcu’yu, Başeskioğlu’nu biraz körüklemek lazım. Ben sekiz dokuz ay önce Erkan ile bir görüşme yaptım dedim ki Erkan sen çok seviliyorsun destekleniyorsun biz seninle çok paslaşacağız. Ben geldim burada enerji bakanını tehdit ettim dedim. Sayın bakan bu YÖK yasası falan filan böyle yapıyorsunuz. Bunların altından kalkabilecek misiniz? Ben bunları yayın yapacağım, bunları göğüsleyebilecek misiniz? Söyle Tayyip’e bunları çeksin. adam bana geri döndü gece ben notunuzu ilettim dedi. Ertesi günü çekti adam sonra 29 Ekim resepsiyonunda bak görüyorsunuz değil mi dediklerinizi yapıyoruz dedi. Bunlar beni Türk Silahlı Kuvvetlerinin temsilcisi gibi görüyorlar. Öyle gördükleri içinde adam TSK bir darbeyle gelip benim kafamı uçuracak diye korkuyorlar. Onu öyle görüyor onun algısı öyle. Bu konuda bir şey diyecek misiniz?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bunların hepsi deli saçması.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Dalan ile Gürtuna’nın arasında çok önemli kopmaz bir bağ var Gürtuna’nın kendisine kardeşim o televizyonu daha iyi çalıştıracak insanlar var. Biz orayı inanılmaz bir kale haline getirebiliriz. Türk medyasında yepyeni bir başlangıçtır dediğim gibi maliyeti size beş yüz bin dolardır. İhtiyaca göre şekillenir buda reklam ve sponsorla karşılanabilir. Kanalı kurarken herhangi bir yardım talebiniz oldu mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Kimden?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Türk Silahlı Kuvvetlerinden, Levent Ersöz’den veya başka birisinden?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bunlar ben nazik konuşmak istiyorum olmadı efendim. Bunlar gerçek değil efendim. Maliyet muhasebesi bir televizyon kanalının 6,5 milyon dolardan aşağı değildir. O beş yüz bin doları kim kuruyorsa o çıksın gelsin kursun.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Yine ele geçirilen dokümanlarda 23 Aralık 2003 tarihinde Mustafa Ali Balbay ile Levent Ersöz ve Hasan Atilla Uğur görüşmesinde başkan, burada elenen arkadaşlarımızı bir araya getirebilecek, onlarla görüş alışverişi yapabilecek herhangi bir yetkili organizasyon veya kişi var mı yönlendirilebilecek. Mustafa Balbay, belli ki bu seçime gerek anlamında diyorsunuz. Başkan, böyle bir hareketi geçici ivme kazandırıcı bu kadar deneyimli insanlar sonuçta Tuncay Özkan. Mustafa Ali Balbay, Hulki Cevizoğlu. Başkan, Hulki Cevizoğlu bu kadar deneyimli, tecrübeli, bunları bir araya getirecek bunları derleyip toparlayacak, bunların başını çekecek yani temasa geçip karşılıklı ne yapılabilir. Daire başkanı, kurtuluş savaşının yeni medyası olacak, başka çaresi kalmadı, aklınızda var mı böyle bunları derleyip toparlayacak. Başkan, temasa geçip bunlarla karşılıklı konuşmak, tabloyu görmek tartışma esnasında ne yapabilirim tartışabileceğiniz bir grup. Şeklinde bir görüşme var. Bu görüşmeden bir haberiniz oldu mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yanıt verebilir miyim, tabi, hayır hiçbir haberim olmadı Mustafa’nın şeyleri yayınlanıp görene kadar haberim olmadı. Bahsedilen şey, Mustafa’yı NTV’den yollamışlar. Hulki’yi ATV den atmışlar. Beni Show tvden göndermişler. Bu insanların hepsi dışarıda. Metni okuyunca anlıyorum böyle bir şey var. Gerçek mi değimli onu bilmiyorum. Doğru mudur değil midir onu bilmiyorum. Böyle bir bilgi sahibi değilim. Benim bu görüşmeden hiçbir haberim yoktur.”
Sanık Mustafa Ali Balbay söz almadan konuştu anlaşılamadı.
Mahkeme Başkanı:" Haberin yok. Bitti buyurun savcı bey.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Haberim yoktur, hiçbir şey yoktur.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Kanaltürk televizyonunun kurulması sırasında Sinan Aygün’ün herhangi bir katkısı oldu mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Şöyledir. Sinan Aygün’ün ben reklam istedim Sinan Aygün Aydın’dan ben kendisine gittim efendim size eklerde sunduğum yeni bir medya 10 ek 6 yeni bir medya anlayışı adlı dokümanı kendisine verdim. Tıpkı başbakana, cumhurbaşkanına, kuvvet komutanlarına falan filan verdiğim gibi. Dedim ki bize reklam sağlayın Sinan Bey bize destek olun. Arkadaş bize destek ol bu televizyon kanalı yaşasın. Sen bir ticari organizasyonun başındasın. Üyelerine şunlara bunlara de ki, yani reklam versinler. Bizi destekleyin bu kadar.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şöyle bir telefon görüşmesi var siz de savunmanızda biraz bahsettiniz 4948 13 Mayıs 2008 günü saat 14.07’de Akın İpek ile Sinan Aygün arasında geçen bir görüşme. Sinan Aygün şöyle diyor bu görüşmenin devamında, yani kimden telefon gelip nasıl kurulduğunu duyunca şaşıracaksın zaten ve o sende kalacak tabi ki o kanal çok böyle hassas bir kanaldı nasıl oldu bilmiyorum anlatacağım ben sana bulurum ben seni yarın. Öyle bir cümle geçiyor uzunca okumuyorum kısa kısa geçiyorum.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Sinan Aygün burada. Ben uzunca niye okumadığını biliyorum okuma ya akın ile ilgili bölüm olduğu için oku orayı da oku ya.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Okuyorum. Sinan Aygün ya işte o kanal şimdi Flash tvyi alsaydın tv8 kanal D’yi alsaydın bir şey olmazdı da o kanalın bir özelliği var biliyorsun. O kanal böyle çok hassas bir kanaldı. Dediği. Akın İpek’in, e tamam bende hassas bir insanım dediği. Sinan Aygün’ün o kanalın kuruluşunda bak o kanalın kuruluşunda gayri resmi bende vardım. Biz o kanalın hikayesini anlatacağım ben sana. Nasıl olduğunu bil diye anlatacağım sana o kanalı dediği. Akın İpek’in tamam tamam abi dediği. Sinan Aygün’ün, yani kimden telefon gelip nasıl kurulduğunu duyunca şaşıracaksın zaten ve o sende kalacak tabi ki, o kanal çok böyle hassas bir kanaldı, nasıl oldu bilmiyorum anlatacağım ben sana, bulurum ben seni yarın tamam mı şeklinde bir görüşme.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Tamam Sinan burada devamını okumuyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu söz almadan konuştu :” Devamı var, devamı var onun yav. Okuyun devamını da okuyun sayın savcım. Okuyun lütfen.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şu anda tamamını almamışım ben iddianamedeki bölümü okuyorum sadece.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu:” Yok 25 sayfalık belgenin tamamı var. Bir sayfalık tapenin o ilgili kısmı yok. (3-4 kelime anlaşılamıyor.)
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu bölüm, bu bölüm ilgilendiriyor. Sinan Aygün’e soracağız. Diğer kısımları da Sinan Aygün’e soracağız. Bu Kanaltürkün kurulmasıyla ilgili bölüm.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu:”Hayır hayır niye niye Mustafa Balbay ile arasındaki onu söyleyin devam edin. Akın ne diyor. Bende hizmete hazırım diyor iki misli diyor. Demek ki örgütün televizyonu devam ediyor. Örgütün televizyonunu devam ettiren nerede?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Lütfen kendisi cevap verirse.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu:” Bunu mu soruyorsunuz. Söyleyin.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yav bunu ben söyledim burada söyledim ya hep söyledim ya. Ben bunların hepsini söyledim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu hassas telefon nedir yani bu konuyu açar mısınız?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Valla ben Sinan Aygün’e bunu sorarsanız bende (1-2 kelime anlaşılamıyor)”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Soracağız, soracağız biz onu önce size soruyoruz.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bir tek bilgim dahi yok.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Yine sizden ele geçirildiği iddia edilen 71 sayısı ile numaralandırılmış şeffaf dosya içerisinde bir ve ikinci sayfalarda değerli komutanım aşağıdaki adlar Kanaltürk ile ilişkilerinde reklam vermekte nazlı davranan oysa başka mecralarda çokça para harcayan adlar yazdığı, ve hemen altında da alt alta bir takım isimlerden bahsediliyor. “
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ek 8”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Devamında komutanım birde pazarda mafya usulü para dağıtanlar var bunlar bir telefonla bize piyasanın bakışını değiştirebilirler. Bunlar da şeklinde yazılar var.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ek 8’
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu kişilerden size reklam verenler oldu mu bu yazıdan sonra?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hepsinden reklam aldım. Bunları.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Hepsi verdi mi?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bunları siz hepsi verdiler.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ne zamandan beri verdiler?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” İlk günden itibaren verdiler. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” İlk kanal kurulduğunda verdiler mi?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hayır ilk kanal kurulduğunda reklam aldıklarımı ben size sayıyım. Çok merak ediyorsunuz onu. Ülker’den aldım, doğuş grubundan aldım, Demirören’den aldım, bu Oyak vermedi, Coşkun Ulusoy çok direndi, ondan sonra Güler Sabancı parada çok direndi 14 ile başladık 4 liraya indirdi, sonra verdi, 10 medyayla Osman Uslu ile anlaşma yaptık ilk anlaşma yaptığımız kişidir anlaşmada sorun çıktı bir milyon dolarlık anlaşma üzerine mahkemelik olduk bize çok büyük zarar verdi. Reklamla kapatacaktı kapatamadı onunda sıkıntıları varmış. Karşılıklı ve bütün bunların hepsinden aldık. Karşılıklı mahkemelik olduk. Bir dakika sayın başkanım. Ne yaptılar biliyor musunuz sayın başkanım bakın ek bunu bilin kayıtlarda bulunsun bunu çıkarttılar şunu şu metni çıkarttılar ek 8, bunu yayınladılar bu adamları sorgulara aldılar ve kanal biz battı. Reklam sıfıra indi.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan müdafi Av. Ahmet Çörtoğlu söz almadan:”Adamlar ne dedi ?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Adamlar ne dediğini de geçen hafta gönderdiler. Asla böyle bir şey yoktur dediler. Asla ne baskı ne bir şey reklam dünyasında hiç bilmedikleri bir alan olduğu için bir adama gideceksiniz de sen bana reklam, o gün kesilir şak biter o iş. Niye biliyor musunuz reklam dünyasını beş tane Amerikalı şirket kontrol eder. Öyle Amerikalı şirkete gideceksiniz ben ulusalcıyım benim arkamda abim var bak 4 tane de yıldızı var. Bana bir reklam var. Sizi camdan aşağı atarlar başkanım. Siz oraya böyle dosyanızı hazırlayacaksınız. Benim reklam, senin bana verdiğin reklamın sana dönüşü bak şu kadardır. Sen bana reklam verirsen kadınlar izler, çocuklar izler, şu grupta izler, sen ticaretten şu malı şu kadar satarsın. Benim izlenirliğim budur. Bak beni bu kadar çok insan izliyor. sharem şudur, raitingim budur. Televizyonda açık olan saatlerde çocuklar şu kadar bakmaktadırlar diye dosyanızı hazırlarsınız, pazarlamaya gidersiniz. Öyle geldin ben ulusalcıyım, değerli komutanım bir telefon et. Amerikalı şirkete, etsin bir tek kişi, etsin bir tek kişi, niçin yaptılar biliyor musunuz, batırmak için yaptılar kutlarım batırdılar. Battı. 120 kişi işsiz kaldı. İşte arkadaşlarım orda. İşte Merdan Yanardağ orda. İşsiz kaldı herkes. Kapatmak zorunda kaldım çok özür dilerim. Sıfır reklam gelirine indi. Ve hepsinin ifadesinde böyle bir şey yoktur. Bunu nereden çıkarttınız nasıl bir belgedir bu belgeye biz Tuncay bizi işe niye dahil, bunu böyle şöyle diyor Tuncay’dan çıkan ya bunun benden çıktığına dair ne var Allah aşkına size soruyorum. Ne var bunda bende çıktığına dair? Şudur metnin tamamı budur. İmza var mı sayın savcım, el yazım var mı sayın savcım?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bunda herhangi bir imza görmedim ben. Şeffaf dosya içerisine yazılmış internet çıktısı veya bilgisayar çıktısı bir yazı bilemiyoruz.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ne imzam var ne el yazım var bitti beni bitirdiler. Kanal bizi batırdılar. Kanal biz battı.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ahmet Hurşit Tolon’un herhangi bir yardımı oldu mu sizin televizyon kurma aşamasında veya daha sonraki dönemlerde?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ya olabilir mi böyle bir şey, olabilir mi böyle bir şey, keşke olsaydı.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şöyle bir görüşme var 6292 nolu tape 14 Nisan 2008 saat 10.17’de Ü.Y. ile yaptığı Hurşit Tolon’un bir görüşmesi var. Burada bir mitingden bahsediliyor ve o mitingden sonra birçok kadın dedi ki biz birkaç kişi platformdan geliyoruz neden Tuncay çıkarılmadı. Ahmet Hurşit Tolon, onu herkese sordular herkese. Ü, herkes geldi dedim burada bir art niyet lütfen aramayın burada birlikteyiz hepimiz. Ahmet Hurşit Tolon, tamam tamam. Ü, o nedenle ben oraya çağrılıyım. Belki Tuncay Bey rahatsız, belki kendi isteğiyle her yerde çok çıktığı için çıkmak istememiş olabilir. Ahmet Hurşit Tolon, evet.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Onun tarihini söyler misiniz sayın savcım?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Asıl temenniden zatı aliniz bulundu muhterem hocam. 14 Nisan 2008.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ben kanalı satmışım Mayıs ayında sayın savcım. Ne parası ne pulu. Kanal kurulmuş 2005’de Ahmet Hurşit Tolon’un sana parasal yardımı oldu mu eğer vardı da bana parasal yardım etmediyse.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Lütfen sorumu bitirirsem ondan sonra cevabınız.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yav yani 2005 de kurulan malın hesabı 2008 de sorulur mu? Satmadan bir ay önce sana parasal yardımda bulundu mu, böyle bir şey olur mu sayın savcım ya? İnsaf ya.”
Mahkeme Başkanı:" Soruyu dinleyin.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Görüşmeyi soruyorum lütfen bir dinleyin.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Tamam peki dinliyorum efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” O nedenle ben oraya belki Tuncay bey rahatsız, belki kendi isteğiyle her yerde çok çıktığı için çıkmak istememiş olabilir. Ahmet Hurşit Tolon, evet asıl temel neden zatıalinizi bulundu muhterem hocam. Ü, evet. Ahmet Hurşit Tolon, muhterem hocam ben kendisiyle yemek yedim kendisiyle konuştum ben onu korumakta benim arkadaşım ona yardım ettim ben o televizyon konusunda. Ü, evet. Şeklinde bir görüşme var. Yani böyle bir size yardımı oldu mu? Sorumuz buradan geliyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Şimdi sayın başkanım benim dışımda iki kişi kendi arasında konuşuyor. Belki bir arkadaşına dedi ki bir reklam ver. Benim bundan haberim yok.”
Mahkeme Başkanı:" Haberiniz yok. Efendim anlaşıldı buyurun.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hiçbir şeyden bilgim yok. Yoktur.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Tape no 7771 de 4 Ocak 2008 tarihinde bir Tanju Güvendiren ile bir görüşmeniz var, buna ilişkin soru şöyle soracağım. Tanju Güvendiren’in sizin yönetiminde olduğunuz deyim artık, yani resmi yönetimde yoksunuz zannedersem Kanaltürk ve kanal biz’in.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hayır.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Resmi olarak yönetimde yoksunuz ama siz yönetiyorsunuz.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Zamanım, yok öyle bir şey zamanım yok ne diyorsunuz nasıl yönetirim yönetim kurulu var. Adam imza atıyor.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Yani resmiyette herhangi bir yönetim kurulunda şurada burada göreviniz var mı?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bana yetki verirler, icra kurulunda ben danışman bana yetki verirler git bunu hallet derler gider yetkimle hallederim yoksa benim hiçbir yetkim yok. Benim ne zamanım var onunla ilgilenecek başka bir şeyim var zaten.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Evet, bu şekilde Tanju Güvendiren’in de herhangi bir görevi var mıydı?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hayır efendim yok.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şöyle bir görüşmeniz var. Sizin, efendim bana bir elli milyar lira Ankara’dan yaratabilir misiniz diyorsunuz. Tanju da, ben randevu bekliyorum beni diyor ve ama çok acil çünkü istifa ediyorlar çalışanlarım da o yüzden diyorsunuz. Tanju da, öyle mi tamam anladım diyor. Bu görüşmede elli milyar lira istiyorsunuz kendisinden.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Evet elli bin lira istiyorum bu günkü para değeriyle.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Evet.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ben Tanju abiye diyorum ki.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bir de burada bir randevudan söz ediyor sorumu bitireyim o randevu nedir bir açıklar mısınız?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Evet, param yok. Tamam efendim söyleyeceğim anladım. Param yok borç görüşmüşüz demişim ki abi bana para bul. Kamerayı otomatiğe bağlıyoruz yok kameraman gelmiyor gelemiyor işe. Abi bana bir yerden para bul. O da bana demiş ki bir arkadaşıma gidip borç alıp sana iletebilirim. Elli bin lira budur. Görüşme budur. Tarihi söyler misiniz tekrar. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” 14 Nisan 2008.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” 14 Nisan 2008 artık bitmiş kanal gidiyor ölüyoruz yani artık. Artık ölmüşüz. Neyse ya 14-4 bitmişiz artık. Satış için görüşmeler yapıyoruz. Birisi alsın da kurtulalım diye bakıyoruz. Bitirmiş, karşıdaki çaycı çay vermiyor. Sinema filmcisi film satmıyor, çökmüş Recep Tayyip Erdoğan gırtlağımıza, maliye gelmiş oturmuş çıkmıyor. İnsanlar telefon ediyorlar o faturayı soruyorlar, bu faturayı soruyorlar biz ne yapacağız, film satmam sana bir daha falan diye. E peki Tanju abiden borç istedim evet istedim. O da bir arkadaşından bulursa alıp bana gönderecek doğrudur bu görüşme.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” O elli milyarı gönderdi mi size?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hayır efendim bulamadı gönderemedi.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Atatürkçü Düşünce Derneği ile biz televizyonu arasında herhangi bir bağlantı var mıdır?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Var mı sayın savcım, niçin sordunuz bu soruyu?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şunun için soruyorum. Sizin Elif Yıldız ile yaptığınız bir telefon görüşmesi var.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Evet.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”22 Eylül 2008.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Evet.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Elif Yıldız, alo, Ahmet Tuncay Özkan, naber canım. İyi sen ne yapıyorsun, iyidir valla ne var ne yok diye başlıyor. Ahmet Tuncay Özkan, ya bu seninkiler şu kanalı bizi kanal biz’i bir Dsmart’a almadılar. Şeyli konuşuyorsunuz. 2800 dolar da şey veriyoruz be ne Allahsız herifler bunlar ya bir be. Muymuş. “
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hayır parasız verdiğimi iddia ediyorlar.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” D smarta almıyorlar diyorsunuz. Elif Yıldız hemen aldıralım. Siz ya almıyorlar ya. Elif Yıldız hayır dijitürk’e para veriyor mu diye soruyorlar. Tuncay Özkan, ya vermiyorum niye vereyim şey de nedir o şeyde nedir onun adı ADD’den alıyorlar parasını onlar kendileri.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” ADD Dijitürk’ün finans şirketi.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Devam ediyor. ADD ne ya.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ya ADD Dijitürk’ün finans şirketi soruyu aldım yanıt veriyorum yav ADD, ADD Atatürkçü Düşünce Derneği değil, Dijitürk’ün finans şirketi ya. Sor Dijitürk’e reklam promosyon işlerini yürüttüğü finans şirketi oradan reklam Dijitürk’e girmişim. Beş yüz bin dolar, beş yüz bin doların yüzde yirmisini reklam promosyon şirketi üzerinden reklam karşılığı olarak Dijitürk reklamları olarak alıyor, tanıtımını yapıyor geri kalanını da nakdi alıyor. ADD şirketi Dijitürk’ün bu işleri yaptığı promosyon reklam şirketi, finans şirketi. ADD Atatürkçü Düşünce Derneği değil sayın savcım, sorsaydın söylerdim. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şimdi Mehmet Şener Eruygur ile Mehmet Emin Karamehmet arasında geçen bir telefon görüşmesi var.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Var efendim biliyorum görüşme”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Bu görüşmede gün alıyor randevu istiyor Karamehmet’den.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Evet efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Mehmet Şener Eruygur.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Evet.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ve orada diyor ki, bana gün verin.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Evet Dijitürk konusu.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ve tarihi aldıktan sonra Bülent Büyükakın ile görüşüyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Evet.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ve o tarihte randevu aldığı tarihte onların görüşmesini istiyor kendisi de zor aldığı için o gün gitmek istemediğinden söz ediyor. Bu görüşme ile ilgili Mehmet Emin Karamehmet’e sorduğumuzda ifadesinde şöyle diyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Mehmet Emin’e sordunuz.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Siz Mehmet Emin Karamehmet’e soruluyor. Yakın zamanda telefonla veya yüz yüze Mehmet Şener Eruygur ile görüşüp görüşmediği hususu soruldu. Cevap, ben hatırlamıyorum dedi. Soruldu, dosyada mevcut şüpheli Mehmet Şener Eruygur da 50-6051 nolu 19 Mart 2008 tarihli telefon görüşmesi soruldu. Hatırlamıyorum ancak telefon numarası Çukurova holdinge aittir. Ben sekreterimden görüşüp görüşmediğimi öğrenip bu konuyu size söyleyebilirim. Görüşme içeriğindeki Soma’ya gitme konusu doğrudur. Ben geçen yıl kömür madeni için Soma’ya gitmiştim. Ukrayna’ya da sürekli giderim dedi. Ayrıca sekreterime sordum ben Mehmet Şener Eruygur ile telefon ile görüşmüşüm 28’inde Bülent Büyükakın ve Zühtü Haldun Songün Atatürkçü Düşünce Derneği olarak gelmişler. Ancak yine de ben bu şahıslarla görüşmemişim. O tarihlerde Tuncay Özkan Kanaltürk’ün Dijitürk de bulunan hatlarıyla alakalı olarak uydu parasını ödemiyordu. Muhtemelen bu borcun ortadan kaldırılması için gelmiş olabilirler. Beyanı budur açıklar mısınız?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bir dakika, bir dakika. Bir tek hepsi eklerde var. Dijitürk’e kuruşu kuruşuna bütün borçlarımı ödemişim. Bir tek kuruş borcum yok. Faturayla bunu size belgelemişim. Hepsi eklerde duruyor. Bülent Büyükakın gidiyor, Bülent Büyükakın’ı buraya çağırırsınız kimle görüşüyorsa Bülent Büyükakın yapılacak olan bir miting için gidiyor Mehmet Emin beye promosyon tanıtım başkalarına da gitmişler. Mehmet Emin bey biz tam Kanaltürk’ün o zor zamanlarında sürekli erteleme diye Ertan’a gittiğimiz için Dijitürk’ün genel müdürüne onlar da oraya haftalık raporluyorlardır. Tuncay böyle, Tuncay böyle. Karıştırmış size bunu söylemiş. Sorun Mehmet Emin beye tekrar. Bununla ilgili olarak ben Dijitürk’ü satışı yaptığımda ilk ödemeyi yaptığım yer. Ertan’a verdiğim söz gereği. İlk ödemeyi yaptığım yer Dijitürk’tür. Bir tek kuruş borcum kalmamıştır Dijitürk’e bir tek kuruş. Kanal bizi de kapattım kanal bizinde bir tek kuruş kimseye borcu kalmamıştır.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Zaten görüşmenin devamında siz Elif Yıldız ile yaptığınız şunları söylesinler bak sana yeminle söylüyorum Mehmet Emin var ya bir dediğimi iki etmiyor. Bunlar Allahsız yani şeklinde beyanınız var.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ya Mehmet Dsmartı alacak beni sokmuyor. Mehmet Emin ile ilişkimden dolayı sokmuyor. Bende diyorum ki ya Mehmet Emin beyle benim aramdaki hiçbir sorun yok. E Mehmet Emin beyle aram ilişkim iyi. Dijitürk’e sok dedim adam soktu beni. Seninkiler niye sokmuyor beni Dijitürke diyorum ya, D smarta. Görüşmenin tamamı ticari, görüşmenin tamamının içeriği bu. Mehmet Emin beyi çağırırsınız sorarsınız böyle bir şey asla mümkün değildir. Eğer bir tek gün ADD’den bir tek kişinin Mehmet Emin bey desin ki geldiler bana böyle bir şeyi erteletmek için konuştular yada herhangi bir Çukurova grubu yada ADD’nin Bülent Büyükakın ADD’den de değil üstelik. Başka bir yerden desin. Ben sizin bütün suçlamalarınızı kabul edeceğim. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Yine Mehmet Şener Eruygur’dan ele geçirilen 7 numaralı CD içerisinde Aytaç paşa Ü. Özdağ tel döküm isimli klasörün genel kart 2. doc isimli MS Word dosyası içerisinde ulusalcı medyanın desteklenmesi başlığının altında. Tuncay Özkan’ın girişimleri parantez içinde bir tv kurulabilir.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Benimle bunun ilgisi yok sayın savcım.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Tv 8 ekranı MNG grubu parantez içinde, Paraya ihtiyacı olan.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Yanıt verdim ya sayın savcım.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Paraya ihtiyacı olan televizyonlardan sponsor şirketler aracılığı ile.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Sayın savcım ama ben buna yanıt verdim ya benimle ilgisi yok. Bir başkası hazırlamış.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sizin, sizin isminiz geçiyor.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ya sayın savcım senin adının geçtiği her bilgisayar çıktısını ben soracak olursam buraya getirecek olursam.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Siz sürekli Mehmet Şener Eruygur ile görüşen bir kişisiniz.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hiç öyle bir şey yok. Hiç öyle bir şey yok. Kuyruklu yalan, iddianameye yazmışsınız görüşmüyor diye. Suç diyor. Görüşüyor, görüşmüyor diye ne söylüyor hepsi (1 kelime anlaşılamıyor) hiç öyle bir şey yok. Görüşmelerimin kayıtları var. Görüşsem ne olur Mehmet Şener Eruygur ile görüşsem ne olur birde bana onu söyler misiniz?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ben sorumu bitireyim cevabınızı o şekilde.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Tabi veririm yani de öyle bir şey yok yalnız.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ulusalcı medyanın desteklenmesi başlığının altında Tuncay Özkan’ın girişimleri parantez içinde bir televizyon kurulabilir. TV 8 ekranı MNG grubu, parantez içinde paraya ihtiyacı olan televizyonlardan sponsor şirketler aracılığıyla ekran satın alınıp 1 1,5 saatlik programlar yapılabilir. Aylık on onbeş bin dolar azami yirmi bin dolar olabileceği düşünülmekte ve ulusalcı medyaya nasıl katkı da bulunabilir nasıl sponsor bulunabiliriz. Parantez içinde örnek ATO’nun desteğinin sağlanması.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Bey efendi bunlar. Bunlar çok amatörce, maliyet muhasebesinden anlamayan insanların bu işi hiç bilmeyen insanların geyik muhabbeti. Bunları niye bana soruyorsunuz benimle ne alakası var bunların? Deli saçması bunlar.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Yine ele geçirilen bir AVI dosyasında görüntü dosyası. Atatürkçü Düşünce Derneğinin Kanaltürk televizyonuna ve Cumhuriyet gazetesine plaket vermesi görüntüleri yer alıyor. Atatürkçü Düşünce Derneği adına Şener Eruygur Kanaltürk adına İsmail Dükel ve Cumhuriyet gazetesinden Mustafa Balbay’ın hazır bulundukları görüntüde Şener Eruygur bir konuşma yapıyor ve bu konuşma içerisinde. Daha çok tanıtıma ihtiyaç var. Bu konuda olanaklarımız sınırlı. Yine geliyoruz kendi içimizde birbirimize dayanmak zorunda kalıyoruz. Bunlardan bir tanesi Cumhuriyet gazetemiz, öbürü de Kanaltürk. Birisi yazılı öbürü de görsel medyada bizim. Yani belli ölçüde bizim gözümüz kulağımız şeklinde ifadeleri var bu konuda ne diyorsunuz?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hiçbir şey söylemiyorum. Söyleyeceğini söylemiş zaten kendisi. Kanaltürk ile ilgili olarak görüşlerini ifade etmiş. Ben ne söyleyim yani. Şener beye niye böyle söylüyorsun, neden böyle söylüyorsun diyecek halim yok. Söylemiş. Kendisi görüşlerini ifade etmiş. Yani nerede söylerse söylesin beni ilgilendirmiyor. Arkadaşlar.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Özden Örnek’e ait olduğu iddia edilen günlüklerde 25 Aralık 2003 tarihli notta.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Günlükler efendim günlüklerle ilgili olarak itirazımı baştan yapıyorum. Emniyet ifademde, savcılık ifademde bu konuda detaylı açıklama yaptım. Bununla ilgili olarak, günlüklerle ilgili olarak Özden beyin buraya ifadelerinin getirtilip benimle görüşmelerinin doğru metinleri ortaya çıkana kadar bunlarla ilgili hiçbir şeyi kabul etmiyorum. Çünkü ben kendisiyle iki kez görüştüm. Ne söylediğimi biliyorum o da ne söylediğini biliyor. Şimdi iki kişi arasındaki görüşme, bununla ilgili olarak ortalıktaki her şey ekleme, çıkartma, yalan, yanlış bizi benim hiç konuşmadığım onun hiç söylemediği bir sürü şey. Ben bunu kabul etmiyorum efendim. O yüzden de diyorum ki gelsin buraya ifadesi okuyun efendim ifadesini, eğer orada bir suç varsa sorun bana soruyu ben size yanıt vereceğim efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ben sorumu soruyum siz isterseniz cevap vermeyin. 25 Aralık 2003 tarihli notta 14:30-15:30 emekli orgeneral Kemal Yavuz ve Tuncay Özkan’ın ziyareti. Tuncay Özkan daha önce Show TV de görev yapıyordu ancak bu hükümet kendi aleyhinde yayın yapan tüm kişileri ya oldukları gazetelerden çıkarttı yada televizyonlardan uzaklaştırdı. Kemal Yavuz generalde aynı durumda. Ben kendilerine yardım edebilmek için M. Ö. İle konuştum. Tuncay Özkan Müfit Gürtuna’nın İstanbul TV’sini almak istiyor ve AKP’nin yerel seçimlerde İstanbul’dan çıkaracağı adaya karşılık Ali Müfit Gürtuna’yı birleşik cephenin adayı olarak gösterilmesini koordine ediyor. Şimdilik ANAP ve DYP ile anlaşma sağlamış. Yine 7 Ocak 2004 başlıklı notta Tuncay Özkan Show TV’den ayrıldıktan sonra orgeneral Kemal Yavuz ile beni ziyarete gelmişti. O zaman kendisiyle İstanbul belediye başkanlığına adaylık meselesi ve ulusalcı bir televizyon istasyonu ve diğer medya vasıtalarının kurulması konusunda görüşme yapmıştık. Bu konuşma üzerine bende M.Ö. ile görüşmüştüm. Kendisine M.Ö.nün bana söylediklerini ilettim. Ali Müfit Gürtuna adaylığa tam razı olmamakla beraber CHP desteklemeye karar vermiş. Biraz önce siz bu adaylık konusunu sadece CHP de”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” İşte o gizli dinleme var ya 16 Aralık’a.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”iki kişiyle görüştüm demiştiniz. Onu Özden Örnek ile paylaştınız mı?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” İki kişi, hayır efendim. Eklem, bende diyorum ki işte bu yalan metinler üzerinden bunları sürdürürseniz 16 Aralıkta düştüğünüz duruma düşersiniz. Onu dinleyip oluşturup koyanlara söyleyeceksiniz. Bunlar gerçek değildir. Bunlar yalandır efendim. Bakın tekrar söylüyorum bunlar yalandır. Kuyruklu yalandır hem de.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Siz kendisine herhangi bir kitap verdiniz mi, Özden Örnek’e?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Verdim efendim, verdim kitap değil efendim doküman verdim. Kitap dediği şey.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Türk medyası diye mi bir?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” İşte efendim söyleyeceğim burada size eklerde verdim işte burada. Yeni bir medya anlayışı ek 6. bu dokümanı verdim. Herkese götürüp verdim. Zaten gidiş sebebim buydu. Burada yeni bir medya anlayışı. Bülent Arınç’a da verdim herkese verdim. Bu kadar. Ha savunma metnimin 62, 63, 64. sayfalarında bunu geniş bir şekilde anlattım. Budur efendim. Geri kalan kısmı uydurmadır. Yalanın daniskasıdır. O dinleyenler kimse onlara soracağız onları.“
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ali Müfit Gürtuna adaylığa tam razı olmamakla beraber CHP desteklemeye karar vermiş. Şimdi DSP yi DYP’yi mi ikna etmeye çalışıyor, daha MHP ile görüşecek. Televizyon kanalı satın almak için gücü yetmemiş. Gürtuna İstanbul televizyonu için çok para istemiş. Esasında kendisi bu istasyonu müteahhitlere bedava kurdurmuş adam ve para etme ama çaresizlikten başka yapacak başka bir şey yok ki. Diyor devamında, ben de kendisine elimden geleni yapacağım dedim bana kendi hazırladığı Türk medyasıyla ilgili bir kitap verdi. İçinde her türlü ilişki ve rezaleti bulabilirsiniz dedi. Medya desteği olmadan ulusalcıların başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve partisiyle başa çıkması mümkün değil bu nedenle T.Ö.nün desteklenmesi gerekir. Bende uyandırdığı intiba.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Hiç bu konuları konuşmadık.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Dürüst ve yılmayacak bir kişi. Bilgili bir görüntüsü var hiç değilse mesleğini iyi bildiği intibaı uyandı.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Hiçbir şekilde AKP’nin A’sı bile geçmedi o görüşmede. AKP’nin A’sı ağza alınmadı. O görüşmede ben bu metni verdim. Nasıl bir televizyon olacağını anlattım. Ve çıktım AKP’ye karşı bilmem ne Ali Müfit Gürtuna falan bunlar hiç yani bir şey söylemek istemiyorum. Gelsin görüşürsünüz, konuşursunuz efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” 10 Ocak 2004 başlıklı notta, akşam jandarmanın Anıttepe’ deki tesislerine gittim. Jandarma genel komutanı ile beraber Aydın Doğan ile yemek yiyecektik. Aydın Doğan’ın yanında Mehmet Ali Yılmaz ve Fikret Bila vardı beraber olmamızın amacı Aydın Doğan’a bazı mesajlar vermekti. Diyor devamında, bazı yazarlar hükümet aleyhine yazdıkça Recep Tayyip Erdoğan’ın müdahaleleriyle kendilerini işten çıkarılmışlardı. Tuncay Özkan, Sedef Karbaş televizyonlardaki bazı programlar gibi. Bu arada Tuncay Özkan’ı çok sevdiğini ama kendisine şu sıralarda hiçbir şey yapamayacağını söyledi. Yemek bittiğinde ben sizin mesajınızı aldım dedi şeklinde devam ediyor. Bu görüşmeden haberiniz oldu mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Mümkün değil efendim yok böyle bir şey. Nasıl olabilir zaten yani başkalarıyla yaptığı görüşme. Benim o konuda herhangi bir şeyi böyle bir görüşmeden haberdar değilim konuşmalar, içerik konusunda hiçbir bilgi sahibi değilim. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Mustafa Ali Balbay’a ait olduğu iddia edilen günar.txt isimli dosya içerisinde 18 Aralık 2003 başlığı altında Kara Kuvvetleri Komutanıyla makamda 11:05-12:45 arası 100 dakikalık görüşme hemen arkamızda Kosova meydan muharebesini gösteren dev bir tablo kiremit rengi koltuklar, biz ikili de o tekli de şeklinde uzun bir görüşme var. Bunun içerisinde şöyle geçiyor. Medya da yoğun bir ayıklama dönemi var. Tuncay Özkan’ı tasfiye ettiler. Balbay’ın programını bitirdiler. Üstelik yerine de ne geldi. Ben Pazar sabahları sırf TRT’deki programını izlemek için plan yapıyordum. Siz bu konuyu Kara Kuvvetleri Komutanıyla görüştünüz mü?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Asla ne bu görüşmeden, benim ama ayrıldığımı herkes biliyor yani Türkiye de herkes siz bilmiyor muydunuz Mehmet Ali bey. “
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Sizin adreslerinizde yapılan aramalarda özellikle organize suçlar şube müdürlüğüne ait. Ve şubede arşivinde kalması gereken paraflı bir takım belgeler ele geçirilmiş. Bu Adil Serdar Saçan’dan aldığınız iddia ediliyor bu konuda ne diyorsunuz?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Ben Adil Serdar Saçan’dan bu güne kadar hiçbir belge almadım. Talep ettiğim bir tek telefon konuşmasında talep ettiğim belge var Fatih Cumhuriyet savcılığına başvurmuş beni soruşturun demiş. O soruşturma belgesini bana gönderir misin Adil’ciğim diye kendisine telefonda söylüyorum. Merak ettim kendisiyle ilgili nasıl bir soruşturma istemiş. Onun dışında ben Adil Serdar Saçan’dan hiçbir belge almadım. Hiçbir belge, bilgi alış verişim olmamıştır. Paraflı belgelerin bende bulunması bir mahkeme dosyasında değilse bir arkadaşım o dosyalarla ilgili araştırma yapıp da getirmiyorsa bende bulunması mümkün değil. Böyle bir şey yoktur.
Salonda söz almadan konuşmalar oldu, anlaşılamadı.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Tamam anladım açıklayacağım. “
Sanık Adil Serdar Saçan söz almadan konuştu anlaşılamadı.
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Şimdi bakın efendim bunlar, bunların, bunların çıktığını söyledikleri yer halkalı da bir depo. Bu deponun benimle hiçbir alakası yok. Ben telefonla bana söylemişler bende bir yer bulun taşıyım demişim Kanaltürk’den arkadaşlar 120 tane gazetecinin çalıştığı yerden gelen belgeler. Ve orada birisi mi koydu orada var mıydı yoksa bi hakikatten belki de o belgeler bir yere gönderilmiştir ekinde dosya olarak gönderildiği yerden bizim arkadaşımız o mahkeme dosyasını alırken o da gelmiştir. Ben bu konuda bilgi sahibi değilim. Ama ben Adil Serdar Saçan’dan böyle bir şey almadım efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” 22 Temmuz 2008 tarihinde Adil Serdar Saçan ile yaptığınız görüşme var. Efendim gardaş Adil beyciğim, buyur gardaşım, ne kadar güzel çıkmış fotoğraflarınız nerde işte çok kıskandım hürriyette filan diye devam ediyor. Birbirimize benzemişiz falan diyor. Ondan sonra şöyle diyorsunuz. Peki siz bana bir şey göndermiştiniz dosya hatırladınız mı diyorsunuz, Adil Serdar Saçan evet, Tuncay Özkan, o dosyadan var mı elinizde, Adil Serdar Saçan şu anda yok ama bulurum. Tuncay Özkan, yarın mesela saat 11 gibi olabilir mi? Yok lan yarın 11 gibi olmaz elimde olacak ama. Senin elinde mi diyor. Evet 11 de benim elimde olacak en son geldiğimde getirdiğim mi diye soruyor Adil Serdar Saçan size. Evet ya diyorsunuz. Ha o zaman bana faks numarası vereceksin abi şu 5-6 sayfalık olan de mi. Sizde evet evet hani şey iki tane şeyle kararla ilgili olan. Adil Serdar Saçan tamam, tamam anladım. Şeklinde 22 Temmuz 2008 20.37’de yapılan bir görüşme, yine bunun devamında 21.19’da bir görüşmeniz daha var. Burada efendim canım diyorsunuz. Adil Serdar Saçan, F tipi değil demi. Siz, ooo ya. Adil Serdar Saçan, F tipi. Tuncay Özkan, evet ya iki tane şey vardı ya hani. Adil Serdar Saçan, anladım da yani bir F tipi vardı birde destansı vardı. Tuncay Özkan, ikisi, ikisi ikisini birden. Serdar Saçan, biri var biri yok da onun için neyse tamam. Ha tamam görüşürüz şeklinde görüşmeniz var bunu açıklar mısınız?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Efendim Adil Serdar Saçan 2005 yılından beri benim avukatımdır. 2005 yılından beri. Dosyada da 2005 yılından beri avukatım olduğuna dair belgesi vardır. Ben bunu savcılıkta her yerde ifade ettim. Dile getirdim. Söyledim. Dosya da bunun belgesi bulunduğu halde ısrarla söylüyorum. Sorulan belgede Fatih Cumhuriyet savcılığına Adil Serdar Saçan’ın beni soruşturun diye gönderdiği belge ve ekleridir. Destansı dediği de bu Ergenekon ile ilgili.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Ergenekon mu?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Fatih Cumhuriyet savcılığına diyor ki Ergenekon ile ilgili beni soruşturun başvurusu o.Efendim evet iki konuyla ilgili soruşturma.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sizin avukatlığınızla ne ilgisi var bu görüşmenin onu anlamadım.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Efendim bende diyorum ki, bilgi olarak veriyorum ön tarafını, ikinci tarafında diyorum ki Adil Serdar Saçan kendisini böyle şey için götürmüş Fatih Cumhuriyet savcılığına söylemiş. Fatih Cumhuriyet savcılığına demiş ki ben soruşturun, ekine de belgeler koymuş. Bende Adil’e diyorum ki bunları bana gönder, getir ver konuşma buna dair konuşmadır. Destansı dediğim şey, sayfa 132’de savunmamın sayfa 132’sinde mevcuttur efendim bununla ilgili açıklamam. İkisiyle de ilgili evet.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Mehmet Şener Eruygur’la aranızda 13 haziran 2008 tarihinde geçen bir görüşme var. Bu görüşmede şöyle özet olarak Tuncay Özkan’ın paşam saygılar sunarım nasılsınız efendim. Şener Eruygur’un ben izlemedim ama kız izlemiş birde bizim İlker Kayıtlı izlemiş ya müthişmişsin ama çok saldırmışlar köpekler sana ya, diyor. Tuncay Özkan, saldırırlar köpek onlar paşam yapacaklar diyor. Mehmet Şener Eruygur, sağlığına dikkat et, sonra bazı şeyler bana söyledi İlker öyle şeylere sakın nokta nokta, itibar etme. Ben nokta nokta şimdi şunu bil nokta nokta, konuştuklarımızın dışında başka bir şey olamaz, ayarlayacağımız şeylerde ikimizin hepimizin çıkarı için bu badireyi öyle atlatacağız ondan sonra sen önde olursun, hiç ses çıkarma şimdi sen işine bak şeklinde konuşma var. Bu görüşmede.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Bunu aydınlattım efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”atlatılacak olan badire nedir? Sizin önde olmanız konusu nedir açıklar mısınız?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Tabi efendim, ben bu konuyla ilgili olarak size bilgi verdim, burada geniş geniş açıklama yaptım. ADD’nin başkanlığından ayrılmasını istedim kendisinden, kendiside bunu olumlu karşıladı başta, bu konuşmada onunla ilgili konuşmadır. İlker beyde bununla ilgili olarak benimle görüşmüştür. Denizli şubesi başkanı Gülizar hanımın genel başkan olması ADD’ye ve kendisinin çekilmesi konusu ama Şener paşa burada uzlaştığımız halde buna uymamıştır. Ekibi Şener paşayı zannediyorum ki arkadaşları yakın arkadaşları onu caydırdılar. Yeniden yarışa girdi, bizim arkadaşların karşısına çıktı ben İzmir de muhaliflerle toplantı yaparken böyle gitti Antalya da toplantılar yaptı. Ben oradayken öğrendim bütün bu çalışmalarını. Buda bir televizyon programı 32. gün programı, 32. gün programında ben televizyona çıktım konuşma yaptım. Oradakiler Ergenekon davasıyla ilgili olarak Şener Eruygur’un suçlu olduğunu herkesin suçlu olduğunu ilan ettiler bende dedim ki ya böyle bir hukuk anlayışı nerde var? Yargılama bitmeden kimi suçlu ilan ediyorsunuz? Bu insanlara nasıl suçlu dersiniz? Adam daha ifadesini vermeye çıkmamış, bir sürü insanla böyle töhmet altında bırakıcı şeyler, Şener paşayla ilgili bir sürü töhmet altında bırakıcı şeyler. kızı takip etmiş kaydetmiş bana teşekkür ediyor. Olay budur, buyurun efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Ahmet Hurşit Tolon sizden herhangi bir konuda yayın yapmanızı istedi mi?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Ahmet Hurşit Tolon benden kendisinin mitingin adını yanlış hatırlarsam beni düzeltsinler bir ulusal egemenlik hareketi bununla ilgili eklerde dolu, bununla ilgili olarak. Buluşması ulusal egemenlik buluşması 18, 12 Nisan bununla ilgili olarak paşam beni aradı, bunun duyurusunda yardımcı olmamı istedi evet, televizyon kanalından bunun duyurulmasını yardımcı olmamı istedi.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:” Şöyle bir görüşmeniz var, 7801 nolu tape 31 Ocak 2008 14.27’de düzenlenecek bir organizasyondan bahsediliyor, kimin organize ettiği konusunda konuştuktan sonra Ahmet Hurşit Tolon’un bizim yönetim kurulu toplantıda tanıyorsunuz hepsini teker teker selamları sevgileri var, sizi kucaklıyoruz. Şimdi bu ikisi organizasyonu kiminle koordine edilecek sizinle mi? Ahmet Tuncay Özkan’ın, hayır efendim, ben hiç yokum orada. Hurşit Tolon’un, bir siyasi parti mi yapıyor bu işi kim yapıyor belli değil, yani biz sizden haberlerden alıyoruz ikisinde orada olacağız da diyor. Sizde, bilgi vereyim, 14 Nisan çalışma gurubu adına Ankara’dakiler adına Senan Sarıhan aradı, dedi ki ben bu gurup adına arıyorum. Biz Anıtkabir’e gireceğiz ayın ikisinde, dedim ki ben bir konuşayım bir anda böyle acil karar verdik kusura bakmayın dedi, peki dedim. Devamında Hurşit Tolon’un, o dedi kusura bakmayın bak bunu sizden duymak beni ve bütün yönetimi mutlu edecek. Aziz dostum biz seninle kader arkadaşıyız kader arkadaşı. Beraber çıktık yola hatırlarsan şimdi beni de başladılar sana saldırıyorlar şimdi bana da saldırıyorlar, şeklinde bir görüşme var.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Evet efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Bunu açıklar mısınız?”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Tabi efendim, Sayın Hurşit Tolon çok beyefendi, özü sözü bir ve söylediğinin arkasında duran bir insan ben öyle tanıdım kendisini. Bu beyefendi benimle bu konuda yardım isterken, Anadolu uyanış hareketi diye bir hareketinde, danışmanlığını ve sözcülüğünü yapıyor. Orada ki hanım efendiler de bizim tanıdığımız hanım efendiler, başkanı hukukçu avukat olarak tanırsınız, başkan yardımcısı bir öğretim üyesi hatta başkan yardımcısı bildiğim kadarıyla Yeni partide görev almış bir hanımdır. Ulusal uyanış topluluğu kadınlar Cumhuriyet kadınları derneğinin Anıtkabir’e bir yürüyüş planı var. Beni niçin arıyorlar? Televizyon sahibini arıyorlar duyurusunu istiyorlar, şimdi Şişliyi su basmış Şişli adliyesini e oradan bir yargıç, savcı arıyor ki yav kardeşim burayı su bastı ya, burada ki çalışma koşulları diyor. Sizi niye arıyor? Örgütsel bağınızdan dolayı mı arıyor? Ya bir haber bir kamera gelsin de birisi duyursun diye arıyor, sadece beni aramıyor ki başka gazeteleri televizyonları da arıyor. E beni de arıyor vay beni arayınca örgütsel bağlantı çıkıyor. Neresinde bunun 311, neresinde bunun 312? Savunmamda sayfa 144’de buna yanıt vermişim efendim.”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”13 Mart 2008 tarihinde 21:54’te Hurşit Tolon ile yaptığınız görüşmede, Ahmet Hurşit Tolon’un telefonunun dinlendiğini söylediği konuşmanın devamında bir çok platformun bir araya geldiğini anlatarak yani işte bu ulusal güç birliği, ulusal birlik hareketi, Anadolu ulusal dayanışma platformu, çay yolu may yolu bir sürü yani platformlar şimdi birlikte düşünüyor birlikte üretiyor mümkün olabildiğince, şimdi bunun kararını aldılar 12 Nisan cumartesi ulusal egemenlik buluşması bu konu emirlerinize intizar eder, müsaadesi de çıktı bunun çalışması sürüyor 600-700 kuruluş ben ayrıntıları bilara vereceğim. Bunun tek amacı var ulusal egemenliğimizin koruması dediği sizin, şimdi çocuklara talimat veriyorum hemen tanıtım tızırlarını hazırlamaya başlayacaklar. Şeklinde bir görüşmeniz var, burada geçen platformlar hakkında ne bilginiz var? Ulusal güç birliği, ulusal birlik hareketi.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Ben bu ulusal güç birliği, ulusal birlik hareketini tanımıyorum ama bildiğim 14 Nisan çalışma gurubudur. 14 Nisan çalışma gurubu Ankara’da ki bütün sivil toplum örgütlerini bir çatı altında toplayan ve burada size eklerde de sunduğumuz bilgisini verdiğimiz çok güçlü bir sivil toplum hareketidir. İçinde Türk tabiple birliğinden herkes vardır orada 14 Nisan mitingi düzenleyen çalışma gurubu da onlardır. Bizde o gurubun içindeyiz biz kim sivil toplum inisiyatifi rolümüzle oradayız. Bizde orada yer alıyoruz, 14 Nisan çalışma gurubu Türkiye de çok ses getiren açıklamaları yapan, başkanlığı sözcülüğü belli olan, Ankara da internet sitesi olan, internete girdiğiniz zaman kimler tarafından yönettiği, Bülent beyin bir dönem sözcülüğünü yaptığı hani o görüştü dediğiniz Bülent beyin Büyükakın’ın sözcülüğünü yaptı, çok güçlü etkili bir sivil toplum örgütüdür 14 Nisan çalışma gurubu. Ve 14 Nisan çalışma gurubu demokrasiye olağanüstü katkılar sunmuştur. 14 Nisan çalışma gurubunun içinde sendikalar, diğer dernekler, 107. sayfada da savunmamın 107. sayfasında geniş bir şekilde bu konuyu anlatıyorum.”
Mahkeme Başkanı:" Savcı bey sürecek mi daha çok?”
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sürecek sayın başkanım.”
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:”Sayın başkanım, benim istirhamım bu gece çalışalım sizden rica ediyorum size yalvarıyorum hatta. Müsaade buyurun yemeği burada yiyelim bu işi bugün bitirelim bunu Cuma’dan sonraya bırakmayalım, çünkü Cuma’dan sonraya kalırsa uzayıp gidecek ne sorarlarsa sorsunlar bana ben yanıt vermeye hazırım. Bu çileyi uzatmayalım, bu işi erken bitirelim.”
Mahkeme Başkanı:" Ne kadar sürer? Çok sürer mi? Nihat Bey sizin ki ne kadar sürer?
Sanık Ahmet Tuncay Özkan:” Efendim birer saatten iki saat sürer efendim ne olur sizden rica ediyorum.”
Efendim saat 19.50 olması karşısında sanık Ahmet Tuncay Özkan’ın çapraz sorgusunun tespitine bu oturuma mahsus olmak üzere son verildi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ.
Oturuma 25.12.2009 günü saat 09.30’a kaldığı yerden devam edilmek üzere ara verilmesine oy birliğiyle karar verildi.24.12.2009
BAŞKAN 20909 ÜYE 28298 ÜYE 37266 KÂTİP 116766
Dostları ilə paylaş: |