13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə8/9
tarix30.12.2018
ölçüsü0,74 Mb.
#88430
1   2   3   4   5   6   7   8   9

Mahkeme Başkanı:" Efendim duruşmanın seyri ve disiplin bozulmaması için ben gerekli uyarıları yaptım ve bu uyarılara rağmen devam ettikleri için bu durum meydana geldi buyurun.” Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim duruşmanın seyri adil ve sağlıklı bir yargılama için salonda bulunan sanıkların ve avukatların ve izleyicilerin duruşma nizamına göstereceği uyum kadar önemli bir başka husus daha var. Heyetinize dönük baskılar ve heyetine dönük basından ve kamuoyunda sivil toplum örgütlerine gelen sair baskılar.”

Mahkeme Başkanı:" Bu konuda elinizde somut bir şey var mı Avukat Bey.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Var efendim, Başbakan seçim meydanlarından bağırıyor diyor ki; şimdi bakınız Danıştay sanıkları kimlerle yargılanıyor siz Başbakan’a haddinizi aşmayın Başbakan yasama, yürütme, yargı ayrı ayrı organlardır mahkememizin işine karışmayın diyemiyorsunuz. Avrupa Birliği size talimat veriyor.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim o dava dışı, dava dışı beyanlar o siz yorumunuz buyurun.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Avrupa Birliği size talimat veriyor bir tek serzenişte bulunan burada sanıklar ve bizleriz. Mahkemeniz bundan hiç yakınmıyor Adalet Bakanı yapın, edin, hiç korkmayın arkanızdayım diyor, siz biz kimseden korkmayız sizin bu tembihinize ihtiyacımız yok diyemiyorsunuz. Bakın size şu haberi Aydın Abiyle gönderim şimdi; bu ne ahlaksızlık Nuri İmre isimli bir haber bakın efendim Zaman Online’nin bir haberi bugüne ilişkin bir haber Ergenekon avukatları Osman Yıldırım’a engel olmadı diye başlıyor haberde şöyle bir ifade var; duruşma sırasında mahkeme salonuna giriş ya da çıkış için kimsenin izin almaması rağmen Avukat Vural Ergün’ün tuvalete gidebilir miyim demesi de dikkat çekti benim böyle bir beyanım oldu mu. Bu oturduğu yerde haksızlığa karşı gösterdiği tahammülsüzlükle homurdanan sanıktan daha mı az etkilemekte mahkemenizi ne yapacaksınız efendim bu haber karşısında ya da meydanlarda siyasilerin mahkemenize dönük baskılarına karşı ne yapacaksınız hiçbir şey gücünüz burada 3 yıldır tutuklu bulunun kanunun cezayla bütün hürriyetleri bütün hakları ellerinden alınmış sanıklara mı yetiyor. Siz duruşmanın intizamını yargılamanın sağlıklı bir şekilde seyrini bir bütün olarak değerlendirmelisiniz. Her gün bir televizyon programında size nasıl karar vereceğiniz öğretiliyor her gün iktidar partisi bu dava üzerinden meydanlarda oy toplama arayışına giriyor mahkemenizin bu konuda yaptığı en ufak bir başvuru en ufak bir girişim var mı burada her ağzını açan sağını dışarı atmakla tehdit ettiğinizde sonrasında her sanığa kılığına kıyafetine karıştığınızda sonrasında her sanığa burada kendinize göre biçim vermeye çalıştığınızda biz bunun nasıl adil yargılama olacağını söyleyebiliriz.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim bizim gösterdiğimiz toleransı hiçbir mahkeme göstermiyordur herhalde farkındasınızdır herhalde uzun uzadıya konuşuyorlar, istedikleri talepte bulunuyorlar her şeyi söyleyebiliyorlar, bizim kadar toleranslı mahkeme gösterebilir misiniz efendim.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Müvekkilim 2500 sayfalık iddianame siparişe vermedi mi efendim, müvekkilim 2500 sayfa iddianame siparişi vermedi 2500 sayfa iddianame tanzim edeceksiniz onu kabul edeceksiniz sanığın penisinden bahsedeceksiniz 1500 klasör evrak tanzim edeceksiniz, evrak olsun klasör olsun sonra yargılama yapıldığında da siz benden yarım saat içerisinde meramımı anlatmamı isteyeceksiniz sonra da bunu bana sanki adil yargılama hakkı burada hiçbir mahkemede olmadığı kadarıyla tesis ediliyormuşçasına bunu söyleyeceksiniz, gücünüz burada sanıklara mı yetiyor. Bakın bugün gelen cevaplardan bir cevap.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim o tür şeyler dava dışı şeyler bizi şeyler bizi bağlamaz ben hep aynı şeyleri söylemek zorunda bırakmayın, bunlar dava dışı şeyler duruşmada salonunda olan biten bir şey varsa biz onlarla meşgul.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Dava dışı değil efendim, efendim dava dışı değil dava dışı değil efendim, biz sizin, biz sizin, biz sizin, herhangi bir baskı ve tesir altında kalmadan hür iradenizle karar verebileceğinizden ne suretle emin olabileceğiz.”

Mahkeme Başkanı:" Her zaman emin olabilirsiniz.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Bugüne kadar hiç emin olmadım emin olun. Bakın efendim mahkemeniz 28 Mayıs tarihli bir ara karar almış. Bu örgütü ağzından kuran Tuncay Güney’e ilişkin resen sefahat sormuş ne durumdadır diye. Mahkemenize daha önce çok kere saygısızlık yapıp evrakı aynıyla iade edilmek gibi bir istisnai durumla benim avukat olarak ilk kez karşılaştığım Zekeriya Öz' ün verdiği cevap elimde sizde gördünüz. 31 Mayıs 2010 günü savcı buna cevap yazmış siz ara karar aldıktan 3 gün sonra ha Tuncay Güney vardı deyip yeniden Kanada yetkili adli mercilerinden yardım talebinde bulunmuş. Siz bunu burada oturduğu yerden haksızlık nedeniyle çaresizlik içerisinde homurdanan sanığın homurdanmasından daha mı az kıymetli görüyorsunuz. Eğer öyle görüyorsunuz o zaman burada homurtunun da önünü kesemezsiniz biz burada bu yargılamaya saygı da duyamayız. Bu mahkemede intizamı nizamı da sağlayamazsınız.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim Mahkeme Başkanı olarak her zaman sağlarız bundan emin olun.”



Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Efendim bunu uygulamanızla ortaya koyacaksınız ve dilerim şimdiki beyanlarımı da hiç olmazsa bu gece yatağınıza girdiğinizde bir düşünürsünüz. Ben her gece evime gittiğimde Fikret Emek komutanımın ilk kez kucağına burada aldığı çocuğunu aklıma getirip yüreğim paralanıyor ben burada bu insanların hiçbirisini hiçbir surette bir kabahatinin olmadığında adım gibi eminim bundan sizde eminsiniz. Ama şimdi açıklayacağım burada bu yargılama sürmek zorunda bunun arkasındaki nedenlerin neler olduğunu şu aşamada ortaya koyamıyoruz ama bakın çok muteber bir emniyetçi olduğu söylenilen üstelik cemaat mensubu da olduğu iddia olunan Hanefi Avcı kitabında emniyet içerisindeki imamı açıkladı. Belki de bugünlerdeki moral bozukluğunu sinir gerginliğinin bir sebebi de o olabilir. Çünkü peşinden adliyedeki imamda gelecek adliyedeki imamın Ataköy’de yada Bahçelievler’de kendisine lojman tahsisi mümkünken niçin Nişantaşı’nda maliye lojmanlarında lojman tahsisi yapıldığını adliyedeki imamın kim olduğunu biz bilmiyor muyuz sanıyorsunuz. Biz kimin cemaat mensubu olduğunu kimin şantaj kurbanı olduğunu bilmiyor muyuz? Hepsi yakında ortaya çıkacak hepsi. Şimdi kanunsuz cezaya dönmüş bu durum karşısında artık bizlerin yeniden yeniden CMK’dan anayasadan TCK’dan bahisle suçsuzluğumuz kanıtlama gibi bir gayret içerisine girmemizi beklemeyin. Hiçbir anlamı yok biz burada sadece Danıştay cinayetinin arkasındaki karanlık gücü ortaya çıkartmak noktasında çaba harcamaktayız. Ama bakın bunu taa en başında ilk olarak ben anımsatmıştım şimdi lütfen bir zihninizi canlandırın, 4 Ağustos tarihli celsede 103. celsede Danıştay sanıkları hakkındaki yargılamayı biran önce sonuçlandırmazsanız ellerini kollarını sallayıp gideceklerini söylemiştim bunu ilk söylediğimde hesapladığım gün sayısı Danıştay sanıkların için 1115 gündü. Sonra bunu 957 gün kala 903 gün kala 880 gün kala defaatla hatırlattım. Peki bugün Danıştay sanıklarının tahliyesi için kaç gün kaldığını bu yargılamayı kesinleşmiş bir mahkeme kararıyla sonlandırmak için kaç gün kaldığını biliyor musunuz? Ben söyleyeyim tam 488 gün var tam 488 gün şimdi muhtemelen referandum sonrasına kadar da duruşmaları tatil edeceksiniz. Zaman onların lehine yargının saygınlığı aleyhine yargı şehidimizin ruhu aleyhine çalışmakta ve bu noktada mahkemenizin sorumluluğu hakikaten hiçbir surette affedilir bir sorumluluk değil. Bakın, daha öncede söyledim sizlere sırf yargılamayı uzatmak noktasında Danıştay ile Ergenekon arasında irtibat kurmak için dayanağınız olan bir Osman Yıldırım diğeri de hayalet CD kayıp zarf içerisinde geldiği söylenilen o Veli Küçük ile Alparslan Arslan’ı irtibatlı gösteren yazı, Mehmet Eymür imzalı kupür vesair var. o noktada mahkemenizle kaç, kaç sürtüştüğümü siz de gayet iyi biliyorsunuz ne oldu ne zarfını bulabildiniz ne CD’yi bulabildiniz kaynağı belirsiz korsan delil var dosyanızda. Siz son çare bu korsan delillerden medet umarak adeta oraya buraya yazı yazıyorsunuz gelecek cevabi yazılarak göre bu yargılamada yol kat etmek niyetindesiniz. Burada görmüyor muyuz önünüzdeki ekrandan arama motorundan tanığın adının geçtiği her bir satırdaki düz cümleyi soru cümlesi haline getirip sanığa telaffuz edip sormakla yargılama yaptığınızı bugüne kadar yargılama kattığınız hangi yenilik var, hiçbir yenilik yok. Buradaki yargılama hakikaten evvela sanıkların ve bizlerin saygısını inancını güvenini kazanmak zorunda ama bu nasıl olacak bakın şimdi burada verilecek olan hüküm hiçbir halde hakikaten evrensel hukuk ölçütleri içerisinde kabul edilebilir bir yargı kararı olmayacak en başında bunun engeli bizzat Sedat Sami Haşıloğlu’nun heyette yer alması. Niçin bakın Sedat Sami Haşıloğlu hakkında Çatalca’da bir icra müdürüne efendim.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim bunlar daha önce söylendi tekrar tekrar söylemeyin daha önce söylendi.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Hususu söylemedim efendim bekleyin ne söyleyeceğimi bilmiyorsunuz bekleyin söyleyeceğimi söyleyeyim sonrasında bunu daha söylemiştiniz dersiniz. Sedat Sami Haşıloğlu’nun hakkında icra müdürüne ucuza mal kapatmak için baskı uyguladığı yolunda şikayetler çerçevesinde başlatılmış idari soruşturma bizzat bu davanın eş başkanı olan Başbakan’ın tahakkümünde bulunan ceza işleri genel müdürlüğünde çıkacak olan kararı belirlemek noktasında yeterli bir tehdit değil midir bu tehdit karşısında Sedat Sami Haşıloğlu nasıl olur da hür iradesiyle bir karar tesis edebilir. AHİM ölçütlerinde sırf Sedat Sami Haşıloğlu’nun hakkında devam eden bu soruşturma ve sırf Türkiye’ye mahsusu Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’na Adalet Bakanının katılıyor olması bir bozma sebebi değil midir. Oturun lütfen aynı AHiM standartlarına bakın aslına bakarsanız Sedat Sami Haşıloğlu’nun bütün bu gerçeklerden yola çıkarak kendiliğinden çekilmesi gerekirdi. Ama o bu davaya mecbur olduğundan çekilemiyor, tabi ki yorum yapacağım efendim, siyasi bir davada yorum yapacağım tabi ki.”

Mahkeme Başkanı:" Efendim yorum yapıyorsunuz, yorum yapıyorsunuz.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Vural Bey herhalde diğer duruşmaları çok takip etmiyorsunuz yani en azından basını takip etmiyorsunuz o anlaşıldı. Sedat Sami Haşıloğlu’nun kimseden korkusu olmadığının deklere etmiştir isimde vererek sizin biraz önce şunu şunu şunun niye söylemiyor dediğiniz şeyler çok önceden söylenmiştir. En azından basına takip edin ha diğer duruşmaları takip edemezseniz en azından mevzuatı takip edin onu da çok takip etmediğiniz belli oluyor. Süreler konusunda eksik bilgiye sahipsiniz yani bir takip yönüyle problem var.”

Mahkeme Başkanı:" buyurun, buyurun devam edin.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Buyurun, deklare etmek yetiyor olsaydı buradaki sanıkların hepsi masum olduğun deklare ettiler çoktan onların tahliyesi gerekirdi. deklare etmek yetmiyor, diğer yandan mevzuatı takip etmek kadar AHİM standartlarını da takip etmek gerekiyor.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:”Siz diyorsunuz ki, bu konu ilk kez gündeme getirilecek bu konu ağza sakız oldu. Gerekli cevaplar verildi ama siz onu da bilmiyorsunuz, siz onu bilmiyorsunuz.”



Mahkeme Başkanı:" Defalarca tekrarlandı.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Ve buna rağmen çekilmediğiniz gibi en çok reddedilen hakimlerden biri olmakla hala yargılamakta ısrarlısınız ve hatta hatta size şunu söyleyeyim; bu haberi yapan iki tane yurtsever gazeteci arkadaşım var biri Deniz Yıldırım biri Ufuk Akkaya ikisi de Aydınlık’ta bu haberi emeği geçen yurtsever gözü pek gazetecilerdir sizde hiç çekinmeden o davada yargıçlık yapmaya devam ediyorsunuz kör kör parmağım gözüne. Yani hukukun yargıcın bir etiği bir ahlaki kriteri bir evrensel ölçütü vardır. Bu ölçütler dâhilinde siz bu kadar ısrarla reddedilmekle kalmayıp çekilmekten de geri durmakla hakikaten şüphe kaynağısınız. O noktada tabi ki adil yargılama olmayacak burada. Ha Sayın Hüsnü Çalmuk, bakın ikiye bir mahkemesi diyoruz biz bu mahkemeye artık ama bugün üçe üç Hüsnü Çalmuk kardeşiniz Fehmi Çalmuk en son Bülenç Arınç’ın kadrosundan TRT’de daire başkanlığına atanmış. Başbakan’ın hakkında Kasımpaşalı delikanlı diye bir kitap yazmış buradaki sanık Ergün Poyraz da Takunyalı Föller kitabını yazmış. Şimdi elbette bir evden biri sağcı, biri solcu iki kardeş çıkabilir elbette ki kan bağı tek başına hiçbir surette objektifliği tarafsızlığı yitirmek için neden değildir, ama gelin görün ki Türkiye’de kan bağı çok önemli bir müessesedir ve Hüsnü Çalmuk’un bu mahkemedeki uygulamaları tek başına dahi yeterince kuşkuyu gerektirir nedendir. En son Danıştay davası kapsamında el konulmamış, bugüne kadar istenilmemiş, hard diskleri bu dava sürecinde bizler istedikten sonra o hard diskleri adete anlaşmalı bilirkişiye gönderen hâkim, naip hakim Hüsnü Çalmuk gelen raporda 8 kamera olduğu halde 23 ayrı görüntü nereden çıkıyor, Danıştay binasında cehennem merdiveni yok bu nasıl olur da cehennem merdiveni ismini alıyor diye en ufak bir kuşkuya en ufak bir meraka bile kapılmıyor, hayatın olağan seyrine ters bu. Avukatı hakimi savcıyı bırakın gazeteciyi bırakın kim olursa olsun bu durumu kuşkulu görüp hiç olmazsa bilirkişiden mülakat, hiç olmazsa mütalaa alır. Burada avukatlar sanıklar sorduklarında buna verilebilecek bir cevabı olur, ama o da yok. Nasıl olsun en son Hüsnü Çalmuk’un tavrını gördük burada sanıklardan birinde Habip Ümit Sayın’da ele geçirilen bir internet çıktısı ki akıbetinin ne olduğunu burada yargılama sürecinde hep birlikte ortaya koymuştuk. Bu gerçekten uzakmışçasına burada bir avukata bir yargı mensubuna jandarma kuvvet komutanının tetikçisi misiniz sorusunu soruyor. Dayanağınız ne, kaynağı belirsiz bir internet çıktısı. Şimdi empati yapın elinizi vicdanınıza koyun yarın öbür gün bu soru size sorulsa ne olacak, bu soruyu bir gazeteci bir avukat size sorduğunda benzer bir biçimde yorumlayıp sorduğunda, sizin bundan yakınma hakkınız olacak mı? Siz Sayın Özese, bakın Hanife Avcı’nın kitabında, cemaat içerisindeki adli terör örgütünün ilk eyleminin Van’daki Yücel Aşkın davası olduğu yazılı. Sizin Van’dan buraya geliyor olmanızı bu çerçevede ben manidar buluyorum ki geçen haftada geçen celsede de sizde eğer kendinizden eminseniz bizlere güven vermek noktasında sicil dosyanızı talep edin demiştim. Siz bize güven vermek noktasında bizlerin talebini ciddiye almak zorundasınız böyle bir zorunluluğuz olmayabilir ama ben size asrın davasında her biri sizler kadar hatta sizlerden çok daha saygın onlarca kahraman askerimizin avukatımızın öğretim üyemizin yer aldığı sanıklar topluluğunun beklentisinden söz ediyoruz.”

Mahkeme Başkanı:" Sade veya hukuki olan talep ve beyanlarınızı dikkate alır ciddiye alırız her beyanınızı her yorumunuzu dikkate almayız, buyurun.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Eğer burada, her beyan her mahkeme işlevi.”

Mahkeme Başkanı:" Hukuki olan, hukuki olan dosya kapsamına uygun olan talep ve beyanlarınızı dikkate alırız.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Mahkemenizin her beyanı, her irade beyanı her işlemi dosya kapsamını uygun olsaydı, (birkaç kelime anlaşılamadı) zorunda kalmazdık.”

Mahkeme Başkanı:" Dosyaya katkısı olan, dosyaya katkısı olan, iddianameyle bağlantılı olan her konuyu ele alırız buyurun.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Her serzenişimizde gerek sanıkların gerek savunmaların her serzenişinde yargıya güvenelim diyorsunuz yargıya güvenmek için yargınıza güvenmek için söz gelimi müvekkilimin Sevgi Erenerol hakkındaki o bir türlü elle tutulup gözle görülemeyen dosya içerisinde hiçbir surette ipucu bulunmayan o çok kuvvetli şüphenizi giderip ortadan kaldırmak müvekkilimi mahkûm ettirmek ya da beraat ettirmek ya da tahliyesi için koşulların varlığı yokluğu yeniden gözden geçirmek için ne yaptınız. Müvekkilime hangi soruyu sordunuz müvekkilimle ilgili hangi yazışmayı yaptınız hiç. Bu halde biz yargınıza nasıl güvenelim, bir şeyler yaparsanız bir size güveneceğiz diyeceğiz ha hakimler çalışıyor, ama hiçbir şey yaptığınız yok kuru kuruya yargıya güvenin, yargıya güvenin İlhan Cihaner güvenmedi güvenseydi değişicek miydi bir şey gördünüz işte akıbetini herkesin yattığı bu rejimin düşmanlarının yanına kar kalıyor. Bu bir iş savaş yargı üzerinde sürdürülen bir iç savaş. Eğer hakikaten aynı Cumhuriyetin insanlarıysak aynı Cumhuriyete inanıyorsak buna asla ve kata mahal vermemeliyiz. Şimdi ben bu mahkemeye niye güvenilmemesi gerektiğini bakın kendi kararınızla ortaya koyacağım. 2010, 106 sayılı ıslak imza dosyasındaki değerlendirmenize ilişkin bir hatırlatmada bulunmak istiyorum hani satır aralarında 13 Ağır Ceza Mahkemesi başkanı Sayın Köksal Şengün’ün de dosyayı kendi inisiyatifiyle gönderdiğinden yakındığından serzenişte bulunduğunuz bunu da özellikle kendi inisiyatifiyle yargı sistemi, Yargıtay’a dosyayı gönderdiğini derç ettiğiniz o kararınız var ya o karardan bakın o kararda siz ne diyorsunuz; Erzurum 2 Ağır Ceza Mahkemesinden gönderilen CD’lerin kağıt ortamına aktarıldığı tespit edilmiştir deyip CD’nin kendisinin gönderilmemesini CD’nin kağıt ortamına aktarılmış olmasını Yargıtay’ın yeterli bulmasını serzenişine konu ediyorsunuz. Ama yine aynı mahkemeniz CD’nin kendisini bulamadığı halde kağıt ortamına aktarılmış sureti üzerinden işlem yapmayı hukuka uygun buluyor. Böyle çifte standartlı uygulamada bulunan bir heyete bir heyet üyelerine biz nasıl güvenelim siz burada sanık olsanız nasıl güveneceksiniz.

Mahkeme Başkanı:" Kararın tamamını okudunuz mu?”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Okudun efendim ben tespitinizden bahsediyorum, ben tespitinizden bahsediyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Okusaydınız, okusaydınız o yorumu çıkarmazdınız.”



Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Siz bırakın bunu, bunu bırakın efendim defeatle söyledim; dosya dava dosyası hakimin de, savcının da, avukatın da, mübaşirinde, katibinde, namusudur. Dosyanızdan evrak kaybolduğunu siz burada benden dava avukatında öğreniyorsunuz ben hassasiyet gösterip onu burada tespit etmesem bihaber kalacaksınız. Hadi bırakın onu ben bunu tespit ediyorum defeatle kavga dövüş hakkımda suç duyurusunda bulunmasına rağmen bulunması gerçeğine rağmen ısrarla takip ediyorum nihayet bunun olmadığı ortaya çıkıyor. Mahkemeniz bu noktada hadi bırakın suç duyurusunu ortamı yeniden germeyeyim o konuya girmiyorum. Ama bunun bulunması için yeniden bir tek yazı bir tek müzekkere dahi yazmıyor niye mahkemeniz için bu yargılamanın yargılama sonunda verilecek olan kararın hiçbir kıymeti yok. sizin için aslolan bu yargı süreci, sizin için aslolan bu Danıştay sanıklarının Alparslan’ın koğuşunda arkadaşlarına verdiği 3-5 yıl içinde yatar çıkarız sözünü yerine getirebilmesine imkan sağlamak. Bakın Alparslan bu cinayeti işlediğinde henüz CMK’da o 6 yıl sonrasında tahliye şartını düzenleyen değişiklik yapılmamıştı. Alparslan o vakit koğuştaki arkadaşlarına dedi ki; dik durun 3 yıl 5 yıl yatıp çıkacağız. Sonda ne oldu 6 ay sonra şimdi Danıştay davasını bu davaya bağlayıp meydanlarda oy toplayan hükümet yasa değişikliği yaptı ve 6 yıl sınırını getirdi. Alparslan’ın o arkadaşlarına verdiği 5 yıl sözü bir yıl geçikmeyle yerine getiriliyor ve mahkemenizde burada bir yargı şehidinin hesabını sormak yerine olmadık oyalamalar taktiğiyle sadece 488 gün bıraktı geriye. Kaldı ki Osman’ın bugünde heyetinizi tehdit edişini Habip Ümit Sayın’ı kendisine emsal göstermesini dikkate aldığımızda bu davanın yegane dayanağının da Osman Yıldırım olduğu değerlendirdiğimizde Osman Yıldırım’ı pekala bugün yarın serbest bırakabileceğinizi dahi ihtimal dahilinde bulunduruyorum. Niye heyetinize güvenemem, bakın ısrarla ve hevesle bir meslektaşınızı yargılamak noktasında gösterdiğiniz o canhıraş gayrete bakın Erzincan Ergenekon dosyası olarak bilinen dosyada Cumhuriyetimizin savcısı İlhan Cihaner’e isnat olunan suçlamalardan biri ney, imar kirliliğine sebep olmak, getirdiğiniz dosyayı incelediniz bilgi sahibisiniz en azından. Peki çalıştığınız Beşiktaş adliyesinde yemekhanenizin tam karşısında şuan biri arşiv binası diğeri şoförlerin ve korumaların odası olmak üzere kullanılan 2 bina nasıl olurda inşa olunur boğaz öngörümün de sit alanı içerisinde tarihi binaya nasıl böyle bir eklenti yapılabilir. Hepiniz hukukçusunuz hepiniz imar kirliliğinin ne olduğu bilirsiniz hiç aklınıza geldi mi bırakın onu bu seri Ergenekon davalarında bir kısım hakimler savcılar Ataköy’de sizler gibi bir kısmı da Bahçelievler’de oturmakta. Bahçelievler’deki lojmanınıza inşa edilen iki yapıdan biri şoförlerin korumaların tahsisinde diğeri de sosyal tesis olarak kullanılmakta. İmar inşaat izni var mı yok peki buna rağmen o binalarda eğlenirken o binalara bu dosyanızın arşivini koyarken hukuka aykırılık söz konusu olmayacak ama bu Cumhuriyetin savcısı bu hükümetin muhalifi bir Cumhuriyet savcısı hiçbir neden bulunmadığı için imar kirliliğinden bahisle yargılanacak ve sizin heyetinizde başkanın muhalif oyuna rağmen o meslektaşınız Cumhuriyet savcısını burada yargılamak için canhıraş gayretle dosyanın birleştirilmesini isteyeceksiniz.

Mahkeme Başkanı:" Efendim öyle bir gayretimiz yok, hukuki görevimiz neyse biz onu yapıyoruz, yorumlarınızla çok aşırıya kaçıyorsunuz buyurun.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Hukukun, hukukun sübjektif bir olgu olduğunu sizde bilirsiniz bende bilirim. Sizleri de beni de yetiştiren kurumlar aynı ya İstanbul hukuk ya Ankara hukuk. Aynı kitaplardan öğrendik aynı ceza kanunuyla, aynı Ceza Muhakemeleri Kanunuyla, aynı anayasayla çalışıyoruz bu kadar açık bu kadar farklı yorumlar sübjektif yorumlar tabidir ki olacak. Siz bunu aşırı buluyorsunuz sizin gibi düşünüyor olsaydım zaten burada işim olmazdı.

Mahkeme Başkanı:" 5 dakika süreniz var.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Bakın sizinle yeniden bir gerilim yaşamak istemiyorum, 2500 sayfalık iddianamede 1500 klasörden birini sorumlu tutacaksınız 2 müvekkili temsil edeceğim sonra burada benden yarım saat içinde meramımı anlatmamı isteyeceksiniz.

Mahkeme Başkanı:" Efendim yarım süreyle sınırı var herkesin buyurun.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Ben kabul etmiyorum efendim, ben onu kabul etmiyorum.

Mahkeme Başkanı:" Buyurun devam edin.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Ezberimde yok ama lütfen eğer bu konu sizin için çok önemliyse ben araştıramama getirin bakalım avukat bey derseniz bir sonraki celseye getireyim AHİM standartlarına bakın AHİM sizi de bağlar böyle süreyle savunma hakkını kesemezsiniz. Eğer savunma hakkı kötüye kullanılıyorsa kötüye kullanılıyorsa o vakit haklı olabilirsiniz burada benim üstelik zaman aleyhime işliyorken üstelik gecenin 11:00’inde burada adalet için gösterdiğim gayrete rağmen beni böyle bir ithamla suçlamanız mümkün değil ben burada kutsal savunma hakkımı yapıyorum ve yarım saatte beni sınırlayamazsınız.

Mahkeme Başkanı:" Efendim savunma, savunmanızı yaptınız Sevgi Erenerol savunmasını yaptı sizde yaptınız ve şuanda talep ve beyanları alıyoruz.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Talep ve beyanımı da yarım saatle sınırlandıramazsınız.”

Mahkeme Başkanı:" Buyurun, sınırlarız efendim buyurun, buyurun.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”2500 sayfa iddianameyi ben sipariş etmedim sizlere 1500 klasör evrak var bana getirin yazıyla verinde okuyayım diyemezsiniz (bir iki kelime anlaşılamadı) gördünüz değil mi.”

Mahkeme Başkanı:" Buyurun devam edin, buyurun devam edin 5 dakika süreniz var.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Bundan sonraki her celsede sizlere Danıştay sanıklarının tahliyesi için kaç gün kaldığını hatırlatacağım bugünden itibaren 488 gününüz kaldı sizler gibi.”

Üye Hakim Sedat Sami Haşıloğlu:” Vural Bey o konuda da bir bilgi eksikliğiniz var, iyi okuyun o kanunu, o kanunu iyi okuyun yani bilgi eksikliği yoğunluğu yaşıyorsunuz, bir daha okuyun, bir daha okuyun.”

Sanık Sevgi Erenerol Müdafii Av. Vural Ergül:”Biliyorum, biliyorum, okudum, okudum, bu beyanda bulunmadan önce okudum, 10 yıl diyeceksiniz bana, 10 yıl diyeceksiniz bana. Bana 10 yıl diyeceksiniz ben bu konuya ilişkin beyanda bulunmadan önce öğretim üyeleriyle de görüştüm bu arada diğer meslektaşlarımla da bunu değerlendirdim hepimizin kanaati bu oldu. Şimdi birazdan taleplerimizin tamamıyla bitirdikten sonra içeriye geçeceksiniz muhtemelen taleplerimizi değerlendirmek üzere dosya üzerinden karar verilmesine deyip dosyayı erteleyeceksiniz ya da içeriye oturacaksınız bir müddet çalışacaksınız ve usulen buradan tansiyonu yumuşatmak için iki sanık tahliye edeceksiniz ya da gelip yine kuvvetli suç şüphemiz devam ediyor deyip bitireceksiniz ne diyeceğinizin artık bir önemi yok. Çünkü dediğim gibi, burada her şeyden önce adil ve sağlıklı bir yargılama yapıldığı konusunda bizlere hiç olmazsa samimi gayretlerinizle sizlere yeniden bir şans tanıma fırsatınızı vermeniz lazım. Ha o noktada son olarak şunu da belirteyim arkadaşlarım belki beni karamsarlığımdan belki karamsarlığımın da heyetinize cesaret verdiğinden ötürü suçlayabilirler ama ben inanmıyorum, inanmıyorum ki siz burada hükümetin meydanlardan seçim propagandasına malzemesine dönüştürdüğü Danıştay davasını Ergenekon davasına bağlama talimatından sonra Danıştay davasını Ergenekon davasından ayırabilesiniz. Çünkü mahkemenize verilen görev adaletten katil kaçırmacadır. Çünkü bu dava 488 gün sonra Alparslan’ın Osman’ın tahliyesiyle amacını ulaşılacaktır. Çünkü Danıştay cinayetinin arkasında Ergenekon tertibini tezgahlayan hükümet vardır. O noktada sizler hür iradenizle, bağımsız, tarafsız, karar verebilmek yeteneğinden yoksun olduğunuz müddetçe bu yoldaki taleplerinde hiçbir anlamı yok. Hakeza aynı şekilde, tahliye taleplerinin de bir anlamı yok o yüzden bir beyanımda yok sizlere kolay gelsin.”

Mahkeme Başkanı:" Buyurun, Tolga Bey buyurun.”



Sanık Kemal Kerinçsiz Müdafii Av. Tolga Akalın söz istedi verildi:" Sanırım bugünkü duruşma içerisindeki seyri bir teşbihle ifade etmekte fayda var; çiftçi büyük öküz ve küçük öküzle beraber çift sürüyor her seferinde sabanı sola doğru küçük öküz çekiyor. Fakat küçük öküz sabanı sola doğru her çektiğinde de çiftçi büyük öküze bir tane sopayla vuruyor. Komşusu bu meseleye dayanamıyor ya mübarek diyor her seferinde vukuatı küçük öküz yapıyor ama sen dönüp büyük öküze sopayla vuruyorsun diyor. Çiftçi de diyor ki; sen görmüyorsun diyor büyük öküz göz kırpıyor ondan dolayı bu davranışa giriyor diyor. Şimdi teşbihte hata olmaz prensibiyle hareket ettiğimizde bugün mahkemenin beyanlar yoluyla etki altında kalmasının sebebi de sanık ve müdafi algısında çok net bir şekilde görülen husus mahkemenin Osman Yıldırım’a normal bir savunma salahiyetinin çok ötesinde davranmış olmasından kaynaklanıyor. Dolayısıyla böyle bir yargılama içerisinde bu tür davranışları yargılamanın kendi diyalektiği içerisinde de çok doğal karşılamak gerekiyor. Çünkü sebebinde sorumluluk ilkesinin yönetiminde sorumluluk ilkesine paralel olarak da çalışacağını hepimizin de kabul etmesi gerekiyor Sayın Başkanım. bu akşam bir usulü talebimiz olacak, bu usulü talepten sonrada bir genel değerlendirme olacak bu usulü taleplerin yapılmasıyla ilgili elbette ki burada ben bir usul hukukuna ilişkin talepte bulunduğumuzda bütün sanıkların bakışı ve algısı ya artık ne usulü burada usul mü kaldı noktasına geliyor ama biz yine de usulü taleplere devam edelim. Çünkü bunun sonunda geleceğimiz nokta şu olacak. Anlaşılan şu ki Türkiye’de bir paralel devlet ikame edilmiş bu paralel devlet kendi yargısını ve sistematik olarak kendi CMK’sını inşa etmiş. Eğer biz bu konuda mutlak idrak sahibi olacaksak bir gün o gün 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararlarına karşı itirazlarımızı 14. Ağır Ceza Mahkemesine yapmaktan vazgeçeceğiz 13. Ağır Ceza Mahkemesi kararlarına karşı 13. Ağır Ceza Mahkemesinden sorumlu imamet makamına itirazda bulunmak durumunda kalacağız. Dolayısıyla; savunmanın ve sanıkların bu zihin ve şuur akışının çok yoğunlaştığı bu dönemi doğru tahlil etmemiz lazım bu dönemde mahkemenin ara kararlarını daha yüksek bir hassasiyetle ve iyi bir tahlille yerine getirmesini gerektiğini düşünüyorum. Bu kapsamda da bir usulü talebimiz var öncelikle usulü talebi ifade edeyim efendim. Kemal Kerinçsiz’in ofis ve konutu İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesinin nöbetçi hakiminden alınan arama ve el koyma karanına istinaden arındı. Bu bir mahkemeden alınan karar değildi bir hakimden alınan karardı biz bu söz konusu kararın CMK 130 avukatlık yasasının 58. maddesi, adli ve idare arama yönetmenliğinin 13. maddesi uyarınca yasal olmadığını, avukat olan sanığın ofise ve konutunun aranabilmesi için mahkeme kararının olmasının zorunlu olduğunu, bu sebeple CMK 7. maddesi uyarınca görevli olmayan hakim ve mahkemesince yapılan işlemlerin hükümsüz olduğunu, elde edilen tüm delillerinde CMK 206. maddesi uyarınca hukuka aykırı delil olarak kabul edilerek dosyadan tefrik edilmesi gerektiğini daha önce size ifade ettik. Mahkememiz bu kapsamda talebimizin hüküm sırasında değerlendirileceği gerekçesiyle talebimizi şimdilik kaydıyla reddetmişti. Biz bu ara karardan sonra bu konuda Türkiye Barolar Birliğine Ankara ve İstanbul barosuna müracaatlar yaptık ve bu müracaatlara verilen cevaplarda hukuki görüşlerimiz aynen teyit edilmiş avukatların konut ve ofislerinin güvence teşkil etmesi amacıyla ancak mahkeme kararıyla aranabileceği ifade edilmiştir. Aksi halde yapılan aramanın ve uygulamanın hukuk dışı kabul edilerek elde edilen delillerin dikkate alınmayacağı belirtilmiştir. Söz konusu baroların bu konularını ihtiva eden dilekçemizi de birazdan sunacağız Sayın Başkanım. Nitekim yasadışı arama ve el koyma kararını veren hakim Ahmet Civelek hakkında Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde bir manevi tazminat davası tarafımızca açıldı. Ayrıca, görevsiz hakimlikten alınan bu kararı talep eden ve uygulayan savcılar Zekeriya Öz ve Mehmet Ali Pekgüzel hakkında da İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılmış bulunan manevi tazminat davamızda derdest efendim. Mahkeme söz konusu görevsiz mahkemece verilen ara ve el koyma kararı doğrultusunda elde edilen delilleri kabul etmediği takdirde Kemal Kerinçsiz hakkında suç şüphesi doğuracak hiçbir delil kalmayacağından ötürü tutuklu kalmanın da hiçbir sebebi bulunmayacaktır. Diğer taraftan telefon dinlemelerin usulsüzlüğü konusunda soruşturma savcılarına karşı İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığımız manevi tazminat davasına sayın savcılarca verilen bir cevap var efendim. Savcılar diyor ki yargılamada; dinlemeleri emniyetin yaptığı, yapılan dinlemelerde suç unsuru bulunan konuşmaların emniyet tarafından seçilerek tape haline getirildiğini, kendilerine bu hali ile teslim edildiğini savcı olarak yaptıkları işin bu tapeleri iddianameye koymak olduğunu ifade etmişler sayın savcılar. Şimdi CMK 251. maddesi kapsamında bizzat savcıların yapması gereken bu konudaki tüm soruşturma işlemleri emniyete ihale edilerek tutukluluk süresinin sürdürülmesi aşikar bir hak ihlaline de sebebiyet vermiş bulunmakta. Diğer yandan, savcılar aleyhine az önce bahsettiğim İstanbul 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin dava dosyasına davında açtığımız dava dosyasına da savcılar bir cevap verdiler bu cevapta; yasa hükümlere değinmeksizin avukatlar hakkında yapılan arama ve koymalarda alınan kararların uygulamada hakimliklerden temin edildiği ve teamülün bu şekilde oluştuğu belirterek iddialarımız bizzat savcılıkça da teyit edilmiştir. Tekrar özetliyorum Kemal Kerinçsiz hakkında alınan kara bir hakimlik kararıdır. Oysa avukatlarla ilgili CMK 130 ve avukatlık kanununun 58. maddeye göre bir mahkeme kararına ihtiyaç vardır hakimlik kararı yetersizdir ve ilgili yönetmeliği göre. Şimdi bu durumda siz 206. maddeye göre delilleri hukuka aykırı delilleri yargılama sonunda takdir edeceğim diyemezsiniz niye çünkü CMK 7’ye göre görevsiz mahkeme tarafından verilmiş olan her türlü kararlar bu yönüyle zaten delil değildir ve yok hükmündedir. Yani Kemal Kerinçsiz’in delillerinin tüm dayanağını oluşturan mahkeme kararı CMK 7 kapsamında yok hükmündedir ve siz bunu ivedilik tespit etmeniz lazım bu klasik bir hukuka aykırı delillerin hangi safhada değerlendirileceği tartışması değil. Bunun ötesinde bir tartışma, şimdi hakkında iddianameye konu olan 2 tür delil var. Bir, bu arama ve el koymalar sonucu elde edildiği söylenen delillerin benzerler. Bir ikincisi de, telefon tapeleri bakın bu mahkeme bir yıldır biz Kemal Kerinçsiz hakkında verilmiş olun telefon dinleme kararının sahte bir karar olduğunu, değişik iş defterlerinden getirilmesi gerektiğini, kararda imzası olan katibenin imzasının sahte olduğunu, bir kararda iki tür karar geldi Sayın Sedat Sami Haşıloğlu’nın imzasının da sahte olduğunu ifade ediyoruz. Bu olağan bir yargılamada ve olağan bir mahkemede bir hakime ya cübbe attırır, ya salonu terk ettirir, ya sanıklara veya müdafilerine saldırmasına sebebiyet verir. Bu olağan bir mahkemede böyledir, yani sahte karar diyoruz ve diyoruz ki; Hanefi Avcı’nın kitabında bahsetmiş olduğu o HTS ilişkileri kullanılarak Kemal Kerinçsiz siyasi talimatla bu davaya monte edilmiştir. Daha önce alınmış olan önleme dinlemeleri sahte mahkeme kararıyla olağan dinleme kararları gibi tanzim edilmek suretiyle bu dosyaya ilsak ettirilmiştir diyoruz. Bizim esas defterlerini inceleme imkanımız yok. Fakat bir yıldır bu defterlerin ve bu değişik iş numarasının defterin bir biçimini suretini görmek istiyoruz bu gösterilmiyor, bu dinleme kararıyla ilgili emniyet tarafında mahkemeye yapılan tüm talepleri biz getirttirdik bunu da açık söylemedik kulaklarına bir şey kaçıp da dosyaya sokmasınlar diye. Dedik ki aynen şöyle ifade ettik Başkanım; dedik ki ya biz bu emniyetin gerek terörle mücadele gerekse istihbarat ve diğer şubelerin savcılıklarla ve mahkemeler yazışmaları dosyalara çok dağınık koyulmuş bunları da bulmamız çok zor oluyor (bir kelime anlaşılamadı) sayıyoruz. Şunların tamamını hem (bir kelime anlaşılamadı) terörle mücadeleden hem de organize şubeden isteyelim dedik. Siz istediniz 6 klasör halinde geldi bu 6 klasörün tamamını tetkik ettik defalarca bu 6 klasörün tamamında emniyetten savcılığa veya mahkemeye Kemal Kerinçsiz’le yazılmış tek satır telefonu dinlemesine ilişkin yazı yoktu. Daha sonra tabu bunu ifşa ettik baştan söylesek tabi koyacaklar içine bir yazı orada bereket uyanmadılar talebimizi, biz bunu ifşa ediyoruz defter istiyoruz bunların hiçbiri bir yıldır gelmiyor. Şimdi neyle yargılıyorsunuz telefon tapeleriyle neyle yargılıyorsunuz işte bürosunda mesleki faaliyetleri kapsamında çıkmış olan bazı bilgi ve belgelerle. Diyorum ki; mahkeme kararı lazım hakimlik kararı, bana bunu hükümle değerlendireceğim diyemezsiniz CMK açık bu hukuka aykırı delillerin çok ötesinde bir durum diğer hususta açıkça ortada. Bu iki nokta olağan bir mahkemede bir sanığı dakika dahi içerde tutmaz efendim. Bu sebeple bu kapsamda öncelikle tahliye talebimiz var bu iki temel hukuki husus üzerine tahliye talebimi inşa ediyorum. Bu iki temel hususla ilgili tahliyenin reddi söz konusu olacaksa mahkeme takdirinde bununla ilgili de bir açıklayıcı usulü bilgi verilmesini de önemle istirham ediyorum efendim. Şimdi, bir başka hususu hatırlatayım Sayın Başkan, ben bu duruşmaların yaklaşık 10. celsesinde demiştim ki; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Başbakanı, bu davanın mağdurudur hatta bazı sanıklar o tarihte ifademden ne kast ettiğimi çok anlamadılar tepki de göstermişlerdi. Çünkü 312. madde açıkça hükümete karşı fiillerden bahseder. Hükümet teknik bir kavramdır anayasal karşılığı bakanlar kuruludur. Bakanlar kurulunun da davada temsil yetkisi var, çünkü dedim ki dünyada gelişen hukukta organların, tüzel kişiliği olmayan uluslar arası kuruluşların ve ailenin şeyi var davalarda taraf yetkisi var. Şimdi o tarihte siz 233’e göre Başbakan mağdurdur 233 emredici hükümdür. Mağdur tespitini sadece savcılar yapmak mahkemede bizatihi mağdur tespiti Başbakana müzekkere yazsın ve mağdur sıfatıyla ifadesini alsın dedim. belki haklı olarak bir bölümüne girmediniz bence mahkemede yapar çok rahat açık hüküm, sayın savcıların iddianamede böyle bir atfı olmadığından dolayı bu talebi reddettiniz. Bakın 2 yıl sonra ne oldu balyoz iddianamesi tanzim edildi, balyoz iddianamesinin Word metninin 49. sayfasını açın bakın balyoz savcıları diyorlar ki; bu suçun mağduru özel mağduru bakanlar kuruludur, bakın 2 yıl geçti aradan o gün benim talebimi reddettiniz ben 18 sayfalık bir tespit yaptım ve size burada layiha verdim, bu suçun mağduru bakanlar kuruludur diyorlar. Şimdi balyoz iddianamesinde Başbakan, o ıslak imzada şikayetçi balyoz iddianamesinde savcılar bizatihi iddianame içerisinde bunu söyledikleri için mahkeme 233’e göre Başbakanın mağduriyet tespitini yapacak ve çağıracak hüküm emredicidir CMK’da biliyorsunuz tanımlayıcı veya yorumlayıcı hükümler yoktur CMK’da emredici hükümdür. Şimdi buradan daha ilginç bir noktaya geleceğim az önce konuşmamın başında paralel devlet paralel hukuktan bahsetmiştim bakın Sayın Başkanım. 11 sanık ve ben ifademin kökünde de 2020’li yılların TSK komuta konseyinin tanzim edilmeye çalışıldığını ve bütün gayretin TSK üzerindeki psikolojik harekatın bütün gayretinin 2020’li yıllardaki NATO’yla uyumlu federe Kürt yapılarıyla uyumlu, TSK komuta konseyinin tanzimi olduğunu söylemiştim bu ana savunmamda var. 10. Ağır Ceza Mahkemesi bir yakalama emri verdi, Genelkurmay Başkanlığının açıklama yaptığı güne paralel, akabinde şura toplantıları başladı şura toplantılarına kimler katıldı Başbakan başkan sıfatıyla katıldı cumhurbaşkanı onaylamak suretiyle katıldı. Peki balyoz iddianamesinin suç tarihi ne efendim, 2002, 2003. 2002 yılının 18 Kasımımda Türkiye Cumhuriyeti Devleti 58. Başbakanı kim Sayın Abdullah Gül, 2009 yılının 14 Martında Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 59. Başbakanı kim Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Balyoz davasının mağdurları balyoz davası merkezli Yüksek Askeri Şuranın idari karar alıcıları oldular. CMK 23, HUMK 28, bunlar kimseye bir şey hatırlatmadı mı, hatırlatmasına rağmen ortada şöyle bir temel gerçeklik oluştu demek ki; biz bir paralel yargı, bir paralel devlet ve bir paralel yargılama faaliyetinin taraflarıyız. Bu sebeple 13. Ağır Ceza Mahkemesiyle ilgili bu kanaat kesinleştiği takdirde itiraz makamı 14 olmayacaktır ilgili imamet makamı olacaktır diyorum. Bakın Sayın Başkanım iki tane örnek vereceğim yargılamalarla ilgili bir tanesi Devlet-i Aliye Osmaniye’den dönem Fatih Sultan Mehmet dönemi fetihten 10 yıl sonra. Fatih’in Mimar Atik’e, Mimar Atik devşirmedir Ayasofya’dan kubbesi büyük olan bir cami yapılması için talimat veriyor, bu talimata istinaden malzemeler alınıyor bu malzemelerin alındığından sonra Mimar Atik hesaplıyor bazı sütunları keserek deprem korkusuyla Ayasofya’dan daha kubbesi küçük olan bir cami yapıyor bu cami 1776 yılında da yıkılmıştır depremde büyük depremde. Fatih kubbenin küçüklüğünü görünce Mimar Atik’in ecnebi alt kültürünün de etkisiyle Ayasofya’dan büyük bir cami yapmak istemediğine bunu yoruyor ve sütunları kesen ellerin kesilmesini istiyor ve eller kesiliyor idari kaza-i kararla. Akabinde Mimar Atik haklı olduğu düşüncesiyle kadıya başvuruyor kadı bizatihi Fatih tarafından atanan kadı, klasik bilinen hadisedir. Kadı yargılamayı yapıyor kısas kararı veriyor Mimar Atik yalvar yakar padişahın elleri kesilmesin diye çok ciddi de bir korkuyla ve saygıyla nakde çevrilmesine ve tazminata hükmedilmesine karar istiyor bunun üzerine de tazminata hükmediliyor. Olayın bundan sonrada hep Evliya Çelebi aktarmasıdır ama menkıbe çok önemlidir Fatih kaftanının altından kılıcı çıkarıyor eğer diyor hukukun hükmünü, şeriatın hükmünü yerine getirmeseydin bu kılıcımla kelleni uçuracaktım diyor. Kadı da rahlenin altından hançeri çıkarıyor eğer sende kadının hükmüne uymamaya kalksaydın bu hançeri kalbine saplayacaktım diyor. bu Devlet-i Aliye Osmaniye’den. İkinci örnek, hukukun modern hukukun diyelim ki beşeriyetlerinden birini oluşturan İngiltere’den Sör Edvırt Kuk Sayın Sami Selçuk’tan nakildir bu. kralın yasama yetkisine karşı bir yargıç olarak direniyor kraliyet meclisinde kralın yasama yetkisinin ve sonradan yasa çıkarma yetkesinin tahditli olmasını daha 1600’lü yıllarda ifade ediyor ve krala aynen şöyle söylüyor; kuşkusuz Majesteleri hiç kimseye bağlı değildir ancak kralda Tanrıya ve yasalara uymak zorundadır diye hitabette bulunuyor. Bakın bu öyle Amerikan yüksek mahkemesinin kapısında asılıdır. Kuk’un Kral 1. James’e bu söylediği Amerikan Yüksek Mahkemesinin Bugünkü Yüksek Mahkemesinin kapısında yazan öykülerden birisidir. O yüksek mahkemenin başkanı Rober Jackson, mahkemeler mahkeme olarak hareket etmeyi bırakıp politikayı denetleyen veya tasdik eden organlar durumuna düştüklerinde hukuk devleti güvenilmez ellere geçmiştir. Bu anlamda demokrasinin alın yazısı yargının alın yazısına bağlıdır diyor. Efendim bir daha özellikle söylüyorum mahkemeler mahkeme olarak hareket etmeyi bırakıp politikayı denetleyen veya tasdik eden organlar durumuna düştüklerinde hukuk devleti güvenilmez ellere geçmiştir bu anlamda demokrasinin alın yazısı yargının alın yazısına bağlıdır diyor. Şimdi bu hal ve şerait içerisinde ortada ne padişaha bağlı bir kadı tavrı var ne majestelerinin yargıç tavrı var. Kıbrıs’ta bir kuş kiliseye pisliyor Papaz diyor ki bu olsa olsa Müslüman kuşudur diyor ya bir deneyeyim ama diyor bir şarap ekmek koyuyor bakıyor ki kuş; şarap ekmeği de yiyor Allah Allah diyor yani bu Müslüman kuşu değil e Hıristiyan kuşu da değil olsa olsa bu Kıbrıs kuşudur diyor o zaman. Şimdi Devlet-i Aliye Osmaniye’nin kadısı yok, batı hukukunun yargıcı da yok, bu gördüğümüz paralel hukuk uygulamaları ve sistematik CMK tecavüzü ve soykırımı bakın yorum hatasından bahsetmiyorum yorum farklılığından bahsetmiyorum, bu mahkemeler sistematik olarak CMK’ya tecavüz ediyorlar. Dolayısıyla bizim karşımızda o zaman majestelerinin kadıları var diye bir 3. yol benimde aklıma geldi. Yani bir meselenin yorumlanmasında, anlaşamayabiliriz bakın Sedat Sami biraz önce Vural’ı süre konusunda uyardı bana göre de Sedat Sami Bey haklı bu hukuki yorum bölümüdür. Ama siz CMK’nın dinlemeye, aramaya, el koymaya ilişkin CMK masumların kanunudur ve CMK tarih boyunca kanla yazılmış bir kanundur. Hiç kimse insanoğlunun aklına böyle bir melanet gelir diye düşünüp CMK yazmamıştır insanlık önce CMK ile ilgili hükümlerle ilgili bedel ödemiştir bununla ilgili kan vermiştir sonra CMK peydahlamıştır bunu hüküm haline getirmiştir. Bir CMK’ya sistematik olarak tecavüz edilmeye başlandığı gün bu ülkede paralel hukuk uygulamalarına karşı size daha önde de söylemiştim samimiyetin bittiği yerde sadakat isyana dönüşür. Bu yargılamalar bu yargılamalardan elde edilmek istenen maksat yargılama eliyle isyan çıkarmaksa e yani bu gayretlerin ötesinde uygun bir zaman ve zeminde kuvvetle muhtemel buna sebebiyet verilecektir. Ama bu yargılamalardaki maksat ya bir isyanı tahlil falan etmekse CMK böyle sistematik soykırıma tabi tutulmaz. Bakın efendim şimdi anayasa değişikliği yapılıyor heyetinizin de dahil olduğu ağırlıklı Beşiktaş mahkemeleri ki kuvvetle muhtemel bu mahkemelerden dolayı böyle bir değişiklik yapılıyor çok iyi bir koruma zırhı altına alınıyor. Daha önce sizinle ilgili yaptığımız bir şikayete karşı bakan soruşturmaya mal olmadığına ilişkin bir idari karar verirse biz de iradi mahkemelerine gidip bununla ilgili iptal davası açıyorduk idari karardı. Şimdi Hakimler ve Savcıların uygulama ve eylemleriyle ilgili şikayetleri Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na açacağız başkan olur verirse soruşturma açılacak başkan olur vermezse soruşturma açılamayacak peki HSYK’nın bu kararı idari mahkemesinde iptal davasına tabi mi hayır değil. Çünkü HSYK’nın sadece ihraç kararları iptal tabisine tabi olacak. Bunun adına özgürleşme diyoruz bunun adına yargının bağ, hayır. Anayasal zırha kavuşacaksınız peki bir hükümet size niçin böyle bir zırh giydirme ihtiyacı hissetsin. 765 sayılı yasa döneminde hakimler belirli kararlarından dolayı yargılanabiliyorlardı 5237 sayılı yasa onu kaldırdı. Ancak Bangola Etiği İlkeleri hepinize tebliğ edildi. Bir yargılamada tüm sanıkların ve ağırlıklı bütün müdafilerin heyetinize güvenmediğine hissederek hakimlik yapmak nasıl bir duygu olmalı, yüksek mahkemenin ilk Hollanda’da Honsen mi Hansen mi öyle bir adama karşı kararı var temel karar diyor ki; sizin kendinizin tarafsız olduğunu inanmanızın hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur somut veya belirli bir isnatlarla bir silsile takip ederek sanıklar size güvenmiyorsa. Sanıkların güvenini kaybetmiş bakın sanıkların baştan beri güveni yoktu demiyorum verilen ara kararlar ve uygulamalarla güvenini kaybetmiş bir mahkemede hakimlik yapmak nasıl bir duygu olmalı. 51 nolu DVD’yle ilgili hatırlıyor musunuz dedim ki size Hanefi Avcı kitabında sistematik olarak hakimlerin ya cemaat paraleli düşüncede olanların zaten imamet yoluyla bir anlamda özel vahiy yoluyla devam ettiklerini söylüyor diğerlerinin tehdit edildiğini söylüyor. Bu Danıştay davasını buraya getiren nedir 7 Ocak 2009 yılanda Albay Levent Göktaş’ın bürosunda bulunan DVD’dir. sebep çünkü, Albay Levent Göktaş’ın bürosunda emniyetçe kırıldığı çakma olduğu artık herkesçe tahmin edilen çünkü iptalde oldu oralarda adli emanette kayboldu anladığım kadarıyla o DVD’nin içerisinde Ankara 11 Ağır Ceza Mahkemesi Hasan Şatır’ın gayri ahlaki olarak nitelendirilebilecek görüntüleri vardı ve ben daha o gün size dedim ki bu DVD’yi tetkik edin gizlilik kararı alın. Eğer Hasan Şatır’ın görüntüleri varsa içinde o mahkemenin burayla ilgili verdiği birleştirme kararı yok hükmündedir. 26 Aralıkta Yargıtay dedi ki birleştirilmelidir, her iki dava ama nerede olacağı belli değil bağımsız bir mahkeme Ankara ben deseydi iş uyuşmazlık mahkemesine gidecekti ve kuvvetle muhtemel yetki prensibi gereği bu dava Ankara’ya gidecekti. 26 Aralıkta Yargıtay birleştirin dedi 7 Ocakta 51 nolu meşhur DVD peydahlandı. E kim kendi affedersiniz poposunun görüntülerini önüne alarak yargılama yapmak ister ki çok doğal olarak da bunun doğal sonucu olarak da bu dava İstanbul’a geldi. Bu bir operasyondur bu sistematik bir operasyondur bu da bunun bir ayağıydı şimdi biz burada Osman Yıldırım’la o bahsettiğim silsile içerisinde mücadele ediyoruz. Sayın Başkan, bu bir paralel hukuk uygulamasıysa bizim itiraz makamımız neresiyse orayı bilelim eğer bu Cumhuriyet hukuku uygulamasıysa CMK’ya soykırım uygulamayı bırakın sadece CMK’yı uygulayın bu emin olun kanla yazılmış bir yasadır, saygılar diliyorum efendim.”

Sanık Fikret Emek Müdafii Av. Arzu Kılınçarslan:” Müvekkilim Fikret Emek aleyhine iddianamede yer alan şüphelinin örgütün emir ve talimatları doğrultusunda bunları ileride kullanmak üzere evinde sakladığı ve Ergenekon terör örgütünün üyesi olduğu iddiası 39 aydır devam eden yargılama sürecinde tek bir delille desteklenmemiştir. Terör örgütünün varlığı ispattan yoksun iken isnat edilen üyeliğin ve suçun ispatı elbette mümkün olmamıştır. Müvekkilim örgüt üyeliğinden değil silah ve mühimmat bulundurmaktan tutuklanmış sözde örgüt üyeliği ile ilgili suçlamalar mahkeme tarafından kabul görmemiştir. Orduda gösterdiği olağanüstü başarılarıyla terör örgütünün hedefi haline gelen gazi bir subaya terör örgütü suçlamasında bulunmak hangi amaca hizmet eder. 3 yılı aşkın süredir devam eden yargılama sürecinde iddialar o derece akıl ve mantık çizgisinden uzaklaşmıştır ki sözde Ergenekoncuların kaos ortamı yaratmak için terör olaylarını kışkırttığı kadar varmıştır. Adeta Türk milletinin hafızasıyla oynanmış topluma deli gömleği giydirilmiştir. Bu iddialar insafsızca ve maksatlıdır şerefli bir Türk subayına, teröriste sıktığı merminin hesabının sorulması ancak hainlerin işine yarar. Elbette bugün ülkenin dört bir yanından gelen terörist saldırı haberleri dikkatinizi çekerim çatışma değil saldırı yapılan bu haksızlıkların sonucudur bu tutum teröristin cüretini arttırmakta ve hainleri şımartmaktadır. Önceki savunmalarımızda defalarca dile getirdiğimiz üzere arama kararı olmadan atıl vaziyette ele geçirilen vasıflarını yitirmiş ve kullanılmaz haldeki az sayıda silah ve hurda mühimmat ki biz iddianamede yar alan sayıda ve durumda olduğunu asla kabul etmiyoruz. Hiçbir şekilde suç işlemek için kullanılmamıştır bu gerçeği iddia makamı da kabul etmektedir bu silahlarla ilgili gerçeklerin ve savunmamızı 141. celsede ayrıntılarıyla dile getirmiştik. Arama izni olmadan arama yapıldığı mahkemeye gönderilen Eskişehir İl Emniyet Müdürlüğünün 5 Mayıs 2010 tarihli cevabı yazısıyla da ortaya çıkmıştır. Hukuka aykırı yapılmış bir ev arasından yola çıkılarak başka delillere ulaşılsa da bu delillerin yargılamada kullanılmayacağı ceza genel kurulu kararlarıyla da sabittir. Bu durum müvekkilimin 7 Aralık 2009 tarihli evde ele geçirildiği iddia edilen deliller üzerindeki parmak izi incelemesi talebine cevaben; 6 ya sonra emniyet müdürlüğünden gönderilen 27 Mayıs 2010 tarihli yazı, bahse konu olayla ilgili yaptırılan tetkiklerde bulunan 5 adet parmak izinin kaydına rastlanılmadığı bildirilmiştir yani müvekkilin evinde ele geçirildiği iddia edilen sözde delillerin üzerinde müvekkilin parmak izin rastlanılmadığı emniyet tarafından tespit edilmiştir. 5 adet parmak izi olduğunu iddianameye giren bu 5 adet parmak izini emniyet kabul ediyor ancak bu 5 adet parmak izinin kaydının olmadığı ortaya çıkıyor. Ne müvekkilim ne de bu aramalar esnasında emniyete götürülen ve parmak izi alınan yakınlarına ait değildir bu parmak izleri. Müvekkile isnat edilen bir diğer suç, devletin güvenliğine ilişkin belgeleri temin etmek suçudur. Bunca zamandır devam eden yargılama sürecinde, müvekkil tarafından bu suçun işlendiğine dair hiçbir delil elde edilemediği gibi pardon bir değerlendirme niteliğinde bir delil var dosya evet. İki, İstanbul terörle mücadele şube görevlisinin tuttukları bir tutanak var ve bu tutanakta deniliyor ki; Muzaffer Tekin’in ikametinden elde edilen tarafımızdan 16 numarası ile numaralandırılmış CD üzerinde Muzaffer Şenocak isimli dosya klasörü içerisinde Türk Silahlı Kuvvetlerine ait gizlilik dereceli bilgilerin elde edilmesi üzerine tekrar ediyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerine ait gizlilik dereceli bilgilerin elde edilmesi üzerine, bu gizli belgeyle suçlanılması için müvekkilimin yeterli olmuştur bu tutanağı da İstanbul terörle mücadele şubesinde görevli 2 tane görevli tutmuş. Ama bu Türk Silahlı Kuvvetlerine ait gizlilik belgesiyle ilgili Genelkurmay ne demiştir; onu size, devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibariyle gizli kalması gereken bilgilerden olmadığı Genelkurmay Başkanlığı, Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Adli Müşavirliğinin, 2007/2458 sayı ve 516887 cevabıyla teyit edilmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri bu konuda son sözü söylemeye yetkili makamdır o böyle olmadığını söylemesine rağmen iddianameye 2 terörle mücadele görevlisinin tutmuş oldukları tutanak dayanak alınarak müvekkilim gizli belgelerden de yargılanmaktadır şuan huzurunuzda. Bununla ilgili iddianamede geçen şüpheli Fikret Emek içinde devlete ait gizli bilgi ve belgelerin bulunduğu CD’yi Muzaffer Şenocak vasıtasıyla Aydın Yüksek Ve Mete Yalazangil vasıtasıyla Ergenekon terör örtünün üst düzey sorumlusu Muzaffer Tekin’e ulaştırdığı Ergenekon terör örgütünün operasyon dairesinde görevli olduğu anlaşıldığından iddiasının tamamen gerçek dışı olduğu açıkça kanıtlanmaktadır. Ayrıca kaldı ki ele geçirildiği iddia edilen CD’lerin seri numaralarının kaydedilmemesi ve imajlarının kopyalanarak verilmemesi bu CD’lerin delil olma özelliğini ortadan kaldırmaktadır. Delillerin yasallığı ilkesi yok sayılarak adli yargılama yapılamaz tüm bu anlattıklarımdan sonra elimizde ne kalıyor. Kuvvetli suç şüphesini oluşturan doğuran hiç, bir hiç için 39 aydır müvekkilime teröristsin diyerek işkence yapılıyor. Ömrünü terörle mücadeleye adamış müvekkilim Fikret Emek’in terörist olmadığı, 39 aydır yargılanması devam eden davaya konu edilen iddia ve olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığı iddianamede atılı suçları işlemediği işlemesinin de mümkün olmadığı apaçık ortadadır. Buna rağmen müvekkilim 39 aydır tutukluluğunun devam ettirilmesi yasal yargılama hakkının anayasal hak olması sebebiyle anayasaya saydığım sıraladığım usulü işlemler nedeniyle usule, yasaya, hukukun üstünlüğü ilkesine ve her şeyden önemlisi vicdana aykırıdır. Bu sebeplerle öncelikle bir talebim olacak reddi halinde de bir istirhamım olacak, korumu tedbiri olmaktan çıkıp ceza hatta işkence haline dönüşen tutukluluğuna son verilmesi ve tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum. Reddi halinde 3 yıldır babasının hapse girmesinden 3 ay sonra dünyaya gelen Şüheda haftanın 3 günü tarafımı annesiyle birlikte arayarak bana şu soruyu soruyor; babam ne zaman gelecek. Bugüne kadar bunu belki oyalamak belki çocuğu üzmemek adına görevi bittiği zaman sana bebek alıp gelecek şeklinde cevaplandırıyordum. Fakat geçen celse gelip babasını gördükten sonra bu yalana inanmıyor artık çocuk. Şüheda bebek değil Şüheda babasını istiyor müvekkilim bu tarz özel nedenleri mahkemede dile getirmem dolayısıyla büyük rahatsızlık duyuyor. Bu sebeple de çatışma yapıyoruz ancak ben bir anne olarak kızımın arkadaşı Şühedaya daha fazla yalan söylemek istemiyorum. Mahkeme Şüheda’nın ilköğretimi bitirdiği zaman mezuniyet törenine mi, lisedeki balosuna mı, yoksa üniversite mezuniyet törenine mi babasıyla birlikte katılabileceğine dair en ufak bir ışık, en ufak bir bilgi, en ufak bir ümit vermemektedir, teşekkür ediyorum.”

Sanık Muzaffer Şenocak Müdafii Av. Kenan Aşık:”Öncelikle duruşmanın yapılış şekli duruşmadaki yaşanan olaylar ortam, müdafilik görevimizi özgür bir ortamda özgürce rahat bir şekilde yapmamızı engeller, nitelikte bu da savunmanın kısıtlanmasını doğuran bir sonuç bunu belirtmek istiyorum. Yine sayın heyete olan sayın heyet karşı güvensizliğimizi de belirtmek istiyorum. Bunun sebebini de açıklayacağım, öncelikle defalarca reddedilmiş hakkınızda ret talebi olmasına rağmen ve tarafsızlığınızdan şüphe duyulmasına rağmen CMK 30/2 kapsamında çekilmeniz bu davanın bu yargılanmanın daha adil yapılmasını duruşmadaki gerginliğin önlenilmesini sağlayacak bir sonuç olmasına rağmen bunun yapılmaması dahi bu yargılamada gerginliği arttırıcı yargılamanın sıhhatini olumsuz yönde etkileyici bir durum bunu da belirtmek istedim. Müvekkil Muzaffer Şenocak’ın hukuki durumunu kısaca belirtmek istiyorum daha önceki duruşmalarda çok teferruatlı bunu anlattım şimdi anlatmayacağım. Sayın heyetiniz yansız, bağımsız, tarafsız bir heyet olduğunu söyledi. Hukuki yasalara uygun hüküm kurduğunu, kimseden talimat almadığını belirtti, böyle olmasını umuyoruz, diliyoruz, bekliyoruz ama bugüne kadar kurulan ara kararlarında bunu hiçbir şekilde görmedik. Yine bugünkü duruşmada, duruşma dava dosyasına son derece hakim olduğunuz tüm konuları iyice incelediğinizi belirtiniz ben tabi bu beyana da katılmıyorum. Nedeni de şu sanık müvekkil tutuklu sanık müvekkil en azından Muzaffer Şenocak açısından dosyaya hakim olmadığınızı biliyorum bunu da şimdi çok kısa bir şekilde izah edeceğim. Sayın meslektaşım söz konusu CD’lerle ilgili kısa açıklama yaptı o CD’nin hukuka aykırı bir şekilde elde edildiğini uzun uzun burada belirtmek istemiyorum. CMK hükümlerine göre hukuka aykırı değildir hükme esas edilecek bir delil değildir. Onunla Muzaffer Şenocak’ın nasıl irtibatlandırıldığı da sayın heyetin malumudur bu açıktır dosyada bellidir kendisi ülkede olmadığı bir sırada tahliye edilen sanık Aydın Yüksek tarafından oluşturulmuş bir CD’dir o da bunu çok açık bir şekilde ikrar etti. Şimdi 21 Haziran 2007 gözlem altına alındı 25.06.2007 tarihinde de müvekkilim Muzaffer Şenocak bu 16 nolu CD sebebiyle devletin güvenliğine ilişkin bilgileri, belgeleri bulundurmak suçundan tutuklandı. Burada tutuklanırken de iddianamede sevk maddesi müvekkil ile ilgili 326, 327. maddeler gösterildi. Şimdi gelen raporlarla dosya içerisinde de olan ve malumunuz olan raporlarla 326. madde ve 327. madde kapsamında bir bilgi belge olmadığı tereddüde mahal vermeyecek derecede açıklandı bu bir dosyanın hukuki gerçeği. Şimdi 326 ve 327 kapsamında değerlendirilemeyecek hukukende hukuki açısından mutlak gerçek olan bir durum olan hukuki durum müvekkil açısından ortadaysa ve bu dosyanın gerçeğiyse müvekkilin tutuk halinin sürdürülmesinin gereği ne olabilir. Bunun sürdürülmesinin gereği olamaz, anayasa madde 10, anayasa madde 38, anayasa madde 138, 139, 140, 141 TCK, CMK, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları bunların hepsini birlikte değerlendirdiğimizde sayın heyet bu yasa hükümlerine göre bu hukuksal düzenlemelere bu mevzuata uygun müvekkille ilgili hukuki nitelendirme ve değerlendirme yaptığında eğer tarafsız yansız bağımsız bir heyetse adil bir karar verecekse müvekkili kati surette tahliye etmesi gerekiyor. Bu bunu etmiyorsa biz sayın heyetten şüphelenmekten haklıyız. Yine kısaca gelinen aşamada hukuka aykırı delillerle müvekkil tutuklanmış olmasına rağmen geçen süreyi dikkate alarak bir değerlendirme yapmak istiyorum. Makul süre kavramına değinmek istiyorum 2006 yılında Taziro Türkiye davasında benzer bir durumda yine isnat edilen suç yasadışı terör örgütü üyeliği orada başvurucuya verilecek cezanın ya da iddianamede istenilen sevk maddesindeki cezanın üst sınırının çok fazla olmasını tutuklamanın başlı başına tutuklamanın sürdürülmesi bir sebep olarak öngörmüyor. Bazı hallerde cezanın üst sınırının fazla olması sanığın ya da tutuklunun salıverilmesi halinde kaçma şüphesi yaratacağı kanaati varsa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararında bunun tek başına başlı başına kaçma şüphesinin varlığına teşkil etmeyeceğini 3 yılı aşan tutukluluk halinin sürdürülmesi durumunda makul sürenin aşılmış olduğunu kararında belirtiyor ve Türkiye’yi Tanzimat ödemeye mahkûm ediyor. Eğer sayın heyet biz tutarız Türkiye’ye mahkûm olursa tazminatını öder derse biz yine burada verilecek kararın hukuka uygun olmadığını düşünür yine heyetin tarafsızlığında bağımsızlığından şüphe ederiz. Bu ortamda da yapılacak yargılamanın adil olmadığını verilecek kararlarında adil olmayacağını düşünürüz ben müvekkilimin daha fazla mağduriyetine sebebiyet verilmemesi için yine hukuk gereği tahliyesine karar verilmesini saygıyla talep ediyorum.”

Sanık Hayrettin Ertekin Müdafii Av. Lütfi İşbulan:” Sayın Başkanım Değerli Üyeler, öncelikle bir istirhamımız olacak. Şuanda 13 saatten beri sizler kürsüde bizler buradayız ramazan gecesindeyiz hakikaten tahammülümüz sınırlarını açtık zorladık sizinde ne kadar zor sıkıntılı olduğunuzu bu karşılıklı konuşmalardan anlıyorum. Beni bağışlayın bir eski meslektaşınız olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Bende 32 yıl o kürsüde kaldım bu sıkıntıların ne olduğunu sizin kadar bende biliyorum. Biran kendimi bugün sizin yerinize koydum hakikaten sizin işiniz çok zor gerçekten zor siz büyük bir davanın yükü altındasınız bu yükünüz gerçekten ağır. Ama şimdi bugün bir manzarayla karşılaştım tüylerim diken diken oldu. Burada bulunan tüm sanıklar müdafiiler hiçbirisinin sizin bu yargılamaya güven duymadıklarını açık net bir şekilde söylediklerine şahit oldum. Hakikaten bir eski meslektaşınız olarak çok üzüldüm buna sizin dürüst insanlar olduğunuzu biliyoruz. Adil karar vereceğinizi de biliyorum umuyorum. Çünkü orada olan bir insanın aksi bir karar verebileceğini ben hiç düşünmedim düşünmekte istemiyorum. Ama bu derece yoğun güvensizlik ortamında çekilmekte bir erdem olduğunu düşünüyorum bende 32 yıllık meslek yaşantımda bir defa çekildim. Belki bana güleceksiniz neden çekildiniz diye anlattığım zaman bir çok gasp olayı nedeniyle bir kişiye 36 yıl ceza verecektik jandarmalar arasından fırladı bize bir cisim attı daha doğrusu bana attı başımızı eğdik bize değmedi ama şunu dedirtmek istemedim ben sanığa ya hakime bir cisim attım bana 36 yıl ceza verdi. Bu duygu oluşmasın diye hayatımda bir defa o davadan çekildim ve gelen arkadaşımda yine 36 sene ceza verdi. Şimdi burada sizlere karşı yönelik bu kadar bir güvensizlik ortamında doğru karar da verseniz ki vereceğinize inanıyorum. Gene inandırıcı olmayacaktır bu hususu bir eski meslektaşınız olarak bir daha bu çekilme hususunu düşünmenizde fayda görüyorum. Şimdi benim müvekkilim, Hayrettin Ertekin şimdi Hayrettin Ertekin birkaç günden beri takip ediyoruz bir Danıştay davası buraya geldi. Cinler periler hocalarla uğraşmaya başladık ama bir şeyi belirtmek istiyorum şimdi bakıyorum Danıştay davası Hayrettin Ertekin, hiç ilgisi alakası olmayan bir birliktelik. Ergenekon davası deniyor hiçbir sanık, tanık, Hayrettin Ertekin’in isminde bahsetmiyor. Şimdi burada Hayrettin Ertekin, bu örgütün sözüm ona örgütün finansal işlerini yöneten, idare eden, bir başka bir tabirle kasası olan bir kişi olarak lanse edildi iddianameye de bu şekilde geçti. Şimdi bu ticaretle uğraşan bir insan kasasına nereden, kimlerden para girmiş, veya kasasından kimlere nerelere para çıkmış bunlar incelenmiştir mutlaka incelenmiştir ben polis tarafından bunların incelendiğine yürekten inanıyorum. Ama bu inceleme bir rapor halinde veya bilgi olarak dosyayı girmemiştir. Neden girmemiştir çünkü eğer incelenmiş olsaydı ve bunlar tespit edilmemiş olsaydı ki öyle olacaktı bu Hayrettin Ertekin’in lehine bir durum olacaktı. Yine de sayın mahkeme, şirket bellidir kasaya nereden para gelmiş nereye gitmiş kimlerden gelmiş bunları tespit edebilir. Bir diğer husus meslektaşlarımda dile getirdiler Danıştay davasının bu davayla bende irtibatı olmadığını inancındayım. CMK 10 maddesi davaların birleştirilebileceği gibi ayrılmasına da amir olan bir maddedir. Nitekim düşüncem şudur ki; bu davanın yani Danıştay davasının bu davayla ilgisi olmadığı anlaşılacak ve mahkemeniz tarafından ayrılma kararı da verilecektir. Şimdi benim müvekkilim Hayrettin Ertekin ile ilgili suçlamaları, diğer suçlamaları bir tarafa bıraktım. Çünkü daha önceki celselerde bunların maddi manevi unsurlar oluştu mu oluşmadı mı hepsini dile getirdik. Ama bu davada asıl önemli olan örgüt üyeliği suçlamasıdır Sayın Başkanım Değerli Üyeler bunlar gerçekten üzerinde durulması gereken. Şimdi Türk Ceza Kanununun 220. maddesine bakıyoruz, amaç suçları işlemek için 3 veya daha çok kişinin bir araya gelmek suretiyle bir araç suç örgütünü kurma şeklinde tanımlıyor. Şimdi Hayrettin Ertekin’e bakıyorum, hiç kimseyi tanımıyor burada tanıdı çoğunu belki isimlerini bilmiş olabilir ama birebir hiçbir kimseyle tanışıklığı yoktur. Yani örgütün maddi unsuru olan 3 veya daha fazla kişiyle bir araya gelme unsuru bu olayda oluşmamıştır. Örgüt suçu bize göre boşlukta kalan bir suçtur, başka delillere bakıyoruz işte birçok kişiyle konuşmaları aleyhine delil olabilecek şekilde bu dosyaya yansımıştır benle de görüşmesi vardır okumuşsunuzdur mutlaka. Başka insanlarla görüşmeleri var yani bir duyarlı insanın konuşabileceği güncel olaylarla ilgili bir konuşmalardır. Kendisi bir mahalli gazetede yazılar yazan bir insandır duygularını ancak bu şekilde insanlara duyuracaktır bunlar hiçbir zaman terör örgütü olabilecek hususlar değildir. Bir diğer husus hükümeti devirmeye yönelik eylemler içinde olduğu Sayın Başkanım Değerli Üyeler, nedir bu eylemler bunların hiçbirisini biz dosyada göremiyoruz ne yapmış Hayrettin Ertekin’de bu hükümeti devirmeye teşebbüs etmiş. Bizzat bu hükümetin kurulmasında ben kendisi 20-25 seneden beri tanıyorum bu hükümetin kurulmasında bizzat emeği geçmiş olan bir kişidir. Böyle bir insan nasıl bu hükümetin devrilmesinde çalışır veya çalıştıysa bunun delilleri nelerdir dosya içerisinde hiçbir tanesi yoktur dosyada. Sayın Başkanım Değerli Üyeler, hepimiz belli partileri veya siyasi grupları destekleyebiliriz belki belli partileri veya kişilere kızabiliriz kafamızda bir takım duygular oluşabilir. Ama bunlar eyleme dönüşmediği müddetçe hiçbir zaman suç teşkil etmez bu hukukun temel prensibidir buna biz eski tabirle, bilenler bilecektir faal nedamet dediğimiz bir olaydır. Yeni ismiyle yeni Türk Ceza Kanununda etkin pişmanlık hükümleridir. Bir insanı öldürmek için kapısına kadar gidersiniz ama bakarsınız ki o insan kapıdan çıkmış kucağında bir çocuk veya elinden tutmuş bir çocuk ya ben bunu vurmayacağım deyip geri dönebilirsiniz. İşte oraya kadar bu kişinin eyleme suç teşkil ediyorsa ondan ceza verirsiniz ama adam öldürmeye teşebbüsten ceza veremezsiniz. Velev ki biz bu suçlamayı kabul etmiyoruz Hayrettin Ertekin’in bir hükümeti devirme şeklinde bir eyleme olmadığını kabul etmemekle birlikte kafasında böyle bir düşünce oluştuğunu kabul etsek bile hiçbir şekilde eyleme dönüşmeden bu fikirden dolayı benim müvekkilime ceza vermek mümkün değildir. Ben sabrınızı fazla zorlamak istemiyorum kısa keseceğim birkaç talebim var. Sayın Başkanım, bizim taleplerimizi daha önce savunmalar bittikten sonra değerlendireceğiz dediniz şimdi müvekkilim hakkında suçlamalardan bir tanesi, Ali Satı ve Faruk Güler isimli 2 şahıstan Abdülmuttalip Tonçer isimli şahıs aracılığıyla para gasp edildi iddiasıdır. Şimdi bu insanların biz tanık olarak dinlenmelerini aslında bunlar daha önceki emniyette ifadeleri alınmış ama bazı meslektaşlarımın dediği gibi bunların bizde dosyada ifadelerini göremedik. Bunların tanık olarak dinlenmesini talep ediyoruz. Bir diğer husus müvekkilimin oğlu ve kardeşlerine ait olan işyerinin kuyumcu olan işyerinin vitrinlerinden bir takım süs eşyaları veya maddeler alınmış biz şunu söyledik bunlar tescil ve tasnife tabi eşyalar değildir nasıl olmadığını anlayacağız bir bilirkişi incelemesi yaparsanız bunlarında tescil ve tasnife tabi olmayan eşya olduğu anlaşılacaktır. Sonuç olarak şunu söylüyorum Sayın Başkanım Değerli Üyeler, benim müvekkilim Hayrettin Ertekin öncelikle bir işadamıdır, gazeteci araştırmacıdır. İnanın kahvesi, alkolü, sigarası gibi alışkanlıkları olmayan bir insandır. Sadece duygularını bilgisayarının başında dile getiren bir insandır. Bu hükümetin devrilmesinde hiçbir zaman değil bir fiili aklından dahi geçirmemiştir. 30 ayın aşkın bir tutukluluk durumu söz konusudur. Gerçekten işleri perişan vaziyette. Eşi şuanda bir çocukla hayat mücadelesi verme gayreti içerisindedir ben yakından bildiğim için bu durumun dikkate alınmasını saygıyla arz ediyorum. Bir diğer husus çok önemli bizim için Sayın Başkanım Değerli Üyeler, bu olay ortaya atıldığı zaman insanlar tutuklandığı zaman benim müvekkilim yurtdışındaydı iş ziyareti nedeniyle ve bu tutuklamalar bu olayların olduğunu bile bile kendinden emin olarak Türkiye’ye gelmiştir ve bir müddet sonrada tutuklanmıştır gözaltına alınıp tutuklanmıştır. Yani hiçbir zaman kaçması delilleri karartması, gibi bir şey söz konusu değildir artık CMK 100 maddesinde tutukluluğun devamını zorunlu kılan şartların ortadan kalktığı inancındayız bu hususlar dikkate alınarak bihakkın veya bir teminatla hatta eğer sayın heyet uygun görürse bir tedbir uygulanmak suretiyle tahliyesi karar verilmesini saygıyla arz ediyorum. Eğer vekil olarak bir taaddütte bulunmak gerekiyorsa her duruşmaya da kendisini getirmeyi size yüce heyetinize taaddütte etmek istiyorum efendim saygılar sunuyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Buyurun.”



Sanık Mehmet Fikri Karadağ Müdafii Av. Nevzat Çetin:” Müvekkilim bugün itibariyle haksız ve yasalara aykırı olarak tutuklanışının 31. ayını doldurmuş bulunmaktadır. Yani 2 sene 7 ay dilek olay tabi birde bunu yatanlara sormak lazım. Bir mahkemede üyeler arasında farklı görüşler olabilir fakat iddia edilen örgütle ilgili 30’a yakın kişinin tahliyesi sürekli olarak başkan tarafından istenirken diğer iki üyenin hangi gerekçeyle olduğu belli olmayacak şekilde tahliye taleplerinin reddi yolundaki görüşleri dikkate alındığında davanı esasına yönelik olarak heyetinize açık bir uyumsuzluk ve inatlaşma söz konusudur. Böyle bir davada bu heyetle adil bir karar oluşturulamaz, bu inatlaşma ve uyumsuzluğun giderilmesi için başkanlığınızın çaba sarf etmesi gerekir. Bu konuda yüksek hakimler kurulundan yardımda istenilebilinir. Bugüne kadar yaptığımız savunma ve tahliye taleplerini içeren açıklamalarımız mahkemeniz tarafından hiç dikkate alınmamış peşin hükümle ve aynı klişe ifadelerle reddedilmiştir. Yasalarımıza göre tutuklamanın 1. şartı kuvvetli suç şüphesini gösterir olgular bulunmasıdır. Yani tutuklamanın olmazsa olmaz koşulu kişinin üzerine atılı suçla ilgili kuvvetli şüpheyi gösteren somut delillerin bulunmasıdır. Heyetinizin de çok iyi bildiği gibi kanun koyucu makul şüphe ve basit şüpheyi tutuklama için yeterli görmemiştir. Bir kişiye isnat edilen suçla ilgili makul ve basit bir şüphe bulunması halinde tutukluluğun devam ettirilmesi mümkün değildir. Müvekkilim aleyhinde dosyada bulunan deliller tek tek incelendiğinde, kuvvetli şüphe bir tarafa makul şüpheyi oluşturan hiçbir olgu yoktur. Delil durumunu daha önceki celselerde değerlendirip heyetinize anlatmıştık. Bu duruma göre müvekkilimin aleyhinde kuvvetli şüphe bulunmadığı açıktır. Bu koşul tutuklamanın olmazsa olmazı olduğuna göre artık kaçma şüphesi delilleri etkileme şüphesi ya da suçun CMK 100’de belirtilen katalog suçlardan olup olmamasının hiçbir anlamı yoktur. Müvekkilim ile ilgili toplanacak herhangi bir delil bulunmadığı kaçma şüphesini gösterir bir olgu da olmadığına göre müvekkilimin gecikmişte olsa bihakkın tahliyesine karar verilmesini talep ediyorum. sayın heyet yukarıdaki açıklamalarımız ve savunmalarımıza göre çok haklı ve yasaya uygun bulunan tahliye talebimizi reddettiği takdirde kuvvetli suç şüphesini gösterir, olguların ve bunların delillerinin neler olduğunu yine müvekkilimin kaçacağına ve hangi delilleri etkileyeceğine dair hangi bulgulara dayandığını ret kararında ayrıntılı ve açık şekilde göstermelidir. Aksi halde bugüne kadar yapıldığı gibi klişe ifadelerle tahliye talebimizin reddi halinde bu durumun CMK, anayasa, ulusal ve uluslar arası hukuk anlamında Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin son kararları da dikkate alınarak disiplini, cezai ve tazmini sorumluluk doğuracağından bu konuda tüm başvuru ve dava haklarımızı kullanmaktan başka çaremiz kalmadığını, bu konudaki müracaat hakkımızı şimdilik saklı tutarak 2 yıl 7 aydır devam eden ve makul süreyi çok aşarak tedbiri cezaya ve zulme dönüştüren tutukluluğun sona erdirilmesi için müvekkilimin tahliyesine karar verilmesini talep ediyoruz, teşekkür ederim.”

Sanık Muzaffer Tekin Müdafii Av. Selin Deviren Tahtabiçen:”Efendim çok kısa iki kelime söylemek istiyorum.”

Mahkeme Başkanı:" Çok kısa, alalım Avukat Hanım çok kısa.”

Sanık Muzaffer Tekin Müdafii Av. Selin Deviren Tahtabiçen:”Çok kısa efendim dün meslektaşımda söyledi ama kayda girdim mi bilmiyorum bir talebimiz olacak bizim. Bir dahaki celsede tanık diyeceğiz herhalde, bir dahaki celselerde de tanık dinlenecek bir diğer tanıklar dinlenirken de dinlenmiş olan tanıkları Danıştay tanıklarının duruşmada hazır edilmesini istiyoruz. Sadece tanıkların değil tutuksuz sanık Süleyman Esen ve Salih Kurter’in de. Çünkü dün gördük efendim bir şey soracaktık Orhan Kadı yoktu Süleyman Esen ve Salih Kurter’in de burada olmasında fayda var.”

Mahkeme Başkanı:"Evet, tamam, buyurun.”

Talep ve beyanlar konusunda görüşü sorulan iddi makamı.



Cumhuriyet Savcısı Mehmet Ali Pekgüzel:”Sayın Başkan, sanık ve sanık müdafileri taleplerinin bir kısmına ilişkin iddia makamı mütalaasını bildiriyorum. 1-Sanık Alparslan Arslan’ın babası İdris Arslan’ın 26.8.2010 tarihli dilekçesi ve ekindeki sanıklardan Salih Kurter tarafından yazılarak sanık Alparslan Arslan’a verildiği belirtilen Arapça yazıların dosyaya konulmasına, dilekçe ve yazıların bir örneğinin çıkartılıp Diyanet İşleri Başkanlığına gönderilerek mahiyetlerinin ne olduğunun detaylı olarak açıklanarak Mahkemeye bildirilmesinin istenilmesine. 2-Sanık Mehmet Zekeriya Öztürk’ün 26.8.2010 tarihli 1 numaralı dilekçesindeki “PKK/Kongra-Gel Terör Örgütü Analiz Notları/Mücadele Metotları” isimli kitabın gizlilik derecesinin bildirilmesi, devlet sırrı niteliğinde ise inceleme tutanağı yapılarak verilmesi taleplerini karara bağlamanın sayın Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, 27 Ağustos 2010 havale tarihli dilekçesindeki Şamil Tayyar isimli gazetecinin “Turktıme” isimli internet sitesinde yayınlanan 23.4.2010 tarihli röportajı konulu talebi hakkında kalem araştırması yaptırılmasına, cevap geldi ise bir kopyasının çıkartılarak verilmesine, gelmedi ise yazı cevabının çabuklaştırılması için tekit yazısı yazılmasına, 3-Sanık Emin Gürses’in 23.8.2010 havale tarihli dilekçesindeki dijital veri içeren eşyaların iadesi ya da bir kopyasının verilmesi talebi konusunda; el konulan dijital malzemeler üzerindeki incelemenin tamamlanmış olması, yapılan inceleme sonucunda suçta kullanılmamış, suç unsuru ve delili bulunmamış olması halinde iadesi, suç delili bulunuyor olması halinde bir kopyasının çıkartılarak verilmesi, suç unsuru ihtiva etmesi halinde ise bunların ayıklandıktan sonra bir kopyasının çıkartılarak iadesi yönündeki genel mütalaamıza göre karar verilmesine, 4-Sanık Doğu Perinçek müdafi Sayın Avukat İbrahim Erdoğan’ın 23.8.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin kabul edilip Cumhuriyet gazetesine yazı yazılarak, dava sanıkları arasında iken vefat eden İlhan Selçuk’un 27.6.2010 tarihinden itibaren gazetede yayınlanan özet savunmasını içeren gazete nüshalarının, ayrıca bu yayınların dayanağı olduğu belirtilen el yazısı savunma metninin Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine. 5-Sanık Osman Yıldırım’ın 23.8.2010 havale tarihli, 1 numaralı dilekçesindeki, Aysel Sağlam isimli kişinin tanık olarak dinlenilmesi talebinin genişletip kabul edilerek, bu tanığın Mahkemeye çağrılmasına, tanığın önceki aşama ifadeleri gözetilerek ifadesi sırasında teşhis, tanıma işlemi yaptırma ve çelişki çıkabilecek durumlarda soru sorma gereği ortaya çıkabileceğinden tanıklar Teoman Ekşioğlu, Tarkan Toper, Serkan Toper, Osman Mutlu, Burhan Gür, Orhan Kadı’nın da duruşmada hazır bulundurulmasına, bu konuda doğrudan ilgili kolluk birimlerine yazı yazılmasına. 2 numaralı dilekçesindeki, babasına ait eski nüfus cüzdanı ve özel fotoğrafların iadesi talebinin kabul edilerek, bu konuda kalem araştırması yaptırılmasına, 3 numaralı dilekçesindeki, Av. Ahmet Doğan ve Teoman Ekşioğlu’nun kendisini ziyaretlerine dair Sincan 2 Nolu F Tipi Cezaevi güvenlik kamerası kayıtlarının verilmesi talebinin, buna dair Mahkemeniz ara kararına cevap geldikten sonra karara bağlanılmasına. 6-Sanık Güler Kömürcü Öztürk’ün 26.8.2010 havale tarihli 1 ve 2 nolu iki ayrı dilekçesindeki hakkındaki “Yurt dışına çıkış yasağı adli kontrol tedbirinin kaldırılması” talebinin önceki mütalaalarımızdaki gerekçeler uyarınca reddine, 23.8.2010 tarihli dilekçesi ve ekindeki bağlantılı dava sanıklarından Ahmet Tuncay Özkan’ın yazdığı “Ergenekon çok gizli örgüt nasıl kurulur” isimli kitabında kendisi hakkındaki iddialara karşı yazılan tekzip metninin dosyasına konulmasına. 7-Sanık Hayrettin Ertekin’in 23.8.2010 tarihli, 1, 3, 4, 5, 6,7, 8, 12, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 21,23, 24, 26 numaralı ve bir kısmı tamamen aynı içerikteki savunmalarına ek açıklamalar içeren dilekçelerinin dosyaya konulmasına, 2 numaralı dilekçesindeki Mustafa Ülvan, Faruk Güler ve Ali Satı isimli kişilerin dinlenilmeleri talebinin kabul edilerek, uygun görülecek bir tarihte tanık olarak dinlenilmek üzere dilekçede belirtilen adreslerinden Mahkemeye çağrılmalarına. 9 numaralı dilekçesindeki, yazdığı bir kitap nedeni ile Hanefi Avcı isimli kişinin tanık olarak dinlenilmesi talebinin, bu kişinin soruşturma aşamasında dinlendiği, gerek görülür ise kovuşturma aşamasında da dinleneceği gözetilerek Mahkemenin takdir yetkisinde bulunduğuna, ancak basına yansıdığı kadarı ile Danıştay saldırısı olayı başta olmak üzere Mahkemenizce yürütülen dava dosyası hakkında kesin hüküm ifade edecek bilgiye sahip bulunduğuna göre Mahkemenizce uygun görülecek bir takvimde tanık olarak dinlenilmek üzere Mahkemeye çağrılmasına, sanığın aynı konudaki diğer taleplerinin bu aşamada yargılamaya bir yenilik katmayacağının anlaşılması karşısında reddine. 13 numaralı dilekçesi ve sanık müdafi sayın Av. Lütfi İşbulan’ın 18.8.2010 havale tarihli dilekçesindeki; arama ve el koyma tutanaklarının, el konulan eşyalarına ait emanet makbuzlarının verilmesi talebinin kabulüne, el konulan telefon hafıza kartlarındaki görüntüler ve bilgisayar imajlarının verilmesi talebinin dijital veriler konusundaki mütalaamız uyarınca karara bağlanılmasına, sanığa ait arama görüntüleri var ise kalemden araştırılarak verilmesine, sanıktan el konulan tablo halindeki kolyelerin iadesi talebinin bu aşamada reddi ile hüküm ile birlikte karara bağlanılmasına. 20 numaralı savunmasına ek mahiyette açıklamalar içeren imzasız dilekçenin dosyaya konulmasına, bu dilekçe ekindeki henüz verilmediği anlaşılan oy çokluğu ile tutukluluğun devamına dair karara itiraz hakkında ise karar verilmesine yer olmadığına, 25 numaralı dilekçesinin ise bütünü ile iddia makamındaki Cumhuriyet savcılarına ve bazı devlet kurumlarına hakaret içerdiği görülmekle, dilekçenin onaylı bir örneğinin çıkartılarak gereğinin takdir ve ifası için Silivri Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesine, 23.8.2010 havale tarihli el yazısı başka bir dilekçe ekindeki Faruk Güler ve Ali Satı isimli kişilerin dilekçe fotokopilerinin dosyaya eklenilmesine, 8-Sanık İsmail Sağır’ın 27.8.2010 havale tarihli savunmasına ek mahiyette açıklamalar içeren dilekçesinin dosyaya konulmasına, 9-Sanık Ergün Poyraz müdafi Sayın Avukat Mustafa Hüseyin Buzoğlu’nun 27.8.2010 havale tarihli dilekçesindeki yinelenen talepleri konusunda önceki duruşmalarda bildirdiğimiz mütalaamızın esas alınmasına, 10-Sanık Erkut Ersoy’un 23.8.2010 havale tarihli 1 numaralı plastik dosya içerisindeki, A, B, C, D, E, F, İ, L,M, N, O, P, R, Ş, Ü ve V harfleri ile işaretli dilekçelerinde yazılı dosya evraklarının kalemden araştırılmasına, bulunması halinde sanığın Mahkeme kalemine gerekli boş dijital malzeme vermesi halinde kopyalanarak kendisine verilmesine, E harfi ile işaretli dilekçesi konusunda kalem araştırması yapılarak karar verilmesine, G harfi ile işaretli dilekçesindeki talebinin kabul edilerek Çınar Mustafa Altunbaş isimli tanığın mevcut telefon hatlarının dosyadan tespit edilip Telekominikasyon İletişim Başkanlığına yazı yazılarak bu telefonların tesis tarihinden itibaren arayan, aranan, arayan ve aranan kişilerin kimlikleri, arama tarih ve saati, arama sırasındaki baz istasyonu kayıtlarını da gösterir HTS raporlarının Excel ortamında hazırlanarak CD içerisinde Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, T harfi ile işaretli dilekçesindeki talebinin kabul edilip TİB e yazı yazılarak dilekçesinde listelediği telefonların tesis tarihinden itibaren arayan, aranan, arayan ve aranan kişilerin kimlikleri, arama tarih ve saati, arama sırasındaki baz istasyonu kayıtlarını da gösterir HTS raporlarının Excel ortamında hazırlanarak CD içerisinde Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine, Y harfi ile işaretli dilekçesindeki talebinin kabul edilerek el konulan bilgisayarlarının hard diskleri alındıktan sonra kasalarının iade edilmesine, J, K, S ve U harfleri ile işaretli dilekçelerindeki taleplerini yerine getirmenin yargılamaya yenilik katmayacağının anlaşılması karşısında reddine, H ve I harfleri ile işaretli talep içermeyen dilekçelerinin savunma mahiyetinde görülerek dosyaya konulmasına, Aynı plastik dosya ile 23.8.2010 havale tarihli 2 numaralı plastik dosya içerisindeki savunmasına ek mahiyette açıklamalar içeren dilekçelerin dosyaya konulmasına. 11-Sanık Doğu Perinçek müdafi sayın Av. Mehmet Cengiz’in, Danıştay saldırısı dava dosyasının işbu dava dosyasından tefrik edilmesi talebinin, birleştirme kararına muvafakat gerekçeleri dikkate alınarak reddine. 12-Sanıklar Kemal Kerinçsiz ve Veli Küçük’ün sözlü beyanlarındaki Tuncay Güney konusu ile ilgili olarak, Neden bu kişi hakkında yakalama kararı istenmediği konusunda; Tuncay Güney soruşturmanın başlangıcında bilinmemektedir ve şüpheli olarak yer almamaktadır. Soruşturmanın en başında 27 adet el bombası ile ilişkilendirilenler şüpheli olarak yer almıştır. Bunlardan birisi bomba sandığındaki bantta parmak izi bulunan Oktay Yıldırım, bir diğeri bombaların bulunduğu evde tasarruf sahibi olduğu anlaşılan Mehmet Demirtaş’tır. Soruşturmanın ilerleyen bölümlerinde Oktay Yıldırım ve Muzaffer Tekin’de internetten aldıklarını söyledikleri Lobi isimli belge bulunması ve bu belgede Ergenekon isimli bir örgütten bahsedilmesi üzerine konu araştırılmaya başlanılmıştır. Bu aşamada 2001 yılında başka bir suçtan yakalanan Tuncay Güney’in evinde arama yapılarak Ergenekon belgelerinin bulunduğu, bunun üzerine kendisi ile ses kaydına alınan mülakat yapıldığı, bu mülakatta Tuncay Güney’in Ergenekon örgütünden, örgüt belgelerinin kimler tarafından ve nasıl yazıldığından, örgüt ile ilişkili kişilerden bahsettiği anlaşılmıştır. Bundan sonra Tuncay Güney’in İstanbul’daki evi aranmış ve diğer soruşturma işlemlerine girişilmiştir. Yapılan soruşturmada Tuncay Güney’in 2001 yılından sonra da örgüt ile ilişkisini devam ettirdiğine dair delil bulunamamış, ayrıca 2001 yılındaki anlatımlarından dolayı örgüt hakkında bilgi verdiği, bu şekli ile hakkında pişmanlık ya da kanuni indirimlerinin uygulanma ihtimali bulunduğu değerlendirildiğinden hakkında yakalama kararı istenilmesi düşünülmemiştir. Ancak, Tuncay Güney’den elde edilen belgelerin, fotoğrafların, bazı görüntü kayıtlarının ve dijital verilerin bu dava dosyasına kazandırılması dosyaya konu suçun aydınlatılmasına, beyanların denetimine yarar sağlayacağı değerlendirildiğinden, bunların asıllarının Mahkemeye gönderilmesi için CMK 250. maddesiyle yetkili İstanbul Cumhuriyet başsavcılığına yazı yazılmasına, şüpheli savunmasının alınmasını beklediği anlaşılan soruşturma evrakı hakkında mukteza tayin edildiğinde ise ilgili kararın en kısa zamanda Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine. Tuncay Güney hakkında yakalama kararı istemeyen Cumhuriyet savcıları hakkında suç duyurusunda bulunulması konusunda; CMK 205 Maddesi uyarınca, duruşma sırasında işlenilen bir suç söz konusu olmadığından talebin reddine, ilgili yerlere başvuruda bulunulmasının serbestliğine. Ayrıca Tuncay Güney’in mülakatı ile ilgili iddia makamı olarak bir talebimiz olacaktır. Tuncay Güney söz konusu mülakatta Drej Lakaplı Ali Yasak’tan, Ali Yasak’ın Veli Küçük ve Ergenekon örgütü ile ilişkisinden bahsetmektedir. Bu nedenle sanık Ali Yasak’a duruşmada Tuncay Güney ile ilişkisi sorulmuş, sanık Ali Yasak Tuncay Güney’i tanımadığını söylemiştir. Yine Tuncay Güney bu mülakatta daha önce Amerika’ya gittiğinde Mehmet Özbay isimli kişi ile görüştüğünden, ona Veli Küçük’ün bir mesajını ilettiğinden bahsetmektedir. Adı geçen Mehmet Özbay sanık Veli Küçük’ün bu günkü duruşmadaki beyanlarında geçen susurluk kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın kimlik bilgilerini kullandığı gerçek kişidir. Hürriyet gazetesinde bu konu ile ilgili bir dizi haber yayınlanmıştır. Haberde özetle Amerika’da yaşayan Mehmet Özbay isimli kişiye ulaşıldığı, telefon ile röportaj yapıldığı, kendisine Tuncay Güney’in sorulduğu, Onun da Tuncay Güney’i kendisine Ali Yasak’ın gönderdiğini söylediği belirtilmiştir. Tuncay Güney’in ihbar mahiyetindeki bu anlatımlarının denetlenmesi açısından Hürriyet gazetesine yazı yazılarak; Söz konusu yazı dizisini içeren gazete nüshalarının ve var ise Mehmet Özbay ile yapılan röportajın ses kaydının Mahkemeye gönderilmesinin istenilmesine. Diğer tanıkların yanında, dosya kapsamına göre ve alınan bazı sanık ve tanık ifadelerinde ismi geçen Ahmet Doğan, Adnan Güleç, Fikri Cora, Salih Yaşar ve Hilmi Öztürk isimli kişilerin de tanık olarak dinlenilmelerine, bu konuda ilgili kolluk birimlerine yazı yazılarak CMK 251/6 ya göre duruşmada hazır edilmelerinin istenilmesine. Bir önceki duruşmada bizzat Tanık Teoman Ekşioğlu’nun beyanından duruşmaya sanıklardan Zeki Yurdakul Çağman ile birlikte, hem de bu sanığın arabası ile geldiği anlaşıldı. Duruşmada bile usul gereği birbirinden ayrı dinlenilen tanıkların duruşmaya sanık ile birlikte gelmesinin sakıncası ortadadır. Bu nedenle bundan sonra Mahkemeye çağrılacak tanıkların CMK 251/6 ya göre kolluk tarafından hazır edilmelerinin istenilmesine.Sanık Alparslan Arslan’ın Danıştay saldırısı olayından iki gün önce 15.5.2006 tarihinde Teoman Ekşioğlu isimli tanığın kullandığı 5556218229 numaralı telefon hattı ile mesajlaştığı gerek gelen HTS raporları gerek ise alınan beyan içeriklerine göre sabit olmasına karşın, bu mesaj kayıtlarının 5556218229 numaralı telefon hattının HTS raporu dökümünde yer almadığı anlaşıldığından, sanık Alparslan Arslan’ın 5326713439 numaralı telefon hattı HTS dökümü ilgili bölümünün de eklenerek Avea İletişim Hizmetleri A.Ş. ne yazı yazılarak bu mesaj kayıtlarının hangi nedenle HTS raporunda yer almadığı konusunda Mahkemeye bir açıklama yazısı gönderilmesinin istenilmesine. İlgili kolluk birimine yazı yazılarak tutuksuz sanıklar Aykut Metin Şükre, Salih Kurter ve Süleyman Esen’in duruşmada hazır bulundurulmalarına. Sanık Fikret Emek’in 27.8.2010 havale tarihli dilekçesindeki talebinin kabulü ile, ilgili kaydın bir suretinin verilmesine. Firari Sanık Saipir Debzlelvidze, Hakkındaki yakalama kararının devamı ile infazının beklenilmesine. Bizzat veya müdafileri aracılığı ile tahliye talebinde bulunan tutuklu sanıklar ile diğer tutuklu sanıkların, Kendilerine yüklenen terör örgütü yöneticisi veya üyesi olmak ile buna bağlı suçları işlediklerine dair iddianamede de gösterilen kuvvetli suç şüphesi doğuran delillerin bulunması, Yüklenen bu suçun CMK 100/3 üncü maddesinde sayılı tutuklama nedenlerinden olması, Tutuklama nedenlerinde herhangi bir değişiklik olmaması hususları gözetilerek, Tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesi kamu adına talep ve mütalaa olunur.”


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin