Sanık Erkut Ersoy:”Kısa, kısa.”
Salonda telefon ses kaydı dinletildi.
Sanık Erkut Ersoy:”Tamam bu kadar bunu da iletmek istedim sayın başkanım. Görüştüğüm kişi mail grubumdan Semiha hanımdır. Bu kayıt numarası dinleme dosyasının 114398796 nolu kayıt iki dakika 25 saniyelik bir görüşme gördüğünüz gibi bu konuşma emniyet ve TİB tarafından kayıt altına alınmış bir delil. Sizin de şahit olduğunuz gibi mail grubu üyem ile yaptığım konuşmada açık ve sarih bir şekilde ne Kadıköy’deki kuvai milliye 1919 nede Ankara da bulunan kuvai milliye derneğine derneğiyle hiçbir ilgimin olmadığını ama destek vereceğimizi ikisinin de kutsal bir ad taşımasından dolayı manen destek olacağımı söyleyen bir konuşma. Ancak sayın savcılarımız daha önce arz ettiğim yüzlerce karşı delil gibi bu delili de görmezden gelerek ve hukuk kurallarını da hiçe sayarak ısrarcı tavırlarını davam ettirmeye, devam ettirmektedirler. Beni delil klasörlerine kuvai milliye 1919 derneğini yada herhangi bir derneğe hukuki olarak bağlayabilecek maddi bir delil yokken 20 aydan beri 27 aydan beri tahliye taleplerim geri çevrilmekte tahliye taleplerimi reddetmenizin hukuki gerekçesini merak ediyorum. Sayın heyet tahliye kriterlerini sanıklara söylerse bende öğrenmiş olacağım. Ben Kemalist bir Türk milliyetçisi olarak her zaman kamu yararını gözettim. İnternette tespit ettiğim birçok yasadışı örgüt hakkında da ilgili resmi kurumlara telefon ve mail ile 300 civarı bildirim yaptım. Tam sayısı gelen ve giden ihbarlar klasörü içerisinde el koyulan bilgisayarımda bulunabilir. İstanbul emniyet müdürlüğünün ve emniyet istihbarat dairesinin bu bildirimleri yaptığımı bilmesine rağmen ki asayiş şubesi bilişim suçları büro amirliği görevlileri ve Düzce istihbarat şube görevlileriyle toplam 98 görüşmem TİB kayıtlarında mevcuttur. Maalesef yüce mahkemeye istihbarat daire başkanlığından gönderilen resmi yazıda benim bu bildirimlerimden tek satır bahsedilmemiştir. Burada görüşme yaptığım kişileri kısaca bahsedeceğim. Başkomiser Dinçer Ay bilişim suçları büro amiri 36 görüşme var. Hasan Akan istihbarat şube komiser 27 görüşme. Nail Gülbahar komiser muavini istihbarat şube 15 görüşme. Adnan Kaçar komiser muavini 11 görüşme, Tahir Dağcı komiser muavini 9 görüşme. Toplam 88 dakikalık, 90 dakikalık bir görüşme yapılmış. Bu kayıtları dosya içerisinde arz ettim sayın başkanım. Bu yardımlarımın emniyet istihbarat dairesi tarafından Ergenekon savcılarına bildirilmemesi üzerine istihbarat dairesi eski başkanı sayın Ramazan Akyürek hakkında suç duyurusunda bulundum. Ancak takipsizlik kararı verildi. Mahkemeden gelen resmi yazıda sayın Ramazan Akyürek şu beyanda bulunmuş dosya içerisini okuyorum. Şahsın istihbarat birimleri haricinde kaçakçılık, terörle mücadele gibi diğer birimleri bahsettiği şekilde ihbarlarda bulunmuş olabileceğini birimlerin çalışma usulleri açısından birbirinden bağımsız olması sebebiyle kendilerinin bu durumu bilemeyeceklerini aynen böyle diyor. Sayın Akyürek’in bu beyanından da gayet net bir şekilde anlaşılıyor ki, benim bu bildirimlerimi gönderdiğim resmi yetkililer maalesef bilgi vermesi gereken ast ve üstlerine durumu bildirmemiştir. Kurumlar arasındaki bilgi saklama alışkanlığı yüzünden devletime yaptığım bu yardımlar Ergenekon soruşturmasını yürüten organizeye ve terörle mücadele şube görevlileri ve savcılar tarafından fark edilmemiş yada bilerek göz ardı edilmiştir. Bu nedenle de sözde örgüt üyesi zanlı ile 27 aydan beri suçsuzluğumu ispatlamaya çalışıyorum. Bu durumu da sayın heyetin takdirine arz ediyorum. Bu bildirimlerimle ilgili olarak eğer hatırlarsanız daha önceki celselerde sayın heyete emniyet müdürlüğündeki resmi yetkililerle PKK’nın yurtdışındaki sivil toplum örgütü kisvesi altındaki faaliyetleri hakkındaki yaptığım bildirimleri dinletmiştim. 107141041 ve 102011945 nolu ses dosyaları. Şimdi yine izninizle bununla ilgili olarak başka bir konuşmamı daha huzurda dinletmek istiyorum. görüştüğüm kişi asayiş şubesi bilişim suçları büro amiri baş komiser Dinçer Ay. Kayıt numarası 104630829 müsaadenizle Sayın başkanım.”
Salonda telefon ses kaydı dinletildi.
Sanık Erkut Ersoy:”Uluslar arası video paylaşım sitesi olan youtube sitesinde atamıza hakaret eden PKK militanlarının kullandığı e-mail adreslerini ilettiğim bir konuşma. Hemen bu noktada ATV sabah haberlerinde 15 Nisan 2010 tarihinde bir haber yayınlandı PKK’nın sanal gerilla adlı hacker grubundan Diyarbakır hava alanında yakalandı bunu da dipnot olarak belirtiyorum. Arz ettiğim dosyada dinleme yapılan daha bunun gibi birçok konuşmam var. Liste olarak dosya içerisinde incelemenize arz ettim sayın başkanım. Görüleceği gibi PKK’nın birçok yasa dışı sanal faaliyeti hakkında Kemalist bir Türk milliyetçisi olarak devletimin resmi yetkililerine Dinçer baş komiser dışında milli istihbarat teşkilatı müsteşarlığının irtibat@mit.gov.tr adresine Genelkurmay başkanlığının gnkur@tsk.mil.tr adresini, terörle mücadele hareket başkanlığı TEMUH’un temuh@temuh.gov.tr adresine de bu bildirimlerimi yaptım. Uluslar arası altın kaçakçılığı veya kara para aklaması konularında elimden geldiği kadar yardımcı olmaya çalıştım. Sayın başkanım şu ana kadar verdiğim ayrıntılardan da gördüğünüz üzere kurucusu olduğum özel büro mail grubu kamu yararını gözeten sanal bir paylaşım platformudur. Şimdi Sayın heyete sormak istiyorum insanların ilgi duydukları konularda bir mail grubu kurup burada fikirlerini paylaşması suç mudur? Eğer öyle ise o zaman gerek yahoogroups gerek googlegroups gerekse facebook ve twiter gibi sanal paylaşım sitelerinde birbirleriyle konuşan yazışan milyonlarca insanda bu mantığa göre potansiyel Ergenekon örgütü üyesidir. Ben sadece ilgi duyduğum istihbarat terör güvenlik ve güncel siyaset gibi konularda benim gibi ilgi duyan kişilerle bu konularda bilgi paylaşımı yapmak istedim. Kurduğum mail grubumla hem kendi bilgi dağarcığımı hem de diğer ilgi duyan kişilerin bilgi dağarcığının artmasına katkıda bulunmak istedim. Birçok hacker ile birlikte çeşitli zamanlarda değişik illerde lüks otellerde gizli örgütsel içerik toplantılar yaptıkları diyor sayın savcılar bu konuda kısa bir izah yapmak isterdim. Üyelerimin sanal ortam dışında da birbirleriyle tanışması için çeşitli tarihlerde tanışma toplantıları yaptık. Bu toplantılarda hem sohbet ettik hem de güncel siyasi konularda hazırladığımız sunumları paylaştık. İstanbul ilinde üç Ankara ilinde ise iki olmak üzere toplam beş adet tanışma toplantısı yapıldı. İstanbul ilinde olanlar Dedeman İstanbul otel, Üsküdar çamlıca türkü eve, Taksim selek otel, Ankara ilinde olanlar marinam Ankara otel, demokrasi platformu üyelerimden hiçbirisi sanık yada şüpheli değildir. Toplantılar kamuya açık internet üzerinden ilan edilerek üyelere bildirilmiştir. Toplantının mekanı şehrin merkezinde bulunan otellerdir. Paylaşılan konular da herkesin internetten erişebileceği tarzda açık kaynak bilgileridir. Paylaştığımız sunumların konuları 330. delil klasörünün 235, 236 ve 237. sayfalarında mevcuttur o nedenle okumayacağım. Sayın başkanım ve değerli heyet üyeleri, tanışma toplantılarımıza katılan üyelerimin iletişim bilgileri 90. delil klasörünün 229. sayfasında mevcuttur. Ayrıca Düzce Şekerbank’daki hesabım açıldığı günden bu güne kadar olan hesap hareketlerini sayın heyete arz ettim. Hesabımda iddia edildiği gibi hiçbir olağan dışı izah edemeyeceğim bir işlem yoktur. Açıldığı günden kapanana kadar sadece 4473 liralık işlem hareketi olmuş. Kısacası sayın savcıların iddia ettiği gibi bankalardan illegal yoldan finans sağlamıyoruz. Tüm toplantılarımız kamuya açık bir şekilde önceden internetten ilan edilerek yapılmıştır. Paylaşılan konular da açık kaynaklardan yani web sitesi gazete dergi gibi toplanmıştır. Powerpoint sunumu halinde iştirakçilerle paylaşılmış ve kamu yararı gözetilmiştir. Bu toplantılarımızda ülkemize faydalı olabilmek adına birçok proje hakkında fikir ve yorum paylaşıldı. 330. delil klasörünün 142 ile 193. sayfalar arasında bu amaçla hazırladığımız bir projemiz detaylı olarak yer alıyor. Detaylarına girmeyeceğim ama incelemenizi talep ediyorum. Önceki celsede üyem sayın Mehmet Erkorgun’a toplantıya iştirak bedelinin 25 TL olduğu konuşmayı huzurda dinlettim. 106101618647 nolu kayıt numarası olan konuşma. Savcılar hackerlerle toplantı yaptığımı iddia ediyor 90. delil klasörünün 229. sayfasında tanışma toplantılarımıza katılan üyelerimin bazılarının meslekleri ve telefon numaraları yer alıyor. Ben bu listeden toplantıya katılan üyelerimin bazılarının mesleklerini okumak istiyorum. örneğin Ercan Bekaroğlu Bey Oyak sigortada müdür yardımcısı, Turan Kayhan bey bankacı, Doktor Sadık Özen bey Doktor, Miktad Algül bey gazeteci, Sabahat Özgür hanım öğretmen, Devrim Demir bey asker, Çağdaş Ayhen bey biyolog bu şekilde devam ediyor. Ayrıca her coğrafyadan üyem vardı. Örneğin Almanya’dan da üyem vardı. Avustralya’dan da üyem vardı. Fransız vatandaşı üyem de vardı, Amerikan vatandaşı da yani mail grubum kozmopolit bir yapıdaydı. Gördüğünüz gibi özel büro mail grubuna katılıp bu sanal platformda kedi fikirlerinizi diğer üyelerle paylaşmak tartışılan konulara yorum yapmak diğer üyelerle sohbet etmek arkadaş olmak veya sosyal bir ortam geliştirmek için hiçbir ön şart bulunmuyor. Sadece birer adet internet bağlantınız bir adet bilgisayarınız ve bir adet de e-mail adresi ile birazda boş vaktiniz olması yeterli. Kimseden gruba davet ederken sabıka kaydı istemiyoruz, kimse hakkında araştırma yapmıyoruz, her üye adayı gruba girmeden önce grup kurallarının belirtildiği davet mektubunu okuyor grupta paylaşılan konuları inceliyor ve bu kurallara uyacağını beyan ederek arzu ederse gruba dahil oluyor. Kimseyi zorlamıyoruz, istediği dışında kimseyi üye kaydetmiyoruz. Bu nedenle mail grubu içerisinde tutuklanmadan önce üye sayısı 5500 civarındaydı iyi niyetler, iyi niyetli olanlar olduğu gibi kötü niyet barındıran insanların da olması muhtemeldir. Bu tür kötü niyetli vatansever kisvesi altında farklı niyet barındıran kişileri tespit ettiğimizde kibarca üyeliğine son verdiğimizi bildiriyor ve bu kişileri kara listeye alarak gruba tekrar başka bir mail adresi üzerinden kayıt olmasını engelliyorduk. Mail grubunda her konuda tartışma yapılıyordu. Ancak daha ziyade güncel siyaset ve çeşitli çeşitli politik çözümler, ülkemizde ve dünyada yaşanan terör hadiseleri ve bunlara dair çözüm yolları. Yerli ve yabancı istihbarat servisleri ve kullanılan teknolojiler. Güvenlik ve uygulanan çeşitli stratejiler sözde ermeni soykırımı ve bu kapsamda yapılan çeşitli kampanyalar, yüksek teknoloji ve benzeri konularda üyeler birbirleriyle fikirlerini paylaşmaktaydı. Sayın başkanım iddianameyi mail grubu üyelerimle yaptığım 43 adet tape konulmuş dosya içerisinde arz ettim. Zaten iddianameye konulan toplam tapem 56’dır hiçbir tapemde kanaatimce bir suç unsuru bulunmamakta ayrıca görüştüğüm kişilerde mail grubum üyeleri bu davanın sanığı veya şüphelisi değil. Haklarında hiçbir kanuni işlem yapılmamıştır. Kaldı ki, üyelerimin söyledikleri de kendilerini bağlar ben kimsenin ülke gündemine dair ne söyleyip ne söylemeyeceğini kimseye deklare edemem. Bunun yanı sıra internette bir takım sitelerin Atatürk istiklal marşı ve bayrak adı altında bölücü terör örgütleri tarafından kurulduğu ve milliyetçi Atatürkçü vatansever kişilerle ilgili internet üzerinden bilgi topladığı yönünde çeşitli yerlerden bilgi verilince üyelerimi kişisel verilerini korumaları hususunda bilgilendirdim. Üyelerime bu kapsamda attığım mail mesajı delil klasörlerine suç unsuru diyerek eklenmiş. Ama bu mesajın neresinin suç olabileceğini anlamış değilim. Mail grubu üyelerimin kişisel verilerini korumak için çaba sarf ediyorum ama sayın savcılar beni başkalarının kişisel verilerini kaydettiğimi ileri sürüyor suçluyor. Hatta daha önceki celsede üyem Fatih bey nişanlısının kişisel e-mail adresinin bilgisayar korsanlarınca ele geçirilerek rahatsız edilmesi yüzünden beni aradığını ve benim de kendisine ne yapması gerektiğini anlattığım ve savcılığa yönlendirdiğim konuşmayı dinlettim huzurda. 118902334 kayıt nolu konuşma. Bu garip durumu da sayın heyetin durumuna takdirine arz ediyorum. Ayrıca sayın savcıların iddiasının aksine mail grubumun üyesi bulunan hackerlerle de herhangi bir samimiyetim yoktur.”
Mahkeme Başkanı:" Süreniz doldu toparlar mısınız?”
Sanık Erkut Ersoy:”Son bir konuşma sayın başkanım dinleteceğim ondan sonra bitiriyorum müsaadenizle bir görüşmem Tamer beyle yapılan bir görüşmem var onu dinletmek istiyorum sayın başkanım. Ondan sonra bitiriyorum zaten.”
Salonda telefon ses kaydı dinletildi.
Sanık Erkut Ersoy:”Tamam burada kesebiliriz Sayın başkanım devam etmeye gerek yok anlaşılmıştır herhalde. Bu konuşmadan da görüldüğü gibi elimden geldiği kadar kamu yararı gözeten çalışmalar yapmaya çalıştım. Fakat bir suçlama daha getiriyor sayın savcılarımız diyor ki, sahip olduğu özel büro com sitesi aracılığıyla elektronik ortamda internet üzerinden propaganda yaparak örgüte eleman kazandırıyor. Bu kazandırdığı elemanlar aracılığıyla örgüt amaçları doğrultusunda istihbarat toplayıp kişisel verileri kaydediyor diye devam ediyor. Şimdi özel büro nokta com adlı sitem bir kere on sayfalık mütevazı bir web sitesi hiçbir sayfasını daha önceki celse de ben arz etmiştim Sayın başkanım tek tek bütün sayfaları açıklamıştım hiçbir sayfasında ne bir propaganda materyali var ne darbe teşebbüsü var ne de sözde Ergenekon örgütünün adı geçiyor hiçbir sayfasında böyle bir şey yok. Sadece ne var. Benim mali grubum, mail grubumla ilgili ileride yapmayı düşündüğüm projeleri ben koydum oraya mail grubumu tanıttım. Ve isteyen üyelerin bana ulaşması için iletişime geçmesi için cep telefonu numaramı koydum bunlar var yani hiçbir sayfasında kesinlikle darbeyle ilgili veya örgüte eleman kazandırmayla ilgili propagandayla ilgili hiçbir materyal yok. Zaten 7 Ağustos 2008 tarihinde kapandı site. Sonuç itibariyle sözde Ergenekon örgütü üyesi olduğumu kabul etmiyorum. Tüm suçlamaları reddediyorum. Ancak tutuklanmamı gerektirecek hiçbir maddi delil olmadığı halde 27 aydan beri cezaevindeyim eğer tutuklama bir tedbir ise bu tedbir artık ceza halini almıştır. Bu sadece benim fikrim değil bu konuda birçok akademisyen ve hukukçu da aynı görüşte. Ben kısa kısa bir iki tanesine değineceğim sonra bitiriyorum. Bahçeşehir üniversitesi siyasi bilimler öğretim üyesi sayın profesör doktor Nurşen Mazıcı Ergenekon soruşturmasıyla ilgili şöyle bir kısa beyanda bulunmuş konuşmasının bir bölümünü alıyorum. Ergenekon soruşturmasında insanlar 32 aydır hukuksuz olarak tutuluyor. AKP kendi derin devletinin oluşturmanın peşinde Ergenekon ve darbe iddialarıyla seçime kadar zaman kazanacaklar. Kaybederlerse nasıl olsa açılacak tazminat davalarının bedellerini yine hükümet verecek star tv 14.2.2010. İstanbul üniversitesi siyasi bilimler hukuk dalı başkanı Öğretim üyesi sayın Profesör Doktor Ersan Şen’in bununla ilgili bir beyanı var. Diyor ki, içeridekiler için tutuklama hali artık ceza halini almıştır. Türkiye de hukuk devletinin biz halka inmiş somut durumunu göremiyoruz. İktidar tarafsızlıktan bahsetmesin star tv 14.2.2010. Sayın emekli koramiral Atilla Kıyat’ın yine böyle bir beyanı var. Yürütülen Ergenekon soruşturması gerçekten darbe isteyenleri ortaya çıkaramayacağı gibi hukuki yanlışlıklar yüzünden suçsuz insanların yıllardır hapiste kalmalarına neden olmuştur 14.2.2010 star tv. Hürriyet gazetesi köşe yazarı sayın Mehmet Yılmaz’ın bununla ilgili beyanı var. Bazı AKP’liler 28 Şubatta bize ne yapıldıysa şimdi Ergenekon soruşturmasıyla aynı hukuksuzluklar başkalarına yapılıyor diyor. Rahmetli Kemal Türkler’in avukatı Sayın avukat Rasim Öz’ün beyanı. Yargıçlar bağımsız değildir adaletsiz bir yargılama var. Sürekli gizli tanık imal ediyorlar. AKP muhaliflerine bir şey bulamayınca Ergenekon etiketi yapıştırıp Silivri’ye gönderiyorlar. Adalet partisi genel başkanı sayın Hüsamettin Cindoruk’un beyanı savcıların sanıkların aleyhine gördükleri delillerle birlikte lehine olan delilleri de toplama hükümlülüğü vardır ses ver Türkiye programı ART tv. 17.2.2010. Yargıtay onursal başsavcısı sayın Sabih Kanadoğlu’nun yargıya baskıya dair beyanı. Siyasi iktidar yargı bağımsızlığına darbe yapıyor bu suçtur 24 tv 17.2.2010 diye devam ediyor. Gördüğünüz gibi tutuklama tedbirinin ceza halini aldığı sadece benim beyanım değil lütfen artık sayın başkanım adaleti tecelli ettiriniz son olarak şunu söylüyorum ve bitiriyorum. Ben kesinlikle ve kesinlikle Ergenekon örgütüyle veya herhangi bir başka örgütle bir bağım bağlantım olmadı hiçbir zaman. Sadece bir mail grubu kurdum ve elimden geldiği kadar kamuyu gördüğünüz gibi konuşmalardan da net olarak görülüyor kamu yararına gözeten bir çalışma içerisinde bir Kemalist duyarlı bir vatandaş olarak, ülkeme yardımcı olmaya çalıştım. Bunun bu saate kadar anlaşılmamasında ciddi tuhaflıklar bulduğumu da belirtmek istiyorum. artık lütfen adaleti yerine getiriniz. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”
Sanık Osman Yıldırım söz istedi, verildi:” Sayın başkan, Sayın heyet üyeleri dün burada gösterilen.”
Mahkeme Başkanı:" Biraz sesinizi yükseltir misiniz?”
Sanık Osman Yıldırım:”Dün burada gösterilen görüntüde o görüntüleri gönderen kişinin ismini öğrenebilir miyim?”
Mahkeme Başkanı:" Tam net gelmiyor biraz daha.”
Sanık Osman Yıldırım:”O görüntüleri size arz eden kişinin ismini öğrenebilir miyim ismini soy ismini.”
Mahkeme Başkanı:" Mahir Akkar.”
Sanık Osman Yıldırım:”Sanık mı?”
Mahkeme Başkanı:" Öbür dosyanın sanığı.”
Sanık Osman Yıldırım:”Tutuklu sanık.”
Mahkeme Başkanı:" Tutuksuz.”
Sanık Osman Yıldırım:”Tutuksuz. Buna verebileceğim cevap Mahir Akkar kendi işini iyi takip etmiş. Ve kendi işini iyi takip etmiş bu görüntüleri şimdi mahkeme heyetinize sunması da manidardır. İkincisi ondan dolayı 2008 de, 2008 de tevkif edildim. Yani o davadan dolayı o hakaretten sözde hakaretten dolayı tevkif edildim. Yargılandım. Ceza aldım aynı 2008 tarihinde. Ancak tebligat yapılmadığı gibi gerekçeli kararda bana verilmedi. Temyiz hakkı tanınmadı avukat bulundurulmama izin verilmedi. Artı gerekçeli karar bana verilmesi gereken gerekçeli karar Tuncay Özkan’a verilmiş kim bilir daha başka kimlere verilmiş. Cezayı ben alıyorum gerekçeli kararı başkası alıyor. Bunu anlamış değilim. Burada artı yine 2008 de tevkif ediliyorum yargılanıyorum. 2008 de ceza alıyorum. 2009 tarih bana müddetname gönderiliyor 2009 tarihinde Osman Yıldırım 2009 tarihinde cezaevine giriş yapmış diye infazı 2009 tarihinde başlatılıyor. İnfazı 2009 tarihinde başlatılıyor yani bu, bu yani ülkemizde böyle bir hukukun bu nasıl bir hukuk ben bir anlam veremedim. Şimdi bundan başka bir konu 1994 tarihinde Eyüp 1 ağır ceza mahkemesinde 10 yıl 10 ceza aldım. Yıl 2010 ben halen bu cezayı yatıyorum. Dört ay sonra bu cezanın süresi de bitecek. Yani bunun üzerinde 2000 affı geçmesine rağmen 2005 tarihinde 1 Haziranda TCK değişikliği geçmesine rağmen. Bu affı ve TCK değişikliğini bir kenara bırakalım. 1994 tarihinde 10 yıl 10 ay ceza alıyorum. 16 yıl ceza yatıyorum. 4 ay sonra bunun süresi de bitiyor. Bu hukuksuzluğu adaletsizliği haksızlıkları zulümleri sıralamakla bitmiyor. Bunu mahkemenizin mahkeme heyetinizin bilgisine arz ediyorum ve bir kez daha tekrar ediyorum son kez buraya geldiğimden itibaren iki defa tahliye talebinde bulundum. İkisinde de tahliyem verilmedi. Son kez tahliye talebinde bulunacağım ve bir daha tahliye talebinde bulunmayacağım. Benim işlediğim suç Cumhuriyet gazetesiyle ilgilidir. Bu suçun cezası TCK da bellidir. Ülkemizde bir tane TCK vardır bir tane anayasa vardır. Bu TCK’ya göre bu kanuna göre işlediğim suçun cezasını misliyle yatmışım bundan dolayı yani bundan dolayı tahliyemi talep ediyorum ve son kez tahliyemi talep ediyorum artı burada hiç kimseye cevap verecek durumda değilim çünkü artık hem yorgun hem çok rahatsızım. Herkese cevap yetiştirebilmem için benimde burada en azından en azından on tane avukatım olması gerekir. Ve o avukatların içerisinde de davalı ve davalı ve mağdur taraflarda avukatlarım içerisinde yer almalı diye düşünüyorum. Çünkü benim savunduğum Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Cumhuriyetimizin temel ilkeleri ulus devletimizin üniter yapısıdır. Başka bir sistemi başka bir rejimi savunmuyorum. Bu sistemi bu rejimi savunuyorum. Ancak dün burada sayın yargıcımızda sanığa sordu. Osman Yıldırım böyle mi konuşur, hayır bunun belgeleri kanıtları dosyada mevcuttur. Bir yıl boyunca yargılandığım süre içerisinde Ankara da 11 ağır ceza mahkemesi karar verdiği ana kadar yazılı ve sözlü tüm savunmalarımda Cumhuriyetimizi savundum. Ulus devletimizin üniter yapısını savundum. Cumhuriyetimizin temel ilkelerini savundum. O bunun bu söylemlerimin kanıtı da oradaki yazılı savunmalarım dosyada da sizin önünüzde durmaktadır. Ancak buna itibar edilmedi. Şimdi itibar edilmediği için Sayın Orhan Karadeniz’e, Orhan Karadeniz sen neye itibar ediyorsan al sana. Senin istediğin bu anti laik karşıtı istediğin anti laik karşıtı istediğin anti Cumhuriyet karşıtı senin istediğin budur. Verdiğin siyasi karar verdiğin hukuksuz karar başkalarının talimatıyla verdiğin kararı meşrulaştırmak için ne istiyorsan artık bu anlamda bir konuşma yoksa ben Cumhuriyetimizi nasıl savunduğumu lütfen o yazılı savunmalarımı tekrar okuyun ve bilmeyenlere de bilmeyenlerde bilsin okusun. Halen de üç tane çocuk okutuyorum, üçüne de Atatürk’ü öğretiyorum. Sayın başkan, tahliyemi talep ediyorum. Saygılarımı arz ediyorum.”
Sanık İsmail Yıldız söz istedi, verildi:” Sayın başkanım, ben burada ifademi verirken zannediyorum sizden ve Sayın Sedat Sami Haşıloğlu’ndan bana bir soru gelmedi, ama ben hala kuvvetli suç şüphesi sebebiyle buradayım. Naip hakimde zannediyorum bilgisayarlarla ilgili incelemeyi yapmıştır benim. Ben bir araştırma merkezinin başkanıyım. Yani bunu daha önce anlattım. Bir bilim adamıyız biz fikirle işimiz var. Ve orda bilimle ilgili yani bilimsel araştırmalar var. Siyaset araştırma merkezinin yaptığı araştırmalardan bir kalemini oluşturuyor. Ben bu konuda danışmanlık hizmetleri veriyorum. İkinci ve üçüncü iddianamede de bir takım yerlerde geçmiş gördüm. İşte bir takım askeri şahıslarla mesela Levent Ersöz ile top, ben Levent Ersöz’ün talebi üzerine daha önce burada ifade ettim Levent Ersöz ile görüştüm. Ama sohbetin dışında bir görüşme olmadı hiçbir askeri makamla hiçbir resmi makamla yada hiçbir özel kişi yada kuruluşla hükümetin aleyhinde yada AKP’nin aleyhinde bir faaliyetin içerisinde bulunmadım ama siyaset yaptım benim işim bu çünkü. Siyasi, ekonomik ve sosyal araştırmalar merkezinin başkanıyım ben. Bir fikir adamıyım. Dün gelmedik ben daha önce de burada ifade ettim. Bu devletin en üst düzeyinde hizmet vermiş. Başbakan, cumhurbaşkanlarının birçoğunu danışmanlık hizmeti verdim. Şimdi Türkiye’deki siyasetin nereye gittiğini dünyadaki siyasetin nereye gittiğini nereye gideceğini nelerin olabileceğini çok yakın takip ederiz. Biz dünyadaki tüm gelişmeleri sesarda öyle yapıyorduk. Sabah 24 saat hangi ülkede ne oldu özellikle bizimle çok yakın ilişkisi olan ülkelerin parlamentolarında medyasında üniversitelerinde ordaki tink tanglerde yada ordaki partilerde nelerin konuştuğunu konuşulduğunu açık mecralardan takip ederek medyalardan yada internet sitelerinden bir takım raporlar hazırlıyoruz. Bunları kamuya arz ediyoruz yayınlıyoruz. Bir başka olgu bütün siyasi partilerin genel başkanlarıyla biz yakinen görüşüyoruz özel toplantılar yapıyoruz. Ve bunların hepsi Türkiye’nin karşılaştığı sorunlarla ilgili yaşadığı sorunlarla ilgili bu sorun şöyle çözülebilir, raporlar hazırlayıp veriyoruz talepler üzerine. Şimdi bu kişilerle ilgili mesela biz nasıl bir dinleme şeyi yapabiliriz ikinci iddianamede mi yada üçüncü iddianamede mi bir ibare var. Biz o kişilerin konuşmalarını kayda almışız bazı parti genel başkanlarının. Kiminle yapmışız bunu Hasan Atilla Uğur. Ben Hasan Atilla Uğur’u bir defa gördüm şeyde ve askeri kıyafetin içerisinde tanımadım ben Hasan Atilla Uğur’u cezaevinde karşılaştık 4 nolu da yatıyordu. Ben onun Hasan Atilla Uğur olduğunu daha sonra öğrendim. Yani öyle sıcak bir temasımız da yok. Kaldı ki, bu partilerin genel başkanlarını biz bir çok defa sunum yaptık. Yada özel toplantılar yaptık. Yani kayda almak gerekseydi onlardan birisini de kayda alırdık. Çok özel ilişkilerimiz var. Sizin çok özel bağlantılarınız var yani onlarla niye konuşuyorsunuz siyaseti konuşuyorsunuz, ticari ilişkileriniz var. Danışmanlık hizmeti veriyorsunuz nasıl böyle bir şeyi yapabilirsiniz. Kaldı ki, benim gibi insanlar ve şu anda sizin gibi insanlar yabancı istihbarat servislerinin hedefidir. Yerli istihbarat servislerinin de hedefidir ve takip ederler sizi. Böyle bir şeyi yaptığınızı anladıkları anda onların elinden kurtulamazsınız sizi bir şekilde bir şey oluşturup o elinizdeki şeyleri alırlar. Sayın başkanım, bu çok basit bir olay değil yani az önce paşamda dedi yani biz savaştayız bunun bir savaş olduğunu artık sizde bilin. Yani çok basit bir dava gibi Türkiye de değerlendirilebilecek bir hadise uluslar arası bir mesele haline geliyor yabancı istihbarat servisleri ve yabancı devletler bu davayla ilgili raporlar hazırlıyor. Böyle bir şey olamaz. Bu davada yargılanan bir tane yabancı yok bakın. Yabancı devletlerin bir vatandaşı yok bu davada yargılanan. Ama bu dava uluslar arası bir dava haline geliyor. Bu çok tehlikeli bir olay. Bunu bilmemiz ve görmemiz gerekiyor. Neden bilmemiz ve görmemiz gerekiyor bakın dünyanın en önemli devletleri ve en önemli devletlerinin istihbarat teşkilatları bu davanın üzerine mercek tutuyor. Hepimizle ilgili hepinizle ilgili dosyalar hazırlıyor. Ve bunlar önümüzdeki dönem hepimizin önüne gelecekler. Nasıl bir devletin yabancı yani yabancı istihbarat servisleri yada istihbarat servisleri tabi ki bu tür faaliyetlerde bulunabilir ama bu davanın yabancı istihbarat servislerini yada yabancı devletlerin artık özel ilgisini çekmesi ve onlar tarafından yakınlıkla takip edilmesi hepimizin gözünü açmalı sayın başkanım. Bu artık milli bir sorumluluk. Bunu hepimizin görmesi gerekiyor. Ben burada davayı savunmamı yaparken bir ifade kullandım. İstihbarat servisleri hepimizi kullanabilir dikkatli olun diye Bekir’e bir söz söylemişim. Bekir’i tanımıyorum da yani tanımıyorum derken bir iki defa geldi sesar’a yani bilmiyorum bi kuvai milliye gibi dern. Bekir’e de ifade ettim bunu. Arkadaş dedim senden başkan olmaz. Sen bir sağlık memurusun. Bu derneği böyle bir şeyi temsil edebilecek yeteneğin yok senin. Yani yerine bir başkası yani açıkça ben orda bir şüphe rezervi koydum. Sayın başkanım ben Türkiye’deki dönebilecek hadiseleri bilen birisiyim. Bu konuda fikrine müracaat edilen birisiyim. Ve bir takım istihbarat servislerine gidip eğitim vermiş birisiyim. Yani şey değil bu Ankara da biliniyor bunlar. Yani şimdi burada insanları iki tane yönü oluştu. Bunları şey yapmıyoruz yani daha önce söyledim bu Türkiye’deki siyasetin tabiatında olabilen şeyler ne yazık ki böyle. Keşke olmasa yani yaşamasak bunları. Ama siyasetin siyasetçilerde bunun dışında değil yabancı istihbarat servislerinin en kolay kullanabileceği insanlar siyasetçiler olur Türkiye de çünkü o her telaşın içerisinde neyin ne olduğunu sorgulayabilecek durumda olmazlar. Çevresi de öyledir. Çevrisini de çok rahat bir şekilde oyuna getirebilirler. Bunu bütün siyasi partilerin genel başkanlarına neredeyse ifade ettim. Örnekler verdim geçmişte. Şimdi öyle bir noktaya geliyoruz ki, devlet ve millet olarak yabancıların merceği üzerimizde. Bakın bir devlet şunu yapabilir yabancı istihbarat yani kendi istihbarat servisine der ki git şu davayı bir bak çünkü bu davada generaller yargılanıyor. Bu ülkenin generalleri yargılanıyor askerleri gazetecileri yargılanıyor hukukçuları yargılanıyor bilim adamları yargılanıyor çok önemli bir dava demek ki. Ve bu davada sizin yakın tarihinizdeki tüm karanlık olaylar soruşturuluyor. Yabancı devletler tabi ki böyle bir şeyi ilgi duyarlar fakat bu ilginin açık bir istihbarat takibi şeklinde (1-2 kelime anlaşılamadı) açığa çıkması çok tehlikelidir. Bu bir savaş ilanı gibi bir şeydir. Zaten böyle yani bütün istihbarat servisleri artık sizi takip etmeye başlamışsa ve sizin şu anki yaşamış olduğunuz tüm olaylar Osmanlı devletinin son dönemindeki yaşanan olaylar haline gelmişse burada hepimizin dikkatli olması gerekiyor ben bu uyarıyı yaptım Sayın heyet. Bu uyarıyı yaptım AKP’lilerle konuştum ben bunları. Şu naip hakimimiz incelemiş üye hakimimiz ordaki söylediğim tüm ifadeler ben AKP’lilere karşı da kullandım, burada da bir art niyetim olmadı, ben AKP’yi genel merkezine çağrılıp tehdit edildim. Dedim ki, beyler ben bu tehditlere alışığım birçok partinin genel başkanı beni tehdit etti geçmişte. Bunları ben sizin iyiliğiniz için söylüyorum siz burada bir telaşın içerisindesiniz. Bunları görmezsiniz. Ve bir çok kişi bunları görmenizi engellemek için çaba sarf eder. Ama ben bu ülkede yaşıyorum ve görevim bu vazifem bu işim bu mesleğim bu. Yanlışa gidiyorsanız yanlışa gittiğinizi söylemek zorundayım. Yani şimdi şöyle bir şeyden mi yargılanıyoruz biz. Ya arkadaşlar yanlış yapıyorsunuz ya bunlar yanlış olabilir. Şunları dikkat edin demek yani düşen birisine düşüyorsun demek suç mu Sayın başkanım. Biz bunu göstermeye çalıştık. Yani bunu göstermeye çalışıldığı anda bir Ergenekon tutuklusu olarak huzurunuza çıktık. Sayın başkanım az önce ifade ettim bakın artık hepimiz bir istihbarat teşkilatının hedefi halindeyiz. Ben çok şeye gerek yok 12 tane istihbarat teşkilatının takip ettiğini söyledim polisinde polis memuru haber gönderiyor diyor ki, takip edenlerden İsmail beyi biz korumak için takip ettik yani bir suç unsuru teşkil ettiği için takip etmedik diye haber göndermiş. Şimdi Sayın başkanım hepimiz bir istihbarat teşkilatının objesi haline geldiysek bu artık farklı bir veçeyi bürünmüştür demektir. Bunun bir hukuki yargılama olduğunu da artık söyleyemezsiniz. Bunu kabul edemeyiz hiçbir şekilde. Yani bunu bir hukuki yargılama haline getirirsek yabancı istihbarat servislerinin oyununa bir defa değil bin defa düşmüş olacağız. Yani bunu bu sorunu bir çözüm bulmamız gerekiyor. Buradaki insanların içeride birçok insanla problemi olabilir. Siyasi kapışmalar olabilir. Siyaseten birbirlerini çok kötü şekilde hırpalamış olabilirler. Ama bu bizim bekamız ve hayatımız söz konusu olduğunda bir tarafa atılabilmeli. Geldiğimiz nokta bu Sayın başkanım. Bunu söylemek zorundayım bu bi benim vazifem. Eğer biz siyasi hesaplaşmalarımızı devletin mekanizmaları üzerinde yürütmeye kalkarsak yarın çocuklarımız birbirinin yüzüne bakamaz hepimizin yaşı müsait belki 12 Eylül öncesini gördük en acı şekilde yaşayanlardan birisi benim. Abimi geldi, militanlar kahvede yaraladı üç ay şeyde yattı, bitkisel hayatta yattı. Ordaki kamplaşmaları gördük. Ben o kamplaşmaları bizzat yaşadım ve ordaki tüm parametrelerin hepsinin teker teker tahakkuk etmekte olduğunu gördüğüm için yazılarımı bunu yansıttım. Araştırma merkezinin tüm raporlarında bu var ve bunun için yabancıların hedefi haline geldim ben. Ve yabancı bir büyükelçiliği büyükelçinin gelip ofisimde ölümle tehdit etti. Başka mensuplarının başka yerlerde tehdit ettiği birisiyim. Ve yabancı büyükelçinin hedefi olan ben içerideki bir takım şeylerin de hedefi haline gelebiliyorum. Bunun bir siyasi anlamı olur yarın. Bunun bir hukuki anlamı olur. Ve bu hukuki anlam hepimizi ezer sayın başkanım. Hepimizi siyasi olarak ezer. Yani ya bir yabancı büyükelçi beni gelip ölümle bunu devletin birimleri de biliyor saklı gizli değil bu. Ve bunu siz alıp örgüt üyesi diye içeri atıyorsanız bir anda o yabancı devletin Türkiye’deki emelleriyle aynı safta buluşursunuz. Bu çok tehlikeli bir şey. Bunu ne siz hak ediyorsunuz nede Türkiye’deki başkaları hak ediyor. Eğer böyle bir şey oluyorsa bu çok yine az önce bunu çocuklarımıza izah edemeyiz söyledim. Farz edin 20 sene sonra benim çocuğum ve sizin çocuğunuz bir uçak yolculuğunda karşılaştı. Yani bu davayı kritik ediyorlar. Bu davanın üzerinde konuştuklarını düşünün sayın başkanım. Birbirlerine bakışlarını bir şey yapın. Yani bunun bir simülasyonunu yapın kafanızda canlandırın. Yani şunu söylemeye çalışıyorum sayın başkanım ben bir bilim adamıyım. Ve Türkiye’nin siyasetine yön veren insanlardan birisiyim. Sesar olarak biz bunu yaptık. Sadece Türkiye’nin siyasetini değil dünyanın siyasetine yön veren insanlardan birisiyim. Dünyadaki tüm istihbarat örgütlerinin hedeflerinden birisiyim ben. Bunu biliyorum yani bunu şeye yapmaya gerek yok 87 yılından beri devletin en üst düzeyindeki insanlara danışmanlık hizmeti vermişseniz böyle bir istihbarat objesi haline gelmenizden daha doğal bir şey yoktur. Ve ben bu süre zarfında devletimin en küçük bir takibine maruz kalmadım sayın başkanım. Devletimin hiçbir görevlisi gelip şurda şu yanlışın var demedi bana böyle bir yanlışın içine düşmedik çünkü ben bunu biliyorum. Başkalarını yanlışa düşmeme yönünde uyarırken kendim o yanlışı yapamam ha olur bilmeden yapabilirsiniz bazı şeyleri ama düzeltirsiniz. Neticede çevremizde bir sürü insan var bizim bizi izleyen bir kısmı iyiliğimiz için uğraşırken bir kısmı da kötülüğümüz için uğraşıyor çünkü siz biz bir çok istihbarat teşkilatının hedefi haline geliyorsunuz. Bu salonda yabancı istihbarat teşkilatlarının hedefi olmayan kaç kişi var sizlerde dahil. Veli paşa istihbarat teşkilatının başında bulunmuş bir süre. Tabi ki bir istihbarat objesi haline gelecek ve takip edilecek. Veli paşa bir istihbarat terör örgütünün üyesi olsa elli tane dosya gelirdi devletin önüne delilleriyle. İsmail Yıldız böyle bir örgüt varsa ve onun üyesiyle bin tane dosya gelir Sayın başkanım, bin tane dosya gelir. Ben şeyleri okuyunca üzülüyorum. Şurda şema var. Ben teorisyenim. E teorisyenim yani işim bu benim mesleğim bu teori üretiyoruz biz. Bir takım hipotezlerde bulunuruz teoriler üretiriz bunları takip ederiz. İshit ting tanglerin yaptığı şey bu. Şimdi örgüt için ben hani var olay varsa böyle bir örgüt hangi şeyi üretmişim. Ortada yok. Naip hakimde muhtemelen izledi, sesarın şeylerini. Orda yapılan çalışmaların hepsi ting tanglerin yaptığı çalışmalar. Geçen gün şeyde çıktı. Arslan Bulut köşesinde yazdı. Türkiye’deki şu son dönem yaşanan dalgaların bir kısmını çalışmaları Amerika’daki bir takım ting tanglerde yapılmış. Ting tangler bir sürü senaryo çalışması yapar bakın sizin de yaptığınız bir senaryo çalışması var ve yaptığınız senaryo çalışması kapsamında burada bir tane yedek hakim bulunuyor sayın üyemiz şu anda burada yedek hakim. Hangi senaryo kapsamında yedek hakim. Bir kaza olursa Allah vermesin, bir hastalık olursa bir boşalma olursa bu senaryo çerçevesinde hani şimdi biz şöyle bir şey mi diyeceğiz, ya bu hakim heyeti bu mahkeme heyeti üyelerinden birisini bir şeklide diskalifiye edecek örgütlenme içerisine girdi onun için buraya bir yedek hakim aldı mı diyeceğiz Sayın başkanım. Yani ben bilimsel faaliyetlerimden dolayı mesleki faaliyetlerimden dolayı daha önce bunu ifade ettim burada nasıl olabilirim. Yani bir daha şunu söylemem gerekiyor bu benim ödevim yani yabancı istihbarat servislerini yabancı devletlerin kendi menfaatlerini bu ülkede bu coğrafyada tahakkuk ettirmek için bu ülkede kurdukları binlerce oyun var. Ben bunların birçoğunu yakinen gördüm biliyorum. Şimdi şu dava kapsamında yaşanan her olay ve bu aşamadaki yaşanan her süreç bu yabancı devletlerin bu coğrafyadaki menfaatlerini tahakkuk ettirmekle ilgili. Aynısını açın bakın 1800’den itibaren yaşanan tüm olayları bugün de yaşıyoruz. Yarın da yaşayacağız bir müddet daha devam edecek burada ben bir rapor okudum sesarın hazırladığı. Bu çatışma ağırlaşarak devam edecek diye. çünkü çok ciddi bir manipülasyon var bu ülkede. Sayın başkanım ben bir şeyi kolay olarak kabul etmem çünkü bir bilim adamıyım daha önce burada ifade ettim, ben bir ate iken Müslüman oldum. Yani Allah’ın varlığını peşinen kabul etmedim, hiçbir zaman. Allah’ın varlığını peşinen kabul etmeyen ve ona muhalefet etmiş birisi olarak birçok şeyi daha peşinen muhalefet edebilirim. Ama anlarım araştırırım bakarım, çünkü işimizin niteliği bu. Şimdi şunu söylemek artık zor. Yani yaşanan şu son süreçten sonra medyada çıkan son haberlerden sonra ki bunlar doğru yabancı devletlerin ve yaban uluslar arası örgütlerin Türkiye’deki faaliyetlerini gördükten sonra yakinen artık bu davanın içerde bir hukuk davası olduğunu söylememiz zor. Bu bir hukuk davası değil artık. Bu Türkiye’nin parselasyonu davası haline geliyor yavaş yavaş ve bunu mahkemeniz alet ediliyor. Sizler alet edilmeye çalışılıyorsunuz. Böyle bir tezgah kuruluyor çünkü Türkiye’deki hukuki sürecin içerisinde bir dosya girdi olarak veriliyor burada o girdi dosyanın üzerinde bir takım çalışmalar yapılıyor. O girdi dosyanın üzerinden alacağınız her karar şu anda Türkiye’nin parselasyonu konusunda bir hüküm vermenizi gerektirecek. Yani şu mahkemeden bizlerin mahkumiyetiyle bizlerin suçluluğu yada suçsuzluğuyla ilgili bir karar çıkmayacak Sayın başkanım. Bu mahkemenin verdiği kararları yada bu süreci yirmi otuz sene sonra kritik eden hukukçular diyecek ki bu Türkiye’nin parselasyonu davasıymış mahkeme heyeti bu Türkiye’nin parselasyonu davasında karar vermek zorunda bırakılmış. Sayın başkanım, Sayın heyet bakın hem Sayın Haşıloğlu’nun hem de sizin en yakınınızdaki birkaç insan benim çok yakın tanıdığım dostum isimlerini vermedim vermeyeceğim yine. Açıp sorabilirsiniz, ya sizleri tanıyorlar. İlk işim mahkeme heyet üyesi olduğunuzu anladığım anda onlara dedim ki, şey vermeyin sakın ola ki bir tek kelime söylemeyin. Ha şimdi Türkiye’deyiz biz. Çokta uzakta değiliz ve İstanbul’dayız. Hepimiz kamuoyunun önündeki olan insanlarız. Sayın heyet Allah aşkına şunu yapmayalım. Bu bizim ülkemize ve bizim nesillerimize yapabileceğimiz en büyük kötülüktür. Daha önce de ifade ettiğim gibi sosyal hesaplaşmalarımızı siyasal hesaplaşmalarımızı yada bir takım hesaplaşmalarımızı Türkiye de devlet mekanizmalarının üzerinden yürütmeye gerek yok. Şimdi başka olguyla karşılaşıyorum. Yani biz burada nükleer insanlar durumuna gelmişiz. Çok tehlikeliyiz yani küçücük bir hücremiz küçücük bir parçamız sanki her şeyi yerle yeksan edecekmiş gibi bir şey oluşturuluyor. Bu çok sanal bir durum. Yani hükümet tabiri caizse AKP linyit ona muhalefet yani bizler de nükleeriz bizler küçücük bir söz söylediğimizde Türkiye de iktidar değişecek AKP ya böyle bir şey olmaz Sayın başkanım. Daha önce yine söyledim ben hem Türkiye’deki hem yurtdışındaki tüm güç odaklarını uluslar arası güç merkezlerini bilen bunlarla masaya oturan birisiyim. Görüştüm hala haberleşiyoruz bir şekilde. Hiçbir hükümet şu salondaki yada Türkiye’deki yargılanan örgütler tarafından kolay kolay yıkılamaz, bölücüler hariç bölücü örgüt o ayrı bir şey. Bir ülkenin birçok ülkenin beşinci kol faaliyetindeki faaliyetleri yargılıyorsunuz. Terör olaylarını yargılıyorsunuz. Bir bölücü örgütün davasını görürken. PKK davası bir beşinci kol faaliyetidir bunu devlet açık açık ifade edemiyorsa onu bilemem. Ama mahkemeniz de bir beşinci kol faaliyetinin unsuru haline getiriyorlar Türkiye de hukuku da bir beşinci kol faaliyetin unsuru haline getiriyorlar. Yani bunu izin vermemeniz gerekiyor. Şimdi burada kendimi savunma şeyine geçince yada sanıkların kendini savunma şeyini görünce haremden sirkeciye giderkenki vapurdaki satıcıları görüyorum hep. Yani suçsuzluğumuzu ispat etmek için onun yanında şu, o kalemin yanında birde şunu veriyorum yani suçsuzluğumuzu ispat edecek elli bin türlü belge ortaya koymaya çalışıyoruz. Sayın başkanım, benim yargılanmamı izleyen uluslar arası çevreler var. Bir sürü uluslar arası portre var. Hiçbirisi şunu söyleyemez İsmail Yıldız geldi AKP ile ilgili bana şunu söyledi. Yada Türkiye’deki siyasi ortamı şu şekilde inşa etmek için benden talepte bulundu diyemez. Bunun adabını biliyoruz biz bunun en azından ilişkilerinin prosedürünü biliyoruz yani kalkıp ya biz şu hükümeti indirelim şu partiyi şu hayır böyle bir şey olmaz sayın başkanım. Bir siyasi faaliyet yapıyorsunuz siz o siyasi faaliyeti burada yargılıyorsunuz ben bir siyasi faaliyet yapıyorum oturuyorum DYP’nin güçlenmesi için İstanbul da Ali Müfit Gürtuna’yı, Ankara da Turgut Altınok’u Büyükşehir belediye başkan adayı yap, bunun neresi darbe Sayın başkanım. Bunun neresinde bir darbe girişimi var. Yeni milis siz suç unsuru olarak görüyorsunuz onu örgütsel faaliyet olarak görüyor yeni milisi okudunuz sayın başkanım. Onun neresinde bir örgütsel doküman var. Yani beynimizin son hücresine kanımızla değil de beynimizin son hücresine kadar mücadele edelim demenin neresinde bir suç unsuru var. Sayın başkanım Ankara da herkes bilir. Erbakan hocayı ben 94 yılında da 97 yılında da gittim yabancı istihbarat servislerinin Türkiye’deki oynayacağı oyunu anlattım. Dedim iktidar olacaksınız koalisyon ortağı olacaksınız ve şunlar olacak. Maalesef oldu, maalesef oldu. Şimdi o dönemde 28 Şubata en ciddi şekilde muhalefet edenlerden birisiyim ben. Askerin düşürüldüğü manipülasyonu görmüşüm yakinen. Bazı paşaların düştüğü manipülasyonu görmüşüm yakinen. Şimdi Hilmi Özkök’ün birinci iddianamedeki ifadelerini okudunuz mu Danıştay saldırısından sonra. 313. madde kapsamında beni burada itham ediyor iddia makamı. Peki o Özkök’ün ifadeleri nedir. Benim öyle bir ifadem var mı naip hakimimiz burada incelemiştir dosyaları. Halkı sokağa dökün, elinize silahı alın yada biz bu eylemleri devamını bekliyoruz gibi bir ifadem var mı? Halk sokağa dökülmüş Hilmi Özkök diyor ki, biz bu eylemlerin devamını bekliyoruz. Şimdi Hilmi Özkök halkı hükümete karşı isyana teşvik etmiyor. İsmail Yıldız’in tenkit yazıları halkı hükümete karşı teşviki yazılar oluyor hem de silahlı yani hangi yazı da var. Elinize silahı alın çıkın hükümete karşı yada AKP’ye karşı faaliyette bulunun diye, rastladınız mı sayın hakim bir tane yazıya böyle. Elinize silah alın sokağa dökülün diye bir yazısı mı var sesarın. Öyle bir şey olabilir mi? Yani hem devletin en üst bir düzeyindeki yöneticilerini başbakan, Cumhurbaşkanlığı yapmış kişileri danışmanlık hizmeti vereceksiniz. Türkiye de iktidarların nasıl değiştiğini bileceksiniz. Hem de halkı elde silah al sokağa çık diyeceksiniz. Bu ülkenin tarihini en iyi bilenlerden birisiyim sayın başkanım ben. Bu devletin içerisinde birçok insanın birçok şeyi bilmediği, bilmediği birçok şeyi en iyi bilen insanlardan birisiyim. Bu devletin hafızalarından, bu milletin hafızalarından birisiyim ben. Birçok olayı yakinen yaşadım. Yani yabancı istihbarat servislerinin yabancı devletlerinin oyunlarına nasıl düşürür diye bir soru sorsalar yarın ilk vereceğim örneklerden birisi bu dava olacak bunda sizin suçunuz yok bu davanın sizin önünüze geliş süreci. Emniyet teşkilatı da yabancı bir istihbarat servisinin tuzağına düşebilir. Hükümette düşebilir TSK da düşebilir bu normal bunu bir şey demiyorum. Ama tuzağa düştüğünüz andan itibaren o tuzağın içerisinde kalmaya devam ediyorsanız ve bunu bir irade haline getiriyorsanız ve istikrarlı bir faaliyet haline getiriyorsanız o zaman olayın rengi değişir. Ben bunu AKP genel merkezinde de ifade ettim. Yani şunu söylemeye çalışıyorum sayın başkanım. Buradaki insanlar ben kendi adıma söylüyorum. Hiçbir zaman hükümete yönelik bir eylemin içerisinde olmadım. AKP’ye yönelik bir eylemin içerisinde de olmadım. Buna gerek yok. İktidarlara gelen her partinin nasıl yıpranacağını nasıl hızlı yıpranacağını hangi oranda yıpranacağını her gün ne kadar oy kaybedebileceğini hesap edebilecek insanlardan birisiyim ben Türkiye de. Bunun ilmini yaptım. Yıllarca bununla ilgili danışmanlık hizmeti verdim anketlerimiz ortada. Çalışmalarımız ortada. Raporlar ortada. Uluslar arası merkezlerin Türkiye de bu anlamda yakinen takip ettiği unsurlardan birisiyiz. Hangi devletin hangi biriminde var hadi getirsinler desinler. Şu ülkeyle şu konuda, böyle bir şey olmaz sayın başkanım. AKP’nin siyasi kaderi bellidir bunun için kahin olmaya medyum olmaya filan gerek yok. Türkiye’nin makro ekonomik göstergelerine bakarsınız diğer siyasi partilerin faaliyetlerine bakarsınız tarihteki bir iki olguya bakarsınız AKP’nin ne içinde olduğunu çok rahat görebilirsiniz. Yani şimdi AKP’ye muhalefet etmek hükümet yani bunu ancak şeyde karşılaşabiliriz komünist sistemde karşılaşabiliriz. Daha önce yine burada ifade ettim. Stalin dönemini inceleyin. Şu anda düşülen durum Stalin döneminin aynısıdır. Yani öyle bir başka olgu çıktı ki karşımıza şimdi AKP Türkiye’deki muhalefetle kendisine karşı çıkan insanlarla yada politikalarını eleştiren insanlarla bir şekilde mücadele edemiyor alıyor onları hapse tıkıyor ortaya çıkan olgu budur şu anda. Bu tabloya istediğiniz hukuki kılıfı uydurun bu gerçeği değiştirmeyecek yarın gerçeği bu ortaya çıkacak. Gerçeği hiçbir şey örtemez bunu örtme imkanı yok. Sayın başkanım burada bir şey daha var bakın el bombasıyla yakalanan eylemsel faaliyette bulunabileceği değerlendirilen şahıslar ile irtibatlı olmak. El bombasıyla kim yakalandı sayın başkanım? Bana el bombasıyla yakalanmış bir kişi gösterin bu davada. Var mı? Yok. Eylemsel faaliyette bulunabileceği değerlendirilen şahıslarla irtibatlı olmak. Benim irtibatlı olduğum herkes dışarıda şu anda. Bekir ile telefonla görüşmüşüm. Bir iki defa ziyarete gelmiş tanımam açık söylüyorum ve şüphe rezervini koymuşum açık açık dışarıda Bekir, Bekir Öztürk. Behiç Gürcihan yardımcımdı benim. 2004’ün sonunda, 2005’in başında ilişkimiz kesildi dışarıda Behiç. Üçüncü iddianamede iddia makamı da koymuş açıkça söylüyor sizin suç unsuru olarak gördüğünüz yazıyı Behiç kaleme aldığını ifade ediyor. E benim daha irtibatlı olduğum insanların hepsi dışarıda sayın başkanım. Çok açık ve net bir şeyi ifade etmek istiyorum Sayın başkanım. Hiçbir kurumla hiçbir kişiyle şuradaki itla ve isnat edilen suçları işlemedim. İşlemeye yönelik bir teşebbüs içerisinde de olmadım. Ama bu dava kapsamında yaralanan Türkiye’deki teknolojik yada bilimsel araştırmalar oldu. Bunu yakinen biliyorum bir örnek daha vereyim, Bedrettin Dalan. Yazılardan birisi ona gitmiş. Bu dedi ne ya yani Tayyip beyle ilgili böyle bir yazıyı nasıl yazarsın. Ağır bir ifade olmuş dedi. Dedim, süreç ağır ifade ağır. Bana Tayyip beyi savundu Bedrettin Dalan dedi ya, böyle bir şeye gerek yok yani üslup ağır örgüt üyesi. E Tayyip beyin en yakınındaki insanlar Dalan’ın yakınındaydı. Yani bu nasıl bir olgudur. Bu nasıl bir şeydir ben bunu anlamak şeyinde değilim yani zor değil anlıyoruz rahatlıkla. İki defa görüştüğüm Levent Ersöz ile suç ortaklığı yapıyorum iki yada üç defa ki, hiçbir zaman hiçbir ortak çalışmamız olmadı. Sesarın bir özelliği var sayın başkanım. Ticari bir faaliyetin içerisinde bulunur ama siyasi bir faaliyet hiçbir kimseyle ortak yürütmez. Hiçbir grupla ortak çalışmaz. Hiçbir yabancı devletle ortak çalışmaz. Yabancı devletlerin getirdiği birçok ticari faaliyeti de elimin tersiyle ittim ben dedim olmaz. Benim böyle bir kimliğim var bu siyasi kimliğimle bu bilimsel kimliğimle bu araştırmacı kimliğimle bu ticari faaliyetin içerisinde bulunamam dedim. Devletin organlarının hepsi biliyor bunu. Devletin hiçbir organıyla da ortak faaliyetim olmadı. Çünkü tanıyorum nasıl çalıştığını biliyoruz bu mekanizmanın. Sayın başkanım ben geçen gün ailemin yaşadığı dramı anlattım okudum burada kızımın faksını yani bu çok açık artık yani telafi edilemeyecek zararlarımız var bizim bu süreçte. Benim şahsi olarak ailemin bundan sonraki yani uğramış olduğumuz zararı ben bir otuz sene daha yaşasam ve her yılı üç beş milyon dolar kazansam uğradığım zararı telafi edebilecek durumda değilim. Ve buradaki durumu da izah edebilecek durumda değilim çocuğa en azından aileme bunu bir beş on yıl sonra belki anlayacaklar yaşa. Sizin aileleriniz de aynı unutmayın. Hepimiz aynı süreci yaşıyoruz. İzah edemeyeceğiz biz bu süreci bir süre sonra. Ben burada en başta bahsettim. Sosyal siyaset üzerine eğitim aldım ben. Dar anlamda işçi işveren ilişkileri üzerine geniş anlamda devletin nasıl yönetileceği üzerine bir eğitim aldım. İstanbul üniversitesi iktisat fakültesi çalışma ekonomisi bölümünden mezun oldum. Hocam Sabahattin Zaim ben Sabahattin hocaya en ağır tenkitler yapmış insanlardan birisiyim sınıfta. Yüzüne karşı da en ağır tenkitleri yapmış insanlardan birisiyim. Bir günden bir güne Sabahattin Zaim bana kırılmadı. Dedi ki, haklısın şunlar şunlar yanlış. Şunlar şunlar hata. Yani sayın başkanım şimdi şunu yapamazsınız artık. Bilim adamı kimliğine sahip insanlar ben bir bilim adamıyım, fikir adamıyım ve bu devletin bu milletin hafızalarından birisiyim. Örgüt üyesi diye karşınıza getirildiğinde onlar kırk dereden su getirtip de isnat edilen hayali suçları suçsuzluğunu ispatlama şeyinde bırakmayın. Bu bir bilim adamına yapılabilecek en büyük zulümlerden birisi. Bir başka örnek vereceğim bitireceğim mesela yine Yeditepe üniversitesi genetikle ilgili dünyadaki en ciddi araştırmaları yapıyordu. En ciddi araştırmalar genetikle ilgili Yeditepe üniversitesinde yapılıyordu. Sesarda da başka araştırmalar yapılıyordu, ben üç yıldır o araştırmalardan uzak kaldım. Ben kaybetmedim benim kaybettiğim şey para olabilir. Ama benim ülkem kaybetti benim çocuklarım kaybetti sayın başkanım. Sayın başkanım.”
Mahkeme Başkanı:" Toparlar mısınız süreniz doldu. Buyurun.”
Sanık İsmail Yıldız:”Bu süreci bir daha söylüyorum bunu söylememiz gerekiyor. Bu süreç artık uluslar arası bir tuzak haline gelmiştir. Bu dava Türkiye için bir tuzak haline gelmiştir. Hepimiz için bir tuzaktır artık. Şu anda hepimiz bir ağın içerisinde boğuşuyoruz o ağdan kurtulmak için. Burada avukatımın son olarak beyan etti gerekçelerle ve sayın mahkeme başkanının da ifade ettiği gerekçelerle ben tayinimi tahliyemi talep ediyorum sayın başkanım.”
Sanık Muzaffer Şenocak söz istedi, verildi:”Sayın başkanım, Sayın mahkeme üyeleri şahsıma yönelik iddia edilen isnatların savunmamın ve beyanların içeriği dikkate alınarak 35 aylık tutukluluk halimin kaldırılarak tahliyemi istiyorum.”
Sanık Mehmet Fikri Karadağ söz istedi, verildi:”Sayın başkanım teşekkür ederim. 29 Ocak, 26 Şubat ve 26 Marttaki beyanlarımı tekrar ediyorum. Makamınıza sunduğum dilekçemi okumanızı istirham ediyorum saygılarımı arz ediyorum.”
Sanık Mehmet Demirtaş söz istedi, verildi:” Değerli başkanım ben bugün biraz nostalji takılmak istiyorum. başa dönüp hafif bir tekrar yapmak istiyorum bizim bir Ali Yiğit’imiz bir Tuncay Güney’imiz birde Osman Yıldırım’ımız vardı. Elde şu an ne var. Osman Yıldırım’ı bırakacağız da çok ayıp olur diye bırakmıyoruz. Ali Yiğit vardı onun ifadeleriyle buradayım ben. Nerede? Dışarıda. Tuncay Güney vardı hani belkemiği adam çok itibarlı samimi beyanları olan. O dışarının da dışarısında. İfadesini alabildik mi biz bunun sayın başkanım. Bu üç tane sacayağının üzerine kurulu davada Tuncay Güney’in ifadesini alabildik mi biz? Oysa onun üzerine kıyametler koptu burada. Koca koca paşaları kulağından tutup hop diye içeriye atabiliyoruz. Tuncay Güney yazdığımız sorulara cevap bile göndermedi değerli başkanım. Gücümüz bu kadar. Ama burada ayağa kalkınca saygılarını sunan, önünü ilikleyen insanları gönderin hapishaneye tekrar geri gelsinler, gönderin hapishaneye tekrar geri gelsinler. Gücümüz buna iyi yetiyor. Sonra ayda bir kalkalım işte bir buçuk isi senedir aynı şeyleri tekrar tekrar anlatalım biz bundan sıkıldık sayın başkanım. Sıkıldık anlatacağımız bir şey yok çünkü ortada bir şey yok. Ağır ceza mahkemeleri büyük sanayilerde olduğu gibi parça başı çalışmaz herhalde. Yani içeride ne kadar adam tutarsanız kazancınız o kadar fazla olur diye bir şey olmaz herhalde. Hani bunun olabileceğini düşünmüyorum. Üç yıldır içerdeyim sayın başkanım üç yıl. Yoksa büyük sanayilerde işler götürü olarak da verilebilir. Yani bir parça başı çalışılır. Bir de götürü iş verirler hani bu bin parçayı şu kadara diye. biz götürü olarak mı buraya geldik. Buradaki esarete atalet bakanlığı prim mi veriyor ekstradan. Hani bu adam burada kalırsa şu kadar daha. Böyle bir şey yok başkanım. Bir sürü gizli tanık dinledik, açıldılar dinledik açılamayanlarında ifadelerini dinledik okuduk. Ya bir tanesi, bir tanesinin beyanları sizi tatmin etti mi? Gerçekten sizi tatmin ettiyse mesele yok. Benimle alakalı bir gizli tanığımız vardı çok gizlenemedi hemen açıldı ama Ümit Sayın ben onun o metni yazdığına inanmıyorum. Onları söylediğine de inanmıyorum. Çünkü o metinler zaten iddianamede var. O ibareler aynı olduğu gibi iddianamede var. Ama önemli olan şuydu Ümit Sayın gizli tanık olacağım dedi. Oldu, benim isteğimi yapmazsanız bak başka türlü şeyler yaparım diye mektuplar yazdı. Heyetinize de yazdı. Savcılara da yazdı paslaştılar. Ve sonunda Ümit Sayın tahliye oldu. Ümit Sayın ne verdi ki tahliye oldu. Gizli tanık olarak ne verdi tahliye oldu. Kapının arkasından şunu duydum. Şu da şunu söyledi, bu da bunu söyledi. Danıştay bombalarını duymuş. Danıştay bombası diye bir şey var mı bu davada. Danıştay bombası, Danıştay bombası iddianamede var. Ama bu davada Danıştay bombası diye bir şey yok ama Ümit Sayın’ın gizli tanık olarak verdiği ifadelerde Danıştay bombaları var. Biz alıştık burada iddianame gibi adamları dinlemeye birkaç tanesi geldi geçti gözümüzün önünden. Yorgunuz sayın başkanım. Ve inanın tiksiniyoruz. Ben kendi adıma söylüyorum tiksiniyorum. Adalet mahkeme celse sanık duruşma savunma beyan kelimeleri samimiyetle söylüyorum midemi bulandırıyor artık. Süreci nasıl uzattık. Değerli başkanım şurdan elli santime elli santim bir sünger düştü o süngeri bile biz üç gün bekledik ya. Ya üç dakika bile çok zor içerde. Hapishanede suçsuz yere kalmak üç dakika bile çok zor. Ama biz şurdan düşen süngeri üç gün bekledik. Bu bizim sebebimiz oldu. Sünger düştü ordan. Daha neler neler yağmur yağdı, çamur oldu, sel oldu işte Pazartesi hafta başı Salı sallanır, Çarşamba perişanlık böyle gidiyor. Değerli başkanım çalışmayan iş yapmayan dükkanı kapatırlar. Burası iş yapmıyorsa burayı kapatın. Bekliyoruz biz burada dışarıdan bi zahmet ricayla minnetle işte bir tane bir sanık getirebilirsek tutuksuzlardan o gün mahkeme yapacağız yoksa hadi bakalım iki saat üç saat çay molası. Ondan sonra hadi gidin siz hapishaneye. Biz hapishaneye dönüyoruz başkanım biz buradan siz bizi gönderince gereği düşünüldü, düşünüldü, 150 sefer düşünüldü siz düşünmeye başlayınca biz hapishaneye gidip düşünüyoruz. Ne olacak, nasıl olacak diye. ben size şimdi buradan bu salonda çok iyi uçak kullanırım ben çok iyi pilotum dersem bana inanamazsınız niye çünkü benim uçağıma binmeniz lazım seyahat etmeniz lazım inişi ve kalkışı görmeniz lazım emin olmanız lazım. Yani bir göstermem lazım. Şimdi siz biz tarafsızız adiliz şuyuz buyuz demeniz yetmez. Biz sallanıyoruz, inişte sallanıyoruz, kalkışta sallanıyoruz, hava boşluklarına düşüyoruz. Osman boşlukları geliyor ekleniyor oraya düşüyoruz. Avukatlarının boşlukları geliyor düşüyor onlara düşüyoruz. Biz bir karar düşüyoruz başkanım. Biz iyi pilot olduğunuza inanamı inanmak istiyoruz ama inanamıyoruz ki, siz hemen hemen her duruşmada biz gerçeğin peşindeyiz deyip duruyorsunuz. Gerçeğin peşinde böyle olunmaz sayın başkanım. Pist yok, tarlaya iniyoruz her seferinde, evet çakılıyoruz hatta. İnmiyoruz. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete saldım çayıra Mevlam kayıra gidiyor. Bu türküyle adalet aranmaz Sayın başkanım, böyle adalet tesis edemeyiz biz burada. Bide başka bir türkümüz var Danıştay türküsü, tutturduk tutturdunuz daha doğrusu gidiyoruz. Danıştay türküsü. Danıştay dosyasının temizlenmesi herkesten çok sizin meslek namusu borcunuzdur Sayın başkanım herkesten çok. Açık yüreklilikle söylüyorum. Ben dışarıda ticaret yapan piyasada dolaşan halkın içinde dolaşan bir adamım. Bir dolmuş şoförüne bir dolmuş şoförüne herhangi birisi ilişse diğer dolmuş şoförleri o adamı linç eder. Siz hukuk adamısınız dolmuş şoförü değilsiniz. Sizden linç etmenizi tabi ki beklemiyorum. Ama siz adalet tesis etmelisiniz. Orada bir hakim öldürüldü bir hakim şehit oldu. Ben yapmadım sorumlusu ben değilim. Vesile olan da ben değilim. Vesile olan sizin gözünüzün içerisine böyle bakamaz sayın başkanım. Ne yapıyoruz peki Danıştay ile alakalı arabaya kaç kişi bindi kaç kişi indi. Benzinlikte çay molası oldu mu? Kaç dakika sürdü. Şu oldu bu oldu. Süreci ne kadar uzatabilirsek o kadar kar. Süreç uzarsa adalet denen şey ancak mı demini alacak. Çay mı demliyoruz sayın başkan. 7 ay bir adamı dinledik. Çevire çevire evire çevire evire çevire ya bağı bulduk mu biz. Bağı bulduk mu? Bir kişinin burada bağ var demesiyle bağ olabiliyor mu? Ben sizi öyle yerlere bağlarım ki, yalansız riyasız bağlarım hem de hani söylemeyle telefonla mektupla. Oluyor mu böyle şeyler? Osmancığın her saniye değişen ifadeleriyle mi kurulacak bu aradığımız bağ. Her gün değişiyor. Ayağa her kalktığında, her kalktığında farklı bir şey söylüyor. Ya bunu duymuyor musunuz? Bunu anlamıyor musunuz? Ve buna istinaden mi ben burada 3 yıldır tutukluyum. Benim adımı anan olmadı ya. Bir buçuk yıl şurada oturdum bir gün savunma günü yani bir savunmaya kalktığım gün ifademi vereceğim gün konuştum sorularınızı sordunuz bitti. Bahsim geçmedi. Bir ara savcılar hatırladı beni. Dediler ki, Ümit Sayın’a şunu bir an adam rahatsız oluyor bak isim demiyor kimse ismini anmıyor diye Ümit Sayın hatırladı beni. O da üç gün sonra unuttu zaten. Öyle bir şey yoktu çünkü. Meslektaşınızı şehit eden silahı satan dışarıda. İddianame mi konuşacağız burada. İddianame konuşalım şimdi. Madem iddia oluyo. Ben kimseye şu veya bu demiyorum kimseyi tanımıyorum zaten. Karar verme yetkisinde de mercisinde de değilim. Bombayı sattığı söylenen iddia olunan diyeyim adamı ifadesini almadan buradan salıverdiniz. Aslında siz tahliye etmediniz onu. O zaten Ergenekon davasının ilk iftiranamesini yazan merkezce iddianameye hiç konmayarak tahliye edildi ettirildi. Sizde bir şey yok. Değerli başkanım ben telefonla çağrıldım. Bunu istirham ediyorum bunu unutmayın. Ben telefonla çağrıldım. Bana alo şuraya gel burada arama yapılacak dendi. Ben de yer yüzünde eşi benzeri görülmemiş bir tırnak içinde terör örgütü üyesi olarak oraya gittim. Beni polis çağırdı ben polis memuru şu bu dedi ismen hatırlamıyorum. Ben oraya telefonla gittim sayın başkanım. Siz hiç gördünüz mü bunca yıllık meslek hayatınız var. Binlerce sanık gelip geçti önünüzden terör davalarına bakıyorsunuz ağır ceza mahkemelerinde. Hiç denk geldiniz mi böyle polis memuru telefon etti o terörist o üye de gitti polisin yanına tamam geliyorum deyip 15 dakika sonra gitti. Gördünüz mü bunu. Bu bana sorulabilecek bütün soruların cevabıdır sayın başkanım. Bütün soruların cevabı budur aslında. Anlamak isteyene tabi. Duymak isteyene, görmek isteyene tabi. Görmek istemeyen CD de gelse göremiyor duyamıyor zaten. Ama mutlaka duyulur bir gün sayın başkanım. Bir gün mutlaka duyulur. Telefonla geldiğim gibi kimseyle de 1500 görüşmem yok. Hani bir dosya kıyası yaparsak kimseyle de burada ben ana dava için konuşuyorum. Öteki tarafı hiç saymıyorum zaten başkanımız da söyledi, ya bu senin ifadelerinle geldi buraya eklendi bunları mı anlatacaktın bize dedi. Kimse inanmıyor ki, sizde inanmıyorsunuz. Sizi de bir noktadan sonra anlıyorum. Gerçekten anlıyorum. Ama ortada bir üç yıllık esaret var sayın başkanım. Tamam biz sizi anlıyoruz ama siz de bizi azıcık anlayın ben bu otobüse ilk binen adamım. Bu otobüse ben ilk binen adamım. Davetiyeyle binen adamım. Telefonla çağrıldım. Nasıl içerdeyim peki, aramda husumet olan birinin ve polis tarafından kurulan oğlunun ifadeleriyle tam üç yıldır esirim sayın başkanım, üç yıl. Bir tane şikayetçi geldi mi? Bir tane şikayetçi geldi mi? Gelsin ne diyorsanız kabul edeceğim. Bu adam benim gözümün üzerinde kaşım var dedi desin ne diyorsanız kabul edeceğim. Diyen olmaz sayın başkanım. Hiç kimseye, hiç kimseye bir zararım dokunan bir insan değilim ben. Sizde gerçeğin peşindesiniz. Burada huzura gelen her sanığa şunu soruyorsunuz. Şununla husumetiniz var mıydı, niye soruyorsunuz bu soruyu. Yani bu bana gelince faklı bir başkasına gelince farklı bir anlam mı taşıyor bu soru? Yani herkes bir kelimeden farklı bir anlamlar mı çıkartmak zorunda neden soruyorsunuz husumetiniz var mı? Ben diyorum ki bana iftira eden adamla zaten husumetim var benim yıllardır görüşmüyorum. Daha bundan net nasıl anlatabilirim ben derdimi siz soruyorsunuz bende sizin sorduğunuz soruya istinaden bunu söylüyorum, beni bana iftira eden adamla benim aramda yıllara dayanan husumet var. onun ifadesi benim için geçerli olabilir mi hukuk düzeyinde ben hukukçu değilim çobanım ben çoban. Pardon demeyle hayatımızdan aldığınız üç yıl geri gelecek mi Sayın başkanım? Yani iş bitince bize pardon diyeceksiniz ben kendi adıma söyleyeyim bana pardon denilecek Sayın başkanım. Ben ne yaptığımı ne yapmadığımı biliyorum çünkü, bir şey yapmadığımı da biliyorum. Hiç acaba yanılıyor muyuz diye düşünüyor musunuz Sayın başkanım? Acaba biz hani bir kere olsun biz acaba gerçekten yanılıyor muyuz hani bir yanlış, insansınız yanlış yapma olasılığınız vardır. Hiç düşünüyor musunuz acaba biz yanlış mı yapıyoruz? Eğer siz yanlış yapıyorsanız yüzde bir bile ihtimal varsa benim üç yılım ne olacak sayın başkanım çocuklarım küçücüktü kocaman oldu üç yıl. Ben şimdi yeni sürprizlere hazır olmalı mıyım? Neticede hapishanelerdeki yol düşkünleri tükendi bitti artık gelmiyor verimsiz. Acaba karaca Ahmet, Zincirlikuyu, Aşiyan mezarlıklarından gizli ama ölü tanıklar gelebilir mi diye beklemeli miyim, gelir mi böyle bir şey? Neyi bekliyorum Sayın başkan ben neyi bekliyorum? Bir kişiyi öldüren iki yıl hapis yatıp çıkıyor bir kişiyi öldüren bir hayata kıyan iki yıl yatıp çıkıyor. Buna hukuk deniyor ben bir kişiyi sadece tanıyorum, sadece bir kişiyi tanıyorum burada kimseyi öldürmedim ha bir kişiyi tanıyorum. Ama üç yıldır tutukluyum buna da hukuk diyelim mi? Herkesi tanısam ne olur, birinci dava için söylüyorum bunu zaten ötekileri tanıma olasılığım yok. Herkesi tanısam ne olur, bu beni suçlu mu kılar? Zaten söylüyorum ben buradan çıktıktan sonra bir çok insanla görüşeceğim. Sizin vesilenizle tanıştırdınız abi kardeş olduk burada üç yıldır aynı yerdeyiz. Tanımak insanı suçlu kılar mı? sizin telefonunuz lojman yöneticinizde yok mudur? Vardır. O adam gece cinnet geçirip üç beş kişiyi doğramış olsa bu sizi suçlu mu kılar? Kaldı ki dosyada sanık olan kimsenin hiçbir şeyi kanıtlanmış değil kanıtlanamaz da çünkü yok yalan masa başında, faraziye, hikaye, senaryo bile olmaz kimse izlemez bu diziyi bu diziyi kimse izlemez üç gün sonra Bayar çünkü. Akşam olunca insanın ailesinin yanına dönememesinin aile bireylerinde nasıl travma yarattığını bilebilir misiniz? Bunu hiç düşündünüz mü sayın başkanım? Üç gün eve gitmeyince çocuklarınızın davranışlarını lütfen gözetler misiniz, üç gün evinizden ayrı kalınca. Beni polisler çağırdı polislerle beraber evime gittim, evime gittim kendi evime. Oradan gelen belgelerle işte evimde iş yerimde büromda üzerimde hiçbir suç unsuruna rastlanılamadı diye belgelediler dosyaya koydular. Evimde, işyerimde, büromda bana ait illiyet, zilliyet, mülkiyet olarak olan hiçbir yerde hiçbir suç unsuruna rastlanılamadı. Bende kızıma sabah saat 5:30’da geleceğim kızım dedim gelip diyor ki, ya baba üç yıl oldu hala geleceğim demiştin hala gelmedin. Var mı buna bir cevabınız Sayın başkanım, ben kime ne yapmışım? Tutturmuşuz bir kamu adına kamu adına, o kamunun bu ülke sınırları içerisinde olmayan bir kamu olduğunu herkes biliyor artık, biliyor. Bu ülkenin kamusu bu ülkenin askerine düşman olmaz. Bu ülkenin askerine terörist dağdan gelenine de duygusal devrimci demez. Üç yıldır bir safsatayla esirim Sayın başkanım, bu zulme bir son verin. Bize gerçeğin peşindeyiz demeyin lütfen gösterin. Örgüt iddiası ne oldu? Lider yok, tetikçi yok ama üye var örgütte yok. Hani olmayan bir şeyle daha hani meydanda olmayan bir şeyin üyesi olarak havada duruyorum havada böyle yukarıda yer çekiminden etkilenmemiş bir şekilde havada duruyorum örgütü bulabildiniz mi? yok. liderim var mı benim? İddianamede var o da dışarıda benim liderim dışarıda. Yani işte üç bin kırk yılda hapis isteniyor o dışarıda. Benim iki maddem var işte benim liderimin yüzlerce maddesi var, isnat edilen isnatsa bana iki madde isnat ediliyor, liderime de bir sürü maddesi var o dışarıda. Delil var mı delil, şu masanın üzerine koyabileceğimiz bir deliliniz var mı, benim için şu masanın üzerine koyabileceğimiz bir delilimiz var mı? yok. Var üç sayfalık bir mektup onu koyacaksınız önüme delil değerlendirmesinde şuraya üç sayfalık bir mektup dilekçe olarak bir delil koyacaksınız benim el yazımla yazılmış. Evet, o dilekçeyi o mektubu ben yazdım şeyde dilekçenin üzerinde de Cumhuriyet savcılığına diye yazılı idi. O dilekçeyi o mektubu savcılığa ben gönderdim, o dilekçenin mektubun içeriğini benim bilebilmem mümkün değildi, sadece temize çektim ben o mektubu o dilekçeye sadece temize çektim. Resmi makama gidiyor kelime düşüklüğü olmasın cümle düşüklüğü olmasın düzgün gitsin diye temize çektim. Çünkü onun içeriğini bilebilmem için dışarıda olmam gerekirdi o polislerle Aksaray’da orada burada lokantalarda yemek yemiş olmam gerekirdi ama ben gözaltındaydım. O mektubun içeriğinde olan şeyleri bilebilmem için dışarıda olmak lazımdı. O polislerle giden dışarıda ben değildim ben gözaltındaydım. Şey var Aksaray’da terör üterim merkezi var TÜM oradaydım, TÜM ben oradaydım. Şimdi o mektubu gönderdim o dilekçeyi gönderdim düzgün gitsin diye benim el yazımla yazdım gönderdim, çünkü orada bir devlet kurumunun olduğunu orada bir savcının olduğunu düşünüyordum. O savcıyı da yanılttıklarını düşünüyordum, yanılmışım tam içindeymiş merkezdeymiş. Orada bir adam var diye düşünüyordum sesi duyabilecek gerçeği görebilecek yanılmışım yokmuş. Son olarak şu olsun istemiyorum Sayın başkanım hala da istemiyorum yani üç yılın sonunda da bunu istemiyorum, sanık kürsüsünden heyet sandalyesine seslenmek zorunda bırakmayın bizi. O oturduğunuz koltukları lütfen doldurun ve adalet kılıcını hakkaniyetle kullanın. Saygılarımı sunuyorum tahliyemi talep ediyorum Sayın başkanım.”
Sanık Oktay Yıldırım söz istedi verildi:"Sayın başkan, normal şartlarda bir mahkemeyle sanıklar arasında şöyle bir ilişki olması gerekir; mahkemenin dinamik sanıkların statik olması gerekir. Yani sanık bileğine kelepçe vurularak hareketinden alıkonulup buraya getirtilip oturtulmuş adam. Mahkeme de ona isnat edilen suçları araştırmak için bir takım hareketleri yapan makam. Fakat burada tam tersi bir durum var. şimdi mahkeme sabit , mahkeme statik aynı tekrarları yapıyor, aynı cümleleri kuruyor. Sanıklar dinamik, sanıklar bütün kanıtları belgeleri araştırıyor, mahkemenin huzurunda ortaya çıkarıyor. Bu noktada sanıyorum bir değişiklik yapmak gerek mesela ayda bir kez bizim taleplerimizi alıyorsunuz ya aslında şöyle yapalım biz kürsüye gelelim ve yüce mahkemenin taleplerini alalım. Yüce mahkemeye bizden talepleriniz nedir diye soralım, yüce mahkeme bizden talepte bulunsun şu kanıtları ortaya çıkar seni sununla suçluyorum desin biz o taleple doğrultusunda araştıralım bulalım ne gerekiyorsa yapalım kendimizi kurtarmaya çalışalım. Çünkü yaptığımız hiçbir şeyin nazara dikkate alınmadığını görüyoruz. Şimdi bir arkadaşı ile Sokrates arasında bir konuşma geçer Eflatun anlatır bunu devlette. Sokrates arkadaşına derki benim bırakmanız için sizi ikna edersem ne olacak der, beni serbest bırakmanız için sizi ikna edersem ne olacak der. Arkadaşı der ki, siz hiç sizi dinlemeyen birisini ikna edebilir misiniz ki? Biliniz ki sizi hiç dinlemeyeceğiz. Şimdi gerçekten bizi dinlediniz mi 146, 147 kaçıncı duruşma, beni neyle suçluyorsunuz, ben neyle suçlanıyorum? Bombalar, tanıklar, gizli tanıklar nerede bombalar, nerede onlar hakkında ortaya koyduğumuz onlarca kanıt, nerede ortaya çıkan tanıkların iddialarının kanıtları, neyiniz var? bir tane bandın yüzeyinde elde ettiğiniz parmak izi raporunu koymadım mı mahkemenizin önüne. Şimdi şurada tuttuğunuz kalemden şu önünüzdeki bantla parmak izinizi alırım, bunu ispat etmedim mi? polis tutanaklarının düzmece olarak hazırlandığını burada huzurunuzda ispat etmedim mi? polis diyor ki sinkaf ederim hakimini de savcısını da diyor. Kulaklarınıza mı ihanet edeceksiniz, gözlerinize mi ihanet edeceksiniz, aklınıza mı ihanet edeceksiniz, duymadınız mı siz? Olmadı.”
Mahkeme Başkanı:" O konuda araştırma yaptık farkındaysanız, bilirkişi raporu geldi.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Efendim yaptığınız araştırmalar size şöyle dedi; o yaptığınız araştırmalar size şöyle dedi. Ey mahkeme heyeti duyduklarınıza inanmayın, gördüklerinize inanmayın benim söylediğime inanın dedi. Siz burada o cümleyi bu salondaki 600’den fazla insanla beraber duydunuz. Soruşturma Ergenekon olsunda sinkaf ederim hakimini de savcısını da dediğini duydunuz. Televizyonlarını izleyen milyonlarca insan duydu. Onu şu anda tekrar dinletebilirim, tekrar dinletebilirim. Onu tarih duydu onu herkes duyacak. Ama TÜBİTAK dedi ki ben onun mazeret olduğunu duydum, sonra jandarma kriminal dedi ki ben nokta nokta nokta diye duydum, sonra polis kiriminal dedi ki, ben nokta nokta nokta diye duydum. Sayın başkanım, kimse bizi aptal yerine koymasın.”
Mahkeme Başkanı:" Öyle bir niyetimiz yok.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Öyle bir niyetiniz olmayabilir buna izin vermeyin o zaman, buna göz yummakla öyle bir niyete sahip olmak eşdeğerdir. Siz onu duymadınız mı burada Ergenekon olduğu zaman hakimi de savcıyı da dediğini? Yarın bu iş burada bitmeyecek ki, yarın bu iş gidecek özel stüdyolarda büyük bilimsel laboratuarlarda bilirkişiler önünde o raporu verenler hakkında da soruşturmalar açılacak şikayetler bulunulacak bu çıkacak ortaya. Ben duyduğuma ihanet edemem ki, ben sizi görüyorum beyaz saçlı gözlüklü bir adam oturuyor, buradan birisi çıkıp bana hayır o adam şişman kısa boylu saçları kel derse ben ona inanmam, bu algı yönlendirmedir. Sizin vicdanı kanaatinizi harekete geçirecek olan birincil şey kendi duyu organlarınızdır, kendi gözünüz kulağınız ve aklınızdır. Var mı yeniden onu tekrar onu burada dinleyecek cesaretiniz, var mı Sayın başkanım? Var mı hemen 10 saniye sürer, 10 saniye sürer. Yoktur, çünkü gerçek acıdır.”
Mahkeme Başkanı:" Efendim bizim cesaretimiz her zaman vardır, her türlü delili araştırırız.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Dinleyelim mi efendim.”
Mahkeme Başkanı:" Hayır gerek yok bilirkişi raporu var buyurun, devam edin buyurun. “
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu:”Başkanım dinleyelim.”
Mahkeme Başkanı:" Daha önce dinledik üçümüz dinledik daha önce dinlemedik mi?”
Sanık Oktay Yıldırım:”Sayın başkanım dinleyelim. Peki ne duydunuz sayın başkanım, ne duydunuz?”
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu:”( bir iki kelime anlaşılamadı)”
Mahkeme Başkanı:" Lütfen oturduğunuz yerden konuşma, oturduğunuz yerden konuşmayın.”
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu:”Başkanım bağırmayın.”
Mahkeme Başkanı:" Hayır sizde bağırmayın oturduğunuz yerden konuşmayın diyorum.”
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu:”Bağırma değil ben konuşuyorum bağırmayın.”
Mahkeme Başkanı:" Oturduğunuz yerden konuşmayın diyorum ben ikaz ediyorum.”
Sanık Muzaffer Tekin söz almadan konuştu:”( bir iki kelime anlaşılamadı)”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun mikrofonu verelim, mikrofonu verelim.”
Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi:" İddianamede bir şeyi etki odaklı muharebe yapıyor, on defa yazan iddia makamı.”
Mahkeme Başkanı:" Efendim böyle söylemekle bir anlam kazanamaz duruşma zabtına geçmesini. Buyurun.”
Sanık Muzaffer Tekin:”iddianamede 10 defa 20 defa tekrar var beyinlere kazımak için. O bir psikolojik savaş etki odaklı muharebe. Bizde diyoruz ki sanık olarak dinleyelim efendim niye dinlemiyorsunuz?”
Mahkeme Başkanı:" Efendim dinledik ve bilirkişi raporu aldık.”
Sanık Muzaffer Tekin:”Dinledik ( bir kelime anlaşılamadı) dinleyelim.”
Mahkeme Başkanı:" Buyurun oturun buyurun oturun.”
Sanık Oktay Yıldırım:”( bir iki kelime anlaşılamadı) üç saniyelik bir kaydı dinleyeceksiniz üç saniyelik bir kaydı dinleyeceksiniz.”
Mahkeme Başkanı:" Efendim dinlememize gerek yok, daha önce dinledik.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Peki siz ne duydunuz Sayın başkanım, siz ne duydunuz sayın üyem siz ne duydunuz, sayın üyem siz ne duydunuz?”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu:”Tutanağa geçsin.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Lütfen tutanağa geçsin siz ne duydunuz efendim? İlk andan itibaren daha sonra o konuşmaları kesip bölerek dinlettiğim andan itibaren siz ne duydunuz lütfen söyler misiniz? Lütfen.”
Mahkeme Başkanı:" Söyleme durumunda değiliz ( bir kelime anlaşılamadı) buyurun devam edin.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Elbette değilsiniz elbette değilsiniz vicdanınız ne diyor siz ne duydunuz? Ama TÜBİTAK ben mazeret duydum diyor, jandarma kriminal ben nokta nokta duydum diyor, poliste ben nokta nokta duydum diyor. Der mi diyebilir mi, niye onbaşıyı mı tutukluyorlar çünkü. Gidip helikopterinden inen teğmeni tutukluyorlar çünkü, gidip bir birliğin başından generali alıyorlar çünkü. Diyemez kimse hiç kimse ben burada Ergenekon lafını duydum diyemez, ama bunu bu milletin bu asil milletin evlatları 10 sene sonra diyecek 5 sene sonra diyecek tarihe geçecek tarih yazacak bunları.”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu, anlaşılamadı.
Sanık Oktay Yıldırım:” O tutanaklar düzmecedir. Peki bunu duymadınız o tutanakların karakolda düzmece olarak düzenlendiğini mahkemede sorulursa ne cevap vereceğini TÜBİTAK’ta söyledi size, onları duymadınız mı? neden onlar hakkında bir işlem başlatmadınız, neden sadece sinkaflı bölüm hakkında bir işlem başlattı sayın savcılık şikayette bulundu o da bunun üzerinde altı ay geçtikten sonra neden bu CD’nin incelenmesi gelmesi 8 ay sürdü, neden Celalettin Cerrah’ın haberi yok bu CD’nin gönderildiğinden? Gazeteye diyor ki ben sesli bir şey göndermedim. Sayın başkanım, bu farenin kuyruğudur bu CD o farenin kuyruğudur. Bir dava Cumhuriyet gazetesi bombalanır, Danıştay saldırısı olur bu davaların bu davaya nasıl eklemlendiği burada çıktı değil mi Sayın başkanım, bütün çıplaklığıyla çıktı değil mi? çıkmadı mı, ne var şüphe düşüren, ne var gölge düşüren? Ama Danıştay saldırısı olduğun gün bu ülkenin başbakanı demişti ki yüzbaşı Muzaffer Tekin emekli, serbest bırakıldıktan sonra bu ülkenin başbakanı demişti ki onun serbest bırakılması suçsuz olduğu anlamına gelmez. Ferman buyurmuş, ferman buyurmuş onun serbest bırakılması suçsuz olduğu anlamına gelmez suçlanacak o. Kablo ucu gibi Muzaffer Tekin’den tutacaksın oradan her yere gideceksin. Arkasından hemen İzmir’de bir soruşturma açmışlar, buradaki bir çok insanın ismi var ta 2006 yılında. Savcılık diyor ki o düzmece mahkeme kısıtlama kararıyla ilgili o düzmece kısıtlama kararıyla ilgili savcılık diyor ki, elimizde diyor mahkemeye dosya sunarken elimizde tanıklar hakkında sanıklar hakkında dinleme kayıtları var. ondan sonra silahların yerleri var, belgeler var bize kısıtlama kararı verin diyor, mahkemede derhal karar veriyor. Sonra aylar sonra ben talep ediyorum lütfen bu dosyayı isteyiniz, bu dosyayı isteyiniz. dosyayı istiyorsunuz üç defa direniyor mahkemeye savcılık üçüncüsünde diyor ki efendim elimizde öyle bir dosya yok. o da yalan var ellerinde öyle bir dosya 2006 yılında İzmir’de başlatılan soruşturmadan bahsediyor emir verilmiş, başbakan demiş, başbakan demiş ferman buyurmuş. Bu arada şu notu eklemek istiyorum hemen şimdi tam yeri çünkü, dün bir tane bakanı Kayseri’de yumrukladılar veya evvelki gün. Bir beden eğitimi öğretmeni. Yumrukladıktan sonra Türk milleti adını kullandı Türk dedi, korkunç bir suç işledi Türk dedi. Başbakan derhal açıklama yaptı, başbakan dedi ki; başbakan dedi ki bunun arkasında dedi başka bir şeyler var biz biliyoruz zamanı gelince açıklamalar yapılacak. Ne zaman denmişti aynı şey? Danıştay saldırısında, Ümraniye tertibi tezgahlanırken bugünkü cumhurbaşkanı söylemişti. Bakın nerelere gidecek, Danıştay saldırısında sürprizlere hazırlıklı olun demişti bugünkü meclis başkanı. Başbakan çıkıp bunun arkasında başka bir şey var göreceksiniz demişti. Biz üç yıldır burada onu görüyoruz, o fermanın sonunda olanları görüyoruz. Dün ferman buyurdu başbakan, açıklamalar zamanı gelince yapılacak. Şimdi Sayın başkanım sayın heyet, ben bir tertip ile karşılaşmaktan korkmalı mıyım, endişe etmeli miyim ben, hazırlıklı olmalı mıyım buna da ? çünkü o cümleleri kurduğu zaman başbakanı kimse ciddiye almamıştı, herkes demişti ki boş konuşuyor başbakan. Ama o boş laflarla biz üç yıldır uğraşıyoruz, şimdi ne olacak? Baksanız şuradaki askerlerin bir çoğunun Kayseri’den yolu geçmiştir. Fikret Emek, orada gelip paraşüt kursu almıştır paraşütle atlamıştır. Muzaffer Tekin, orada gelip paraşütle atlamıştır. Veli Küçük, mutlaka yolu oraya düşmüştür. Mehmet Zekeriya Öztürk, mutlaka oraya yolu düşmüştür gelmiş orada paraşüt kursu almıştır, ben orada görev yaptım. Şimdi acaba ben merak ediyorum bu insanlardan herhangi bir tanesi gecmişte on yıllar önce bu saldırıyı organize etmiş olabilirler mi?”
Salonda söz almadan konuşanlar oldu:”Yazıyor gazete ( Bir kelime anlaşılamadı) yazıyor gazete.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Bugünü görerek mesela Muzaffer Tekin 1972 yılında paraşütle atlarken Kayseri’de bu çocuğun bu yumruk atacak çocuğun babasıyla oturup pazarlık etmiş olabilir mi? doğuracağın çocuk bir gün şu yumruğu atsın demiş olabilir mi? Ben orada görev yaptım, korkarak bekliyorum bir gizli tanık, bir imzasız ihbar mektubunu korkarak bekliyorum, korkmadan bekliyorum ama olacağını görerek aynı tecrübelerden yola çıkarak söylüyorum. Niye? Çünkü bu soruşturmada, bu soruşturmada hukuka aykırı olan ne varsa var. polis gece akşam 8’de savcılarla beraber cezaevine gidiyor ben gardiyanları gönderiyor, sizi revire götüreceğiz diye tutukluları çıkartıyorlar, orada siygaya çekiyorlar. Polis yapıyor bunu hangi kanunda yazıyor bu? Hitler anayasasında mı var bu, hangi kanunda var bu, buna nasıl müsahama edersiniz, buna nasıl göz yumarsınız? İstettiniz mi video kayıtlarını cezaevinin? İhbardır o. Sanık burada anlatıyor diyor ki ben takip edildim. At kuyruklu polis beni takip etti diyor sanık. Sonra onunla karşılaştık diyor at kuyruklu polisle karşılaştık saçları uzun küpeli, benimle diyor konuştu. Ben daha burada hiçbir şey bu belgelerin hiçbir tanesi yokken sizlerin her birinizin önüne birer dosya biçiminde hazırlayarak o tutanaklardaki olduğu iddia edilen ama hiç kimsenin görmediği bombaların numaralarıyla ilgili bir çalışma yapmıştım hatırlıyor musun Sayın başkanım? Hiç o dosyayı incelediniz mi? bakın şimdi o dosya nerede onun önemi şimdi nerden çıkıyor? Gecen gün Zir vadisinde bulunduğu iddia edilen el bombaları ve mühimmatla ilgili videoyu izledim. 18 tane kör tapalı Türk tipi parça tesirli el bombası var, Ümraniye’de de 18 tane idi. Yabancı menşeli el bombalarının tamamı aynı, kullanılan kutuların tamamı aynı, kutular üzerindeki bantlar dahi aynı renk kahverengi. Herkes mi aynı renk bant kullanır burada, herkes mi bantlar onların kapağını? Demiştik ki mahkemeye sunulan el koyma kararına yazılan inceleme raporlarında bulunanlar farklı. İzlerken bir baktım polis M26 model el bombasından bahsediyor, ben burada aylar öncesinde ne demiştim? M26 model bombalar kayıp. Tutanaklarda yer değiştirmiş askeri personelin tuttuğu tutanaktaysa hiç yok. Bu adamlar mühimmat uzmanı hiç yok nerede bunlar? Zir vadisi kayıtlarına bir baktık videoda iki tane aynı şekilde kaybolan sayıda M26 model el bombası, bunların hepsi tesadüf değil mi Sayın başkanım? Şimdi o kayıtta 14 saniyeden sonra polis şöyle diyor; poşetleri diyor onlar işe yaramayanlar diyor onları atın diyor. Nasıl yani, hani Ümraniye’de en önemli şey poşetlerdi? Bombaların üzerinde parmak izi incelemesi bile yapmamıştınız. Ama poşetlerin üzerindeki bir tane banttan bir tane iz bulmuştunuz, orada niye önemsiz bu poşet, niye önemsiz bu poşet? Ben demiştim ki bu ihbarda C4 var ama bu hiçbir yerde yok. Sonra Zir vadisinde C4’ler fünyeler çıktı. Sonra askeri mahkemede o gün oraya gidip 25 Haziran’da biz bunları görmek istiyoruz diye imhasından bir gün önce imha tertibinden bir gün önce o polislere biz bunları görmek istiyoruz diye şu tutanağı hazırlayıp şu tutanağı ellerine verip şifahen de söyleyen askeri heyet, askeri mahkemede dedi ki orada dedi hem de bunu ihtiyaren söyledi hiç sormadan. Orada dedi C4’ler vardı dedi, C4 kalıpları vardı, fünyeler vardı, ateşleme fünyeleri vardı. Aa baktık Zir vadisinde var, Poyrazköy de var. Sayın başkanım, siz önünüzdeki kanunlara göre karar veriyor ve o kanunların size izin verdiği ölçüde vicdani kanaat kullanıyorsunuz. Dört alternatif var, siz hiç kimsenin baskısına boyun eğmeyen onurlu şerefli haysiyetli ve o kanundan başka hiçbir şeyi dikkate almayan Türk yargıçlarısınız. Yada siz ahdettiniz, iman ettiniz bizim suçluluğumuza yemin ettiniz bizi burada tutmaya ahdettiniz hiçbir gerekçe olmasa da burada tutacağız. Yada size ölümle tehdit ediyorlar, korkutuyorlar bir şey yapıyorlar sakın bu belgeleri dikkate almayın diye yada birileri size bir şey dikte ettiriyor. Ben bu ihtimallerden sadece birincisine inanıyorum, onun için bu konuşmaları yapıyorum. Ama lütfen Sayın başkanım lütfen şu vicdani kanaatinizi nasıl kullandığınızı bize bir kez gösteriniz üzerimde verilecek kanaat verilecek şey kanun değilse nedir Allah aşkınıza. Bir hakim olmayan bir kanun üzerinde kanaat kullanabilir mi hiç? diyor ki 137. maddeye istinaden imha kararı verdim. 137. madde bombalarla ilişkisi olan bir madde değil ki bir kağıt yakma maddesi nasıl yaparsın sen bunu, nasıl yaparsın? Bir hakim olmayan dosyayı varmış gibi gösterip karar verebilir mi, nedir sizin kanaatinizi etkileyen şey? Önünüze konan somut delile karşı konulan somut delil değil midir? Eğer hakkımızda verilen karar ne pahasına olursa olsun ne gerekçeye dayanırsa dayansın, bizi burada tutmaksa ve benim bir şeyin bedelini ödemem gerekiyorsa yüce Allah’ın huzurunda yemin ediyorum, ben o bedeli ödemeye hazırım. Ben hayatım boyunca korkuyla tanışmadım ben o bedeli ödemeye hazırım. Eğer ben Cumhuriyetin bedelini ödeyeceksem Cumhuriyet üzerinde şu anda oynanan değişim oyunlarının diyetiysem eğer onun rehinesiysem eğer ben onu ödemeye hazırım. Ama lütfen lütfen bizim zekamızla bizim birikimimizle dalga geçimlesin, söylensin. Bir örgütten bahsediyorsunuz bir iddianame yazılmış burada bir örgüt arıyoruz biz bu nerde bu örgüt MİT duymamış, MGK duymamış, askeri istihbarat duymamış, CIA duymamış hiç kimse duymamış bunu. Emniyet, savcılığın gönderdiği belgelere göre o belgelere bakınca bir örgüt vardır diyor. O belgelere bakınca gulyabani bile var, gulyabani bile var. Bu örgüt nerede, bu örgütün kuruluşu nerede yapılmış, kim kurmuş, hangi eylemi üstlenmiş, hangi eylemi yapmış, kimlerle toplantı yapmış? Danıştay eylemini yapmış bu örgüt diyorlar, Danıştay eylemi aylardan beri burada önünüzde aylardan beri önünüzde, uzadıkça uzuyor. İkinci iddianamenin sanıklarının sayısının çok olması onlara daha fazla gün buraya daha fazla gün daha az gün ayrılmasını gerektirmez. Aksine sizin için bir meslek namusu meselesidir Danıştay’ı çözmek. Çünkü Danıştay davası ikinci iddianameyi de birincil olarak etkilemektedir. Neden yapılmıyor, neden ayda biz iki gün duruşma yapıp Danıştay işinin üzerinden şöyle bir teğet geçip bırakıp gidiyoruz? Bu değil mi zurnanın zırt dediği yer? Olmadı Danıştay yamanamadı zirve yayınevini bağlayalım, olmadı Hrant Dink’i bağlayalım, olmadı başka bir şey nasıl olsa buluruz. Sayın başkanım bizi burada tutan hangi suçun şüphesidir? Hangi suç bir insan birden fazla mahkemede aynı suçtan yargılanabilir mi beni neyle suçluyorsunuz? Kuvvetli şüphe. Efendim neyin kuvvetli şüphesi bu, bu kuvvetli şüphe kavramı nedir ben bunun kitabını yazdım. Nedir bu kuvvetli şüphenin tanımı? Bu Amerika’nın değişen harp doktrini çerçevesinde geliştirdiği muhtemel tehdit kavramının onun etkide bulunduğu ülkelerin iç hukukuna yansıması sonucunda ortaya çıkmış bir kavramdır. Muhtemel tehdit önleyici saldırıdan kaynaklanır. Önleyici saldırı muhtemel tehdidi bertaraf etmek için tehdit oluşmadan önce ama oluşacağına dair herhangi bir somut karine olmaksızın o tehdidi bertaraf etme esasına dayanır. Bu da devletlerin iç hukukuna böyle yansır kuvvetli şüphe, kanıt? Yok. bu metafizik bir kavramdır, görünmeyen düşmanlar, kurt adamlar, vampirler, gözünden ateş çıkararak insanları etkileyen büyücüler, engizisyon yargılamalarının konusudur bu, engizisyon bunları yargılar Paul Wolfovits 11 Eylül saldırılarından sonra diyor ki şimdi görünmeyen yeri belli olmayan bir düşmana karşı hiç bitmeyecek bir savaşa başlıyoruz. Süper açıklamaya bakar mısınız. Siz şimdi bana diyorsunuz ki bir örgüt var toplantı yapmış, eylem yapmış, devleti işte yönetmiş, devlete etki etmiş her şeyin müsebbibi biz ona öyle mi diyorsunuz, onu da bilmiyoruz. Gazeteler yazıyorlar çocukları havaya uçuracaklardı, müzeyi bombalayacaklardı, onu keseceklerdi, başbakanı vuracaklardı korkudan öldürecekler başbakanı böyle diye diye. Şimdi ondan sonra da çok çaplı adamlarmış gibi öngörülerde bulunuyorlar. Bana bu mahkeme huzurunda sayın heyetiniz şöyle bir soru sormuştu siz üç sene önce şöyle bir yazı yazmıştınız. Bu yazıdaki olayları neye dayanarak yazdınız, nasıl öngördünüz? Ben demiştim ki efendim öngördüm, aldım önüme koydum verileri öngördüm yazdım. Bak ben 2007’de yazmışım bir yazı başlığı şu; cumhurbaşkanlığı konusunda başlığı şu yazının, sen git cumhurbaşkanı ol ben sonra gelir devlet başkanı olurum, yıl 2007 yıl 2010 ben devlet başkanı olacağım diyor. Ama bunun birde başka bir yöntemi var bu öngörmenin, şimdi bir adama on iki kaç eder diye bir soru sorarsanız hemen arkasından şöyle derseniz on iki altı kere ikidir, iki kere altıdır, dört kere üçtür, üç kere dörttür. Kesin bunlardan birini söyleyecek derseniz o adam kesin onlardan birini söyler ve siz haklı çıkmış olursunuz, yok ki başka bir şey, yok başka bir şey. Şimdi hergün Samanyolu’nda şurada burada o uyduruk televizyonlarda söylüyor tahliye planı Ergenekonu uyutacaklar, Ergenekon davası çözümsüzlükle sonuçlanacak falan filen. Öyle olacak bunu görmek için senin gibi süper zeka olmaya gerek yok ki. Ama bu sürüncemede geçen eziyet, bu sürüncemede geçen çileler? Bakın Uğur Dündar geçen gün, geçen gün Zeki Alasya ve Metin Akpınar’ı konuk ettiği arena programında şöyle diyor; Ümraniye bombalarının bulunduğu ilk günlerdi, muhabir Hatice’ye savcı Zekeriya Öz’e haber yapması için gönderdim. Savcı Zekeriya Öz muhabir Hatice’ye dedi ki önümüzdeki günlerde daha ünlü adamlarda alınacak o zaman haber yaparsınız. Ben diyor ondan sonra bu soruşturmaya olan güvenimi bu akıl almaz gelişmeleri de görünce kaybettim. Televizyonda milyonlarca insanın önünde söyledi bu cümleyi. Aslında esas haber buydu yani orada bir savcının nasıl bunları bulduğu esas haberdi. Ama bakın doğru söylüyormuş savcı, savcı Uğur Dündar’a doğru söylemiş. Uğur Dündar milyonlarca insanın karşısında yalan söylemeyeceğine göre savcı doğruyu söylemiş demek ki ona, biliyormuş kimlerin geleceğini şimdi haberi ziyan etmeyelim demiş, daha sonra gelirsiniz ünlü adamlar gelecek Oktay Yıldırım ne ki önemsiz. Bir tane görünmez tehdit var memlekette en varsa onu o yapıyor. Çocuklara hani öcü geldi öcü götürdü denir ya onun gibi bir şey bu. Her şeyi bu tehdit yapıyor. 145 duruşmada, 150 duruşmada Sayın başkanım Allah aşkına bir sonuca varılamaz mı, bir kanaat elde edilemez mi 145 duruşmayı geçtik biz öyle bir şey olur mu, böyle bir şey olabilir mi? söyleyin şudur senin suçun. Ama siz sorgulama yapıyorsunuz burada ben çok yadırgamıştım general Veli Küçük Sayın Veli Küçük’e demiştiniz ki siz emekli bir askersiniz sizin siyasetle ne alakanız var demiştiniz, çok şaşırmıştım. Sonra burada sanığın birine dediniz ki annen çok gezer mi? ona da çok şaşırdım. Ama dün siz öyle bir soru sordunuz ki sayın başkanım. Dün öyle bir soru sordunuz ki emin olun tarihe geçti. Dün siz dediniz ki üçüncü bombayı atacakken, ikinci bombayı atacakken birinci bombayı atmış mıydınız. Vallahi billahi siz bu soruyu sordunuz. İkinci bombayı atacakken birinci bombayı atmış mıydınız?”
Mahkeme Başkanı:" Orada herhalde yanlış anlaşılma oldu öyle bir soru olmaz.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Hayır ben yanlış anladıysam burada geri kalan bir sürü insan notlarını aldı hepimiz notlarımıza aldık bu soruyu. Bir insan 34 yaşını doldurmadan 35 yaşına girer mi? adam ikinci bombayı atmaya gidiyorum diyor bombaya numara vermiş ikinci bomba. Diyorsunuz ki birinci bombayı atmış mıydınız? Adam dona kaldı burada karşınızda ama.”
Mahkeme Başkanı:" Toparlar mısınız süreniz dolmak üzere.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Ama belgelere itibar etmezsiniz, böyle sorular sorarsanız ve böyle sorularla bir sonuca gidilmeye çalışılırsa evet Sayın başkanım bu soruşturmadan sonuç alınamaz bu soruşturma uzar gider ama başka bir hesap varsa bu soruların sorulmasının da bir mantığı çıkar. Başka bir şey varsa çıkar mantığı, böyle sorular sorulur onun avukatı gelmez öbürkünün babası gelmez, öbürküsünün dosyası bulunmaz, avukatın printeri bozulur, buradan cam düşer bu iş uzar 8 ay 9 ay sürer ama bu sürede ortada görülen bir gulyabani davası oluşun bu dava sayesinde PKK’ya pazarlık yapılır. Nasıl yapılır? Bu dava yapılmazsa oturulmaz o masaya PKK’yı mağdur gösterirsiniz PKK’yı buradaki tırnak içinde gaddar, zalim Türk askerleri tarafından onların yaptığı o kahramanca mücadeleyi kanun dışı eylemlermiş gibi gösterirsiniz, PKK’yı mazlumlaştırırsınız ve PKK ile pazarlığa oturulur. Bu dava böyle uzamazsa çadır yargılamaları olmaz, yapılamaz çadır yargılamaları sorarlar adama neyi dinledin 7 dakikada diye. Bu dava uzar açılım yoluyla bu ülkeyi bölemezler bu dava uzamazsa. Bu davanın uzaması lazım, burada bir gulyabani olması lazım ki onlar desin bakın biz bunları yapmazsak o öcü gelir sizi ham yapar. O Ergenekoncular var ya diyor milletvekili çok feci intikam alırlar ha diyor. Çoban Hasan amca orada oturmuş dinliyor, bakkal Mehmet amca dinliyor. Şimdi bu dava olmazsa bu öyle büyümezse bu dava Sayın başkanım Türk ordusu böyle yıpratılamaz. Açın tarihe bakın Arnavutluk nasıl koparıldı Osmanlı’dan, Bulgaristan nasıl koparıldı Osmanlı’dan? Aynı davalar görüldü aynı açılımlar yapıldı, aynı talepler istendi, aynı açılım planlarıyla, aynı reformlar uygulandı ve aynı yargılamalar yapıldı. Önünüzde duruyor tarih, hani Mehmet Akif’e demişler ya hiç tarih tekerrür eder mi diye? O da demiş ders alınsaydı hiç tekerrür eder miydi. Ders olması lazım. Anayasayı değiştirerek rejimi ilga etmeye çalışamazlar bu dava olmazsa. Bu dava olmalı ki bunu yapabilsin, bu dava olmadan olmaz. Rejim değişiyor, bu dava olmadan olmaz. Onun için ise eğer böyle bir hesap varsa bu soruların sorulmasının bir mantığını kavrayabilirim ben. Ama yoksa ben bu soruların sorulmasının bir mantığını kavrayamam anlayamam siz burada bağlantıyı sorgulayacaksınız benim ile Tekin İrşi arasında bağlantı var mı? benimle Osman Yıldırım arasında bağlantı var mı? sayın başkanım bana kuvvetli suç şüphesinin ne olduğunu söyleyiniz, bana şüphenin ne olduğunu söyleyerek lütfen bana kendimi savunma fırsatı veriniz. Bana kendimi savunma fırsatı vermiyorsunuz. Bana verdiğiniz şey sadece burada ayda bir kere çıkıp konuşma hakkı onu da zaten dinlemiyor dinleseniz da kâle almıyorsunuz. Verdiğim belgelerin hiçbir tanesinin sizin kanaatinizde bir değişmeye neden olduğunu göremedik, bunlar belge. Savcılık yalan beyanda bulunacak ben onu ortaya çıkaracağım benim ortaya çıkardığım muteber olmayacak savcılığın pardon ben yanlışlıkla yaptım dediği muteber olacak, böyle bir şey olur mu Sayın başkanım, böyle bir şey olur mu? ben düşman askeri miyim, Kirkor mu benim adım, öyle bir şey olabilir mi? Ben ortada bu kadar şey varken bu kadar konuşulmuş şey varken bu kadar anlatılmış bu kadar ortaya konmuş belge varken Sayın başkanım, hakikaten ben Cumhuriyete karşı açılmış bir davanın savaş esiri olduğuma bütün kalbimle inanıyorum. Rehinesi olduğuma bütün kalbimle inanıyorum. Tıpkı beni burada tutan tertibi o düzmece tutanakları o düzmece belgeleri hazırlayanların kendi inançlarına hizmet ettiklerine inandıkları gibi inanıyorum. Ve sizlere olan güvenim hala kaybetmediğim için bunu sizlere söylüyorum. Benim ödediğim bedel 35 ay oldu 10 yıl dağda gezdim, 4 yıl hastanelerde süründüm, 3 yıldır burada yatıyorum. Çamaşırda yıkıyorum yerde siliyorum, önce de sırtımda çantayla gezmiştim, önce de ot yemiştim, 40 derece sıcakta kalmıştım hiç önemi yok üç yıldır burada yatıyorum. Çocuklarım büyüdü bensiz ne gerekçeyle? Adam öldüren adam iki yılda dışarı çıktı, üç ay yattı soyadı Kalkavan olan adam bir kızı öldürdü. “
Mahkeme Başkanı:" Toparlar mısınız?”
Sanık Oktay Yıldırım:”Bu sadece benim ödediğim bedel değil sayın başkanım bakın vicdanlarınıza sesleniyorum ve tarihin huzurunda konuştuğumu bilerek konuşuyorum. Bu sadece benim ödediğim bir bedel değil benim çocuklarımın ve ailemin ve arkadaşlarımın ve bütün bir Türk milletinin ve benim sokağımdaki berber Mehmet’in ve süper marketçi Hasan’ın hepsinin ödediği bir bedeldir bu ve bu bedeli bu acıları tarih yazacak, tarih yargılamasını da yapacak. Ve Sayın başkanım, büyük Türk tarihinin önünde yüce Allah’ın huzurunda olduğumu bilerek bütün kalbimle söylüyorum ki benim bu uğurda ödediğim bütün bedeller kendi adıma şahsım adına bütün bedeller, bütün on yıllarım, bütün çocukluk yıllarım, burada geçirdiğim bütün yıllarım büyük Türk milletine de büyük Türk tarihe de feda olsun teşekkür ederim.”
Mahkeme Başkanı:" Oktay bey burada herhangi bir hesap yok yargılama açık yapılıyor kimse hakkında da ön yargımız yok. mahkeme her şeyi açık yapıyor, yargılamada açık burası bir savaş yeri değil burası bir duruşma salonu ve Türk Ceza kanuna.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Sayın başkanım vicdani kanaatlerinizdeki değişimle bunu bize göstermeniz lazım.”
Mahkeme Başkanı:" CMK’ya göre yargılama yapılıyor, bunu bildirmek isterim.”
Sanık Oktay Yıldırım:”Sayın başkanım vicdani kanaatlerinizdeki değişimle ve o değişimin yasalara uygunluğuyla bize göstermelisiniz bunu.”
Saatin 12:15 olduğu görüldü.
Dostları ilə paylaş: |