13 Eylül 2011, ‘The New Middle East and Turkish Foreign Policy’
SETA Dış Politika Direktörü Prof. Dr. Talip Küçükcan’ın moderatörlüğünü yaptığı ‘The New Middle East and Turkish Foreign Policy’ başlıklı panele SETA Başkanı Taha Özhan, King’s College London öğretim görevlisi ve Türkiye uzmanı Prof. Dr. Bill Park ve Michigan State Üniversitesi Orta Doğu uzmanı Prof. Dr. Muhammed Eyüp panelist olarak katıldı. Arap baharı ekseninde Türkiye’nin Orta Doğu politikası ve ileriye dönük olarak bölgede üstlenebileceği rol ve meselenin uluslararası boyutu panelin ana konusuydu.
Prof. Dr. Talip Küçükcan, ‘Yeni Orta Doğu’nun dış güçler tarafından inşa edilmiş eski bölgesel düzenin yerine yeni bir düzen oluşturma çabasına işaret ettiğini vurguladı. Türkiye’nin son on yılda muhafazakâr bir yönetimle yönetilmesinin Arap elitlerinin gözünde Türkiye’nin konumunu değiştirdiğini ifade etti.
İlk konuşmacı Prof. Dr. Bill Park ‘Türk Dış Politikası ve Arap Baharı: Ya Arap Kışıysa’ başlıklı konuşmasında Arap Baharı analizinin hem bölge hem de Türkiye adına olumlu olmadığını hatta bu konuda kötümser olduğunu söyleyerek baharın olumlu bir kullanım olduğunu fakat Arap Baharının arka planındaki aktörlerin bu ifadeye gölge düşürdüğünü savundu. Göstericilerin çoğunun kabileler, muhafazakâr ve radikal dinci gruplara mensup olmasının demokrasi adına umut vermediğini ve baharın yazla sonuçlanmayabileceğini ifade etti. Park, demokrasinin yerleşmesi yüzyıllar alan bir gelenek olduğunun altını çizip, bölge devletlerinin Türkiye’den önce İngiltere, Fransa ve ABD gibi demokrasi sürecini tamamlamış ülkelerden esinlenebilecekken Türkiye’yi esin kaynağı olarak görmelerinin Türkiye’nin ‘Müslüman çoğunluklu ve ekonomik olarak gelişmiş bir ülke’ olmasına bağladı. Arap ülkelerinin yalnızca bu sebeple Türkiye’yi örnek alabileceğini savundu. Öte yandan Türkiye’nin eski rejim liderlerine karşı tavrının ilk başlarda sessiz kalmak olduğundan fakat sonra yön değiştirdiğinden bahseden Park, bu tutumun da Arap devletleri açısından güven sarsıcı olduğuna vurgu yaptı. Türkiye’nin dış politikada komşularla sıfır sorun prensibini esas almasının çok akıllıca ve anlamlı olduğunu belirten Park, Arap ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye’nin daha çok Batılı kaldığını söyledi.
İkinci konuşmacı SETA Başkanı Taha Özhan, ‘Camp-David düzeni yıkılırken Arap Baharı ve Türkiye’ başlıklı konuşmasında ‘Yeni Türkiye’ ve ‘Yeni Orta Doğu’ ifadelerini kullanarak ‘Türkiye’nin bölgedeki etkileri ve Arap Baharı’nın Türkiye’yi nasıl şekillendirdiği’ üzerine analizler yaptı. İç siyasetinde yapısal değişiklikler yapan ve dış politikada aktif ve ileriye dönük hedefleri olan Türkiye’yi ‘Yeni Türkiye’ olarak tanımlarken, Batılı devletlerin bazı Ortadoğu liderlerini destekleyerek kurdukları bölgesel sistemin, Camp David anlaşmasıyla birlikte İsrail’i merkeze koyan bir sisteme dönüştüğünü belirtti. Halkların ‘Ekmek, Özgürlük ve Onur’ ve ’Halk düzenin değişmesini istiyor!’ sloganlarıyla düzenin değişmesi yönündeki isteklerini ifade ettiklerini söyledi. Yeni Türkiye’nin dünyada yükselen ekonomisiyle halkların ‘ekmek’, köklü yapısal değişiklerle her geçen gün ilerlettiği demokrasisiyle ‘özgürlük’ ve dış müdahelelere karşı dik duruşuyla ‘onur’ taleplerini karşılayan bir ülke olduğunu savundu. 2002’de başlattığı komşularla sıfır sorun politikasıyla sadece sözde değil fiili olarak da bölgesel sorunların çözümüne katkı yapmasının Türkiye’nin bölgedeki imajını yükselttiğini de ifade etti. Arap Baharının siyasi bir tsunami olduğunu belirterek bunun Türkiye’yi de şekillendirdiğini belirtti. Alfabe devriminden sonra ilk defa Arapçanın yeniden gündeme gelmesinin, Başbakan ve dışişleri bakanının Arap ülkeleriyle toplantılarını Arapça yapmasının bunun bir örneği olduğunu söyledi. Değişimin Türk medyasına yansımasının 90’lı yılların sonunda Başbakan Erbakan’ın ve 2011’de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Orta Doğu ziyaretlerinin kıyasında görülebileceğini de belirtti.
Camp David düzeninin iki aktöründen ABD’nin hiç bir bedel ödemek istemediğini, Arap Baharını destelemekle birlikte kontrol etmek istediğni söyleyen Özhan, ABD’nin Camp David düzenini değiştirmek istemediğini savundu. İsrail’in açıkça Arap Baharını desteklemediğini ilan etmesinin de aynı sebepten olduğunu savundu.
Son panelist Prof. Dr. Mehmet Eyüp ‘Demokratik Dalgalanmanın Ötesinde: Orta Doğu’nun Geleceği’ başlıklı konuşmasında Türkiye’nin çoğunluğu Müslüman bir ülke olmakla seküler demokrasi olmanın çelişmediğini gösterdiğini söyledi. Konuşmasını değişim ve süreklilik olarak iki kavram etrafında şekillendiren Eyüp, Batı’da İslam kültürünün demokrasiyle bağdaşmadığı ve bu sebeple İslami hareketlerin demokrasiyi yerleştirmekte öncü olamayacağı düşüncesinin hâkim olduğunu fakat İslami hareketleri ve partileri kendi yapıları ve siyasi gelenekleri içerisinde değerlendirmek gerektiğini savundu. Siyasal İslam’ı hegemona karşı direnişin kavramsallaşması olarak tanımlayan Eyüp, Arap Baharında Batı müdahalesine karşı olmanın demokrasi gibi değerlere karşı olmak olarak yorumlanmaması gerektiğini vurguladı.
Liderlerin aksine rejimlerin bir gecede değişmeyeceğini vurgulayan Eyüp’e göre Orta Doğu’da siyasal yapılanma zaman alacaktır. Türkiye’de yapısal değişikliklerin ilk demokratik seçimlerin üzerinden 60 yıl geçtikten sonra ancak yapıldığını ve kurumların değişmeye başladığını ifade eden Eyüp, Arap ülkelerinin de bunu başarmasını umduğunu dile getirdi.Yeni Orta Doğu’nun geleceğini Riyad ve Kahire’nin değil, Ankara ve Tahran’ın belirleyeceğini iddia eden Eyüp, Türkiye’nin yükselen gücünün yanı sıra İran’ın da hem petrol kaynaklarıyla hem de stratejik konumuyla etkin olacağını vurguladı. Nükleer kapasitesini arttırmayı planlayan İran’la Türkiye arasında uzun vadede iki ülkenin çıkarlarına ters düşen bir durum oluşmayacağı öngörüsünde bulundu.
Dostları ilə paylaş: |