14. bahar sempozyumu türkiye psikiyatri derneği yıllık toplantısı


Bir Eğitim Araştırma Hastanesinde Çalışan Hekimlerin Depresyona İlişkin Tutumları



Yüklə 0,75 Mb.
səhifə37/40
tarix18.12.2018
ölçüsü0,75 Mb.
#86269
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40

Bir Eğitim Araştırma Hastanesinde Çalışan Hekimlerin
Depresyona İlişkin Tutumları

Birmay Çam, Halime Dal, Şeref Gülseren

İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi


Giriş: Fiziksel ve ruhsal sağlık etkileşim içindedir. Ruhsal hastalıklara ilişkin olumsuz tutumlar, başvuru ve sağaltım sürecini olumsuz etkiler (1). Fiziksel hastalıklarda ruhsal bozukluklar sağlıklı bireylere göre daha sık görülmektedir (2). Dahiliye polikliniğine ilk kez başvuran hastaların beşte birine antidepresan tedavi başlanmasına karşın ilaç dozlarının yetersiz olduğu ve hastaların belirli bir izleme programına alınmadığı görülmüştür (3). Ruhsal hastalık hakkında bilgi sahibi olma, tutumu olumlu yönde etkilemektedir.

Yöntem: İ.A.E.A.H’nde çalışan hekimlere PAREM anket formunun depresyon alt ölçeği uygulanmıştır.

Bulgular: Çalışmaya 168 erkek(%63.4), 96 kadın(%36.2) alındı. Yaş ortalaması 30.7±5.8 idi. %75.1’i(n=199) daha önce psikiyatri kliniğinde çalışmamıştı. %45.7’sinin(n=120) depresyon hastası olan bir yakını vardı. %11.3’ünün (n=30) ruhsal hastalık öyküsü mevcuttu. Depresyonu durum olarak görenler %41.9(n=111), hastalık olarak görenler %96.2(n=255); akıl hastalığı olarak görenler %11.7(n=31) oranında idi. %87.5 (n=232) olgu depresyonu sosyal sorunlara bağlamış, %30.9’u(n=82) depresyonun bulaşıcı olduğunu, %23.4’ü(n=62) kalıtsal olduğunu belirtmiştir. 242olgu(%91.3) depresyonun ilaçla, 228olgu(%86.0) psikoterapi ile tedavi edilebilen bir hastalık olduğunu belirtmiştir. 102 olgu(%38.5) tedavide kullanılan ilaçların bağımlılık, 118 olgu(%44.5) ciddi yan etkilerinin bulunduğunu bildirmiştir. Deneklerin %14.3’ü (n=38) depresyon hastalarının saldırgan olduğunu , %61.5’i(n=163) doğru karar alamayacağını, %27.5’i(n=73) depresyonlu bir kişiyle çalışamayacağını, %56.2’si ise(n=149) depresyonu olan bir kişiyle evlenmeyeceğini belirtmiştir. Daha önce tedavi almayı gerektirecek psikiyatrik hastalığı olmayanlar, olanlara göre anlamlı düzeyde yüksek oranda depresyonu tedavi edilebilen bir hastalık olarak tanımlamışlardır (p=0.011).

Sonuç: Depresyonun erken tanı ve tedavisi olumlu prognoz için önem taşımaktadır.

Kaynaklar:

1. Becker T, Thornicroft G, Leese M, McCrone P, Johnson S, Albert M, Turner D (1997). Social networks and service use among representative cases of psychosis in South London. Br J Psychiatry, 171:15-19.

2. Ito H, Kishi Y, Kurosawa H (1999). A preliminary study of staff perception of psychiatric services in general hospitals. Gen Hosp Psychiatry, 21:57-61.

3. S Düzyürek, I Sayıl, C Şarman (1993). Bir Üniversite Hastanesinin Dahiliye ve Psikiyatri Polikliniklerinde Antidepresanların Kullanımı. Türk Psikiyatri Dergisi, 4(2):97-102.



P-35

Bipolar Afektif Bozukluklu Hastada Filisid Girişimi:
Olgu Sunumu

Hüseyin Güleç, Yasemin Uz

Erenköy RSHEAH


GİRİŞ: Bir ebeveynin çocuğunu öldürmesi filisid olarak tanımlanmaktadır.

OLGU: 31 yaşında erkek hasta, evli, 3 çocuklu,

17 yıldır BAB tanısı ile takip edilmektedir. Acil servise ailesi tarafından getirilen hastanın aşırı hareketlilik, saldırgan davranışlar, dini uğraşlarda artma, abuk sabuk konuşma, uykusuzluk ve cinsel istekte artması varmış. 15 gün önce babasının rahatsızlığı nedeniyle memleketinden dönme sonrası şikâyetleri tedricen artarak başlamış. Son 3 gündür hiç uyumuyor ve davranışları kontrol edilemez hale gelmiş. Dini uğraşları ve konuşmaları artmış ve 1 hafta önce Mekke’ye ve Medine’ye gitmek amacıyla pasaport çıkartmış. Dini, peygamberi ve Allah’ı kurtarmaktan bahsediyor ve oğlunun ismi Kadir olduğu için ve Kadir gecesinin 1000 aydan hayırlı olduğu için, onun ölümünün bunu sağlayacağını düşünerek oğlunu bu amaç uğruna feda etmeye kalkmış. Eşinin böyle bir şeyin olacağını tahmin etmesi ve kendisinin de 3 gündür çocuğu kucağında uyutuyormuş. Eşinin boş bulunduğu bir anda çocuğunu almış, eşinin hemen fark etmesi sonrasında son anda müdahale edebilmiş, birkaç bıçak darbesiyle ufak kesiklerle oğlunu kurtarmış. 



TARTIŞMA: Geleneksel ve kültürel inanışlardan dolayı ebeveynlerin çocuklarını öldürme girişimi çok eski tarihlerde ve değişik kültürlerde görülmektedir. Yunan mitolojisinden Herakles, Kutsal kitaplardan Hz. İbrahim (filisid girişimi) olguları buna örnek gösterilebilir. Resnick’in gözden geçirmesinde ele alınan maddelerin, burada tam karşılanmadığı görülmektedir. En uygun olarak akut psikotik süreçle açıklanabilirken, bunun da daha çok çocuğun ebeveyne tehdit olduğu olgular şeklinde olduğu şeklinde belirtilmiştir (1). Bir şeyi kurtarma nedeniyle çocuğunu kurban etme, ulvi bir amaca yönelik davranış olma yönüyle bu olgunun farklı yönü bulunmaktadır. Belki kolektif bilinç adına bir atıf özelliğinin dikkat çekici olabilmesi başka çalışmalara kaynak da olabilir.

Kaynaklar:

1- Resnick PJ. Child murder by parents: a psychiatric review of filicide. Am J Psychiatry 1969; 126:325–334.

2- Yasumi K, Kageyama J. Filicide and fatal abuse in Japan, 1994–2005: Temporal trends and regional distribution. J Forensic Leg Med 2009;16:70–75.

3- Karakuş M, İnce H, İnce N. Türkiye’de Filisid Olguları. İstanbul Tıp Fak. Dergisi 2002; 65:194–197.



P-36

Sosyal Anksiyete Bozukluğu ve Major Depresif Bozukluk
Eştanısı: Primer Tanıya Göre Klinik Etkiler

Ahmet Koyuncu1, İlker Özyıldırım2

1 Batı Bahat Hastanesi, Psikiyatri Birimi, İstanbul

2 Ünye Devlet Hastanesi, Psikiyatri Birimi, Ordu


Amaç: Major depresif bozukluk (MDB) hastalarında sosyal anksiyete bozukluğu (SAB), SAB hastalarında ise MDB eştanısı genel populasyondan sıktır (1-3). Bu çalışmada primer tanısı MDB olan ve SAB eştanısı bulunan hastalar ile primer tanısı SAB olan ve MDB eştanısı bulunan hastaların klinik özelliklerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.

Yöntem: DSM-IV’e göre primer tanısı MDB olan ve SAB eştanısı bulunan 37 hasta (MDB-SAB grubu) ile primer tanısı SAB olan ve MDB eştanısı bulunan 65 hasta (SAB-MDB grubu) çalışmaya alınmıştır. Tüm hastalara SCID-I uygulanmıştır. Çalışmaya sadece her iki grup içinde şimdi aktif MDB ve SAB tanıları bulunan hastalar dahil edilmiştir. İki grup sosyodemografik ve klinik özellikleri ile Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Beck Anksiyete Ölçeği (BAÖ), Global Değerlendirme Ölçeği (GDÖ), Çocukluk Çağı Travma Ölçeği (CTQ- 28), Liebowitz Sosyal Anksiyete Ölçeği (LSAÖ) puanları açısından karşılaştırılmıştır.

Bulgular: MDB-SAB grubunda SAB-MDB grubuna göre; kadın (p=0.003) ve evli olanların (p=0.003) oranı daha fazla, SAB başlangıç yaşı daha erken (p=0.013), BDÖ puanı (p=0.011), CTQ-28 fiziksel ihmal (p=0.033) ve duygusal ihmal (p=0.049) alt ölçek puanları daha yüksek idi. SAB-MDB grubu ise karşılaştırma grubuna göre daha eğitimli (p<0.001) idi. İki grup arasında ortalama yaş, MDB başlangıç yaşı, intihar girişimi öyküsü, psikiyatrik eştanı gibi klinik özellikler ile BAÖ, GDÖ, LSAÖ puanları açısından anlamlı farklılık saptanmadı.       

 Sonuç: MDB ve SAB’nin eşzamanlı birlikteliğinde hangi tanının primer olduğu her iki bozukluğun klinik özellikleri ve seyrinde önemli etkilere neden olabilir.



Kaynaklar:

1. Tsuchiya M, Kawakami N, Ono Y, and et al. Lifetime comorbidities between phobic disorders and major depression in Japan: results from the World Mental Health Japan 2002-2004 Survey. Depress Anxiety. 2009; 26:949-955.

2. Chartier MJ, Walker JR, Stein MB. Considering comorbidity in social phobia. Soc Psychiatry Psychiatr Epidemiol. 2003; 38:728–734.

3. Ledley DR, Huppert JD, Foa EB, and et al. Impact of depressive symptoms on the treatment of generalized social anxiety disorder. Depress Anxiety. 2005; 22:161-167.



P-38

Yüklə 0,75 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   32   33   34   35   36   37   38   39   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin