Şizofreni Hastalarında Doğum Mevsimi Nalan Ünlü Kara1, Hasan Karadağ2, Sibel Örsel2, Hakan Türkçapar2 1 Sağlık Bakanlığı 2 SB Dışkapı YBEA Hastanesi Psikiyatri Kliniği
GİRİŞ: 20. Yüzyılda yapılmış çoğu çalışmada, şizofreni hastalarının kış mevsiminde doğma eğiliminde olduğu bulunmuştur. Bu gözlem, kış mevsiminde ısı, diyet, enfeksiyöz ajanlar gibi fetüs beyni üzerine olumsuz etki ederek erişkinlik döneminde şizofreni gelişmesine yol açan faktörlerle açıklanmaktadır(1,2). Defisit şizofreniye sahip hastaların yüksek bir oranının yaz aylarında doğduğu gösterilmiştir (3-5).
AMAÇ: Bu çalışmada, DSM-III-R tanı ölçütlerine göre şizofreni tanısı almış ve şizofreninin alttiplerine ayrılmış bir grup hastada, doğum mevsimi açısından şizofreninin alttipleri arasında fark olup olmadığının bulunması amaçlanmıştır.
YÖNTEM: Hastaların demografik özellikleri, hastaların doldurduğu standart formlar ile değerlendirildi. Şizofreni ve alttiplerinin tanısı SCID-I ile konuldu. Buna göre, alttipler arasında doğum mevsimi açısından fark olup olmadığı değerlendirildi.
BULGULAR: Paranoid tipteki hastalar daha çok sonbahar ve kış mevsiminde doğma eğilimindeyken, farklılaşmamış tipte doğum ilkbahar ve yaz mevsiminde olma eğilimindeydi. Dezorganize grup ise doğum mevsimi açısından homojendi.
SONUÇ: Bizim örneklemimizde, paranoid tipin tip I ve nondefisit şizofreniye, farklılaşmamış tip şizofreninin ise tip II ve defisit şizofreniye karşılık gelmesi olasıdır. Buna göre, paranoid hastaların sonbahar ve kış, farklılaşmamış tip hastaların ilkbahar ve yaz mevsiminde doğma eğilimleri, diğer çalışmalardaki bulgularla uyumludur.
Kaynaklar:
1- Nasrallah HA, McCalley-Whitters M. Seasonality of birth in subtypes of chronic schizophrenia. Acta Psychiatrica Scandinavica 1984; 69: 292-5.
2- Gallagher BJ, McFalls JA, Jones BJ. Prenatal illness and subtypes of schizophrenia: the winter pregnancy phenomenon. J Clin Psychol 1999; 55: 915-21.
3- Kirkpatrick B, Herrera Castanedo S, Vazquez-Barquero. Summer birth and defisit schizophrenia: Cantabria, Spain. J Nerv Ment Dis 2002;190:526-32.
4- Messias E, Kirkpatrick B. Summer birth and defisit schizophrenia in the Epidemiological Catchment Area Study. J Nerv Ment Dis 2001; 189:608-12.
5- Tek C, Kirkpatrick B, Kelly C et al. Summer birth and defisit schizophrenia in Nithsdale, Scotland. J Nerv Ment Dis 2001;189:613-7.
P-29
Bilkent Üniversitesi Bünyesindeki Psikolojik Danışma
Hizmetleri İçin Bir Yıllık Gözden Geçirme Çalışması Nilgün Güler, Nazar Tüysüzoğlu Bilkent Üniversitesi
AMAÇ
Bilkent Üniversitesi Psikolojik Danışma ve Gelişim Merkezi (PDGM), öğrencilerin zihinsel, duygusal, sosyal potansiyellerinin farkına varabilmeleri, bu potansiyeli ve çevrelerindeki kaynakları mümkün olduğu kadar verimli kullanabilmeleri için koruyucu, konsültasyona dayalı, gerektiğinde müdahaleye yönelik kişisel gelişim hizmeti veren bir birimdir (1); İngilizce Hazırlık Programı Öğrenci Gelişim Birimi (İHPÖGM) ile ortak çalışmalar da yürütmektedir. Bu bildirinin amacı, Eylül 2008 – Mayıs 2009 Akademik yılında her iki birime de başvuran öğrencilerin demografik ve klinik özelliklerine ilişkin bir betimlemede bulunmaktır.
OLGU
Merkezimize başvuran öğrenciler aldıkları tanılar bakımından değerlendirildiğinde en yoğun birkaç alan şu şekildedir: Kaygı ile ilgili sorunlar, duygu durum bozuklukları, akademik sorunlar, benlik gelişiminde sorunlar, sınav kaygısı ve öğrenme becerilerinde görülen sorunlar. Döneme ait bireysel ve aile görüşme grafiği incelendiğinde, başvuruların kasım ayında arttığı, aralık ayından şubat ayında kadar yoğun bir çizgide ilerlediği görülmektedir.. Bu durum, uyum problemleri ile sınav kaygısının tetiklenmesi ve genel işlevselliğin olumsuz yönde etkilemesiyle açıklanabilir.
TARTIŞMA
Psikolojik Danışma hizmetlerinin üniversiteler bünyesindeki önemi, her geçen yıl artmaktadır. Koruyucu çalışmalara ek olarak, tanı koymaya olanak veren, müdahale çalışmalarını da içeren bir yaklaşım, öğrencilerin akademik, duygusal ve sosyal yaşamlarının işlevselliğinde manidar iyileşmeler sağlamaktadır (2). Özellikle konsültasyona dayalı olan ve psikiyatrik işbirliğini de kapsayan bu yaklaşım, danışmanlık hizmetinde başarılı sonuçlar vermektedir (3).
Bu betimleme çalışması, sadece kliniklerde değil, akademik kurumlarda da klinik psikolojik desteğin ve psikolojik danışmanlığın önemine dikkat çekmesi bakımından sunulmaya değer görülmüştür.
KAYNAKLAR
(1) Şahin, N. H., Sezgin, N. Taş, Y., Rugancı, N.(1989). Bilkent Üniversitesi Öğrencilerinin Psikolojik Danışma Merkezinden Beklentileri, Üniversite Gençliğinde Uyum Sorunları Sempozyum Kitabı, 99-120, Meteksan Matbaası
(2) Doğan, S., (1996). Türkiye'de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanında Meslek Kimliğinin Gelişimi ve Bazı Sorunlar. Psikolojik Danışma ve Rehberlik Dergisi Cilt 2, Sayı 7, s:32
(3) Külahoğlu, Ş. (2002). Avrupa Üniversitelerinde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 15, Sayı 1, sf. 181
P-30
Multipl Sklerozis Hastalarında Cinsel İşlev Bozukluğu İle Eş Uyumunun Karşılaştırılması Elif Ünal1, Demet Gülpek1, Sezen Türkoğlu Akbay1, Esra Arpacı2, Pınar Çe3, Levent Mete1, Muhteşem Gedizlioğlu4 1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi - 2 SGK İzmir İl Sağlık İşleri 3 İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4 İzmir Bozyay Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji
AMAÇ
MS genç erişkinlik çağında başlaması özürlülük yaratması nedeniyle fiziksel, seksüel ve aile içinde sorumluluklarını yerine getirmede azalma yanında eğitimlerinde, arkadaş ilişkilerinde, günlük aktivitelerinde kısıtlılık gibi birçok alanda yetersizlik görülmektedir(1,2). Hastalığın sosyal işlevi ve yaşam kalitesini etkilemesi, eş uyumunun da sosyal hayatta önemli olması nedeniyle biz bu çalışmada cinsel işlev bozukluğunu, depresyon, anksiyete düzeyleri ile eş uyumunu karşılaştırmayı planladık.
YÖNTEM
MS polikliniğine başvuran, partneri olan 39 hasta ve 38 kontrol grubuyla çalışılmıştır. Kişilere sosyodemografik bilgi formu, SCID-I, Beck Depresyon ve Anksiyete Envanteri, Golombok Rust cinsel doyum ölçeği ve eş uyumu ölçeği uygulanmıştır. Veriler istatistiksel analizlerle kıyaslanmıştır.
BULGULAR
Çalışmaya alınan hasta ve kontrol grubunun yaş ortalamaları ve cinsiyet açısından benzerdi (sırasıyla p=0,06 p=0,39). Hastaların hastalık süresi ortalama 6,05±4,04di. EDSS ortalaması 2,82±1,52di. Hastalar sekonder progresif(2), relapsing remitting(37) gidişliydi. Hastaların(4),kontrollerin(2) soygeçmişlerinde özellik vardı. Eğitim açısından karşılaştırıldığında; kontrol grubunda lise ve üstü anlamlı olarak yüksekti(p=0,001). GRCDÖ toplam skoruna göre her iki grup arasında cinsel işlev bozukluğu açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0,08)
Eş uyum ölçeğinin duygusal ifade ve bağlılık alt ölçek skorları ile toplam skoru hasta grubunda daha düşüktü ve bu durum istatistiksel olarak anlamlıydı (sırasıyla p=0,01; p=0,22, p=0,04) Fikir birliği ve doyum alt ölçek puanları hastalarda düşük olmasına rağmen fark istatistiksel olarak anlamlılığa ulaşmamıştı (sırasıyla p=0,37 ve p=011)
SONUÇ
Hastalıktan sonra kişilerde %50-90 arasında cinsel yaşamlarında değişiklik olduğu literatürde gösterilmesine rağmen çalışmamızda cinsel işlev açısından anlamlı fark görülmemiştir(3,4). Eş uyumu açısından bakıldığında ölçek toplam puanlarının kontrol grubuna göre daha düşük olduğu gözlenmiştir. Bu durum literatürle uyumlu olarak değerlendirilmiştir.
P-31
Dostları ilə paylaş: |