“Siz de onlara karşı gücünüz oranında kuvvet ve atlı birlik hazırlayıp,bu yolla
hem Allah düşmanlarını,hem de kendi düşmanlarınızı,hem de bunlar dışında sizin bilmeyip
Allah’ın bildiği daha başkalarını yıldırıp,caydırabilesiniz.Ve Allah yolunda (maddi/manevi)her
ne harcarsanız size tümüyle geri ödenecektir ve siz asla zulme uğra(tıl)mayacaksınız.”
“Ama eğer onlar barışa yönelirlerse,sen de(Ey Nebi!)bu yönelişe uy!Ne ki,
yalnızca Allah’a güven!Unutma ki O,duyulmayanı duyan,bilinmeyeni(bütün olayları sebep/
sonuçlarıyla)bilendir.”
“Tut ki,onlar seni(barış tuzağıyla)aldatmayı planlamış olsunlar,o zaman da
elbet Allah sana yeter.O’dur seni yardımıyla ve imanlı insanlarla güçlendiren.”
“Ki onların yüreklerini O kaynaştırdı.(yekvücut yaptı,güç ve ideal birliği verdi.)
Eğer sen yeryüzünün bütün servetini harcasaydın,onların yüreklerinin arasını kaynaştıramaz-
dın,ama Allah onları birleştirdi.Çünkü her işinde mükemmel olan,her hükmünde tam isabet
kaydeden yalnızca O’dur.
“Sen ey Peygamber!Allah sana da yeter,sana tabi olan (sana inanan,ardından
gelen)gerçek mü’minlere de!”
“Sen ey Peygamber!Savaşta ölüm korkusunu yenmeleri için inananları yürek-
lendir.Eğer sizden dirençli(imanlı)yirmi kişi olursa,bunlar iki yüz kişiyi alt eder.Yok eğer siz-
den yüz kişi olursa,inkârda direnenlerden bin kişiyi alt eder.Çünkü onlar derin kavrayıştan
mahrum(kitle psikolojisiyle hareket eden,iradesiz,bilinçsiz)bir yığındırlar.”(…yığınlardır.)
Enfâl(95);Âyet:56,57,58,59,60,61,62,63,64,65.
127
İslâm savaş hukuku yine olağanüstü bir belâgatla dillendirilmekte,Hz.Peygam-
ber(AS)’in ve ona bağlı mü’minlerin uygulayacakları prensipler,düşmana karşı takınacakları
tavır belirtilmekte,yalnızca Allah’a güvenmeleri,yalnız O’ndan yardım dilemeleri,O’nun onlara yeteceği,her işlerinde Allah’ı gündemlerinden çıkarmamaları istenmekte,ancak böyle başarıya
ulaşabilecekleri hatırlatılmaktadır.
*
“Mevcut şartlarda Allah yükünüzü hafifletmiştir.Zira,sizin(ne kadar) güçsüz olduğunuzu(en)iyi (O) biliyor.O halde sizden dirençli(ve inançlı)yüz kişi çıkacak olursa,
bunlar(inançsız) iki yüz kişiyi alt eder.Ama eğer sizden bin kişi çıkarsa,Allah’ın izni(ve yardımı)sayesinde iki bin kişiyi alt eder.Zira Allah,(hakta/hakikatte)direnenlerle beraberdir.”
“Kıran kırana gerçekleşmiş sıcak bir savaş sonucu olmadıkça,bir peygambere
esir almak yakışmaz.Sizler bu dünyanın geçici değerlerini(menfaatlerini/hazlarını)istiyorsu-
nuz,ama Allah,(sizin için daha yüce bir değerler manzumesi olan)âhireti(kazanmanızı)istiyor.
Zira Allah,iradesinde pek yüce,(her)işinde hikmetli olandır.”
“Eğer Allah tarafından,önceden bir yasal izin olmamış olsaydı,ele geçirdikleriniz
yüzünden başınıza korkunç bir felâketin gelmesi kaçınılmaz olurdu.”
“Şu halde,ganimet olarak ele geçirdiklerinizin helâl ve temiz olanlarını kullanın ve Allah’a karşı sorumlu davranın.(sorumluluk bilincini kuşanın.)Unutmayın ki Allah,tarifsiz bağışlayıcı,eşsiz bir merhamet(rahmet)kaynağıdır.”
“Sen ey Peygamber!Elinizde bulunan esirlere de ki:”Eğer Allah yüreklerinizde
iyi ve güzelin(yerleşik hâli olan imana)yatkınlık bulursa,size sizden alınandan(özgürlüğünüz-
den)daha güzelini(affını,merhametini,rızasını)bahşedecek,tarifsiz bir bağışlayıcı,eşsiz bir
merhamet(rahmet)kaynağı olan Allah sizi de bağışlayacaktır.”
“Ama eğer sana ihanete kalkışırlarsa,unutma ki(senden)daha önce Allah’a
ihanet etmişlerdi de,(Allah mü’minlere)onları(uslandırma/onlara üstün gelme)imkânı vermişti.
Zira(unutmasılar ki)Allah(kalplerdeki)her niyeti bilendir,her işinde tam isabet edendir.”
“İmanda sebat eden(kararlılık gösteren),zulüm diyarından göç eden,Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla çaba harcayan ve onlara kucak açıp yardım edenlere gelince;
İşte bunlar(ensar ve muhacirler)birbirlerinin gerçek dostudurlar.(ve kardeşidirler.)
Ama iman etmiş fakat zulüm diyarından göç etmemiş kimselerin,göç edinceye
kadar korunup gözetilmeleri konusunda size hiçbir sorumluluk düşmez.Şu var ki,eğer dini
baskıya karşı sizden yardım isterlerse,bu durumda size düşen yardım etmektir.Yeter ki kendi-
leriyle aranızda anlaşma bulunan bir topluluğa karşı olmasın.Çünkü Allah,yaptıklarınızın
yolunda üstün gayret gösterecek kimselere gelince;İşte onlar da sizdendirler,bir de Allah’ın
yasası uyarınca,akrabalık bağına sahip olanlar(bu şartlara da uyunca)birbirlerine daha bir
yakın hale gelirler.Hiç kuşku yok ki,her şeyi(en ince detaylarına kadar)bilen yegâne varlık Allah’tır.”
Enfâl(95);Âyet:66,67,68,69,70,71,72,73,74,75.
Âyetler,Bedir öncesini,Bedir’i ve Bedir sonrasını anlatarak,İslâm savaş hukuku-
na ait evrensel prensipleri koyarken,ensar,muhacir ilişkilerine,Müslümanların böyle durum-
larda nasıl bir tutum,davranış ve duruş sergilemeleri gerektiğine atıflar yapmaktadır.
128
Her zamanda/mekânda ensar(ev sahibi)konumunda olan Müslümanların kardeşlerine-hatta bütün insanlara-destek ve yardımcı olmaları bir insanlık borcu(hukuku) görevi olarak öneriliyor,”gerçek mü’minlerin”ancak bunlar olabileceği hatırlatılıyor.
Âyetler arasında bir tanesi var ki(73) gerçekten ibret verici,müthiş bir tesbitte bulunuyor.Şöyle ki;”Küfre saplananların birbirleriyle dayanışma içinde oldukları,Müslüman-
ların da böyle yapmadıkları(dayanışma içine girmedikleri)takdirde yeryüzünde zorbalık ve
büyük bir baskının hakim olacağı” belirtilmektedir.
de “indirilmiş”,yani ilâhi bir “ikram” olarak insanlara(Allah’ın kullarına)lütfedilmiştir.
Demirin hem yararı,hem de zararı dile getirilerek,kitapsız(bilimsiz,kültürsüz,sanatsız) ve
hele adâletsiz kalan(kontrolden çıkan)bir gücün(bireysel,toplumsal,evrensel ölçekte) nasıl tahripkâr(yıkıcı)bir güç haline dönüşebileceğine gönderme yapılmaktadır.
Mizan,aynı zamanda din anlayışındaki dengeye,dinin en saf ve sade şekliyle
(katışıksız olarak)yaşanmasına tekabül eder.
Zımnen;Hıristiyanlıktaki Ruhbanlık,terazisiz ve endazesiz bir aklın eseridir.
Müslümanlıkta ve diğer dinlerde de görülen bazı sapmalar ve aşırılıklar da öyle! ***
“Gerçek şu ki,(o)iftirayı tasarlayanlar(ortaya atanlar)içinizden bir güruhtur.Siz
(ey bu iftiranın mağdurları!)Sanmayın ki,bu size dokunan bir şerdir,aksine bu sizin için bir
hayırdır!Onlardan her birinin kazandığı günah oranında(cezası)vardır;ama onlar içersinden
bu işin elebaşılığını üstlenen kimse var ya,onu korkunç bir azap beklemektedir.”
“Bu(iftirayı)işittiğinizde,mü’min erkekler ve kadınlar birbirleri hakkında iyi
zanda bulunup da;”Bu düpedüz bir iftiradır!”demeleri gerekmez miydi?”
“(İftiracılar)iddialarını isbat(kanıtlamak)için dört şahit getirselerdi ya!Madem ki
bu şahitleri getiremediler,bu takdirde onlar Allah Katında yalancıların ta kendileridirler.”
“Bakın,eğer Allah’ın dünyada ve ahirette(her zamanda,mekânda)sizin üzeriniz-
deki fazlı olmasaydı,bulaştığınız bu(iftiradan)dolayı size mutlaka korkunç bir azap(daha
dünyadayken)dokunurdu.”
“Tam da dillerinize dolayıp,hiçbir bilginiz olmadığı halde basite alarak ağızla-
rınızda gevelediğiniz bir sırada(anda)…Oysa ki bu,Allah Katında çok ağır bir(vebaldir/günah-
tır.)”
“İşte bu yüzden,onu(iftirayı)işitir işitmez:”Bu konuda konuşmak bize düşmez!
(Allah’ım!Böyle bir iftiradan/günahtan)Senin yüce Zâtına sığınırız!Bu dehşet bir iftiradır!”
demeniz gerekmez miydi?”
“Eğer imanda sebat gösteren kimselerseniz,Allah size bu tür bir(iftiraya)bir daha
asla bulaşmamanızı öğütler.”
Zira Allah size mesajlarını açıkça bildirir.Nitekim her hükmünde tam isabet
kaydeden Allah,(bu olayda kimin nerede durduğunu)çok iyi bilmektedir.”
“Mü’minler arasında hayasızca söylentilerin yayılmasından hoşlanan(ve bunları körükleyen)kimseleri,bu dünyada da,âhirette de can yakıcı bir yalnızlığa terk edeceğiz.” (Bir-her-şeyin içyüzünü)Allah bilir,fakat siz bilmezsiniz.”
“Ya Allah’ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti bulunmasaydı?(O zaman ne yapar-
dınız?)
Hele ki Allah,çok şefkatlidir,pek merhametlidir.” Ve iftira suçunu genelleştiren şu âyetler; “Şu kesin ki,iffetli ve inanmış kadınlara-dalgınlık ve dikkatsizlik etmiş olsalar
dahi-iftira atan kimseler,dünya ve ahirette Allah’ın rahmetinden dışlanacaklar.Üstelik onlar
korkunç bir terkedilmişliğe mahkûm olacaklar.”
“O Gün,onların dilleri,elleri,ayakları yapıp ettiklerinden dolayı kendileri aleyhine
Âyetlerde anlatılan ve tarihe ifk(iftira)olarak geçen olay şudur;
Ahzab(Hendek) savaşı,mü’minlerle müşrikler arasındaki mücadelenin
dönüm noktasıydı.Bu,Mekke’nin son ve en büyük saldırısıydı,Ancak Allah’ın yardımıyla
mü’minlerin zaferi,müşriklerin yenilgisiyle/başarısızlığıyla sonuçlanınca,aldığı büyük
darbe yüzünden Mekke bir daha kendini toparlayamadı.Bu savaş(ve sonucu)Medine’deki
kırılgan yapıyı da bütün zaaflarıyla ortaya çıkarmış oldu.Dost ve düşmanı kesin hatlarla
ayıran bu savaşın ardından,Hz.Peygamber(AS),birinci öncelikli konunun Medine’de iç güven-
liği kesin bir biçimde sağlamak olduğunu gördü ve bu yolda ilk adımlarını atmaya başladı.
Müslümanların lehine olan bu olumlu gelişme üzerine İslâm düşmanları,
sıcak savaştan psikolojik savaş(a)taktiğine geçme mecburiyetinde/durumunda kaldılar.Çünkü
yenilgiyi bir türlü hazmedemiyorlardı.
Önce Ahzab Sûresi’nde kısmen ele alınan Hz.Zeyneb’le evlilik olayını çarpıtma-
yı denediler,bu olay etrafında olmadık efsaneler/söylentiler düzüp koştular.Hz.Aişe’ye iftira
olayı da söz konusu psikolojik savaşın önemli bir parçasıydı.Mekke,varlığını ortadan kaldıra-
madığı Peygamber(AS)’i,böylece can evinden vurmayı kafasına koymuş,bu hedefine ulaşmak
için de değişik yollar,taktikler denemeye başlamıştı.Bunun için de Medine’deki işbirlikçilerini
kullanıyordu.Bu suretle hem İslâm davasını yıpratmak,hem de Medine’deki birlik ve bütünlü-
ğü zedelemeyi,dağıtmayı planlıyordu.Çünkü Müslümanlar başarılarını,tevhid inancına bağlı vahyin inşa ettiği(bireysel ve toplumsal ölçekte) ahlâki bir toplum modeli oluşturabilmelerine
borçluydular.Öyle ki,bu ahlâki cazibe sayesinde birçok insan-fıtratı gereği-Muhammedi çağrı-
ya koşuyor,bu çağrıya olumlu yaklaşmayanlar bile bu durumu takdirle karşılıyordu.
Bu olayla-aslında-bireysel boyutuyla iftiranın mağdurlarının sabırları sınandı ve
sonunda karşılığını da gördüler.Toplumsal ve tarihsel boyutuyla içerdeki çürükler ortaya çıktı,
ayıklandı ve toplum arındı,daha bir islâmileşti,gerçek kimliğine kavuştu.Müslümanlar tertemiz örnek,model,ideal bir toplum halinde temayüz etti.
Evrensel boyutuna gelince;Bu gibi durumlarda nasıl bir tutum ve tavır takınıla-
cağına ilişkin bir model ortaya konmuş oldu.İşte bunların hepsi hayırdı,Müslümanları kâr
hanesine yazılan kazanımlardı,birikimlerdi.İdeal İslâm toplumunun inşasında gerekli-manevi-