Sana ilim geldikten sonra,eğer onların keyiflerine(arzularına)uysaydın,bu durumda sen
kesinlikle kendine zulmedenlerden(hakkı çiğneyenlerden)olurdun.”
Bakara(94);Âyet:144,145. Bilindiği üzere,Hz.Peygamber(AS),ashabıyla birlikte 16 ay Kudüs’e dönerek
namaz kılmıştır.Ancak;Kitap Ehli(Hıristiyanlar ve Yahudiler)de ibadetlerini aynı yöne döne-
rek yaptıklarından,münafıklar da Müslümanların bu durumunu dillerine doladıklarından bir sıkıntı/tedirginlik söz konusuydu.Müslümanlar sabretmelerinin semeresini sonunda gördüler.
Yukarıdaki âyetler in(diril)erek,bu sorun çözüme kavuşturuldu.Müslümanlar
rahat bir nefes aldı,münafıkların da sinsi oyunları başlarına geçirildi, sevinçleri kursakların-
da kaldı! * “Kendilerine vahiy tevdi edilenler,(Yahudiler ve Hıristiyanlar)onu(Hz.Peygam-
ber(AS)’i)öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.Buna rağmen,onların çoğu,bildikleri halde
mesajı ve hikmeti öğretecek ve ayrıca size bilmedikleriniz bildirecek bir elçi gönderdik.”
“Şu halde,Beni anın ki,Ben de sizi anayım.Ve Bana şükredin,sakın nankörlük
etmeyin!”
Bakara(94);Âyet:150,151,152. Âyetler,artık kıblesi belirlenen Müslümanların,rahat bir nefes almaları,yalnız
Allah’a-başkalarına değil-tazim edilmesi,ilâhi mesajı tebliğ eden ve hikmeti(doğruyu,yanlış-
tan ayırt etme yetisini)öğreten/kazandıran ve aralarından seçilen Elçi’ye tabi olmaları,ancak
böylece doğru yolu bulacakları,örnek ve model bireylerden oluşan bir toplum inşa edebilecek-
leri hatırlatılmaktadır.
* “Siz ey iman edenler!Oruç,tıpkı sizden öncekilere olduğu gibi,size de yazıldı.
(farz kılındı.)Belki bu sayede takvaya erersiniz.”
“Sayılı günlerde…Sizden kim hasta ya da yolcu olursa,tut(a)madığının sayısı
kadar diğer günlerde(oruç tutar)ve(bunlar arasından)ona gücü yetenler üzerine,bir yoksulu
doyuracak fidye (vermesi)gerekir.Kim daha fazla hayır işlerse kendisi için daha yararlı olur.
Ama eğer bilirseniz,oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”
“(O sayılı günler)Ramazan ayıdır ki,insanlığa rehber olan,bu rehberliğin
apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı bâtıldan ayıran Kur’an(Furkan)işte bu ayda indirilmiştir.
Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun,hasta ya da yolcu olan kimse de başka(elverişli) günlerde kaza etsin.(borcunu ödesin.)Allah sizin için kolaylık ister,sizi zora koşmak istemez.
Oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı,sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu yüceltmenizi
sizin elbiseleriniz,siz de onların elbiselerisiniz.Sizin kendinizi zor duruma düşüreceğinizi
Allah gördü,işte bu yüzden size affıyla muamele etti ve zorluğu(Yahudiler’de olan bu yasağı) üzerinizden kaldırdı.Şimdi artık onlara yaklaşın ve Allah’ın meşru kıldığından yararlanın.
Fecir vakti,gecenin karanlığından tan yerinin aydınlığı sizin için belirgin hale gelinceye
(beyaz iplik,siyah iplikten ayırt edilinceye)kadar yiyin,için!Sonra orucu geceye kadar tamam-
layın!Mescidlerde itikâfa girdiğiniz(süre içinde) de hanımlarınıza yaklaşmayın.
İşte bunlar,Allah’ın çizdiği sınırlardır,sakın bunlara yaklaşmayın!(değil aşmak
yaklaşmayın bile!)
Allah âyetlerini insanlığa böylece açıklıyor ki,sorumluluk bilincini kuşanabil-
sinler.”
Bakara(94);Âyet:183,184,187. Bireysel-ve dolayısıyla-toplumsal inşada kadim çağlardan beri orucun yeri en
başlardadır.O insanda bir iç disiplin(nefis terbiyesi/takva)oluşturmada en etkin bir araçtır.
Zira oruç aç kalmak değil,ruhu beslemektir.Oruç tutmak kendini tutmaktır,Oruç başı dik,
imanı diri tutar.Kötülüklere karşı manevi bir kalkandır.Sorumluluk bilincine(takvaya)ancak
oruçla ulaşılır.Kalpte şefkat,merhamet,rikkat oruçla oluşur.Meleki duygular ve yetiler gelişir.
112
Tok açın değil,aç açın halinden anlar.Rızkını açlarla paylaşma bilincini insana
ancak oruç kazandırabilir.
Oruç,Kur’an’ın doğum kutlamasıdır.İşte içersinde Kur’an o gece nazil olduğu
için “bin aydan daha hayırlı” olan Kadir/kader/ölçü gecesini barındıran Ramazan Ayı’nı
değerli ve eşsiz kılan da budur.Bu sıralamayı izleyerek;Ramazan’a hürmet Kur’an’a hürmet-
tir.Çünkü o,insanlığa şaşmaz bir (hidayet)rehber(i) olan ve hakkı bâtıldan ayıran vahyi
(Furkan’ı)elinden tutarak insanlığa sunmuştur.Ramazan kutsallığını Kur’an ayı oluşundan
alır.
* “(Ey Nebi!)Sana ayın evreleri hakkında soru soruyorlar.Cevap ver:”O,insanlar için zamanın ölçü birimidir,haccın da.Bu arada evlere arkasından girmeniz de erdemlilik
değildir.Gerçek erdem sahibi sorumluluk bilinciyle hareket eden kimsedir.O halde evlere(ön)
kapılarından girin ve Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki,ebedi kurtuluşa
erebilesiniz.”
Bakara(94);Âyet:189 Âyetteki ibareden anlaşılacağı üzere;sorulan sorunun ayın hem evreleri,hem de
işleviyle ilgili olduğu sonucu çıkmaktadır.
Gerçekten ay,33 yıllık çevrimiyle,oruç ibadetinde işgal ettiği olmazsa olmaz
işleviyle,hac,zekât vd.ibadetlerdeki etkin/vazgeçilmez rolüyle ve hâyız hali örneğinde olduğu
gibi insan üzerindeki etkisiyle mânevi ve maddi hayatımızın kaçınılmaz bir parçasıdır.
Ayrıca topyekün insanlık ailesi için ay,bilim,sanat,edebiyat v.b. alanlardaki
sembolik etkinliğiyle de her zaman gündemdedir.
Âyetteki incelik şudur;Ayın neden önce ince doğup,sonra kalınlaştığı sorusu,
eve,kapıyı bırakıp bacadan girmek gibi ters bir mantıkla sorulduğu anlamına gelir!Böyle bir
soru Hz.Peygamber(AS)’e sorulacak bir soru değildir.”Evlere kapısından girin” ifadesi,
“meselelere doğru yaklaşın” anlamına gelir.Zımnen:Yanlış sorulan sorunun cevabı olmaz!
Bu bağlamda;”Haccın ruhunu ve maksadını göz ardı etmeyin!”demektir.İbadetlerin ruhunu
Her ödülün bir bedeli vardır.İman en büyük iddiadır,iddianın ispatı gerekir.
Ancak o zaman inanç,gerçek,halis inanç olur.”Yoksa siz Allah içinizden cihat edenleri seçip
ayırmadan cennete girebileceğinizi mi sanıyorsunuz?”(Âl-i İmran(98);Âyet:142)Ayrıca
Krş.(Tevbe(114);Âyet:16)Üç ayetin muhatabı da farklıdır.Bu âyetin(94/214)muhatabı Hz.
Peygamber ve mü’minlerin tümü,Âl-i İmran’daki Peygamber hariç tüm mü’minler,Tevbe’
de ki ise;mü’minler içersinden çıkan mücahitlerdir.
113
“Sana (kime)neyi infak edeceğini soruyorlar.Cevap ver:”Hayır olarak yapaca-
ğınız harcama öncelikle ebeveyninize,akrabanıza,yetimlere,yoksullara,yoldakileredir.Her ne
iyilik yaparsanız yapın,Allah onu mutlaka bilir.”
Bakara(94);Âyet:215
Toplumun inşası ve yapının sağlam kalabilmesi için,sosyal dayanışma şarttır.
Bunun için de en yakınlarımızdan(ebeveynimizden)başlayarak,akrabalarımıza,yetimlere,
(özellikle savaş yetimlerine),yoksullara,yolda kalmışlara(yolculara) maddi,manevi destek
olmamız önerilmektedir.Yaptığımız iyiliklerin karşılığını mutlaka fazlasıyla Allah’ın Katında
bulacağımız hatırlatılmaktadır.
*
“Hoşunuza gitmese de savaş size farz kılındı.Hem sizin hoşlanmadığınız bir şey
sizin için hayırlı,sizin hoşlandığınız bir şey de sizin için şerli olabilir.Allah,sizin bilmedikleri-
nizi de bilir.”(Bütünü görerek sizin için en uygun ve yararlı olanı ortaya koyar.)
“(Ey Nebi!)Sana saldırmazlık ayında savaşmanın hükmünü soruyorlar.De ki:
“O ayda savaşmak büyük bir hatadır.Fakat Allah’ın yolundan insanları çevirmek,O’nu ve
Mescid-i Haram’ın hürmetini inkâr etmek,oranın sakinlerini oradan sürüp çıkarmak Allah
Katında daha büyük bir cürümdür.Fakat inanca yönelik baskı ve zulüm,adam öldürmekten daha beterdir.Eğer düşmanlarınızın gücü yeterse,sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle
savaşmayı sürdürürler.Sizden her kim dininden döner ve kâfir olduğu halde ölürse,onun
bütün yapıp-ettiği ameller dünyada da,ahirette de boşa gitmiştir.Onlar ateşe mahkûmdurlar,
onlar arada kalıcıdırlar.”
“Şüphe yok ki iman edenler,hicret edenler ve Allah yolunda cihat edenler var
ya,işte ancak onlar Allah’ın rahmetini umabilirler.Allah tarifsiz bağış sahibidir,eşsiz merha-
met kaynağıdır.”
“Size karşı savaş açanlarla siz de Allah yolunda savaşın,fakat saldırganlık
Bakara(94);Âyet:216,217,218 Toplumların temel(ve yapı)taşları olan bireylerin sağlam kalması,yapının hasar
görmemesi,yıkılmaması için,bazı tedbirlerin alınması gerekmektedir.Bunun başında savaş
gelmektedir.Ancak;Size karşı savaş açanlarla(açarlarsa)siz de Allah yolunda savaşın(kendi-
nizi savunun)ifadesiyle,İslâm,savaşa meşru sınırlar içinde izin vermiş,ancak kirli savaşa izin vermemiş,saldırganlığı,insana,çevreye,toplumun temel değerlerine zarar vermeyi şiddetle yasaklamış,bunun için bir savaş ahlâkı ve hukuku geliştirmiştir.
Hicret,imkânların tükendiği yerden üretileceği yere intikal,hakka kavuşmak için,bâtılı terk etmektir.
Cihat,insanlığın değişmez değerlerinin öbür adı olan İslâm’la insan arasına
“Sana sarhoşluk veren şeyler ve şans oyunları hakkında soruyorlar:De ki:
“Onların her ikisinde de insanlar için büyük bir kötülük ve birtakım(dünyevi)menfaatler
vardır.Her ikisinin yol açtıkları kötülük(ler),sağladıkları menfaat(ler)den çok daha büyüktür.
Yine onlar:”Neden infak edelim?”diye soruyorlar.De ki:”Bağışlanabilen her
şeyden.”Böylece Allah size mesajlarını açıklıyor ki,tefekkür edebilesiniz.”
Bakara(94);Âyet:219 Temiz ve ideal bir toplum oluşturmak için âyetler,zamana mekana göre peyderpey inmektedir.Bireyleri-dolayısıyla toplumu-yaralayan,çürüten,çökerten içki ve
şans oyunları(kumarın her türlüsü)zararı yararından çok fazla olduğu için yasaklanmakta-
dır.Hatta,içki ve kumar meclislerini aynı zamanda fakir,fukaraya ikram ve “meysir”adı
verilen ve âyette yasaklanan kumar çeşidini fakirlere yardım için bir yol,bir araç olarak
gören Cahiliye Araplarının bu uygulaması da âyetin yasak kapsamına girmektedir.Şöyle ki;Veresiye bir deve alınır,oklar çekilerek kumar oynanır,kaybedenler devenin bedelini
öder,kazananlar ise etlerini orada bulananlara(seyircilere)bağışlarlardı,dağıtırlardı.
Kur’an bu masum yüzlü kumarı dahi yasaklamıştır,çünkü zararı faydasından çoktur.
Çünkü yardımın daha meşru,daha insancıl yolları vardır.(İnfak,zekât,sadaka v.b) * “Bu dünya ve âhiret hakkında…Bir de sana yetimler hakkında soruyorlar.
De ki:””Onların lehine olan her tür iyileştirme(yüzüstü bırakmaktan)daha hayırlıdır.Onlarla
(hayatı) paylaşırsanız,unutmayın ki onlar sizin kardeş(ler)inizdir.Kaldı ki Allah,fesatçılık ya-
panı ıslah edenden ayırmasını bilir.Ve eğer Allah dileseydi sizi zora koşardı.Ne var ki Allah,
her işinde mükemmeldir,her hükmünde tam isabet(hikmet) sahibidir.”
Bakara(94);Âyet:220
Toplumun en zayıf,en masum,korunmaya en muhtaç bireyleri olan yetimler
hakkındaki bu prensipler/tavsiyeler o kadar evrensel,o kadar insancıldır ki,hayran olmamak
elde değildir.Onları kardeşlerimiz olarak kabul etmeli,kardeşlerimiz için neler yapıyorsak,
onlar için de-belki daha fazlasını-(olumlu,iyileştirme anlamında)yapmalıyız.Onları adeta
şefkat,merhamet,adalet kanatları altına almalı,her türlü yardımı esirgememeliyiz. * “Müşrik kadınlarla onlar imana ulaşıncaya kadar evlenmeyiniz!Çünkü
(Allah’a)bağlanmış hür olmayan mü’min bir kadın,müşrik hür bir kadından-ondan hoşla-
nıyor olsanız da-daha hayırlıdır.Yine müşrik erkeklerle,onlar iman edinceye kadar kadınla-
rınızı nikahlamayınız!Zira(Allah’a)kulluk yapan mü’min bir erkek,müşrik bir erkekten
-bu sizi hoşnut etse bile-daha hayırlıdır.Onlar sizi ateşe çağırıyor.Oysa ki Allah,sizi Kendi
rızasıyla cennet ve mağfirete çağırıyor.Dahası,mesajlarını(bir lütuf olarak)insanlığa açıklı-
yor ki,ibret alsınlar.”
“Sana kadınların ay hali hakkında soruyorlar.De ki:”O sıkıntı verici bir
rahatsızlıktır.Ay hâli sırasında kadınları(nızı)(rahat) bırakın ve onlar temizleninceye kadar (cinsel)ilişkiye girmeyin!Temizlendikleri zaman,Allah’ın size emrettiği gibi yaklaşın!”
Hiç kuşkusuz Allah,özden tevbe edenleri sever,özden temizlenenleri de sever.”
“Kadınlarınız sizin için bir tür tarladır.Tarlanıza nereden,nasıl ve ne zaman
isterseniz öyle varın!Fakat önce kendi canlarınız için bir hazırlık yapın!Allah’a karşı sorum-
luluğunuzun bilincinde olun ve unutmayın ki,mutlaka O’na kavuşacaksınız!Artık sen de
Tevhide dayalı bir sistem olan İslâm’da yemin sadece Allah adına yapılırsa
geçerli olur.Bozulması halinde keffaret gerektirir.Bunun dışındaki şeyler adına yapılan yemi ni Hz.Peygamber(AS)şiddetle yasaklamıştır.Bu âyette erdemlilik,sorumluluk ve ıslah konusunda
edilen yeminlerle Allah’ın engel kılınmaması ifade edilmektedir.Bunun iki anlamı vardır;
1)-Kişinin olumlu bir işi yapmamak üzerine yemin etmesinin doğru olmadığı,2)Kişinin
yaptığı bu tür yeminlerle amel etmeyip,yeminine rağmen,erdem,sorumluluk ve ıslah doğrultu-
sunda davranması gerekliliği.
İnsanın “boşboğazlık”,”gevezelik” kabilinden alışkanlık haline getirdiği ye-
minlerinden(lağv)dolayı bir sorumluluk taşımadığı,hesap sorulmayacağı,ancak bu alışkanlı-
ğın pek de hoş karşılanmadığı,her ne kadar cezayı gerektirmiyorsa da,bunun Allah’ın rahmeti ve merhameti sayesinde olduğu,cezalandırmada aceleci olmamasından kaynaklandığı hatırla-