Bizlerin,ne büyük,önemli bir görevle görevlendirildiğimizin bilincinde olarak
insanlığı bir ana şefkatiyle kucaklayarak,İslâm’la arasındaki engelleri kaldırarak,ilâhi mesajı tebliğ etme yolunda olanca varlığımızı ortaya koymamız gerekmektedir.Ancak o zaman Allah’ın rızasını kazanmamız umulur,dümdüz Müslümanlıkla değil!
Yüzlerdeki secde izinden kasıt alında oluşan nasır değil,namazı hakkını vererek
kılanların(ve tebliğ/risalet/elçinin elçiliği görevini elinden geldiğince yerine getirmeye çalışan-
“Artık durma,tesbih et Rabbini hamd ile birlikte ve O’ndan mağfiret dile!
Zira O’dur tüm içten tevbeleri kabul eden!”
Nasr(111);Âyet:1,2,3
Nasr,”zafer garantili yardım” anlamına gelmektedir.Hicri 7.yılda Hayber dönüşü,
Hz.Peygamber(AS)’ın vefatından iki yıl önce veya Huneyn dönüşü,ya da Veda Haccı günlerinin
ortasında nazil olduğu,Rasulallah’ın üç ay sonra vefat ettiği rivayetleri içinde,metnin bağlamına en uygun olanı ilkidir.
Çünkü sûre geleceğe dair ihbardır ve bir fetihten söz etmektedir ki,bunun Mekke
fethi olduğunda ittifak edilmiştir.Zaferin anlamı bellidir:Mücadeleyi kazanmak.Peki fetih nedir?Yani İslâm’ın anladığı ve anlattığı fetih.İnsanların kitleler halinde Allah’ın Dini’ne girmeleridir.Bunun adı “yürek(lerin)/gönüllerin fethi”dir.Bunu sağlayan nedir?Zafer ahlâkı.
Bu nasıl elde edilir?Bütün başarıların Allah’tan geldiğine,O’nun izin ve yardımlarıyla gerçek-
leştiğine inanmakla.Özümüz ve ömrümüzü seve,seve tüketerek kazanmak ve başarmak.Sonunda
“Ben çalıştım,ben kazandım!”deme yerine “esfağfirullah!”demek.
Tıpkı Mekke’nin fetih günü başı devesinin boynuna değecek kadar,eğik,gözleri
yaşlı Nebi’nin kıpırdayan dudaklarından dökülen istiğfar ve şükür gibi.
O ki,Mekke fethinin ardından Kâbe’nin kapısında durup,vahiy tarafından önceden
verilen müjdeleri ima ederek;”Allah’tan başka kulluk edilmeye lâyık başka varlık yok.O’dur
kuluna yardım eden ve O’dur müttefikleri tek başına hezimete uğratan!”buyurmuştur.
O,gerçek bir aşk ve barış peygamberidir,gönüller fatihidir,halis bir kuldur.
Ardı ardına gelen Hayber ve Mekke’nin fethiyle birlikte,asıl gönüllerin fethiyle
leri hiç de hoş değildi.Bu olayın örnekliğinde bizlere de bir mesaj verilmektedir.
* “Siz ey iman edenler!Sorumsuzun(fâsığın)biri size(önemli/hayati değer taşıyan)
bir haberle geldiğinde;durup(düşünüp/soruşturup)gerçeği araştırın!Değilse itemeden birilerini
rencide ede(bili)r,ardından da pişmanlık(utanç)duyarsınız!”
Hucurat(112);Âyet:6 İslâm Cemaatinin şeref ve itibarını örseleyecek,yanlış anlaşılmasına sebep olacak
asparagas haberlere karşı uyanık olmamız,olumsuz,kasıtlı haberlere inanmaya yatkın hastalıklı
davranışlara girmememiz istenmektedir.
Günümüze uyarlarsak;Medya tarafından kolaylıkla gözü boyanabilen,aldatılan,
karanlık havzalara/kuşaklara sürüklenen ahmak bir güruh(sürü)olmamamız konusundaki
ilâhi uyarıya kulak vermek durumundayız.Bugünkü toplumumuza,Müslümanlığını yaşadığını
söyleyen kardeşlerimizin büyük bir çoğunluğunun cahiliyyenin oyunlarına geldiğine kahrolarak
şahit olmaktayız.Kimlere benzersek onlarla haşrolacağımızı hatırlarsak,âyetin önemini daha iyi kavrayabilir,kendimize bir çeki düzen verebiliriz.Yoksa son pişmanlığın bir yararı olmaz! *
“Ve(ey Mü’minler!)aklınızdan çıkarmayın ki,aranızda Allah Rasülü var.Eğer
O her işte size uysaydı,kesinlikle haliniz harap olurdu.
Lâkin Allah size imanı sevdirdi ve onu yüreklerinizde güzelleştirdi.(besledi,büyüt-
tü.)Yine O,size hakikati inkârı,sorumsuz davranmayı ve (iyi olana)karşı çıkmayı çirkin gösterdi.
İşte onlar doğru tarafa yönelenlerdir.”
“Allah’ın lûtfu ve nimeti sayesinde.Zaten Allah her şeyi bilir,her hükmünde tam
isabet kaydeder.”
“Şu halde mü’minlerden iki grup çarpışacak olura,aralarını bulun,fakat bir taraf
diğerinin hakkına saldırırsa,siz de o haksız taraf ile Allah’ın emrine dönünceye kadar siz de
onunla çarpışın.Ama eğer(saldırganlığından)vaz geçerse,tarafların arasını adâletle ayırın(bulun)
ve (bunun için gerekirse)fedakârlıkta bulunun.Çünkü Allah,(barış için)fedakârlıkta bulunanları
deşlik içinde yaşamalarını sağlayın!)ve Allah’a karşı sorumlu davranın ki,O’nun merhametine
(affına)mazhar olasınız!”
Hucurat(112);Âyet;7,8,9,10
Allah’ın gönderdiği âyetlerde ifadesini bulan prensipleri,kendi beşeri/sınırlı akılla-
rıyla koydukları kurallar,ya da atalarından kalan örf ve adetler (beşeri sistemler)üzerinekuranlar
(Mekke/Medine müşrikleri)-haşa!-beğenmiyor,karşı çıkıyorlardı.Bu yüzden başlarına bir musibetin gelmemesinin en büyük sebebinin aralarında yaşayan Hz.Peygamber(AS)olduğunun farkında değillerdi,ya da bilmezlikten geliyorlardı.Âyetler,eğer onların kafalarına,kıt akıllarına göre indirilseydi,toplum allak-bullak,onların da hali harap olurdu.Bugün de aynı tiplerle karşılaşmıyor muyuz?
198
İnanan insanın yüreği sevgiyle dolup taşar.Çünkü imanın(dinin)kaynağı sevgidir.
Seven ve inanan bir yürek,Allah(CC)’ın ve Elçisi’nin yanında olduğundan,Allah da
ona-lûtuf ve nimetiyle-hakikati inkârı,sorumsuz davranmayı,(iyi olana)karşı çıkmayı çirkin gös- termiş ve kötülüklerden uzaklaştırmış,arındırmıştır.
Mü’minler birbirileriyle ancak kardeştirler.Kardeşler birbirlerine zarar verir mi?
Eğer böyle bir durum ortaya çıkarsa onların aralarını bulmak,barıştırmak yine Müslümanlara
düşmektedir.Bu,Allah’a-ve topluma/tarihe-karşı sorumlu davranmanın bir gereğidir,imani bir
görevdir.
* “Siz ey iman edenler!Hiçbir kişi ve zümre bir diğer kişi ve zümreyi alaya alıp hor
görmesim!Belki diğerleri berikilerden daha değerlidirler.Yine bir kısım kadınlar da,diğerlerini
(böyle)görmesinler.Ötekiler onlardan daha değerli olabilirler.Birbirinizi itibardan düşürmek
(mahcup etmek)için asla karalamayın ve (kötü/gülünç)lakaplar takarak yaralamayın.İman
ettikten sonra sapıklıkla anmak-anılmak ne berbat bir şey!Ve kim(bu tür davranışlardan) pişman-
lık duyup vazgeçmezse,işte zalim olanlar onlardır.”
Hucurat(112);Âyet:11 Âyet,toplumsal barışı,ahengi koruma açısından mükemmel bir bireysel ve toplumsal ilke vazetmektedir.Müslüman toplumu(ve insanlık ailesini) bir beden olarak düşünürsek,müminler (ve bireyler)bu bedenin organları olur.Bedene ait bir organı(bir kardeşini ya da bir insanı) karalayan,hor gören,aslında kendini aşağılamış,karalamış demektir.Çünkü;
İnsan,insanın aynasıdır.
İman etmiş bir kimseye böyle aykırı,çirkin davranışlar/yakıştırmalar yakışmaz.
*
“Siz ey iman edenler!(Birbiriniz hakkında kötü)zandan şiddetle kaçının!Unutma-
yın ki,zannın bir kısmı ağır bir vebaldir.Birbirinizin gizliliklerini de(özel hayatını da)asla
araştırmayın ve arkanızdan birbirinizi çekiştirmeyin!(Dedi-kodu,gıybet yapmayın!)İçinizde ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanan biri var mı?Bakın,tiksindiniz işte!(…değil mi?)
Sözün özü:Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın!Kuşkusuz Allah,
tevbeleri kabul eden(günahları bağışlayan)sınırsız bir rahmet kaynağıdır.”
Hucurat(112;Âyet:12 Kötü zan( suizan)kalbin bedduasıdır.Kalpleri suizana ayarlı olanlar,başkalarında
kendilerini görürler!Birine suizanla yaklaşmak aslında:”Ben onun yerinde olsam böyle yapar-
dım!”itirafıdır ki,kendini onun yerine koymak,onun adına karar vermektir.Buna kimsenin hakkı
yoktur!Bunun hesabı sorulur.Suizan yamuk bir bakıştır ve yamuk bakan doğru göremez.
Bilginin hakikate oranı dörttür:1)-Vehm:Hakikatten hiçbir payı yoktur,tamamen
asılsızdır.Fakat olmayan şey varmış gibi vehmedildiği için,sahte,yani kurgusal bir orandan söz
edilebilir.Fakat bu en küçük bir gerçeğe bile tekabül etmez.2)-Şekk:Hakikate ve yalana oranı
eşittir,tam ortada durur.3)Zan:Hakikate oranı yakın,yalana oranı en uzaktır.Fakat zan,bilginin
hakikate oranını ifade eden kavramlar arasında en muğlak ve esnek olanıdır.İmandan kaynakla-
nan zan,hakikate tam isabet edebilir.Yakinen bilinmesi mümkün olmayan gaybi konulardaki
itikat Kur’an’da bu kelimeyle ifade edilir.(Hâkka/45;20,Bakara/94;46,249)Yakin bir bilgi
olmadan konuşulması hukuk ihlâli olan durumlar vardır ki,âyette kaçınılması istenen “zannın
bir kısmı” budur.4)Yakîn:Hakikate oranı yüzde yüzdür.Üç kısımdır:İlme’l yakîn,ayne’l yakîn,
hakka’l yakîn.Birincisi bilgiyle(ilimle),ikincisi gözlemle(gözle görerek),üçüncüsü yaşayarak elde
edilir.
199
Bireysel ve toplumsal anominin ve çürümenin en etkin sebeplerinden olan özel
ulu orta söylenmesinin(gıybetin/dedi-kodunun)ne kadar iğrenç bir şey olduğunu çok çarpıcı,çok
çok sert ifadelerle vurgulayan Kur’an,bundan kaçınılması konusunda bizleri uyarmaktadır.
Allah’ın,başkalarının ayıplarını ortaya seren(ler)in kendi ayıplarını er-geç ortaya sereceğinin/serdiğinin bilincinde olan(lar)böyle bir fiile tevessül edebilirler mi?
TV kanallarında,internetteki bazı sitelerde bu günahı alenen işleyenlerin kulakları
çınlasın!
*
“Ey İnsanlık!Elbet sizi bir erkekle bir dişiden yaratan Biziz;derken sizi kavimler ve
kabileler haline getirdik ki,tanışabilesiniz.Elbet Allah Katında en üstününüz,O’na karşı sorumluluk bilinci en güçlü(yüksek)olanınızdır.Şüphe yok ki Allah,her şeyi bilir,her şeyden haberdardır.”
Hucurat(112);Âyet:13 Sûrenin 10.âyetinde imanda kardeşlik vurgulanmıştı.Burada ise insanlıkta eşlik
iman etmiş sayılmazsınız,lâkin ‘teslim olduk’ diyebilirsiniz,zira iman kalplerinize girmiş(sinmiş)
değil!Ama eğer Allah ve Elçisi’ne uyarsanız,Allah amellerinizin zerresini eksiltmez.Çünkü Allah,tarifsiz bir bağış,eşsiz bir merhamet(rahmet/adalet)kaynağıdır.”
“Gerçek mü’minler sadece Allah’a ve Elçisi’ne iman edenler,(inanan,güvenenler),
ondan sonra da kuşkunun semtine uğramayanlar ve Allah yolunda mallarıyla,canlarıyla cihad
edenlerdir.İşte bunlar sadık olanların(Allah’a,Peygamber’e yürekten bağlananların/sözlerinde duranların)ta kendileridir.”
Hucurat(112);Âyet:14,15 Âyetler,geçmişte,günümüzde ve gelecekte karşılaşılacak bir durumu gözler önüne
sermektedir.Bir kimsenin İslâm Cemaatine aidiyeti,onun gerçek/üstün bir mü’min olduğu anla-
mına gelmez.Mü’min in “mü’minlik” kriteri cemaat aidiyeti ve sosyal konumu değil,imanının kalbine inmesi(sinmesi),sorumluluk bilincini kuşanması,kalbinin Allah’a karşı duruşudur.
Önemli olan bizim kendi imanınız(ın derecesi)hakkında ne dediğimizdeğil,Allah’ın
bizim imanımız hakkında ne dediğidir Allah’ın nasıl bir hüküm verdiğidir. *
“(Ey Nebi!)De ki:”Allah’a dininizi siz mi öğreteceksiniz?Ama Allah,göklerde ve