K A R A R
Davacı : N. A.
Vekili : Av. S. B.
Davalı : Altındağ Belediye Başkanlığı
Vekili : Av.A. A.
O L A Y : Davacı vekili, dava dilekçesinde, müvekkilinin Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mah. 1652 (eski 8. Cad.) Cadde No:105 ve 103 adresindeki iki adet gecekondu ile 103/A-B-C adresindeki 3 adet dükkanın maliki olduğunu; 2009 yılında imar çalışmaları sonucu müvekkilinin tapulu yerlerinin, hiçbir tebligat yapılmadan, davalının personeli ve iş makineleri tarafından kısmen yıkıldığını, dükkanların su saatlerinin söküldüğünü; mağdur olan müvekkilinin Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/1137 D.iş sayılı dosyası ile enkaz bedelinin tespiti talebinde bulunduğunu, sonuçta gecekondular, dükkanlar, kömürlük ve ağaçların enkaz bedelinin 103.912,40 TL olarak belirlendiğini ifade ederek; imar çalışma tarihinden itibaren şimdilik 103.912,40TL’nin yasal faiziyle birlikte dayalıdan tahsiline karar verilmesi istemiyle adli yargı yerinde dava açmıştır.
Davalı vekili, süresinde verdiği birinci savunma dilekçesinde, bedeli talep edilen gecekondunun 80450 nolu İmar Planı kapsamında imar yolunda kaldığını, bu davaların idare mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiğinden bahisle görev itirazında bulunmuş, ayrıca; Belediyelerince davacıya ait binanın yıkılması işleminin tamamen İmar uygulaması sonucu İmar Yolunda kalan binanın tasfiyesinden ibaret olduğunu; Davacının binası ile ilgili olarak Kamulaştırma Kanununa göre hiçbir işlem yapılmadığını ifade etmiş, işin esasına ilişkin olarak da; dava konusu iki adet gecekondu ile 3 dükkanın ruhsatsız ve kaçak olduğunu, zira; Davacının dava konusu gecekondular ile ilgili imar affı müracaatının bulunmadığını, davacı tarafından imar affı müracaatı esnasında 2981 sayılı Yasanın 9. maddesinin ( c ) bendine göre gerekli harçların yatırılmadığını, 15. maddeye göre de Yapı Kullanma İzin Belgesi alınmadığını, bu nedenle davacının gecekondunun bulunduğu yerde hissesi bulunsa da İmar Affı Kanununa göre, söz konusu bina ile ilgili işlemler tamamlanmadığı ve bina ruhsata bağlanmadığı için, davacıya ait binanın Kaçak Yapı konumunda bulunduğunu; zeminde davacıya ait belli bir ver bulunmadığından diğer hissedarların hisselerine tecavüzlü durumda olduğunu; hem 3194 sayılı Kanun hem de 775 sayılı Kanun hükümleri gereği Belediyelerin kaçak yapıları herhangi bir bedel ödemeksizin kaldırma yetkisi ve sorumluluğunun bulunduğunu, bu çerçevede davacıya ait kaçak ve ruhsatsız yapının tasfiye edilmesi sonucu herhangi bir bedel ödenmesinin yasal olarak mümkün bulunmadığını; ''kaçak yapıların kaldırılarak yol açılması" işlemlerinin tamamen Kamu Yararı gözetilerek yapıldığını, İmar Planında davacıya ait kaçak yapının yolda kaldığı hususunun önceden belli olduğunu, davacının imar planına itiraz etmemesi veya iptal davası açmaması sonucu kesinleştiğini, kesinleşmiş İmar Planının uygulanması sonucu davacıya tapulu hissesinin başka parselden tahsis edildiğini, yolda kalan kaçak yapısının da yıkıldığını belirtmiştir.
ANKARA 13. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ; 10.05.2011 gün ve E:2010/537 sayı ile, davalı tarafın görev itirazının reddine karar vermiştir.
Davalı vekilinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolundaki süresi içinde verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmiştir.
DANIŞTAY BAŞSAVCISI; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde, idari dava türlerinin, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları olarak sayılmış, 12'inci maddesinde de, ilgililerin haklarını ihlal eden bir işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası açabileceklerinin belirtilmiş olduğu; dosyanın incelenmesinden; davacı vekili tarafından müvekkiline ait tapulu arsa üzerinde bulunan bina ve eklentilerinin, herhangi bir tebligat yapılmadan idarece yıktırıldığı ileri sürülmüşse de dosyada bulunan 08.12.2010 gün ve 1020 sayılı Belediye Encümeni kararıyla, ruhsatsız yapılan binaların, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32'nci maddesi uyarınca yıktırılmasına karar verildiği, bu kararın davacıya tebliğine çalışıldığı, imzadan imtina etmesi üzerine tebliğ evrakının muhtara bırakıldığının anlaşıldığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 12'nci maddesinde "İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay’a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler" hükmünün yer aldığı; olayda; davacının ileri sürdüğü zararın, belediye encümenince alınmış olan yıkım kararının uygulanmasının sonucu olduğu, yıkım kararının, kamu, gücü kullanılarak tesis edilmiş, kesin ve yürütülmesi gerekli bir idari işlem olduğu, dolayısıyla; bu idari işlemin uygulama (icra) aşamasını oluşturan eylemlerden kaynaklanan zararların tazmini isteklerinin, yukarıda yer verilen 12'nci madde hükmüne dayanılarak, idari yargı yerlerinde açılacak davalara konu edilmelerinin gerektiği; idari yargı yerinde açılması gereken bu davanın türünün ise; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde, "idari eylem ve işlemlerden dolayı hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" olarak açıklanan dava türü olduğu, bu bakımdan; idari yargı yerinde açılacak tam yargı davasının konusu olması gereken tazminat taleplerini konu edinen davanın görüm ve çözümünün, Adli Yargı'nın görev alanının dışında kaldığı gerekçesiyle; 2547 sayılı Yasanın 10'uncu maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
Başkanlıkça, 2247 sayılı Yasa’nın 13. maddesine göre Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın da yazılı düşüncesi istenilmiştir.
YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCISI; davacının, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mahallesi 1652 cadde 105 ve 103 numarada yer alan iki adet gecekondunun ve üç adet iş yerinin kaçak ve ruhsatsız yapı olması nedeniyle davalı idare tarafından yıktırılması sonucu uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemi ile adli yargı yerinde dava açtığı; tazminata konu gecekondu tabir edilen ruhsatsız ve izinsiz yapıların 3194 sayılı İmar Kanunun 32. maddesi uyarınca Belediye Encümeni tarafından alınan yıkım kararının infazı nedeniyle davalı idare tarafından yıktırıldığının anlaşıldığı; Anayasa'nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığı; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı; 3194 sayılı İmar Kanununun uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı Kanun'un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerinde çözümlenmesinin gerektiği, bu nedenle; Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı Yasa'nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulü ile Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/537 Esas sayılı görevlilik kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği yolunda yazılı düşünce vermiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME: Başvuru yazısı ve dava dosyası üzerinde 2247 sayılı Yasa'nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, davalı idarenin anılan Yasanın 10/2 maddesinde öngörülen yönteme uygun olarak yaptığı görev itirazının reddedilmesi ve 12/1. maddede belirtilen süre içinde başvuruda bulunması üzerine Danıştay Başsavcısı'nca, 10. maddede öngörülen biçimde olumlu görev uyuşmazlığı çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığından görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Davacının, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mahallesi, 1652 cadde, 105 ve 103 numarada yer alan iki adet gecekondusunun ve üç adet iş yerinin kaçak ve ruhsatsız yapı olması nedeniyle davalı idare tarafından kısmen yıktırılması sonucu uğranıldığı iddia edilen zararın tazmini istemiyle açılmıştır.
Dava dosyasının incelenmesinden; Davacının, Ankara ili, Altındağ ilçesi, Feridun Çelik Mah. 1652 (eski 8. Cad.) Cadde No:105 ve 103 adresindeki iki adet gecekondu ile 103/A-B-C adresindeki 3 adet dükkanının, 2009 yılında imar çalışmaları sonucu İdarece kısmen yıkıldığı, Sulh Hukuk Mahkemesi’nce yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu, gecekondular, dükkanlar, kömürlük ve ağaçlar için belirlenen 103.912,40 TL enkaz bedelinin tahsili istemiyle dava açıldığı görülmüş; İdarece verilen savunma dilekçesinde; gecekonduların 80450 no.lu İmar Planı kapsamında imar yolunda kaldığı, yıkım işleminin de, İmar uygulaması sonucu İmar Yolunda kalan binanın tasfiyesinden ibaret olduğu, davacının geçerli bir imar affı müracaatı bulunmadığından, söz konusu binaların ruhsatsız ve kaçak olduğu; İmar Planında davacıya ait kaçak yapının yolda kaldığı hususunun önceden belli olduğu, davacının imar planına itiraz etmediği, iptal davası açmadığı, kesinleşmiş İmar Planının uygulanması sonucu davacıya tapulu hissesine karşılık başka parselden yer tahsis edildiği, yolda kalan kaçak yapısının da yıkıldığı ifade edilmiş; öte yandan, dosyada bulunan 08.12.2010 gün ve 1020 sayılı Altındağ Belediye Encümeni kararıyla, davacıya ait kaçak ve ruhsatsız yapılan gecekonduların, 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32'nci maddesi uyarınca yıktırılmasına karar verildiği, davacının imzadan imtina etmesi üzerine tebliğ evrakının muhtara bırakıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, her ne kadar davacı tarafından Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılan tespit dosyasında yapılar ve ağaçlar için bedel tespiti yaptırılmış ve “şimdilik” bu bedel dava konusu edilmiş ise de, ortada idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir işleminin bulunmadığı, davanın anılan Yasanın 14. maddesinde işaret edilen bedel arttırma davası niteliğinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Olayda, yapılan ve kesinleşen imar planının uygulaması sonucu imar yolu üzerinde kalan binanın yıkılmasıyla birlikte davacıya ait tapulu hissenin başka imar parsellerinden karşılandığı anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları" kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenle, Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun kabulü ile Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin görev itirazının, Asliye Hukuk Mahkemesince reddine ilişkin kararın kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Danıştay Başsavcılığınca yapılan BAŞVURUNUN KABULÜ ile, davalı Altındağ Belediye Başkanlığı vekilinin GÖREV İTİRAZININ REDDİNE İLİŞKİN Ankara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 10.05.2011 gün ve E:2010/537 sayılı KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde Üyelerden Mustafa AYSAL ile Eyüp Sabri BAYDAR’ın KARŞI OYLARI ve OY ÇOKLUĞU İLE KESİN OLARAK karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davalı Belediye Başkanlığınca yapılan imar uygulaması sonucunda yolda kalan ve ruhsatsız olduğu iddia edilen davacıya ait gecekondu ve dükkanların, davalı idarece kamulaştırma işlemlerine tevessül edilmeksizin yıktırılması nedeniyle davacı tarafından kamulaştırmasız el atma nedeni ile tazminat davası Adli Yargı ilk derece mahkemesinde açılmış,
Davalı idare vekilinin süresi içinde olumlu görev uyuşmazlığı çıkartılması yolunda verdiği dilekçe üzerine Danıştay Başsavcılığınca uyuşmazlığın imar mevzuatı hükümleri çerçevesinde idari yargıda çözümlenmesi gerektiği düşüncesiyle 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına karar verilerek, dosya yüksek mahkemeye gönderilmiş,
Yüksek Mahkemece çoğunluk görüşü ile Danıştay Başsavcılığının başvurusu kabul edilerek davanın çözümünde idari yargının görevli olduğuna karar verilmiştir.
Yüksek çoğunluk görüşüne katılamamaktayız.
Zira;
3194 sayılı yasanın 18/10 md "Bu maddede belirtilen kamu hizmetlerine ayrılan yerlere rastlayan yapıların belediye veya valilikçe kamulaştırılmadıkça yıktırılamayacağı" öngörülmüştür.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 16.05.1956 gün 1956/1-6 sayılı kararında da "Usulü dairesinde istimlak muamelesine tevessül edilmeksizin gayrimenkulü yola kalbedilen şahsın ilgili amme hükmi şahsiyeti aleyhine men'i müdahale davası açmaya hakkı bulunduğu gibi fiili duruma rıza göstererek mülkiyet hakkının amme hükmi şahsiyetine devrine karşılık gayrimenkulün bedelinin tahsilini de dava edebileceği" vurgulanmıştır.
Bu halde kamulaştırmasız el atma davasında görevli yargı kolu Adli Yargıdır.
Maruz nedenlerle, Danıştay Başsavcılığının 2247 sayılı yasanın 10. maddesi uyarınca yaptığı başvurunun reddine karar verilmesi düşüncesinde olduğumuzdan, sayın çoğunluğun aksi yönde oluşan görüşüne katılamıyoruz. 21.05.2012
Üye
Mustafa AYSAL
|
Üye
Eyüp Sabri BAYDAR
|
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2012/28
KARAR NO : 2012/111
KARAR TR : 21.5.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : Emekli Sandığı(Devredilen) emeklisi olan davacının, serbest diş hekimine yaptırdığı diş tedavisine ait fatura bedelinin ödenmeyen kısmının ödenmesi istemiyle açtığı davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
K A R A R
Davacı : H. İ.
Vekili : Av. E. L. D.
Davalı : Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı
Vekilleri : Av. B. M., Av. H. D. H.
O L A Y : Emekli Sandığının (Devredilen) 52.858.106.0 emekli sicil numaralı emeklisi olan Davacı; diş tedavisinin hastanelerinde 90 gün içinde yapılamayacağından bahisle Yeşilyurt H. Çalık Devlet Hastanesinin 11.08.2008 tarihli reçetesi ile serbest diş hekimine sevk edilmiş; bu sevke istinaden davacıya serbest diş hekimince diş tedavisi uygulanarak 03.09.2008 tarihli, 2.190,00 YTL miktarlı serbest meslek makbuzu düzenlenmiştir.
Davacı, davalı Kurum kayıtlarına 18.09.2008 tarihinde giren dilekçesi ile tedavi bedelinin ödenmesini istemesi üzerine, İdarece, 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu’nun Geçici 139. maddesi ve 2007 yılı Sosyal Güvenlik Kurumu Sağlık Uygulama Tebliği hükümleri doğrultusunda hesaplanan bedele Sağlık Uygulama Tebliğinin 26. maddesi uyarınca katma değer vergisi ilave edilmek ve bu miktardan 6. madde uyarınca katılım payı düşülmek suretiyle belirlenen 291,60.TL 19.09.2008 tarih ve 947854 sayılı ödeme emrine istinaden 26.9.2008 tarihinde davacıya ödenmiştir.
Davacı vekili, emekli olan müvekkiline yapılan 291,60-TL ödemenin dışında, kendisine ödenmeyen ve tarifeyi aşan kısmı olan 1.898,00YTL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi istemiyle, 24.11.2008 tarihinde idari yargı yerinde dava açmıştır.
ANKARA 8.İDARE MAHKEMESİ; 21.12.2009 gün ve E:2008/1741, K:2009/1978 sayı ile, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 1. maddesinde; bu Kanun’un amacının, sosyal sigortalar ile genel sağlık sigortası bakımından kişisel güvence altına almak, bu sigortalardan yararlanacak kişileri ve sağlanacak hakları, bu haklardan yararlanma şartları ile finansman ve karşılanma yöntemlerini belirlemek, sosyal sigortaların ve genel sağlık sigortasının işleyişi ile ilgili usul ve esasları düzenlemek olduğu belirtilmiş olup, Finansmanı Sağlanan Sağlık Hizmetleri ve Süresi başlıklı 63.maddesinin (d) bendinde de "Kişilerin hastalanmaları halinde ayakta veya yatarak; ağız ve diş muayenesi, diş hekiminin göreceği lüzum üzerine ağız ve diş hastalıklarının teşhisi için gereken klinik muayeneler, laboratuar tetkik ve tahlilleri ile diğer tanı yöntemleri, konulan teşhise dayalı olarak yapılacak tıbbi müdahale ve tedaviler, diş çekimi, konservatif diş tedavisi ve kanal tedavisi, hasta takibi, diş protez uygulamaları, ağız ve diş hastalıkları ile ilgili acil sağlık hizmetleri, 18 yaşını doldurmamış kişilerin ortodontik diş tedavilerinin 72 nci maddeye göre belirlenen tutarının" ödeneceğinin hüküm altına alınmış olduğu; aynı Kanunun 101. maddesinde, "Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür." hükmünün getirildiği; dava dosyasının incelenmesinden; Emekli olan davacının Malatya Devlet Hastanesi Başhekimliği’nce yapılan sevk üzerine, serbest diş hekimine yaptırdığı diş tedavisine ait 2.190-TL tutarındaki fatura bedelinin ödenmesi istemiyle yaptığı başvuru sonucu davalı idarece tarifeye göre yapılan 291,60- TL ödemenin dışında, kendisine ödenmeyen ve tarifeyi aşan kısmı olan 1.898- TL nin dava tarihinden itibaren isleyecek yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi istemiyle görülmekte olan davanın açıldığının anlaşıldığı; olayda; 5434 sayılı Kanun kapsamındaki uyuşmazlıkların önceden idari yargı yerlerinde görülüp çözümlenmesi mümkün iken, yukarıda yer alan yasal hükümlerden de anlaşılacağı üzere 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra söz konusu ödemelerin bu kanun kapsamında yapılması ve işlem tarihi itibariyle bu kanunun yürürlükte bulunması dikkate alındığında, bu kanuna göre yapılacak ödemelerden kaynaklanan uyuşmazlığın da İş Mahkemesi tarafından çözülmesi gerektiği kanaatine varıldığı gerekçesiyle; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 15. maddesinin 1/a bendi uyarınca davanın görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Davacı vekili bu kez, aynı istemle 15.02.2010 tarihinde adli yargı yerinde dava açmıştır.
Malatya İş Mahkemesi: 24.11.2010 gün ve E:2010/127, K: 2010/848 sayı ile, davacının yasanın ve yönetmeliğin aradığı sevk zincirlerine uyduğu, davalı kurumun aradaki farkı ödemeyi hukuken zorunlu olduğu halde ödemediğinin tespit edildiği, mahkemelerinin de 5510 sayılı yasanın 101. maddesi gereğince davanın çözümünde yetkili ve görevli olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar vermiş; hükmün, davalı idarenin temyizen incelenerek bozulması istemi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi; 17.02.2011 gün ve E:2011/526, K:2011/1885 sayı ile, 5510 sayılı Kanunun geçici 4. maddesinin; “…Bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, arttırılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, ilgi devamı, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılır ve bu maddenin uygulanmasında mülga 2829 sayılı Kanun hükümleri ayrıca dikkate alınır…” hükmünü içermekte olduğu; davaya konu edilen sağlık harcamalarının 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ait olması karşısında, uyuşmazlığın, idari yargının görev alanına girdiği gözetilip, yargı yolu yanlışlığı nedeniyle dava dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekirken, davanın esasına girilip yazılı biçimde hüküm tesis edilmiş olmasının, usul ve yasaya aykırı görüldüğü gerekçesiyle bozulmasına karar vermiştir.
MALATYA İŞ MAHKEMESİ; 24.11.2011 gün ve E: 2011/892, K: 2011/1144 sayı ile; Yargıtay bozma ilamına uyularak, yapılan yargılama ve toplanan deliller, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin ilamı ve tüm dosya kapsamına göre; 5510 sayılı Yasanın geçici 4. Maddesinde" Bu madde kapsamına girenlerin aylıkların bağlanması, arttırılması diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu kanun ile yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı kanun hükümlerine göre işlem yapılır, hükmü gereğince davaya konu harcamaların 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ait olduğu ve resen gözetilmesinin gerektiği, davaya konu uyuşmazlığın idari yargıda görülüp ve çözümleneceği gerekçesiyle görevsizlik kararı vermiş, bu karar temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Mustafa AYSAL, Eyüp Sabri BAYDAR, Sıddık YILDIZ, Nurdane TOPUZ, Sedat ÇELENLİOĞLU ve Ayhan AKARSU’nun katılımlarıyla yapılan 21.5.2012 günlü toplantısında:
I-İLK İNCELEME: Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi gereğince yapılan incelemeye göre, adli ve idari yargı yerleri arasında 2247 sayılı Yasa’nın 14. maddesinde öngörülen biçimde olumsuz görev uyuşmazlığı doğduğu, adli yargı dosyasının; davacı vekilinin istemi üzerine son görevsizlik kararını veren Mahkemece 15. maddede belirtilen hükmün aksine, önceki görevsizlik kararına ilişkin dava dosyası temin edilmeden gönderildiği görülmekte ise de; Başkanlıkça idari yargı dosyasının da ilgili Mahkemesinden getirtildiği ve sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Taşkın ÇELİK’in, davanın çözümünde idari yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Mehmet BAYHAN ile Danıştay Savcısı Mehmet AKKAYA’nın davada idari yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, Emekli Sandığının (Devredilen) emeklisi olan davacının, serbest diş hekimine yaptırdığı diş tedavisine ait 2.190,00TL tutarındaki fatura bedelinin ödenmesi istemiyle yaptığı başvuru sonucu, davalı idarece tarifeye göre yapılan 291,60 TL ödemenin dışında, ödenmeyen ve tarifeyi aşan kısmı olan 1.898,00TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden Emekli Sandığının (Devredilen) 52.858.106.0 emekli sicil numaralı emeklisi olan Davacının; diş tedavisinin hastanelerinde 90 gün içinde yapılamayacağından bahisle Yeşilyurt H. Çalık Devlet Hastanesinin 11.08.2008 tarihli reçetesi ile serbest diş hekimine sevk edildiği; bu sevke istinaden davacıya serbest diş hekimince diş tedavisi uygulanarak, 03.09.2008 tarihli, 2.190,00YTL. miktarlı serbest meslek makbuzu düzenlendiği; Davacının, davalı Kurum kayıtlarına 18.09.2008 tarihinde giren dilekçesi ile tedavi bedelinin ödenmesini istediği ancak, İdarece, davacıya 19.09.2008 tarih ve 947854 sayılı ödeme emrine istinaden 26.9.2008 tarihinde 291,60.TL. ödendiği, bunun üzerine Davacı vekili tarafından, emekli olan müvekkiline yapılan 291,60- TL ödemenin dışında, kendisine ödenmeyen ve tarifeyi aşan kısmı olan 1.898,00YTL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tarafına ödenmesi istemiyle, dava açıldığı anlaşılmıştır.
31.5.2006 tarih ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 506, 1479, 2925, 2926 ve 5434 sayılı Kanunlar kapsamındaki hizmet akdine göre ücretle çalışanlar (Sosyal Sigortalılar), kendi hesabına çalışanlar (Bağ-Kur’lular), tarımda kendi adına ve hesabına çalışanlar (Tarım Bağ-Kur’luları), tarım işlerinde ücretle çalışanlar, (Tarım sigortalıları), devlet memurları ve diğer kamu görevlilerini (Emekli Sandığı İştirakçileri), geçici maddelerle korunan haklar dışında, sosyal güvenlik ve sağlık hizmetleri yönünden yeni bir sisteme tabi tutmuş, beş farklı emeklilik rejimini aktüeryal olarak hak ve hükümlülükler yönünden tek bir sosyal güvenlik sistemi altında toplamıştır. 5510 sayılı Kanunun iptali amacıyla açılan davada Anayasa Mahkemesi, 15.12.2006 tarih ve E: 2006/111, K: 2006/112 sayılı kararıyla, anılan Kanunun birçok maddesi ile birlikte, bu Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine tabi olarak görev yapmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlilerini diğer sigortalılarla aynı sisteme tabi kılan (başta 4/c maddesi) hükümlerin iptaline karar vermiş; bu karardan sonra kabul edilen 17.04.2008 tarih ve 5754 sayılı Kanunla 5510 sayılı Kanunda düzenlemeler yapılmış ve anılan Kanuna eklenen Geçici 1 nci ve Geçici 4 ncü maddelerle, 5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1 Ekim 2008 tarihinden önce 5510 sayılı Kanunun 4 ncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında olanlar (memurlar ile diğer kamu görevlileri) ile bunların dul ve yetimleri hakkında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı hüküm altına alınmıştır. 5754 sayılı Kanunun kimi hükümlerinin iptali istemiyle açılan dava Anayasa Mahkemesi’nin 30.3.2011 tarih ve E: 2008/56, K:2011/58 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
5510 sayılı Kanunun 101 nci maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı: 28184) davayı redle sonuçlandırmakla birlikte; söz konusu kararın Mahkememiz önündeki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde şu gerekçeye dayandırmıştır: “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık Sosyal Sigortacılık esasına göre faaliyet gösteren ve yaptığı, tesis ettiği işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir… Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…”
Yukarıda sözü edilen mevzuat hükümlerinin ve Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacakları gibi bunların emeklilikleri bakımından da aynı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5434 sayılı Kanunun değil 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esasların uygulanacağı dolayısıyla ihtilafların da adli yargı yerinde çözümleneceği açıktır.
Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158.maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır ” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.
Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceği, dolayısıyla, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde belirtilen idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları kapsamında bulunan, emekli kamu personeli olan davacı tarafından açılan davanın, görüm ve çözümünün idari yargı yerinde görüleceği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, Ankara 8. İdare Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
SONUÇ : Davanın çözümünde İDARİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Ankara 8. İdare Mahkemesi’nin 21.12.2009 gün ve E:2008/1741, K:2009/1978 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 21.5.2012 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
—— • ——
Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanlığından:
ESAS NO : 2012/33
KARAR NO : 2012/112
KARAR TR : 21.5.2012
(Hukuk Bölümü)
ÖZET : İmar uygulaması sonucu oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemiyle açılan davanın, İDARİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
Dostları ilə paylaş: |