SORULAR
S1- Jade ve Tayne neler yapıyorlar? Günlerini nasıl geçiriyorlar?
S2- Tayne niçin kuvvetini kaybetmiş ve güçsüz kalmıştır?
S3- Tayne bahçenin köşesinde niçin titremektedir?
S4- Jade, Tayne’yi kurtarmak için nasıl bir çözüm bulmuştur?
S5- Tayne’ye ne olmuştur? Bu olay Jade’yi nasıl etkilemiştir?
………………………………………………………………………………..
İMTİHAN
Dördü de aynı evdeydi. Sabah uyandıklarında iş işten geçmişti ve bunun anlamı da; Türkçe imtihanının kaçmış olduğuydu... Biraz da ikna kabiliyetine güveniyorlardı hani. Nasılsa öğretmen sakin bir adamdı.
O gün okula bile uğramadılar.
Ertesi gün... Dördü bir ağızdan konuşuyordu, panik halindeydiler. Sebebi hocanın, mazeretlerini kabul etmiyor olmasıydı. Fakat onlar, sabah erkenden evden çıktıklarını, beraber arabaya bindiklerini ve lastik patladığı için sınava yetişemediklerini söylemekte ısrar ediyorlardı.
Hoca dördüne de uzun uzun bakarak dedi ki;
- Tamam. Üç gün sonra gelin. Dördünüzü de imtihan edeceğim.
Hocayı kandırdıklarına inanan dört kafadar sevinçle birbirlerini kutladılar. Üç gün sonra: “Umarım üç gün boyunca daha iyi hazırlanmışsınızdır.” dedi, hoca.
- Hazırlandık hocam...
- Size inandığım için tekrarladığım bu imtihanda çok basit sorular hazırladım sizlere. Kağıtlarınızı oturacağınız sıralara koydum. Hadi sınıfa girelim ve başlayalım.
Sınıfta dört kağıt vardı. Sınıfın dört köşesine gelen,birbirlerine uzak sıraların üzerinde...
Dört öğrenci birer kağıdın başına gitti. Kağıdın ön yüzünde dört soru vardı: Kenarlarında “10 Puan” yazan ki bunlar neredeyse ilkokuldan beri her gün çözdükleri cümlelerdi.
Altmış puanlık tek soru arka sayfadaydı. Ve o, diğerlerinden bile kolaydı aslında...
Kağıdın üstündeki soru cümlesi şuydu: “Patlayan hangi lastikti?”
Hoca, sınıfın bir kenarından; dört köşeye oturmuş öğrencilerini süzüyordu sessizce....
SORULAR
1- Yukarıdaki metinde öğrencilerin sorunu nedir?
2- Öğrenciler öğretmenlerine ne sebep gösteriyorlar?
3- Öğretmen öğrencilere ne cevap veriyor?
4- İlk dört sorunun cevabı imtihanı başarmalarına yeterli puanı sağlıyor mu?
5- Öğrencilerin yalanı nasıl ortaya çıkıyor?
6- Yukarıdaki metin içerisinden bağlaçlara ve zamirlere birer örnek veriniz. Cümlede içinde kullanınız.
7- Yukarıdaki metinden içinde sıfat olan bir cümledeki sıfatı ad haline getirip cümleyi yazınız.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
...Tanyeri ağarırken Top Dağı’na çıkan Ahmet Muhtar Paşa, korkunç bir hakikatle karşı karşıya kalmıştı: Aziziye Tabyaları’nın ancak bir tanesinde savaş oluyordu. Diğer ikisi çoktan susmuştu. Dürbünle iyice tetkik ettikten sonra sessiz duran tabyalarda Türklerden kimse kalmadığı, düşmanın duruma hakim olduğu anlaşıldı. Felâketli anlar geçiriyorduk. Erzurum istihkâmları aslında Top dağı ile Kiremitlik’ten ibaretti. Bu istihkâmlar şehre bir perde vazifesi görüyordu. Top Dağı’nı kaybettiğimiz gün, Erzurum da kaybedilmiş sayılırdı. Bu sırada Kaymakam Bahri Bey’den gelen mektup, işi bütün açıklığı ile ortaya koydu. Erzurum düşüyordu. Onu kurtarmak lâzımdı.Gazi Muhtar Paşa heyecanla şehre döndü. Hayır, Erzurum dayanacaktı... Bunun için halktan da yardım isteyecekti...
(1.,2. ve 3. soruları parçaya göre cevaplandırınız.)
S1) Erzurum için beliren büyük tehlike nedir?
a) Salgın hastalık baş göstermiştir.
b) Erzurum büyük bir sarsıntı geçiriyordu.
c) Erzurum düşman eline geçmek üzereydi.
d) Erzurum’da deprem olmuştur.
S2) “Tabyaların susması” hangi anlama geliyordu?
a) Tabyalar, büyük bir sessizlik içindeydi.
b) Türk askerleri susmuş ve pusu kurmuşlardı.
c) Tabyalarda çarpışan askerlerin hepsi ölmüştü.
d) Düşman yavaş yavaş geri çekiliyordu.
S3) Gazi Muhtar Paşanın verdiği kesin karar ne idi?
a) Erzurum düşmana teslim edilmeyecekti.
b) Teslim olmaktan başka çare kalmamıştı.
c) Erzurum’u yakıp yıkıp teslim edeceklerdi.
d) Düşmanla anlaşma yolları aranacaktı.
……………………………………………………………………………………….
DOSTLUK
İki dost birbirine fazla düşkün olmayagörsün,er geç bir kara kedi giriverir aralarına.Kara kedilerin
daniskaları da bizdedir doğrusu. Allem kallem, iki dostun gönül ve iş birliğini bozar bu kara kediler. En
kabasından, en şeytanına kadar türlü dedikoduları, birer ısırgan otu gibi getirir sürerler dostluğun can evine, güven duygusuna.
BU doğu gökleri altında ne dostluklar çözülmüştür pisi pisine, ne işler yarım kalmıştır bir kalleşin
uyandırıverdiği sinsi kuşkularla! Dedikodu,aslana dünyasını zehir eden sivrisinek gibi ne gürbüz yüreklerin
hakkından gelmiştir. Dostlarda kabahat: Kulak vermesinler onun bunun sözüne diyeceksiniz. Ben de öyle diyorum. Diyorum ama her türlüsünden iğrendiğim dedikoduya ben de kulak vermezlik edemiyorum her zaman.İnsanın tek başına karşı koyacağı belalardan değil bu. Salgın mikrobu gibi bir şey.Zayıf anınızı bulup biniveriyor dalınıza. Dostluksa, medeniyetlerin getirebileceği mutlulukların topuna bedel olan dostluksa, çok kolay aşınıyor, buluttan nem kapıyor; üstüne sisler, bulutlar, giderek yıldırımlar çekiyor.
SORULAR:
1.Birbirine düşkün iki dostun arasını kimler bozmaktadır? (10 puan)
2.Dedikodu parçada nelere benzetilmiştir? (10 puan)
3.İnsanlar,niçin dedikoduya kulak vermezlik edememektedir? (10 puan)
……………………………………………………………………………………………….
SORULAR
“İnsan nelerden huzur duyduğunu bazen bilemiyor.Güneşli bir günde çay kaşığını şıngırtısı çok kişinin dikkatini bile çekmemiştir.Mutluluğu hep büyük şeylerde aramak ,bizi,farkında olmadan karamsarlığa itiyor.Bir kuşun ötüşü ,bir kedinin miyavlayışı bile hayatın güzelliğini gösterir.Mutlu olmak için ,var olanları değerlendirmek ;olumsuzlukları lehimize çevirmek gerekir.
(Aşağıdaki ilk iki soruyu yukarıdaki paragrafa göre cevaplayınız.)
1)Paragrafta asıl anlatılmak istenen düşünce aşağıdakilerden hangisidir?
A)insanın davranışları ruhsal durumu ile ilgilidir.
B)Bireyin mutluluk sebebi ,toplumunda mutluluk sebebidir.
C)Küçük şeylerden de mutlu olunabilir.
D)Hayatın her anı insanı mutlu edecek kadar güzeldir.
3) Yukarıdaki paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
A)İnsanlar nelerden huzur duyduğunu bilmiyor.
B)Mutluluğu büyük şeylerde arıyoruz.
C)Küçük şeylerden mutlu olmak esastır.
D)Bir kuşun ötüşü bile hayatın güzelliğini gösterdi.
İnsanoğlu düşünen bir varlıktır, yaradılışı gereği düşünme gereği duyar. Ama pek sevmez düşünmeyi, korkar düşünmekten. Nasıl korkmasın? Düşünmek yorucu olmakla kalmaz, şaşırtıverir kişiyi, türlü şüphelere düşürür. Bir yol düşünmeye başladınız mı, kolay kolay kesip atamazsınız. Yüzyıllar boyunca ortaya atılmış birbirine uymaz, birbirini çürütür bütün iddiaların doğru birer yanı vardır, hepsi de insanoğullarından birinin bir görgüsüne, bir gözlemine dayanır, neresinin niçin yanlış olduğunu da hemen göremezsiniz. Hangisini seçeceksiniz? Hepsinin de hem bir çekiciliği hem de bir iticiliği vardır. (Nurullah ATAÇ, Diyelim, 1954)
(İlk dört(4) soruyu paragraftan yararlanarak cevaplandırınız.)
1. İnsan niçin düşünür?
2. Düşünen bir varlık olan insan aynı zamanda düşünmekten neden korkmaktadır?
3. Ortaya atılan birbirine aykırı fikirlerin farklı olmalarına rağmen neden doğru tarafları bulunmaktadır?
4. Birbirini çürüten iddialar arasında seçim yapmakta niçin zorlanılmaktadır?
………………………………………………………………………………………………………..
Her çağda örnekleri görülen hikâye, en eski sanatlardan biridir. İnsanların öteden beri birbirine anlatacak hikayeleri olagelmiştir. Henüz yazılı metinler ortaya çıkmadan bir araya gelen insanların yaşadıkları olayları birbirine nakletmeleri hikâye sanatının çekirdeğini oluşturmuş olmalıdır. Sözlü hikâye sanatları zamanla efsaneleri, destanları, fıkra ve kıssaları meydana getirmiştir. Hatta ilk mağara resimlerinde, heykel sanatının ilk örneklerinde, eski Mısır, Yunan ve Hitit kabartmalarında anlatılanlarda birer hikâyedir.
SORULAR
(İlk 2(iki) soruyu yukarıdaki paragraftan yararlanarak cevaplandırınız.)
1. Hikâye sanatının temelini ne oluşturmaktadır?
2. Hangi edebi türler hikâyeden beslenmiştir?
…………………………………………………………………………………………………
Eleştiri, düşünme denilen beyin işi; düşünceler, olaylar arasındaki ilişkileri görmektir; “düşünme” için “eleştiri”den, “karar verme”den daha güzel bir ad bulunamaz. Düşünmenin hedefi; düşünmeye başlamadığı sırada henüz bulunmayan bir şeyin bulunması ise bu, bir tür yaratmadır ve yaratmak insanın başını göklere iletecek bir mutluluktur. Yüksek göklere çıkmak için gereken merdiven, kanat her kitabın sayfalarından yapılmıştır. Bir bilginin buluşunu yazdığı sayfalar, bir düşünürün düşüncelerini yazdığı kâğıtlar, başka bilginlere, başka düşünürlere kanat olacaktır.
İlk dört(4) soruyu yukarıdaki paragraftan yola çıkarak cevaplandırınız.
1. Düşünmede amaç nedir?
2. Metinde kanada benzetilen şey nedir? Açıklayınız.
3. Paragrafın son cümlesinde anlatılmak istenen düşünceyi açıklayınız.
4. Eleştiri ve düşünce arasındaki farklılık nedir?
……………………………………………………………………………………………………
Bizde az, günlük tutanlar çok az. Hele yayımlananlar birkaç kişi. Oysa günlük de bir tür, önemli, güçlü bir yazı türü. Günümüzde şiir yazmaktan, roman yazmaktan, deneme yazmaktan çekinmeyen kişiler bakıyorum da günlük tutmaktan çekiniyorlar. Tutsalar da saklıyorlar günlüklerini.
Şu havayı estiriyorlar çünkü: Yalnız büyük sanatçılar, büyük düşünürler günlük tutar; onların günlüklerine yazı yazıverdikleri önemli önemsiz her sözün bir değeri vardır.
Bu havayı estiriyorlar. Oysa günlükler çeşit çeşit. Günü gününe “yazı yazılıveren önemli önemsiz sözlerle de günlük tutulabilir; şiir, roman, deneme yazar gibi günlük de tutulabilir.
Düşüncelerini okurlarına iletmek değil mi önemli olan? Her yol denenmeli, her araç kullanılmalı! Bilinenler yetmezse, yenileri aranmalı!
(Mehmet Fuat, Türk Dili, Günlük Özel Sayı,1962)
SORULAR
(İlk 4(dört) soruyu yukarıdaki metinden hareket ederek cevaplandırınız.)
1. Metnin genelinde yakınılan durum nedir?
2. Günlük türünde az eser verilmesinin en önemli sebebi nedir?
3. Edebi eserlerin yazılmasındaki temel amaç nedir? Bu amacın gerçekleşmesi için neler yıpılmalıdır?
4. Günlükler ne şekillerde tutulabilir?
……………………………………………………………………………………………..
Ben konuşmaktan hoşlanmam. İnsanın konuşurken düşüncelerinini denetlemesi, en açık, en anlaşılalır biçimde söylemesi çok güçleşir...
...
Okumak bambaşka bir şey... Dinlerken kaçırdığınız, iyi anlamadığınız bir noktayı bir daha anlatmasını isteyemeyizsiniz konuşmacıdan; sözünü kesmek doğru olmaz ya da anlayışsızlığınızı sergilemekten utanırsınız. Ama okurken öyle kaygılar yok. İstediğiniz kadar, anlayana kadar, tekrar tekrar okuyabilirsiniz.
Söz uçar yazı kalır konusu, benim açımdan, sözün uçmadan yakalanıp yazıya geçirilmesiyle olmuyor. Yazı çok başka bir şey. Cümleler kurmak, sözcüklerin yerlerini saptamak, cümleleleri cümlelere eklemek, sanki görsel bir çalışma gibi geliyor bana.
( Mehmet FUAD, Cumhuriyet, 7 Ekim 1995 )
(İlk dört(4) soruyu yukarıdaki metinden hareket ederek cevaplandırınız.)
SORULAR
1. Okumanın dinlemekten daha avantajlı olan yanı nedir?
2. Yazarın konuşmaktan hoşlanmamasının sebepleri nelerdir?
3. “Söz uçar, yazı kalır.” sözünden ne anlıyorsunuz?
4. Yazıya göre dinleme esnasında anlayamadığımız noktaları sormaktan niçin çekiniriz?
…………………………………………………………………………………………………
NASİHAT
...
Mecliste arif ol, kelâmı dinle, Dokunur hatıra kendisin bilmez,
El iki söylerse sen birin söyle, Asilzâdelerden hiç kemlik gelmez,
Elinden geldikçe sen iyilik eyle, Sen iyilik et de o zayi olmaz
Hatıra dokunup yıkıcı olma! Darılıp da başa kakıcı olma!
El ariftir yoklar senin fendini, Karacaoğlan söyler sözün başarır,
Dağıtırlar tuzağını bendini, Aşkın deryasını boydan aşırır,
Alçaklarda otur gözet kendini, Seni her mecliste küçük düşürür,
Katı yükseklerden uçucu olma! Kötülerle konup göçücü olma!
Karacaoğlan Karacaoğlan, İstanbul, 1975(Haz. Mustafa Necati Karaer)
SORULAR
İlk dört(4) soruyu yukarıdaki şiire göre cevaplandırınız.
1. “El iki söylerse sen birin söyle” mısraı size hangi atasözümüzü hatırlatıyor?
2. “Darılıp da başa kakıcı olmak” ne demektir?
3. “Alçaklarda otur gözet kendini, / Katı yükseklerden uçucu olma!” dizelerinde verilmek istenen mesaj nedir?
4. Şiirin dördüncü dörtlüğüne göre kötülerden gelen zarar nedir?
……………………………………………………………………………………….
“Bir güne özgü o günün tarihini, izlerini taşıyan yazılar oldum olası heyecanlandırır beni. Sıradan, kayıp bir günü ‘özel’ yapmaya yeter bir satırcık yazı; ölümsüz, unutulmaz kılar onu. Ve kapısını açar bin bir renkli çağrışımın. Dünleri bugünlere bağlamaya, yaşamın halkalarını birleştirmeye yarar. Yalnız büyük olaylar, olağandışı günler değildir bizde coşku ve heyecan atını şahlandıran. Sıradan günler de altın sarısı, dolu petekler gibidir; damıtılacak çok bal vardır onlarda. Geçmiş günlere dair yazıları okumak, iyisinden bir emniyet duygusu verir insanlara. Tehlikesiz bir yolda yürüme rahatlığına benzer bu. Elden çıkmıştır ve zararsızdır o günlerde olup bitenler. Nasıl olsa geçmiştir acılar, kırılmalar, savrulmalar. Elemler gitmiş, lezzetler kalmıştır geride. Cesare Pavese gibi konuşabiliriz artık: ‘Geride kalana, geçmişe bir şey eklenmez. Hep yeniden başlanılır.’ ”
(İlk dört soru parçaya göre cevaplanacaktır.)
1. Sıradan bir günü ölümsüz yapan nedir?
2. Cesare Pavese “ Geride kalana, geçmişe bir şey eklenemez. Hep yeniden başlanılır.” derken ne anlatmak istiyor?
3. Yazarı heyecanlandıran nedir?
4. Yazar, geçmişe ait yazıları okumayı, tehlikesiz bir yolda yürüme rahatlığına benzeterek ne anlatmak istemiştir?
…………………………………………………………………………………………………
…
Dört mevsimden her birinin başka bir görünüşü vardır.
İlkbaharda günler uzamaya başlar, havalar ısınır; tabiat yenileşip gençleşir. Her taraftan taze hayat fışkırır. Ağaçlar beyaz, pembe çiçekler açar; çok geçmeden bütün dallar yeşil yapraklarla donanır. Kışın uzak, sıcak yerlere gitmiş olan kuşlar geri gelir; toprağa sığınmış olan küçük hayvanlar ve böcekler yeryüzüne çıkar; her tarafta kuş ve böcek sesleri işitilir.
Yaz, tabiatın gelişme ve olgunluk mevsimidir. Bu mevsimde günler uzundur; güneş daha etkilidir, havalar sıcaktır. Tarlalarda ekinler gelişir, bahçelerde meyveler olgunlaşır. Sıcak yaz günleri çiftçilerin en verimli çalışma zamanıdır.
Sonbaharda günler kısalır, hava serinler. Tabiatta sıcaklık gittikçe azalır. Türlü ürünler, çeşit çeşit meyveler toplanır. Yapraklar sararır, solar, dökülür.
Kışın günler büsbütün kısalır, geceler uzar. Gökyüzünü koyu bulutlar kaplar; kırlarda, bahçelerde hayat söner. Ağaçlar kupkuru kalır. Birçok kuşlar başka yerlere kaçar, küçük hayvanlar ve böcekler toprak içindeki yuvalarında uyuşur kalırlar. Tabiat derin uykuya dalar.
Ne kadar baş başka olsa da her birinin kendine has bir tadı vardır..
1. Yukarıdaki parçanın konusunu yazınız.
2. Yukarıdaki parçanın türü nedir? Açıklayınız.
3. Yukarıdaki parça kaç paragraftan oluşmuştur? Giriş, gelişme ve sonuç bölümlerini belirtiniz.
………………………………………………………………………………………………….
ARAMAK, BULMAK
Picasso, “Ben aramam, bulurum.” Dermiş. Hoş söz! Güvenen bir kişinin sözü, meydan okur gibi… Ama bilmem doğru mu?
“Kimse aramadan bulamaz.” Demeyeceğim, şunu düşünüyorum: Sanatta aramak, bulmak var mıdır? Şair olsun, ressam olsun, sanat adamı aramaz, bulmaz; cesaret eder, cüret eder. Aramak, bulmak bilim alanında olur. Bilgin, doğanın yasalarını arar, birtakım olayları inceleyip nedenlerini bulur. Bunlara dayanarak yeni şeyler ortaya koyar. Sanat eri bunu yapmaz.
Orhan Veli’nin şiiri tutunuverdi, yayılıverdi. Ölçüsüz, uyaksız, şiir dışındaki konularda yazmayı göze aldı, cesaret etti. Bunları şiir diye kabul ettirdi. Aramadı, bulmadı. Sanat eri, yaptığını çağına kabul ettirir.
Sanatın kaynağı cürettir.
Nurullah ATAÇ
SORULAR:
1. Yazar, Picasso’nun sözünü ne yönden beğeniyor? (10 puan)
2. Yazara göre, bilim adamı ile sanatçı arasında ne fark vardır? (10 puan)
3. Yazara göre, Orhan Veli şiirlerinde nasıl başarıya ulaşmıştır? (10 puan)
…………………………………………………………………………………………………..
DİLİMİZ ÜZERİNE
Dilimiz, konuşma dilimizden çok yazı dilimiz, yıllardan beri, yüzyılı aşkın bir zamandan beri durmadan değişiyor. Değişmesini bir dileyen oldu, bir buyuran oldu diye değil, değişmesi gerektiği için, değiştirmek zorunda olduğumuzdan, içimizden duyduğumuz için değişiyor. Elimizdeki dille, dünden kalan dille, istediğimizi söyleyemediğimiz, istediğimiz gibi söyleyemediğimiz için değişiyor. Bu değişme, bir bakıyorsunuz hızlanıyor, çok kimseleri şaşırtacak, başlarını döndürecek kadar hızlanıyor; bir bakıyorsunuz ağırlaşıyor, artık duracak sanıyorsunuz. Ama durmuyor. Durdurmak kimsenin elinde değil; durdurabilsek, çoktan durduracaktık. Yazarlarımızın çoğu ta başlangıçtan beri, bu değişmeye sinirleniyor, bu değişmeyi istemiyor. Kimi öfkelenip bağırıyor. Sonra öfkeleneni de, eğlenip alay edeni de değişmeye uyuyor, dilini değiştiriyor, bir gün önce istemediği yeni dille yazıyor.
Yazarlarımızın çoğunun yeni dile karşı koymaya kalkmalarının dil için de, o yazarlar için de büyük bir kötülüğü oluyor. Dil için de kötülüğü oluyor, çünkü yeni dil, yazarların, yani kendisini asıl kullanacak kimselerin payı olmadan kuruluyor; bu yüzden birtakım zevksizliklerin önüne geçilemiyor. Yazarlarımız için kötü oluyor, çünkü yarın onlar küçük düşecekler. Bu dili ister istemez kullanacaklar, daha doğrusu isteyerek, öteden beri istediklerini sanarak kullanacaklar.
Nurullah ATAÇ
SORULAR
S1. Dilimizin durmadan değişmesinin nedeni nedir? (10 Puan)
S2. Yazarlarımız dildeki değişmeye nasıl bir tepki veriyor? Bu tepkiler nasıl bir sonuç doğuruyor? (10 Puan)
…………………………………………………………………………………………………
TABUR KARANLIKTA ANT İÇTİ
Ey şehitler tepesi, andımız olsun
Bu gömülen şehitler üstüne.
Seni elden bırakmayacağız haşre dek,
Düşmedikçe birer birer üstüne.
Sen karanlık, sen yarının nazlı gündüzü,
Allahım bu sefer izin ver,
Yazamadık tunca, mermer üstüne.
Nakşolunsun andımız
Yerler gökler üstüne.
Fazıl Hüsnü DAĞLARCA
Al vaktimizi, hemen götür seher üstüne.
Yeniden yaşayalım,
Uğruna ölünen değer üstüne.
SORULAR:
1) Şehitler Tepesi’ne karşı verilen söz nedir? (5 puan)
2) Uğruna ölümü göze aldıkları değer nedir? (5 puan)
3) “Vakit almak” deyiminin günlük yaşantımızda kullandığımız anlamını açıklayınız. Şiirdeki kullanışıyla nasıl bir anlam ayrılığı taşıdığını belirtiniz. (10 puan)
4) Şiirin kafiye düzenini (kafiye şeması) gösteriniz. (5 puan)
5) Şiirin konusuna göre türünü yazınız. (5 puan)
6) “Seni elden bırakmayacağız haşre dek.” Dizesiyle ilgili olarak aşağıdaki soruları yanıtlayınız.
a) Bu dizeleri kurallı cümle durumuna getiriniz. (5 puan)
b) Öğelerini bulunuz. (10 puan)
c) Yüklemine, anlamına ve yapısına göre çeşidini belirtiniz. (9 puan)
7) “bırakmayacağız” ve “nakşolunsun” fiillerini yapısına göre inceleyiniz. (6 puan)
8) “İnsanı ölümsüzleştiren geride bıraktığı yapıtlardır.” Sözünü açıklayan bir kompozisyon yazınız.
………………………………………………………………………………………………
ATATÜRK’Ü ANLAMAK
Sevmek anlamakla olur. İnsanlar; anlamadıkları, tanımadıkları şeyleri sevmezler. Atatürk konusunda da böyledir. Atatürk’ü tanıtmak, sevdirmek, onu kalplerde ve kafalarda şekillendirmek istiyorsak, eserlerine, fikirlerine dönelim. Gözyaşı ve ağıt bu işi başaramaz.
Atatürk de bir insandı. Bütün canlılar gibi doğdu, yaşadı ve öldü. Ama onun diğer insanlardan ayrılan yönü, ulusunu kurtarması, yeni bir vatan yaratması ve hayatını halkının uğruna adamasıdır. İşte 10 Kasım’ı Atatürk’ün bu yönü üzerine kurarsak, gerçek anlamına oturtmuş oluruz.
Emin ÖZDEMİR
SORULAR:
1) Yazara göre, insanlar nelere karşı sevgi duymazlar? Bu durumun nedenini neye bağlıyorsunuz? (10 puan)
2) Atatürkçülere düşen görev nedir? (10 puan)
3) Atatürk’ün üstünlüğü nereden gelmektedir? (10 puan)
………………………………………………………………………………………………….
CAHİT SITKI’DAN MEKTUP
“Muhterem babacığım ve anneciğim,
Oğlunuzu teselli konusunda gösterdiğiniz özen, gösterdiğiniz deliller bana anlattı ki yüksek ve asil kalpli anne ve babaya sahip olmak da başlı başına bir mutluluktur.
Karakterinin hayranı olduğum aziz ve biricik babacığım, nasıl ki Gazi’ nin Nutku Türk gençliğine genel kural oldu, sizin de : “ Ben senden pek büyük şeyler ümit ediyorum...Bu ümitlerimin boşa çıkmamasına gayret et. Hayatta her şeye gül, neşeli ol, insan ol.. ”sözleriniz, içimde doğan yeni çocuğa, yeni gence hayat alfabesi, mücadelede başarı, dünyada mutluluk kuralı olacaktır.
Cahit Sıtkı Tarancı
SORULAR
1. Metinde yazarın asıl anlatmak istediği nedir? Belirtiniz.(10p.)
2. Yazar kendisine genel kural olarak neleri almaktadır açıklayınız?(10p.)
3. Yazara göre başlı başına bir mutluluk olarak değerlendirdiği nedir? Belirtiniz.(10p.)
4. Yazarın annesinin ve babasının asil olmalarının nedeni nedir?(10p.)
5. Yukarıdaki metinde altı çizili sözcüklerin türleri nedir belirterek bu sözcükleri birer cümle içerisinde kullanınız.(10p.)
…………………………………………………………………………………………………
LAR İŞTE O ATATÜRK SORU 1-Şaire göre Atatürk insanlığın hangi
Kurtuluşu baharında bütün insanlığın güzel duygularının simgesidir?
Uzak artık kavgadan ve kandan SORU 2-Yandaki şiirin:
Güvercin sevgilerle tüy tüy mavi a)Uyak şemasını gösteriniz.
Ilık meltemlerle dalga dalga yayılan b)Ölçüsü hakkında bilgi veriniz.
Tüm yeryüzüne kurdun, kuşun kardeşliği
İşte o ATATÜRK Tahsin SARAÇ
ZAMAN
“Tıme is Money” (Vakit, paradır) sözü, zamana da para kadar değer veren Anglosaksonların ağzına ne kadar yaraşırsa, “Vakit, nakittir.” sözü zaman kadar parayı da umursamayan, zamanları bol, gözleri tok dedelerimizin ağzında zoraki bir çeviri çeşnisi taşıyordu. Onlar cep saatlerinin kapağını ancak öğle ya da ikindi okundu mu diye kaldırır bakarlardı. Bugün nakit, toplumumuzda baş köşedeki yerini almıştır ama, vaktin değeri geniş tabakalarda pek değişmiş sayılmaz.Öyle olmasa, erkekler kahvelerde tavla ve pişpirik, hanımlar salonlarda konken ve bezikle zaman öldürmez, dairelerde memurlar işi ertelemezdi.Boşa akıp giden zamanlarımızı biri stok edip yığsa, bu Himalaya’nın karşısında, neden yaşadığımız çağdan yüzyıl geri kaldığımızı görmüş olurduk. Haldun TANER
SORU 3-Yazar, “Vakit, nakittir.” sözünü niçin zoraki söylemiş olarak kabul ediyor?
SORU 4-Yazara göre atalarımız saati niçin kullanıyorlar?
SORU 5-Yazar, geri kalmışlığımızı hangi nedene bağlıyor.Bu nedenin günümüzde de geçerli olduğunu hangi örneklerle kanıtlıyor?
………………………………………………………………………………………
YANLIŞ ANLAMA
“Bu sabah daireye geldim.İmzaya gidecek kağıtları her gün ben götürürüm.Biliyorum ki terslik olacak.Aldım kağıtları yukarıya çıktım.İlkin güzel güzel imza etti, sonra tam ben çıkarken, ‘Kitapçının parasını daha yollamadınız mı?’ diye sordu.’Yolladık’ dedim, ancak o yanlış anlamış.Bana da sormuyor ki yeniden söyleyeyim.’Müdür’ü bana yollayınız.’ dedi.Geldim, Müdür’e söyledim.Gitti, geldi,baktım suratı altüst olmuş.Bana tutundu:’Bana çatmaya yer arıyor, siz de gidip körüklüyorsunuz!Nerede postanın makbuzu?Postanın makbuzunu verdim, aldı yukarı çıktı.”
M.Şevket ESENDAL (Bir Kucak Çiçek)
1.Yazarın sürekli yaptığı iş nedir?
2.Müdür’ün, yazarı suçlama nedeni nedir?
Dostları ilə paylaş: |