3.Yazıda kullanılan anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
A)Kişileştirme B)Açıklama C)Öyküleme D)Betimleme
………………………………………………………………………………………………….
BİLGİNLERİN DEĞERİ
Mısır alınmış, Osmanlılar’a geçmişti. Padişah Yavuz Sultan Selim ordusuyla İstanbul’a dönüyordu. Yavuz’un çok saygı gösterdiği büyük ilim adamı İbn-i Kemal de bu sefere katılmıştı.
Mehter alayı zafer havaları çalıyor. Yavuz Sultan Selim, yanında İbn-i Kemal ordusunun başında ilerliyordu. Mısır’ın piramitleri, Nil’in suları geride kalmıştı. İbn-i Kemal’in atı birden bire ürktü. Atının sıçrattığı çamur, Yavuz’un sırmalı kaftanına bulaşmıştı. İbn-i Kemal sapsarı kesildi. Vezirler de donakaldılar.
Yavuz Sultan Selim:
-Korkma efendi, korkma! dedi.
Padişah vezire döndü.
-Çabuk bana başka bir kaftan verilsin. Bu kaftan da çamuru temizlenmeden hazinemde saklansın. Ben ölünce sandukamın üstüne örtülsün. Bilginlerin atının ayağından sıçrayan çamur, benim için şereftir, dedi.
1. Yukarıdaki olay kimler arasında geçiyor? (1996 DPY)
A) Padişahla vezirler arasında
B) Padişahla Mısırlılar arasında
C) Padişahla İbn-i Kemal arasında
D) Padişahla ordusu arasında
2. Yukarıda anlatılan olay, daha çok hangisinin etrafında geçmiştir? (1996 DPY)
A) Askerler B) Vezirler C) İbn-i Kemal D) Padişah
3. Yukarıdaki parçada geçen “donakalmak” deyimini, aşağıdakilerden hangisi açıklar?
A) Şaşırmak B) Bakmak C) Durmak D) Beklemek
4. Yavuz Sultan Selim’in bu davranışı için aşağıdakilerden hangisini söylemek mümkündür?
A) Bilginlere verilen değeri anlatmaktadır.
B) Saygılı davranmanın ölçüsünü göstermektedir.
C) Kullanılan eşyanın saklanmasını öğütlüyor.
D) Devlet adamlarında olması gereken ahlâkı sergiliyor.
…………………………………………………………………………………………….
ATATÜRK’ÜN İNSANLIK ANLAYIŞI VE BARIŞÇILIĞI
Atatürk’ün düşünce ve davranışlarında bencillik yoktur. Milleti ile övünür, ona gurur ve güvenle bağlıdır. Fakat bu hareket hiç bir zaman başka milletlerin değerlerini inkar etme şeklini almamıştır.
O, halkın içinden çıktı ve halktan uzaklaşmadı. Milletini dileğini ifade etmesini, yerine getirmesini bildi. O’nda kibir ve gurur gibi şeyler yoktu. Alçak gönüllü olmasını bildi, tevazudan ve samimiyetten ayrılmadı.
Mustafa Kemal, Milli Mücadele kazanıldıktan sonra milletimizin kendi sınırları içinde bağımsız yaşamasını sağlayacak tedbirleri almaya çalışmıştır. O, Türkiye’nin barışçı dış politikası için “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini koymuştur.
SORULAR
1. Parçaya göre Atatürk’ün kişisel özellikleri nelerdir? (10 puan)
2. Atatürk’ün dış politikayla ilgili söylediği söz hangisidir? Bu sözle ne söylemek istemiştir? (10 Puan)
3. Parçanın ana fikrini yazınız. (5 puan)
…………………………………………………………………………………………….
ALTIN NİNE
Altın nine kimdi? Onu tamamen bilmiyorum. Evimizin ebedî bir misafiri; ailenin nasılsa gelip eklenmiş bir ilâve parçası... Nasıl olup da bunları merak etmemiş, öğrenmemiştim. Eminim ki benimle beraber o zaman aile çocuklarından hiçbiri bunu sorup soruşturmaya lüzum görmemişti. Biz, onu, bize görünen şekilde, bize tanıtılan şekliyle almış, öyle kabul etmiştik.
Evde bir hususî ehemmiyeti, bir müstesna mevkii, aile sofrasında itinalı bir yeri vardı. Beyaz saçlarıyla, büyük amcaların, büyük dayıların, yaşlanmış halaların, teyzelerin bayramlarda onun odasına kadar giderek el öptüklerini görürdük.
Halit Ziya Uşaklıgil
(İlk üç soruyu parçaya göre cevaplayınız)
1. Yazarın evindeki bu yaşlı nineye, niçin “Altın nine” adı verilmiştir?
A. Çok yaşlı olduğu için
B. İyi niyetli, bilgili ve saygıdeğer biri olduğu için
C. Herkes tarafından sevildiği için
D. Aileye sonradan katıldığı için
2. Altın ninenin aileden biri olmadığını bize hangi ifade anlatmaktadır?
A. Onu tamamen bilmiyorum.
B. Altın nine kimdi?
C. Ailenin nasılsa gelip eklenmiş bir ilâve parçası...
D. Biz, onu, görünen şekliyle kabul etmiştik.
3. Altın ninenin evde sevilip sayıldığını hangi seçenekten anlıyoruz?
A. Evde müstesna bir mevkiinin bulunması
B. Yaşlanmış teyzelerin bayramlarda onun elini öpmesi
C. Saçlarının beyazlaşmış olması
D. Evin ebedi bir misafiri olması
…………………………………………………………………………………………………
TATLI DİL
Mağaza vitrinlerindeki mankenleri bilirsiniz. Hepsi güler yüzlüdür. İçlerinde pek de güzelleri vardır. Ama dilleri olmadığı için soğukturlar. Sahici insanları güzel yapan, sıcak yapan dildir. Ama her dil değil. Dilin de tatlısı olmalı. Allah bir adama her şeyin tatlısını, yalnız dilin acısını verdi mi, ne yapsan kâr etmez. Öylesine sevimli, cana yakın olmasına imkân yoktur. Çünkü o dil, ağzın içinde her dönüşünde can yakar, kalp kırar.
Ama tatlı dil öyle mi ya? Yılanı deliğinden çıkarır derler... Ne kadar öfkeli olursanız olun, tatlı dil sizi yatıştırır. En yapamayacağınız işleri size tatlı dille, güler yüzle yaptırıverirler.
Şevket RADO
S O R U L A R
(İlk dört soruyu yukarıdaki metne göre ve kendi ifadelerinizle cevaplayınız.)
1) Mağaza vitrinlerindeki mankenler niçin soğukturlar? (10 puan)
2) Tatlı dil insanlara ne gibi yararlar sağlar? (10 puan)
3) Acı dilin zararları nelerdir? (10 puan)
4) Yukarıdaki parçanın konusunu ve ana fikrini yazınız? (5+5 puan)
…………………………………………………………………………………
MUTLULUK ÜZERİNE
Mutlu olmak herkesin hakkıdır. Yalnız o mutluluğu uzaklarda değil, kendi hayatımızda arayıp bulmalıyız. Geçmiş günlerin özlemini çekenler veya geleceğin kaygısı ile tasalananlar hiçbir vakit mutlu olamazlar. Halinden hoşnut olmayı bilmeli, hem gülmeli hem de güldürmeli. Hayat bir aynadır, güler yüzle bakarsanız, o da size güler; kaşlarınızı çatarsanız, o da suratını asar.
SORULAR
(İlk üç soruyu yukarıdaki metne göre ve kendi ifadelerinizle cevaplayınız.)
4. Yazara göre kimler mutlu olamazlar, niçin? (10 puan)
5. Yazar, yaşamı neye benzetiyor? Niçin? (10 Puan)
6. Parçada verilmek istenen mesaj nedir? (10 puan)
……………………………………………………………………………………………….
Yazar gerçeği arar,gerçeği bulur,gerçeği yazar.Karanlıkta yürüyenleri gücü yettiğince aydınlatır.
Kendini toplumun bir parçası sayar;insanların içine bakacakları bir ayna tutar.Okuru ile kendi ara-
sında iki yakayı birleştiren köprü görevini görür.Çağının adamı olur.
Toplumla en yakın ilişkiyi kuran sanat dalı edebiyattır.Ulusun gelişimi,uygarlık yolunda ilerleyi- şi onun kültürel temelinin gücü ile ilgilidir.Toplumsal gelişmeleri hazırlayanlar,bizi daha aydınlık yarınlara hazırlayanlar,bizi daha aydınlık yarınlara çıkaranlar hep edebiyatımızın “fikri hür,irfanı
hür,vicdanı hür” sanatçıları olmuştur.Bir ulus aydın edebiyatçılar yetiştirmedikçe aydınlığa kavu-
şamaz.Dili bozulur,kültürü soysuzlaşır;bir gün daha güçlü uluslar tarafından sömürülüp yutulduğu
nu görür.
1. 1. paragrafta sizce yazarların yaptıkları arasında en önemlisi hangisidir?Açıklayınız.
2. “Çağının adamı olur” sözünü açıklayınız
3. Aydın edebiyatçılara sahip olmayan uluslar ne gibi zararlar görür?
4. Toplumsal gelişmeleri hazırlayanlar hangi tür sanatçılardan çıkmıştır?
………………………………………………………………………………………
GÜZEL AHLÂK
Güzel huylu, güzel ahlâklı bir insanla karşılaşınca âdeta heyecanlanıyorum; çevresinde pervane olasım geliyor; yüzünü, ellerini öpmek geliyor içimden, her emrine baş eğmek, her sözünü içime sindirmek istiyorum...Güzel ahlâk, en güzel yüzlerden güzel, servi boylardan güzel; ağaçlardan, çiçeklerden güzel; en tatlı azıklardan daha tatlı...
Bence ne ağaç, ne toprak, ne yıldız, hiçbir şey insanın iç güzelliği kadar değil! Yerlerde, göklerde hiçbir nitelik, bizim o güzelliğimiz ile boy ölçüşemez, o güzelliğin verdiklerini veremez; tattırdıklarını tattıramaz; duyurduklarını duyuramaz.
İçimiz çirkinse, sırmalar giyinsek süslenemeyiz. Kabaysak, hoyratsak, budalalığa gönül vermişsek, insan erdemlerine ulaşamayız. Kişi ancak kalbiyle güzel olabilir! İçinde gizlediği zenginliklerle göz alabilir, insan kalplerini kazanabilir...
Selahattin BATU
NOT : İlk dört soru yukarıdaki metne göre cevaplandırılacaktır.
Soru 1- Güzel ahlâklı insanlar, yazarı nasıl etkilemektedir?
Soru 2- Yazar, “güzel ahlâk”ı nelerle karşılaştırıyor?
Soru 3- Yazara göre kimler insan erdemlerine ulaşamazlar?
Soru 4- Metnin ana fikrini yazınız.
……………………………………………………………………………………………………
DENİZ YILDIZI
Bir adam, okyanus sahilinde yürüyüş yaparkan denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar.
Biraz daha yaklaşınca, bu kişinin, sahile vurmuş deniz yıldızlarını suya attığını fark eder ve “Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsunuz?” diye sorar.
Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi, “Yaşamaları için.” yanıtını verince, adama şaşkınlıkla, “İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza olanak yok. Sizin bunları denize atmanız neyi fark ettirecektir?” der.
Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi, “Bak, onun için çok şey fark etti.” Karşılığını verir.
Anonim
SORULAR
1) Yukarıdaki metnin ana fikrini yazınız.
2) Parçanın türünü belirtiniz.
3) Metnin ikinci paragrafında kaç cümle vardır?
……………………………………………………………………………………………
“ Hep söylemişimdir; umut, insanın gelecekte güzel olacağına inandığı her şeye dair beklentisidir. Umut etmeyen insan yaşama bağlanmak için bir sebep bulamaz. Hâlbuki yaşam enerjisini umut etme gücünden alır insan.
Bir öğrenci düşünün ki eğitimden kaynaklı hiçbir umudu yok; o öğrenci okumak için gereken enerjiyi, gücü ve çabayı kendinde bulamaz.
Bilinmelidir ki eğitim; insanın, gelecekte ulaşabileceği tüm güzelliklerin bulunduğu yere, ulaşmasını sağlayacak bir yoldur. Eğitime yani okula, kaleme, deftere; yeni düşünce ve bilgilere ulaşma isteğimiz yoksa hayatımız kaybedilmiş bir oyun oluverir.
Haydi şu andan itibaren okulumuza ve öğretmenlerimize daha bir inanalım.”
1- Umut nedir?
2- İnsan yaşam enerjisini nerden alır?
3- İnsan umut ettiği güzelliklere ne ile ulaşabilir?
4- Eğitime gereken önemi vermeyen insanın hayatı neye benzer?
5- Yukarıdaki metnin türünü belirtiniz.
…………………………………………………………………………………………….
Dünya tarihinde bir yılın sözü bile edilmez. Bir yılın geçip gitmesi bir damla suyun zaman denen ırmakta akarak okyanusa karışması gibi bir şeydir. Bununla beraber zaman içinde değil yıllar, öyle anlar vardır ki önemini hep korur,kalıcı parıltılarını asla yitirmez. Newton’un başına o unutulmaz elmanın düştüğü, Galileo’nun ayağını yere vurarak dünyanın yuvarlak olduğunu söylediği veya Armstrong’un aya ayak bastığı an bunlardandır. Çünkü bu olaylar yeryüzünde ne kadar insan varsa hepsinin algılama gücünü, evrene bakışını değiştirmiş, insanlığı kökünden sarsmıştır.
S.1- Bu parçaya göre “zaman” kavramı neye göre değer kazanır veya kaybeder?Kendi cümlelerinizle kısaca cevaplayınız.
S.2- Parçanın ana fikrini kısaca belirtiniz.
S.3- Bu parçada çelişki imiş gibi gözüken unsur nedir?Kısaca belirtiniz.
S.4- Bu parça hangi düz yazı türünün örneğidir?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
DENİZ HASRETİ
Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor,
Çöllerde kalmış gibi yanıyor, yanıyorum.
Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor,
Başımdaki gökleri bir deniz sanıyorum.
Nasıl yaşayacağım ey deniz senden uzak?
Yanıp sönüyor gibi gözlerimde fenerin!
Uyuyor mu limanda her gece sallanarak
Altında çivilerle çakılmış gemilerin?
ÖMER BEDRETTİN UŞAKLI
(Sarıkız Mermerleri)
1.Şair niçin kendini çöllerde kalmış gibi hissediyor?(10 puan)
2.”Bütün gemicilerin ruhu bende yaşıyor.”dizesiyle anlatılmak istenen nedir?(5 puan)
3.Şiirin;
a)Ana fikri nedir?(5 puan)
b)Kafiye şemasıyla kafiye ve redifleri gösteriniz.(5 puan)
c)Hangi vezin türüyle yazılmıştır?(5 puan)
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
YANLIŞ ANLAMA
“Bu sabah daireye geldim.İmzaya gidecek kağıtları her gün ben götürürüm.Biliyorum ki terslik olacak.Aldım kağıtları yukarıya çıktım.İlkin güzel güzel imza etti, sonra tam ben çıkarken, ‘Kitapçının parasını daha yollamadınız mı?’ diye sordu.’Yolladık’ dedim, ancak o yanlış anlamış.Bana da sormuyor ki yeniden söyleyeyim.’Müdür’ü bana yollayınız.’ dedi.Geldim, Müdür’e söyledim.Gitti, geldi,baktım suratı altüst olmuş.Bana tutundu:’Bana çatmaya yer arıyor, siz de gidip körüklüyorsunuz!Nerede postanın makbuzu?Postanın makbuzunu verdim, aldı yukarı çıktı.”
M.Şevket ESENDAL (Bir Kucak Çiçek)
1.Yazarın sürekli yaptığı iş nedir?
2.Müdür’ün, yazarı suçlama nedeni nedir?
3.Yazıda kullanılan anlatım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?
A)Kişileştirme B)Açıklama C)Öyküleme D)Betimleme
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
“Vaktiyle sevdiğin bir kitap,ikinci kez okuyuşun-da sana yabancı gelebilir;ilk okuyuşunda önem vermediğin biri de seni elinden tutup yeni ufuklara götürebilir,bilmediğin kapıları açabilir,başını dön-dürüp soluğunu kesebilir.”
S.1.Yukarıdaki metinde kitapların hangi özelliğinden bahsedilmektedir?
S.2.Metinden hareketle yazara göre bir kitabı bir kereden fazla okumalı mıyız?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
“ NİÇİN YAZDIM
Kimi zaman haykırmak istedim: Sevincimi ya da acımı, umudumu, coşkumu, şaşkınlığımı ya da korkumu. Olmadı. Sesim, içimde boğuldu. O zaman yazmaya sarıldım.
Kimi zaman gözlerimi sımsıkı yumdum, yaşananı görmemek için. Gözlerim kapalı, kavrar gibi oldum ortak duyguları, ortak sezgileri, ortak düşleri ve ortak olmayan gerçekleri. O zaman yazmaya koyuldum.
Kimi zaman gözlerim açık , gördüklerime hiçbir anlam veremedim. Sordum, aradım, araştırdım, yine sordum, anlamaya çalıştım. Hiçbir yanıt ya da karşılık beklemediğimden, anlayabilmek, soruları çoğaltabilmek için yazmayı seçtim.
Kimi zaman düşlerimin gerçekten deha gerçek olduğunu, kimi zaman yaşadığım gerçeklerin bir düş (Ya da karabasan) olduğunu farkettim. Gerçeğin içindeki düşle, düşlerdeki gerçeği ayrı düşünemediğimden yazmaya sığındım.
Kimi zaman kendime baktım, başkalarını gördüm. Başkalarına yönelince kendimi bulur gibi oldum. Başkalarının düşleri ve gerçekleriyle kendiminkileri bir arada yoğurdum. Tümünü çoğaltmak için yazıya vurdum.
Zeynep ORAL “
(1. 2 ve 3. Soruları yukarıdaki parçaya göre cevaplayınız.)
1- “ Kimi zaman başkalarına baktım, kendimi gördüm.” Sözüyle ne anlatılmak istenmiştir ?
2- “ Düşlerin gerçekten daha gerçek olması “ sözünü açkılayınız.
3- Yazar niçin yazma ihtiyacı duymuştur ?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
“ Abdülhak Hamit büyük adam, dâhi, milli değer, kabul. Gerçekten çok şey borçluyuz bu şaire. Kapılar zorlamış, yollar açmış. Kadri de bilinmemiş sayılmaz doğrusu. Adını sanını bilmeyen okur yazarımız olmasa gerek. Böyle iken hangi şiiri , hangi sözü orta malı olabilir ; köyümüzde, kentimizde ağızdan ağıza dolaşabilir, günlük konuşmalarımıza kendiliğinden karışabilir ? Demek en büyük sanat gücü bile halktan ayrı düştü mü, hayattan da ayrı düşüyor ; kendi kendine yaşamıyor.
Bir de Yunus Emre’yi düşünün : Hamit’ten yedi yüzyıl önce konuşmuş; sözleri millete devlet eliyle kitaplar dolusu dağıtılmamış, şan şeref kapılarına adımını atmamış; böyleyken onda bu gün söylenmiş gibi taze, aramızdan biri söylemiş gibi bizden., üniversiteden köy kahvesine kadar her yerde, har kulağı kabarttıracak kadar dokunaklı sözler bulabilirsiniz. Yunus daha mı usta Hamit’ten ? Daha doğrusu, daha derin şeyler mi söylüyor? Duyup düşündükleri bize daha mı yakın ? Hayır ; ama Hamit’in ister istemez uzak kaldığı bir çeşme var ki , Yunus’un şiiri onda yıkanmış : halk çeşmesi.
(1. 2 ve 3. Soruları yukarıdaki parçaya göre cevaplayınız.)
4- Yazara göre Abdulhak Hamit’e niçin çok şey borçluyuz?
5- “ Bir eserin hayattan ayrı düşmesi ne demektir ?
6- Yazar, Abdülhak Hamit “ ile “ Yunus Emre” yi hangi yönden karşılaştırıyor?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Yazarken kitapları bir kenara bırakır, aklımdan çıkarırım ;kendi gidişimi aksatırlar diye.Gerçekten de iyi azarlar üstüme fena abanır, yüreksiz ederler beni.Hani bir ressam varmış , kötü horoz resimleri yapar ve uşaklarına, dükkana hiç canlı horoz sokmamalarını tembih edermiş, ben de öyle ...
Ben gönlümce yazabilmek için evime çekiliyorum.Kimsenin bana el uzatamayacağı, söz edemeyeceği yabancı bir memlekette oturuyorum.Öyle bir yer ki tanıdığım hiç kimse okuduğu duanın Latincesini bilmez ,hele Fransızcasını hiç anlamaz.Başka yerde yazsam daha iyi yazardım ,ama yazdığım şey daha az benim olurdu.Oysa ki benim yazımda asıl aradığım tam anlamıyla kendimin olmasıdır.Ben yazarken rast gele gittiğim için bol bol hatalara düşerim.Bunları pekala düzeltebilirdim. Ama , o zaman , benim adetim, malım olmuş kusurları düzeltmekle kendi kendimi yanlış tanıtmış olurdum.
1. Yukarıdaki metnin türü nedir?Bu tür hakkında bilgi veriniz. (5puan )
2.Yazar yazı yazarken kitaplarla niçin ilgilenmiyor? (5puan )
3.Yazar bir ressamın hangi özelliğini belirtiyor? (5puan )
4.Yazar niçin hatalara düşüyor? (5puan )
Bizde az, günlük tutanlar çok az. Hele yayımlayanlar birkaç kişi. Oysa günlük de bir tür, önemli, güçlü bir yazı türü. Günümüzde şiir yazmaktan, roman yazmaktan, deneme yazmaktan çekinmeyen kişilere bakıyorum da günlük tutmaktan çekiniyorlar. Tutsalar da saklıyorlar günlüklerini.
Şu havayı estiriyorlar çünkü: Yalnız büyük sanatçılar, büyük düşünürler günlük tutar; onların günlüklerine yazı yazıverdikleri önemli önemsiz her sözün bir değeri vardır.
Bu havayı estiriyorlar. Oysa günlükler çeşit çeşit. Günü gününe “yazı yazılıveren önemli önemsiz sözlerle de günlük tutulabilir; şiir, roman, deneme yazar gibi günlük de tutulabilir.
Düşüncelerini okurlarına iletmek değil mi önemli olan? Her yol denenmeli, her araç kullanılmalı! Bilinenler yetmezse, yenileri aranmalı!
(Mehmet Fuat, Türk Dili, Günlük Özel Sayı,1962)
SORULAR
(İlk 4(dört) soruyu yukarıdaki metinden hareket ederek cevaplandırınız.)
1. Metnin genelinde yakınılan durum nedir?
2. Günlük türünde az eser verilmesinin en önemli sebebi nedir?
3. Edebi eserlerin yazılmasındaki temel amaç nedir? Bu amacın gerçekleşmesi için neler yıpılmalıdır?
4. Günlükler ne şekillerde tutulabilir?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Ben konuşmaktan hoşlanmam. İnsanın konuşurken düşüncelerinini denetlemesi, en açık, en anlaşılalır biçimde söylemesi çok güçleşir...
...
Okumak bambaşka bir şey... Dinlerken kaçırdığınız, iyi anlamadığınız bir noktayı bir daha anlatmasını isteyemeyizsiniz konuşmacıdan; sözünü kesmek doğru olmaz ya da anlayışsızlığınızı sergilemekten utanırsınız. Ama okurken öyle kaygılar yok. İstediğiniz kadar, anlayana kadar, tekrar tekrar okuyabilirsiniz.
Söz uçar yazı kalır konusu, benim açımdan, sözün uçmadan yakalanıp yazıya geçirilmesiyle olmuyor. Yazı çok başka bir şey. Cümleler kurmak, sözcüklerin yerlerini saptamak, cümleleleri cümlelere eklemek, sanki görsel bir çalışma gibi geliyor bana.
( Mehmet FUAD, Cumhuriyet, 7 Ekim 1995 )
(İlk dört(4) soruyu yukarıdaki metinden hareket ederek cevaplandırınız.)
SORULAR
5. Okumanın dinlemekten daha avantajlı olan yanı nedir?
6. Yazarın konuşmaktan hoşlanmamasının sebepleri nelerdir?
7. “Söz uçar, yazı kalır.” sözünden ne anlıyorsunuz?
8. Yazıya göre dinleme esnasında anlayamadığımız noktaları sormaktan niçin çekiniriz?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
NASIL KONUŞMALI
Sözümün akışını bozup güzel cümleler aramaktansa, güzel cümleleri bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru bulurum. Biz sözün ardından koşmamalıyız, söz bizim ardımızdan koşmalı, işimize yaramalı.
İster kâğıt üstünde olsun, ister ağızda, benim sevdiğim konuşma, düpedüz, içten gelen, lezzetli, sıkı ve kısa kesen bir konuşmadır. Güç olsun, zararı yok; ama sıkıcı olmasın; süsten, özentiden kaçsın; düzensiz, gelişigüzel ve korkmadan yürüsün. Dinleyen, her yediği lokmayı tadarak yesin. Konuşma, Sueton’un, Julius Cesear’ın konuşması için dediği gibi, askerce olsun; ama ukâlaca, avukatça olmasın.
Söylev sanatı, insanı söyleyeceğinden uzaklaştırıp kendi yoluna çeker. Gösteriş için herkesten başka türlü giyinmek, gülünç kılıklara girmek nasıl pısırıklık, korkaklıksa, konuşma da bilinmedik kelimeler, duyulmadık cümleler aramak da bir medreseli çocuk çabasıdır. Ah, keşke Paris’in zerzevat çarşısında kullanılan kelimelerle konuşabilsem.
MONTAIGNE
S1. “Sözümün akışını bozup güzel cümleler aramaktansa, güzel cümleleri bozup sözümün akışına uydurmayı daha doğru bulurum.” Bu cümlelerle yazarın anlatmak istediği düşünce nedir.?
S2. Yazar nasıl bir konuşma tarzından yanadır?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Bazen yetişmiş insanların,hayatlarında birkaç gün için tamamen kör ve sağır olmalarının ne kadar gerekli olduğunu düşünürüm.O zaman karanlık,onlara ışığın ne büyük bir hazine; sessizlik ise,sesin ne kadar gerekli olduğunu öğretecektir.
Herşeyleri normal olan arkadaşlarıma zaman zaman sorarım: “Şimdi gelirken yol boyunca neler gördün?” Cevapları hemen daima aynıdır.”Önemli hiçbir şey görmedim.” İşte bunun nasıl olabileceğine şaşarım.Saatlerce bir ormanda veya parkta dolaş,önemli bir şey görme.Ben görmüyorum ama parmaklarımın değmesiyle yüzlerce önemli şeyi hissedebiliyorum.İlkbaharda küçük dallar bulmaya çalışıyor,uyuyan çiçeklerin belirtisi olan çiçekleri arıyorum.Ve bazen kendi kendime “Elimi bir dala bir an usulca değdirebilsem ve ucunda ötüp duran bir kuşun ses titreşimlerini duyabilsem ne mutlu olurdum” diye düşünüyorum.
(1.,2. ve 3. sorular yukarıdaki paragrafa göre cevaplandırılacaktır.)
1. Parçaya göre Helen Keller,insanların birkaç gün için tamamen kör ve sağır olmalarını niçin istiyor?
A) Kör ve sağırlara yardım ellerini uzatmaları için.
B) Onların dikkatsizliklerine kızdığı için.
C) Yaşamayı sevmelerini gerçekleştirmek için.
D) Duymanın ve görmenin önemini anlamaları için.
2. Helen Keller’in diğer arkadaşlarından farkı nedir?
A) Duyu organlarının noksan olması.
B) Kaderine boyun eğmesi.
C) Tabiatı incelerken zevk alması.
D) Kaderin korkunç darbesine yenilmekten korkması.
3. Okuduğunuz parçanın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?
A) En büyük mutluluk,ötüşen kuşları dinlemektir.
B) Duygulu insanlar mutlu yaşarlar.
C) Davranışlarınızın başkalarına örnek olabileceğini unutmayınız.
D) Şartlar ne olursa olsun yaşamaktan zevk almak gerekir.
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
KARGA İLE SÜRAHİ
Bir zamanlar çok susamış bir karga vardı. Su bulabilmek için uzun bir yol aldı ve hayli yoruldu. Ansızın, yerde büyükçe bir sürahi gördü. Alçaldı ve sürahinin dibinde bir miktar su olduğunu gördü. Fakat, gagası suya yetişmedi.
"Bu suya ulaşmam şart" diye gakladı. "Daha uzağa uçamayacak kadar yorgunum. Ne yapmam lâzım? Bul¬dum! Sürahiyi yana çevirmeliyim."
Dostları ilə paylaş: |